Bibliyografya 8 İSTİVÂNÂme 8


ITAB Bazı davranışlarından ötürü peygamberlerin ilâhî tenkit ve uyarıya muhatap olmaları anlamında kelâm terimi.318 İTALYA



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə15/37
tarix30.12.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#88458
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   37

ITAB

Bazı davranışlarından ötürü peygamberlerin ilâhî tenkit ve uyarıya muhatap olmaları anlamında kelâm terimi.318



İTALYA

Avrupa'da ülke.



I. Fizikî Ve Beşerî Coğrafya

II. Tarih

III. İslâm Dünyasıyla İlişkileri Ve Sömürgecilik Faaliyetleri

IV. Ülkede İslamiyet

V. İtalya'da İslâm Araştırmaları

Kuzeyde Orta Avrupa'ya dayanan, gü­neydoğu yönünde Akdeniz'e girmiş çiz­me biçiminde bir yarımada ile Sicilya ve Sardinya adalarından oluşur; yüzölçümü 301.302 km2, nüfusu 57.235.000 (1993, 2000 tah. 57.600.000), başşehri Roma (2.791.354, 199 i), diğer önemli şehirle­ri Milano (1.432.184), Napoli (1.206.013), Torino (991.870) ve Cenova'dır (70 J .032). Parlamenter demokrasiyle yönetilir.



I. Fizikî Ve Beşerî Coğrafya

Genelde dağlıkbir ülke olan İtalya'nın kuzeyinde, bir bölümü komşu ülkelere ta­şan sarp ve yüksek dağ sistemlerinden Alp dağlan batı-doğu doğrultusunda bir yay çizerken uzunluğu 1300 kilometreyi aşan Appennin sıradağları kuzeyden gü­neye doğru yanmada boyunca bir omur­ga gibi uzanır ve Messina Boğazı'ndan sonra Sicilya'da devam eder. Alpler'in İtalya sınırları içerisindeki en yüksek noktalan sırasıyla Rosa (4634 m.), Gran Paradiso (40öl m.), Ortles (3899 m.), Viso (3841 m.) veAdamello (3554m.), Appen-ninler'inkiler ise Monte Corno ile (2914 m.) Monte Amaro'dur (2795 m.). Avrupa'nın en yüksek ve en aktif yanardağı olan Etna (3340 m.) Sicilya'da, son defa 1944'te püsküren Vezüvde (Vesuvio, I279m.(ya­rımada üzerinde Napoli'nin yanı başın­dadır. Ülke topraklarının yaklaşık dörtte birini oluşturan ovaların en büyüğü, Alp­ler'in etekleriyle Appenninler'in kuzey uzantılarının ve Adriya denizinin kuşattı­ğı Po ovasıdır (50.000 km2). Nehirler ge­nelde kısadır; bununla birlikte ülkenin başlıca akarsu sistemini teşkil eden Po ır­mağı batıda Monsiva bölgesinden doğar ve doğuda Adriya denizine dökülür. Ap­penninler'in batı yamaçlarından doğan ve Tiren denizine dökülen Tiber ile (Tevere) Arno da nisbeten uzun ırmakların başlıcalarıdır. Sayıları yaklaşık iSOO'ü bulan göl­lerin en yaygın tipi en büyükleri Garda, Lago Maggiore, Como, Iseo ve Lugano olan Alpler'in eteklerindeki buzul golle­riyle krater, kıyı ve kırık hatların üzerin­deki tektonik göllerdir.

Ülke ılıman iklim kuşağında yer almak­la birlikte iklimi denizden uzaklığa ve yük­sekliğe bağlı olarak farklılıklar gösterir. Yoğun kar yağışı altındaki Alpler'de dağ iklimi hüküm sürerken daha çok ilkbahar ve sonbaharda yağmur alan Po ovasında kara iklimi görülür. Sicilya ve Sardinya adaları anakaraya göre daha sıcaktır. Yaz aylarında ortalama sıcaklık 22°-24° ara­sında iken kış ortalaması Alp dağlan ile Po ovasında 0°- 2°, güneyde ise 5°-8D düze­yindedir. Yıllık yağış miktarı alçak kesim­lerde 750, yükseklerde 1000 milimetre­dir. Büyük çoğunluğun şehirlerde yaşa­dığı İtalya'da nüfus yoğunluğu 191'dir.

Resmî dil İtalyanca'dır. Fransa ve İsviç­re'nin VaIais(Wal!is) kantonu sınır bölgele­rinde Fransızca, Avusturya sınır bölgesin­de Almanca ve Sardinya adasında Sardca (Sardo) konuşulur. Din bakımından nüfu­sun % 83'ü Katolik'tir. Müslümanların sayısının 300.000, yasa dışı yollardan ge­lenlerle birlikte 500.000 olduğu tahmin edilmektedir. Herhangi bir dine mensup olmayanlarla ateistlerin sayısı 9.200.000 civarındadır.

Toprak verimliliğinin düşüklüğünden dolayı tarım sanayi kadar parlak bir gö­rüntü sergilemez. Tahıl üretiminde buğ­day, yulaf. arpa. pirinç ve özellikle yem yapımında kullanılan mısır önde gelir. İtalya sebze ve meyve üretiminde Avru­pa ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alır. Son yıllarda meyve ve sebze alanlarının genişlemesi sebebiyle zeytincilik geriler­ken bağcılık Fransa'yı geride bırakmıştır. Güneyde domates, biber, patlıcan ve so­ğan gibi sebzeler üretilir. Hayvancılıkta ise ileri bir düzey tutturulamamış ve ül­kenin et ihtiyacı hiçbir zaman iç üretimle karşılanamamıştır.

İtalya yeraltı kaynaklan bakımından zengin sayılmaz. Mermer, sünger taşı, al­çı taşı ve potas gibi taş ocağı ürünleri eko­nomiye katkıda bulunur. II. Dünya Sava-şı'ndan sonra çelik sanayiindeki ilerleme makine ve otomobil sanayilerinin geliş­mesini sağlarken geleneksel ipekli doku­ma yanında pamuk, yün ve jüt ipliğiyle sentetik elyafa dayalı dokumacılık sektö­rü de atılım yapmıştır. Başlıca endüstri kolları arasında demir çelik, metal eşya, motorlu araçlar, petrokimya. dokuma, cam, seramik, deri eşya ve ayakkabı yer alır. Ticarî ilişkiler en fazla Avrupa Birliği ülkeleriyle yoğunlaşmış durumdadır.


Bibliyografya :

The World Factbook 1995, Washington 1995, s. 210-212; JulesSion. "Italie", GeographieÜni­verselle, VII, Paris 1934, s, 235-394; Roberto Almagia, "Italy", E4m.,XXV, 462-465; "İtalya", Büyük Larousse, İstanbul 1986, X, 5955-5960; 'İtalya", ABr.,XII, 127-144; "İtalya", a.e.: Ana Yıllık 1994, s. 564, 572.r-ı



II. Tarih

Bugünkü İtalya tarihi Paleotik döneme kadar uzanmakta olup yarımadaya Hint-Avrupa dillerini konuşan farklı topluluk­ların göçleri milâttan önce2000-1500yıl­larına rastlamaktadır. Asırlarca yeni göç­ler durmamış ve sırasıyla Doğu kültürü­nü buraya yerleştiren Etrüskler, Vizigot-lar, Hunlar, Vandallar, Ostrogotlar, Lombardlar, Araplar, Normanlar gelmiştir.

Etrüskler'in hâkimiyetine milâttan önce VI. yüzyılda son veren Romalılar milâttan önce 264'te bütün yarımadayı ele geçir­mişler ve Latince bunların devrinde yay­gınlaşmıştır. Roma'nın milâttan sonra 451'de Büyük Hun İmparatoru Attila ta­rafından alınmasının ardından Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı. Avrupa'nın güçlü imparatorluklarının hâkimiyetine giren yanmada, milâttan sonra V. asrın sonun­da Cermen İmparatoru Odoacre tarafın­dan işgal edildi. Milâttan sonra VI. yüzyı­lın başında arianist Ostrogotlar ve ikinci yarısında yine arianist Lombardlar tara­fından istilâ edildi ve Bizans'ın kalıntıları yok edildi. Lombard Kralı I. Aribert zama­nında (653-661) hıristiyanlaşan Lombard­lar kısa zamanda papalık üzerinde etkili oldular ve ülke tarihinde daima önemli yer tuttular. Bu gelişme karşısında papa­lık harekete geçerek 756'da bağımsız bir devlete dönüştü. Papa III. Stephanus'un daveti üzerine Fransa'daki Karolenj Kralı Charlemagne773'te buraya girdi. 800'de Papa III. Leo kendisine imparatorluk tacı giydirdi. İtalya'yı ele geçirmek isteyen I. Otto'ya 962'de Papa XII. Jean tarafından imparatorluk tacı giydirilmesiyle Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'nun ku­rulmuş olduğu kabul edilir. İtalya'daki bu yeni dönem XI. yüzyılın sonuna kadar de­vam etmiştir.

Kuzey Afrika'daki Emevîler dönemin­de VII. yüzyılda başlayan müslümanların Sicilya'ya akınları IX. yüzyılın başında da devam etti. Ağlebîler 831 "de Palermo'yu ve daha sonra Bari'yi aldıkları gibi 846'da Roma'yı yağmaladılar. Sicilya adasındaki müslüman hâkimiyeti papalık tarafın­dan İtalya'ya kuzeyden paralı asker ola­rak getirilen Normanlar'in burada 1061'-de üstünlük sağlamalarına kadar devam etti.

Germen İmparatoru I. Barborassa Friedrich 1152'de İtalya'yı tekrar ele ge­çirdi ve 1250 yılına kadar devam edecek Hohenstaufen hanedanı dönemini baş­lattı. Yaklaşık bir asır süren üstünlük mü­cadelesi esnasında halk papalık taraftar­larıyla (Guelfo) imparator taraftarları diye ikiye ayrıldı. Kral II. Man-fred'e karşı Fransa'dan yardıma çağrılan Anjou Dükü Charles Guelfolar'ın deste­ğiyle galip geldi. Ancak bir müddet son­ra bunlarla papalık arasında çıkan anlaş­mazlık neticesinde papa 1309'da Avig-non'a götürüldü ve ancak 1377'de Ro-ma'ya dönebildi. İtalya üzerinde XIV-XV.yüzyıllar boyunca tekrar Alman impara­torlarının hâkimiyetleri devam etmiştir.

XII!. yüzyılın ikinci yansından XVI. yüz­yıla kadar papalıkla imparatorluk arasın­daki sürtüşmeler esnasında Kuzey ve Or­ta İtalya'daki bazı bölgeler bağımsızlıkla­rını kazandılar. Cenova, Floransa, Milano, Lombardiave Venedik gibi şehir devletle­ri kuruldu. 100.000'den fazla nüfuslarıyla Avrupa'nın bu en kalabalık şehirlerine sa­hip bu küçük devletlerin her yönden güç­lenmeleri Rönesans'ın buralarda başla­masına sebep oldu. Bilhassa Venedik bu dönemde Avrupa'nın Asya ve Ortadoğu ile ticaretinin kontrolünü elinde tutuyor­du. Cenovalı bankacılar ise Avrupa'da ol­duğu kadar Kuzey Afrika üzerinde de ik­tisadî yönden hâkimdiler. Dante, Petrarca ve Boccacio gibi fikir adamları hümanizm hareketini İtalya'da başlattıkları gibi Dan-te'nin kullandığı Toskana lehçesi ortak dil olarak kabul edildi. Bununla birlikte ge­niş halk kitleleri hâlâ yoksulluk içerisin­deydi.

XV. yüzyıl sonunda siyasî bakımdan bö­lünmüş bir yapıda olması, zengin İtalyan şehir devletleri üzerinde Fransa ile İspan-yollar'ın rekabetine yol açtı. Fransa bu re­kabette geri plana düştü. 1559'da yapı­lan bir anlaşmayla İspanyol Habsburg ha­nedanı yarımadaya sahip oldu. Özellikle Napoli bölgesindeki halkın yoksulluk se­bebiyle ayaklanması, ağır vergiler, engizis­yon ve İspanya'daki Veraset Savaşı (1701-1713) sonucunda zayıflayan İspanyol hâ­kimiyeti yerini Avusturya Habsburglan'na bıraktı ve 1797'ye kadar onların hâki­miyetinde kaldı. 1789 Fransız İhtilâli'nin ardından Napolyon Bonapart 1796'da İtalya seferini düzenledi ve asırlar sonra şehir devletleri millî ve siyasî bütünlük içinde birleştirildi. Napolyon 1802'de İtal­ya Cumhuriyeti'ni kurunca buranın İlk devlet başkanı oldu, 1804'te ise krallığa dönüştürdüğü ülkede kendisini impara­tor ilân etti. 1806'da İki Sicilya 319 kralı ilân ettiği oğlu Joseph Napolyon 1808'de İspanya kralı olunca yerine kayınbiraderi Joachim Mu­rat geçti. Fransa hâkimiyetinde İtalya birbirinden bağımsız Napoli Krallığı, Sar-dinya Krallığı ve papalık devletleri olmak üzere üç devletten ibaretti. Napolyon'un Fransa'daki rejiminin 1814'te çökmesi ve Avusturya karşısında güç kaybetmesi üzerine İtalya tekrar Avusturyalılar'ın hâ­kimiyetine geçti. 1815'teki Viyana Kong-resi'nden sonra başlayan süreçte Joachim Murat tahtını kaybetti ve Napolyon'un Napoli'de kurduğu bürokrasiyi Avusturya İmparatoru II. Franz dağıtınca restoras­yon dönemi başladı. Bu esnada İtalya'da­ki eski küçük devletler yeniden canlandı ve papalık devletleri, Avusturya düklük­leri, Sardinya ve İki Sicilya krallıkları adı altında ülke yeniden parçalandı. İtalya ke­limesi henüz coğrafî bir tabir olmaktan ileri gidemedi ve bu isimle yaşayacak müstakil devlet kurulamadı. Ancak İtal­yan halkında uyanan birlik duyguları git­tikçe genişledi ve Avusturya yönetimini zorladı. Bu arada Fransızlar 1849'da pa­palık hükümetini yeniden kurdular. Sar­dinya île Fransa, Avusturyalılar1! Venedik hariç bütün Kuzey İtalya'dan kovdu. Kont Camillo Benso Cavour'un Piemonte-Sar-dinya Krallığfnda başlattığı millî birlik fa­aliyetleri risorgimento (yeniden çıkış) dö­nemi olarak bilinmektedir. Kont Cavour, büyük devletlerce desteklenmeden İtal­yan birliğinin gerçekleşemeyeceğini bil­diğinden İngiltere ve Fransa ile birlikte Kırım savaşına girdi.

Roma, Venedik ve San Marino şehir devletleri dışında yeniden kurulan İtalya Krallığı'na 17 Mart 1861 'de Sardinya Kralı II. Vittorio Emanuele getirildi. Avusturya-lıîar'a karşı Prusya ile yapılan antlaşma­dan sonra 1866'da Venedik ülkenin top­raklarına katıldı. Fransa İmparatoru III. Napolyon'un devrilmesinden sonra 1870'-te İtalyan birlikleri Roma'ya girince papa Vatikan'a çekildi. 2 Ekim 1871'de İtalya'­nın başşehri olarak Roma ilân edildi. Na­poli merkezli Güney İtalya'daki krallık da aynı yıl İtalyan birliğine dahil edildi.

1878 yılı Ocak ayında kral ölünce yeri­ne I. Umberto geçti. Francesco Crispi'nin başbakanlığında sömürgecilik faaliyet­leri başlatıldı ve İtalyan ordusu 1880'de Somali ile Eritre'yi işgal etti. Almanya ve Avusturya-Macaristan'la 1882'de kuru­lan üçlü ittifak Fransız yayılmacılığına karşı 1887'de kuvvetlendirildi. Ancak İtalya 1896'da Etiyopya'ya karşı yaptığı Adwa savaşını kaybetti.

Sömürgecilik iç siyaseti olumsuz yön­de etkiledi ve çıkan karışıklıklar esnasın­da 29 Temmuz 1900 tarihinde Umberto öldürülünce yerine III. Vittorio Emanuele kral oldu. Başbakan Giovanni Gioletti 1903-l914yılları arasında ülkenin en et­kili devlet adamı olarak dış siyasette üç­lü ittifakı terkedip Fransa ve İngiltere'ye yaklaştı. İtalyanlar, Akdeniz'deki güçleri­ni arttırmak için Osmanlı Devletî'nin Af­rika kıtasında kalan son vilâyeti Trablus-

garp'ı 1912'de işgal ettiler. İtalya 1915'-te Almanya ve Avusturya-Macaristan ile ittifak kurmasına rağmen I. Dünya Sava-şı'nda İtilâf devletlerinin safında yer aldı. Savaş bittiğinde İtalya'nın 654.000 ölüsü ve 1.400.000 yaralısı yanında ekonomisi tamamen bozulmuştu. Bu durum halkın aşın uçlara yönelmesine sebep olurken sosyalistlerin kararsız tutumları netice­sinde faşistler güçlendiler. Bunların da içinde yer aldığı ulusal birlik 1921 'de ya­pılan seçimleri kazandı ve Mussolini dahil yirmi dört faşist milletvekili Ekim 1922'-de meclise girdi. Mussolini başkanlığında kurulan ilk hükümette liberaller, milliyet­çiler ve Katolikler de yer alırken sadece sosyalist ve komünistler muhalefet etti­ler. Faşist iktidar 1926'da bütün siyasî partileri kapattı, basın hürriyeti kaldırıldı. Vatikan ile 1929'da Lateran Antlaşması imzalanarak papalıkla münasebetler ge­liştirildi. Saint Pierre Katedrali ve ayrıca bazı yerlerin tahsisiyle oluşturulan Vati­kan Devleti tarihteki papalık devletlerine ait bütün haklarından vazgeçti. Bunun karşılığında Mussolini Vatikan'ın varlığını bir devlet olarak tanıdı. Okullara din eği­timi konulması, medenî nikâh yanında dinî nikâhın geçerli kılınması ve Katolikli­ğin devlet dini olarak tanınması sayesin­de kilisenin toplum hayatındaki etkinliği arttı.

İtalya 1935'te Etiyopya'yı ilhak etti ve İli. Vittorio Emanuele imparator ilân edil­di. Almanya ile 1938'de Berlin- Roma mih­verini oluşturan Mussolini 1939 yılı Nisan ayında Arnavutluk'u işgal etti. 1940'ta Al­manya'nın kazandığı zaferleri görünce II. Dünya Savaşı"na hazırlıksız olarak girdi. Bu arada Avrupa genelindeki yahudi düş­manlığına katılarak askerî ve sivil yahu­di memurları görevlerinden uzaklaştırdı. 1941 "de Balkanlar'da Almanlar başarı el­de edince İtalya da Yugoslavya ve Yuna­nistan'ı işgal etti. 24-25 Temmuz 1943'-te müttefik ordular Sicilya'dan itibaren bütün Güney İtalya'yı işgale başlayınca III. Emanuele faşist diktatörü görevden ala­rak tutuklattı. General Pietro Badoglio geçici hükümetin başına getirildi. Alman­ya'nın eylül ayında bir defa daha ülkenin kuzeyini işgal etmesi üzerine kral ve Ba­doglio Brindissi'ye kaçtı. Almanlar. Gran Sasso'da tutuklu Mussolini'yi serbest bırakarak ülkenin kuzeyinde kurdukları İtalyan Cumhuriyeti'nin başına geçirdiler. Bunun üzerine Badoglio 13 Ekim 1943'te Almanlar'a savaş ilân etti. Farklı partiler Ulusal Birlik Komitesi (CLN) adı altında bir araya gelerek 1945 yılı Nisan ayında Nazi işgalinden kurtuldu ve Mussolini Al­man askerlerinin çekilmesinden sonra İs­viçre'ye kaçmak isterken yakalanarak öl­dürüldü.

Kral III. Emanuele 9 Mayıs 1946'da II. Umberto lehine tahttan çekildiyse de 2-3 Haziran 1946'da yapılan referandumla anayasa değiştirilerek cumhuriyet yöne­timine geçildi. Aynı anda yapılan ve ka­dınların ilk defa katıldıkları seçimleri Hı­ristiyan Demokrat Parti 320 kazandı ve Alice de Gasperi kurulan koalisyon hükümetinin ilk başbakanı ol­du. 10 Haziran'da Enrico de Nicola geçici devlet başkanlığını üstlendi. 13 Haziran'­da son kral ülkeyi terkederek Portekiz'e gitti. Temmuz 1946'da müttefik kuvvet­leri Paris Barış Antlaşması'na göre silâhlı kuvvetlerin mevcudunun azaltılmasını, savaş tazminatı ödemesini ve en önem­lisi Afrika'daki sömürgelerinin tamamın­dan çekilmesini İtalya'ya kabul ettirdiler. 18 Nisan 1948'de yapılan seçimlerde Hı­ristiyan Demokrat Parti oyların çoğunlu­ğunu alarak yeniden iktidara geldi. 11 Mayıs'ta Luigi Einaudi devlet başkanı se­çildi. İtalya 19S2'de temelleri atılan Av­rupa Birliği'ne kurucu üye olarak katıldı. Giovanni Gronchi 1955'te ülkenin ikinci devlet başkanı oldu. Uzun müddet Bir­leşmiş Milletler'e Sovyet Sosyalist Cum­huriyetler Birliği'nin vetosuyla gireme­yen İtalya nihayet 1955'te kabul edilirken 1957'de Avrupa EkonomikTopluluğu için­de yer aldı. Hıristiyan Demokrat Parti'-den Antonio Segni 1960'ta devlet başka­nı oldu.

İtalya 1950-1960 yıllan arasında eko­nomik bakımdan büyük gelişme göster­di. 1947'den sonra ilk defa sosyalistler 1963'te Aldo Moro başkanlığında kurulan hükümette yer aldılar. Fakat ülkede ko­münizm gittikçe kuvvetlenmekteydi ve 1976'da yapılan seçimlerde Hıristiyan Demokrat Parti'nin arkasından % 33'-lük oy oranıyla ikinci oldular. Bunların desteğiyle kurulan Giulio Andreotti hü­kümeti Ocak 1978'de istifa ettiyse de 1979 yılı başındaki istifasına kadar göre­ve devam etti. Ancak ülkede aşırı sağ ve sol örgütlerin terör olayları arttı ve bil­hassa Kızıl Tugaylar örgütü hapishane­lerdeki arkadaşlarını kurtarmak için ka­çırdıkları eski başbakan Aldo Moro'yu öl­dürdüler. İl. Dünya Savaşı'ndan sonra İtalya'da ilk defa Hıristiyan Demokrat Parti dışında Cumhuriyetçi Parti 321 başkanı Giovanni Spadoloni başbakan oldu. Ancak ülkedeki skandal-lar siyasî partilere de sıçradı ve ilkönce Hıristiyan Demokrat Parti sarsıldı. 1983'te başbakan olan Bettino Craxi çok sevil­mesine rağmen rüşvet ve teröre engel olamadı. 1984 yılında ülkenin hayatında kilisenin etkisi azaltıldığı gibi Katolikliğin ülkenin resmî dini olma vasfı kaldırıldı. 1986'da ülkede organize cinayetler arttı ve ilk defa Sicilya'da ortaya çıkan mafya örgütü ülke genelinde zamanla yayılarak çok sayıda cinayete karıştı. 1990 yılında Hıristiyan Demokrat Parti'nin adı birçok siyasî yolsuzluğa karıştığı için 1948'den itibaren devam eden ülke tarihindeki et­kisini kaybetti. 1994'te sağcı ittifak yeni faşist hareketin de desteğiyle seçimleri kazandı ve medya patronu Silvio Berlus-coni başbakan tayin edildi. 1996 yılında II. Dünya Savaşı'ndan beri ilk defa solcu bir ittifak iktidara geldi ve iktisat profe­sörü olan Romano Prodi başbakan oldu. Massimo d'Alema eski komünist partisi­nin adını değiştirerek Sosyalist Parti yaptı ve Prodi hükümetinin düşmesinden son­ra 21 Ekim 1998'de başbakanlığa getiril­di. 26 Nisan 2000 tarihinde ise Giuliano Amato başbakan oldu. Ancak 13 Mayıs 2001 'de yapılan genel seçimleri merkez sağ ittifak kazanınca Forza İtalia'nın lide­ri Silvio Berlusconi beş yıl aradan sonra tekrar hükümeti kurdu.


Bibliyografya :

H. Bergman. L'Italie, Paris 1923; H. A. L. Fish-er, AHistory ofEurope, London 1937, s. 386-398, 446-458, 913-918,948-963; E. Beri, L'hls-toire de l'Europe d'Atüla â Tamerlan, Paris 1945; J. More, The Land ofitaiy, London 1953; M. Moulin, Histoire des nations europeennes, Paris 1962, s. 142-156; C. Hibbert, Rome The Biography of a City, London 1985; J.-M. M. -P. G.. "Italie-Histoire", EUn., IX, 238-255.



III. İslam Dünyasıyla İlişkileri Ve Sömürgecilik Faaliyetleri

İtalya, Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkıldığı 476'dan 1860 yılına kadar siyasî birlikten mahrum bir coğrafya parçasıydı. Sayıları yüzyıllara göre değişen irili ufaklı devletler birbirlerine üstünlük sağlamak için kendi aralarında savaşırken yanma­da kuvvetli komşularının istilâlarına uğra­dı. Önce Bizans İmparatoru lustinianos İtalya'yı işgal edip Büyük Roma împaratorluğu'nu canlandırmak istedi (555). 652 yılından başlayarak Sicilya'ya akın eden Araplar, adayı ve Güney İtalya kıyı­larını ele geçirerek bir süre buralara hâ­kim oldular. Sicilya'daki Arap hâkimiyeti 1091'de Normanlar'ın burayı tamamıyla ele geçirmeleri üzerine sona erdi. Fransa, Almanya ve İspanya gibi komşu devletler de adanın kuzeyinde ve güneyinde bir sü­re hâkimiyet kurdular. Ancak bu parçalanmışlığa ve yabancı istilâlarına rağmen Orta ve Yeniçağ İtalyası'nın göze çarpan özelliklerinden biri, küçük İtalyan şehir devletlerinin denizciliğe ve ticarete ver­dikleri önem dolayısıyla dönemlerinin en zengin siyasî güçleri haline gelmiş olma­larıdır. Doğu Akdeniz bölgesine yayılan bu devletler. Haçlı seferlerinden de yarar­lanarak buralarda yüzyıllarca varlıklarını sürdüren koloniler kurmaya ve Asya-Av-rupa ticaretinde ön plana geçmeye mu­vaffak olmuşlardı.

İtalyan devletlerinin Levante denilen Doğu'ya yönelmelerinde Öncülüğü güney­deki küçük Amalfi şehri yapmıştı, fakat üstünlük bir süre sonra Venedik ile Cene­viz'in eline geçti. Venedik, 992'de imza­lanan bir antlaşma ile Bizans İmparator-luğu'na bağlı yerlerde ticaret yapma hak­kını aldıktan sonra bütün Doğu Akdeniz bölgesine yayılmışsa da daha çok Ege adalarıyla Yunanistan topraklarında yer­leşmiş, IV. Haçlı Seferi sırasında (1204) İstanbul'da bir Latin Krallığfnm kurulması üzerine bölgede üstünlük sağlamıştı. Fa­kat Paleologlar'ı destekleyen Cenevizliler başşehir İstanbul'un geri alınmasından (1261) sonra kendilerine bırakılan Galata'ya hâkim oldukları gibi Ege ve Karade­niz bölgelerinde bazı şehir ve adaları da yönetimleri altına aldılar. Böylece Foça, Amasra, Sinop gibi Anadolu şehirleriy­le Sakız, Midilli, İmroz, Taşoz adaları ve Enez, ayrıca Kefe, Balaklava (Cembolo) ve Suğdak (Soldaia) gibi Kırım şehirleri birer Ceneviz kolonisi haline gelmişti. Buralar­daki Ceneviz hâkimiyeti Fâtih Sultan Mehmed dönemine kadar sürmüş, Sakız adası ancak Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatının son yılında (1566) Osmanlı topraklarına katılmıştı.

İtalyan şehir devletleri, Ege ve Karade­niz kıyılarıyla birlikte Doğu Akdeniz böl­gesine de yayılarak Mısır, Suriye, Filistin ve Kıbrısta ticaret kolonileri kurmuşlar­dı. Latinler ilk Haçlı seferi sonunda Kudüs ve yöresinde birtakım küçük prenslikler kurmuşlar, İtalyanlar da papalığın yasak­lamasına bakmayarak Mısır'daki Eyyûbî ve Memlûk sultanlanyla ticari ilişkilerde bulunmaya yönelmişlerdir. Mısır'la tica­retin öncüsü yine Amalfi olmuştu; onu Pisa, Cenova ve Venedik izledi. Cenevizli­ler 1205te, Sultan I. el-Melikü'I-Âdil'den kendilerine geniş haklar tanıyan bir fer­man eldeettiler. Venedikliler de 1302 fermanıyla benzer haklara sahip oldular. Böylece bütün Levante'ye yayılan değişik ad ve sistemdeki İtalyan kolonileri bir ti­caret imparatorluğu niteliğini almış ve Roma dönemindekinden ayırmak için "ikinci koionizasyon" diye anılır olmuştu.

Kolonileriyle Asya ve Avrupa arasında­ki ticareti ellerine geçiren İtalyanlar, Ana­dolu'daki konumlarını Türkler'in hâkimi­yetinden sonra da koruyabilmek için Türk devletleriyle benzer ticaret anlaşmaları yapmaya büyük önem verdiler. Venedik­liler, daha I. Gıyâseddin Keyhusrev döne­minde Selçuklu ülkesinde serbestçe ti­caret yapma hakkını almış, I. Alâeddin Keykubad'la imzaladıkları 8 Mart 1220 tarihli Dostluk ve Ticaret Antlaşması ile de vergi indirimi, özel yargı yetkisi gibi ile­ride "kapitülasyon" diye nitelendirilecek olan bazı ayrıcalıklar elde etmişlerdi. Bu tür anlaşmalar, kervanlarla Anadolu'ya getirilen Asya ürünlerinin gemilerle Av­rupa'ya taşınmasını sağlarken bu ticari canlılığın bir simgesi olarak Selçuklu Tür-kiyesi hanlar ve kervansaraylar zinciriyle donatılmış, İtalyan tüccarlar da önemli ticaret merkezlerinde yerleşip küçük gruplar oluşturmuşlardı.

İtalyan şehir devletleri, Anadolu'da Selçuklular'ın yerine geçen devletler dö­neminde de etkinliklerini sürdürdüler.

Venedikliler 1320'de İlhanlılar'la, 1331'-den sonra da Aydınoğulları ve Menteşeo-ğullan'yla bu tür ticaret anlaşmaları yap­tılar. Cenevizliler, 1387'de I. Murad ile im­zaladıkları dostluk ve ticaret antlaşma­sıyla Osmanlı topraklarında ticaret hak­kını aldılar, Venedikliler de üç yıl sonra Yıldırım Bazeyid'in bir mektubuyla bu imkâna kavuştular.

Böylece İtalyanlar, aynı ölçüde olmasa bile Bizans İmparatorluğumdan elde et­tikleri hak ve ayrıcaklıklan Osmanlı döne­minde de sürdürebilmişlerdi. Ancak Os­manlı ilerleyişi onların Levante'deki top­raklarına da yönelik olduğundan iki taraf arasında uzun savaşlar dizisi kaçınılmaz oldu. İkinci Roma sayılan İstanbul'un Türkler'in eline geçmesi, bütün Avrupa'­da olduğu gibi İtalya'da da korkuya ve büyük telâşa yol açtı. Fâtih Sultan Meh-med'in saltanatının son yılında Otranto'-nun zaptedilmesi (11 Ağustos 1480) İtal­ya'nın Türk hâkimiyeti altına alınacağı yolundaki endişeleri arttırmıştı. İtalyan yarımadasını kurtaran Fâtih'in vefatı ol­muş ve on bir ayTürkler'in elinde kalan Otranto güçlükle geri alınabilmişti (10 Eylül 1481).

Öte yandan kolonilerini merkezden yö­netme yerine onlara özerklik tanıyan Ce­neviz, genelde Osmanlılar'la barışçı bir siyaset izlediği ve bir süre sonra da Fran­sa'nın hâkimiyeti altına girip etkinliğini yitirdiği için Ege'de Türk ilerleyişinin kar­şısına çıkan İtalyan Devleti Venedik Cum­huriyeti oldu. Bu yüzden Çelebi Sultan Mehmed zamanında başlayan Osmanlı -Venedik savaşları çeşitli aşamalardan ge­çerek yüzyıllarca sürdü. Mora'daki Koron, Modon kolonilerini ve Eğriboz'u Osman-lılar'a bırakmak zorunda kalan Venedik, Preveze Deniz Savaşı sonunda (1538) Or­ta Akdeniz'deki üstünlüğünü de yitirmiş­ti. Bir süre sonra Kıbrıs'ın (15711 ve yir­mi beşyılsüren bir direnişe rağmen Gi-rit'in Osmanlı hâkimiyetine geçmesi de (1669) önlenemedi. Bu sebeplerle Türk-ler'e karşı oluşturulan ittifaklara katılan Venedik, 1699 Karlofça Antlaşması ile Mora'yı almışsa da çok geçmeden bura­yı geri vermek zorunda kalmıştı (1718). 1789 Fransız İhtilâli ve Napolyon Bona-parte'ın İtalya'yı işgali ise Venedik Cum-huriyeti'nin sonu oldu (1798).

181S Viyana Kongresi'nin parçalanmış halde bıraktığı İtalya'da iki büyük akım belirmişti: Doğal haklan koruyan anaya­sal düzene kavuşmak ve yarımadada si­yasal birliği sağlamak. Bu amaçla 1820'den başlayarak 1830 ve 1848 ihtilâl zincirleri içerisinde ülkede birçok ayaklanma oldu. Geçici başarılara rağmen soruştur­maya uğradıklarından ötürü yurtların­dan ayrılmak zorunda kalan İtalyan ihti­lâlcilerinden bir kesimi Mısır'da Mehmed Ali Paşa'nın veya II. Mahmud'un hizmeti­ne girdi. Bu sığınmacıların yanında bazı İtalyan uzmanlar da eski Cenova Dukalı­ğı ile Sardinya'nın birleştirilmesiyle oluş­turulan Piemonte Krallığı aracılığı ile Tür­kiye'de çeşitli görevler almışlardı. Başlan­gıçta daha çok subaylardan ve hekimler­den oluşan bu uzmanlara yüzyılın ikinci yarısında müzisyen, mimar, ressam ve heykeltıraş gibi sanatçılar da katıldı.

Siyasî birliğe kavuşma mücadelesinde on plana çıkan Piemonte Krallığı, daha kuruluşunun ilkyıllarında Osmanlı Devle­ti ile diplomatik ilişkiler kurmaya çalıştı. 25 Ekim 1823'te iki devlet arasında biri ticaret, diğeri deniz ulaşımıyla ilgili iki antlaşma imzalanmış ve 1824 baharında İstanbul'da ilk Sardinya elçiliği açılmıştı. Böylece gelişen ilişkiler Kırım Savaşı'nda bir ittifaka dönüştü. İtalyan birliğinin sağ­lanmasında Avusturya'ya karşı İngiltere ve Fransa'nın desteğini kazanmayı gerek­li gören Başbakan Camillo Benso Cavour, 15 Mart 1855'te İstanbul'da imzalanan bir sözleşmeyle Osmanlı Devleti. İngiltere ve Fransa arasında yapılmış olan ittifaka katıldı. Sivastopol'a gönderilen 15.000 ki­şilik bir Piemonte birliği de müttefiklerin yanı başında savaştı. Kont Cavour bu ka­tılmanın yararını görmüş. Sivastopol'ün düşmesinden sonra Kral Vittorio Eman-uele ile birlikte Londra'yı ziyaret ettikle­rinde İtalya birliği lehinde gösterilerle karşılanmış, ayrıca Paris Konferansı'na bizzat katılmıştı. Bu yolla Piemonte Kral­lığı Avrupa uluslar topluluğuna kendini kabul ettirirken Osmanlı Devleti'nin top­rak bütünlüğüyle bağımsızlığını korumayı kabul eden altı devletten biri oldu.

Diplomaside olduğu kadar ekonomi ve kültür alanlarında da artan ilişkiler çerçe­vesinde İstanbul ve İzmir gibi büyük şe­hirlerde yerleşenlerin yanı sıra Anadolu'­nun çeşitli bölgelerinde iş tutan İtalyan-lar'ın sayısı da çoğalmıştı. Bunların açıp yönettikleri okullar, hastahaneler, der­nekler, tiyatrolar ve yaptıkları yayınlar Türkiye'deki toplumsal hayatı belirli öl­çüde de olsa etkiliyordu. Bazı İtalyan fir­maları Zonguldak'ta liman, Ereğli'de kö­mür işletmeleri. Kastamonu'da karayolu gibi yatırımları üstlenmiş, hatta Çukuro­va'da örnek çiftlikler kurmuşlardı.

Ancak siyasî birliğini tamamlayan İtal­ya'nın çok geçmeden sömürgecilik yarısına girişerek gözlerini Osmanlı yöneti­mine bağiı topraklara çevirmesi, bu iliş­kileri bozup XX. yüzyılın başlarında iki ta­raf arasında bir savaşa yol açacaktı. İtal­ya, 1384 yıl süren siyasî parçalanma dö­neminden çıkıp 1860'ta birliğe kavuşunca buna "risorgimento" (yeniden çıkış) adı verildi. 1870'te Roma'yı da birliğe katan İtalya Krallığı, böylece siyasî bir güç olarak yeniden Avrupa ve dünya sahnesine çık­mış oluyordu.

XIX. yüzyılda sömürgecilik başlıca üç bölgede hızlanmıştı: Afrika, Güneydoğu Asya ve Pasifik. İtalya, henüz açık deniz­lere uzanma imkânı bulunmadığı ve Ro­ma İmparatorluğu'nun izini sürmek iste­diği için kendisine en yakın olan Afrika'­da toprak ele geçirmeyi tercih etmişti. Bu zamana kadar Afrika'da sömürge ku­ran devletler İspanya, Portekiz, Hollanda, İngiltere ve Fransa olmuştu. Kıtanın ku­zeyinde Mısır'dan Cezayir'e kadar uzanan şerit ise Osmanlı hâkimiyeti altındaydı. Afrika'da yalnızca Fas, Habeşistan ve Li­berya bağımsız devlet olarak kalmıştı.

Fransa'nın 1830'da Cezayir'i işgal et­mesi, Osmanlı Afrikası'nın da sömürge-Ieştirilebileceğini gösteriyordu. O tarih­ten sonra Fransa gözlerini Tunus'a çevir­miş, İngiltere ise Hindistan yolunu gü­vence altına almak için Mısır'da yerleşme yollarını aramaya koyulmuştu. İtalya ve Avusturya-Macaristan'la üçlü ittifakı kurmuş olan Almanya da Fas'a yerleşmek amacındaydı. Bu durumda İtalya için Af­rika'da somürgeleştirilebilecek başlıca iki bölge kalmıştı: TunusyadaTrablusgrap'ı içine alan Osmanlı Afrikası ve Kızıldeniz sahillerine de uzanmış olan Habeşistan. 1869'da Süveyş Kanalf nın açılmasıyla bir­likte Mısır ve Kızıldeniz sahilleri önem ka­zandığı için İtalyanlar ilk aşamada bura­ya ayak basmaya çalıştılar. Süveyş Kanalı'nın işletmeye açıldığı yıl bir İtalyan şir­keti daha Assab'da bazı haklar elde et­mişti. Bundan sonra İtalyanlar Habeşis­tan'a doğru yayılmak amacıyla harekete geçerek 1882'de Assab'ı hâkimiyetleri al­tına aldılar ve Berlin Konferansı kararla­rına dayanarak ilerlemelerine devam et­tiler. Afrika'nın sömürgeleştirilmesi me­selesini görüşmek üzere Almanya'nın gi­rişimiyle düzenlenen Berlin Konferansı'n-da( 1884-1885), kıtanın paylaşılmasında fiilî işgal durumunun esas alınacağına dair bir ilke kararı benimsenmişti. Bu ka­rardan sonra İtalyanlar yerli reisleriyle anlaşarak 188S'te Masavva'ı ve 1886'da Dehlek adalarını ele geçirmişlerdi. Şüve kralı olan Menelik'in Habeşistan İmparatorluğu tacını giydiği dönemdeki karışık­lıklardan yararlanan Başbakan Crispi, Keren'i ve Asmara'yı da işgal ettirmiş­ti. 2 Mayıs 1889'da imzalanan Uccialli (Wichale) Antlaşması ile Habeşistan da bir tür himayealtına alındı. Kızıldeniz sahilinde İtalyan işgalindeki topraklar 1 Ocak 1890'da Eritre (Erytrea) adıyla bir İtalyan sömürgesine dönüştürüldü.

Ancak İtalya'nın Habeşistan üzerinde­ki koruyuculuğu fazla sürmedi. Menelik 1893 Mayısında Uccialli Antlaşması'nı ta­nımadığını açıklamış, bu yüzden 1895'te iki taraf arasında savaş başlamıştı. İtal­yanlar Advva'da yenildiler (I Mart 1896) ve AdisababaAntlaşması ile (2ö Ekim 1896) Habeşistan'ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar. Bu yenilgi Crispi'nin ikti­dardan düşmesine yol açtı. Bununla bir­likte İtalyanlar, Eritre'yi ve 1884'te yer­leştikleri Somaliland'in bir kısmını ellerin­de tutmayı başarmışlardı. Eritre ile İtal­yan Somalisi diye anılan yerler II, Dünya Savaşı'na kadar birer İtalyan sömürgesi olarak kaldı. Bu bölgeler 1941'de İngiliz ve Fransız birlikleri tarafından alınmıştı; ancak Birleşmiş Milletler 1950'de Soma­li'yi on yıl süreyle İtalya koruması altına verdi, bu sürenin sonunda da Somali Cumhuriyeti kuruldu (l Temmuz 1960).

XIX. yüzyıl sonlarında Habeşistan üze­rinde egemenlik kuramayan İtalya. Be-nito Mussolini'nin faşizm yönetimi döne­minde bu ülkeyi sömürgeleştirmek için yeni girişimlerde bulunmuştu. Tana gö­lüne bir baraj yapılmasını öngören 1925 tarihli İtalya-İngiltere Antlaşması Habe­şistan'ın itirazlarına yol açmıştı. Milletle­rarası bir nitelik kazanan anlaşmazlık. 1928'de Eritre'de bir bölgenin serbest şehir ilân edilip kara yoluyla Habeşistan'a bağlanmasıyla çözülebilmişti. Ancak 1934'te sınır boyundaki kuyuların mülki­yeti konusunda baş gösteren anlaşmaz­lık Mussolini tarafından büyütülerek savaş için bir bahane olarak kullanıldı. 3 Ekim 1935'te askerî bir harekât başlatan İtalyanlar 5 Mayıs 1936'da Adisababa'ya girdiler. İngiltere'ye sığınan İmparator Hâile Selâsiye (Negüs). 194l'e kadar İtal­yan Doğu Afrikası'nın bîr parçası olarak kalan ülkesine İngiliz ve Fransızlar'ın yar­dımıyla 5 Mayıs 1941'de dönebildi. İtalya daParisAnt!aşmasıiIe(10 Şubat 1947) Habeşistan üzerindeki bütün haklarından vazgeçti.

Kızıldeniz sahilleri dışında Kuzey Afri-ka'daki Osmanlı ülkelerinden birini ele ge­çirmeye büyük önem veren İtalya, Fran­sa'nın Tunus'u işgal etmesi (1881), ingiltere'nin de Mısır'a yerleşmesinden (1882) sonra çalışmalarını Trablusgarp ve Bin-gazi üzerinde yoğunlaştırdı. Müttefikleri Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın onayını aldıktan sonra serbestçe hareket edebilmek için Fransa ve İngiltere hükü­metleriyle anlaşmaya çalıştı. Crispİ, 1887 Şubatında İngiltere ile yaptığı gizli anlaş­mayla bu yolda ilk adımı attı. Buna göre iki devlet genelde Akdeniz ve Karadeniz'­de elverdiğince mevcut durumun korun­masına çalışacaktı, fakat İtalya İngilte­re'nin Mısır'daki, İngiltere de İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi'deki durumlarını güçlendirmelerine yardım edecekti. Bun­dan sonra 1909'a kadar geçen sürede İtalyan hükümeti gerek müttefikleriyle gerekse İngiltere, Fransa ve Rusya ile im­zaladığı anlaşmalarla Trablusgarp'ı işgal etmekte serbest olma hakkını elde etti. 1900 yılı Aralık ayında Fransa ile yapılan anlaşmaya göre Fransa Fas'ta, İtalya da Trablusgarp'ta hak sahibi olacaklardı. Ay­rıca Fransa, Fas'ta yeni menfaatler elde edecek olursa İtalya da Trablusgarp'ta harekete geçebilecekti. 1902 Kasımı başında yenilenen anlaşmayla İtalya bir Fransız-Alman savaşında tarafsız kalma­yı kabul ediyordu; buna karşılık Fransa onun Fizan üzerinde hak sahibi olmasını tanıyacaktı. İtalya sonunda Trablusgarp'ı ele geçirmek için Rusya ile de anlaşmayı başardı. 24 Ekim 19Û9'da yapılan antlaş­maya göre İtalya Rusya'nın Boğazlar üze­rindeki, Rusya da İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi'deki çıkarlarını kabul ediyordu. Bütün bu anlaşmalar, görünüşte iki blo-ka ayrılmış olan sömürgeci Avrupa dev­letlerinin Osmanlı topraklarını paylaşmak hususunda ittifak edebildiklerini ve İtal­ya'nın kendisine bazı bölgeler bırakılacak olursa gelecekteki büyük savaşta müttefiklerinden ayrılabileceğini gösteriyordu.

İtalya, büyük devletlerin desteğini sağ­ladıktan sonra Trablusgarp'a saldırmak için bahaneler aramaya başladı. Bölgeyi içten ele geçirebilmek amacıyla orada okullarla birlikte Banco di Roma'nın bir şubesini de açmış, bütün yatırımların kendi firmalarınca yapılmasına ve yerli­lerden toprak satın alınmasına çalışmış­tı. Durumu kavrayan Vali Müşir İbrahim Paşa kendilerine engel olmaya kalkışınca onun değiştirilmesi için Osmanlı yöneti­mini zorlamaya başladılar. Babıâli bu bas­kılar karşısında İbrahim Paşa'yi görevden almış, fakat yeni bir vali tayin edememiş­ti (Ağustos 1911) Üstelik İtalyan basını açıktan açığa askerî hazırlıklardan söz ederken İstanbul hükümeti Trablusgarp'ı takviye etmek yerine oradaki askerlerinden bir kısmını Yemen'e göndermek üze­re geri çekmişti. Roma'daki elçi Kâzım Bey'in uyarıları da etkisiz kalmıştı.

1911 Martında ikinci defa başbakanlığa gelen Gİovanni Gioletti, uluslararası iliş­kileri ve Akdeniz'deki iklim şartlarını göz önüne alarak Trablusgarp için sonbahar­da harekete geçmenin en uygun oldu­ğuna karar verdi. Bu sebeple 26 Eylül 1911'de Almanya'ya üçlü ittifakı yenile­meye hazır olduğunu bildirirken Kuzey Afrika'da savaşa girişmek için de izin is­tedi. Almanya, kararın doğrudan doğru­ya İtalya hükümetine ait olduğu cevabını verince 28 Eylül'de Babıâli'ye yirmi dört saat süreli bir ültimatom vererek Yablusgarp ve Bingazi'deki menfaatleri za­rar gördüğü için buraları işgal edeceğini bildirdi ve oradaki kuvvetlerin boşaltılma­sını istedi. Osmanlı hükümeti ertesi günü verdiği cevapta bölgede İtalya için hiçbir tehlike bulunmadığını, yine de görüşme­ler yoluyla yeni imtiyazlar tanımaya hazır olduğunu bildirdi. Ancak İtalya, beklediği cevabı alamadığını öne sürerek aynı gün Osmanlı Devleti ile savaş haline girdiğini açıkladı. Güçlü donanmasıyla 1 Ekim'de Trablusgarp'ı abluka altına alan İtalya Tobruk, Derneve Bingazi'ye çıkartma yaptı. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleriyle yerlilerden oluşturulan birlikler Derne İç kesimlerinde tutunmaya çalışırken İtal­yanlar önce Trablusgarp'ı 9 Ekim, arka­sından Bingazi'yi (21 Ekim) ele geçirdiler ve 5 Kasım 1911'de bölgeyi kendi toprak­larına kattıklarını ilân ettiler. Ancak impa­ratorluğun bu uzak parçasını savunmaya koşan Enver ve Mustafa Kemal gibi genç subayların idaresinde ummadıkları bir mukavemetle de karşılaşıp Osmanlı yö­netimini barışa zorlayabilmek için savaşı Anadolu sahillerine, Ege denizine aktar­maya karar verdiler. Nitekim bir İtalyan filosu 24 Şubat 1912'de Beyrut'u bom­bardıman etmiş, 18 Nisan'da Çanakkale Boğazı ile Sisam adasına saldırmış, ada­ları Anadolu'ya bağlayan haberleşme kablolarını kesmiş, 23 Nisan'da Çeşme telgraf merkezini tahrip etmişti. Bun­ları Rodos ve Oniki Ada'nın işgali izledi. 28 Nisan 1912'de Astropalya (Stampalia) adasına çıkan İtalyan birlikleri yerli Rum­lar tarafından merasimle karşılandılar. 4 Mayıs'ta da 6000 kişilik bir İtalyan birliği Rodos'a çıktı. Adadaki Türk birliği 100 ka­dar zayiat verdikten sonra teslim olmak zorunda kalmış ve ada 16 Mayıs'ta işgal edilmişti. 9-20 Mayıs arasında da öteki adalar İtalyanlar'ın eline geçti. Rodos'taki İtalyan işgal kumandanı yayımladığı bildiride hükümetinin adayı kendi egemen­liği altına aldığına dair bir ifade kullanma­yıp savaşın gidişinin bir sonucu olarak ge­çici işgalden söz ettiği halde öteki adalar halkına hitap eden bildirilerde Osman­lı egemenliğinin sona erdiği öne sürül­müştü.

İtalyanlar'ın bu saldırılan Babıâli'nin on­lara karşı bazı girişimlerde bulunması­na yol açtı. İtalya'dan ithal edilen bütün mallardan alınan gümrük resmi % 100'e çıkarıldı. Osmanlı topraklarında oturan ruhban, dul kadın ve işçiler dışındaki İtal­yan tebaasının sınır dışı edilmesi karar­laştırıldı. Öte yandan Meclis-i Meb'ûsan'da Trablusgarp'ın savunması için gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle İbrahim Hakkı Paşa kabinesi için soruşturma açıl­ması istendi. Bu arada Rodos ve Oniki Ada'nın işgali Yunanistan'ı da harekete geçirmişti. Hatta onların faaliyetlerine karşı 17 Haziran 1912'de Patmos adasın­da bir araya gelen ada temsilcileri bir Ege devleti kurarak Yunanistan'la birleşmek istediklerini açıklamışlardı.

Bunlar cereyan ederken Osmanlı yöne­timiyle İtalya arasında barış için temas­lar başladı. İki tarafın delegeleri 12 Tem­muz 1912'de Lozan'da bir araya geldiler. Osmanlı temsilcisi başlangıçta Şûrâ-yı Devlet Başkanı Said Halim Paşa iken onun geri çağrılmasıyla görüşmeleri Mehmed Nâbi ve Rumbeyoğlu Fahreddin yürüttü. Sonunda 15-18 Ekim 1912 tarihleri ara­sında bir gizli antlaşma ile onun eklerini teşkil eden bir barış antlaşması ve üç ayrı protokol imzalandı. Uşi (Ouchy) ya da Lo­zan anlaşmaları diye anılan bu belgelerle Osmanlı hükümeti Trablusgarp ve Binga­zi'yi İtalya'ya terkediyor, İtalya da Rodos ve Oniki Ada'yi geri vermeyi kabulleniyor­du. Ancakbu geri veriş, Trablusgarp ve Bingazi'deki bütün Osmanlı askerî kuv­vetleriyle sivil memurlarının geri çekilme­si gibi önemli bir şarta bağlanmıştı. İtal­yanlar bu şartın yerine getirilmediğini öne sürerek ve o sırada başlayan Balkan Savaşı'ndan dayararlanarak Rodos ve Oniki Ada'yı Türkiye'ye geri vermediler. Böylece Uşi Antlaşması ile "savaş işgali" halinden çıkıp "rehine olarak işgal" duru­muna geçen adalardaki İtalyan yönetimi I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle tam hükümranlığa dönüştü. Üçlü ittifaktan ayrılıp üçlü itilâfa yanaşmayı tercih eden İtalya, 26 Nisan 191 S'te söz konusu dev­letlerle imzaladığı Londra Antlaşması ile işgal altında bulundurduğu Rodos ve On­iki Ada'nın egemenlik hakkını koruduğu­nu İtilâf devletlerine kabul ettirdi. Buna dayanarak Osmanlılar'a karşı savaşa gir­diğinde Uşi Antlaşması"nın kendisine yük­lediği mecburiyetleri tanımayacağını ilân etmişti. Bu yüzden Sevr Antlaşması'nın 122. maddesiyle Osmanlı hükümeti Ro­dos, Oniki Ada ve Meis adası üzerindeki bütün haklarından İtalya lehine vazgeç­mişti. Millî Mücadele sonundaki Lozan barış görüşmelerinde Meis adasının du­rumu şiddetli tartışmalara sebep oldu. Ancak sonunda orası da Rodos ve Oniki Ada ile birlikte İtalya'ya bırakıldı.322 Meis civarındaki küçük adacıkların duru­mu ise yıllarca sonra 4 Ocak 1932'de im­zalanan Ankara Antlaşması ile çözüme bağlanabilmişti. İtalya, 11. Dünya Sava-şı'na kadar hüküm sürdüğü bu adaları 194S'te fiilen Yunanistan'a bıraktı ve 10 Şubat 1947 Paris Antlaşması ile buralar­daki haklarından vazgeçti.

Öte yandan Uşi Antlaşmasfna Trablus-garp'a tayin edilecek dinî reisler, kadılar vb. hakkında Osmanlı yönetimine bazı haklar tanıyan bir gizli anlaşma da eklen­mişti. Bu anlaşmanın hükümleri de İtal­ya'nın çok geçmeden anlaşmayı tanıma­dığını ilân etmesi yüzünden işlerlik kaza­namadı. Buradaki İtalyan hâkimiyeti II. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisine kadar sür­dü. Bir müddet İngiliz ve Fransız işgalin­de kalan ülke, 1951'de Federal Birleşik Libya Krallığı'nın kurulmasıyla bağımsız­lığına kavuştu. Böylece I. Dünya Savaşı'­nın başlamasına kadar 185.000 mil kare­lik bir alanı sömürgeleştirerek bu yarışta Avrupa'da altıncılığı alan İtalya, II. Dünya Savaşı ile bunların tamamını elinden çı­karmış oluyordu.

Bibliyografya :

İtalya Tarihi (tre Aziz). İskenderiye 1249; A. Mori, Gii İLaliani a Costanlinopoli. Monograjia colontale, Modena 1906;R. Lansing, ThePeace Negotiations, New Yorkl912; G. Cicerone, La Terza Colonia lialiana, Roma 1913; M. Nabi -Rumbeyoğlu Fahreddin. Trablusgarb, Bingazi ve Cezâİr-i İsnâaşer Meseleleri, İstanbul 1334; Ali Haydar Emir. 1327-1328 Türkiye-kalya Har­bi Târîh-i Bahrîsi, İstanbul 1339; A. Giannini. Documenti per la Storia delta Pâce Orientate (1915-1932), Roma 1933; R. S. Salis, Le Isole Italİane dell'Egeo. Dalt'occtıpazİone alla Sou-ranitâ, Roma 1939; A. Savellİ v.dğr.. İtalya Tarİ-h/(trc. G. Kemali Söylemezoğİu), İstanbul 1940, Mi; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Ankara 1943-63, l-ll, bk. İndeks; L Salvatorelli. Sommario della Storia d'italia, Torino 1955; C. Balbo. Della Storia d'italia. Dalle Orlgİnİ fino ai nostri tempi[eö. G.Talamo), Milona 1962; E. Leona, L'lmpero Ottomano net primo periodo delle rîforme (Tanzimat), Milano 1967; Sovyet Devlet Arşivi Gizli Belgelerinde Anadolu'nun Taksimi Planı (Irc. Rahmi Apak), İstanbul 1972, tür.yer.; Türkkaya Ataöv. Afrika Ulusal Kurtu­luş Mücadeleleri, Ankara 1975, tür.yer.; P. Preto, Venezia e i Ttırchi, Firenze 1975; 1911-1912 Osmank-İtalya Harbi, Ankara 1981; Orhan Ko-loğlu, Mustafa Kemal'in Yanında İki Libyalı Li­der: Ahmet Şerif-Süleyman Baruni, Ankara 1981; Hamdı Ertuna, 1911-1912 Osmanlı-İtat-ya Harbi ue Kolağası Mustafa Kemal, Ankara 1984; Venezia eiTurchited. BancoCattolicadel Veneto). Milano 1985; Rıfat Uçarol, Siyasî Tarih, İstanbul 1985, tür.yer.; Fahir Armaoğlu, 20. Yüz­yıl Siyasî Tarihi: 1914-1980, Ankara 1987, s. 116-118, 171-175, 251-256; Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri I, İstanbul 1990; a.mlf., "II. Mahmud'un Reformlarında İtalyan Etki ve Katkısı", Suttan II. Mahmud ve Reformları Se­mineri, İstanbul 1990, s. 113-124; a.mlf., "Ro­dos ve 12 Ada'nın Türk Hakimiyetinden Çıkışı", TTK Belleten, sy. 113 (1965), s. 77-119; a.mlf., "Fâtih Mehmet - Uzun Hasan Mücadelesi ve Venedik", TAD, IN/4-5 (1967). s.63- ] 38; a.mlf., "Sakız'ın Türk Hakimiyeti Altına Alınması", a.e.pIV/6-7(l968).s. 173-199.



IV. Ülkede İslâmiyet

İtalyanlar'ın İslâm dini ve müslüman-larla tanışmaları VII. yüzyıla kadar uzan­makta ve ilk karşılaşmanın, 652'de müs­lüman Araplar'ın Sicilya'ya akın düzenle­yerek adayı ve Güney İtalya'yı ele geçir­mesiyle başladığı bilinmektedir. Sicilya'-daki Arap hâkimiyeti 1061 yılındaki Norman istilâsına kadar sürmüş ve İtalyan­lar bu dönemde İslâm ve müslümanlarla yüz yüze kalmıştır.323 Puglia, Toskana, Liguria ve Sardinya gibi İtalya'­nın kuzey ve güneyindeki bazı bölgele­rinde müslüman hâkimiyetinin izlerine rastlanır.

Mensuplarının sayısı açısından bakıldı­ğında İslâm, Roma Katolikliğimden sonra İtalya'daki ikinci büyük din özelliği taşı­maktadır. Çoğunluğunu Fas, Senegal, İran, Pakistan, Mısır, Arnavutluk, Make­donya ve Kosova kökenli göçmenlerin oluşturduğu İtalya'daki müslüman nü­fusun sayısı 1996 yılında 300.000'e ulaş­mıştır. Yerli halktan mühtediler ve sayı­ları kesin olarak bilinmeyen, ancak yasal olmayan yollarla ülkeye girdikleri tahmin edilen müslümanlarla birlikte bu sayının 500.000'i (2000) geçtiği hesaplanmak­tadır.

Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi İtalya'da da ülkeye göçmen işçi sıfatıyla gelen veya sığınmacı olarak kalanların oluşturduğu müslümanlar dinî İhtiyaçla­rını karşılamak, yeni nesillere kültürel de­ğerlerini aktarmak amacıyla müesseseler kurmanın yollarını aramışlar, dernek ve camiler etrafında kimliklerini korumaya ve dinî hayatlarını sürdürmeye çalışmış­lardır. İtalya'da sayıları 100-120 arasında olduğu tahmin edilen irili ufaklı ibadet-

hane ve mescidler bulunmaktadır. Bun­ların dışında üç cami hizmete açılmıştır.

Catânia'da 1980 yılında ibadete açılan Ömer Camii'nİ Milano İslâm Merkezi ta­rafından yaptırılan Milano Rahman Camii (1988) takip etmiştir. 1974'te proje hazır­lıkları başlatılmasına rağmen yapımına ancak 1984'te başlanan ve inşaatı sü­rerken de kısmen kullanılan Roma'daki Monte Antenne Büyük Camii'nin 21 Hazi­ran 199S tarihinde resmî açılışı yapılmış­tır. Bu caminin inşa edildiği 30.000 m2'-lik arazi Roma Belediyesi tarafından tahsis edilmiştir.

İtalya'daki müslümanlar arasında bazı tasavvufî grupların varlığına rastlanmak­tadır. Senegal kökenli müslümanlar içinde yaygın olan Mürîdiyye tarikatının özellikle İtalyanlar'dan bazılarının müslüman ol­masına vesile olduğu bilinmektedir. Tlcâ-niyye. Burhâniyye ve Derkâviyye de müh­tediler arasında taraftar bulan tasavvufî akımlardır. Bunun dışında Cemâat-i İslâmî, Cemâat-i Teblîğ ve İhvân-ı Müslimîn gibi dinî grupların İtalya'da da uzan­tılarına rastlanmaktadır, İtalya'da daha geniş müslüman kitlenin dinî ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yapan teşkilât­lar da kurulmuştur.

Bu teşkilâtların en eskisi. Roma Camii'­nin yapım projesini destekleyen ve 1966 yılında kurulan İtalya İslâm Kültür Merkezi'dir.324 Mer­kezin yönetimi, çeşitli İslâm ülkelerinin Roma büyükelçilerinden oluşan bir kon­sey tarafından yürütülmektedir. Bu se­beple de resmî bir görünüm arzetmek-tedir. 1977'de kurulan Milano İslâm Mer­kezi ise 325 ülkenin en iyi or­ganize olmuş müslüman teşkilâtlarından bindir. İtalya'daki İslâmî teşkilâtlan bir çatı altında toplayarak bir federasyon oluşturmak amacıyla 1990 yılında kuru­lan İtalya Cemaat ve İslâmî Teşkilâtlar. Birliği 326 aktif çalışmalar yürütmektedir. Bu kuruluş İslâm hakkın­da medya organlarını bilgilendirmekte ve müslümanların problem ve taleplerinin kamuoyunda tartışılmasına katkıda bu­lunmaktadır. Kuruluş tarafından iki ayda bir yayımlanan II musuîmano adlı der­ginin çıkarılmasına ekonomik sebeplerle ara verilmiştir. İtalya Cemaat ve İslâmî Teşkilâtlar Birliği, ülkedeki müslümanla­rın varlığının yasalarla belirlenmesi ve İs­lâmiyet'in hukuken tanınması için hükü­metle ilk sözleşme projesi girişiminde bu­lunmuştur. Ülkedeki müslüman öğrenci­ler de kendi aralarında örgütlenerek İtal­ya Müslüman Öğrenciler Birliği'ni 327 faaliyete geçirmişlerdir.

İtalya Musevî Cemaatler Birliği'nin teşebbüsleri sonucu İtalya Devleti'nin 1989'da yasalaştırdığı resmen tanınma ve dinî hakların temin edilmesini öngören hukukî düzenlemenin bir benzerinin ken­dileriyle de yapılması için çalışan müslü­manların istekleri şu noktalarda toplan­maktadır: Cami ve mescid inşası için arazi tahsisi, mezarlıklarda müslümanla­rın defni için yer ayrılması, hastahane ve okul kantinleri gibi kamuya ait yerlerde İslâmî usullere uygun hazırlanmış helâl yi­yeceklerin bulundurulması, cuma ve bay­ram namazlarına ve dinî bayramlara say­gı gösterilmesi, devlet okullarında isteğe bağlı olarak müslüman çocuklarına İslâ­mî din eğitimi verilmesi imkânının hazır­lanması, hastahane, hapishane ve askerî kamplardaki müslümanların dinî ihtiyaç­larının karşılanması. İslâmiyet'in resmen tanınması için müslümanların İtalyan makamlarına 1991 yılında yaptığı başvuru­dan sonra dönemin başbakanının emriyle İçişleri Bakanlığı tarafından müslümanlan temsil eden kuruluşlarla bir dizi gö­rüşme yapılmıştır. Bugüne kadar bir ne­tice alınamayan görüşmeler devam et­mektedir.

İtalya'da mevcut yasalar müslümanların kendi özel okullarını açmalarına müsaade etmekle beraber henüz devlet okullarına eşdeğerde özel bir okul açılma­mıştır. Müslümanlar dernek ve camiler­de düzenlenen kurslarla çocuklarına din eğitimi vermektedirler.


Bibliyografya :

S. Allievi. "Müslim örganizations and Islam-State Relatfons: The Italian Case", Mtıstims İn theMargin: PoiiücalResponses £o the Presence of islam İn Western Europe {qğ. W. A. R. Shadid-P. S. van Koningsveld), Kampen 1996, s. 182-201 ;a.mlf.."The Müslim Community inltaly", Müslim Communities in the /Veto Europe (ed. G. Nonneman v.dğr.), Reading 1996, s. 315-329; a.mlf.. "Müslim Mİnorities in Italy and their Image in Italîan Media", İslam in Europe, The Politics ofReligion and Communily (ed. S. Ver-tovec-C. Peach), Basingstoke 1997, s. 211-223; a.mlf. - R Castro, "The Lslamic Presence İn Italy: Social Rootedness and Legal Quesüons", İslam and tzuropean Legal Systems {ed. S. Fer­rari -A. Bradney), Aldershot 2000, s. 155-180; F. Dassetto. "The New European islam", a.e., s. 31-44.



V. İtalya'da İslam Araştırmaları

arihçesi, Salerno'daki tıp okulunda İs­lâm tıbbının öğretimi ve önemli eserlerin Latince'ye çevrilmesine kadar XIII. yüzyıl giden İtalya"daki İslâm ve şarkiyat çalış­malarını yapıldıkları şehirlere göre baş­lıca dört grupta toplamak mümkündür. Roma. Roma Üniversitesi'nde çağdaş şarkiyat çalışmalarını, bugünkü adıyla Dipartimento di Studi Orientali bölümü­nün kurucusu olan Celestino Schiaparelli (ö. 1919) başlattı. Bu çalışmalar, onun Vocabulista in Arabico (Floransa 1871) adlı eserinin eksenini oluşturduğu Arap dili ve edebiyatı dersleri şeklindeydi. Ar­kasından buna Fars dili ve edebiyatı ek­lendi; daha sonra da Ettore Rossi'nin gay­retleriyle Türkçe dersleri programa alın­dı. Üniversite tarafından 1907'de neşrine başlanan Rivisto degli Sîudi Orientali, alanında önemli bir yere sahiptir. Şar­kiyat çalışmalarının yürütüldüğü bir baş­ka merkez de Istituto per l'Oriente'dir. 1921'de İslâm dünyasının kültürel, si­yasal ve ekonomik hayatını tanıtmak, İslâmiyet ve Yakındoğu incelemeleri yapmak amacıyla kurulan bu enstitü Oriente Moderno adlı dergiyi yayımlamaktadır. Her yıl gelişen kütüphanesi, Ettore Rossi, Carlo Alfonso Nallino ve kızı Maria Nallino'nun kitaplarının bura­ya devredilmesi sonucu çok zenginleşti. Enstitü aynı zamanda Türk tarihi, Türk dili, edebiyatı ve kültürü üzerine de yayın yapmaktadır. Kuruluşunun S0. yılında iki ciltlik Gli studi sul Vicino Oriente dal 1921 al 1970 adlı eseri yayımladı.328 Kitapta, Yakındoğu üzerine en es­ki uygarlıklardan başlayarak güncel konu­lara kadar yapılan çalışmalar bibliyogra­fik düzen ve tarih sırası içinde verilmek­tedir. Avrupa'nın en eski İlim müessese­lerinden biri olan Roma'daki Accademia Nazionale dei Lincei, kurulduğu 1603 yılından bu yana çeşitli ilim dallarında inceleme ve yayınlar yapmaktadır. Ça­lışmalarında şarkiyatla ilgili neşriyat ve konferanslara da yer veren akade­mide Enrico Cerulli. Giorgio L'evi Della Vida, Alessandro Bausani ve Francesco Gabrieli gibi şarkiyatçılar da görev al­mıştır. Michele Amari'nin kütüphane­sinin bir bölümü ile Leone Caetani'nin kitap ve notlarının buraya vakfedilme-si akademinin kütüphanesini zenginleş-tirmiştir. Caetani'nin kitap ve notları Fondazİone Leone Caetani adı altında tasnif edilmiş ve Giuseppe Gabrieli kütüp­hanedeki yazmaların katalogunu hazırla­mıştır. Eksik kalan kısımlar da daha son­ra bazı ilim adamlarınca tamamlanmış­tır. 1990yılında burada26.000 matbu ve 691 yazma eser bulunuyordu. Roma'da bunlardan başka genelde Asya tarihi ve bu çerçevede İslâm dünyasıyla ilgile­nen Istituto Medio ed Estremo Oriente (ISMEO) ile Unione Islamica in Occidente'-nin bünyesinde yer alan Academia della Cultura Islamica adlı bir merkez faaliyet göstermektedir. Bunların ilki, genellikle Türk ve İslâm dünyasını ilgilendiren ilmî kitapları neşrederken diğeri, 1982'den beri yılda dört sayı olmak üzere islam. Storia e Civiltâ adlı bir dergiyi yayımla­maktadır. Bu derginin yayımı 42. sayıda durdurulmuştur.

Leone Caetani'nin genç akademisyen­lerle yürüttüğü çalışmalar sırasında ka­leme almaya başladığı, ancak tamamla-yamadığıAnnali dell'îslam, İslâmiyat alanındaki çağdaş tarihî araştırmaların temelini teş­kil eder. Giorgio Levi Della Vida ise İslâm araştırmalarının bağımsız bir araştırma alanı olarak kurumlaşmasına katkıda bu­lunmuştur. İslâmî araştırmaların şarkiyat araştırmaları içinde temayüz etmesine çaba harcayan Giorgio Levi Della Vida, filolog ve lengüistlerin yaklaşımlarını benim­seyen şarkiyatçılardan farklı yöntemlerle yürüttüğü çalışmalarla İtalyan ve Batılı araştırmacıları etkilemiştir.

Napoli. Napoli'de bugün Istituto Uni-versitario Orientale adıyla faaliyette bu­lunan müessese, 1727 yılında Matteo Ri-pa isimli bir din adamı tarafından Col-legio dei Cinesi adı altında kurulmuştur. Masrafları misyoner teşkilâtınca karşıla­nan okul, İtalyan birliğinin kurulmasından sonra Collegio Asiatico ismiyle eğitim ba­kanlığının denetimine verilmiş, bugünkü adını ise 1937'de almıştır. 1894 -1897 ara­sında l'Oriente'yi çıkaran kurum, 1940'-tan beri yılda iki sayı olmak üzere Anna­li dell'Istituto Orientale di Napoli'yi (AION) ve 1966'dan bu yana da Studi Magrebini'yi yayımlamaktadır. Bu ens­titünün belirli aralıklarla düzenlediği ilmî toplantılar ve kuruluşunun 250. yılı mü­nasebetiyle yayımladığı eserler, faaliyet­lerinin kurumlaşmasına önemli katkı sağlamıştır. Özellikle Luigi Bonelli tarafın­dan bağımsız hale getirilen klasik Tür­kiyat ve modern Ortadoğu çalışmaları ile aynı enstitüde onun halefi olan Türkiyat Araştırmaları Bölümü direktörü Alessio Bombaci'nin Türk sanatı, edebiyat ve ta­rihi üzerine çalışmaları Napoli Üniversi­tesi'nde şarkiyat araştırmalarını güçlen­dirmiştir. Aldo Gallotta (ö. 1996) bu gele­neği başarıyla sürdürmüştür.

Palermo. Sicilya'da İslâm hâkimiyeti sona erdikten sonra da Arap alemiyle olan ilişkiler gerek siyaset gerek kültür alanın­da devam etti ve İslâm üzerine sürekli ça­lışmalar yapıldı. 1483, 1551 ve 1641 yılla­rında adanın çeşitli yerlerinde araştırma ve inceleme merkezlerinin bulunduğu bi­linmekle beraber bunlardan günümüze ciddi eserler kalmamıştır. 1805'te kuru­lan Reale Accademia degli Studi bünye­sinde Arapça Öğretimine de yer verilmiş­tir. Bu akademide isim yapan araştırma­cıların önde gelenleri Salvatore Cusa, Bar-tolomeo Lagumina, Carlo Alfonso Nallino ve Ignazio di Matteo'dur. Kendisi ders vermemekle beraber Michele Amari bu­rada Arapça'yı mecburi hale getirmiş ve ayrıca Societâ Siciliana per la Storia Pat-ria adlı bir tarih araştırmaları merkezi kurulmasını sağlamıştır. Umberto Rizzi-tano'nun gayretleriyle Arap dili, edebi­yatı, tarihi ve kültürü çalışmaları büyük bir hızla gelişmiştir. Daha sonra Paler­mo'da 1975 yılında Gian Giacomo Adria Lisesi'ne Arapça dersleri konulurken 1990'da Michele Amari'nin anısına Is­tituto di Studi Arabo-Islamici Michele Amari kuruldu. Enstitünün yayımladı­ğı ilk eser. Umberto Rizzitano için ha­zırlanan Studi arabo-islamici in me-moria di Umberto Rizzitano adlı hâtıra kitabıdır (Palermo 1991). Sicilya'da bun­lardan başka, Esed b. Furâfın (ö. 213/ 828) adayı fethetmek amacıyla karaya ayak bastığı yer olan Mazara del Vallo'da (Mâzere) ünlü fıkıhçı Mâzerî'nin adı­na bir araştırma merkezi kurulmuş ve Quaderni del Corso al-lmam al-Mazari adlı bir dizi içinde bazı eserlerin ya­yımına başlanmıştır.

Venedik. Önceleri Venediklilerin kur­duğu matbaalarda Doğu alemiyle ilgili kitaplar basıldı. Arap harfli ilk Kur'an bu­rada 1537 veya 1538 yılında Paganini, 1547'de de Andrea Arrivabene adındaki matbaacılar tarafından yayımlandı ve 1574'te ikincinin yeni bir baskısı daha ya­pıldı. Engizisyon mahkemelerinin aman­sız takibine rağmen Arap harfli bazı eser­ler kitap sever araştırmacılar tarafından korundu. Yunan harfli Türkçe (Karamanlıca) kitaplar ilk defa Venedik matbaala­rında ilim âlemine sunuldu; Venedik'te 1551 yılında Doğu dillerinin öğretilmesi için bir okul kuruldu ve burada "giovani della lingua" (dil gençleri) denilen tercü-man-mütercimler yetiştirildi; bir süre sonra İstanbul'daki balyosluk sarayında da bir benzeri açıldı. Bu faaliyet sonuçta resmî belgelerin tercümesinden ibaret kaldıysa da Venedik'te büyük bir malze­me birikimi meydana getirdi 329 bu malzemeye Vittorio Cini tarafından 1951 'de kurulan Fondazione Giorgio Cini ile Venedik Üniversitesi sahip çıktı. Sludi Veneziani adında bir yıllığı bulunan vakıf ayrıca Venezia e Oriente adı altın­da kongreler düzenlemektedir. Vene­dik Üniversitesi de 1983 yılından beri Ouaderni di Sludi Arabi isimli bir dergi çıkarmaktadır. Maria Nallino'-nun gayretleri sonucu Arapça kürsüsü fa­aliyete geçti, Farsça ve Türkçe bölümleri açılarak Kafkas dilleri de programa alın­dı. Arşivde bulunan Türkçe belgelerin ta­nıtımı Alessio Bombaci tarafından yapıldı ve uzun zaman sürüncemede kalan neşri 1994yılında gerçekleştirildi.330

Roma, Napoli. Palermo ve Venedik'ten başka Bari ve Padova gibi bazı şehirlerin üniversitelerinde de Arapça başta olmak üzere şarkiyatla ilgili çalışmalar yapılmak­tadır. Milano'da XVII. yüzyılda Kardinal Federico Borromeo tarafından kurulan Ambrosiana Kütüphanesi'ne Arap-İslâm dünyasına dair eserler de kazandırıldı.

Sardinya adasındaki Cagliari Üniversite-si'nde şarkiyat çalışmalarına yer verildi. Floransa'da XVII. yüzyılda müstakil bir Doğu matbaası 331 ku­ruldu. Roma'ya nakledilen bu matbaa daha sonra kurulanlara Örnek oldu. Flo­ransa ve Pisa arşivlerindeki Doğu vesi­kaları Michele Amari, Türk vesikaları ise Alessio Bombaci ve Aldo Gallotta tarafın­dan neşredildi. Milano'da İslâmiyat ve Or­tadoğu araştırmaları, Universitâ Cattolica del Sacro Cuore, Milano Devlet Üniver­sitesi ve Pavia Üniversitesi bünyesinde sürdürülmektedir.

Yukarıda adı geçenlerden başka İtal­ya'da İslâm ve şarkiyat alanındaki çalış­malarıyla tanınan diğer bazı araştırma­cılar da şunlardır: Pietro Della Valle ö. 1652, G. Simonio Assemani (ö. 17ö8), Eugenio Griffini, Ignazio Guidi. Michelangelo Guidi, Luigi Bonelli, Lâura Veccia Vaglieri.332

Bibliyografya:

A. de Gubernatis. Materiaux pour â l'histoire des etudes orien.ta.les en Italie, Paris 1876; G. Gabrİelİ. Manuale di Bibliografıa Musulmana, Roma 1916; a.mlf.. Bibliografta degli studi ori-entali in itatia dal 1922 al 1934, Roma 1935; A. Bausani, "Cinquant'anni di islamistica", Gii studi sul Vicino Oriente in Itaiia dal 1921 al 1970, Roma 1971, 11, 1-26; U. M. deVillard. Lo studio dell'Isiam in Europa net XI! e net XIII secolo, Cittâ del Vaticano 1972; A. Tİnto. La ü-pografıa medicea orientale, Lucca 1987; Doc-umenti Türeni detl'Archiuio di Stato di Vene­zia. Inventario della miscellanea a cura di Ma­ria Pİa Pedani Fabris con l'edizione dei regesti di Aiesslo Bombaci, Roma 1994; G. Vercellin, "Venezia e le origini della stampa in caretteri arabi", Leciviita delLibroe iastampa a Vene­zia. Testi sacri ebraici, crîstiani, islamici dal Quattrocento at Settecento, Padova 2000, s. 53-64; M. Kappler, '"La stampa caramanlidi-ca", a.e.,s. 65-73; S. Trovato. "Una comunitâ crisüana ortadossa di lingua turca i karamanli-des", a.e., s. 105-111;I. Camera d'Afflitto v.dğr.. La presenza arabo-islamica oeii'editoria itai-iana. Roma 2000; 1. Guidi, "G1İ studi Orientali in Italia durante il Cinquantenario 1861-1911 (Bibliografia)",RSO,V(!9! 3-1927}; R. Ciasca, "Contributo italiano agli studi arabi", OM, XXXIV/8-9 (1954], s. 383-384; M. Cortelazzo. "La conoscenza della Üngua turca in Italia nel •500", // Veltro. Rioista della Ciuiltâ Itallana, XXlll/2-4, Roma 1979, s. 133-141; G. E. Carret-to, "La situazione della tureologia in Italia", a.e., s. 469-480; A. Scarabel, "Bibliographie de travauxturcologiquesparus en Italie (jusqe'en 1989}", Turcica. Reuued'etudes turques,XXN, Paris 1992, s. 331-346; V. Fiorani Piacentini, "Islamic Studies in Italy", İS, XXXV1/4 (1997), s. 589-611;U. Rizzitano. "Italiya", El2 l'lng.}, IV, 274-276; R. Traİni - G. Oman - V. Grassi. "Sikil-Iiya", a.e., IX, 582-591.




Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin