Güneş hiçbir zaman bu kadar yakın olmamıştı maviye. Özgürlük rengindeki kanat çırpışlarının bir gölgesi de O’na düşerdi. Ve her savaşçının biraz şair olduğu kadar şairdi. (Oysa her savaşçı biraz bile şair olamamakta.) Ki, geceyle bile batmıyordu. Kahkahaları, çocuk kitaplarında çizili gülen güneş resimlerinin sesli tarafıydı.
Şehir vurulduğunda, “geceyle batmayan güneş” de tutulmak istendi, karanlıkça sonsuza dek. Sanki önünü ölüm kapatabilmiş gibi. Ardından düşyüzünün mavisi de hüzne vuruldu, kurşunlardan önce. Hiç olmadığı çoklukta bulutlandı ve yağmuruna bıraktı yüreğinde biriktirdiği gözyaşlarını. Bir damlasını kendine sakladı yumruğunda, bir damlasını güneşe ayırdı, bir damlasını da bize. Mazinin altında ıslanmasını bilenlere... Önce güneş battı ve sonra mavi kayboldu. Şafakla birlikte, maviyle güneş tek renkte birbirinden hiç ayrılmadı. Bayrağımızın renginde salındılar şimdi.