Hatırlıyor musun, seninle son görüşmemizde bana bir şey söylemiştin. Ayrılık vakti gelmişti. Seninle vedalaşıp giderken arkamı dönüp senin tatlı bakışlarını görünce geri dönmüştüm. Sen bana, “Çiğdem, çok güçlü olmalısın” demiştin. Ve sonra demir parmaklıklara meydan okurcasına, yılların özlemiyle ellerimizi(324)birleştirmiştik.
Ve daha sonra uzun bir ayrılık dönemi başlamıştı. Ta ki 30 Eylül gelene kadar... Evet güçlü olmam gereken gün gelmişti. Çünkü senin son yolculuğunu adına yakışır bir biçimde yapmamız gerekiyordu ve benim güçlü olmam gerekiyordu. Fakat bu benim için hiç kolay olmadı. Ağlıyordum... İçimdeki öfkeyi haykırmak istiyordum. Olamaz, babam ölemez diyordum. Çünkü O devrime aşıktı, direnir, diyordum. Ve buna son güne kadar inanmıştım. Ama insan toprağa diktiği bir fidan için üzülür mü? Ve bugün görüyorum ki, diktiğimiz fidan tohumlarını etrafa savuruyor. Habipler çoğalıyor.