Cami ve kitap önemi



Yüklə 54,01 Kb.
tarix20.11.2017
ölçüsü54,01 Kb.
#32324

CAMİ VE KİTAP ÖNEMİ

1 ve 7 Ekim arası kutlana gelen Camiler haftamız şimdiden hayırlı olsun;2 Ekim de Kutlayacağımız Hicri yılbaşımız ve muharrem ayımız mübarek olsun.Ümmetin birliği bera berliği selameti huzuru için vesile olsun.

İslam’ın temel kurumlarından biri olan cami İslam düşüncesinin gelişmesinde, dinin yayılmasında ve gelişmesinde son derece önemli rol oynamıştır. Cami,  İslam’ın en büyük sembollerinden biridir. Bir beldenin Müslüman cemiyeti olduğu, hemen orada yükselmiş olan camilerden ve minarelerden anlaşılır. Camiler İslamiyet’in açık mührüdür.

Cami, mescitlerin büyüğüne denir. Cami; toplayan toplayıcı demektir. Beş vakit namazda cuma ve bayram namazlarında mü'minleri bir araya topladığı için bu isim verilmiştir. İbadet edilen yer, tapınak anlamında "ma'bed"kullanılır. Türkler Anadoluda, ibadethanelerin büyük yapıda olanlarına "cami" küçüklerine ise "mescit" adını vermişlerdir.

Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ 



"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir" (Âl-i İmran, 3/96). Daha sonra yeryüzünün çeşitli yerlerinde inşa edilen mabedlerde insanlar ibadet etmeye başladılar. Her memleketin insanı kendi düşünce dünyasına uygun ibadethaneler yapmıştır. Bizler ilk Müslümanlara baktığımızda özellikle çile dönemi Mekke’sinde bir çok zorluğun olduğunu görürüz. Doğru dürüst ibadet edemiyorlardı. Mekke'de ilk müslüman cemaatin, özel bir ibadet yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve diğer arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber genellikle namazlarını, Kâbe civarında veya kendi evinde tek başına kılardı. Bununla birlikte müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, çoğu zaman ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), İslâmiyet’i kabul ettikten sonra, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.

 Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kubada birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu:

لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا لَّمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْ

"İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur" (et-Tevbe, 9/108). İşte bu mescit, İslâm âleminde yapılan ilk mescittir. İkinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nebevî'nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir. Medine mescidinde, ashabını dinî ve dünyevî konularda aydınlatma amacıyla oturmaları Resulullah'ın âdetleri idi.

Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı. Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline getirdi.

Camiler, başlangıçta ibadet yeri, ilim müessesesi, kaza dairesi (mahkeme), ordu karargâhı, elçilerin kabul edildiği bir makam ve hatta gerektiğinde hapishane olarak kullanılmıştır. Mescitler son zamanlara kadar, ibadet yeri olarak görev yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim faaliyetlerinin de icra edildiği bir yer olmuştur.

Camilerin Yapılmasının Önemi

Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِين

"Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur" (et-Tevbe, 9/8).  (Mefail Hızlı, Şamil İsl. Ans. “Mescit”)

İnsanların akın akın Yüce Allah’ın huzuruna boyun bükerek, ağlayarak, Allah’ın rahmetini umarak onun divanına durmalarını sağlayan, insanları birbirine bağlayan, cemaat şuurunu geliştiren camileri yapmak ve onları ayakta tutmak kadar önemli ne vardır? Camilere ancak Müslüman olanlar sahip çıkarlar. Bu yüzdendir ki yeryüzünde geçmişi bin yıla dayanan ev sayısı yok denecek kadar azdır. Ama camilerden yüzlercesi yıllar geçmesine rağmen hala dimdik ayaktadır. Hele büyük üstat Mimar Sinan’ın eserleri hala muhteşem bir şekilde asırlara ve zamana meydan okuyorlar. Bu bize Müslümanların camileri yaparken nasıl da harcın içine ruhlarını da kattıklarını göstermektedir.

Buna karşılık camilerin yıkımı için gayret sarf edenlerin nasıl bir sonla karşılaşacaklarını Rabbü’l-Alemin şu şekilde izah ediyor:

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Allah’ın mescidlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir.” (Bakara, 2/114)

Yeryüzünde Allah’ın isminin anıldığı camilere karşı saldırganca tavır alanları Allah açık bir şekilde uyarmaktadır.

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا يُذْكَرُ فِيهِ اسْمُ اللَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ

 “Kim Allah rızasını gözeterek, Allah için bir mescid yaptırırsa, Allah da onun için cennette bir köşk yaptırır.” (Müslim, Zühd, 3)

     Ecdadımız bir yere gittiğinde, bir memleketi fethettiğinde yaptıkları ilk iş oraya bir cami inşa etmektir. O belde de İslam’ın yükselen sesi minarelerden de yükselmeye başlar. Bu aynı zamanda o belde insanı üzerinde son derece etkileyici olmuştur. Bunun yanında farklı dinlere mensup insanların mabedlerine de saygı gösterilmiş ve onlara da yardım da bulunulmuştur. 

 CEMAATİN ÖNEMİ 

Cemâat namazı; bir araya gelen müslümanların bir imama uyarak topluca kıldıkları namaza denilir.

"Dinin direği" olarak tanımlanan ve İslâm'ın beş şartından birisi olan beş vakit namazın, İslâm'ın cemâate verdiği önemden dolayı, toplu olarak edâ edilmesi gerekmektedir.

Cemâatla namaz kılmak Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Cenâb-i Hak Peygamberimiz'e hitaben şöyle buyurur: "Sen müminler arasında bulunup onlara namaz kıldıracağın zaman onlardan bir kısmı seninle beraber olsun." (en-Nisâ, 4/102). Hz. Peygamber (s.a.s.) de cemâatle namazın faziletini şöyle açıklamıştır.

صَلَاةُ الْجَمَاعَةِ تَفْضُلُ صَلَاةَ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ دَرَجَةً

"Cemâatle kılınan namaz, bir insanın tek başına kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. " (Buhârî, Ezan 30; Salât 87; Müslim, Mesâcid 245; Ebû Davud, Salât 48; Tirmizî, Salât 47). Başka bir rivayette bu fazilet yirmibeş derece olarak ifade edilmiştir. (İbn Mâce, Mesâcid, 16). Ayrıca Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ثُمَّ رَاحَ فَوَجَدَ النَّاسَ قَدْ صَلَّوْا أَعْطَاهُ اللَّهُ جَلَّ وَعَزَّ مِثْلَ أَجْرِ مَنْ صَلَّاهَا وَحَضَرَهَا لَا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ أَجْرِهِمْ شَيْئًا

"Bir kimse güzelce abdest alır, sırf namaz için câmiye giderse, camiye varıncaya kadar atmış olduğu her adıma mukabil bir derece yükselir ve bir günahı silinir." (Ebû Davud,'Salât,8).

Cemâatın teşekkül etmesi için en az iki kişi gereklidir. Bu da imamla birlikte bir kişinin daha bulunmasıyla olur. Peygamber (s.a.s.)'in "İki ve daha yukarısı cemâattır. " (Buhârî, Ezan 35) sözünden bunu anlıyoruz.



KİTABIN HAYATIMIZDAKİ YERİ

Kur’anın ilk emri oku!dur. Vahiy oku diyerek başlıyor.  Oku emrine, okuma yazma bilmeyen bir Peygamber muhatap oluyor. Peygamberimizin elinde henüz bir kitap da olmadığına göre ne okuyacak?

1-Bundan sonra vahyedilecek kitabı,

 2-Kainat kitabını

Peki, okuma yazma bilmeyen bir Peygamber nasıl okuyacak?

-Düşünmek, yaratılışın hikmetini anlamak, ibret nazarı ile kainat kitabını gözden geçirerek tefekkür etmek de bir nevi okuma sayılır. Bu anlamda en mükemmel okumayı da hiç şüphesiz Peygamberimiz yapmıştır.

Allah kitaplı bir toplum öngörmüştür. İnsanlığın atası, ilk peygamber Adem Babamıza 10 sahife gönderilmiştir. Ardından Şit( a.s) 50, İdris( a.s) 30 ve İbrahim(a.s) 10 sahife gönderilmiştir. İlk dönem sahifeler halinde gelen vahiy daha sonra büyük kitaplar halinde gelmeye başlamıştır:

Hz Musa(a.s) Tevrat,

Hz Davut (a.s) Zebur

Hz İsa (a.s) İncil,

Hz Muhammed (s.a.s)  Kur’an-ı Kerim gönderilmiştir.

Tevrat,Zebur ve İncil tahrif edilmiş bir halde halen elde mevcuttur. The Bible (Kitab-ı mukaddes) olarak adlandırılan bu kitaplar iki bölümden oluşur. İlk bölüm, Ahd-i Atik(Tevrat ve Zebur),ikinci bölüm ise Ahd-i Cedid( İncil ve daha sonra gelen mektuplar) dan oluşur.

Allah her topluma Peygamber göndermiştir. Hintlilerce kutsal sayılan Vedalar ve Upanişatlarda anlam yönünde ayete benzeyen bazı ifadelere rastlanılmasında şaşılacak bir durum yoktur. Muhtemelen Peygamberlerin öğretileri dilden dile dolaşırken söz konusu kitapların yazıldığı sırada kayıtlara da geçmiş olmalıdır.

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.

Söz uçar yazı kalır. denilir.  

Bu anlayıştan hareketle tarih boyu insanlar, tarihlerini, elde ettikleri bilgi, bulgu ve tecrübelerini kaydetmek için çeşitli yollar aramışlar, ilk çağlarda çeşitli şekil ve figürleri taşlara işlemişler, daha sonraları yazının icadı ile kitaplar yazılmaya başlanmıştır. Tarih kitaplarında yazının ilk defa M.Ö 3500. yıllarda Sümerler tarafından bulunduğu belirtilmektedir. O zamandan bu güne kadar milyonlarca kitap yazılmış, matbaanın icadı ile de kitap yazımı ve basımı işi kolaylaşmış ve hızla yayılmaya başlanmıştır. Daha önce el yazması kitapları sadece belli kimseler elde edebilirken matbaanın icadı, kitap basım işinin maliyetinin düşmesi ile isteyen her kes kitaba ulaşır hale gelmiştir.

Akıllı insan kendi aklı ile birlikte başkalarının aklından da yararlanan kimsedir.Denenmişler denenmez. İnsanlığın büyük bedel ödeyerek elde ettiği tecrübeyi yeniden denemek akıl karı değildir. Bu sebeple geçmiş toplumların tecrübelerinden yararlanarak geleceğe daha donanımlı bir şekilde yürümek gerekir. Bunun için de yararlı olan en azından işimiz ve mesleğimizle ilgili kitapları okumamız, okuyan bir fert ve okuyan bir toplum olmamız gerekiyor.

Bilim ve teknolojide, şiir ve edebiyatta, sanat ve zanaatta özetle kültür ve medeniyette gelişmiş olan toplumlar, gelişmişliklerini çok okumaları ve düzenli çalışmaları sayesinde elde etmişlerdir. 

Üzülerek ifade edelim ki  millet olarak  okumayla aramızın fazla iyi olduğu söylenemez. 78 milyonluk bir ülkede gazetelerin toplan trajının  bir buçuk milyonu bulmamasından, yeni basılan bir kitabın bir seferlik baskısının 5.000 yada 10.000 olmasından pekala anlayabiliyoruz.

Türkiyenin kültürel seviyesinin, AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında oldukça gerilerde olduğu görülür. Almanyada 11 bin 332, İngilterede 4 bin 937, İspanyada 5 bin 209 ve Fransada 4 bin halk kütüphanesi bulunuyorken, Türkiyede bu sayı yalnızca bin 435. Bu kütüphanelerden yaklaşık 256sı personel olmadığı gerekçesiyle kapalı tutulurken diğerlerinin birçoğunda uzman personel sıkıntısı yaşanıyor. Türkiye, kütüphanelerde çalışan uzman personel bakımından da AB ülkelerine oranla oldukça gerilerde bulunuyor. İngilterede halkın yarısı kütüphaneye üye iken Türkiyede bu rakam sadece yüzde 6 da kalıyor. Yapılan bir başka araştırmaya göre, Türkiyede okuma alışkanlığı kazandırması gereken öğretmenlerin bile okuma alışkanlığına sahip olmadığı anlaşılıyor.

Türkiyede 5 kişiye 1 kitap düşüyor!  Almanyada halk kütüphanelerinde toplam 104 milyon kitap bulunurken Türkiyedeki kütüphanelerde toplam 13 milyon kitap  mevcuttur. Yine Almanyada halk kütüphanesi başına düşen kitap sayısı 25 bin iken Türkiyede bu sayı 6.000dir. AB ortalaması ise 16.000. Almanyada kişi başına 1.3 kitap düşerken Türkiyede 5 kişiye 1 kitap düşüyor. AB ortalamasına ise kişi başına 3 kitap düşüyor. Yapılan bir araştırmada ülkemizde kahvehanelerin  okul sayısını üçe katladığı ortaya çıkmıştır. Türkiyede 42 bin 268 ilk ve ortaöğretim kurumuna karşılık, (Ayrıca, 11 bin civarında da okul öncesi kurum da bulunuyor) kahvehane sayısı 123 bin 659, meyhane sayısı ise 16 bin 426dır.

Lise öğrencileri, ders dışında pek kitap okumuyorlar çünkü kendileri için hayati bir önemi haiz olan ÖSS ye çalışıyorlar. Üniversite gençliği de pek okumuyor. Bu durumda;

1-Diplomalı cahiller yetişiyor.

2-Mesleğini okuduğu okuldan biraz bilen, mesleği dışındaki konularda tamamen cahil meslek erbabı yetişiyor.

3-Beyin, bilgi ile donanmayınca, onun yerini dedikodular, kuruntular, vehimler, korkular, tahminler, önyargılar dolduruyor.

4-Eğitimsiz bir insanın günlük hayatta kullandığı kelime sayısı 500, eğitimli olduğu sanılanların ise 1000 kelimeden ibaret kalıyor.

5-Okumayan kimselerin hayal dünyası  dar oluyor, bu da onun hem başarısını hem de kazancını sınırlıyor.

6-Bilinçsizlik yanlış yaşam tarzlarına yönelmeye ve zararlı alışkanlıkların edinilmesine  yol açıyor. Bu da yaşam kalitesini düşürüyor.

7-Bilinçsizce yaşam tarzı sebebiyle, kah sağlığımızı bozuyoruz, kah işimizde önlenemez zararlarla karşılaşıyoruz. Bütün bunlar cebimize ve bütçemize dokunuyor.

8-Bilinçsizlik insani ilişkilerimizi de etkiliyor. Kimisi ile küsüyoruz, kimisi ile kavda ediyoruz, yaralanmalar ve cinayetle sonuçlanan hadiselerle karşılaşıyoruz.

9-Kitabi bilgi ile donanmayan zihinler, kaynağı ve aslı belirsiz rivayet kültürü ve hurafelerle doluyor.

10-Bireylerin iradesini ve kararlarını bilgi donanımlı beyinler yönetmeyince, iç güdüler iradeye ve kararlara hükmetmeye başlıyor, bu da tehlikeli sonuçlara yol açıyor.

Bu sebeple cehaletin karanlığından ve bilinçsizliğin tehlikelerinden korunmak için okuyan bir birey olmamız ve okuyan bir nesil yetiştirmemiz gerekiyor.

Kitap okuma faaliyetinden azami bir fayda elde edebilmek için okuyucunun, bilinçli bir okuma yapması, hangi kitabı niçin okuması gerektiğini iyi bilmesi gerekiyor.

İlim ilim bilmektir.

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Ya nice okumaktır. 

Okumaktan murat ne

Kişi Hakkı bilmektir.

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru emektir.

            Demek ki, okumaktan maksat, hayatı yaratılış gayesine göre bilgili ve bilinçli bir şekilde yaşamaktır.  Yaşanmayan bilgi yükten başka bir şey değildir. Günümüzde nitelikli suçlar ve nitelikli dolandırıcılıklar  niçin okuduğunu ve neyi okuması gerektiğini bilmeyen yüksek diplomalılar arasından çıkıyor. Böyleleri için Kur’an-ı Kerim,

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَاراً

Kitap yüklü merkepler(Cuma,5) benzetmesini kullanıyor.

            1-Bilinçli bir okuma, insanı olgunlaştırır ve geliştirir.

            2-Bilinçli bir okuma, insanın bilgi ve görgüsünü artırır, yaşam kalitesini yükseltir.

            3-Bilinçli bir okuma, insanı aydınlatır, hayatı kolaylaştırır, zorluklara karşı direnç ve güç sağlar.

            4-Bilinçli bir okuma, hayata anlam katar, insanın kendisini manen iyi hissetmesini ve mutlu olmasını sağlar.

5-Bilinçli bir okuma, insanı hem mesleğinde hem de toplumda ayrıcalıklı bir konuma yükseltir.

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

Zaten Allah da Kur’an-ı Kerim de, Deki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?(Zümer,9) buyurarak, bilenin mutlak üstünlüğüne işaret ediyor.

Okuyarak aydınlanmış kimseler nerede olursa olsun hemen kendini belli ediyor zaten.

Kitap Okuma Takip Edilecek Usul:

1-İlköğretimde ve lise de yararlı her türlü kitap okunmalı ve kitap okuma alışkanlığı kazanılmalıdır.

2-Üniversitede,   meslekte uzmanlaşmak için daha  ziyade mesleğe yönelik kitaplar okunabilir.

3-İş hayatında ise meslekle ilgili her türlü yayının yanında, günlük hayatta karşılaştığımız sorunlar, tartışılan problemler ve ilgimizi çeken yayınlar da imkanlar ölçüsünde okunmalıdır. Buna göre;

Günlük bir gazete,

Haftada bir kitap,

Ayda bir dergi okuyan kimse okur kabul edilebilir.



Lütfen okuyunuz. Hatta ailenizde okuma saatleriniz olsun. Haftada birkaç kez, ailece toplanarak bir konuyu okuyup yorumlayınız.  Böylece, bir süre sonra ufkunuzun genişlediğini, zihninizde yeni açılımların oluştuğunu, dünyaya, hayata, olaylara ve insanlara bakışınızın değiştiğini göreceksiniz.
Yüklə 54,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin