Bu çırpınış sadece aşağılık sermaye medyasıyla da sınırlı değildir. Bu gerçekte yıllardır tabutlukları hayata geçirmek için yanıp tutuşan katil devletin çırpınışıdır. Kontr-gerilla güdümlü satılık kalemşörler, ekranlarda boy gösterip kan isteyen medyatörler, yalnızca her zamanki görevlerini yerine getirmektedirler.
Bugüne dek saldırı startı hep kokuşmuş medya üzerinden verilmişti. ‘96 Mayıs’ında M. Ağar ve Ş.(344)Kazan genelgeleri öncesinde de kontra medya cezaevleriyle ilgili bilinen haber ve propaganda yayınlarına başlamış, saldırıların zeminini hazırlamıştı. Ankara’da da tamı tamına böyle olmuştur. Katliamdan önce Bayrampaşa Cezaevi’nde devletin mafya çeteleri birbirine girdiği halde, büyük bir utanmazlıkla “teröristlerin cezaevlerine hakim olduğu, devletin otorite kuramadığı” demagojileriyle, bir kez daha devrimci tutsaklar hedef tahtasına konulmuştur. 26 Eylül katliamı öncesindeki bir hafta boyunca, başta Amerika yolundaki uşak Ecevit olmak üzere birçok yetkili katilin “oda sistemine geçme”, “devletin otoritesinin cezaevlerinde hakimiyet sağlaması” doğrultusundaki demeçlerine genişçe yer ayrılarak, katliama uygun zemin yaratılmaya çalışılmıştır. Katliam sırasında “görev başında” olmasına rağmen, saldırıyla ilgili haberi ancak öğlen saatlerinde vermekte hiçbir sakınca görmemiştir. Bu tavrı, katliamın birinci dereceden suç ortağı olduğunun bir göstergesidir. Aynı şekilde, sermaye medyasının katliama yönelik eylemlerimiz sırasındaki tutumu da, onun kontra örgütlenmenin bir parçası olarak çalıştığının açık bir yeni ifadesidir.