Son gördüğümde, yaralı durumdaki Ümit’in yanında oturmuş ağlıyordu Habip. Kafasını kaldırıp çağırdığımda, artık beni duymuyordu. Hiç kimseyi duymayacaktı. “Ümit yoldaş ölümsüzdür!” sloganlarına katiller silah tarakalarıyla karşılık veriyordu. Onun duyacağı tek ses buydu artık. Birazdan dışarı fırlayıp kurşunlara siper edeceği bedeninin üzerine yığılan taşların, kiremitlerin altında, son kez tünelin ucundaki ışığa uzanıp firar edecekti. Bu, ikisi arasında yapılmış sessiz bir anlaşmaydı belki. Katilleri bir kez daha atlatıp Ümit’le ve diğer siper yoldaşlarıyla buluşmak üzere son randevusuna yetişecekti “tünelci”. Acelesi bundandı. Suskunluğu bundan. Vedasız, törensiz. Olabildiğince yalın, olabildiğince kararlı.