Altin lale uluslararasi yarişMA



Yüklə 283,28 Kb.
səhifə1/4
tarix01.11.2017
ölçüsü283,28 Kb.
#25096
  1   2   3   4

ALTIN LALE ULUSLARARASI YARIŞMA
İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünde festivalin büyük ödülü Altın Lale için, sinemaya yeni bakışlar temasını izleyen filmler yarışıyor. 35. İstanbul Film Festivali Altın Lale Uluslararası Yarışma bölümünde 14 ülkeden 15 film yer alıyor.
Yönetmen Pablo Trapero başkanlığındaki Uluslararası Altın Lale jürisinde oyuncu Melisa Sözen, oyuncu Lior Ashkenazy, video sanatçısı Ali Kazma ve yapımcı Ewa Puszczyńska ve yer alıyor.
İKSV eski yönetim kurulu başkanı ve İstanbul Film Festivali kurucularından Şakir Eczacıbaşı anısına verilen Uluslararası Altın Lale Ödülü, bu yıl da Eczacıbaşı Topluluğu tarafından 25.000 Avroluk para ödülüyle destekleniyor. Bu ödülün 10.000 Avrosu Altın Lale’nin sahibi olacak filmin yönetmenine, 10.000 Avrosu filmin Türkiye’deki dağıtımını üstlenecek firmaya, 5.000 avrosu ise Jüri Özel Ödülü’nü kazanacak filmin yönetmenine verilecek.
Altın Lale Uluslararası Yarışma Bölümünde yer alan filmler;
Sütak / Sutak / Heavenly Nomadic / Mirlan Abdykalykov

Mirlan Abdykalykov’nun Karlovy Vary Film Festivali’nde bolca takdir toplayan ve Kırgızistan’ın Oscar adayı olan ilk filmi Sütak, yavaşça dünyayı terk etmekte olan geleneklerle ilgili şiirsel bir portre. Orta yaşlı bir meteorologun çıkıp gelmesi, Kırgızistan’ın ücra dağlarında kendi rutininde yaşayan bir ailenin hayatında köklü değişiklikleri beraberinde getiriyor.
Eva’ya Huzur Yok / Eva Doesn’t Sleep / Pablo Agüero

Arjantin yeni nesil sinemacılarının en heyecan verici yönetmenlerinden biri olan Pablo Agüero, cansız bir beden üzerinden ülkesinin acılarla ve hayal kırıklıklarıyla yoğrulmuş yakın tarihine ışık tutuyor. 1952 yılında, Arjantin’in sevilen First Lady’si Eva Peron kanserden öldüğünde bedeni, sergilenmek için mumyalanır. Üç yıl sonra askeri darbeyle devrilen Juan Peron ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Artık Eva’nın cansız bedenini sahip olduğu yıkıcı politik kuvvetin farkındalığıyla askeri cunta kontrol etmektedir. Görsel tercihleriyle bazen bir kâbusa bazen ise bir rüyaya benzeyen Eva Doesn’t Sleep / Eva’ya Huzur Yok, Gael Garcia Bernal’e de kariyerinin en ilginç rollerinden birini bahşediyor.


Bize Rüyalarımızda Huzur Ver / Peace to Us in Our Dreams / Sharunas Bartas

Litvanyalı usta yönetmen Sharunas Bartas’ın uzun zamandır beklenen, prömiyerini geçtiğimiz yıl Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan filmi Peace to Us in Our Dreams / Bize Rüyalarımızda Huzur Ver, yılın en yürek burkan filmlerinden, dingin bir aile dramı. Senaryosunu yazıp yönettiği filmde Sharunas Bartas başrolü üstleniyor; filmdeki kızı da gerçek hayattaki kızı Ina Marija Bartaite. Filmin diyaloglarının çoğu senaryoda yer almıyor; çekimler çoklukla doğaçlama gerçekleştirildi.

.

Bir Liderin Çocukluğu / The Childhood of a Leader / Brady Corbet

ABD’li aktör Brady Corbet, yönettiği ilk filmi Childhood of a Leader / Bir Liderin Çocukluğu’nda hayali bir faşist liderinin çocukluğunu anlatıyor. 1918 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nı bitirecek Versay Barış Antlaşması için ABD’den Fransa’ya gelmiş güçlü bir diplomat, dindar eşi ve oğlunu izleyen film, imtiyazlı bir aileye mensup küçük bir çocuğun gitgide kontrolden çıkan ve faşizm eğiliminin habercisi olan davranışlarını ortaya seriyor. Jean Paul Sartre’ın aynı adlı öyküsüyle John Fowles’un Büyücü romanının serbest uyarlaması olan film, Bérénice Bejo, Liam Cunningham ve Robert Pattinson’ın da yer aldığı parlak bir oyuncu kadrosuna sahip. Karanlık bir atmosfer içinde, izleyicisine ileride milyonları etkileyecek kararlar verecek bir karakteri analiz etme şansını veren Bir Liderin Çocukluğu Venedik Film Festivali’nde Luigi de Laurentiis Geleceğin Aslanı—En İyi İlk Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini aldı. Brady Corbet’yi 24, Thirteen, Melancholia, Force Majeur, Mysterious skin, While We’re Young gibi dizi ve filmlerde üstlendiği rollerden tanıyoruz. Corbet filmin senaryosunu eşi Norveçli oyuncu ve sinemacı Mona Fastvold ile birlikte yazdı ve hem İngilizce hem de Fransızca diyaloglu olarak çekti. Filmin müziklerini besteleyen ise kült avangart müzisyen ve yapımcı Scott Walker.


Kor / Ember / Zeki Demirkubuz

Zeki Demirkubuz on birinci filmi Kor ile Uluslararası Yarışma bölümde yer alıyor. Çekimleri 2015 Şubat ayında başlayan Eyüp-Güzeltepe olmak üzere İstanbul’un değişik çeşitli semtlerinde gerçekleştirildi. Filmin oyuncu kadrosunda Taner Birsel, Aslıhan Gürbüz, Caner Cindoruk, İştar Gökseven, Talha Yayıkçı, Dolunay Soysert ve Çağlar Çorumlu’nun  yer aldığı Kor, Türkiye-Almanya ortak yapımı bir film.
Şeytanlar / Les démons / The Demons / Philippe Lesage

The Demons / Şeytanlar, daha önce belgesel filmler yönetmiş Philippe Lesage’ın ikinci kurmaca uzun metraj filmi. Çocukların dünyasına hayranlık uyandırıcı bir soğukkanlılık ve mesafeyle bakan Quebec’li Lesage, bir yandan öğretmenine aşkıyla başetmeye çalışan bir yandan da evde anne-babasının gerginliğine tanık olan 10 yaşındaki Félix’i filminin merkezine yerleştiriyor. Montréal Yeni Sinema Festivali ve San Sebastian Film Festivali’nde büyük ilgi toplayan Şeytanlar, Quebec’te 2015 yılının en çok izlenen filmi oldu. Tarzı Michael Haneke ve Denis Villeneuve ile karşılaştırılan yönetmen Philippe Lesage filmde Vieux-Longueuil’deki kendi çocukluk günlerinden esinleniyor. Lesage, festival için İstanbul’a gelecek.
Son / The End / Guillaume Nicloux

Geçtiğimiz yıl Filmekimi’nde izlediğimiz Valley of Love / Aşk Vadisi’yle Cannes’da yarışan Guillaume Nicloux’un yeni filmi The End / Son, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Forum bölümünde yaptı. Nicloux, Son’la beraber kariyerinin ilk döneminde tohumlarını anlattığı fantastik ve girift dünyaya geri dönüyor; kişisel tarihinin en karanlık hikâyelerinden birini anlatmaya soyunuyor. Bir avcı, köpeğiyle birlikte ormanın derinliklerinde yürüyüşe çıkmıştır ve birkaç saat içerisinde normalde gayet iyi bildiği ormanda kaybolur. Başına geleceklerden habersiz, geceyi ormanda geçirmek zorunda kalır. Son yılın en tuhaf, en akıl kurcalayıcı ve en tahrik edici filmlerinden biri.


Bin Başlı Canavar / Un monstruo de mil cabezas / A Monster With Thousand Heads / Rodrigo Pla

İlk uzun metrajlı filmi La zona / Yasak Bölge ile tüm dünyada ilgi çeken, dört yıl önce La demora / Gecikme ile Altın Lale için yarışan Uruguay asıllı Meksikalı yönetmen Rodrigo Plá, yeni filmi A Monster With A Thousand Heads / Bin Başlı Canavar ile yeniden festivalin Uluslararası Yarışma bölümünde. İlk gösterimi Venedik Film Festivali'nde Ufuklar Bölümü’nün açılışında yapılan film, kocasının hastalığı karşısında çaresiz kalan bir kadının sisteme karşı verdiği gerilimli mücadeleyi konu alıyor. Filmi baştan sona sürükleyen başrolündeki Jana Raluy’un performansıyla da beğeni toplayan Bin Başlı Canavar bir toplumsal taşlama. Filmin senaryosu, Uruguaylı yazar Laura Santullo tarafından kendi romanından sinemaya uyarlandı. Varşova Film Festivali’nde güçlü görselliği övülerek En İyi Yönetmen ödülüne layık görülen filmin yönetmeni Rodrigo Pla, festivale konuk olarak geliyor.


Susuzluk / Jajda / Thirst / Svetla Tsotsorkova

Genç Bulgar yönetmen Svetla Tsotsorkova’nın ilk filmi, sadeliği ve atmosfer kurma becerisiyle yılın en dikkat çekici filmlerinden. Thirst / Susuzluk’ta, hayatlarını bir otelin çamaşır işlerini üstlenerek geçiren bir ailenin su kesintisi işlerini yapmaya engel olur ve sorunu çözmeye gelen bir baba-kız, ailenin dengesini alt üst eder; uyum içindeki hayatları paramparça olur. Zira aşka duydukları susuzluk öylesine büyüktür ki bu derdin üstesinden ancak ölüm gelebilecektir.


Belgica / Felix van Groeningen

Altın Lale ödüllü Çölde Kutup Ayısı’nın yönetmeni Felix van Groeningen, yeni filmi Belgica ile bir kez daha yarışacak. Müzikleriyle olduğu kadar kurgusuyla da dikkat çeken film Brüksel’in en havalı barlarından biri Belgica’da geçiyor. Yönetmene Sundance’te En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran Belgica sakin oturarak izlemenin imkânsız olduğu bir film.


Aşk Birleşik Devletleri / Zjednoczone Stany Milosci / United States of Love / Tomasz Wasilewski

Polonya sinemasının öne çıkan yönetmenlerinden Tomasz Wasilewski, üçüncü uzun metrajlı filmi United States of Love / Birleşik Aşk Devletleri’nde 90’lar Polonya’sında dört kadının mutsuzluklarından kaçmaya çalışma ve hayatlarında tutku ve sevgi arama hikâyesi. Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı En İyi Senaryo ödülü alan film, eski güzellik kraliçesi, bir okul müdürü, uzun bir evliliğin sıkıntılarını yaşayan bir kadın ve yaşlı bir okul öğretmeni dört güçlü kadının portrelerini sunuyor. Melankolik ve dokunaklı hikâye, soluklaştırılmış renk paletiyle devrilen Demir Perde ile Dayanışma Hareketi’nin yükseldiği Polonya’da politik ve sosyal değişimini de arka plana alıyor. Filmin görüntü yönetmenliğini ise 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün, Tepelerin Ardında, Sislerin İçinde gibi başarılı filmlerle tanınan Romanyalı Oleg Mutu üstleniyor. Filmin yönetmeni Tomasz Wasilewski de filmin gösteriminde bulunmak üzere festivale konuk gelecek. Wasilewski için filmin çıkış noktası, anne-babasının 90’ların sonunda komünizmin çöküşüyle farklı kararlar alarak yaşamlarını yönlendirmeleri oldu; Wasilewski filme derinliği özellikle kadın bakış açısını benimseyerek veriyor. İzleyiciler yönetmen Wasilewski’yi Floating Skyscrapers / Dalgalanan Gökdelenler filmiyle hatırlayacaklar.


Ara / Interruption / Yorgos Zois

Interruption / Ara’nın gerçek bir “rehinelerin rehin alındıklarını fark etmedikleri bir adam kaçırma olayı”ndan esinlendiğini söyleyen yönetmen Yorgos Zois, tek mekânda geçen ve gerçek zamanlı bir gerilim filmi. Filmde antik Yunan tragedyası Orestes’in postmodern bir adaptasyonu sırasında sahneye çıkan bir genç mikrofonu devralır. Oyunun interaktif bir deneyime dönüştüğünü sanan izleyiciler gencin başlattığı tartışma ortamına katılır ancak eğlenceli başlayan bu oyun giderek kontrolden çıkmaya başlar ve korkutucu bir hal alır. İlk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan bu minimalist film, Yorgos Zois’in yönettiği ilk uzun metrajlı film ve gerçek bir olaydan esinleniyor: 2002’de Çeçen militanlar Moskova’da bir tiyatroda izleyicileri rehin almış, izleyiciler baskını performansın bir parçası sanmışlardı. Matematik, Nükleer Fizik ve ardından sinema öğrenimi gören yönetmen Yorgos Zois Oresteia oyununu, “evrensel bir efsane olduğu ve insana dair güç, intikam, roller, kimlik ve duygu boşalımı gibi temel meseleleri ele aldığı için” özellikle seçmiş.
Bir Nefes / Ein atem / One Breath / Christian Zübert / Almanya

Yönetmen Christian Zübert, ilk gösterimi Toronto’da yapılan filmi One Breath / Bir Nefes’te hayatları kesişen iki kadının öyküsünü anlatıyor. Farklı ülkeler ve farklı sınıflardan iki kadının benzer şekilde ayakta kalma mücadelesini merkezine alan film günümüz siyasi ortamına da gönderme yapıyor. Kaçırılan bir bebek üzerinden annelik, milliyet, göçmenlik, Avrupa ve sınırlar gibi kavramları işleyen Bir Nefes’in senaryosunu Christian Zübert ve eşi İpek Çetinkaya Zübert yazdı; İpek Zübert, filmde Ines rolünü de üstleniyor. Bir Nefes Gijon Film Festivali’nin kapanışında gösterildi.


Bir Aile Filmi / Rodinny film / Family Film / Olmo Omerzu

Yıl boyunca gösterildiği festivallerde övgülere boğulan bu Çek filmi Family Film / Bir Aile Filmi, benzerini defalarca kez izlediğimiz aile krizi hikâyelerine yeni bir soluk getiriyor. Genç yönetmen Olmo Omerzu, senaryo yazarları arasında da yer aldığı bu ikinci uzun metraj filminde, hem biçim hem de içerik açısından seyircinin beklentileriyle ustalıkla oynuyor. Bir Aile Filmi, baştan sona sürprizlerle dolu bir film.
Ansızın / Auf Einmal / All of A Sudden / Aslı Özge

Köprüdekiler ile Altın Lale En İyi Film ve Hayatboyu ile Altın Lale En İyi Yönetmen ödüllerini kazanmış yönetmen Aslı Özge'nin Almanca çektiği ilk film olan All of a Sudden / Ansızın, Hamlet’ten bir alıntıyla açılıyor: “Zira iyi ya da kötü yoktur. Düşünce var eder ikisini de.”  Bir anlık zaaf ile karışan hayatları konu aldığı filminde Özge, hikâyeyi gizemli bir sinema diliyle anlatırken seyirciyi iyinin ve kötünün giderek belirsizleştiği gergin bir tartışmaya çağırıyor.

SİNEMADA İNSAN HAKLARI
Avrupa Konseyi’nin katkılarıyla 10 yıl önce, yalnızca İstanbul Film Festivali kapsamında verilmeye başlanan Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE (Film Award of the Council of Europe) bu yıl da, Sinemada İnsan Hakları bölümündeki bir filme verilecek. Sinemada İnsan Hakları bölümünde insan hakları konusunda kamuoyunda duyarlılık ve bilinç yaratan, konunun öneminin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunan 10 film gösterilecek.
Bu bölümden seçilecek bir filmin yönetmenine 35. İstanbul Film Festivali ödül töreninde Avrupa Konseyi’nden bir yetkili tarafından 10.000 avroluk para ödülü takdim edilecek. FACE Ödülü’ne Avrupa Konseyi’nin sinema yapıtlarını destekleyen Eurimages Fonu da ortak. FACE Jürisi’nde oyuncu Ercan Kesal, yönetmen Jakob Brossmann, Eurimages İdari Yönetici Yardımcısı Isabel Castro, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve Genel Sekreter Yardımcısı’nın İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü konularında özel başdanışmanı Leyla Kayacık yer alacak.
Sinemada İnsan Hakları Yarışmasında yer filmler;
Beyaz İnsanlar / Det vita folket / White People / Lisa Aschan

İlk uzun metrajlı filmi Maymun Kızlar ile Berlinale dâhil pek çok önemli uluslararası festivalden ödüllerle dönen Lisa Aschan, yeni filmi White People / Beyaz İnsanlar ile günümüz Avrupa’sı üzerine bir alegoriye imza atıyor. Alex isimli genç ve beyaz bir kadın, bir grup insanla beraber bir hapishaneye kapatılır ve sınır dışı edileceği günü beklemeye başlar. Bu neden orada olduğunu ve nereye gönderileceğini bilmediği korku dolu bir bekleyiştir. Her ne kadar anlatılan hikâye günümüzde ve İsveç’te geçiyor olsa da, Aschan’ın neden-sonuç ilişkilerini muğlak bırakmayı seçen senaryosu Beyaz İnsanlar’ı distopik bir korku filmine çeviriyor.


Harikalar Diyarı / Heimatland / Wonderland / Lisa Blatter, Gregor Frei, Benny Jaberg, Carmen Jaquier, Jonas Meier, Tobias Nölle, Lionel Rupp, Mike Scheiwiller

İsviçreli 10 genç yönetmenin beraber yazıp yönettikleri Wonderland / Harikalar Diyarı, İsviçre’nin ve Avrupa’nın bugünkü haline ışık tutuyor. Locarno Film Festivali’nde dikkat çeken film, İsviçre Zürih Film Ödülü ve Bern En İyi Film ödüllerini, Almanya’da ise Max Ophüls ödülünü aldı. Filmde dünyanın en zengin ülkelerinden İsviçre’nin üzerinde devasa bir bulut beliriyor ve bu kıyamet alameti toplumsal düzenin tamamen yıkılmasına sebep oluyor. Bir yandan da birleştirici bir etkisi olur bulutun: İnsanlar korkuları, umutları ve gereksinimleri su yüzüne çıktıkça birbirlerine yaklaşıyorlar. Her bireyin “vatan” tarifinin farklı oluşundan ve İsviçre’nin dünya siyaset coğrafyasındaki yalıtılmışlığından yola çıkan film, yaratıcılarına göre “siyasal bir film, çünkü artık siyaset renkli pankartlarla oturarak yapılmıyor; kendi yaptıklarımızı ve toplumun karşısına geçerek yapılıyor.”


Akdeniz / Mediterranea / Jonas Carpignano

Jonas Carpignano’nun belgesel yapar gibi sağlam gözlemlere dayandırdığı ilk uzun metrajlı filmi
Mediterranea / Akdeniz, geçtiğimiz yıl Cannes Eleştirmenler Haftası’nda adından söz ettiren, can yakıcı bir dram. Bu bol ödüllü filmde, Ayiva ve Abas memleketlerini geride bırakmışlar ve kendilerini Libya’da bir limandan yola çıkıp İtalya’ya varacak bir bota atmanın derdindeler. İzini sürdükleri bu kaçış tüneline dair çok az şey biliyorlar, yol üzerinde ne denli nefret dolu düşmanlarla ve nasıl bir şiddetle karşılaşabileceklerine dair ise hiçbir fikirleri yok.
Sihirli Dağ / La montagne magique / The Magic Mountain / Anca Damian

Dört yıl önce festivalin FACE Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü kazanan canlandırma belgesel Crulic / Öteki Tarafa Yolculuk ile hatırlayabileceğiniz Anca Damian, yeni filmi The Magic Mountain / Sihirli Dağ’da Polonyalı dağcı ve fotoğrafçı Adam Jacek Winkler’in hayatını ele alıyor. Crulic ile başlayan kahramanlık temalı üçlemenin bu muhteşem ikinci halkası, 80’li yıllarda Afgan mücahitlerle Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmış Winkler’in hayatını anlatırken, gerçek mektuplar ve ses kayıtları gibi arşiv malzemeleriyle beraber canlandırmaya da başvuruyor. Damian’ın senaryoyu Winkler’in kızı Anna ile beraber yazmış olmasıysa Sihirli Dağ’ı daha da ilginç kılıyor. Çok farklı animasyon tarzlarını deneyen bu renkli film, festivalin en büyülü yapımlarından.


Yılanın Kucağında / El Abrazo de la Serpiente / Embrace of the Serpent / Ciro Guerra

Kolombiya’nın tarihteki ilk Oscar adayı Ciro Guerra’nın yönettiği Embrace of the Serpent / Yılanın Kucağında, Festival kapsamında izleyicilerle buluşacak. 2015’te Cannes’da CICAE Ödülü kazanan ve Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Kolombiya’nın Oscar adayı olan Yılanın Kucağında, mitlerle gerçekliği bir arada işliyor. Amazon yerlilerinden Şaman Karamakate’nin ve kırk yılı aşkın bir süre topraklarında yetişen kutsal bir şifa bitkisini arayan iki bilim insanının hikâyesini anlatan film, sömürgeciliğin derin tahribatını siyah-beyaz görselliği ve şiirsel sinema diliyle anlatıyor.


Dev Canavar / Bei xi mo shou / Behemoth / Zhao Liang

Belgeselleriyle tanınan, Çin sinemasının yükselen bağımsız yönetmeni Zhao Liang, adını Eski Ahit’te, dağların hakimi bir canavardan alan belgeseli Behemoth / Dev Canavar’da aşırı üretiminin insan ve doğa üzerindeki yıkıcı etkisini estetik bir dille gösteriyor. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan adayı Dev Canavar’da Liang, sadece Çin’i değil dünyanın halini resmediyor; kendi sözleriyle “medeniyetin açgözlülüğünü, Dante’nin Cehennem’inden esinlenerek” ortaya koyuyor. Filmin çekimleri Moğolistan’da bir kömür madeninde yapıldı. Dev Canavar, Venedik Film Festivali’nde “ekoloji ve çevresel sürdürülebilirlik değerlerini en iyi temsil ettiği” gerekçesiyle Yeşil Damla Ödülü’ne layık görüldü.


Sorgu / Visaaranai / Interrogation / Vetri Maaran

M. Chandra Kumar’ın kendi gerçek hikâyesini anlattığı romanından uyarlanan Interrogation / Sorgu, Hindistan’da polis tarafından alıkonduktan sonra işkence gören ve işlemedikleri suçları üstlenmek zorunda kalan bir grup göçmen işçinin hikâyesini anlatıyor. Tamil asıllı Kumar, çalışmak için gittiği Andra Pradeş eyaletinde polis tarafından gözaltına alınıp 13 gün boyunca bir hücrede tutulmuş, bu korkunç deneyimini “Lock Up” (Kilit Altında) adlı kitabında anlatmıştı. Yönetmen Vetri Maaran’ın siyasal sistemin ve polis şiddetinin ezmeyi alışkanlık haline getirdiği insanların elinden tutan filmi sert, gerçekçi, rahatsız edici ve yoğun bir dram. Sistemin yozlaşmasının ayrımcılığı körüklediğini gözler önüne seren Sorgu, dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali Ufuklar Bölümü’nde Uluslararası Af Örgütü Ödülü’nü aldı.


Kızıl Topraklar / La tierra roja / The Red Land / Diego Martínez Vignatti

The Red Land / Kızıl Topraklar’ın yönetmeni Diego Martinez Vignatti, Carlos Reygadas’ın Japonya ve Cenette Savaş filmlerinin görüntü yönetmeni olarak da tanınan bir isim. Doğayı mahveden ve bölge halkını sağlığından eden çarklardan birini merkeze alarak anlatan Kızıl Topraklar, Arjantin’in kuzeydoğusundaki Misiones bölgesinde geçiyor. Yağmur ormanlarını yok eden ve kimyasal kirlenmeye yol açan çokuluslu kâğıt sanayisini ele alan Kızıl Topraklar yönetmen Vignatti’nin dördüncü filmi.
3000 Gece / 3000 Layla / 3000 Nights / Mai Masri

Ödüllü belgeselleriyle tanınan Mai Masri, 80’li yıllarda geçen ilk kurmaca filmi 3000 Nights / 3000 Geceyle festivalde. İsrail’de hapse atılan Filistinli kadınların gerçek öykülerinden esinlenen filmin başkahramanı, haksız yere suçlanan ve 8 yılını bir İsrail hapishanesinde geçiren yeni evli, Filistinli bir öğretmen. İsrailli suçlularla aynı yerde kalmaya zorlanan genç kadın, hapishanede doğurur ancak koşullar gitgide kötüleşir. Toronto, Busan, Londra, Dubai, Tallinn, Palm Springs film festivallerinde gösterilen 3000 Gece, Valladolid Film Festivali’nde İzleyici Ödülü kazandı. Yönetmen Mai Masri, hapishaneyi Filistinlilerin ve özellikle de Filistinli kadınların yaşadıkları koşulların bir metaforu olarak kullanıyor. Başroldeki Maisa Abd El Hadi’yi 2015 festivalinde gösterilen Hırsızın Gözleri filminden hatırlıyoruz.


Kıyıdakiler / Coastliners / Erdem Tepegöz, Barış Pirhasan, Alphan Eşeli, Melisa Önel, Ramin Matin

Coastliners / Kıyıdakiler, uluslararası platformlarda başarı kazanmış yönetmenler Erdem Tepegöz, Barış Pirhasan, Alphan Eşeli, Melisa Önel ve Ramin Matin tarafından çekilen kurmaca beş kısa filmden oluşuyor. Birbirinden farklı bu beş kısa filmde, sahile vuran mülteci eşyalarının yarattığı oyuna; şiddete maruz kalmış bir gencin tuhaf hikâyesine; Suriye sınırındaki, bomba sesleriyle yankılanan bir eve sığınan anne-kızın öyküsüne, İstanbul keşmekeşinde engelleri aşarak yol almaya çalışan bir kahramana ve sürüldükleri köylerine dönmeye çalışan hamile bir kadının ruhsal yolculuğuna eşlik ediyoruz.

AKBANK GALALARI
İstanbul Film Festivali’nin en sevilen bölümlerinden Akbank Galaları’nda, yıldızları usta yönetmenlerle buluşturan ve sezonun merakla beklenen 10 filminin Türkiye’deki ilk gösterimleri gerçekleştirilecek. Akbank Galaları’nda bu yıl Berlin Film Festivali’ni de açan Coen Kardeşler’in Yüce Sezar! filminden ve Jeff Nichols’ın yıldızlar geçidine şahit olduğumuz ‘Midnight Special’ına kadar birbirinden ilginç, ödüllü, dikkat çekici yapım yer alıyor.
Akbank Galaları bölümünde yer alan filmler;
Yüce Sezar! / Hail, Caesar! / Ethan & Joel Coen

Hollywood’un 1950’lerdeki “altın çağı”nı konu eden Hail, Caesar! / Yüce Sezar!, özellikle yıldız oyunculardan oluşan kadrosuyla dikkat çekiyor. Filmde başroldeki Josh Brolin’e Ralph Fiennes, Tilda Swinton, Frances McDormand, George Clooney, Scarlett Johansson, Jonah Hill ve Channing Tatum eşlik ediyor. Hollywood’un yıldız sistemini ayarsızca alaya alan film Şubat ayında gerçekleştirilen Berlin Film Festivali’nin açılışını yapmıştı.


Brooklyn / John Crowley

Başrolünde En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ına aday olan, Hanna, Byzantium, The Grand Budapest Hotel ve Lost River filmlerinden de tanıdığımız Saoirse Ronan’ın olduğu filmin yönetmen koltuğunda John Crowley yer alıyor. Filmin senaryosu ise kitapları yok satan, About a Boy ve High Fidelity gibi daha birçok başarılı filme kitapları uyarlanmış Nick Hornby’ye ait. Filmin uyarlandığı, Colm Tóibin’in aynı adlı romanı, The Observer tarafından, bugüne kadar yazılmış en iyi on tarihsel roman arasında gösteriliyor. Sundance’te yaptığı prömiyerin, Toronto ve New York’taki gösterimlerinin ardından yılın en çok ses getiren filmlerinden biri olan ve üç dalda Oscar adaylığına sahip Brooklyn, 1950’lerde dünyanın cazibe merkezi New York’a gelen, iki ülke ve iki aşk arasında kalan, İrlanda göçmeni genç bir kadının hikâyesini anlatıyor.


Truman / Cesc Gay

Cesc Gay’in ilk gösterimini Toronto Film Festivali’nde yapan ve San Sebastian’da En İyi Oyuncu, İspanyol Goya Ödülleri’nde En İyi Film dahil beş ödül birden kazanan son filmi, izleyenleri hem eğlendirecek hem de duygulandıracak. Yılın en dokunaklı filmlerinden Truman’da, öğretmenlik yapan Tomas, aktör arkadaşı Julian’ın yanına seyahat eder. İki eski dosta Julian’ın sadık köpeği Truman da katılır. Filmin başrollerini Arjantin’in en ünlü erkek oyuncusu Ricardo Darin ile Almodovar’ın yeni gözdesi Javier Cámara paylaşıyor. Yönetmen Cesc Gay, Truman’ı şöyle tanımlıyor: “Truman belirsizliğe, bilinmeyene, beklenmeyene, keder karşı nasıl bir tavır takındığımızı inceleyen bir deneme. Aynı zamanda zorluklarla karşı karşıya kalan iki dostun da hikâyesi.”
Zoraki Komşu / The Lady in the Van / Nicholas Hytner

Daha önce Alan Bennett’in iki tiyatro oyununu sinemaya uyarlayan Nicholas Hytner, İngiliz oyun yazarıyla üçüncü kez bir araya geliyor. The Lady in the Van / Zoraki Komşu, Bennett’in hayatında çok önemli yer tutan gerçek bir dostluğu sinemaya taşıyan, otobiyografik bir metin. Yazar, kendini bir karakter olarak baştan yaratıyor ve 70’lerde tanıştığı, küçük bir karavanda yaşayan yaşlı bir kadınla kurduğu dostluğu kaleme alıyor. Filmdeki rolüyle Altın Küre adaylığı olan Maggie Smith ile Bennett’i canlandıran Alex Jennings müthiş bir kimya tuttururlarken Zoraki Komşu bu iki oyuncunun omzunda yükseliyor.


Bir Kadın Bir Erkek / Un + Une / One Plus One / Claude Lelouch

Fransız sinemasının ustalarından Claude Lelouch, One Plus One / Bir Kadın Bir Erkek filminde bir kez daha kadın-erkek ilişkileri üzerine bir hikâyeyle karşımızda. Oscar ödüllü Jean Dujardin’in canlandırdığı Antoine Abeilard, dünyaca ünlü bir film müziği bestecisidir. Hayatta her şeyi hafife alan bu adam, Fransız büyükelçisinin karısı Anna ile mecburi bir yolculuğa çıkar. İkili hem fiziksel hem de ruhsal şifa aramaktadır ve bu yolculuk boyunca birbirlerine âşık olurlar. Filmde ayrıca César ödüllü Elsa Zylberstein ve Christophe Lambert de rol alıyor. Romantik izleyicileri baştan çıkaracak, parlak renklerle bezeli bu egzotik aşk filminin müzikleri Francis Lai’ye ait.


Kördüğüm / Maggie’s Plan / Rebecca Miller

Senaryonu ve yönetmenliğini üstlenen Rebecca Miller’ın filmi Maggie’s Plan / Kördüğüm samimi ve mütavazı bir komedi. Hem yakışıklı hem zeki ama asla aşık olmayacağı bir erkeğin spermleriyle çocuk sahibi olmaya düşünen Maggie’nin kusursuz planı sürekli farklı istikametlere dönmek zorunda kalır. Kontrol hastaları ve tesadüfleri seven “hayat” arasındaki çekişme hakkındaki bu filmde Julianne Moore, John’un eski karısı Georgette rolündeki performansıyla parlıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Maggie rolünde en son Mistress America’da oynayan Greta Gerwig, festival programındaki Born to Be Blue’da başrolü oynayan Ethan Hawke, South Park’a sesini verenlerden Bill Hader, Grown-Ups ve Bridesmaids’den tanıdığımız Maya Rudolph ve Vikings’in yıldızı Travis Fimmel yer alıyor. İlk gösterimini Toronto Film Festivali’nde yapan Kördüğüm, New York, Sundance ve geçtiğimiz şubat ayında Berlin film festivallerinde de gösterildi. Rebecca Miller’ı önceki filmleri 2003’te İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve İzleyici Ödülü kazanan Personal Velocity, The Ballad of Jack and Rose ve Angela’dan tanıyoruz. Yazar Arthur Miller’ın kızı olan Rebecca Miller, Oscar’lı oyuncu Daniel Day-Lewis ile evli.


Midnight Special / Jeff Nichols

Bol ödüllü Take Shelter / Sığınak ile tanıdığımız Jeff Nichols’ın Berlin’de Altın Ayı için yarışan yeni filmi Midnight Special 80’li yılların fantastik filmlerine bir saygı duruşu adeta. Film, oğlunu dini bir tarikata kaptıran bir baba ile özel güçlere sahip olduğu için sadece tarikatın değil devletin de peşine düştüğü oğlunun nefes kesen kaçışlarının hikâyesini anlatıyor. Michael Shannon, Joel Edgerton, Adam Driver ve Kirsten Dunst’ın başrollerini paylaştığı, baştan sona nefes nefese izlenen bu fantastik gerilimle Nichols, Spielberg, Carpenter ve Shyamalan gibi yönetmenlere göndermeler yaparken kendi tarzını korumayı da başarıyor. 18 Mart tarihinde Amerika’da gösterime girecek film sadece 20 gün sonra İstanbul Film Festivali kapsamında izleyicilerle buluşacak.


Karışma Anne! / The Meddler / Lorena Scafaria

Daha önce Coherence / Paralel Evren filminde oyuncu olarak izlediğimiz Lorene Scafaria bu kez ikinci yönetmenlik deneyimi olan ve senaryosunu de kendisinin kaleme aldığı The Meddler / Karışma Anne! ile karşımıza çıkıyor. Çatışmalı bir anne-kız ilişkisini konu alan film Susan Sarandon’ın performansıyla yükselen bir komedi.


Çete / El Clan / Pablo Trapero

Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan ve yönetmeni Pablo Trapero’ya Gümüş Aslan En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren bol ödüllü The Clan / Çete, Akbank Galaları bölümünde. Arjantin’in Oscar adayı olan ve ülkesinde gelmiş geçmiş en iyi gişeyi yapan Çete İspanya sinema akademisinin verdiği Goya Ödülleri’nde de İspanyolca En İyi Yabancı Film Ödülünü kazandı ve filmden esinlenen bir TV dizisi de çekilmeye başlandı. Arjantin tarihinin kara sayfalarından birini konu edinen film, cunta iktidarında Arjantin istihbarat servisi için çalışan acımasız Arquimedes Puccio ve ailesinin 1980’lerde de vahşi eylemlerine devam etmesini işliyor. Dinamik kurgusu ve dönemin rock şarkılarıyla bezeli müzikleri sayesinde nefes nefese izleniyor. Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisi’nin başkanlığını da üstlenecek Trapero ve oyuncu eşi Martina Gusman da festivalin konuğu olarak İstanbul’da olacaklar.
Gökdelen / High-rise / Ben Wheatley

İngiliz sinemasının harika çocuğu Ben Wheatley’nin yeni filmi High-rise / Gökdelen, kült bilimkurgu yazarı J.G. Ballard’ın aynı adlı romanının uyarlaması. Oyuncu kadrosundaTom Hiddleston, Jeremy Irons, Sienna Miller, Luke Evans, Elisabeth Moss, James Purefoy’un bulunduğu film, hikâyenin geçtiği 70’lerin distopya havasını yansıtan bir bilimkurgu; dünyadan soyutlanmış bir gökdelende lüks bir yaşam süren genç bir doktor ve kontrol üzerine kurulu düzenin altüst olması üzerine bir modernizm masalı. Film, yapım tasarımı, oyunculuklar, Wheatley’in kontrollü yönetmenliği ve Ballard’ın uyarlanması zor dünyasını yansıtma başarısıyla övgü topladı. Filmin senaryosunu yazan Eileen Davies, Wheatley’nin eşi. Filmin çekimler Kuzey İrlanda’nın Bangor kasabasında yapıldı. Ballard’ın 1970’lerde Nicholas Roeg, 2000’lerde Vincenzo Natali’nin yönetmesi düşünülen, ancak sinema uyarlaması bir türlü gerçekleşmeyen romanı aynı adla Türkçeye kazandırıldı. Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan Gökdelen’nin müzikleri ise Pop Will Eat Itself’in baş elemanı, Pi’den Black Swan / Siyah Kuğu’ya neredeyse tüm Darren Aronofsky filmlerinin ve ayrıca Stoker ve Filth / Pislik gibi filmlerin de müziklerini besteleyen Clint Mansell tarafından yazıldı. Ben Wheatley’nin önceki filmleri A Field in England, Sightseers, Kill List Filmekimi ve Film Festivali’nde gösterilmişti.



YILLARA MEYDAN OKUYANLAR
Yıllara Meydan Okuyanlar bölümünde sinefillere hala formda dünya sinemasına yön vermeyi sürdüren, örnek alınan ve ödüle doymayan usta yönetmenlerin en son filmlerini izleme fırsatı bulacaklar. 10 filmin gösterileceği Yıllara Meydan Okuyanlar tema sponsorluğunu ATV üstleniyor.
Yıllara Meydan Okuyanlar bölümünde yer alan filmler;
Kendi Kanım / Sangue del mio sangue / Blood of My Blood / Marco Bellocchio

Dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde Uluslararası Eleştirmenler Birliği Federasyonu FIPRESCI Ödülü’nü kazanan Blood of My Blood / Kendi Kanım, Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi usta İtalyan yönetmen Marco Bellocchio’nun yeni filmi. Kendi Kanım, iki farklı zaman diliminde, Ortaçağ’da ve günümüzde geçen iki farklı hikâyeyi anlatıyor. Görsellik, müzik ve diyalogların birbirine örüldüğü filmin oyuncu kadrosunda yönetmen Marco Bellocchio’nun oğlu Pier Giorgio Bellocchio da yer alıyor.


Hatırla / Remember / Atom Egoyan

Usta Kanadalı auteur yönetmen Atom Egoyan’ın girift bir gerilimle ördüğü yeni filmi Remember / Hatırla, hafızasını yitirmekte olan yaşlı bir adamın anılara tutunma hikâyesini anlatırken gücünü Christopher Plummer’ın harika performansından alıyor. İntikam ve adalet temalarını işleyen filmde Oscarlı oyuncu Plummer’ın canlandırdığı Zev, 70 yıl önce ailesini bir toplama kampında katleden Nazi gardiyanının izini bulur ve geç kalmış adaleti eliyle sağlamak için bir plan yapar. Venedik Film Festivali’nde yarışan filmde başroldeki Plummer’a Bruno Ganz, Jürgen Prochnow ve Martin Landau eşlik ediyor. Remember / Hatırla, Mar del Plata Film Festivali’nde İzleyici Ödülü, Venedik’te de Vittorio Veneto Ödülü kazandı. Atom Egoyan’ın Felicia’nın Yolculuğu, Gerçeğin Ötesinde, Tapınma, Şeytan Düğümü adlı filmleri daha önce festivalde gösterilmişti.


Kadınların Gölgesinde / L’ombre des femmes / In the Shadow of Women / Philippe Garrel

Fransız Yeni Dalgası’nın ikinci kuşak usta yönetmenlerinden Philippe Garrel, La jalousie / Kıskançlık’ın ardından parlak bir romantik komediyle beyazperdeye dönüyor. Geçtiğimiz yıl Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünü açan, belgesel sinemacı genç bir çiftin ilişkisinin sınavdan geçtiği süreci anlatan bu siyah-beyaz film, Yeni Dalga’nın en parlak zamanlarını anımsatıyor. Yaşam, sanat, siyaset ve erkek egosunu ele alan filmin anlatıcısı ise yönetmen Philippe Garrel’in oğlu Louis Garrel. Filmin başrolündeki Clotilde Courau prenses unvanı taşıyor ve eşi sürgündeki İtalya Kralı’nın torunu.


Rabin’in Son Günü / Rabin, the Last Day / Amos Gitai

Rabin, the Last Day / Rabin’in Son Günü, İsrailli politikacı, devlet adamı ve asker Yitzhak Rabin’in 4 Kasım 1995’te suikasta uğrayarak öldürülmeden önceki son gününde yaşananları ve zorluklarla inşa edilen umudun yıkılma sürecini konu alıyor. İsrail sinemasının en saygıdeğer yönetmenlerinden Amos Gitai’nin son filmi Rabin’in Son Günü, Venedik Film Festivali’nde ana yarışmada yer aldı. Yaser Arafat ve Şimon Perez’le ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü paylaşan Rabin’e yakılan bir ağıt ve yakın siyasi tarih üzerine bir inceleme olan film, alabildiğine stilize bir doküdrama. Rabin’in Son Günü dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde İnternet Eleştirmenleri En İyi Film ve Sevilla’da Jüri Özel ve İnsan Hakları Ödüllerini aldı. Gitai’ın festivalde önceki yıllarda Berlin, Kudüs; Kadosh / Kutsal, Kippur, Alila, Free Zone / Serbest Bölge, Disengagement / Çözülme filmleri gösterilmişti.
Kış Şarkısı / Winter Song / Chant d’hiver

Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi Gürcü yönetmen Otar Iosseliani’nin Locarno’da Altın Leopar için yarışan, beş yıldır beklenen yeni filmi Winter Song / Kış Şarkısı, Jacques Tati’den Charlie Chaplin’e, Buster Keaton’dan Samuel Beckett’e referanslar taşıyan bir sosyopolitik taşlama. Iosseliani bu filminde kamerasını geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe tutuyor. Kış Şarkısı, giyotinden geçirilmiş Fransız bir aristokrat ve iki eski dostun başından geçenleri izlediğimiz bir şehir komedisi. Yönetmen, savaş karşıtı filmini şiirsel bir hisle donatmayı ve absürt mizahın en modern örneklerinden birini sergilemeyi ihmal etmiyor. Peter Bogdanovich ile Woody Allen’ın sofistike bir karışımına benzetilen filmde ünlü yönetmen Tony Gatlif de sürpriz rol üstleniyor. SSCB döneminde Tiflis’te doğan, matematik, müzik ve sinema öğrenimi gören ve Fransa’ya yerleşen Iosseliani’nin festivalde gösterilen bir önceki filmi, 2010 yapımı Chantrapas / İşe Yaramaz idi.


Korku Virüsü / El Virus de la Por / Virus of Fear / Ventura Pons

Yönetmen Ventura Pons, korku hastalığının ne kadar kolay bulaştığını anlattığı filmi Virus of Fear / Korku Virüsü’nü, yüzme öğretmeni Jordi, Jordi’nin meslektaşı Hèctor ve havuz müdürü Anna arasında geçen bir etik tartışması etrafında kurguluyor. Yönetmen hikâyeyi, sürekli geri dönüşlerle ve farklı açılardan tekrar izlettirdiği sahnelerle anlatıyor.


Acı Sokağı / La Calle de la Amargura / Bleak Street / Arturo Ripstein

Sinemaya Buñuel’in asistanlığıyla başlayan, Meksika sinemasının 1960’lardan bu yana en üretken ve büyük yönetmenlerinden Arturo Ripstein yeni filmi Bleak Street / Acı Sokağı’ndan bahsederken “Gerçeklik fani bir durumdur” diyor. Yönetmenin bu seferki kahramanları, hiç hesapta yokken ağır bir suça bulaşıp tutuklanan yaşlıca iki hayat kadını. Ripstein’ın dünyası ve görüntü yönetmeni Alejandro Cantu’nun kamerası hayal kırıklıklarıyla dolu bu hayatların hikâyesinde buruk bir büyülenme hissini beraberinde getiriyor. Toronto Film Festivali’nde Ustalar bölümünde gösterilen Acı Sokağı, siyah-beyaz görüntüleri ve alışılmadık olay örgüsüyle gerçeküstü bir his uyandırırken İtalyan yeni gerçekçilik akımına da göz kırpıyor. Venedik’te yarışma dışı gösterilen Acı Sokağı, Gijon Film Festivali’nde Ripstein’e En İyi Yönetmen Ödülünü getirdi. Meksika’da gerçek bir olaydan esinlenen filmin senaryosunu Ripstein’in eşi Paz Alicia Garcíadiego yazdı. Filmin siyah-beyaz olmasına dair Risptein şöyle diyor: “Ne gördüysem, bütün temel filmler hep siyah-beyaz oldu; ben de hayatı hep siyah-beyaz öğrendim. Bütün filmlerimi aslında siyah-beyaz düşünüyorum ama ticari sebeplerden böyle gerçekleştirmiyorum.”


11 Dakika / 11 Munit / 11 Minutes / Jerzy Skolimowski

Polonya sinemasının usta ismi, İstanbul Film Festivali’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi Jerzy Skolimowski’den yenilikçi, taze ve dinamik bir film; 11 Minutes / 11 Dakika. Venedik’te mansiyon alan film, birçok karakterin yaşamına yaklaşarak kıyametin hissedildiği aynı 11 dakikaya odaklanıyor ve karakterlerini gerçek zamanda izliyor. Çağımızın “felaket kapıda” hissini, iç içe geçen kurgularla bir yandan da kara mizahı ihmal etmeden veren bu gerilim filmi Polonya’nın Oscar adayı oldu. Skolimowski, “bu filmi Hollywood’un aksiyon filmlerine tepki olarak geliştirirken tempoya biraz da zekâ ve bir nebze şiddet ekledim” diyor.


Francofonia / Alexander Sokurov

Venedik Film Festivali’nde FEDEORA Eleştirmenler Birliği En İyi Film Ödülü’nü kazanan Francofonia, efsane müze Louvre’a ve sanata çekilmiş bir aşk mektubu... 2008’de festivalin Sinema Onur Ödülü verilen Aleksander Sokurov insanlık tarihinin en nadide sanat eserlerinin sergilendiği uçsuz bucaksız, efsane Louvre’un görkemli salonların ve galerilerin içinde kıvrıla kıvrıla dolaşırken sanat, kültür, iktidar, tarih, Fransa ve Avrupa üzerine benzersiz bir başyapıt çıkartıyor. Sokurov, zamanda yaptığı gezintiyle, St. Petersburg’un ünlü müzesi Hermitage’i anlattığı Russkiy kovcheg / Rus Hazine Sandığı’ndan sonra yine kendine has, şiirsel bir müze tasviriyle karşımızda.
Yaş 17 / Being 17 / Quand on a 17 ans / André Téchiné

Fransız sinemasının usta yönetmenlerinden André Téchiné, yeni filmi, Being 17 / Yaş 17de cinsel kimlik ve büyüme sancılarına zarafetle bakıyor. Film, lisede sınıf arkadaşı olan, farklı sosyal sınıftan 17 yaşında iki delikanlının gergin arkadaşlığı etrafında dönüyor. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan film, genç aktörler Kacey Mottet Klein ve Corentin Fila’nın performansları, André Téchiné’nin büyüme hikâyesine hâkimiyeti, getirdiği taze ve umut dolu bakışla takdir edildi.



DÜNYA FESTİVALLERİNDEN
Sabah Gazetesi sponsorluğundaki Dünya Festivallerinden bölümünde uluslararası film festivallerinde öne çıkan, dünyanın dört bir yanından çoğu ödüllü, yönetmenleriyle olduğu kadar oyuncuları ve konularıyla da adından çok söz edilen 21 film izleyiciyle buluşacak.
Dünya Festivallerinden bölümünde yer alan filmler;
Köpeğin Kalbi / Heart of a Dog / Laurie Anderson

New York sanat çevrelerinin 30 yıldır konuşulan avangart sanatçısı, müzisyen, performans sanatçısı, yazar, düşünür, yönetmen Laurie Anderson, 29 yıllık aranın ardından sinemaya dönüyor. Kendi dış sesiyle anlattığı, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan Heart of a Dog / Köpeğin Kalbinde Anderson canlandırma, ev videoları, bozulan imajlar gibi değişik film tekniklerini kullanıyor. Film, yönetmenin çok sevdiği teriyer köpeği Lolabelle’den, 11 Eylül sonrası yükselen devlet paranoyalarına, gökyüzüne, Wittgenstein’a, ölüme uzanıyor. Laurie Anderson, filmde Tibet Ölüler Kitabı’ndan esinlendiğini söylüyor. Anderson’un hayat arkadaşı Amerikalı efsane müzisyen Lou Reed’i film için kaydettiği müzikleri içeren soundtrack albümü de Ekim ayında yayımlandı.


Kibir / La vanité / Vanity / Lionel Baier

Lionel Baier, gücünü hayatın kendi kara mizahından alan filmi Vanity / Kibir’de, ölüm hakkında Woody Allen’vari fikir yürütüyor. Ecelini beklemeden hayatına son vermeye karar vermiş bir kişi, onun komşusu ve insanların intihar etmesine yardım eden bir şirket çalışanı olan üç farklı insanın, ölümden başka konular üzerinden birbirleriyle iletişim kurmalarını konu alıyor. İsviçre’nin genç kuşak yönetmenlerinden Lionel Baier’in yedinci uzun metrajlı filmi, ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde ACID yan bölümünde yaptı. Baier, filmin tonunu, hayran olduğu yönetmen Ernst Lubitsch’ten esinlenerek kuruyor. Filmin üç başrolünden birini, Almodovar’ın fetiş oyuncularından Carmen Maura üstleniyor.


Yüklə 283,28 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin