AileleriMİz gidenlere rahmet, sağlara selâmet



Yüklə 278,32 Kb.
səhifə1/5
tarix24.12.2017
ölçüsü278,32 Kb.
#35855
  1   2   3   4   5

AİLELERİMİZ


GİDENLERE RAHMET, SAĞLARA SELÂMET
Gerede İkinci Afşar nüfus kütüğüne kayıtlı aile mensuplarının çok büyük bir kısmı, köy dışında yaşamaktadır. Bununla beraber kimse nüfus kaydını ikamet ettiği beldeye taşımamış ve taşımayı da düşünmemektedir.

Köyüne bağlı olan hemşerilerimizin atalarını, sevdiklerini hatırlamaları bir sorumluluktur. Allah’ın rahmetine kavuşanlar da, dostlarından, sevdiklerinden ve yaşamını sürdürenlerden kendilerini hatırlamalarını, duâlarını eksik etmemelerini beklerler.

İster mezar taşları kaybolsun, isterse şehit olup askerde kalsın ya da gurbet ellerinde defnedilsinler, bunun pek önemi yok. Çünkü vefat edenlerin ruhları yaşadıkları mekânlara, kendilerini ananların yanına gidip geliyor. Yani ruhları cesetleriyle beraber kabre defnedilmiş değil; çürümüş, toprak olmuş bedenleriyle hiç mi hiç değil.

Onlar hayırla anıldıklarında hatırlandıklarıyla bizim yanımızdalar. O halde, onları iyilikleriyle hatırlamamız ve dualarımızdan eksik etmememiz gerekir.


Bu amaçla en yakın çevremizde, üzerine bastığımız topraklarda gezinmiş ve ömürleri bitince âhirete göç etmiş atalarımızı yâd etme bizlere bir görevdir.

Halen hayatta olanlara selâmet ve sağlık dilemek de, üzerimize bir borçtur. Hele, yaşanan tecrübelerin yeni nesillere aktarılması, unutulan hatıraların canlandırılması da, yararlanabilecekler için büyük bir moral ve güç kaynağı olacaktır.


İşte bu ve benzer nedenlerle:

- Avşar’da yaşamış ve ruhunu teslim etmiş olanlarla ilgili bilgilerimizi aktarıyoruz.

- Aile büyüklerinin hayatlarıyla ilgili ilginç hatıralar yazıya geçirilmelidir.

- Yaşayanların, başkalarına örnek olabilecek durumlarının ve mesleklerinin de

bilinmesinde yarar vardır.

- Bu hususlarda, yardımlaşarak bir varlık ortaya konulabilir.


Avşar ailelerinin birbirlerini tanımaları ve kazandıkları değerlerden yararlanabilmeleri için yardımcı olacaklara ve bu kültürden yararlanacaklara şimdiden teşekkürlerimizi arz ederiz.

Ebedî âleme intikal edenlere Allahu Teâlâ’dan rahmet ve ileriye umutla bakanlara başarı, sağlık ve selâmetler dileriz.


Not: Hane sıralamasında, nüfus kütüğü kaydı esas alınmıştır.


HANE: 1
AKALİGİL (AKİLEGİL)

MEHMET OĞLU VELİ, 1869 tarihinde Sare’den doğmuş ve 10.04.1908 tarihinde de vefat etmiştir. 1869 tarihinde doğan ve 03.08.1937 tarihinde vefat eden eşi Emine’nin babası Abdullah ve annesi Zeliha’dır.


Veli’nin oğlu olan Hüseyin Azmaz 1900 tarihinde doğmuş ve 03.01.1958 tarihinde de vefat etmiştir. Hanımı Şerife Azmaz’dır. Hüseyin Azmaz’ın Sare Gülseren, Zeliha Kıymazaslan ve Hüsniye (Sungullar köyünde) isimli üç kızı vefat etmiştir. Oğlu Sezai Azmaz, halen hayattadır.
HÜSEYİN AZMAZ; başkalarını yönetme kabiliyeti olan biridir. Bilhassa, Kara Yolları inşaatlarında yaptığı çavuşlukla hatırlarda kalmıştır.
Bir oğlu ve dört kızı olan SEZAİ AZMAZ yaz aylarını köyde geçirmektedir. Oğlu Hüseyin Azmaz, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde işçi olarak çalışmaktadır.

OLAYLAR
Aile köyün en güzel yerine, en geniş ve manzaralı düzlüğe yerleşmiştir.

HİKÂYE
Veli Efendi hacca gitmeye karar verir. Senelerce altın, gümüş para biriktirir. Ne var ki hacca gitmesi, seneler geçer nasip olmaz.

Bir gün bir tencereye doldurduğu paraları sayar. Hac yolculuğuna fazlasıyla yetecek parası vardır. Hanımı da onu paraları sayarken seyre dalar. Nihayet Veli Efendi para dolu tencereyi alır ve dışarı çıkar, 5-10 dakika içinde paraları emin bir yere saklar, geri döner. Her şey tamam, artık hacca gidiş günü beklenecektir.

Aradan geçen 10-15 gün sonra, birden rahatsızlanır ve dili tutulur; paraların yerini söyleyecek kadar bile hali yoktur.

Veli Efendi, genç denecek bir yaşta ruhunu teslim ettikten sonra, Hüseyin Azmaz eski evi, ahırı, samanlığı yıkar, parayı arar arar bulamaz.



HANE: 2
KATIRCILAR

MEHMET oğlu KAMİL, 1851 tarihinde Fatma’dan doğmuş ve 04.05.1919 tarihinde de vefat etmiştir. 1852 tarihinde doğan ve 1908 tarihinde vefat eden eşi Sare’nin babası İbrahim ve annesi Zeynep’tir.


KAMİL’in oğlu olan SADIK 1880 tarihinde doğmuş ve 06.03.1931 tarihinde de vefat etmiştir. Sadık’ın hanımı Ayşe Günay’dır.

Sadık’ın oğlu Muhsin Günay 16.02.1908 tarihinde doğmuş ve 13.11.1973 tarihinde de vefat etmiştir.

Sadık’ın diğer oğlu Mustafa Günay 01.04.1922 tarihinde doğmuş ve 16.09.1997 tarihinde de vefat etmiştir.

Sadık’ın Sare Arslan (1912-??), Şerife Günay (1914-1946) ve doğum esnasında vefat eden Feride Akgül (1924-27.02.1946) isimli üç kızı olmuştur.



Muhsin Günay’ın oğlu Mehmet Günay (1932-2010) vefat etmiş ve diğer oğlu Fehmi Günay sağdır. Eşi Vasfiye Günay ( ) vefat etmiştir.

Mustafa Günay’ın ise iki oğlu Ahmet Günay ve Kamil Günay ile üç kızı hayattadır. Eşi Fatma Günay ( )’dır.
KAMİL’in diğer oğlu olan Ahmet Halıcı 1890 tarihinde doğmuş ve 25.03.1956 tarihinde de vefat etmiştir. Ahmet Usta’nın çocuğu olmamıştır.


OLAYLAR
KAMİL oğlu olan (Mehmet) Sadık’ın çok değerli hocalardan olduğu anlatılır. Cumhuriyet rejimine itiraz ettiği ve direndiği ifade edilerek Kastamonu’da İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandığı söylenmektedir.
Muhsin Günay çok iyi marangoz idi. Ömrü marangozluk ve araba imalatı ve tamirciliği ile geçmiştir. Rençberlikle pek ilgisi yoktu.

Ahmet Halıcı da çok iyi bir araba ustası idi. Son zamanlarında bir ayağı, kalçadan kesilmiş araba imalatını bırakmıştı.

Mustafa Günay’da araba imalatı ve çiftçilikle geçimini sağlamıştır.

Mehmet Günay da çiftçilik ve araba imalatıyla ömrünü geçirmiştir. Oğlu Necati Günay halen marangozluk yapmaktadır. Necati Günay’ın oğlu Mehmet Günay ise inşaat mühendisi olmuştur.

Fehmi Günay’ın oğlu Muhsin Günay, Kızılcahamam İmam-Hatip Lisesi başta olmak üzere çeşitli okullarda fizik öğretmenliği yapmıştır.

Ahmet Günay’ın oğlu Hulusi Günay, halen öğretmen olarak çalışmaktadır. Diğer oğulları Mustafa ve Enes de marangozluk yapmaktadır.

Kamil Günay’ın bir oğlu ve bir kızı vardır.

HİKÂYE
Katırcıoğullarının ataları, 1700’lü yıllarda katır kervanıyla Gerede’den geçerken Avşar’da mola verirlermiş. Şu anda ailenin yerleştiği düzlüğe çadırlarını kurar ve istirahatlarını yaparlarmış. Köyü ve misafirperver halkını çok beğenmişler ve katırcılığı bırakıp, bu düz araziye yerleşmeye karar vermişler.


Zamanla kendileri de misafirleri ağırlamaktan duymaya başlamışlar. Mehmet Sadık’ın vefatına kadar misafirler için odalarının olduğu söylenir.

Katırcıoğulların eski evlerinden, halen 200 yıllık bir oda kalmıştır.



Naile (Gün)’nin, Ahmet (Halıcı), Muhsin ve Mustafa (Güney) kardeşi ve yeğenlerine tarla satımı sözleşmesi

HANE: 3
MAHMUTLAR

İSMAİL oğlu SEYİT AHMET, 1885 tarihinde Zeliha’dan doğmuş ve 07.09.1922 tarihinde de vefat etmiştir. 1887 tarihinde doğan ve 01.11.1959 tarihinde vefat eden eşi Zeliha’nın babası İsmail ve annesi Şerife’dir.

1857 tarihinde doğan ve 31.01.1937 tarihinde vefat eden, annesi Zeliha’nın babası Ahmet ve annesi Meryem’dir.
İSMAİL oğlu MUHARREM, 1887 tarihinde Zeliha’dan doğmuş ve 21.12.1914 tarihinde de Kafkas cephesinde şehit olmuştur.

1915 tarihinde doğan Selehattin Şenelin çocukları Mustafa, Muharrem ve İhsan Şenel vefat etmiştir.



SEYİT AHMET’in oğlları:

İsmail Sezen 1909 tarihinde doğmuş ve 21.07.1965 tarihinde de vefat etmiştir. İsmail Sezen’in hanımı Emine Sezen’dir.

Seyit Mehmet Sezen 14.03.1912 tarihinde doğmuş ve 07.01.1984 tarihinde de vefat etmiştir. 15.03.1916 tarihinde doğan hanımı Hacer Sezen 18.12.1971 Cumartesi günü vefat etmiştir.

Hayrettin Sezen 01.03.1914 tarihinde doğmuş ve 08.12.1983 tarihinde de vefat etmiştir.

Muharrem Sezen 01.04.1923 tarihinde doğmuş ve 25.06.1999 tarihinde de vefat etmiştir. Muharrem Sezen’in hanımı Münevver Sezen’dir.
İsmail Sezen’in 1939 tarihinde doğan oğlu Seyit Ahmet Sezen …… tarihinde vefat etmiştir. İsmail Sezen’in kızı Hatice İnci ( )’dir.
Seyit Mehmet Sezen’in oğulları;

Fahrettin Sezen (d:1937) ve Nurettin Sezen (d: 01.06.1940);

Kızı Halime Yıldız (1948- 2000 )’dır.
Muharrem Sezen’in çocukları; Rahime Yıldız, Şehriye Candan, Vahip Sezen, Hacer Sezen ve Fatma Çakmak’tır. ,


OLAYLAR

İSMAİL oğlu SEYİT AHMET İstiklâl Savaşı’nda, Sakarya muharebelerinde hastalanır ve köyüne geldikten kısa bir zaman sonra da vefat eder ve dört çocuğunu yetim bırakır.



SEYİT AHMET’in dedesi Mahmut Hasanlar köyündendir. Çocukluğu ve geçliği Hasanlar köyünde geçer. Daha sonra, şimdiki Cevaplar Kur’an Kursunun olduğu yere yerleşir. Kursun kuzey tarafı harmen yeri, güney doğu tarafında ise samanlıkları vardır. Kursun olduğu yer ve çevresinde 30-40 dekar verimli araziler onundur. Bu mal varlığına rağmen Avşar’a gelir ve Hüseyin Kızılgün’ün evinin olduğu yere yerleşir. İki erkek çocuğu vardır. Ali ve İsmail.

Mehmet Yılmaz’ın annesi İsmail’i fazla rahatsız eder. İsmail’in kayınbiraderi olan Hafız Ahmet Akgül Gerede’ye göç ederken KATIRCILAR ailesindeki evini düşük bir bedelle eniştesine satar. Böylece İsmail Katırcılar semtine yerleşmiş olur.

Yeni yerinden çok memnun olan İsmail, 1929 yılında Gerede’de evi yanan kayınbiraderine arazisinin bir kısmını göstererek ev yapmasını ve yerleşmesini sağlar.
* * *

S. Mehmet Sezen ilk mektebinden mezun olduktan sonra, Bolu’da rüşdiye mektebini de bitirerek İstanbul Kuleli Lisesinin imtihanlarını de vermesine rağmen maddi ve evlilik nedenleriyle devam edememiştir.

Beş senesi Avşar’da olmak üzere senelerce imamlık yapmıştır.



Seyit Ahmet Sezen’in oğlu İsmail Sezen, Altındağ Belediyesi’nde zabıta memurluğu ve köyün Dernek Başkanlığını yapmaktadır. Kızı Huri Sezgin’dir.


Seyit Mehmet Sezen ve Defterinden Sayfalar

HİKÂYELER

Güzel sesli olan anne Zeliha ile yine çok güzel sesleri olan küçük gelinleri Emine ve Hacer beraberce ilahiler, şarkılar ve marşlar söyledikleri bilinmektedir. Hele Emine Sezen’in davudî sesiyle söylediği ve yorumladığı şarkılar, ilahiler, yakılar dillere destandır. Halen, Nurettin Sezen tarafından alınmış iki bantta ilâhi ve marş kayıtları vardır.

İsmail ve Seyit Mehmet Sezen’in, ikisinin de evlilikleri maceralı ve mahkemelik olmuştur.



Seyit Mehmet Sezen’den Şiirler
Aşkı yakar, kuru-yaşı,

İnletir dağ ile taşı,

Hakk’a aşık olan kişi,

Usanıp da yorulur mu?

Bülbül gibi ötmeyince,

Derdi derde katmayınca,

Gece gündüz gitmeyince,

Dost iline varılır mı?


* * *
Kapına yalvarmaya geldim, sana,

Ermez ise afvü gufrânın senin,

Kimseden ermez medet, asla bana.
Bana, benden yoktur vefâ,

Her işlerim cana cefâ.

Senin kahrın olursa da,

Senden gelen, olur sefâ.


* * *

Mâl ve mansıb zinciriyle bağlanan kul dünyaya,

Böyle kulluk olmamak aşikârdır, Mevlâ’ya.
* * *
Karga gibi ötmekle,

Kul hakkı yutmakla,

Gecelerde yatmakla,

Huri, dîlzâr bulunur mu?


* * *

Gençlik kuvvetini verme hevâya,

Uğratma başını türlü belâya,

Ömrünün evvelinde kurma gâile,

En son emeklerin verme fenâya.


Muharrem Sezen’in Evi

Hayrettin ve Muharrem ile Amcaları Selahettin Şenel’in babası Muharrem

HANE: 4
KAHVECİGİL

MEHMET oğlu MUSTAFA, 1872 tarihinde Emine’den doğmuş ve 24.02.1918 tarihinde de vefat etmiştir. 1874 tarihinde doğan eşi Sare’nin babası Hüseyin ve annesi Emetullah’tır.


MUSTAFA’nın oğlu olan MEHMET SEZGİN 1912 tarihinde doğmuş ve 28.10.1978 tarihinde de vefat etmiştir. Mehmet Sezgin’in hanımı Hanife (Külefli)’dir.

Mehmet Sezgin’in oğlu Mustafa Sezgin ve kızı Hesna Güngör ve Çalışlara giden Necmiye’dir.


MEHMET SEZGİN’in;

Kardeşleri: Rahime Akbıyıkoğlu (d:1900- ), Güneydemirciler köyüne giden Emine (d.1906 ) ve Mangallar köyüne giden Şerife (d. 1904- )’dir.


MUSTAFA SEZGİN’nın hanımı Fatma ve çocukları İsa, Mehmet, Yazı köye giden Meryem ve Ferides Orhan’dır.
OLAYLAR
Ömrünü değirmencilikle geçiren Mehmet Sezgin, gençliğinde İstanbul’a çalışmaya gider. Orada bir kahvehanede çalışır. Memlekete döndüğünde, nerede çalıştığını soranlara “Kahvehanede” diye cevap verir. İşte bundan sonra kendisine “Kahveci” lâkâbı verilir.

Rahime de İstanbul’da bir Paşa ailesinde evlatlık olarak verilmiştir. Mehmet Sezgin kerdeşini geri getirmekte ısrar edilince, Rahime’ye bol ikramda ve yardımda bulunduktan sonra memleketine gönderirler.

Mustafa Sezgin de değirmencilik, kalıpçılık ve inşaat ustası olarak çalışmış ve ömrunu tamamlamıştır.


Avşar’da Yukarı Değirmen (Kazkıran Değirmeni)

Binanın sol tarafında demir oluğun binaya giren kısmı fark ediliyor. Sağ tarafta değirmen taşları, unluk, tahıl konan yer, çakıldaklar görülmektedir.



Değirmenin Çarkı

Sol tarafta demiroluğun poyra kısmı sezilmektedir.



HANE: 5
KURU ÖMERLER / HACIGİL

ABDURRAHMAN oğlu KAZIM, 1875 tarihinde Fatma’dan doğmuş ve 30.10.1917 tarihinde de vefat etmiştir. 1837 tarihinde doğan ve 29.06.1910 tarihinde vefat eden annesi Zeynep’in babası Hüseyin ve annesi Zeynep’tir.

1875 tarihinde doğan ve 1952 tarihinde vefat eden eşi Zekiye’nin babası Mehmet ve annesi Durkadın’dır.

KAZIM’ın oğlu İbrahim 1896 tarihinde doğmuş ve 30.07.1917 tarihinde, kızı Hatice Balcı 1910 tarihinde doğmuş ve 25.05.1975 tarihinde vefat etmiştir
KAZIM’ın kardeşi OSMAN KIYMAZARSLAN 1886 tarihinde doğmuş ve 25.03.1959 tarihinde de vefat etmiştir.

Eşleri İbrahim kızı Zekiye, Fatma ve Durkadın’dır.



OSMAN KIYMAZARSLAN’ın oğulları Fahri ve Abdurrahman Kıymazarslan’dır. Kızları Zeynep, Ayşe Demircioğlu, Zeliha Yaman, Zeyneti Çetin, Nazire Çetin, Hatice Bodur ve Zeynep Gülseven’dir.

OLAYLAR
OSMAN KIYMAZARSLAN, köyde zararına da bakkallık yapar ve köyün ihtiyacını karşılar. Bir müddet sonra iflas eder, ama duramaz, dükkânını yine açar, satışa devam eder.

Osman Kıymazarslan çok güçlü biridir ve güreşlerde herkese kafa tutar. İstiklâl Savaşı’ndan sonra köyün muhtarlığını da yapar.

Bir gün hak köy odasinda otururken ayakkabılar çalınır. Hırsızları takip ederler, köyün altına doğru ilerlemektedirler. Kimisi, yakın olan evler silahlarını alır ve takibe katılırlar. Ne var ki geceleyin, biraz da karanlık olduğundan korkanlar, takibe katılmaz. Osman Pehlivan, biraz da güçlü olduğu için takibe devam eder. Köyün iki, üç yüz metre aşağısında pusuya düşer. Hırsızlar 5-6 kişidir.

Oracıkta Osman Pehlivan’ı hemen soyarlar, pantalonunu ve çeketini de alırlar. Alırlar da Osman Pehlivan’ın yiğitliğine de pis sürülür.

Onuru kırılan Osman Pehlivan, beş altı ay sonra panayırda insan avına çıkar. Neticede Oracı köyünden olan eşkiyanın sırtında ve bacağında elbiselerini tanır.

Osman Pehlivan da eşkiyayı panayır yerinde don gömlek açıkta bırakır.

HİKÂYE

HANE: 6/1
ÇULFAOĞULLARI

DURMUŞ oğlu ALİ, 1837 tarihinde Zeliha’dan doğmuş ve 01.07.1917 tarihinde de vefat etmiştir. 1854 tarihinde doğan ve 12.04.1909 tarihinde vefat eden eşi Sare’nin babası Ahmet ve annesi Asiye’dir.

1875 tarihinde doğan ve 1952 tarihinde vefat eden eşi Zekiye’nin babası Mehmet ve annesi Durkadın’dır.

ALİ’ın oğlu YUNUS (FEHMİ) 1869 tarihinde doğmuş ve 10.02.1930 tarihinde, kızı AYŞE 1864 tarihinde doğmuş ve 1910 tarihinde vefat etmiştir
YUNUS (FEHMİ) ’ın 1881 de tarihinde doğmuş ve 20.12.1937 tarihinde vefat eden eşi Fatma’nın babası Emin ve annesi Azime’dir. 1891 de tarihinde doğmuş ve …….. tarihinde vefat eden sonraki eşi Zeliha’nın babası Halil ve annesi Sehure’dir.

1937 tarihinde doğmuş kızı Feride Kural’ın annesi Fatma’dır. Feride’nin çocukları İbrahim, Mehmet ve Emin’dir.

Yunus Fehmi’nin oğullarının annesi Zeliha’dır.

01.04.1920 tarihinde doğan Mehmet İnci 01.04.2005 tarihinde vefat etmiştir.

02.05.1922 tarihinde Durmuş İnci 18.05.1994 tarihinde vefat etmiştir.

OLAYLAR

YUNUS FEHMİ


A. HAYATI
Yunus Hoca, 1867 yılında Gerede’nin İkinci Avşar (Avşar Sânî) Köyü’nde doğmuştur. Babası Ali, Çulhaoğulları’ndandır. Babasının soyu, iki-üç asır kadar önce Ankara’nın ilçesi olan Bâlâ’nın Emirler Köyü’nden ilk gelip yerleşenlerdendir.

Gerede panayırında, 2-3 yaşları civarında olan Yunus (Hoca) kaybolur. Kendisini teslim alan Belediye zabıtası sorar: “Hangi köydensin?” Cevap verir: “Avşarlıyım.” 1 “Hangi avşar (Evvel, Sânî, Tarakçı) köyündensin?” İstedikleri cevabı veremez, şöyle konuşur: “Yeni minare yapılan Avşar’danım.”


İlim ehli olan ve okumayı seven köy halkı tarım ve hayvancılıkla hayatını sürdürmüştür. Köy, Gerede’nin en düşük râkımlı ve düz ovasına yerleştiği için arazisi sulak verimlidir.

Köy, yetiştirdiği ve ticaret kaynağı olan çükündüre (kırmızı pancara) nisbetle “Çükündür Avşarı,” olarak bilimektedir. Bâlâ’nın Emirler Köyü’nden gelindiğine işaretle de “Küçük Avşar” ve “Avşar-ı Şerif” olarak da tanınmıştır.



1. TAHSİL YILLARI
a) Çocukluk Yılları
Memlekette, yoğun malî ve siyasî istikrarsızlıkların olduğu bir devrede yaşamış olan Yunus Hoca’nın çocukluğu hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır.

Hoca’nın, Gerede Danişmentler Medresesi’nde çocukluk yıllarını geçirdiği bilinmektedir. Yazdığı bir şiirinde hayatını şöyle özetler.2


Bir gizli kenz idim sulb-ü pederde,

Dokuz ay, dokuz gün rahm-i mâderde,

Dünyaya gelmemiz varmış kaderde,

İzn-i Hüdâ ile doğdum cihâna.

................................................

Yediyle sekizde ilme yâr idim,

Dokuz yaş deyince uydum Kur’ân’a.3
Yunus Hoca’nın dokuz yaşları civarında tuttuğu anlaşılan defterinde yer alan yazı denemeleri,4 duâlar, “Kerem ile Aslı” gibi hikayeler, türküler ve ilâhiler onun zevk ve ilgi alanına işaret etmektedir. Bu notlarından çocukluk dönemini şen-şakrak olarak geçirdiği anlaşılmaktadır.
Yunus Hoca’nın çocukluk yıllarında, ülkenin genel durumu şöyle özetlenebilir:

Osmanlının çöküşünün hazırlandığı ortamda, Şehzâde Murat tahta çıkarılmış, 30 Mayıs 1876 gününde tahtından alınan Padişah Abdülazîz, dört gün sonra bilekleri kesilerek öldürülmüştü.5



V. Murat da hasta olduğundan, 3 ay sonra tahttan alınarak yerine 31 Ağustos 1876 Tarihinde II. Abdülhamit tahta çıkarılmıştı.

1877 Osmanlı-Rus savaşının (93 Harbinin) ve Rusların İstanbul önlerine gelmeleri sonunda Kars ve Ardahan Ruslara terk ediliyor, Kıbrıs İngiltere’ye bırakılmış oluyordu.
Yunus Hoca’nın çocukluğu; memleketin her köşe ve bucağının etkilendiği, gençlerin hizmet ve çalışma azmini kamçılayan böyle bir kriz devresinde geçer.


  1. Gençlik Yılları

Yunus Hoca baharları ve kış aylarında medreselerde ilim tahsilinde bulunurken, yazlarını da köyünde geçirmektedir. Halkın arasından da ayrılmış değildir. Düğünde, bayramda, halkla beraber olan Yunus Hoca’nın, geleneklere uygun olarak güreş tuttuğunu ve bir sene kadar bu spora devam ettiğini öğrenmekteyiz:


Sinnim onyedide pehlivan oldum,

Onsekize vardım, haddimi bildim.6


Gençlik yıllarını anlatan bu şiirinde söylendiği gibi Yunus Hoca, güreş sporunun kendi işi olmayacağının farkına vararak, kendini geri çekmiş, Çolak Mümin Molla gibi bir pehlivan olamayacağını düşünerek ilme dönmüştür.

Yunus Hoca’nın gayreti ve seviyesiyle ilgili, halk arasında bir hikâye anlatılır.



Danişmentler Medresesi,7 Ankara-İstanbul yol güzergâhında olduğundan, sık sık ilim erbâbının ziyaret ettikleri ve mola verdikleri bir yermiş.

Arap memleketlerinden gelen bir ilim heyeti, Medrese’yi ziyaret ederler. Sorulacak sorular karşısında zor durumda kalacaklarını düşünen müderrisler telaşa kapılırlar ve talebe Yunus’u heyetle muhâtap ederler.

Sorulan sorulara yerinde ve mantıklı cevaplar veren Yunus Hoca, ziyaret heyetinin takdirini kazanır.
2. OLGUNLUK VE MÜDERRİSLİK YILLARI
Yunus Hocafendi, Danişmentler Medresesi’nde kendini göstermesi üzerine Gerede’de tahsiline devam eder. Önce Müftü Sa’düddin Efendi Medresesi’nde, daha sonra da yeni yapılan, ahşap Dabbağhane Medresesi’nde, merhum müderris Hacı Emin Efendi’nin derslerine devam eder ve ondan feyz alarak yetişir.8

Böylece gençlik yıllarını Gerede Dabbağhane Medresesi’nde geçirir.9

Yunus Hoca, talebelik günlerini ve hocasının özelliklerini şöyle anlatır:
Sabah olur ders vaktine everdik,

Varıp görsek, mâh cemâlini derdik,


Herbir sözü idi, aselden lezîz,

Yok idi gönlünde, asla siz ve biz,

Sevgisi canlarda, cân gibi azîz,
Kimseye demezdi, aslâ kem sözü,

Nasihattı sözü, güleçti yüzü,

* * *

Ulûmda imâm idi,



Tarîkta hümâm idi,

Hep onda, temâm idi,

Mürşitliğin nişanı.10
1912 Yılında Hakk’ın rahmetine kavuşan, hocası Hacı Emin Efendi’nin değeri ile ilgili sözlerine şöyle devam eder:
Eyvâh, kadr-ü kıymetini bilmedik,

Sıdk-ü sadâkatle hizmet kılmadık,

Cemâline bakmaklığa doymadık,

Gitti, ol Hak dostu gitti dünyadan.11


Yunus Hoca, aynı Dabbağhane Medresesi’nde 20-25 sene müderrislik yapmış ve sayısız öğrenci yetiştirmiştir.12

Cumhuriyetin kurulmasından sonra Mengen Mederesesi’ne müderris olarak tayin olan Yunus Hoca, burada da iki seneye yakın bir zaman görev yapmıştır.13

Bunun dışında, bilhassa son zamanlarında imamlık hizmetlerinde ve âşâr memurluklarında bulunmuştur.
Arapça ve Farsça dillerinin çok güzel öğrenen Yunus Hoca, temel İslâmî ilimler ve fıkıh ve edebiyat konularında eserler vermiştir.

Hece vezninde halk deyişlerine benzer şiirler yazmış ve aruzla da vasıflı beyitler yazmıştır.

Bu arada, Mesnevî’den seçtiği 130 beytin tercüme ve şerhlerini yaparak basılabilecek bir duruma getirmiştir.


Hocafendi’inin, böylece kendisini çok iyi yetiştirdiğini görüyoruz.
3. AİLESİ VE ASKERLİK YILLARI
Hayatını anlattığı şiirine şöyle devam etmektedir:

Ondokuza vardım, zifâfı buldum,

Yirmi bir deyince girdim esnâne.14
Tahsil hayatı, ailesiyle ilgilenmesine pek izin vermeyen Yunus Hoca’nın ilk evliliği çok kısa sürmüştür.

Adapazarı’nda, sonra da İstanbul-Üsküdar’da Dersaâdette, 39. Alayın 2. Taburu, 5. Bölüğünde, Sultantepesi’nde askerliğine devam ettiğini yazmaktadır.15

Yine şiirinde askerlik yıllarını anlatmaktadır:
Yirmibir deyince yürek yaralı,

Çektim masrayı, birbir sıralı,

Yirmi altıda çıktı kurrâm, karalı,

Ayırdılar bizi, durduk bir yana.

............................................
Bir pazar akşamı vapura bindik,

Sağ-sâlim, cümlemiz Rize’ye indik,

Kış vakti idi, soğuktan donduk,

Sürdüler bizi, hep Ardahan’a.16


Bu şiirin devamında, 1877 Osmanlı-Rus Savaşından beri işgali devam eden Ardahan ve civarının nasıl temizlendiğini ve Ruslara karşı taşıdığı düşünceleri anlatmaktadır.17
Yunus Hoca, amcasının küçük kızı Fadime ile evlenmeye ikna edilir. Ne var ki, Fadime çok küçüktür, evliliğin ne olduğunu ve evleneceği kişiyi seneler sonra öğrenir. Yunus Hoca da on seneye yakın bir zaman bu evliliği bekler.

Kırk yaşlarına merdiven dayadığında ikinci evliliğini yapan Yunus Hoca’nın bu evliliğinden iki kızı doğmuştur.

Çok zekî ve gösterişli olan büyük kızı Hatice onbeş yaşlarına geldiğinde felç olur. Kendisini tamamen ilme veren Hatice, babasını en iyi anlayanlardan biri olmuştur.18 Hatice ızdırab ve şikâyetlerini şöyle dizilere döker:
İyiler uyanmaz, zârımdan,

Geçtim ulu vârımdan,

Dağlar taşlar dayanmaz,

Benim âh-ü zârımdan,


Ne yaman da, derdim var, benim,

Onulmadık yaralarım var, benim.





Kaldım dalâlette, gayrı tut elim,

Tevekkül bâbına (kapısına), bağladım belim,

Esirge, ya Rab! Küfre varmasın dilim,

Yatarken rızkımı, bol etmedin mi?19


Bir gün, bir kağıda şöyle bir not yazar ve babasının masasının üzerine bırakır:
“Babamsın, hastalığıma bir çare bulmadın;

Benim, onulmaz derdime bir deva olmadın;

Revâ mı; çektiğim çile, ızdırab, hep keder?”
Babası, sitemi görür ve karşılığını yazar, bir ucu görülücek şekilde örtünün altına kağıdı sıkıştırıverir:
“Sabretmeyenler de, şikâyet eder,

Kader olmayınca, neylesin peder!”20


Kısaca değindiğimiz, kızı Hatice’nin bu çileli hayatının da Yunus Hoca’yı etkilemediği düşünülemez.
Elli yaşına adım attığında, başkalarının teşvikiyle yaptığı üçüncü evliliğinden iki oğlu doğmuştur. 1918 Yılında doğan, büyük oğlu Mehmet İnci hâlen hayattadır.

Köyüyle bağlantısını koparmayan Yunus Hoca, yaz aylarında ve boş zamanlarında köyündeki işlerini organize etmiş ve çocuklarıyla ilgilenmiştir.




Yüklə 278,32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin