Firar ettikten sonra ilk faaliyet alanım Adana oldu. Soluk soluğa geçen sekiz ayın sonunda, bir randevuya giderken pusuya düştüm ve yakalandım. Bir gece önce yakalanan iki genç yoldaşımız işkenceye dayanamayıp(290)randevu yerini vermek zorunda kalmışlardı. Üzerimde onlarca bildiri ve afişin yanı sıra şifreli telefon numaraları ve adresler vardı. Burada Habip Gül sahte kimliğiyle yakalanmıştım. Emniyete götürüldükten kısa bir zaman sonra bir polis gelip yüzüme uzun uzun baktı, “Ben bunu bir yerden tanıyorum. İzmir Kemalpaşa Cezaevi’nden firar edenlerden birinin gazetede çıkan fotoğrafına çok benziyor, iyice araştırın!” dedi. Habip Gül’le aynı memleketli (Maraşlı) olduğu için de sırtıma iyi bir hemşehri tekmesi vurarak çıkıp gitti. Bu umulmadık rastlantı, işimi epeyce zora sokacaktı. Dört gün süren soluksuz işkencenin ağırlığı, kimliğimin sahteliği üzerineydi. Üzerimden çıkan telefonlarla adreslerin şifrelerini de gizli tutmam gerekiyordu. Kimlikteki sahte Habip Gül ismine sımsıkı sarılmalıydım. Sonuna kadar direndim. Direnmekten başka seçeneğim de yoktu. Çünkü konuşursam pek çok yoldaşımı ele vermiş olacaktım. Yoldaşlarım ve örgütüm zarar görmüş olacaklardı böylece. Bir de kendime olan güvenimi torpillemiş olacaktım.