Zübdetü’l buhâRÎ


HAZRETİ OSMAN’IN ÖZELLİKLERİ



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə25/42
tarix27.07.2018
ölçüsü2,57 Mb.
#60515
növüYazı
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   42

HAZRETİ OSMAN’IN ÖZELLİKLERİ
997- İbni Ömer (R.A.) der ki:

Mısır halkından bir adam ibni Ömer’e gelerek:

— Ey ibni Ömer! Uhud savaşında Osman’ın (Radıyallahu Anh) kaçtığını bilir misin dedi. İbni Ömer;

— Evet, bilirim; cevabını verdi. Adam sordu:

— Ey ibni Ömer, Osman’ın Bedir savaşında bulunmadığını bilir misin? ibni Ömer ona cevap verdi:

— Evet, Osman’ın Bedir savaşında bulunamadığını bilirim. Yine sordu:

— Osman’ın Rıdvan biatında (Hubeybiye vak’asında ağaç altında binbeşyüz kadar ashap biat ederlerken Osman’ın orada) bulunmadığını bilir misin ibni Ömer:

— Evet, Rıdvan biatında Osman’ın bulunamadığını bilirim, dedi. Sonra o adam İbni Ömer’den aldığı cevablar kendi inancına uygun düştüğünü sanarak Hazreti Osman’ın kıymetinin azaldığına hükmedip sevinmiş ve “Allahu Ekber” diye tekbir getirmişti. Sonra ibni Ömer, o adama:

— Şimdi yanıma gel de sana işin gerçeğini bildireyim, dedi ve söze başladı: Önce Uhud savaşında Hazreti Osman’ın kaçışı hususuna gelince, ben şahidlik ederim ki, Allah Teâlâ Hazretleri “Allah onları affetmiştir” mealindeki ayeti kerimeyi indirmekle onu ve onunla beraber diğer ashabı bağışlamıştır.

Bedir savaşında Hazreti Osman’ın bulunamayışının sebebi şu idi: Hazreti Osman’ın nikâhlısı bulunan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in Rukayye adındaki kızı hasta idi; ölüm döşeğinde bulunuyordu. Onunla ilgilenmesini Hazreti peygamber Osman’a emir etmiş ve geri kalmasına müsaade etmişti. Hatta Osman geri kalma işinde tereddüt bile göstermişti. Bunun üzerine Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

“(Ey Osman) muhakkak surette sana, Bedir’de bulunacak olanın sevabı vardır. Ayrıca o savaşta bulunanın alacağı hisse kadar sana ganimet malından vardır.” işte bu emir üzerine Hazreti Osman, Bedir savaşından geri kalmıştır.

Hazreti Osman’ın Hudeybiye vak’asında Rıdvan Biatında bulunamayışı şundan: Eğer Hazreti Osman’dan Mekke içinde daha saygın bir kimse bulunaydı, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke’ye elçi olarak onu gönderirdi, Osman’ı göndermezdi. Biat ise, Hazreti Osman Mekke’ye elçi olarak gönderildikten sonra ve Osman Mekke’de görevli iken olmuştu. Bunun için Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri:

“Bu el Osman’ın elidir buyurarak sağ elini diğeri üzerine vurdu ve “bu biat Osman içindir,” dedi. Sonra İbni Ömer, o Mısırlıya hitab ederek:

— Şimdi al sorularının cevabını ve git. (Hazreti Osman’ı ayıplamak ve onun kıymetini düşürmek yolundaki inancını düzelterek memleketine dön.)

Mütercim:

Gerçekten Bedir savaşındaki zaferi müjdelemek için Zeyd bin Harise’nin Medine’ye geldiği gün, Hazreti "Osman’ın zevcesi Rukayye Radıyallahu Anha vefat etmişti. Zeyd bin Harisenin oğlu Üsame de, Rukayye’nin hastalığı sebebiyle Hazreti Paygamberin emirleri üzere Medine’de kalmıştı.

Türkçede Rukayye ismi Rukıyye şeklinde kullanılmakta ise de doğrusu Rukayye’dir. Hazreti Rukayye’nin vefatından sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem diğer kızı Ümmü Gülsüm’ü Hazreti Osman’a nikahladı. İşte Hazreti Osman, Peygamber efendimizin iki kızını nikâhladığı için kendisine “Zinnureyn = iki nur sahibi” denilmiştir.26

26 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:653-654


HAZRETİ ALİ’NİN ÖZELLİKLERİ
998- Hazreti Ali (Kerremellahu Vechehu) der ki:

Hazreti Fatıma (Radıyallahu Anha), el değirmenini çevirmekten elleri nasır tutmuştu. Kendisine bu hususta yardımcı olmak için getirilen esirlerden bir cariye istemek üzere babası Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in evine gitti. Fakat Hazreti Peygamberi evde bulamayınca isteğini Hazreti Aişe’ye (Radıyallahu, Anha) anlattı. Sonra Peygamber eve dönünce, Hazreti Fatıma’nın bir hizmetçi istemek üzere geldiğini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e bildirdi.

Hazreti Ali der ki: Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizzat evimize geldi. Biz ise yataklarımıza girmiştik. Hemen yataktan kalkmaya davrandımsa da, Hazreti Peygamber bize:

“Yerinizde kalınız (kalkmayınız)” buyurdu. Sonra Fatıma ile benim aramda oturdu. Hatta göğsüme değen mübarek ayaklarının yumuşaklık ve serinliğini duyuyordum. Sonra ikimize hitab ederek şöyle buyurdu:

“Benden istediğiniz şeyden daha hayırlısını size bildireyim mi? Yatağınıza girdiğiniz zaman otuz dört defa ALLAHU EKBER, otuz üç defa SÜBAHANELLAH ve otuz üç defa da ELHAMDÜ LİLLAH deyiniz. İşte bu sizin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır.”

Mütercim:

Bu zikir ve tesbihler otuz üçer defadır; fakat “La İlahe İllallahu vahdehu La şerike leh” ile tekbirler otuz dört olur. Yahut bu hadîs-i şerifte olduğu gibi, gece yatarken, yapılacak tesbihlerin sayısı bunlardan ibarettir. Bazı hadîs-i şeriflerde de tesbihlerin sırası değişiktir. Önce Sübhanellah ve sonra Elhamdü Lillâh ve Allahu Ekber gelir. Nitekim ayeti kerimelerde de bu sıra üzere gelirler. Onun için bu sırayı gözetmek daha faziletlidir, denmiştir. Bu tesbihlerin otuz üçer den doksan dokuz olması da Esmai- Hüsna’ya (Allah’ın güzel doksandokuz ismine) uygun düşmesi içindir. Namazlardan sonra yapılan bu tesbihlerin sonunda “La îlâhe îllallahu Vahdehu La Şerike Leh” denmekle tesbihlerin sayısı yüze çıkar, ki Esma-i Hüsna’nın sayısı da bir rivayete göre yüzdür. Bir hadîs-i şerifte: “Cennetin dereceleri yüzdür; Allah Teâlâ o dereceleri mücahidler için hazırlamıştır.” buyrulduğundan gerek tesbihlerin ve gerekse Allah’ın isimlerinin yüz olması bu cennet derecelerine uygun düşmektedir diye bazı âlimler söylemişlerdir.27

27 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:655-656


PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM ’İN YAKINLARININ ÖZELLİKLERİ
999- Abdullah bin Zübeyr (R.A.) der ki:

Hendek savaşında ben ve Ebû Seleme’nin oğlu Ömer birer çocuk olduğumuz için kadınlar arasında bulunuyorduk. Sonra baktım, babam ata binerek iki üç defa Kurayza Oğulları denen Yahudi kabilesine gidip geldi. Ben bu işi merak ettiğim için babam Zübeyr’e sordum:

— Babacığım, iki üç defa Kurayza Oğullarına gidip geldiğinizi gördüm. Niçin gitmiştiniz? Babam dedi ki:

— Yavrum, sen beni öyle Kurayza Oğullarına gidip gelirken gördün mü? Ben:

— Evet, gördüm, dedim. Sonra babam Zübeyr anlattı:

— Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bütün ashaba hitaben :

“Kim Kurayza Oğullarına gidip onların durumunu bana bildirecek?” buyurmuştu. Sonra ben onlara gittim ve onların ne halde olduklarına dair bilgiyi Peygambere getirdim. Gerekli haberleri Hazreti Peygambere getirdiğim zaman çok memnun oldu ve bana iltifat buyurarak anne ve babasını anmak suretiyle: “Anam babam sana feda olsun.” buyurdu.
1000- Misver bin Mahreme (Radıyallahu Anh) der ki:

Hazreti Ali (Kerremellahu Vechehu), Ebû Cehil’in kızı ile evlenmek üzere nişanlanmıştı. Bunu duyan zevcesi Hazreti Fatıma (Radıyallahu Anha), şikâyet makamında babası Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e gitti. Dedi ki: Ya Resûlallah, ashap (arkadaşlarınız) sanıyorlar ki, siz kızlarınıza kızmışsınız. Bunun için kocam Ali de benim üzerime Ebû Cehil’in kızını nikahlamak istiyor. Hazreti Fatıma’nın bu şikâyeti üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir konuşma yaptılar. Misver bin Mahreme der ki: Hazreti Peygamber, konuşmasına Allah’a hamd ve övgü ile başladıktan, sonra asıl konuya geçti ve şöyle buyurdu:

“Ben, kızım Zeyneb’i Ebu’l-As bin Rebi’a nikahladım, (nübüvvetten önce Mekke’de bu nikâh kıyılmıştı) Ebû’l-As, gerçekten bana karşı sözünde durdu, sadakat gösterdi (kızım üzerine başkasını nikahlamadı) . Fatıma’ya gelince, muhakkak ki o, benden bir parçadır. Ona bir kötülük yapılmasını istemem Vallahi, Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in kızı ile Allah’ın düşmanının (Ebû Cehil’in) kızı bir erkeğin nikâhı altında toplanamaz.” Bunun üzerine Hazreti Ali de evlenmekten vazgeçti.
1001- İbni Ömer’den (Radıyallahu Anhuma) rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rûm’larla savaşmak üzere bir birlik gönderdi. Bu birliğin üzerine de komutan olarak Zeyd’in oğlu Üsame’yi tayin etmişti. Genç yaşta olan Üsame’nin ordu komutanlığına tayini hakkında bazı kimseler ileri geri lâf etmişlerdi. Bunu duyan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, o yersiz söz söyleyenlere hitaben şöyle buyurdu:

Üsame’nin kumandanlığına dil uzatıyorsanız, daha önce de babasının kumandanlığına dil uzatmıştınız. (Mûte gazasında komutan tayin edilerek orada şehit düşen babası Zeyd hakkında da söylenmiştiniz) Allah adına yemin ederim ki, onun babası kumandanlığa hakkıyla layık idi ve insanlar içinde benim en sevdiklerimden biri idi. Bu Üsâme de, ondan sonra insanlar içinde en sevdiklerimden biridir.”

Mütercim:

Üsâme Hazretlerinin kumandan tayin edilmesi ve ordunun toplanması, Hazreti Peygamberin vefatına sebep olan hastalığı zamanına rastlar. Hazreti Peygamber ahirete göçtükten sonra yine bu orduyu Üsame’nin kumandası altında Hazreti Ebû Bekir savaşa gönderdi. Tam bir başarı ile de Medine’ye döndüler. Daha önce Mûte savaşında şehit düşen babası Zeyd ile diğer ashabın intikamları alınarak zaferle geri dönüldü.
1002- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Bir gün, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem evde iken yanımıza Miczer adında bir kıyafet bilgiçi geldi. Zeyd ile oğlu Üsâme bir örtü altında yatmakta idiler. Her ikisinin sadece ayakları örtüden dışarı çıkmıştı. Adam bunların ayaklarına bakarak: Şüphe yok ki, bu ayaklar birbirindendir dedi. Adamın bu teşhisi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’i sevindirdi ve bundan hoşlanarak onu Aişe’ye bildirdi. (Zeyd, siyahi olduğu halde oğlu Üsâme beyaz idi ve bu yüzden onun nesebi hakkında bazı tereddütler bulunuyordu. Bu kıyafet bilgiçinin teşhisi, bu tereddütleri izale eden maddi bir delil değerinde idi. Resûl-i Ekrem’i memnun eden de bu olmuştu.) Başka bir rivayete göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurdular:

“Ya Aişe! Görmedin mi, bana Miczer geldi. Üsame ile Zeyd’in başları örtülü ve ayakları meydanda olduğu halde onları gördü ve bu ayaklar birbirlerindendir, dedi.”
1003- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Beni Manzum kabilesinden bir kadın hırsızlık yaptığından ceza olarak elinin kesilmesi icab etti. Bunun bağışlanması için Hazreti Peygamber’den affını dilemeğe kimse cesaret edemedi; ancak Üsame bin Zeyd söyleyebildi. Buna cevap olarak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“İsrail oğulları içinden soylu bir kimse hırsızlık ettiği zaman onu bırakırlardı. Fakat zayıf (zavallı) bir kimse çaldığı zaman onun elini keserlerdi. Eğer o hırsız, kızım Fatıma olsaydı muhakkak onun da elini keserdim.”

Yine Buharî’de başka bir hadîs-i şerifte Üsame’ye hitaben şöyle buyurmuştur: “Allah’ın takdir ettiği bir ceza hakkında aracı mı oluyorsun?” (Böyle bir iltimas kabul edilemez.)


1004- Hazreti Üsame (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, küçük yaşta bulunan Üsame ile Hazreti Hasan’ı (Radıyallahu Anhuma) kucaklarına alırlar ve şöyle buyururlardı:

“Allah’ım! Ben bunları seviyorum, sen de bunları sev.”
1005- Hazreti Hafsa’dan (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir:

“Gerçekten Abdullah bin Ömer iyi bir adamdır.”

Mütercim:

Abdullah bin Ömer’in görmüş olduğu bir rüya üzerine bu hadîs-i -şerif varit olmuştur. İbni Ömer rüyasında cehennemi görmüş ve bir melek ona: “asla korkmayacaksın” demiş. Bunun açıklanışı 323. sayıda geçmiştir.


1006- Enes’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Her ümmetin bir emini (sekreteri) vardır. Ey ümmetim! Bizim de eminimiz Ebû Ubeyde bin Cerrah’dır.


1007- Berâ bin Azib (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’i, mübarek omuzlarında torunu Hazreti Hasan’ı taşırken gördüm, şöyle dua ediyordu: “Allah’ım! Ben bunu seviyorum, sen de onu sev.”


1008- İbni Ömer (Radıyallahu Anhuma) der ki:

Irak halkından bir adam, İbni Ömer’e, hac için İhramda iken karasinek öldürene ne ceza lazım gelir, diye sorunca ona hayret ederek şu cevabı verdi: Iraklılar bana karasineği öldürmekten soruyorlar. Hâlbuki onlar, Hazreti Peygamberin kızı Fatıma’nın oğlunu (Hazreti Hüseyin’i) öldürdüler. Üstelik Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Hasan ve Hüseyin hakkında şöyle buyurmuştu:

“Bu ikisi (Hasan ve Hüseyin), dünyadan benim iki fesleğenimdir (hoş kokulu çiçeklerimdir).”

Mütercim:

Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin, Allah’ın bana ihsan ettiği nimetlerdir, manasını taşır. Çünkü başka bir hadîste: “Çocuk, Allah’ın rahmetindendir,” buyrulmuştur. Yahut “Reyhan” burada misk ve anber gibi güzel kokudur. Ayrıca “Reyhan” hoş kokusu bulunan bir çiçeğin adıdır. Buna göre mana: “Dünyada benim koklayacağım hoş koku ancak Hasan ile Hüseyin’in kokusudur.” bazı âlimler şu manayı da vermişlerdir:

“Benim ümmetim, benim kokumu kıyamete kadar Hasan ile Hüseyin’den gelecek şerefli sülâleden koklayacaklardır.” Bir kısım âlimlere göre de “Reyhan” iyi otların hepsine denilir Rızık ve rahmet manasına da gelir. Burada uygun düşen rahmet manasıdır.

1009- İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni mübarek bağrına bastı ve şöyle buyurdu:

“Allah’ım! Sen buna Kitab’ı (Kur’anı) öğret.” Diğer bir rivayette de: “Sen buna hikmeti öğret buyurdu.”

Mütercim:

Kitab öğretmekten maksad, Kur’anın gerçeklerini anlamak ve tefsir etmek, esrarını bilmektir. Onun için İbni Ömer Hazretleri İbni Abbas hakkında: Allah tarafından peygambere indirilen hükümleri en iyi bilendir, derdi.
1010- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Mûte gazasında şehit düşen Zeyd, Cafer ve İbni Revaha’nın aynı günde şehit olduklarını mucize olarak bilmiş ve üçünün de vefat etmiş olduğunu büyük bir üzüntü ve kederle hutbelerinde ashaba haber vermişti:

“Zeyd sancağı aldı ve şehit edildi. Sonra Cafer aldı ve şehit edildi. Sonra ibni Revaha (sancağı) aldı; o da şehit edildi.”

Enes der ki: Hazreti Peygamber böyle söylerken mübarek gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Hazreti Peygamber sonra şöyle buyurdu:

“Sonunda sancağı, benim komutanlık vermediğim ve durum gereği Allah’ın kılıçlarından bir kılıç (Hâlid bin Velid) aldı ve Allah onlara fethi ihsan buyurdu.”

Mütercim:

Bu hadîs-i şerif geniş olarak 351. sayıda geçti.
1011- İbni Arar’dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Kur’an-ı Kerimi dört kimseden okuyunuz ve öğreniniz: Abdullah bin Mes’ud’dan, Ebû Huzeyfe’nin azadlısı Sâlim’den, Übeyy bin Kâ’b’dan, Muaz bin Cebel’den.”

Hadisi rivayet eden der ki; Hazreti Peygamber önce Übeyy’i mi, yoksa Muaz’ı mı andı, hatırlayamıyorum.

Mütercim:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in hayatlarında Kur’an ı kerimi ezberleyen ve bilen hafızlar çoktu. Fakat hadîs-i şerifte adlan geçenler, İbni Mes’ud, Salim, Übeyy ve Muaz hazretleri kıraat ilmi bakımından da hepsinden üstün idiler. Aynı zamanda bütün işleri de Kur’an öğretmekti. Yoksa ilim bakımından bunlardan daha üstünleri vardı. Bu büyük âlimler arasında dört halife ve hususiyle Hazreti Ali, Zeyd bin Sabit, Abdullah bin Amr bin Âs ve bunlar gibi daha başkaları sayılabilir. Bunlar Kur’an ı kerimin bir harfini bırakmayarak tespit etmişler ve ezberlemişlerdi.28

28 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:656-663


ENSAR’IN ÖZELLİKLERİ
1012- Ebû Hureyre’den (R.A.) rivayet edilmiştir.

“Eğer Ensar (Medine’li ashab), bir vadiye yahut bir yola koyulsalar, ben de onların yoluna girerdim, Eğer hicret olmayaydı, ben Ensar’dan bir kimse olurdum.”

(Hicret, üstün bir ibadet olmamış olsaydı, kendimi Medine halkından sayardım. Fakat hicretin sevab ve mükâfatı daha üstün olduğundan kendimi Muhacir saymaktayım.)
1013- Berâ’dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Ensar’ı ancak mümin sever. Onlara da ancak münafık buğzeder. Ensar’ı kim severse, Allah da onu sever. Onlara kim buğzederse, Allah ona buğz eder.”


1014- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Medine’li birçok kadınlar çocukları ile birlikte bir düğün ziyafetinden dönerlerken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları görünce ayağa kalkıp onlara üç defa şöyle buyurdu:

“Allah’ı şahid tutarım, siz (Medine’liler) insanlar içinde benim en sevdiklerimsiniz.”
1015- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Ensar’dan bir kadın çocuğu ile birlikte geldi. Hazreti Peygamber o kadının gönlünü hoş etmek için iki defa şöyle buyurdu:

“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, insanlar içinde benim en sevdiğim sizsiniz.” Kadının dileğini yerine getirdikten sonra ona böyle buyurmuştu.
1016- Zeyd bin Erkam’dan (R.A.) rivayet edilmiştir:

Ensar (Medine’li ashab) sordular:

— Ya Resûlallah! Her kavmin bağlıları vardır. Biz topluca size bağlandık. Dua ediniz de bizim bağlılarımız bizden olsun. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara şöyle dua etti:

“Allah’ım! Bunların tabilerini kendilerinden kıl.”


1017- Ebû Humeyd’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Ensar’ın (Medine’li ashabın) ailelerinin en hayırlısı, Benî Neccar ailesi, sonra Benî Abdi’l-Eşhel ailesi, sonra Beni’l-Haris ailesi, sonra Beni Saide ailesidir. Ensar ailelerinin hepsinde hayır vardır.”

Sa’d bin Ubade: Ya Resûlallah! Ensar ailelerinin birbirlerine nispetle faziletlerini bildirdiğiniz sıralamada bizim ailemiz olan Benî Sâide, diğer ailelerden sonraya kaldı, dedi. Hazreti Peygamber ona: “Hayırlı kimselerden olmak size yetmez mi?” buyurdu.
1018- hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Ensar’dan biri: Ya Resûlallah! Falanca kimseye valilik verdiğiniz gibi, bana da verir misiniz? diye rica etti. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Siz, tayinlerde adam kayırmayı benden sonra göreceksiniz. Bana kavuşuncaya kadar sabrediniz. Kavuşma yeriniz de cennetteki Kevser Havuzudur.”
1019- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine geldi. Çok yoksul ve aç idi. Hazreti Peygamber onun karnını doyurmak için evlerinden yemek istedi. Hazreti Peygamberin pâk zevceleri, evlerinde sudan başka şey bulunmadığını bildirdiler. Sonra Hazreti Peygamber ashaba sordu:

“Bu adamı kim yanına alacak yahut misafir edecek?” Ensar’dan biri: — Ben misafir ederim, ya Resûlallah! dedi.

Sonra adamı evine götürdü ve karısına, Hazreti peygamberin misafirini en iyi şekilde ağırla! dedi. Zevcesi cevap verdi:

— Biz onu nasıl ağırlayacağız? Evimizde ancak çocukların bir öğünlük yemeği var. Adam dedi ki:

— Yemeği hazırlar, lambanı da yakarsın. Çocuklar akşam yemeği isterse onları uyut. Bunun üzerine kadın yemeğini hazırladı, lambasını yaktı ve çocuklarını da uyuttu. Sonra lambasını onarıyormuş gibi yaparak söndürdü. Sonra misafire kendileri yiyorlarmış gibi göstererek o geceyi aç geçirdiler. Sabah olunca Ensar’dan bu zat Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzuruna çıktı. Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

“Bu geceki iyi davranışınıza Allah gülümsedi (razı oldu) yahut beğendi ve: “İhtiyaç içinde olsalar da başkalarını kendilerine tercih ediyorlar. İşte nefislerinin cimriliğinden kimler korunuyorsa kurtuluşa erenler onlardır.” mealindeki ayeti kerimeyi indirdi. (Haşir sûresi; 9)
1020- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vefatına sebeb olan hastalıkları zamanında Ebû Bekir ile Abbas Hazretleri, bir arada toplanmış bulunan Ensar meclisine uğradılar. Onlar ağlaşır halde idiler. Hazreti Abbas onlara sordu:

— Neden ağlıyorsunuz? Cevap verdiler:

— Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Meclisi hatırımıza geldi. Şimdi hastalıkları sebebiyle mübarek sohbetlerinden mahrum kaldık. Bunun için ağlıyoruz.

Sonra Hazreti Abbas ile Hazreti Ebû Bekir, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in huzuruna varıp Ensar’ın halini anlattılar. Hazreti Peygamber mübarek başını bir kumaş parçası ile bağlayarak saadethanelerinden çıktı. Mescide giderek minbere çıktı. İşte o günden sonra bir daha minbere çıkmaları kısmet, olmadı. Minbere bu en son çıkışlarında Allah’a hamd ve sena etti. Sonra cemaate hitab ederek şöyle buyurdu:

“Size Ensar’ı (Medineli ashabımı) tavsiye ederim. Onlar benim cemaatimdir ve sırdaşlarımdır. Onlar kendilerine düşen görevleri tamamıyla yerine getirmişlerdir. Şimdi onların (dünya saadeti ve ahiret cenneti ile mükâfatlandırılmaları) hakkı kalmıştır. O halde siz, Ensar’dan iyilik edenin iyiliğini kabul ediniz; ona mükâfat veriniz. Eğer onlardan fenalık eden olursa, onu da bağışlayınız.”


1021- İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem son defa olarak ölüm hastalıklarında, mübarek omuzlarında bir hırka ve mübarek başları bir siyah bezle bağlanmış olduğu halde saadethanelerinden mescide girerek minbere çıktılar. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdular:

Şimdi, ey Müslümanlar! İnsanlar çoğalacak, fakat Ensar (Medine’liler) azalacaktır. Öyle ki, yemeğe konan tuz kadar az olacaklardır. Sizden her kim başkasına zarar veya menfaat verebilecek bir makamda olursa, Ensar’ın iyilik edeninden iyiliğini kabul etsin. Onlardan kötülük edeni de bağışlasın.”
1022- Hazreti Cabir’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Sa’d bin Muaz’ın ölümünden dolayı Arş titredi.” Bir rivayette de: “Sad bin Muaz’ın ölümü için Rahman’ın Arş’ı titredi.” şeklinde varit olmuştur.

(Sa’d bin Muaz Hazretlerinin şehit olarak ahirete göçmesinden Arşın titremesi bu büyük insanın ölümünün önemli bir hadise olduğunun ifadesidir.)
1023- Hazreti Enes’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Übeyy bin Kâb’a hitaben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Sana BEYYİNE sûresini okumamı Allah bana emretti.” Ubeyy sordu: - Ya Resûlallah! Allah Teâlâ benim ismimi andı mı? Hazreti Peygamber:

“Evet.” buyurdu. Buna son derece sevinen Übeyy ağladı.

Mütercim:

Beyyine sûresinin Übeyy bin Kâ’b Hazretlerine Peygamber tarafından okunmasının hikmeti, olduğu gibi eda ve sedasıyla, şive ve nağmeleriyle öğrenip sonra insanlara öylece öğretilmesi içindir, deniliyor.


1024- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Uhud savaşında Müslümanlar bozguna uğrayıp Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem in yanından dağıldılar. Ebû Talha Hazretleri ise, Hazreti Peygamberin huzurunda sebat ederek kendi kalkanını Peygamberin önüne koydu ve onu sipere aldı. Ebû Talha aslında çok nişancı bir atıcı idi. Yayının kirişi de çok sert ve kuvvetli idi. Buna rağmen o gün iki üç yayını kırdı. Bu savaş sırasında bazı kimseler yanlarında ok torbaları ile Ebû Talha’nın yakınından geçerdi. Hazreti Peygamber o geçenlere şöyle buyurdu:

“Ok torbanızı Ebû Talha’ya açın (o atıcıdır, okları hedefini şaşmaz).”

Yine bu halde iken, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem meydana çıkıp çekinmeksizin düşmana bakardı. Ebû Talha şöyle derdi:

— Ya Resûlallah! Anam babam sana feda olsun, düşmanın oku size değmesin. Böyle meydana çıkıp kendinizi göstermeyiniz. Benim göğsüm ve vücudum size siperdir. İşte Ebû Talha bu sözleri söyleyerek Peygambere kalkan ve siper oluyordu. Yine Hazreti Enes anlatır;

— Uhud savaşında, müminlerin annesi ve Hazreti Ebû Bekir’in kızı Hazreti Âişe ile annem Ümmü Süleym, her ikisi, eteklerini toplayıp ayak bilezikleri görünür vaziyette sırtlarında su kırbaları olduğu halde ordan oraya koşarak mücahidlere su taşıyorlar ve onlara su içirip yine koşarak su almaya dönüyorlardı. Bu şekilde devamlı olarak su taşıdıklarını gördüm. Yine o gün, üvey babam Ebû Talha’nın elinden iki üç defa kılıç düştü. (Bu, onun hiç dinlenmeden düşmanla çarpışmakta olduğunu gösteriyordu.)


1025- Abdullah bin Selam (R.A.) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem in zamanında bir rüya görmüştüm. O rüyayı Hazreti Peygambere anlattım. Gördüğüm rüya şu idi:

Çok geniş ve yemyeşil bir bahçedeyim. O bançenin ortasında bir direk vardı. Direğin bir ucu yere saplanmış ve diğer ucu göğe doğru yüklemişti (??? yükselmişti). Tepesinde de bir kulp var. Bana, şu direğe çık, denildi. Ben çıkamam dedim. Sonra bana bir hizmetçi getirildi. O hizmetçi benim sırtımdan elbiselerimi kaldırdı. Ben de kolaylıkla o direğe çıkıp tepesine vardım. Bana, direğin kulpuna sımsıkı sarıl, denildi. Ben de sarıldım ve o esnada uyandım. Bu rüyamı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e anlatınca onu şöyle tabir ettiler:

“O bahçe İslâmdır. Gördüğün direk İslâm direğidir, O kulp da sağlam inançtır. Sen ölünceye kadar İslâm dini üzere kalacaksın.”


1026- Hazreti Ali’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Daha önce geçen ümmetler içinde kadınların en hayırlısı Meryem idi. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hatice’dir.”


1027- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in pak zevceleri içinde Hazreti Hatice’yi kıskandığım kadar hiç birini kıskanmazdım. Gerçekte ben Hatice’yi görmedim; fakat Hazreti Peygamber Hatice’yi çok anardı. Bazan evimizde koyun kesilirdi. Kesilen koyunun etini parça(??? lara) ayırarak hep Hatice’nin arkadaşlarına gönderirdi. Bazan da: Sanki dünyada Hatice’den başka bir kadın yokmuş gibi iş yapıyorsunuz, diye söylenirdim. Hazreti Peygamber (onun meziyetlerini sayarak) :

“O şöyle idi, o böyle idi, o benim çocuklarımın annesi idi.” buyururdu. (İbrahim’den başka bütün çocukları Hazreti Hatice dendi. İbrahim ise Hazreti Mariye’dendir.)
1028- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine Cibril gelip şöyle dedi:

“Ya Resûlallah! Şu gelen Hatice’dir ve beraberinde azık yahut yemek yahut içecek var. Sana gelince, Rabbisinden ve benden ona selâm söyle, hem de onu müjdele ki, onun cennette inciden bir evi olacak. Öyle bir ev ki, orada ne gürültü var, ne de yorgunluk...”

(Hazreti Hatice sessiz ve sedasız iman edip Hazreti Peygamberin her türlü hizmetinde bulunmuş, yorgunluk ve zorluklara tahammül etmiş olduğundan buna karşılık olarak Cennette inciden yapılmış bir sarayda sessiz ve gürültüsüz ve zahmetsiz olarak yaşamaya hak kazanmıştır.)


1029- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Bir gün, Hazreti Hatice’nin kız kardeşi Huveylid kızı Hâle gelerek Hazreti Peygamberin huzuruna çıkmak için izin istedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hâle’nin sesini Hazreti Hatice’nin sesine benzettiğinden tavırlarında bir değişiklik ve ürperme oldu ve şöyle buyurdu:

“Allah’ım, Hâle (geldi)!”

Hazreti Aişe der ki: Gerçekten ben bu davranışı kıskandım ve dedim ki, hâlâ Kureyş kocakarılarından bir ihtiyarı hatırlayıp anıyorsunuz. Yüzünde dudaklarından başka al rengi kalmamış, yüzünden kan çekilmiş, ölümü üzerinden de hayli zaman geçmiş olan böyle bir kadını hâlâ neden hatırlıyorsunuz? Hem de Allah size onun yerine daha iyisini vermiştir.

Mütercim:

Diğer hadîs kitaplarında ve başka rivayetlerde Hazreti Aişe der ki: Bu şekilde konuşmamdan dolayı Hazreti Peygamberin gönlünün kırıldığını anladığımdan: Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, bundan sonra Hazreti Hatice’yi hep hayırla anacağız dedim. Böylece Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in gönlünü aldım.


1030- İbni Ömer’den (Radıyallahu Anhuma) rivayet edilmiştir:

“Dikkat ediniz! Kim yemin edecekse, ancak Allah adına yemin etsin. Sakın atalarınız adına yemin etmeyiniz.” (Kureyş kavmi ise, ataları adına yemin ederlerdi. Siz onlar gibi, babam hakkı için, evlâdım hakkı için, güneş hakkı için, Kâbe hakkı için diye yemin etmeyiniz. Vallahi ve billahi diyerek, yemin ediniz.)


1031- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Ebû Hureyre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in beraberinde bulunuyor ve abdest için su matarasını taşıyordu. Hazreti Peygamber taharet için uzaklaşınca, Ebû Hureyre su matarasını alarak Hazreti Peygamberi takib etti. Bunu fark eden Hazreti Peygamber:

“Bu (peşimden gelen) kimdir?” buyurdu. Ebû Hureyre;

— Ben, Ebû Hureyre’yim, diye cevap verdi Resûl-i Ekrem: “Bana birkaç taş getir, onlarla temizleneyim. Ancak kemik ve tezek getirme.” Ebu Hureyre der ki:

— Kemik ve tezeğin nesi var? diye sordum. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana cevaben şöyle buyurdu:

“Onlar (kemik ile tezek) cinlerin yemeklerindendir. Nitekim bana Nasibin beldesinin cinlerinden bir heyet geldi. Onlar ne iyi cinlerdi. Benden azık ve yiyecek istediler. Ben de onlar için Allah’a dua ettim ki, rastladıkları her kemik ve tezeğin üstünde behemehal bir yiyecek bulsunlar.”


1032- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre,

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Şairin söylediği sözün en doğrusu, Lebîd’in söylediği: Allah’dan başka her şey batıldır, sözüdür. Ümeyye ibni Ebî Salt’ın şiirlerine bakılırsa, Müslüman olmaya çok yaklaşmıştır.”
1033- Halid’in annesinden (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Habeşistan’dan (ailemle birlikte döndüğümde) küçük bir kız çocuğu idim. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana, işlemeli bir ipek elbise giydirdi ve işlemeleri eliyle okşayarak: “Cici, cici...” buyurdu.


1034- Hazreti Abbas’dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Hazreti Abbas, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e sordu:

Ya Resûlallah, amcan Ebû Talib seni korur ve senin için (Kureyş’e) kafa tutardı. Senin ona ne faydan oldu? Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

“Ebû Talib, cehennemin yufka yerindedir. Ben olmasaydım cehennemin en alt tabakasında olacaktı”


1035- Ebû Saîd (Radıyallahu Anh) der ki:

Bir gün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in huzurunda Ebû Talib’den söz açıldı. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

“Umarım ki, benim şefaatim kıyamet gününde ona fayda verecek ve o, cehennemin, topuklarına varan yufka yerine atılacaktır. Bundan onun beyni kaynayacaktır.” Bir rivayete göre, “başının içi kaynayacaktır.” buyrulmuştur.

Mütercim:

Hadîste geçen “Dahdah” kelimesinin lügat manası, topuklara kadar olan su demektir. Burada ise, mecaz olarak ateş için kullanılmıştır.29

29 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:663-674


Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin