1879 Kasım’ında Edison bir gece yazı masasının başına oturmuş, sönük bir puroyu emerek ne yapacağını düşünüyordu. Dalgın dalgın ceketinin düğmelerinden birini çevirirken düğme koptu. Üstünden bir iplik parçası sarkıyordu. Birden yerinden fırladı, laboratuvara geçti ve teknisyenlerine iplik parçasını gösterdi. Bir yumak ip alıp, ufak parçalar halinde bölmelerini ve kömürleştirip lambaya takmalarını söyledi. Asistanları sonuç ummamakla beraber hemen söylenileni yaptılar. Edison’un bu fikri, çalışmalarından vazgeçmeden önce başvurulacak son çare gibi görülüyordu.
1879 Kasım’ında Edison bir gece yazı masasının başına oturmuş, sönük bir puroyu emerek ne yapacağını düşünüyordu. Dalgın dalgın ceketinin düğmelerinden birini çevirirken düğme koptu. Üstünden bir iplik parçası sarkıyordu. Birden yerinden fırladı, laboratuvara geçti ve teknisyenlerine iplik parçasını gösterdi. Bir yumak ip alıp, ufak parçalar halinde bölmelerini ve kömürleştirip lambaya takmalarını söyledi. Asistanları sonuç ummamakla beraber hemen söylenileni yaptılar. Edison’un bu fikri, çalışmalarından vazgeçmeden önce başvurulacak son çare gibi görülüyordu.
Kömürleştirilen iplikler her seferinde kırılmasına rağmen bir tanesi kırılmadan lambaya takılabildi. Lambanın havası hemen boşaltıldı. Lambaya elektrik verildiğinde iplik kızdı ve tatlı sarı bir ışık meydana geldi. Edison ve arkadaşları ışığa büyülenmiş gibi bakıp, acaba ne kadar sürecek diye kara kara düşünüyorlardı.
Ampul saatlerce sönmedi. Süren çalışmalar sonunda elektrik santrali yapmak, 900 binada elektrik şebekesi kurmak, binlerce sayaç yerleştirmek,duylarıyla beraber 14.000 ampul yapmak gerekti. 4 eylül 1882’de meşhur mucidin bir işareti üzerine akım verildiği zaman, bütün mahallenin yüzlerce binasında binlerce elektrik hallenin yüzlerce binasında binlerce elektrik ampulü yandı ve etrafa parlak, tatlı ışıklar saçılmaya başladı.
Jozef adlı bir çocuğu,bir köpek ısırmıştı.Bir duvar ustası onu hemen doktor Veber’e
Jozef adlı bir çocuğu,bir köpek ısırmıştı.Bir duvar ustası onu hemen doktor Veber’e
götürdü. Doktor çocuğun annesine babasına haber verdi. Onlar da geldiler.Kısa bir
araştırmadan sonra çocuğu ısıran köpeğin kuduz olduğu anlaşıldı.Çocuğun anne
babası gibi bu duruma doktorda çok üzüldü.Çünkü kuduzdan kurtulmak mümkün
değildi.Ama doktor okumayı ve araştırmayı seven bir insandı. Pastör adında bir
bilim adamının kuduz hastalığı ile ilgli araştırmalar yaptığını okumuştu.Ancak
Pastörün bu çalışmalarının hangi aşamada olduğunu bilmiyordu.Yapabilecek baş-
ka bir şey olmadığından çocuğu pariste oturan Pastöre gönderdi.Pastör kuduz
hastalığını incelemiş,bu hastalığın aşısını da bulmuştu.Ama bulduğu aşı yalnızca
hayvanlara uygulanabiliyordu.Acaba bu iş insanlara da uygulanabilir miydi?Bu aşıyı
buluncaya kadar bir çok hayvan ölmüştü.Böyle bir deney insana yapılabilir miydi?
Elbette hayır…Pastör bu düşüceler altındayken kuduz bir köpeğin on dört yerinden
ısırılmış Josef çıkageldi.Pastör,bu küçük yavrunun durumuna çok üzüldü.Pastör ar-
kadaşlarına danıştı.Acaba köpeklere yapılan ve iyi sonuç veren bu aşı,Josefe yapı-
labilir miydi?Onlarda başka çare olmadığını söylediler.Pastör o akşam içi içini yiye-
rek ilk aşıyı yaptı.Fakat Pastör için uykusuz geceler başladı.Günler birbirini kovalıyor
Aşılar her gün biraz daha çoğaltılarak yapılıyordu.O gün son aşı yapılacaktı.Pastör
elleri titreyerek son aşıyı da yaptı.Pastör bütün gece uyuyamadı.Pastör sabaha kar-
şı pencerenin önünde uyuyakalmıştı.Gözlerini açtığında sabah olmuştu.Çocuk sapa-
sağlamdı.
Aradan bir ay geçti çocuk sapasağlamdı.Demek Pastörün bulduğu aşı insanlar içinde
Aradan bir ay geçti çocuk sapasağlamdı.Demek Pastörün bulduğu aşı insanlar içinde
iyi bir sonuç vermişti.Kuduz hastalığının aşısı bulunmuştu.Bütün dünya onu ve buluşunu selemlıyordu.
1875 yılının 2 Haziran günü,Alexander Graham Bell Boston`da belirli bir konuda deneyler yapıyordu. Deneyler, aynı hattan aynı zamanda birkaç telgraf mesajının gönderilmesiyle ilgiliydi.Alexander Graham Bell alıcı cihazla bir odada çalışırken, asistanı Thomas Watson da başka bir odadan gönderme yapıyordu. Watson bir çelik parçasıyla titreşimler yaptığı esna da,yay kirişinin çıkardığı sesi andıran bir ses duyuldu.Graham Bell ansızın odaya daldı ve Watson`a "hiç bir şeye dokunma, ne yaptığını göreyim" dedi. Mıknatıs üzerinde hala titreşen çelik çubuğun,telde değişken güçlü bir akımın akmasına sebep olduğunu gördü. gGraham Bell`in çalıştığı odada o yay kirişin sesini çıkaran da bu akımdı. Ertesi gün ilk telefon yapılmıştı. İlk telefonun hattında seçilip tanınabilir sesler fark edildi. Oysa hat yapının üst katından iki kat aşağıya çekilmişti. Ertesi yılın 10 Mart günü de, telefon hattında ilk cümle duyuldu:"Mr. Watson,buraya gelin. Size ihtiyacım var."
1875 yılının 2 Haziran günü,Alexander Graham Bell Boston`da belirli bir konuda deneyler yapıyordu. Deneyler, aynı hattan aynı zamanda birkaç telgraf mesajının gönderilmesiyle ilgiliydi.Alexander Graham Bell alıcı cihazla bir odada çalışırken, asistanı Thomas Watson da başka bir odadan gönderme yapıyordu. Watson bir çelik parçasıyla titreşimler yaptığı esna da,yay kirişinin çıkardığı sesi andıran bir ses duyuldu.Graham Bell ansızın odaya daldı ve Watson`a "hiç bir şeye dokunma, ne yaptığını göreyim" dedi. Mıknatıs üzerinde hala titreşen çelik çubuğun,telde değişken güçlü bir akımın akmasına sebep olduğunu gördü. gGraham Bell`in çalıştığı odada o yay kirişin sesini çıkaran da bu akımdı. Ertesi gün ilk telefon yapılmıştı. İlk telefonun hattında seçilip tanınabilir sesler fark edildi. Oysa hat yapının üst katından iki kat aşağıya çekilmişti. Ertesi yılın 10 Mart günü de, telefon hattında ilk cümle duyuldu:"Mr. Watson,buraya gelin. Size ihtiyacım var."
1900 yıllarına doğru, bir gün Orville Wright (Örvil Rayt), Ohio (Ohayo)’ daki Dayton şehrinin kütüphanesinde bir kitap okumuştu. Bunda bir adamın motorsuz uçağa benzer bir araçla, yani kocaman bir uçurtma ile uçtuğundan söz ediliyordu. Orville Wright bu büyük başarıya hayran oldu, kendisi de uçmak istedi. Onun bu merakı, kardeşi Wilbur (Vilbur)’u da sardı. İki kardeş, uçak yapmak için çalışmaya başladılar. Wright kardeşler bisikletçilikle uğraşırlardı.
1900 yıllarına doğru, bir gün Orville Wright (Örvil Rayt), Ohio (Ohayo)’ daki Dayton şehrinin kütüphanesinde bir kitap okumuştu. Bunda bir adamın motorsuz uçağa benzer bir araçla, yani kocaman bir uçurtma ile uçtuğundan söz ediliyordu. Orville Wright bu büyük başarıya hayran oldu, kendisi de uçmak istedi. Onun bu merakı, kardeşi Wilbur (Vilbur)’u da sardı. İki kardeş, uçak yapmak için çalışmaya başladılar. Wright kardeşler bisikletçilikle uğraşırlardı.
Dükkânlarının içinde dolambaçlı bir tünel açtırdılar; bu tünelde oluşan rüzgârın kanatlar üzerinde nasıl etkiler yapacağını denemeye başladılar. Ayrıca uçurtmalar üzerinde de denemeler yaptılar. Artık hep bunlarla uğraşıyor ve yaptıkları uçak taslaklarını ilerletiyorlardı. En sonunda büyük bir uçurtma, yani motorsuz bir uçak yapmayı başardılar. Sonra bir de motor yaptılar. Bunları 1903 yılının 17 Aralık günü Kuzey Carolina (Karolayna)’da bir yere götürdüler. Burada motoru uçurtmaya yerleştirdiler, yani uçurtmayı uçak şekline soktular. İki kardeş bu uçakla ilk defa hangisinin uçacağını kura ile tayin ettiler. Kurayı Orville kazandı.
Çok soğuk ve güneşsiz bir gündü; kesici bir rüzgâr esiyordu; uçağın etrafındaki beş kişi ısınmak için kollarını açıp kapıyor ve yerlerinde sıçrıyorlardı. Fakat bu şiddetli soğuğa rağmen, Orviile uçağa fazla ağırlık yükletmemek için sırtına palto bile almadı. Saat onu tam beş geçe Orviile Wright uçağa bindi. Makine gürledi, aksırıp öksürdü ve uçak yükseldi; havada ileri gitti, yana kaydı; on iki saniye uçtuktan sonra 30-35 metre ileriye kondu. Olay, fevkalâde önemliydi ve medeniyet tarihinde bir dönüm noktası teşkil ediyordu. Yüzyılların rüyası, nihayet gerçekleşiyordu: İnsanlar, kendilerini toprağa bağlayan zincirleri kırmış, gökyüzünde
Newton’un altında oturduğu elma ağacının dalından düşen bir elma, ünlü bilim adamının kafasında bazı soruların şekillenmesine yol açmıştır belki de. Dalından kopan elma niçin yukarıya doğru değil de,yere düşüyor?Daldan kopan elma,pencereden atılan bir şey yere düşüyor da, ay ve gökyüzündeki yıldızlar niçin düşmüyor? Bu sorular üzerinde uzun süre düşünen, çalışmalar ve deneyler yapan İsaac New-ton, birkaç yıl sonra, bütün evrene egemen olan yerçekimi kanunu’nun formülünü ortaya koymuştur.
Newton’un altında oturduğu elma ağacının dalından düşen bir elma, ünlü bilim adamının kafasında bazı soruların şekillenmesine yol açmıştır belki de. Dalından kopan elma niçin yukarıya doğru değil de,yere düşüyor?Daldan kopan elma,pencereden atılan bir şey yere düşüyor da, ay ve gökyüzündeki yıldızlar niçin düşmüyor? Bu sorular üzerinde uzun süre düşünen, çalışmalar ve deneyler yapan İsaac New-ton, birkaç yıl sonra, bütün evrene egemen olan yerçekimi kanunu’nun formülünü ortaya koymuştur.