Dengecilik ve Baticilik



Yüklə 14,59 Kb.
tarix02.11.2017
ölçüsü14,59 Kb.
#27151

Eksen kaydirma meselesi

Baskin Oran

Kirk küsur yildir yazi yazarim, bugün ilk defa iktidardaki bir devlet adamini övecegim. Ama, Osmanli Beyligi’nin kurulusundan iki asir önce egitime baslayan Oxford’daki “Degisen Dünyada Türk Dis Politikasi” konferansinda verdigim teblig bununla ilgili, önce onu özetleyeyim.

Dengecilik ve Baticilik

Türkler hep batiya yürüdü. Çünkü doguda daglar, Müslüman Iran, Kürtler ve Aleviler vardi; batida ise ovalar, Dar-ül Harp ve Bizans’in çürüyen yapisi. Güçlüyken Avrupa devletlerini tokusturdu. Merkantilizmi (ticaret kapitalizmini) iskalamak nedeniyle inise geçince de, Rusya’ya karsi müttefik arayisi ve Gayrimüslimleri ikinci sinif tebaa saymak yüzünden, Bati’yla çok yakindan temasa mecbur oldu. 18. Yüzyildan itibaren ise, artik sinailesmeye baslayan Bati’yi kendine model almak zorunda kaldi. Hele, Bati egitimli aydinlar ortaya çikinca.

Osmanli, duraklamadan itibaren bir “Stratejik Orta Boy Devlet” idi. TC de öyle. Orta boy devletler dünya politikasini etkileyemez ama bölgeyi çok etkileyebilir. Iki nitelik sahibi olmak sartiyla: 1) Jeostratejik konum; 2) “Göreli özerklik”. Bunlardan birincisi pek degismez. Ikincisi ise uluslararasi ortama baglidir: Bölgede tek bir Büyük Devlet egemen degilse artar, egemen ise azalir. Bu nedenle, birbirinin devami olan bu iki devlet, hep bölgede tek bir Büyük Devletin egemen olmamasina çalismistir. Bunun istisnasi 1950-60 dönemidir ki, onun da sonunda (1959’da) Menderes “Ben Moskova’ya gidiyorum” diyecektir. Bütün bunlardan çikan sonuç olarak, TC dis politikasinin iki belkemigi vardir:

1) Dengecilik: Göreli özerklik saglamayi amaçlar. Bati ile rakipleri (Rusya, SSCB) arasinda, o mümkün degilse Bati’nin farkli gruplasmalari arasinda denge arar. 2) Baticilik: Çok çesitli boyutlardan kaynaklanir. Tarihsel olarak, Osmanli’dan. Ideolojik olarak, Ittihat ve Terakki’den (I ve T “Türkçü ve Batici”dir). Sosyo-ekonomik olarak, yapisinin gittikçe Bati’ya benzemesinden. En çok da, seçkinlerinin (“aydinlar”) Batici olmasindan. Oysa, topraklarinin sadece yüzde 3’ü Avrupa’dadir.

Bu iki belkemigi, bir paranin yazi-turasi gibidir çünkü Din Savaslarini bitirdigi 17. Yüzyildan bu yana Bati hep basat olagelmistir. Buna ragmen Batili ülkeler, Dengecilik’in Baticilik’i kontrol altinda tuttugu kanisiyla olacak, zaman zaman bir “eksen kaymasi”ndan sikayete baslarlar. 1919-21’de “Türkiye Bolsevik oluyor” demislerdir. 1940-43’te “Türkiye Nazilere meylediyor” demislerdir. 1967’de ABD sefiri, Sovyet kredilerine basvuran Demirel’in makamina dalmistir: “Eksen mi degistiriyorsunuz?”. Ecevit hükümetleri döneminde “Türkiye baglantisizlara kayiyor” demistir Bati. 1991’de, kendi icat ettigi “Adriyatik’ten Çin Denizine Türk Dünyasi” sloganindan ürkmüstür. Simdi de “Islamcilar eksen degistiriyor” lafini çikardi.



Nereden çikiyor?

Bütün bunlar, Türkiye Batici politikasini her çesitlendirmeye kalkistiginda arzi endam eder. Oysa, ülke ya dramatik küresel degisikliklerle bas etme (1940-43), yahut degismekte olan uluslararasi düzende göreli özerk bir yer edinme çabasindadir (1919-21, 1967, 1974, 1991). Dahasi, bu çabalar üç seyle tam uyum içindedir:



1) Uluslararasi sistemdeki gelismelerle: Yumusama, baglantisizligin dogusu, Soguk Savas’in bitisi, emperyalist isgal döneminden “Ticaret Devleti”ne geçis, Bush’tan Obama’ya geçis. 2) Türkiye’nin iç politikasiyla: Devletçilikten ihracat politikasina geçis, askerî vesayet ve bagnaz Kemalizm’den çogulcu topluma geçis. 3) Bizzat Bati’nin çikarlariyla: Bati ile Islam ülkeleri arasindaki arabuluculuk islevi, Türkiye’deki Islamcilarin yasadigi dönüsümün Islam ülkelerine “rol modeli” olacagi umudu.

“Eksen degistiriyor” denilen yeni politikaya “neo-Osmanlicilik” diyenler vardir, ama olay ayni anda da, Atatürk’ün hem Batici olan hem de komsularla iyi geçinen politikasina benzemektedir. Benzerlik, hem bu yeni seçkinlerin hizla burjuvalasarak Batici politika izlemelerinden, hem de bu cografyada devletin göreli özerklik pesinde kosmaya sartlanmis olusundan kaynaklanir. Kaldi ki, “eksen degisimi” isteyenler Islamcilar degildir. “Avrasyacilik” nevzuhur icadina sarilan, bu arada da ordusu ve dis politikasi olmayan bir AB’yi emperyalizmle suçlayabilen kimi “Kemalistler”dir. Bu da tarihin bir cilvesi olsa gerek.



Davutoglu bu ülke için nimet

Oradaki Türkiyeli ögrenci ve ögretim üyelerinin (özellikle de Mehmet Karli’nin) çabalari sonucu eksiksiz ve kusursuz geçen Oxford konferansinda Davutoglu ana konusmayi yapti, kapanista ve yemekte de konustu. Türkleri kahvaltida dinleyerek notlar aldi. Bazi arkadaslar “Cumhuriyet tarihinin en çarpici disisleri bakani” diye yazdilar. Ben biraz daha ileri gideyim: Osmanli dahil, Türkiye tarihinin en önemlisi. Benzetildigi Kissinger’dan çok daha önemli. Çünkü Kissenger’in yönettigi dev makine dünyaya zaten egemen idi. Davutoglu sayisiz zafiyetlerin ülkesinde bir yalniz adam, baslamis bir süreçten kuvvet almiyor, milletvekili bile degil.



Önemi nereden? Yapmak istediklerini bir tarihsel çerçeveye ve teoriye oturtmasindan. Bu sayede, simdiye kadarki bakanlar gibi olaylarin ardindan sürüklenmiyor; olaylari kurmaya çalisiyor. Bunu, insanligi 4 dönemde mütalaa eden bir tarih analizine dayandiriyor: 1) Farkliliklara izin veren imparatorluklar; 2) Sömürgecilik; 3) Soguk Savas; 4) Küresellesme. “Ortadaki 2 ve 3,” diyor, “tarihsel düzenin yapaylikla bozulmasidir; simdi yine farkliliklara izin veren döneme geldik”. Yani, bir tür “back to future” (istikbale dogru geriye). Önemli uluslararasi olaylarin ardindan reformlarin geldigine isaret ediyor: “1648 Vestfalya’dan sonra Köprülü reformlari, 1815 Viyana’dan sonra Tanzimat ve Islahat fermanlari. AB reformlari Soguk Savas sonrasina adapte olmaktir”. Bu analizin pratikteki önemi surada:

1) Dis politikada göreli özerkligi insa ediyor. Çünkü Türkiye’nin Bati-Dogu arasinda, ilk defa palavra degil, gerçek bir köprü olmasina zemin hazirliyor. “Türk’ün Türk’ten baska dostu yoktur” geri zekâliligindan “Komsularla Sifir Sorun”a geçerek paranoyadan siyrilmak, bu sayede de, kendisini “müseccel problemli” olarak siniflandirmis bir Bati’nin karsisina yepyeni bir kimlikle çikmak nedir, bir düsünün.



2) Iç politikada çogulculuga götürüyor. “Demokrasi” diye bildigimiz alt-kimliklerin taninmasina. Osmanli’daki çogulcu espriyi modernlestirerek geri getiriyor. Mesela, Türkiye’nin Filistinlilere verdigi muazzam destegi “Sehirler çokkültürlü olmali”ya dayandiriyor. Tabii, kendisinin büyük bir avantaji var: TC ve dünya tarihinin bu çok özel noktasinda göreve gelmek. Ama bir düsünün; kendi ayagina kursun sikmanin milli spor oldugu bir memleket burasi.

Davutoglu’nun bir tek zayif noktasini gördüm: Ermenistan’la protokollerin bu hale düsmesi. Bunu pek savunamiyor; savunulacak gibi de degil zaten. Bilmiyorum fazla mi torpil geçiyorum ama, bu onun degil hükümetin politikasi. Bu bakan, küçük boyuyla, Türkiye’ye birkaç boy büyük. Insallah balta saplari baltalamazlar.
Yüklə 14,59 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin