Dolu dizgin yaşanan on ay... Temposunu giderek artıran bir çalışma, uzun tartışmalar, barikat, kar, yağmur, tıklım tıklım bir koğuş, yağmur gibi kurşun sağanağı, ateş, uzayan günler ve geceler, anmalar, daima sıkılı yumruklar!.. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelirdi bana. Bir kış günü işkenceye çekildiğimizde birlikte tereddütsüz direnmenin tarifsiz coşkusuyla geldiğimiz Ulucanlar’da başımız dik, fakat hata ve zaaflarımız karşısında içimiz ezikti. Daha işin başında, daha ilk adımda nasıl olurdu? Yapılacak onca iş varken, partinin bayrağını dalgalandırmadan nasıl bu kadar kolay ve çabuk? Öfkemiz, kızgınlığımız kendimizeydi artık. Açıklarımızı kapatmalı, dışarıdaki çalışmanın yükünü(165)paylaşmak için elimizden gelen herşeyi yapmalıydık. Birbirimizi kırmak pahasına, bir görevdi bu bizim için. Onları sekiz siper yoldaşımızla beraber bizden alan katliam gününe kadar bir solukta yaşadık herşeyi.