Bir gün tim şefi beni odasına götürdü. Tabii ayakta duramadığım için sürükleyerek götürüyorlar. “Bomban patladı, boşuna direnme, kimliğin sahtedir” dedi, gözlerinde zafer kazanmış insanların parıltısıyla. “Ben Habip Gül’üm! Aksini ispatlamak sizin işiniz” diye direttim soğukkanlılıkla. İşkenceci çok sinirlenmişti. Yanındakine, “Gelen faksı getir, bu orospu çocuğu tanıyacak mı bakalım?” diye bağırdı. Faksta gösterilecek şeyin Habip Gül’e ait bilgiler olduğunu tahmin etmekte gecikmedim. İşin kötüsü, ben daha önce ne Habip Gül’ü, ne de fotoğrafını görmüştüm. Neyse gözlerim açıldı. İşkenceci, katlanmış bir faks kağıdında bir fotoğraf göstererek, “Kim bu lan?” diye öfkeyle sordu.(291)Fotoğraftaki Habip Gül hafif bir sırıtmayla bize bakıyordu. Olup bitenlere gülüyor gibiydi. Ben gayet sakince, “Benim!” dedim. İşkenceci deliye dönmüştü. “Ulan sana benzemiyor!” diye köpürdü. Yay gibi gerilmişti, sinirinden tir tir titriyordu. Az önce faks kağıdında fotoğrafını bana gösterdiği Flabip Gül’e ait renkli bir fotoğrafı başka fotoğraflarla karıştırarak, “Madem öyle, bunların içinden kendini (Habip Gül’ü) bul!” dedi. Bana biraz önce faks kağıdında gösterilen siyah-beyaz fotoğrafı kafamda canlandırarak, renklisini elimle koymuş gibi buldum. “Ben buyum” dedim. Yani allah var, fotoğraftaki adam bana hiç benzemiyordu. Bir defa gözleri siyahtı onun. Benimki mavi. İşkenceciler şaşkınlık içindeydiler. “Nasıl oluyor lan, bu sana hiç benzemiyor!” diye çaresizce debelenip duruyorlardı. Ama kabul etmekten başka şansları da yoktu. Çünkü ağzımdan başka bir söz alamayacaklarını artık onlar da biliyorlardı. On dört gün süren işkenceden sonra bir gece alıp beni dağa götürdüler. Burada öldürüp cesedimi toprağa gömeceklerini söyleyerek, sağa sola ateş ettiler. Bu tehditleri de işe yaramayınca, bir dişimle birkaç kaburgamı kırarak beni emniyete geri götürdüler. Kollarımdan askıya asılmam yüzünden koltuklarımın altı yırtılmıştı. Ters askıdan ayak bileklerimin derisi çok kötü bir şekilde yüzülmüştü. Copla tecavüze uğradığımdan makatımda ağır bir hasar meydana gelmişti. Oturamıyordum. Oturup kalkarken dayanılmaz acılar çekiyordum. Bedenim bütün bütün acılara boğulmuştu. Ama her ne pahasına olursa olsun dayanacaktım. Dayanmalıydım!