Anadolu imam hatip lisesi Düşünce Platformu



Yüklə 20,37 Kb.
tarix10.02.2018
ölçüsü20,37 Kb.
#42581

ÇANKIRI HACI MURAD-I VELİ

ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ

Düşünce Platformu

İSLAM DÜNYASININ TARİHSEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ”

ÇANKIRI HACI MURAD-I VELİ

ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ

Düşünce platformu

İSLAM DÜNYASININ TARİHSEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” KONULU ÇALIŞTAYIN SONUÇ RAPORU1

Konuya medeniyet perspektifiyle baktığımızda medeni insan, medeni toplum, gelişmiş veya gelişmemiş toplum gibi bazı tanımlamalar yaparak olaya yaklaşmak gerekmektedir. Bu tanımlama içerisinde öncelik medeni insan, medeni toplum ve gelişmiş veya gelişmemiş toplum kavramlarındadır.

Medeni İnsan tanımlaması; Günlük hayatımızda zarafet, eğitilmişlik, görgülü davranma, medeni davranışları olan, kendini kontrol eden, insani ve toplumsal kuralları benimsemiş kişiler için kullanılan tanımlamadır. Medeni Toplum ise toplumu oluşturan bireylerin ürettiği değerler ve günlük hayat ilişkilerine bakarak oluşturduğumuz yargıdır. Gelişmişlik düzeyi açısından baktığımızda Gelişmiş veya Gelişmemiş Toplum; teknolojik ve bilimsel yönden birikimi ve ilerlemesi olan toplumlardır.

Medeniyet kavramı başlangıç olarak değerler sistemiyle ortaya çıkar ve insanlığa faydalı olan her şeyi içine almaktadır. Bu kavram aynı zamanda çoğul ve tekil olarak da sınıflandırılmaktadır. Medeniyetler bir ırmak misali tek yataktan akan ve kollarından beslenen geleceğe kendini akıtan değerler bütünüdür.



Evrensel medeniyet; halen kendini oluşturma yeteneği olarak adlandırılabilir. Belli bir zaman ve bölgeye bağlı kalmayıp hala devam eden medeniyetlerdir. Yunan, İslam ve Batı medeniyetleri gibi. Kendi zamanını aşan medeniyetlerdir.

Medeniyet insanlığın hazırladığı bir yapıdır. Medeniyet bir ırmak gibi kendi yatağını ve yolunu oluşturup; bilimi, sanatı kendi değerleriyle yoğurup insanlığa tekrar sunar. Bu ırmağa da belli kollar yardım eder. İslam medeniyetine baktığımızda ise İslam medeniyeti küçük kollardan ziyade başlı başına ırmağın ta kendisidir. Günümüzde ise İslam medeniyeti üstü örtülü bir şekilde durmaktadır ve üzerindeki örtüyü alacak birilerine ihtiyaç duymaktadır. Kendi toprağını yeniden yoğurup o ırmağı akıtacak tek medeniyet İslam medeniyetidir. Günümüzde ne yazık ki egemen medeniyet batı medeniyetidir ve şuan dünyada ortak yaşama, düşünme, yapma ve evreni algılama noktasında sıkıntılar içermektedir. Düşünme, yaşama ve algılamayı Batı medeniyeti modernite ile yapmaktadır. Tarihsel süreçte Batı medeniyeti zaman zaman düşünme ve algılama biçimlerimizi etkilemiş ve halen etkilemeye devam etmektedir. Düşünme ve algılama biçimlerimizi etkileyen bu olayları Kültürel Devrim Renösans, Siyasal Devrim, Fransız İhtilali, Ekonomik Devrim Sanayi Devrimi ve Bilimsel Devrim olarak isimlendirebiliriz.

Batı medeniyeti günümüzde yaşadığı krizi tarihi süreçte bu derece yaşamamıştır. En büyük savaşlarda bile bu kadar insani kayıp olmamıştır. Üretim ve ekonomik gücün tavana vurduğu dünyada insanlık tarihinde hiç bu kadar aç insan olmamıştır. Kölelik döneminde bile bu kadar sınıf farkı olmamıştır. Dünyaya baktığımız zaman bir Afrika gerçeği ile karşı karşıya kalmaktayız. Birileri kaynakları insanlığın elinden alırken yine aynı insanlık ailesinin büyük bir bölümünü aç ve çıplak doğaya bırakıvermektedir. Ve dünyada hiç bitmeyen bir savaş gerçeği vardır. Silah sanayinin efendileri bunu terör ile yapmakta ve dünyada insani bir kriz yaşanmasına sebep olmaktadırlar. Yine bu bağlamda düşüncede felsefede çok büyük bir kriz yaşanmaktadır. Bu krizden ötürü de insanlık bir arayış içindedir. Batı medeniyeti kendinden başka bütün alternatifleri yok etmeye çalışmakta ve bunun için özel bir çaba harcamaktadır. Buna da “medeniyetler savaşı” denilmektedir. İşte İslam medeniyetine açılmış savaş da bunu göstermektedir. Batı medeniyeti bilmektedir ki kendisine alternatif tek medeniyet İslam medeniyetidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslam medeniyetinde toparlanan insanlığın umut çiçeklerini Batı terörle yıkmaya çalışmakta ve ne acıdır ki başarılı olmaktadır. Bugün “İslami terör” algısı Batı’nın bu başarısının sonucu ortaya çıkan bir algı ve sonuçtur. Bu durum ise İslam dünyasında bir özgüven yıkımına sebep olmakta ve Batı medeniyeti bunu planlı programlı bir şekilde yapmaktadır. Bu çatışma ve çarpışmada en büyük kayıplarımızdan biri ve belki de en önemlisi İslam toplumlarının özgüven kaybı’dır.

İslam dünyasında ağır hasarlar veren bir etken de sömürgeciliktir. Tarihsel süreç değerlendirildiğinde Batı medeniyetinde bir dönem var olan kolonizasyon sistemi daha sonra çok zahmetli olduğu için yerini sömürgeciliğe terk etmiştir. Sömürgecilik ise en çok İslam dünyasını etkilemiş ve daha sonra fiili sömürgecilik yani Kapitalizm dönemi başlamış ve İslam coğrafyası açık pazar haline gelmiştir. Batı, İslam ülkelerinin sadece maddi kaynaklarını değil son kalan medeniyet kalıntılarını ortadan kaldırmıştır. Halep ve Bağdat’a baktığımız zaman bunu çok net bir şekilde görebiliriz. Bu şehirler tamamen yok olmuştur ve tüm medeniyet izleri silinmiştir. Köklerimizle yeniden bağdaşımda bulunulmasın diye bu bilinçli bir şekilde yapılmıştır. Bu durum bizim özgüvenimizi yıkmış ve İslam dünyasını çok çarpık bir şekilde etkileyerek bizlerde Batı taklitçiliği gibi bir ucuz düşünce ve yaşam biçimi ortaya çıkarmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen dünyanın geleceğinde yine İslam medeniyetini potansiyeli ile tek alternatif konumundadır. İslam dünyasında sosyolojik olarak yaşanan bu sorun ve travmaların giderilebilmesi için:

Gündelik yaşam ve kendi köklerimiz arasındaki kopukluğun giderilerek, değerlerimize uygun sistemlerinin üretilmesi ve sürekli taklit sistemlerin terk edilmesi (kendi değerlerimize ait hukuk sisteminin oluşturulması, durağan değil, akıcı ve kendini yenileyen sistemler üretilmesi)

Temel kaynaklarla irtibat problemimizi ortadan kaldırarak geleceği anlama ve yorumlama yeteneklerimizi geliştirme ve zihinsel deformasyondan bir an önce kurtulmamız eleştirel ve özgür bir zihin yapısına sahip olmamız gerekmektedir.

Batının sunduğu insan modeli krize girmiştir ve modern, kibar görünen bu modelin tavanında aslında talan eden, sömüren bir insan modeli yatmaktadır. Bu bağlamda insan - birey ve toplum ilişki biçimini yeniden inşa etmemiz kaçınılmazdır.

Toplumsal ilişkilerimizde ahlak ilkesi ve anlamını yeniden yerine oturtarak, iyi ve temiz bir ruhla kötülük mücadelesini sürdürmek ve çıkar ve doğal sonucu olan acımasızlığın yerine duygusallığın, merhametin yaşantıya yansıtılması gerekmektedir. Yapılan her hata insanlığın ruhunu öldürmekte ve davranışları basitleştirmektedir. Her an karakterlerimiz de meydana gelen deformeler buna örnektir. Gündelik hayattaki ahlaki ölçülerin bilinmesine rağmen bunun pratiğe dönüştürememe açmazından sıyrılmamız gerekmektedir.

Tek Allah’a inanan İslam dünyasının en temel sorunlarından biri de tek olamama, yekpare bir vücut olamamasıdır. İslam ülkelerine bakıldığında her birinin İslam’ı algılama şekli farklıdır ve hepsinde farklı İslam’î değer ve motifler bulunmaktadır. İslam dünyası çok geniş bir coğrafyayı içine almakta ve her bir köşede farklı değerler vardır. Pakistan Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı, Yozgat, Konya Müslümanlığı hepsi birbirinden farklıdır.

İslam’ı seçen milletlerin tarihsel süreçteki en büyük problemi hısım olmak yerine hasım olmaktır. Aslında büyük bir tarih atlasının içinde yaşamaktayız ve tarihle alışveriş içindeyiz. Tarih, yeniden değerlendirmeye açık bir alandır. Net, sağlıklı ve duyarlı bir şekilde tarihten ders almak gerekir. Aşılması gereken acil sorunlar:

Yine acilen çözümlememiz gerek konulardan biri de İslam dünyasında aydın ve âlim problemidir. Eğitim sorunu, birlikte yaşama pratiğini kaybetme, bilim ve felsefenin yanında sanat sorunu, mezhepsel sorunlar, siyasal sorunlar, dinin arzu ve heveslere göre biçimlendirilmesi sorunu, doğu-batı sorunu, tüketim sorunu, din ve devlet ilişki sorunu, gelenek-modernite sorunu ve ilerleme, gerileme, geri kalma sorunu, yoksulluk, göç, istihdam, Batı’yla yarışamama problemi de çözüm bekleyen alanların başında gelmektedir.

Yukarıda sıralanan tüm problemlere rağmen İslam medeniyeti ışığı hala yanmaktadır. Bu karanlık dünyaya İslam medeniyetinin ışıklarını yeniden yakmak için öncelikle her insan kendinden işe başlamalıdır. Özgüvenli, kişilikli, ezik olmayan, kibirli olmayan, İslami değerlerle donanmış, yeteneklerini geliştiren, pozitif düşünen insan tipi yetiştirilirse sorunların büyük bir kısmı çözülecektir.



1 Okulumuzda 2-3 Mayıs 2017 tarihlerinde 40 gönüllü öğrencinin girişimleri ile gerçekleşen çalıştaya Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ramazan Yelken, Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nuri Yavuz, Yazar Yusuf Kaplan ve Başbakan Başdanışmanlarından Necdet Subaşı konuşmacı olarak katılmışlardır.

Yüklə 20,37 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin