Bilirsin gülüm;(311) Hepimiz işçi sınıfı adına hareket ederiz. Ancak halihazırda en yoksul yanımızdan biri de işçi sınıfı bilincini almış ve bu anlamda da devrimcilk yapan işçi yoldaşlarımızın çok ama çok az oluşudur. Şimdi şikayetimi dinle işçi yoldaş, beni, geçici de olsa pratik olarak yalnız bırakmadın mı? “Milyonların yüreği yüreğimizle çarpıyor, biz yalnız değiliz. Ve ben seni yalnız bırakmadım” desen de, ki doğrudur, şikayetçiyim, kabullenemiyorum çünkü! Sevdim seni! Sevgili bildiğin kavgam kavgam bildiğim için sevdim. Yüreğindeki insan sevgisinin tutkulu atışını yüreğimdeki sevgiyle buluşturduğun için sevdim seni, insan gibi sevdim. Özletme kendini. Sokağın diğer ucunda buluşmak üzere... Künyemde siper yoldaşı yazar... Birlikte resmettik! Yıldız Doğru (Gebze Cezaevi)(312) **************************************************** “Kendini devrimci mücadelenin içinde buldu” Merhaba yoldaşlar! Tüm devrim şehitlerimizin anısı önünde saygı ve sevgiyle eğiliyorum. Sözüme Habip yoldaşın doğumuyla başlamak istiyorum. Habip 1967 güz ayının soğuk bir gününde Elazığ Karakoçan’a bağlı Çalakas (Balcalı) Köyü’nde doğdu. Baba adı Haşan, anne adı Gevhel. 6 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuydu. Yoksul, toprağı olmayan, başkasının toprağını işleyen bir marabanın oğluydu. Habip’in doğumu bile olaylı oldu. Habip doğumunda annem hastalandı, hastaneye kaldırıldı. 1.5 aya yakın bir süre Habip’i ablam emzirdi. Sarışın, mavi gözlü, çok güzel bir çocuktu. Köylüler portakal diye seslenirlerdi. Habip 1975 yılında Çalakas Köyü’nde ilkokula yazıldı.(313)İkinci sınıfa kadar köyde okudu. Üçüncü sınıfı Balıkesir-Bandırma’da abimin yanında, dördüncü sınıfı Elazığ-Yazıkonak’ta diğer abimin yanında okudu. Beşinci sınıfa tekrar köyde devam etti. 1979’da ilkokulu bitirdi. Başarılı bir öğrenciydi. Ailenin maddi durumunun kötü olmasından dolayı okutamadılar. Habip 16 yaşında evlendi. 17 yaşında iki yaş büyüterek askerliğini yaptı. Askerden geldikten sonra İzmir Menemen’de demir-çelik fabrikasında işe başladı. Askerdeyken babam ölmüştü. Askerden döndüğünde 3 çocuk babasıydı ve evin bütün yükü ona kalmıştı. Habip’in çok çalışkan ve hırslı bir kişiliği vardı. Gecesini gündüzüne kattı, çalıştı. Kendini devrimci mücadelenin içinde buldu. Yanımda kalıyordu, yayınları bana da getiriyordu. Eşim Arabistan’daydı. Geldiğinde onu da kendi saflarına kazanmayı başardı. Habip’in kısa bir hayatı oldu, ama o dolu dolu yaşadı. 1989’da evini köyden İzmir’e getirdi. Kısa sürede kendini toparladı. 1991’de ilk kez yakalandı. Gerisini biliyorsunuz... O, en küçüğümüzdü ve en büyüğümüz oldu. Faşistlerin kahpece saldırılarına boyun eğmedi. Habip kısa sürede çok iyi yetiştirdi kendini. Bunu onun çok düzenli ve hırslı çalışmasına bağlıyorum. Habip’in acılarını içine gömen ve acı çektikçe hırslanan bir kişiliği vardı. Habipler’in silahı yoktu. “On”ların silahı, yumrukları ve beyinleriydi. Ama onların yumrukları düşmanın alnına kurşun gibi girdi ve girecek. Habipler’i yaşatmak için mücadeleyi sürdürmeliyiz. Kahrolsun faşist Türk devleti! Yaşasın sosyalizm! Habip Gül’ün büyük ablası(314) **************************************************** “Öldüremediler seni, daha da çoğalttılar” Dünyanın en güzel insanına, en güzel kardeşine, en güzel babasına, en güzel yoldaşına selam olsun! Evet en güzel babasına dedim. O kadar da genç babasına diyorum. Çünkü o 32 yaşındaydı, kızı 15 yaşında... Kızı ile ilişkisi bir arkadaş ve yoldaşlık ilişkisiydi. Hiçbir zaman çocuklarını ihmal etmedi, en zor günlerinde bile onlara sahip çıktı. Nevzat (Habip) hangi şartlarla yetişti, nasıl bir ortamda büyüdü? 22 yılını Karakoçan’ın Çalakaş köyünde geçirdi. Geri kalan 10 yılının bir yılını İzmir Helvacı kasabasında Demir-Çelik fabrikasında çalışarak... Ve geri kalan 9 yılını zindan, zulüm, işkence ve firari olarak noktaladı. Kısa, ama dolu dolu geçen bir yaşam... Nevzat’ın bebekliği toprakta kundaklanarak, tahta(315)beşik veya asma beşikte geçti. Hazır bez ve pudralarla, cibinlikli, süslü çarşaflarla değil. “Güzel insan” dedim; O, güzelliğini yaşadığı doğanın güzelliklerinden ve zor şartlarda yaşadığı hayattan almıştır. O, Dersim’in çetin ve güzel dağlarını, köyünün karlı dağlarını aşıp gelen peri nehrinin sularında yüzerek, yıkanarak büyümüştü. Küvetli, şofbenli, istediğiniz zaman yıkanabileceğiniz banyolar olan evlerde değil... Çalakaş’ın yüksek ve serin yaylalarında, dağlarında, kayalarında, çakıllarla şarıl şarıl akan sular içerek, yer altında oluk oluk akan tatlı sularla sulanan bostanların sebzeleriyle büyüdü. Yoksa pazarlardan yorulmadan hazır alınan sebzelerle değil. Hayvan gübreleriyle doldurulan tarlalarda yetiştirilen arpa-buğdayı orakla biçerek, hayvanla taşıyarak, harmanda hayvan yardımıyla döverek, bilek gücüyle savurarak, su değirmenlerinde öğüterek, annelerimizin emeğiyle yoğrulan saçlarda pişirilen ekmekle büyüdü.
Dostları ilə paylaş: |