Demokrasiye Geçiş



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə1/80
tarix27.12.2018
ölçüsü4,97 Mb.
#87541
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   80

Demokrasiye Geçiş,

Demokrat Parti’nin Kuruluşu,

1946 Seçimleri

YaŞar ÖZÜÇETİN

Karadeniz TeknikÜniversitesi Giresun Fen-Edebiyat Fakültesi /Türkiye

smanlı Devleti’nin son yüz elli yıllık tarihi bir değişme ve yenileşme dönemidir. Devam ederek gelişen bu süreç, Cumhuriyet devri Türkiyesi’nde şekillenmiş, 1945’te başlayıp, 1950’de büyük ölçüde sonuca ulaşmıştır.

Demokrasiye Geçiş

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamış olsa da 1939-1945 yılları arasında ekonomik ve siyasî sıkıntılar içinde olmuştur. 1945 sonrası çok partili hayata geçiş ile birlikte muhalif partilere geniş halk kesimlerince rağbet edilmişdir. Savaşın başlamasıyla Türkiye’de savunma ihtiyacı gereği ülke gelirinin büyük bir kısmı ayrılmıştı.1 Tarım ve sanayi sektöründen çekilen iş gücü,2 dış ticaret hacmindeki daralma, savaş süresince izlenen politikalar ve müttefik ülkelerin Almanya ile olan ticarî faaliyetlerinin durdurulması yönündeki baskılar, savaş bitiminde etkisini hissettirmiştir. Hükümetin artan savunma harcamalarını karşılayabilmek için başvurduğu yollar enflasyon oranını yükseltirken bunun tabii bir sonucu olarak aşırı fiyat artışları, temel ihtiyaç maddelerinin yokluğuna sebep olmuştur. İhtiyaç maddelerini üreten ve pazarlayan kesimden vurguncu-tefeci gibi şahsiyetlerin çıkması ve benzerlerinin yönetimden bazıları ile ilişkili olması, vatandaşın hükümete olan güveninde sarsıntı yaratmıştır.3 “Harp Ekonomisi” gereği hükümet, uyguladığı müdahaleci kanunlar ile birlikte diğer bazı ihtiyaçlarını karşılayan kanunî yetkilere de ihtiyaç duymuştur. Bu bağlamda 18 Ocak 1940’da kabul edilen “Millî Korunma Kanunu” hükümete geniş iktisadî yetkiler vermektir.4 Savaş bitimine kadar tatbik edilen devletçilik sisteminin yapısı ve çok cepheliliği yüzünden belirli alanlarda uygulandığından serbest meslek sahipleri, iş adamları ve diğer orta sınıf mensuplarından oluşan grupların güçlenmesine engel olamamıştı.5 Savaş döneminde uygulanan iktisat politikası özel

teşebbüse sınırlama getirirken bazı tedbirler ile de korunuyordu. Sabit gelirlerle sözü edilen kesim arasındaki hayat standardı bazı tenkitlere sebep oldu.6

11 Kasım 1942’de kabul edilen “Varlık Vergisi Kanunu”7 iktisadî şartların darlığından istismar yolu ile yüksek kazanç elde edip, kazançları oranında vergi vermeyenleri kapsıyordu.8 Savaş yıllarında girişilen ekonomik tedbirler sebebiyle yeni ekonomik gruplar tedirgin oldu.9 Gerek Millî Korunma Kanunu, gerek savaşın başlaması ile birlikte çeşitli maddelerin dağıtımı, ihracat-ithalat imkanları yaratma ve fiyat düzenine yapılan müdahaleler söz konusu grupların güçlenmesini sağlamıştı.10 1943 Haziranı’nda çıkartılan “Toprak Mahsulleri Vergisi”de, Varlık Vergisinden etkilenmeyen Müslümanları kapsamı içine aldı. Bu açıdan beklenen sonuç alınmamakla beraber büyük çiftçilerin tepkisine sebep oldu.11

Savaşın Avrupa’da müttefiklerin lehine sonuçlanması, otoriter rejimlerin üstünlüğü imajının zedelenmesine yol açmış, onun yerini hak, hürriyet, barış ve özgürlük kavramları almıştı. Tek parti rejimi felsefesi toplumun farklı sosyal ve siyasî ihtiyaçlarını karşılaması konusunda yetersiz olmuştur. Savunulan devletçilik politikasında orta sınıfın güçlendirilmesi istenmiş, dolayısıyla inkılâpların sağlıklı bir temele oturtulması amaçlanmıştı.12 Ancak bu ilişki geçici bir menfaat birleşmesi özelliğini taşıyordu. CHP iktidarı Dönemi’nde çevre güçleri hoşnutsuzluk olarak değerlendirildiklerinden gözetim altında tutularak, mahallî idarelerin büyük bir bölümü parti saflarında görülmüştür. Belirttiği gibi, CHP’nin harp iktisadından kaynaklanan genel hoşnutsuzluk ile birlikte savaş dönemindeki sıkıntılar ekonomik yeni gruplarda, kitlelerde hükümete karşı parti dış muhalefeti yarattı.13 Dolayısıyla Cumhuriyetin ilk dönemlerinde iktidar karşıtı mücadelenin ileri gelenleri doğrudan üretici ve tüketim alanlarında çalışanlar oldu. Savaş döneminde gelişen ticarî kesim, kendisinde siyasî kuvvet dengesini değiştirmekte, yeterli güç görüyordu. İktidar olan asker-sivil bürokrasi bu kesimin yakaladıkları gücün farkında olarak onlara karşı bakışlarının değişmesi de etkiliydi.14

Savaş dönemi boyunca yaşanan farklı sıkıntı ve yaygın hoşnutsuzluğun iktidar anlamında siyasî hareket olarak ortaya çıkmasında, kanunî mevzuatların etkisiyle birlikte geçmişten kaynaklanan gelenekselleşmiş devlet otoritesine bağlılık da önemli bir yer tutmaktaydı.15 Ancak siyasî harekete her an dönüşebilecek potansiyel bir güç de mevcuttu.

Savaş döneminden itibaren ihtiyatlı bir tarafsızlık politikası ile harp dışında kalmayı başaran Türkiye’nin,16 takip ettiği politikalar müttefik ülkelerce zaman zaman memnuniyetle karşılanmamış, kendisi için endişe yaratan Rusya karşısında yalnız kalmıştı. Türkiye’nin menfaatlerinin Batılı devletler safında yer almakla sağlanabileceğinden hareketle Batıya daha fazla yaklaşmak gerekiyordu. Bundan dolayı Türkiye, Batılı devletlerin politikası doğrultusunda Mihver Devletler ile münasebetlerini keserek 23 Şubat 1945 günü bu devletlere karşı savaş ilân etti. Bir sonraki gün Birleşmiş Milletler Beyannamesini imzaladı. Savaşın amacının demokrasiyi, dünyaya egemen kılmak olarak belirlenmesi, Batılı demokratik

ülkelerin tek-parti yönetimleriyle dayanışma içine girmeyeceklerinin göstergesiydi. Savaş sonucu tek-parti idarelerinin kalkması, Türkiye’de de tek parti rejiminin sarsılmasına sebep oldu.17

Gerek savaş yıllarında sosyal, siyasî, ekonomik sahada alınmış olan tedbirler sonucu ortaya çıkan hoşnutsuzluk, gerek dış gelişmelerle batıya belirli taahhütlerde bulunulması, rejimin demokratik esasları, gözetmesi ve düzeltilmesi ihtiyacını ortaya çıkartıyordu. Ortaya çıkan tabloda takip edilecek yolun sonuçlar dikkate alındığında gelecekte de iktidarını muhafaza etme ve inkılapların tamamlanması konusunda halka yönelinmesi daha uygundu. 1944 yılı başlarında Başbakan Şükrü Saraçoğlu bir konuşmasında Türk Siyasî Rejimi’nin harp sonrasında bütün ülkeler için örnek olabileceğini belirtip, 1945’de de rejimi korumak amacıyla alınmış olan tedbirlerin yeniden gözden geçirilebileceği üzerinde duruyordu.18 Bütün bunlar, iç ve dış baskılar sonucu CHP’de görüşlerin yavaş yavaş değişmeye başladığını ortaya koymuş oluyordu. 1945 San Francisco Konferansı’nda Hasan Saka, savaş sonrası Türkiye’de her türlü demokratik cereyanların gelişmesine izin verileceğini söylüyor.19 Birkaç gün sonra da Cumhurbaşkanı İnönü; “Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyasî ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir”20 diyordu. Ülke yönetiminde artık demokratik prensiplerin itibar göreceğini haber veren bu ilk resmî beyanatın verilmesi, dış gelişmelerin ülke çıkarları açısından Batılı demokratik idarenin seçilmesini, savaş dönemindeki sıkıntıların doğurduğu hoşnutsuzluğa çözüm olarak sınırlı bir muhalefet gerekli görülüyordu.21 İnönü’nün bu söz konusu beyanatı ve San Francisco’da imza edilen Birleşmiş Milletler Anayasası parti içi muhalefeti cesaretlendiriyordu.22 Savaş öncesi yıllarda hazırlanmış olmasına rağmen “Çiftçiye Toprak Dağıtılması ve Çiftçi Ocaklarının Kurulması” ile ilgili kanun tasarısı Meclis Komisyonlarına sevk edildiği sırada Birleşmiş Milletler Anayasasının Meclisteki onayı ile birlikte tek-parti yönetimine karşı olanlar kendi temsilcilerini bularak parti içi muhalefeti de ortaya çıkarıyordu.23

1945 Toprak Reformu çalışmaları, savaş sonunda ortaya çıkan bir mesele olmamakla birlikte İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması ve Türkiye’nin savaşa girme riskinin bulunmasından dolayı savaş sonrasına bırakılmıştı.24 Bu tasarı ile gerçekleştirilmeye çalışılan amaç; topraksız ve yeterli toprağı olmayanlara yeterli toprak verilmesi, toprakların sınırlı ellerde tutulması, yeterli olmayacak şekilde küçülmelerinin önlenmesi, işletme yetersizliği olanlara kuruluş, onarım, vb. sermayesi, canlı-cansız demirbaş verilerek ülke topraklarının devamlı ve verimli olarak işlenmesi idi.25 Komisyon çalışmaları ile birlikte tasarının bazı maddelerinde değişiklikler yapılarak ana prensipler ilk haliyle kabul edilmişti. Son toplantıda hükümetin müdahalesiyle işçi ve çiftçilere dağıtılmak üzere kamulaştırılması ile ilgili 17. maddenin değiştirilerek tasarıya ilave edilmesi sonucu, Mecliste sessizliğini koruyan büyük çiftlik sahipleri, muhalefetin sözcüsü durumuna geçtiler. Onları ortak hareket etmeye yönelten konu söz konusu madde ile top

rakların elli dönümüne kadar olan bölümünün, devletin kamulaştırma yetkisi içine alınmasıydı. Meclis görüşmelerinin başladığı 15 Mayıs 1945’de Meclis üyeleri tasarının lehinde olup, sivil, askerî, bürokrat kökenli ve tasarının 17. maddesi dışındaki toprak reformuna karşı olmayan büyük toprak sahibi ve bazı sivil bürokratlardan oluşuyordu. Tasarının 17. maddesini eleştiren milletvekilleri toprağın bölünmeyerek sistemin korunarak ziraat yöntemlerinin geliştirilmesini savunuyorlardı. Ayrıca mülkiyet hakkı anayasa ve medeni kanunca garanti edildiği için şahsî mülklerden değil, devlet kendi topraklarından dağıtmalıydı.26 Toprak kanunu müzakerelerinde Adnan Menderes Hükümetin son anda tasarıya müdahalesini eleştirerek dikkati çekmiş, konuşmasında; “… Memleketin selâmeti için şart olan ve son zamanlarda gelişmekte olan tartışma hürriyetinin bu kanun meclise getirilince durdurulduğunu… Tek parti sistemi devam ettikçe anayasaya aykırı olan durumun daha da esef edilecek bir hal aldığını…” belirterek masrafsız ya da az masrafla ekilen toprağın iki katına çıkarılabileceğini söylüyordu. Büyük arazi mülkiyetinin geniş olarak egemen bir oranda olmadığı, işletmeleri küçültmenin üretimin düşmesine, ekonomik krizin ortaya çıkmasına sebep olacağı, dolayısıyla toprakların daha iyi işlenmesini temin edecek ilkelerin kanuna hakim olmasına büyük faydalar sağlayacağı üzerinde duruyordu. Menderes, kurulması istenilen Çiftçi Ocaklarını ise geri bir zihniyet olarak nitelendiriyordu.27 Tasarı aleyhine konuşan milletvekilleri Adnan Menderes, Refik Koraltan, Emin Sazak, Celâl Bayar, Fuat Köprülü, Hikmet Bayur ve Recep Peker gibi önemli isimlerin hükümete muhalif oldukları sonucunu çıkardı.28 İsmet İnönü’nün müzakereden beş gün önceki 19 Mayıs nutku29 muhalif milletvekillerini cesaretini artırdığı gibi, bütçeye red oyu veren milletvekillerinin gelecekte girişecekleri siyasî faaliyetlere de zemin hazırlıyordu. Takrir 17. maddenin değiştirilen şekliyle nihayet toprak kanunu tasarısı, 11 Haziran 1945 günü kanunlaştı.30 Muhalifler, sonucu kabullenmek zorunda kaldı.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs 1945 Gençlik ve Spor Bayramı konuşmasında: “… Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir…”31 diyerek geçmişe göre farklı olunacağı işaretini veriyordu. Bu durum basında olduğu gibi müzakereleri daha devam eden Toprak Reformu ve Bütçe Kanunu’na muhalif olanların düşünce ve görüşlerini daha açık ortaya koymalarını sağladı. Bütçe ilk kez 7 muhalif oyla tasvip ediliyordu.32 Kendini sadece Parti Meclis Grubunun kapalı oturumlarında gösteren muhalefet ilk kez kamuoyu karşısında ortaya çıkıyordu.33 Muhalefetin ortaya çıkmasına yol açan bu sebepler iç ve dış gelişmelerin, kendileri lehine gelişmesinin verdiği güvenle partide liberal tedbirler öne sürecekler, öne sürdükleri ve beklenilen gelişmelerin içerisinde yerlerini alacaklardır. Dörtlü takrir gelecekte tek parti iktidarı karşısında DP’nin kuruluşuna zemin hazırlayacaktır.

CHP, Meclis Grubunu parçalayan, CHP’ye karşı güçlü bir muhalefet partisinin kurulmasına yol açan “Dörtlü Takrir” İzmir Milletvekili Celâl Bayar, İçel milletvekili Refik Koraltan, Kars milletvekili Fuat Köprülü ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes tarafından 7 Haziran 1945 günü CHP Meclis Grup Başkanlığına dörtlerin lideri Celâl Bayar tarafından verildi.34 Takririn temelinde savaşın sona ermesi demokrasiye toplumun hazır hale gelmesiyle Millet Meclisinin hükümeti

kontrolü, anayasada yazılı hak ve hürriyetlerin tanınması ve birden fazla partinin olması dile getiriliyordu. Bunların yapılabilmesi için CHP’nin program ve tüzüğünün değişikliğe uğraması şartı getirilmiş, halkın desteğini sağlamak amacıyla verilen takririn meclis açıkoturumunda tartışılması üzerinde duruluyordu. Takrirciler bu tür bir düzeltmeyi istemekten ziyade partiden ayrılmayı kararlaştırmış olmaları ile suçlandı; istekler, düşüncelerin bahanesi olarak değerlendirildi.35 İnönü Takrirciler hakkında, “Bunu parti içinde yapmasınlar, çıksınlar karşımıza geçsinler, teşkilâtlarını kursunlar ve ayrı parti olarak mücadeleye girişsinler36 diyerek takrire karşı alınacak kararı da belirtiyordu.37 12 Haziran 1945 günü CHP Meclis Grubunun kapalı oturumunda görüşülen takrir reddedilirken38 bunun sebebi; kanun değişikliğine ait teklif yerinin meclis, tüzük değişiklikleri ile ilgili ise kurultayları olduğu, dolayısıyla grubun takriri görüşme gereği duymadığı39 belirtiliyordu.

19 Mayıs nutkunun ruhuna zıt olan bu sonuç; CHP’nin yapısının henüz serbest tartışma seviyesine ulaşamamış olduğunu, otoriter tepki anlayışının sürdürüldüğünü gösteriyordu. Aynı zamanda parti içinden muhalif bir parti çıkarmak düşünülüyordu.40 Ancak dörtlerin partiden bir an evvel dışlanmaları, parti içinden muhalif bir parti çıkarmak düşüncesini zedelemesine rağmen neticenin bu şekilde sonuçlandırılmamasına dikkat edilmiştir. Takrirle CHP’nin ideolojisi hedef alınmakla birlikte yeni bir parti kurma düşüncesinden ziyade41 amaçları, değişen şartlarda ülke içindeki sosyal ve ekonomik güçlükleri dikkate alarak mensubu bulundukları partiyi liberalleşmeye döndürebilmekti. Sonuç beklenildiği gibi çıkmayınca bir hizip görünümü sergileyen takrirciler ya partiden ayrılarak bağımsız çalışacaklar ya da siyasî hayatları sona erecekti.42 Takrir Grupta görüşülürken bazı milletvekillerinin takrircilerin görüşlerine eğilim göstermelerine rağmen siyasî endişeleri gerekçesiyle müspet oy kullanmayıp, parti içinde durumlarını muhafaza ederek gelişen iç ve dış olaylara karşı tavır alacaklardı. Böylece bir kısım muhalif milletvekilleri ile de temasta bulunulabilecekti. Ancak parti içerisinde kurulan bu Müstakil Grup, kontrol şartlarını tam anlamıyla temin edemediğinden parti içindeki bu mevcudiyet Batı kamuoyuna demokrasi adına müspet bir gelişme olarak gösterilebilirdi.

Savaş sonrası dünya barışının belirli garantilerle korunması gayesiyle toplanan San Francisco Birleşmiş Milletler Konferansı’na Türkiye, Dışişleri Bakanı Hasan Saka başkanlığında Nihat Erim, Feridun Cemal Erkin, Hüseyin Ragıp Baydur’un da içinde bulunduğu 40 kişi civarında bir heyet katılıyordu. Feridun Cemal Erkin, İnönü’nün kendisine, San Francisco Konferansı’na gitmeden önce Amerikalıların, Çok Partili Hayatı ne zaman kuracağımız ile ilgili bir soruya verilecek cevabın şu olduğunu belirtir: “İnönü’nün rolü reformları raylarında perçinleştirmek ve Atatürk’ün arzu ettiği gerçek, tam demokrasiyi kurmak olacaktır. İnönü şimdiye kadar bu çığıra gitmek istiyordu. Harbin çeşitli tehlike ve sorunları buna imkan vermedi. Savaş bitince bu amacı gerçekleştirmek Cumhurbaşkanı’nın en aziz arzusudur”.43 Hasan Saka’nın konferans esnasında verdiği demeçte de anayasamızın en ileri demokrat anayasalarla mukayese edilebileceğini ve başkalarını çok geride bırakacağını44 belirtiyordu. Konferansın, Türkiye üze

rinde emelleri olan Rusya karşısında, önemi bir kez daha artmış oluyordu.45 Birleşmiş Milletler Anayasası’nın demokrat ve demokratik olma yolunda bulunan ülkelerdeki gibi46 Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmıştı.47 Bu onaylama esnasında daha önce yaşanmış olan meclis tartışmalarına yenileri eklendi. Onayın basına açık, mecliste yapılacak olması daha önceki verdikleri takrir ile dikkati çeken dörtler elde edemedikleri zemine ulaşmayı bekliyorlardı.48 CHP yönetimi takrircilerin bu yaklaşımından memnun olmayıp onların yıpratılmaları gerektiğine inanıyordu.49

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ndaki gibi dikkatleri gene Adnan Menderes çekiyordu. Konuşmasında, Birleşmiş Milletler Anayasası’nın kabul edilmesiyle dünyanın yeni bir istikamete yönelmesinden dolayı Türkiye’nin de iç yapısını demokratize etmesi gerektiği görüşünü dile getirdi. Bu konuda şunları söylüyordu: “…. Birleşmiş Milletler Topluluğu’ndaki her memlekette demokrasi prensiplerine uygun olarak vatandaşın ferdî hürriyet ve dokunulmazlığı ile siyasî haklarının saklı tutulmasını gerektirmektedir…. Her milletin iç yönetiminde de millî hakimiyetini istiyor ve siyasî hak ve hürriyetlere uymayı karşılıklı taahhüde bağlıyordu…. Anayasamızın ruhu tamamen millî hakimiyet esasına dayanmakta bulunduğundan Birleşmiş Milletler Anayasasıyla tam uygunluk halinde bulunduğunu, bu fırsattan yararlanarak bir kere daha sevinçle ifade edebiliriz”50 diyordu. Menderes tarafından sarf edilen bu sözler CHP tarafından bir dış mesele ölçüsü kabul edilerek iç bünye eleştirildiği için yerilmiş,51 Birleşmiş Milletler Anayasası Mecliste onaylanmasına rağmen CHP içinde demokratik anlayış açısından görüş farklılıkları bir kez daha ortaya çıkmıştı. Mecliste yaşanan bu olaylar İstanbul basınında ilgiyle takip edildi. Muhalefet ve iktidar yanlısı gazeteler farklı açılardan olayları değerlendirmeye tâbi tuttukları için kamuoyunun konuya ilgisi artmıştı. Hükümet baskısının basın üzerinde azalması, daha hararetli yazılar yayınlanmasına sebep oluyor, demokrasi tartışmaları ile birlikte anti-demokratik kanunların varlığı da hükümete hatırlatılarak basın kanununda hükümete yetki veren 17. ve 50. maddelerin değiştirilmesi talep ediliyordu.52

Demokrat Parti’nin Kuruluşu

Takrirleri ile dikkatleri üzerine çeken dörtler ile birlikte CHP yönetiminde yapılan değişiklikler farklı yorumlara yol açmış, basında CHP içinde yeni parti için adaylar üzerinde durulması,53 mevcut durumun gündemde kalmasını sağladı. Celâl Bayar’ın Basın Kanunu’nda değişiklik yapılması ile ilgili kanun tasarısı hazırlayarak Meclise getirmesi,54 Adnan Menderes ve Fuat Köprülü’nün yayınlanan makaleleri55 CHP yönetiminin takrirciler ile ilgili somut bir tavrın alınması zeminini hazırlardı. Partinin bilgisi dahilinde olmayan faaliyetlerin doğrudan parti disiplinini zedeleyici olduğu gerekçesiyle Adnan Menderes ve Fuat Köprülü Parti Disiplin Kurulu’na verildiler. Parti Grubunun kapalı toplantısında Adnan Menderes ve Fuat Köprülü hakkında Parti disipliniyle uyuşmayan davranıştan ihraç edilmeleri kararı çıktı.56 CHP’nin ihraç kararını Vatan gazetesinde eleştiren Refik Koraltan bir süre sonra diğer iki arkadaşı gibi partiden ihraç edildi.57 Dörtlerin lideri konumundaki Celâl Bayar takrir olayından sonra Meclise getirdiği yukarıda sözü edilen Basın Kanunu ile ilgili değişiklik tasarısı parti içinde

hoş karşılanmamasına rağmen herhangi bir yaptırım ile karşılaşmamıştı. Ancak Bayar, ihraç olayları yüzünden milletvekilliği ve CHP üyeliğinden istifa etti.58

İkinci Dünya Savaşı bitiminde Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nı kurmak için çok partili rejimi hürriyetin icabı olarak gören, demokratik ülkelerin faaliyetleri devam ederken ülke içinde CHP’ye karşı muhalefet bir kez daha kitleleşerek ortaya çıkmıştı. Basının muhalefete yer vermesi sonucu geniş kitlelerin etkilenmesinde önemli rolü olmuştu.

Milli Kalkınma Partisinin59 verilen izin sonucu kurulması çok partili rejimin yeniden oluşturulmasının işareti olarak, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından 1 Kasım 1945 TBMM açış nutku ile partiler demokratik rejimin zorunlu bir şartı olarak değerlendirilmişti. İnönü, nutkunda demokratik karakterin bütün Cumhuriyet devrinde prensip olarak muhafaza edildiğini, bu yolda ülkede geniş tecrübelerin olduğu, ülkenin ihtiyaçları gereği hürriyet ve demokrasi havasının tabii işlemesi sayesinde başka bir partinin kurulmasının mümkün olacağını60 söylüyordu. Basında, yeni bir partinin kurulacağı beklentisiyle kurulacak olan yeni partinin şekli ve muhtevası ile ilgili yazılar yayınlanıyordu. Muhalefetle oluşturdukları ortak cephe ile rejimi hararetle eleştiren Vatan ve Tan gazeteleri, Görüşler Dergisi, Yeni Dünya, La Turquie, Bernak ve ABC kitapevleri 4 Aralık 1945 günü basıldı.61 “Tan Olayı” olarak da adlandırılan bu olay, hükümetin hoşnut olmadığı herhangi bir muhalefet grubunun kanuna dayalı olmasa da susturulması olarak değerlendirildi.62 Dörtler, Aralık ayının ilk günlerinde yeni bir parti kurma hazırlıklarını açıklamaktan çekinmelerine rağmen Celâl Bayar yaptığı açıklama ile parti kurma faaliyetlerinin olduğunu belirtti.63 Yoğunlaşan görüşmeler neticesi yeni partinin CHP gibi tabanda herhangi bir sınıfa bağlı olmayan “Merkez Partisi” olması kararına varıldı. Ayrıca Anayasaya uygunluk, CHP’nin tepkisine pek yol açmamak gibi düşünceler ile altı ilkenin de kurulacak olan bu parti programına alınması düşünüldü. 64 4 Aralıkta İnönü-Bayar görüşmesi sonucu kurulması düşünülen yeni parti ile ilgili dış politika ve lâiklik konuları çerçevesinde nihaî izin elde edilmiş olmakta idi.65 Söz konusu bu görüşme, kurulacak partinin CHP’ye benzeyen yapısı, zaman zaman “Muvazaa Partisi” iddialarını gündeme getirecektir. CHP, kurulacak olan bir muhalefet partisi ile totaliter bir parti olmadığını göstermek ve partinin içerden zayıflamasına sebep olan bazı unsurlardan kurtulmak düşüncesiyle muhalif bir partinin kurulmasını teşvik ediyordu.66 7 Ocak 1946 günü dört takrircinin başını çektiği yeni bir siyasî parti “Demokrat Parti” adıyla kurulmuş,67 daha önce olduğu gibi bu parti de Millet Meclisi içinden çıkmıştı.68 Programı, oy sahibi bütün gruplar dikkate alınarak Demokrasi-Hürriyet-Liberalizm gibi ana prensipleri kapsayan meseleler olmakla birlikte daha çok vaadler bütününü hatırlatır.69 Yıllardan beri hayat seviyesi çok düşük olan köylü, Demokrat Parti’yi destekleyen en önemli kuvvet olacaktır. Diğer bir güç ise İnkılaplar ile gelen yenilikleri tercih etmeyen dar zihniyetli insan gruplarının varlığı idi. Ayrıca İnkılapların ülkede parlâmenter demokrasiyi kuramadığını eleştiren aydınlar ve hürriyet taraftarları, mesleki bilgilerinin kendilerine sağlayacağı menfaat ve mevkileri elde edemeyen gruplar, te

şebbüs alanında girişimci zekasını, sermayeyi ya da araziyi hakkıyla değerlendiremediğine inananlar da DP’yi destekliyorlardı.70

İktidar partisi olan CHP karşısında Millî Kalkınma Partisi ve Demokrat Parti’nin kurulmasıyla “Çok Partili Hayat” başlamış ve zamanla yeni partiler de katılmıştır.71 Ancak 1950 yılına kadar devam eden iktidar mücadelesi iki büyük parti olan CHP ve DP arasında olmuştur. DP’nin ilk üç aydan itibaren ülkede hızla artan teşkilâtları72 Halkçıların beklemediği bir durum idi. DP’nin büyümesi bu partinin gerçek muhalefet partisi olarak benimsenmesini sağlıyordu. Vatandaşın nezdinde DP’nin iktidar karşısında muhalefet edebilmesi oldukça önemli idi.73 Yeni partiye olan ilginin artması ile Halk Partisi’nin başlangıçta gösterdiği anlayış ve tavır değişmeye başladı.74 İktidarın tavır değişikliği içinde olmasının sebeplerini Adnan Menderes şu şekilde belirtiyordu: “… Anlaşılıyor ki Halk Partisi’nin kuruluş zamanlarındaki oldukça yumuşak ve tahammüllü hareketi partimizin hükümet ve iktidar partisi karşısında bir türlü yetişemeyeceği, inkişaf edemeyeceği ve kuvvetlenemeyeceği kanaatinden gelmekte imiş.”75

DP kuruluşundan itibaren muhalefetini rejim içi bir çerçevede tutmaya özen göstererek iktidarla paralel bir hareket sergiledi.76 DP, farklı şekillerde ortaya çıkan baskı ve haksızlıklara karşı mücadelesinde kanunî çerçeveden ayrılmayı hiç düşünmedi.77 DP ülkenin her yerinde yoğun ilgi görürken siyasî yapıya hemen yansımamış, taban büyük ölçüde DP’ye kaymasına karşın, tavan yerini muhafaza ediyordu. DP, geleceğin demokrasinin sağlıklı işletilmesiyle mümkün olacağı düşüncesiyle parti konuşmaları demokratik düzenin hürriyeti üzerinde odaklanıyordu.78

Sıkıntıların atlatılması için öncelikle demokrasinin ortaya çıkarılması esastı. Kendisine demokratik bir görüntü sağlamak amacıyla CHP, 21 Nisan 1946 ara seçimlerinde adayların parti merkezi tarafından belirlenemeyeceğini açıklamış79 ancak muhalefetin katılmadığı bu seçimlere halkın ilgisi beklendiği kadar olmamıştı. Bu durum tabana dönük CHP’nin endişelerini bir kat daha artırmıştı.80 İktidardan memnun olmayan kitlenin özellikle taşrada olması siyasî mücadeleyi taşraya taşıdı. Taşrada bürokrasi kademelerini, CHP taşra yöneticileri oluşturuyordu. Yönetimin avantajlarından faydalanan bu insanlar yaşanan demokratik süreci imtiyazlarının kaybedileceği şeklinde düşünüyorlardı. Bundan dolayı DP teşkilâtlanmasında karşılaşılan zorluk bu kesim ile alâkalı idi. DP’nin önceden beri dile getirdiği şikayetlerin bu kesim merkezli olması dikkat çekiyordu.81

DP’nin ilk dönemde üzerinde durduğu konular şunlardı: İdarenin tarafsızlığı, Devlet Başkanlığı ile Parti başkanlığının birbirinden ayrılması ve halkevlerinin bağımsızlaştırılması idi.82 Mevcut yapı gereği söz konusu meselelerin çözümü CHP ve iktidarın elinde olduğundan tarafsız bir idare sağlanmazsa demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerin serbest faaliyette bulunamayacaklarından dolayı seçimlerde millî iradenin ortaya çıkması beklenmemeli idi. Yapılması düşünülen yerel seçimlere, ülke demokratik olmayan tek-parti yönetimi ile girmiş oluyordu.


1946 Seçimleri

CHP yönetimi, rejim içi demokratik esaslar çerçevesinde yönetimi ilke olarak benimsemiş, ancak demokrasiye geçerken engelleyici bir siyasî işleyiş ve olumsuz birikimi beraberinde tutmakta idi. CHP kendisini yeni sistem karşısında halk ve muhalefet münasebetlerini bu durumdan tam anlamıyla soyutlayamıyordu. DP ise ilk üç ayda belirli sayıda teşkilâta ulaşmış, kendisini güçlü hissetmeye başlamıştı. DP lideri Celâl Bayar, verdiği bir demeçte iktidarın öncelikle seçim kanunu olmak üzere demokratik nizama ters düşen diğer kanunları değiştirip, idarenin tarafsızlığını sağlarsa partisinin yapılacak seçimlere hazır olduğunu, seçimlerin erkene alınması durumunda dahi bu kararda olduklarını söylüyordu.83 CHP ise bu demeci muhalefetin erken seçim istemesi şeklinde yorumlayıp, grupta alınan bir kararla belediye seçimlerinin 1946 Eylülü’nden Mayısa alınması sonucuna vardı.84 Hazırlanan bu kanun tasarısı mecliste kabul edilerek kanunlaştı.85 Kanun müzakeresi iktidar ile muhalefet arasında çatışmaya sebep olurken muhalefetin iddiasına göre seçimlerin erkene alınması DP’nin teşkilâtlanmasının geciktirilmesi ile ilgili idi. Muhalefet, seçimlerin sağlıklı yapılmasını temin edecek önlemlerin alınmasını basın, cemiyet, polis teşkilatı kanunları gibi demokratik olmayan icraatların değiştirilmesi üzerinde duruyor, CHP ise muhalefetin öncelikle olgunlaşması gerektiğini söylüyordu.86 Belediye seçimlerinin erken bir tarihe alınması, genel seçimlerin de 1946 yılı yaz aylarında yapılacağını belli ediyordu. CHP, durumunu muhafaza etmek, ülkenin demokrasi yolunda olduğunu göstermek, partiye olan ilgiyi anlamak gibi gayelerle iktidarını tek dereceli seçimle yenilemek istiyordu.87 DP, İktidarın bu yaklaşımına karşı belediye seçimlerine girmeme kararı alarak, bu şekilde tertiplere devam edilirse genel seçimlere de girmeyeceklerini belirtti. Bu gelişmeler üzerine CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP’nin yeni düzene uyum gösterebilmesini sağlamak amacıyla partisini 10 Mayıs’ta olağanüstü kurultaya çağırdı.88 Olağanüstü kurultayda program ve nizamname ile ilgili; değişmez Genel Başkanlık ve Millî Şef unvanları kaldırılarak, Parti başkanlığının Genel Başkanlık olarak değiştirilmesi ve genel başkanın da kurultayca seçilmesi ilkesi çıktı.89 Müstakil Grup muhalefet partilerinin varlığı nedeniyle lağvedildi. Söz konusu olağanüstü kurultayla CHP, nispeten demokratikleşmesine rağmen yeterli olarak görülmüyordu. İnönü’nün şahsında halâ iki görev bulunuyor, tek dereceli seçim esasına taraftar olunmasına karşı, teknik anlamda “açık oy-gizli tasnif usulü” kabul edilmiş, demokratik olmayan kanunlarla ilgili bir çalışma yapılmamıştı. Dolayısıyla yapılacak seçimlerin güvenilirliği zedelenebilirdi.

Cumhurbaşkanı İnönü, kurultay açış nutkunda seçimlere katılmayan partilere karşı alınacak tavrı tehditkâr bir şekilde şöyle dile getiriyor: “… Kendi iç idaresini yabancı memleketlere karşı kötüleme teşebbüsünü Türkiye’de vatandaşların hoş karşılamayacaklarına eminim… İktidara karşı siyasî partiler teşkil edip, sonra halkı sandık başına gitmekten alıkoymak, vatandaşları meşru mücadele yolundan ayırmak demektir” diyordu.90
DP’nin bu beyanattan anladığı şuydu: Herhangi bir sebeple seçime katılmazsa vatana ihanet etmekle suçlanacağı, meşru olmayan bir hareket sayılacağı, dolayısıyla kapatılacağı şeklinde idi.91 DP, Mayısta yapılan belediye seçimlerine katılmamakla kararlılığını ortaya koydu.92 Millî Kalkınma Partisi de seçim günü seçimlerden çekildi.93 İlk kez adaylar CHP Genel Merkezi tarafından gösterilmemiş, serbest bırakılmıştı. Muhalefetin katılmadığı seçimde katılım oranı da düşüktü.94 Gelişmeler CHP içinde sert bir şekilde eleştirilerek gereğinin yerine getirilmesi isteniyor, hatta bazıları yeni çok partili hayatın askıya alınabileceğini söylüyorlardı.95

CHP genel Başkanı ve Devlet Başkanı İsmet İnönü parti adına belediye seçimleri öncesi partisine olan ilgiyi görmek ve vatandaşı hazır hale getirmek için çıktığı yurt gezisinde genel seçimlerden söz etmişti. Akşehir’de yaptığı bir konuşmada genel seçimlere gidilmesi ihtiyacını şöyle dile getiriyordu: “Memleket idaresi ve politikasını içerde ve dışarıda kararlı bir hale getirmek için yeni büyük (genel) seçimlere karar verdik. Dünya vaziyeti kararsız bir karanlık olarak uzun bir sürünceme devrine girmiş görünüyor. Bu devrede Türk politikasının hangi istikamette olduğu, içerde ve dışarıda açık bir surette belli etmesi lazımdır.96 İnönü, 1 Kasım 1945’te seçimlerin normal süresi olan 1947 yazında yapılacağını söylemesine rağmen, sözü edilen gerekçelerin yanında bir başka gerekçe ile de iktidara karşı zamanla güç kazanan bir muhalefet partisinin varlığı olmuştur. Muhalefetin belediye seçimlerine katılmayışı, Rusya gerçeği, Batılı demokratik devletler nezdinde Türkiye’nin göreceği desteğin kaybedileceği düşünülmekteydi. Dolayısıyla Türkiye’nin dışarıda bırakacağı izlenim önemliydi.97

CHP Olağanüstü Kurultayı’nda muhalefete verilen gözdağı muhalefetin belediye seçimlerine katılmasını sağlamamış, yapılan konuşmaların gereği de gerçekleşmemişti. Seçim kanunu ile ilgili kanun tasarısı 5 Haziranda Meclisten geçirilip, cemiyetler kanunundaki değişiklik, CHP’nin kurultay kararları doğrultusunda giriştiği liberalleşme hareketleri ile kabul edilen seçim kanuna göre tek dereceli seçim sistemi, seçmenlerce temsilcilerin aracı olmaksızın seçilebilmeleri imkanı getiriliyor, değerlendirmenin açık oy-gizli tasnif usulüne göre yapılması sağlanıyordu.98 Muhalefet tek dereceli seçim esasından memnun olmakla birlikte seçimde seçmenin çeşitli baskılarla oyunu kullanacağından, oyların seçim bitiminde imha edilecek olmasından itiraz hakkı ortadan kalktığını düşünüyordu. Seçimlerde iktidar partisinin nüfuzu hissedileceğinden seçim güvenliği, oy gizliliği ilkesini getirmiyor,99 değerlendirme usulünde demokratik yöntemden yoksun kalıyordu. Seçim kanunu sonrası 10 Haziran’da Meclis, seçimlerin 1946’da yapılmasını kabul etti, ancak seçimlerin yapılacağı gün hükümete bırakıldı. Meclis tatil öncesi ele aldığı diğer bazı kanunlarla birlikte matbuat kanunun değişikliğe uğrayan ellinci maddesi ile ilgili gazete kapatma yetkisi mahkemelere geçti. Belirli bazı kanunları da kabul ederek, iki dereceli seçimle oluşmuş olan yedinci dönem TBMM dağıldı.100

Genel seçimlerin öne alınması, seçimlerin tek dereceli, bazı eksikliklerle çıkması, CHP lehine iktidar muhafaza edilebilir, muhalefetin iktidara geçme isteği azaltılabilir idi. Eğer DP iktidara hazır değilken iktidara geçerse bütün hoşnutsuzları kapsayacak, rejimin temeli tehlikeye düşebilecekti.101 Seçim güvenliği olmadığından endişe eden DP, 16 Haziran’da başlayan toplantısında seçimlere

katılma kararı aldı.102 Bu kararın alınmasında il temsilcilerinin istekleri etkili olup, yayınladığı bildiride “bütün menfi amillere rağmen seçime iştirak” kararı alınmıştır deniyordu. DP’nin seçime girme kararını etkileyen unsurlar; gerektiği taktirde çok partili hayata geçici bir süre ara verileceği tehditleri ve Mecliste muhalefetin de tanınacak olması idi.103 DP her yerde seçime giren CHP karşısında ancak 49 ilde katıldı. Bu illerde gösterdiği aday sayısı 273 idi.104 Fevzi Çakmak’ın bağımsız aday olarak seçimlere DP listesinden girmesi, onu sevenleri de DP’ye kazandırmış olmakta idi. DP’nin yoğun katılım ile yaptığı mitingleri iktidar partisinde tedirginlik yaratarak, muhalefete uygulanan baskı arttı. Bu gösterilerin kargaşa hareketi olduğu muhalefet partisinin vatandaşı iktidara karşı isyana teşvik ettiği şeklinde yayınlanıyordu.105

Hükümet tarafından köylere uğrayan DP’li politikacıların, komünistlerin faaliyetlerinin önüne geçilmesi gerekçesiyle idari amirlerin engeli ile köylere girememesi muhalefet tarafından, hazırlanan bir tertip olarak değerlendiriliyordu.106 Yaklaşan seçim günlerinde şikayetlerin artması üzerine İçişleri Bakanı Hilmi Uran tarafından seçimlerde vatandaşın engellenmeksizin oyunu kullanabilmesi için valilikler genelge ile bilgilendirildi. CHP teşkilâtlarına gönderilen genelge ile de muhalefetin aslı olmayan iddialarından sakınılması, partilerinin kapatılması yolundaki tehditlerden vazgeçilmesi isteniyordu.107 İfşâ edilen bilgilere göre, muhalefetin seçim kampanyalarının engellendiği, DP’li vatandaşlara haksızlık yapıldığı, idarî amirlerin bir kısmının CHP’li adayları desteklendiği dile getiriliyordu.108 Partiler tarafından açıklanan adayların sosyal durumları arasında farklılıklar olup, CHP’nin listesi emekli asker, bazı siyasî şahsiyetler ve bürokratlardan meydana geliyor;109 Demokrat Parti aday listesi ise Cumhuriyet Halk Partisi’ne kıyasla orta kesim, bürokrat, çiftlik sahibi ve iş adamlarından oluşmuştu.110

Çok partili hayatın ilk genel seçimlerinin yapıldığı 21 Temmuz günü olaysız geçmekle birlikte sonuçların alınmaya başlanmasıyla bazı yerlerde sonuçların açıklanmaması yüzünden sakinlik bozuldu.111 Seçim sonuçlarına göre DP, büyük şehirlerde kazandığı başarıyı, iktidar tarafından kontrolün daha kolay yapıldığı yerleşim yerlerinde elde edemedi.112 Seçim sonrası bölgelerin çoğundan gelen şikayetler; idarî amirlerin baskısı, seçime hile karıştırılması, DP oylarının sayılmaması, gerçek olmayan seçim tutanaklarının tanzim edilmesi sandıkların bazılarının kaçırıldığı113 şeklinde idi. Seçim neticesi toplam 465 milletvekilliğinden CHP 396, DP 62, Bağımsız 7 milletvekilliği kazanmış oldu.114 Ancak şikayetlerin fazlalığı hile yapıldığı kanaatini güçlendirmişti. Seçim sonuçlarına dönük itirazların tetkik edilmemesi seçim sonuçları ile ilgili zihinlerde şüphe uyandıracak yayınların örfî idare tarafından İstanbul ve çevresinde yasaklanması, iktidarın seçimlerin üstünü olduğu gibi kapatmayı tercih ettiği yolunda değerlendirildi.115

Celâl Bayar’ın seçimlerle ilgili görüşlerini aktardığı Yeni Sabah ve Gerçek gazeteleri kapatılırken bu habere yer veren ve iktidarın yanında olan Tanin Gazetesi kapatılmıyordu.116


CHP Genel Merkezi ve Başkanının, seçimlere doğrudan doğruya bir müdahalesinin olup olmadığı kesinleşmemekle birlikte, ancak oyların sayımı tamamlandıktan sonra imha edilmesi, dönemi yaşayanların hatıra ve değerlendirmeleri DP’nin iddialarıyla örtüşmektedir.117

En yetkili ağız olan İnönü dahi üç yıl sonra yaptığı konuşmada: “Demokratik rejime girmeye karar verdiğimiz zaman bazı zekalar ehemmiyetli ölçüde bu seçim mekanizmasına ne ölçüde hile karışabilir bunu keşfetmeye gayret sarf etmişlerdi… Bu marifetlerin CHP’ye darbe vurduğunu… bütün ülkeyi lekelemiştir” diyerek seçimlere hile karıştırıldığını açıklıyordu.118

İnönü Seçim sonrasında yaptığı bildiride her şeyden evvel seçim zamanının sinirli sözlerini karşılıklı bağışlayarak ve unutarak, vatana huzur, çalışma devrinin açılması için şarttır119 diyerek halkı sükunete davet ediyordu. TBMM sekizinci döneminin ilk toplantısı gergin bir havada 5 Ağustos’ta başlamıştı.120

Batı toplum yapısı ve sistemine, ülke belirli bir toplumsal gelişme seyri olmaksızın, birdenbire demokratik hayatla karşılaşmış, 1946’dan sonra önemli bir adım atılmıştır. Kişi hak ve hürriyetlerine, fikrî açıdan gelişmenin icabı olan fikir hürriyetine, tanınan kıstaslar genişledikçe şüphesiz demokratik hayat da o ölçüde yaşanacaktır.

1 Geniş bilgi için bkz. Ertuğrul Baydar; İkinci Dünya Savaşı İçinde Türk Bütçeleri, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yay., Ankara, 1978.

2 Korkut Boratav; Türkiye’de Devletçilik, Savaş Yay., Ankara, 1982, s. 217.

3 Ş. Süreyya Aydemir; İkinci Adam, C. 2, 4. Baskı, İstanbul, 1979, s. 344-345.

4 Cemil Koçak; Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), Ankara, 1986, s. 248-258; Boratav; a.g.e., s. 245-255.

5 İsmail Cem; Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, 8. Baskı, İstanbul, 1982, s. 269; Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadî Tarihi (1923-1950), Yurt Yay., Ankara, 1982, s. 229.

6 TBMM. T. D., Dönem 7, C. 20, s. 119-120.

7 TBMM. T. D., Dönem 6, C. 28, s. 20, 30; Koçak, a.g.e., s. 530-534.

8 Faik Ökte; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yay., İstanbul, 1951, s. 81; Boratav; a.g.e., s. 262.

9 Karpat; a.g.e., s. 106.

10 Taner Timur; Türk Devrimi ve Sonrası (1919-1946), Doğan Yay., Ankara, 1971, s. 231.

11 Karpat, a.g.e., s. 95.

12 Şerif Mardin; “Türkiye’de Orta Sınıfın Üç Devri”, Forum, 1 Şubat 1957, S. 69, s. 11.

13 Ergun Özbudun; Türkiye’de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, AÜ. HF. Yay., Ankara, 1975, s. 37-38.

14 Bernard Lewis; Modern Türkiye’nin Doğuşu, 2. Baskı, çev. Metin Kıratlı, TTK. Basımevi, Ankara, 1984, s. 466.

15 Lewis; a.g.e., s. 471.

16 Geniş bilgi için bkz. Ayın Tarihi No. 74, (Ocak 1940); R. Salim Burçak, Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri (1791-1941), İstanbul, 1946.

17 Karpat, a.g.e., s. 126; R. Galip Okandan, Umumî Amme Hukuku, İÜ. HF. Yay., 1966, s. 420.

18 Ulus; 6 Ocak 1944, 6 Eylül 1945.

19 Cumhuriyet, Vatan, 17 Mayıs 1945; Karpat; a.g.e., s. 126.

20 Cumhuriyet, Ulus, 20 Mayıs 1945.

21 Lewis, a.g.e., s. 314; Karpat; a.g.e., s. 126.

22 Karpat; a.g.e., s. 127.

23 Cumhuriyet, Akşam, Tan, 16 Mayıs 1945.
24 Yahya, S. Tezel; Cumhuriyet Döneminin İktisadî Tarihi 1923-1950, Yurt Yay., Ankara 1982, s. 351.

25 TBMM T. D., Dönem 7, Toplantı 2, C. 17, s. 97.

26 Karpat; a.g.e., s. 108.

27 TBMM T. D., Dönem 7, C. 17, s. 111-117; TBMM T. D., Dönem 7, C. 18 s. 37-41.

28 Cumhuriyet, 30 Mayıs 1945.

29 Cumhuriyet, Vatan, Ulus, 20 Mayıs 1945.

30 Resmi Gazete; Sayı. 6032, 15 Haziran 1945.

31 Ulus, Cumhuriyet, 20 Mayıs 1945.

32 F. Ahmet Barutçu; Siyasî Anılar (1939-1954), Milliyet Yay., İstanbul, 1977, s. 296-297; Vatan, Cumhuriyet, Ulus, 30 Mayıs 1945.

33 Karpat, a.g.e., s. 129.

34 Hilmi Uran; Tek Partiden Demokrasiye. DP’nin Kuruluşuna Yol Açan Dörtlü Takrir”, Dünya, 4 Kasım 1958; Fuat Köprülü, “Demokrasi Yolunda (1945-1950), Dörtlü Takrir”, Vatan, 23 Kasım 1957.

35 Uran; a.g.m., Dünya, 4 Kasım 1958,

36 Metin Toker; Tek Partiden Çok Partiye, Milliyet Yay. İstanbul, 1980, s. 91.

37 Mahmut Goloğlu, Demokrasiye Geçiş (1946-1950), Kaynak Yay., İstanbul, 1982, s. 35.

38 Fuat Köprülü, “Demokrasi Yolunda 4’e Karşı 400”, Vatan, 25 Kasım 1957.

39 Ayın Tarihi, (Haziran 1945), No. 139, s. 13.

40 Karpat; a.g.e., s. 130.

41 R. Salim Burçak, Türkiye’de Demokrasiye Geçiş (1945-1950), İstanbul, 1979, s. 59.

42 Zira Celâl Bayar bile bu konuda “Ben bu işleri bilirim, adamı ipe kadar götürür” derken on beş yıl sonrasını görmüştü. Sabahattin Selek; “İnönü: Demokrasiye Geçiş”, Hürriyet, 27 Aralık-2 Ocak 1975.

43 Feridun Cemal Erkin; “İnönü, Demokrasi ve Dış İlişkiler”, Milliyet, 14 Ocak 1974.

44 Karpat; a.g.e., s. 126; Cumhuriyet, Vatan, 17 Mayıs 1945.

45 Ahmet Yeşil; Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, 1. Baskı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1988, s. 32.

46 İsmail Soysal; Türkiye’nin Dış Münasebetleriyle ilgili Başlıca Siyasî Antlaşmalar, Ankara, 1965, s. 297-349.

47 TBMM T. D., Dönem. 7, C. 19, s. 156.

48 Fuat Köprülü; “Mecliste Bir Hadise”, Vatan, 21 Kasım 1957.

49 F. Ahmet Barutçu; Siyasî Anılar (1939-1954), Milliyet Yay., İstanbul, 1977, s. 308-309.

50 TBMM T. D., Dönem. 7, C. 19, s. 170-171.

51 TBMM T. D., Dönem. 7 C. 19, s175.

52 Karpat; a.g.e., s. 131-132.

53 Cumhuriyet, 2 Haziran 1945.

54 Vatan, 14 Haziran, 29 Eylül 1945.

55 Vatan, 13, 14 Eylül 1945 (Adnan Menderes’in “Başbakanın Demeci münasebetiyle”); Vatan, 18 Eylül 1945 (Fuat Köprülü’nün “Demokrasinin Ruhu”).

56 Adnan Menderes 6 Eylül Tarihli soruşturmayla ilgili Meclis toplantılarındaki hareket tarzlarında parti tüzüğüne ve parti programına aykırı hareket etmediğini belirtiyordu. Vatan, 22 Eylül 1945.

57 Vatan, 28 Kasım 1945; Karpat, a.g.e., s. 131.

58 Vatan, 4 Aralık 1945.

59 T. C. İçişleri Bakanlığı, a.g.e., s. 105; Karpat; a.g.e., s. 133.

60 Vatan, Ulus, Cumhuriyet, 2 Kasım 1945.

61 Karpat, a.g.e., s. 133-134; Geniş bilgi için bkz. Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, İstanbul, 1968.

62 Karpat; a.g.e., s. 134.

63 Cumhuriyet, 2 Aralık 1945.

64 Fuat Köprülü; “Demokrasi Yolunda (1945-1950) Demokrat Parti’nin Kuruluşu”, Vatan, 6 Aralık, 1957.
65 Cumhuriyet, 5 Aralık 1945,

66 Karpat; a.g.e., s. 341.

67 Vatan, Cumhuriyet, Tanin, Ulus, 8 Ocak 1946; T. C. İçişleri Bakanlığı; Türkiye’de Siyasî Dernekler II, Ankara, 1950, s. 145.

68 Karpat; a.g.e., s. 135.

69 Şerif Mardin; “Siyasi Vaadler ve DP”, Vatan, 2 Aralık 1957.

70 Mardin; “DP’nin Dayandığı Kuvvetler”, Vatan, 29 kasım 1957.

71 1946-1950 yılları arasında faaliyetlerine izin verilen yirmiden fazla parti kurulmuş, fakat bu partilerin kimisi ideolojik amaç güttüğü için kapatılmış, bir kısmı teşkilatlanma aşamasında kendi kendini fesh etmiş, kimisi de dar bir çerçevede tutunabildiği için siyasi hayatta pek varlık gösterememiştir; Geniş bilgi için bkz. Türkiye’de Siyasi Dernekler II; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul, 1952; F. Hüsrev Tokin, Türk Tarihinde Siyasi Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişmesi, İstanbul, 1965.

72 Cumhuriyet, 14 Mart 1946.

73 Karpat; a.g.e., s. 136.

74 Toker, a.g.e., s. 124.

75 Şükrü Esirci; Menderes Diyor ki, Demokrasi Yay., İstanbul, 1967, s. 55-56.

76 Cem Eroğlu; Demokrat Parti ve İdeolojisi, Ankara, 1970, s. 55-57.

77 Samet Agaoğlu; Arkadaşım Menderes, İstanbul, 1967, s. 51-56.

78 Cumhuriyet, 12 Ocak 1947.

79 Cumhuriyet, 14 Nisan 1946.

80 O. Cemal Fersoy; Bir Devre Adını Veren Baş Vekil: Adnan Menderes, İstanbul, 1971, s. 120.

81 Nazmi Sevgen (Haz); Celâl Bayar Diyor ki, İstanbul, 1951, s. 115-130; Cumhuriyet, 27 Haziran 1946, Vatan, 10 Temmuz 1946.

82 Burçak, a.g.e., s. 70; Asım Us, “Cumhurbaşkanlığı ve Parti Başkanlığı”, Vakit, 20 Eylül 1945.

83 Tasvir, 23 Nisan 1946.

84 Toker; a.g.e., s. 136-137.

85 TBMM T. D., Dönem 7, C. 22, s. 233.

86 TBMM T. D., Dönem 7, C. 22, s. 216-223.

87 Karpat; a.g.e., s. 136.

88 Cumhuriyet, Ulus, 27 Nisan 1946.

89 Cumhuriyet, 11 Mayıs 1946.

90 Cumhuriyet, Vatan, Ulus, 11 Mayıs, 1946.

91 DP’ye dönük sert eleştirilerin bir sebebi de Fuat Köprülü’nün yabancı basına verdiği demeçle iç bünyeyi ifşâ ettiği, bunun milletvekillikle bağdaşmadığı şeklinde idi.

92 Cumhuriyet, Vatan, 26 Mayıs 1946.

93 Cumhuriyet, 27 Mayıs 1946.

94 Vatan, 28 Mayıs, 1946.

95 Ulus, 30 Mayıs 1946.

96 Cumhuriyet, Ulus, 7 Mayıs 1946.

97 Toker; a.g.e., s. 148.

98 Türkiye Kütüphane ve Dökümantasyon Müdürlüğü, a.g.e., s. 92.

99 TBMM T.D., Dönem 7, C. 23, s. 246-247.

100 Ulus, Vatan, 15 Haziran 1946.

101 Karpat; a.g.e., s. 137.

102 Cumhuriyet, Ulus, 19 Haziran 1946.

103 Karpat; a.g.e., s. 141.

104 Cumhuriyet, Vatan, 21 Temmuz 1946.

105 Ulus, 4 Temmuz 1946.

106 Vatan, 10 Temmuz 1946.

107 Cumhuriyet, 25 Temmuz 1946.
108 Tasvir 16 Temmuz 1946.

109 Ulus, 20 Temmuz 1946.

110 Vatan, 21 Temmuz 1946.

111 Cumhuriyet, 23 Temmuz 1946.

112 Ulus, 26 Temmuz 1946.

113 Cumhuriyet, 23-25 Temmuz 1946.

114 Ayın Tarihi (Temmuz 1946), No. 152, s. 5.

115 Cumhuriyet, 25-26 Temmuz 1946.

116 TBMM T.D., Dönem 8 C. 1 s. 261.

117 Tunaya; a.g.e., s. 657; Toker; a.g.e., s. 172; Barutçu, a.g.e., s. 385-386.

118 Cumhuriyet, 1 Ekim 1949.

119 Fersoy; a.g.e., s. 136.

120 Ulus, 6 Ağustos 1946.

AĞAOĞLU, Samet; Arkadaşım Menderes, İstanbul, 1967.

AYDEMİR, Ş. Süreyya; İkinci Adam, 4. Baskı, C. 2, İstanbul, 1979.


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin