çocuk gözlerinde uyku tatili özlüyor tornada bakışında büyüyen çığlık karabasan gibi çöküyor yarasaların uykusu kaçan gecelerine Ömrümüz ki; atölyede nasırlı elleriyle düşlerini çoğaltıyor büyük sevincin, fabrika bacalarından gökyüzüne ağıyor kara bir duman gibi sarayların üstüne IX Ömrümüz ki; -her biri bir yıldızdı karanlık aynasında gecenin- devşirdik mendilimize suretlerini Ve o mendil serilende güneşin sofrasına gülümsedi cümle kainat
dinlendi yorulan kaslar(158)
açlık doydu yoksulluk bitti Ve o mendil serilende güneşin sofrasına şarkılar söylendi özgürlüğü yaşayan acı sustu kıvanç dillendi Ve zamanın kızıl ötesi boyutunda kızıl bayraklar dikilende doruğuna en büyük aşkın, başlayanda büyük zaferlerin resmi geçidi on yıldızlı bir sayfayı tarihin uzun duvarına astı mutluluğun resmini yapan eller Ve o eller göstererek duvarı “İşte” dediler “Burada Ulucanlar’ın o kızıl yıldızları Buradalar Gökyüzünde aramayın onları” Uzandık Ateşin keşfinden güneşin zaptına uzayan o uzun duvara dokundu parmaklarımız Zafere on yıldız... D. Can(159)...(160)
****************************************************
Yoldaşlarının kaleminden... (161)...(162)
****************************************************
Onlara dair gecikmiş sözler... Kavga yerinizi alacak yeni savaşçılar doğuruyor Çok şey söylenip yazıldı onlara dair... Onlara dair pek çok şey yazıldı, söylendi. Şiirlere, romanlara konu oldu, mücadeleleri, yaşamları. Birer komünist-devrimci olarak, birer militan olarak, birer komünist önder olarak, birer eş, dost, baba, oğul, kardeş ve yoldaş olarak kaleme alınan her anlatı, hayatlarını adadıkları mücadelede tuttukları kendilerine özgü, benzersiz yere ışık tutuyor. Onları yakından tanıyanların tanıklıkları, gözlemleri ve anıları, bu iki yiğit insanın yalnızca komünist kimliklerine değil, insani-kişisel özelliklerine duyulan saygı ve hayranlık dolu cümlelere dökülürken, biz kucağımızda yanıbaşımızda ölen bu iki yoldaşa dair konuşmadık henüz.(163) Yiğitliklerine ilişkin söylenebilecek herşey söylendi neredeyse. Partili kimlikleri, düzeyleri ve parti içinde tuttukları yer ile, partinin en ileri temsilcileri arasında olmaları, direnişte ve zindanda tuttukları yer arasında, herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak bir bütünlük var. Evet, onlar söylenegeldiği gibi, “partimizin özü ve özeti”dirler. Partiye, mücadeleye adanmış hayatlarının, dolu dolu geçen mücadele yıllarının çok sınırlı ama bir o kadar anlamlı bir kesitinde, Ulucanlar’da yaşadığımız birliktelikten geriye kalanları değerlendirmek adına söyleyebileceğimiz herşey, artık bilinenlerin bir tekrarı olmaktan öteye geçmeyecektir yazık ki. Bizlere bıraktıkları mirası daha da ileriye taşıyacağız ve ödetilmesi gereken hesabın takipçisi olacağız. Onlarla birlikte olma şansını yakalamış herkes için, bir başka görevimiz daha var. Yaşadığımız, paylaştığımız şeyleri anlamak ve anlatmak, onların devrimci-komünist kişilik ve kimliklerini kendimize ve genç kuşaklara maletmek. Bu yazıyı bu amaçla kaleme aldığımı belirtmeliyim. Kendi adıma onlara dair bir şeyler yazma görevini yerine getirmede geciktim. Basit bir ihmal ya da vefasızlıktan değil. En başta, yazma girişimlerimi boşa çıkaran bir zorlanma yaşadığımı söylemeliyim... Arkasında hala da süren kabullenememe duygusu var. Öfke nöbetleri ve duygusallığın etkisinden kurtulamamak var. Ve daha da önemlisi, yazılacak, söylenecek hiçbir şeyin yeterli olmayacağı kaygısı var. Onlara dair yazmak, bir anlamda bir hesaplaşma da demek. Zamanında ödenmeyen bir gönül borcunun, ihmalkarlığın, paylaşmayı sınırlayan ufuk darlığının ve daha pek çok eksik ve zaafın yolaçtığı bir hesaplaşma... Ve bugün, alev yalımlı o günlere, kül renkli acılara, barut kokulu anılara bizi yeniden götüren anmanın(164)ardından, çok sınırlı bir çerçevede de olsa, konuşabilirim artık. Çünkü, artık biliyorum, onlara ödemeye fırsat bulamadığım gönül borcumu bir yara gibi taşımak zorundayım. Başka hiçbir şeyle ödenmeyecek bir gönül borcu... Sıram geldiğinde, o gün yaklaştığında, onu kendi ellerimle götüreceğim onlara. O güne kadar gönül borcunu sorulacak hesaba, kavgaya katık yapmak dışında bir seçeneğim yok. Ancak o zaman kaldığımız yerden devam edebiliriz Habip’le, barikat ateşi başında hep kesilmek zorunda kalan doyumsuz sohbetlere. İşte o zaman Ümit’le, havalandırmada yanyana uzandığımız yataklarımızda, uzayın derinliklerinde parlayan yıldızlar arasında hangisinde hayat belirtisi olabileceğini tahmin etmeye devam edebiliriz. Orada yaşayanların bunu mutlaka komünist bir yaşam birliği sayesinde başardıklarından en küçük bir kuşku duymaksızın.
Dostları ilə paylaş: |