1991 yılında Türkiye ve ABD, mevcut işbirliğini Geliştirilmiş Ortaklığa dönüştürdü ve bu tarihten itibaren karşılıklı ilişkiler gelişmeye ve çeşitlenmeye devam etti. Soğuk Savaş sonrası dönem Türkiye ile ABD'nin ortak stratejik, ekonomik ve güvenlikle ilgili endişe ve menfaatleri paylaşmaya devam ettiklerini açıkça göstermiştir. Bu bağlamda, enerji ve bölgesel konularda Türk-ABD işbirliği özel bir önem kazanmıştır.
1991 yılında Türkiye ve ABD, mevcut işbirliğini Geliştirilmiş Ortaklığa dönüştürdü ve bu tarihten itibaren karşılıklı ilişkiler gelişmeye ve çeşitlenmeye devam etti. Soğuk Savaş sonrası dönem Türkiye ile ABD'nin ortak stratejik, ekonomik ve güvenlikle ilgili endişe ve menfaatleri paylaşmaya devam ettiklerini açıkça göstermiştir. Bu bağlamda, enerji ve bölgesel konularda Türk-ABD işbirliği özel bir önem kazanmıştır.
Türkiye’nin Ortadoğu’da ABD müttefiki olarak izlediği uyumlun politikaya rağmen zaman zaman iki ülke arasında problemler ortaya çıkmaktadır. ABD’nin Irak’ı işgali öncesi yaşanan “Tezkere Krizi” iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinin başlangıcını oluşturmuştur. Irak’ın işgali sürecinde ABD’nin Türkiye’ye rağmen izlediği politikaları Türkiye Türk-ABD müttefikliğine zarar verici davranışlar olarak görmüştür.
Bu süreç içerisinde ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’ne Türkiye ABD’nin istediği desteği vermemiştir.
Son yıllarda ABD Türkiye’de yaygınlaşmakta olan Amerikan aleyhtarlığı politikalarından özellikle rahatsız olduğunu ifade etmiştir. Bunda 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin bütün İslam dünyasına karşı izlediği düşmanca tavrın da etkisi olmuştur.
Türkiye’nin dış politikaları için de önemli bir müttefiki olan ABD’nin Ermeni meselesi, Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki konularda Türkiye’nin yanında yer aldığı söylenemez. Özellikle Ermeni meselesini her yıl gündeme getiren ABD, konuyu Türkiye’den taviz koparma politikalarının bir aracı haline getirmiştir. Özellikle bu durum Türkiye’de ABD’ye karşı bir güvensizliğin yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Güvensizlik duygusunun ilerlemesinde, Irak’ın işgali sonrası ABD’nin PKK terörünü hafife alan tavrı veya meseleyi sürüncemede bırakarak bölgedeki istikrarsızlığın devamından yana imiş gibi gözüken tavrı da etkili olmuştur.
Türkiye’nin dış politikaları için de önemli bir müttefiki olan ABD’nin Ermeni meselesi, Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki konularda Türkiye’nin yanında yer aldığı söylenemez. Özellikle Ermeni meselesini her yıl gündeme getiren ABD, konuyu Türkiye’den taviz koparma politikalarının bir aracı haline getirmiştir. Özellikle bu durum Türkiye’de ABD’ye karşı bir güvensizliğin yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Güvensizlik duygusunun ilerlemesinde, Irak’ın işgali sonrası ABD’nin PKK terörünü hafife alan tavrı veya meseleyi sürüncemede bırakarak bölgedeki istikrarsızlığın devamından yana imiş gibi gözüken tavrı da etkili olmuştur.
2009 yılı başlarında İsrail’in Gazze saldırılarında ABD’nin İsrail yanında yer alan tavrı Türk-ABD ilişkilerinde güvensizliğin iyice artmasına yol açacaktır.
Türkiye’nin Balkan politikasını belirleyen en önemli unsur; Balkan ülkelerinin tamamının yakın zamana kadar Osmanlı toprağı olması ve hepsinde Türk milletine mensup ırkdaşlarımızın varlığı meselesidir. Balkanların elimizden çıkması öncesi sırası ve sonrası olaylar Türk milletinin hafızasında derin yaralar bırakmıştır. Bölgedeki Türkler katliama uğratılmış büyük bir kısmı Türkiye’ye göçe zorlanmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden itibaren Balkanlardan Türkiye’ye zaman zaman göç dalgaları gerçekleşmiştir. Bu dalganın sonuncusu 1984’den itibaren Bulgaristan’ın Müslüman Türk vatandaşlarına yönelik baskı sonucunda 1989 yılında Türkiye’ye yapılan göç olmuştur.
Türkiye’nin Balkan politikasını belirleyen en önemli unsur; Balkan ülkelerinin tamamının yakın zamana kadar Osmanlı toprağı olması ve hepsinde Türk milletine mensup ırkdaşlarımızın varlığı meselesidir. Balkanların elimizden çıkması öncesi sırası ve sonrası olaylar Türk milletinin hafızasında derin yaralar bırakmıştır. Bölgedeki Türkler katliama uğratılmış büyük bir kısmı Türkiye’ye göçe zorlanmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden itibaren Balkanlardan Türkiye’ye zaman zaman göç dalgaları gerçekleşmiştir. Bu dalganın sonuncusu 1984’den itibaren Bulgaristan’ın Müslüman Türk vatandaşlarına yönelik baskı sonucunda 1989 yılında Türkiye’ye yapılan göç olmuştur.
Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Sovyetlerin güdümünde olan Balkan devletlerinde de çözülme başlamıştır. Bu süreçte meydana gelen olaylar Türkiye’yi yakından ilgilendirmiştir. Türkiye Bosna’da, Kosova’da, Arnavutluk’da yapılan insanlık dışı uygulamalara karşı hassasiyetini korumuştur.
Ortadoğu Yakın zamana kadar Türklerle aynı devlet çatısı altında bulunan bir bölge idi. Burada bulunan ülkelerle tarihi ve kültürel bağlarımız vardır.
Ortadoğu Yakın zamana kadar Türklerle aynı devlet çatısı altında bulunan bir bölge idi. Burada bulunan ülkelerle tarihi ve kültürel bağlarımız vardır.
Ancak burada kurulan devletlerin çoğu bölgeyi Osmanlıdan koparıp sömürgeleri haline getiren Batı devletlerinin belirlediği çizgilerle kurulan devletler oldukları için bu devletler kendi içlerinde ve bölgelerinde istikrara kavuşmuş ülkeler değildir. Bu durumu cetvelle çizilmiş sınırlarda açıkça görebiliriz. Ortadoğu’da siyasi yapı tarihi ve kültürel farklılıklarla belirlenmediği için birbirine akraba hanedanlarla yönetilmektedir. Bu durum Ortadoğu’ya demokrasinin gelmesini engellemekte istikrarlı bir hükümet kurulmasına imkan vermemektedir. İstikrarlı hükümetler olmadıkları için bunların tam bağımsız olduklarını iddia etmek de mümkünde değildir. Bu ülkeler kendilerine bağımsızlık ve hürriyet bahşeden sömürgeci ve mandacı hükümetlerinin tesirini üzerinden hala atamamışlardır. Her biri adeta bölgede Batı emperyalizminin birer ileri karakolu durumundadır.
Avrupa Birliğini oluşturan devletler Türkiye’nin yakın işbirliği yaptığı ülkelerdir. Türkiye demokratikleşmede, Batılılaşmada, sanayileşmede ve her türlü ileri adımda bu devletleri örnek almıştır. Dolayısıyla bu durum Türkiye’nin kendisini Avrupa’nın bir parçası olarak algılamasına yol açmıştır. Türkiye Avrupa’da gerçekleştirilen birçok uluslar arası kurulda yer almıştır. Son olarak AB içinde yer alma mücadelesi yapmaktadır
Avrupa Birliğini oluşturan devletler Türkiye’nin yakın işbirliği yaptığı ülkelerdir. Türkiye demokratikleşmede, Batılılaşmada, sanayileşmede ve her türlü ileri adımda bu devletleri örnek almıştır. Dolayısıyla bu durum Türkiye’nin kendisini Avrupa’nın bir parçası olarak algılamasına yol açmıştır. Türkiye Avrupa’da gerçekleştirilen birçok uluslar arası kurulda yer almıştır. Son olarak AB içinde yer alma mücadelesi yapmaktadır
Türkiye’nin Uzakdoğu ülkeleri ile ilişkileri ticari temele dayanır. Teknik ve ticarette yeni hamleler yapan hatta birçok konuda Batıyı bile geride bırakmış olan Uzakdoğu ülkeleri dünyaya açılma problemlerini halletmişler genç dinamik nüfusları ile ve yeni bir heyecanla her alanda gelişmelerini devam ettirtmektedirler. Bu zamana kadar birçok alanda Batıya bağımlı olan Türkiye için bu genç ve samimi ülkelerle her türlü münasebeti geliştirmek Türkiye açısından denge politikası için son derece önemlidir.
Türkiye’nin Uzakdoğu ülkeleri ile ilişkileri ticari temele dayanır. Teknik ve ticarette yeni hamleler yapan hatta birçok konuda Batıyı bile geride bırakmış olan Uzakdoğu ülkeleri dünyaya açılma problemlerini halletmişler genç dinamik nüfusları ile ve yeni bir heyecanla her alanda gelişmelerini devam ettirtmektedirler. Bu zamana kadar birçok alanda Batıya bağımlı olan Türkiye için bu genç ve samimi ülkelerle her türlü münasebeti geliştirmek Türkiye açısından denge politikası için son derece önemlidir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Azerbaycan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan adı altında tam bağımsız beş Türk Cumhuriyeti ortaya çıkmıştır. Bunun yanında yarı on üç adet özerk Türk Cumhuriyeti de vardır.
1990 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan Cumhuriyetleri ortaya çıkmıştır. Rusya Federasyonu içerisinde ise Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Yakutistan, Tuva, Altay, Hakasya, Dağıstan, Çeçenistan, Taymir, Karaçay ve Balkar Özerk Cumhuriyetleri tesis edilmiştir. Moldova'da Gagauzya, Ukrayna'da Kırım Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti'nde ise Doğu Türkistan özerk yapıya sahiptir. Türk Dünyası 250 milyonu bulan nüfusuyla Türkiye'nin sorumluluğu altındadır.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in bağımsızlığın ilanından sonra İstanbul'da yaptığı konuşma, Türk Cumhuriyetleri'nin bu beklentisini ve geleceğe yönelik umutlarını yansıtması bakımından son derece önemlidir:
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in bağımsızlığın ilanından sonra İstanbul'da yaptığı konuşma, Türk Cumhuriyetleri'nin bu beklentisini ve geleceğe yönelik umutlarını yansıtması bakımından son derece önemlidir:
“Ancak bahar sellerini ne kadar engellemeye, önüne bentler çekmeye çalışırsanız çalışın, su yine de kendi yolunu açacaktır. İşte tarih nehri ile de aynısı olmuş ve ‘soğuk savaş' engelini yıkan tarih insanlık kanunlarıyla belirlenen esas yatağına dönmüştür... Halklarımız arasında karşılıklı anlayış ve güven duygusu oluştu. Dostluk etkili bir işbirliğinin en güvenilir garantisidir. Bu durum bizi umutlandırıyor
Atatürk Dış Türklerle ilgilenmiştir. Atatürk’ün dış Türkler politikasında iki yön vardır. Birincisi hali hazırda mevcut Türk toplulukları ile ilişkilerimiz ve onlara karşı ilgimiz, ikincisi Sovyetlerin dağılmasından sonra hazırlıklı olmamız gerektiği.
Ona göre mevcut durumda dış Türkler meselesi bir kültür meselesi olarak ele alınmalı ve Türklük kültürü, Türk tarihi, Türk dili ve Türkün her alanda bırakmış olduğu eserler incelenmelidir.
Bir gün Sovyetlerin dağılacağını düşünen Atatürk Türkiye’nin bu konuda hazırlıklı olmasını istemiştir.
Bir gün Sovyetlerin dağılacağını düşünen Atatürk Türkiye’nin bu konuda hazırlıklı olmasını istemiştir.
"Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldügü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (soydaş Türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir."
Türkiye’ye yönelik tehditleri iç ve dış tehdit olmak üzere iki kısımda incelemek gerekir. Fakat bunların birbirleri ile bağlantıları da vardır. Her iç tehdit unsuru bir dış tehdit unsurunun uzantısıdır.
1. DIŞ TEHDİT
Türkiye’ye yönelik tehdidin en önemli sebebi Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik değeridir. Diğer önemli bir sebep de Türkiye’nin çevresinin beşerî yapısının oldukça karmaşık olmasıdır. Farklı ırklara, dinlere ve kültürlere sahip bu toplumlar zaman -zaman birbirleri ile çatışan rejimler tarafından yönetilmektedir.
Türk milletinin birliğine ve Türk devletinin varlığına yönelik yıkıcı tehdit Türkiye üzerinde emelleri olan bazı dış güçler ve devletler tarafından yoğun bir şekilde bugün de sürdürülmektedir. Atatürk:
“İki türlü cephe vardır. Dahilî cephe, zahirî cephe, asıl olan dahilî cephedir. Bu cephe bütün memleketin bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Zahirî cephe doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir mağlup olabilir. Fakat bu hal hiç bir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan memleketi temelinden yıkan, milleti esir eden dahilî cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden çok iyi kavramış olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Gerçekten kaleyi içten almak dışarıdan zorlamaktan çok kolaydır.”
Teknik gelişmeler insanın duygu, düşünce ve hareketlerini tahrip etme imkânını çok yükseltmiştir. Bunun sonucunda toplumların millî hedefleri ve menfaatlerine ulaşmanın tek yolu olan “Sıcak Savaş”ların yanında “Soğuk Savaş” gündeme gelmiştir. Sıcak savaş için çok değişik silahlar ve taktikler geliştirildiği gibi soğuk savaş için çok daha çeşitli taktikler ve silahlar kullanılmaktadır. Birincisinde belki de insanın sadece bedenini yok etmek veya etkisiz hâle getirmek hedef olurken, ikincisinde insanın düşüncesi, ruhu hedef alınmaktadır.
Teknik gelişmeler insanın duygu, düşünce ve hareketlerini tahrip etme imkânını çok yükseltmiştir. Bunun sonucunda toplumların millî hedefleri ve menfaatlerine ulaşmanın tek yolu olan “Sıcak Savaş”ların yanında “Soğuk Savaş” gündeme gelmiştir. Sıcak savaş için çok değişik silahlar ve taktikler geliştirildiği gibi soğuk savaş için çok daha çeşitli taktikler ve silahlar kullanılmaktadır. Birincisinde belki de insanın sadece bedenini yok etmek veya etkisiz hâle getirmek hedef olurken, ikincisinde insanın düşüncesi, ruhu hedef alınmaktadır.
Soğuk savaşın diğer adı psikolojik savaştır. Bugün psikolojik harekât siyâsî, ekonomik, askerî ve ideolojik faaliyetleri kapsayacak şekilde geniş anlamda kullanılmaktadır. Çağımız devletlerinin iç ve dış politikalarının desteklenmesi ve benimsetilmesi maksadıyla başvurulan psikolojik harekât; savaş ve barış zamanında politik ve askerî hedeflere ulaşılması için düşman, dost ve tarafsız çevrelerde uygun tutum ve davranışlar yaratmak üzere plânlanan ve uygulanan siyasî, ekonomik, ideolojik ve askerî faaliyetlerdir.
a. Düşmanın moralini bozmak,
a. Düşmanın moralini bozmak,
b. Düşmanın savaşma istek ve azmini kırmak,
c. Düşmanın müttefikleri arasına şüphe ve fesat tohumları ekmek,
d. Düşmanın kendi toprakları üzerinde şüpheli emeller beslediği intibaını yaratmak,
e. Tarafsız ülkelerin sempati ve yardımını kendi tarafına çekmek veya tarafsız kalmalarını sağlamak,
f. Düşmanın kendi topraklarında veya işgâlindeki topraklarda mukavemet yuvaları kurmak ve bunların faaliyetlerini desteklemek,
g. Ayrıca ülkeye yönelik düşman psikolojik harekatını etkisiz hâle getirmek için yürütülen karşı propaganda faaliyetlerinde bulunmak, olarak belirtilebilir.
Yakın zamanlara kadar Doğu blokundan kaynaklanan psikolojik harekât genellikle Batı ülkeleri üzerinden Türkiye’ye yansıtılmaktaydı. Ayrıca Batı ülkelerinden ülkemize yöneltilen psikolojik harekâtın gereği olarak başvurulan siyâsî, ekonomik ve sosyal baskıların çoğu Batı sosyalist ve komünist partisi temsilcilerinin çabalarıyla gündeme gelmekteydi. Komünist rejimin çöküp Doğu blokunun dağılmasına rağmen bu faaliyetler devam etmektedir.
Batı dünyasının, kendisinin ve çevremizdeki ülkelerin de soğuk savaş taktiklerine hedef olmaktayız. Bu ülkelerden gelen tehditlerin tarihî uzantıları da vardır. Bunları sırasıyla görelim:
Batı dünyasının, kendisinin ve çevremizdeki ülkelerin de soğuk savaş taktiklerine hedef olmaktayız. Bu ülkelerden gelen tehditlerin tarihî uzantıları da vardır. Bunları sırasıyla görelim:
Rusya Çar I. Petro’dan itibaren Rusya’nın Ortadoğu ve Akdeniz’e yönelik emellerinin özünü “sıcak denizlere açılma” arzusu oluşturmaktadır. Günümüzde buna ilâve olarak bölgenin zengin petrol yataklarına sâhip olması Rusya’nın iştahını kabartmaktadır.
Rusya Çar I. Petro’dan itibaren Rusya’nın Ortadoğu ve Akdeniz’e yönelik emellerinin özünü “sıcak denizlere açılma” arzusu oluşturmaktadır. Günümüzde buna ilâve olarak bölgenin zengin petrol yataklarına sâhip olması Rusya’nın iştahını kabartmaktadır.
Rusya, Küçük Kaynarca Anlaşmasından (1774) itibaren “Şark Meselesi”ni canlandırmış ve bu amaca ulaşmak için diğer devletlerle gizli anlaşmalar yapmıştır. Rusya coğrafyasındaki devletin adı, rejimi ne olursa olsun Türkiye coğrafyasına yönelik hedefi hep aynı kalmıştır.
Rusya, I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale zaferimiz sebebiyle müttefiklerinden yardım alamayınca çöküntüyü kullanan komünistler ihtilâl yapmışlar ve ihtilâl hükûmeti savaştan çekilerek yaptığı bütün gizli anlaşmaları açığa çıkarmıştır. Bundaki amacı sosyalist prensipler değil, kendisinin içinde olamayacağı paylaşma projelerinin uygulanmasıyla uğrayacağı kayıptır. Nitekim Sovyet Rusya ihtilali gerçekleştirip komünist rejimi rayına oturttuktan sonra emperyalist hedeflerine ulaşmak için harekete geçmiştir. Bu sefer sıcak savaşın yanında soğuk savaşı gündeme getirerek.
Jeopolitik konumu dolayısıyla Doğu Akdeniz’e ve Orta Doğu’ya hakimdi. Güçlü bir Osmanlı’nın Hindistan yolunu güvence altına alması İngiltere’nin işine geliyordu. Fransa, Rusya ve Almanya’nın önünü kesebilecekti. Bu yüzden İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünden yana oldu. Buna karşılık Osmanlı devletini Pazar olarak kullandı. Ancak bu durum 1877-78 Osmanlı-Rus savaşına kadar sürdü. Osmanlı’nın bağımsızlığını koruyamayacağını düşünen İngiltere bu yolu kendisi işgal ederek güvence altına almaya çalıştı. Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etti. Öte yandan Rusya’nın güneye sarkmasını engellemek için Ermenileri destekledi.
Jeopolitik konumu dolayısıyla Doğu Akdeniz’e ve Orta Doğu’ya hakimdi. Güçlü bir Osmanlı’nın Hindistan yolunu güvence altına alması İngiltere’nin işine geliyordu. Fransa, Rusya ve Almanya’nın önünü kesebilecekti. Bu yüzden İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünden yana oldu. Buna karşılık Osmanlı devletini Pazar olarak kullandı. Ancak bu durum 1877-78 Osmanlı-Rus savaşına kadar sürdü. Osmanlı’nın bağımsızlığını koruyamayacağını düşünen İngiltere bu yolu kendisi işgal ederek güvence altına almaya çalıştı. Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etti. Öte yandan Rusya’nın güneye sarkmasını engellemek için Ermenileri destekledi.
Fransız ihtilaline kadar iki ülkenin arası dostca idi. Birçok sömürgesini İngiltere’ye kaptıran Fransa gözünü kendine yakın Osmanlı topraklarına dikti.1789’da Mısır’a saldırdı. 1830’da Cezayir’i ve daha sonra Tunus ve Fas’ı işgal etti. Ayrıca Ortadoğu’da da egemen olmak isteyen Fransa Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emellerine karşı çıktı.
Fransız ihtilaline kadar iki ülkenin arası dostca idi. Birçok sömürgesini İngiltere’ye kaptıran Fransa gözünü kendine yakın Osmanlı topraklarına dikti.1789’da Mısır’a saldırdı. 1830’da Cezayir’i ve daha sonra Tunus ve Fas’ı işgal etti. Ayrıca Ortadoğu’da da egemen olmak isteyen Fransa Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emellerine karşı çıktı.
Birinci Dünya Savaşı sonrası işgal ettiği topraklarda Ermenileri Türklere karşı kullandı.
İki ülkenin siyasi ekonomik ilişkileri iyi bir doğrultuda seyrederken Amerikalı misyonerler Ermeni, Arap ve Yahudi toplulukları Osmanlı’ya karşı kışkırttı. ABD Osmanlı topraklarında ilk olarak misyonerlik faaliyetlerinde bulunan ve ilk yabancı okul açan ülkedir. ABD misyonerliğinin hedefi Müslüman olanları Hıristiyanlaştırma şeklinde değil farklı mezheplerden olan Hıristiyan toplulukları Protestan yapmak şeklinde kendini ortaya çıkarmıştır. Amerikan kolejlerinde kendi politik düşüncelerine yakın insanlar yetiştirmişler ve bu insanlar daha sonra ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliğinde ABD yanlısı bir misyon üstlenmişlerdir.
İki ülkenin siyasi ekonomik ilişkileri iyi bir doğrultuda seyrederken Amerikalı misyonerler Ermeni, Arap ve Yahudi toplulukları Osmanlı’ya karşı kışkırttı. ABD Osmanlı topraklarında ilk olarak misyonerlik faaliyetlerinde bulunan ve ilk yabancı okul açan ülkedir. ABD misyonerliğinin hedefi Müslüman olanları Hıristiyanlaştırma şeklinde değil farklı mezheplerden olan Hıristiyan toplulukları Protestan yapmak şeklinde kendini ortaya çıkarmıştır. Amerikan kolejlerinde kendi politik düşüncelerine yakın insanlar yetiştirmişler ve bu insanlar daha sonra ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliğinde ABD yanlısı bir misyon üstlenmişlerdir.
Bulgaristan’ın Doğu bloku dönemindeki emelleri Sovyet Rusya paralelinde idi. Kendisinin tarihî emeli; Karadeniz’den Adriyatik’e, Tuna’dan Ege’ye kadar yayılan İstanbul ve Trakya’yı da içine alan Büyük Bulgaristan’ı gerçekleştirmektir. Bulgaristan Türklerle akraba bir devlet olmasına rağmen Osmanlının dağılmasına yol açan Balkan karışıklıklarında Müslümanlara ve Türklere zulüm yapmada birinci sırayı Yunanlılar ve Sırplarla adeta yarışırcasına paylaşmaktadır.
Bulgaristan’ın Doğu bloku dönemindeki emelleri Sovyet Rusya paralelinde idi. Kendisinin tarihî emeli; Karadeniz’den Adriyatik’e, Tuna’dan Ege’ye kadar yayılan İstanbul ve Trakya’yı da içine alan Büyük Bulgaristan’ı gerçekleştirmektir. Bulgaristan Türklerle akraba bir devlet olmasına rağmen Osmanlının dağılmasına yol açan Balkan karışıklıklarında Müslümanlara ve Türklere zulüm yapmada birinci sırayı Yunanlılar ve Sırplarla adeta yarışırcasına paylaşmaktadır.
Roma imparatorluğunu yeniden canlandırmak isteyen İtalya milli birliğini kurduktan sonra Trablus ve sonrasında Anadolu topraklarına göz dikti. Uşi anlaşmasıyla kendilerine korumak amacıyla verdiğimiz 12 Ada’yı bize vermedi.
Roma imparatorluğunu yeniden canlandırmak isteyen İtalya milli birliğini kurduktan sonra Trablus ve sonrasında Anadolu topraklarına göz dikti. Uşi anlaşmasıyla kendilerine korumak amacıyla verdiğimiz 12 Ada’yı bize vermedi.
Milli Mücadele’de işgal ettiği topraklarda tutunamayacağını anlayan İtalya II. İnönü savaşından savaş yapmadan çekildi. Mustafa Kemal İtalyanları İngiltere’ye karşı politikalarında kullandı.
Suriye’nin Hatay dâhil olmak üzere Güneydoğu Toroslar’a kadar uzanan topraklarımız üzerinde tarihî emelleri vardır. Suriye, yakın zamana kadar Sovyet Rusya yanlısı bir politika izlerken Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki bölücü terörist faaliyetleri ve mezhep ayrılıklarını tahrik etmekteydi. Suriye Yunanistan ile açık ve gizli ittifak yaparak bölücü, aşırı sol ve Ermenilerle işbirliği yapmıştır.
Suriye’nin Hatay dâhil olmak üzere Güneydoğu Toroslar’a kadar uzanan topraklarımız üzerinde tarihî emelleri vardır. Suriye, yakın zamana kadar Sovyet Rusya yanlısı bir politika izlerken Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki bölücü terörist faaliyetleri ve mezhep ayrılıklarını tahrik etmekteydi. Suriye Yunanistan ile açık ve gizli ittifak yaparak bölücü, aşırı sol ve Ermenilerle işbirliği yapmıştır.
İran, Osmanlılar döneminden beri Türkiye üzerinde açık emeller beslemektedir. Tarihte İran coğrafyasına egemen olan bütün güçler yönünü mutlaka Anadolu’ya çevirmiştir. Osmanlılar döneminde Şiilik vasıtasıyla Osmanlı ülkesinde taraftar toplamak yoluna gitmiştir.
İran, Osmanlılar döneminden beri Türkiye üzerinde açık emeller beslemektedir. Tarihte İran coğrafyasına egemen olan bütün güçler yönünü mutlaka Anadolu’ya çevirmiştir. Osmanlılar döneminde Şiilik vasıtasıyla Osmanlı ülkesinde taraftar toplamak yoluna gitmiştir.
Bugün de İran Şii nitelikli İslâm devrimini Türkiye’ye yaymak istemekte. Buna ulaşmak için de öncelikle Atatürk düşmanlığını Türkiye’de yayarak Şii olmasa da Atatürk düşmanı Müslüman tipini oluşturma faaliyeti içindedir. Diğer taraftan Türkiye’ye karşı terör ve bölücü faaliyette bulunan grupları da desteklemektedir. Son yıllardaki faaliyetleri ile dikkat çeken Hizbullah terör örgütünün İran’ın resmî mezhebi Şii İslâm bağlantıları vardır.
Irak ile doğrudan olmasa da Musul Kerkük bölgesi meselemiz vardır. Çünkü Musul Kerkük bizim Misâk-ı Millî sınırlarınız içinde idi. Yine zaman - zaman gündeme gelen su meselemiz vardır.
Irak ile doğrudan olmasa da Musul Kerkük bölgesi meselemiz vardır. Çünkü Musul Kerkük bizim Misâk-ı Millî sınırlarınız içinde idi. Yine zaman - zaman gündeme gelen su meselemiz vardır.
Yunanistan “Megalo İdea” şeklinde emelini formülleştirmiştir. Bu politikanın amacı; Kıbrıs, Batı ve Orta Anadolu, Boğazlar, İstanbul ve Trakya’yı içine alan Büyük Yunanistan’dır. Bugün Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs, Kıta sahanlığı, Kara suları, Fır hattı gibi meselelerimiz vardır. Yunanistan tarihî ve dinî bağlar sebebiyle Batı dünyasından da destek almaktadır. Dahası Yunanistan, Batı devletlerinin de Türkiye’ye karşı bir maşası görünümündedir. 1999 depremleri iki ülke insanını birbirine yakınlaştırmış olmasına rağmen devletlerin ana politikalarında bir değişiklik olmamıştır.
Yunanistan “Megalo İdea” şeklinde emelini formülleştirmiştir. Bu politikanın amacı; Kıbrıs, Batı ve Orta Anadolu, Boğazlar, İstanbul ve Trakya’yı içine alan Büyük Yunanistan’dır. Bugün Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs, Kıta sahanlığı, Kara suları, Fır hattı gibi meselelerimiz vardır. Yunanistan tarihî ve dinî bağlar sebebiyle Batı dünyasından da destek almaktadır. Dahası Yunanistan, Batı devletlerinin de Türkiye’ye karşı bir maşası görünümündedir. 1999 depremleri iki ülke insanını birbirine yakınlaştırmış olmasına rağmen devletlerin ana politikalarında bir değişiklik olmamıştır.
Yıkıcı unsurlar bir ülkenin mevcut anayasal düzenini yıkmayı, değiştirmeyi, ülke bütünlüğünü parçalamayı veya tamamen ortadan kaldırmayı hedef alan ve bu yönde faaliyete girişen örgütler veya gruplardır. Yıkıcı unsurlar bir ülkenin kendi iç yapısından veya dış güçlerin tahrikiyle ortaya çıkarlar. Ancak her durumda dış güçler bağlantısı olsun olmasın bu yıkıcı unsurları amaçları doğrultusunda kullanırlar.
Yıkıcı unsurlar bir ülkenin mevcut anayasal düzenini yıkmayı, değiştirmeyi, ülke bütünlüğünü parçalamayı veya tamamen ortadan kaldırmayı hedef alan ve bu yönde faaliyete girişen örgütler veya gruplardır. Yıkıcı unsurlar bir ülkenin kendi iç yapısından veya dış güçlerin tahrikiyle ortaya çıkarlar. Ancak her durumda dış güçler bağlantısı olsun olmasın bu yıkıcı unsurları amaçları doğrultusunda kullanırlar.
Bunların amaçları;
1. Başta üniversite gençliği olmak üzere Türk toplumu üzerinde sürdürülen menfi propagandanın amacı devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü parçalamak,
2.Cumhuriyet rejimini ve mevcut hukuk düzenini yıkmak
3.İdeolojileri doğrultusunda bir düzen kurmaktır.
Ülkemizde mevcud tehdid unsurları aşırı sol unsurlar, aşırı sağ unsurlar bölücü terör unsurları ve irticai unsurlar olarak tasnif edilebilir.
Bütün aşırı sol ve komünist terör örgütlerinin amacı Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimini yıkarak yerine Marksist-Leninist bir düzen kurmaktır. Amaçlarına ulaşmak için iki yol kullanırlar:
Bütün aşırı sol ve komünist terör örgütlerinin amacı Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimini yıkarak yerine Marksist-Leninist bir düzen kurmaktır. Amaçlarına ulaşmak için iki yol kullanırlar:
-Birinci yol olarak mevcud düzenin sağladığı partileşme imkânı ile iktidara hâkim olmak daha sonra komünizmi kurmak.
-İkinci yol ise mevcut düzeni silâhlı ayaklanma ile yıkarak devlete hâkim olmak ve komünist yönetimi kurmaktır. Bütün yasadışı sol örgütler terör yolunu seçmişlerdir. Birinci yolu seçenler her ne kadar yasal görünseler de ihtilâlci terörist gruplara destek olmaktadırlar veya bizzat silahlı teröre başvurmaktadırlar.
Zamanımızda Sovyetler Birliği güdümündeki komünizmin başarılı olamamasına karşılık kendilerinin başaracaklarını sanan komünist gruplar vardır. Ama bu grupların çoğu diğer bölücü terörist gruplar içinde faaliyet göstermektedirler. Yani her durumda Türk devletine karşı yıkıcı faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Bir kısmı da sosyalizmi öne çıkarmadan Sosyalist düşünce doğrultusunda toplumu bölmeye, tahrik etmeye devam etmektedir.
Bunların bir doktrin olarak kabul ettikleri milliyetçi görüşleri etrafında devletin yeniden yapılanmasına çalışmak, kendilerine göre devletin yıkıcı unsurlara karşı yapamadığını üslenmek ve milletin koruyuculuğunu üslenmek gibi iddiaları vardır.
Bunların bir doktrin olarak kabul ettikleri milliyetçi görüşleri etrafında devletin yeniden yapılanmasına çalışmak, kendilerine göre devletin yıkıcı unsurlara karşı yapamadığını üslenmek ve milletin koruyuculuğunu üslenmek gibi iddiaları vardır.
Özellikle 12 Eylül öncesi kendilerini devletin kolluk kuvvetleri yerine koyarak aşırı sol teröre karşı gelerek komünizmin yerleşmesine engel oldukları fikrindedirler. Bu unsurlar bazı durumlarda aşırılığa gidip bazı halk kesimlerinin düşmanlığını üzerlerine çekmektedirler.
Amaçları Türkiye Cumhuriyetini parçalayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sınırları kendilerince belirlenmiş bölgelerde bağımsız bir devlet kurmaktır. Bölücü terör örgütleri dayandıkları devletlere ve ideolojilerine göre farklı yaklaşımlara sâhiptir. Bunlardan PKK terör örgütü Marksist-Leninist ideoloji doğrultusunda teşkilâtlanmıştır. Marksist unsur özellikle terör örgütü ambleminde açıkça görülmektedir.
Amaçları Türkiye Cumhuriyetini parçalayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sınırları kendilerince belirlenmiş bölgelerde bağımsız bir devlet kurmaktır. Bölücü terör örgütleri dayandıkları devletlere ve ideolojilerine göre farklı yaklaşımlara sâhiptir. Bunlardan PKK terör örgütü Marksist-Leninist ideoloji doğrultusunda teşkilâtlanmıştır. Marksist unsur özellikle terör örgütü ambleminde açıkça görülmektedir.
Diğer örgüt ise İran tipi Şii din anlayışı ile hareket eden Hizbullah adlı örgüttür.
Bu örgütlerin dış destekli oldukları açıktır. Bu dış mihraklar sanıldığı gibi onlara istedikleri bölgede devlet kurdurmayacaklardır. Çünkü bölgede öteden beri terör unsurunu harekete geçirerek hak iddiasında bulunan Ermeniler vardır. Ermeni terör örgütü Asala 1970 ve 80’li yıllarda yurt dışındaki diplomatlarımıza yönelik cinâyetlerini durdurmuşlar ve PKK ile eylem birliği içine girmişlerdir. Bu durum PKK’nın lider konumundaki kadrosunun büyük çoğunluğunun Ermenilerden oluşmasında büyük rol oynamıştır. Ermeniler bu hareketleriyle hem dünyaya terör yoluyla duyurdukları meselelerini bölgeye kaydırmış olmakta; hem de başka bir terör örgütü ile beraber hareket ederek Türk devletinin yıkılması kolaylaşmakta; hem de öteden beri kendilerinin olduklarını iddia ettikleri toprakları başkalarına kaptırmamış olacaklardır.
d-İrticai Unsurlar
d-İrticai Unsurlar
Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyâsî, hukukî, sosyal ve ekonomik yapısını dinî esaslara dayandırmak amacını güderek Türk devletinin en temel niteliği olan Laiklik ilkesini çiğnemektedirler. Halifeliğin yeniden kurulması, bütün İslâm toplumlarının bir siyâsî birlik etrafında toplanması gibi hedefleri vardır.
İrticâi unsurlar hedeflerine, dayandıkları dış güçlere ve mezhep ve tarikat durumlarına göre farklılık göstermektedir. Meşrû partiler vasıtasıyla teşkilâtlananlar demokratik metodları kullanarak hedefe ulaşmak istemekte. İran tipi Şii İslâm devrimini örnek alanlar ihtilâlci metodu benimsemektedirler. Özellikle İran tipi İslâm anlayışı Laiklikle ters düştüğünden, Atatürk İlke ve İnkılapları bunlar tarafından öncelikle yıkılması gereken hedefler arasındadır. Türkiye’de Atatürk düşmanlığının özellikle İran İslâm devriminden sonra yaygınlaşma sebebi budur.
İrticâi unsurlar hedeflerine ulaşmada toplumların örflerini ve millî bilinçlerini büyük engel olarak gördüklerinden millî kültür özelliklerini öncelikle yıkmayı amaçlamaktadırlar.
Demokratik metotlarla iktidara gelmeyi amaçlayan unsurlar hedefe ulaşmak için dinlerinin dahi kabul etmedikleri usulleri kullanmaktadır. Ayrıca bunlar kendi siyâsî partilerine oy vermeyi dinî bir görevmiş gibi göstermekte, hatta kendilerine oy vermeyenleri din dışı ilân edebilmektedir. Nasıl sosyalistler, toplumdaki sosyal dengesizlikleri kullanıp kendilerine malzeme yapmışlarsa, bunlar da toplumdaki dinî aksaklıkların istismârını yaparak taraftar toplamaktadır. Belki de toplumun kendi içinde çözüm bulabileceği meseleleri siyâsî malzeme yaparak çözümsüz hâle getirmektedir.
İrticâi grup mensupları ile samimi Müslüman vatandaşları birbirinden ayırmak gerekir. Bu grupların yaptığı öncelikle kendilerinden olarak gördükleri kişilerle birlikte yaşadıkları devlet müessesini yıpratmak için vatan, millet ve devlet kavramlarını zedelemektir.
İrticâi grup mensupları ile samimi Müslüman vatandaşları birbirinden ayırmak gerekir. Bu grupların yaptığı öncelikle kendilerinden olarak gördükleri kişilerle birlikte yaşadıkları devlet müessesini yıpratmak için vatan, millet ve devlet kavramlarını zedelemektir.
Bunlar özellikle câhil halk kesimlerini hedef alarak kendilerine çekmeye çalışmaktadır. Bunu önlemenin yolu istismarcılara meydan bırakmayacak şekilde halkımıza gerçek dini öğretmekten geçer.
Sevgili Öğrenciler;
Sevgili Öğrenciler;
Bir yıl boyunca işlediğimiz dersimizin ana metin kısmı burada bitmektedir. Atatürk İlke ve İnkılâpları ve Yakın tarihimiz hakkında bilmeniz gerekenler sadece bunlardan ibâret değildir.
Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde olan konularla ilgili sağlıklı değerlendirme yapabilmeniz için sıcağı sıcağına bakmanız gereken kaynak kitaplar üniversite kütüphânesinde bulunmaktadır. Bu sayfalarda gezinmeniz, özellikle Atatürk’ün mücâdele metodunu kavrayabilmeniz, memleket ve dünya meselelerine aydın bir insan gözüyle bakabilmeniz, iç ve dış tehdit unsurlarının yıkıcı etkilerinden uzak durup kendinize, ailenize ve içinden çıktığınız toplumunuza karşı sorumluluklarınızı yerine getirmeniz için gereklidir sanırım.