Cezaevinden çıktıktan sonra içi burkularak geride bıraktığı dostlarını sık sık ziyarete giderdi. Ulucanlar Cezaevi o her zamanki soğuk ve resmi tavrıyla karşılardı onu. Dişçi koltuğuna oturmaktan beter sıkıcılıktaki işlemler tamamlanırdı önce. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın asıldıkları asırlık ağacın önünden geçerek birinci kata çıkardı sonra. Bir dönem birlikte siyaset yaptığı eski koğuş arkadaşları ziyaretçileriyle, bu katta bir odada görüştürülüyorlardı. Erken getirildikleri için, zaman israf olmasın diye ilkin onlarla görüşürdü. Sonra da aşağı kattaki dostlarına giderdi. Ama oraya hep geç kalmış olurdu. Cezaevi ziyaretlerinde zamanın nasıl geçip gittiği farkedilmezdi. Ateşlenen sohbetin alevi, zamanı hızla yutup tüketirdi. Eski koğuş arkadaşlarıyla vedalaştığında koğuş kapılarının kapanmasına on beş-yirmi dakika gibi kısacık bir zaman kalmış olurdu. Saatine bakarken utanca boğulup, hızla dışarı atardı(284)kendini. İçini dolduran ağır suçluluk duygusuyla soluk soluğa aşağı kattaki görüşme odasının yolunu tutardı. Habip’i o hiç değişmeyen sakinliğiyle, göğsünde kollarını kavuşturmuş halde kendisini beklerken bulurdu. Beklemekten yorulup görüşme umudunu yitiren öteki dostları, geriye sitemlerini bırakıp çoklukla gitmiş olurlardı. Ama Habip gitmezdi, son ana kadar sabırla onu beklerdi. O, binbir özür dileyip bağışlanma isterken, Habip tatlı bir gülümsemeyle karşılık verip, rahatlatırdı onu.