Dinsel çEKİnceler



Yüklə 93,66 Kb.
tarix03.11.2017
ölçüsü93,66 Kb.
#29915

HEYKEL SANATINDA “DİNSEL ÇEKİNCELER” ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

ÖZET

Müslümanlıkta gerçekleri tam olarak bilmeyenler, güzel sanatların günah olup olmadığı konusunu; etraftan yada ailelerden aldığı terbiye veya işittikleri doğrultusunda ele alırlar. Özellikle daha bir muhafazakar çevrede yetişmişse o birey için resim, heykel veya müzik gibi sanatlarla ilgilenmeyi günah sayar, özellikle resim veya heykel sanatları insanları putperestliğe götürür inancında olurlar. Bunun tam tersi akıl ve mantığını çalıştıran kişiler de yok değildir. Bilinen bir gerçek vardır ki o da peygamber efendimizin her hadise ve yazılan çizilene inanmamayı öğütlediği gerçeğidir. Bununla birlikte söylenilen veya işitilen bir çok hadis etkisinde kalan çoğu kişi, heykel veya resim yapmaktan çekinmiş, etkilenmiştir. Yine de sanat tarihi sayfasında, bir çok resim ve heykel örneğine rastlamak da mümkündür. Unutulmamalıdır ki, gerçek olan “put” lara tapınmanın yasak olduğu gerçeğidir.



Anahtar Kelimeler: Sanat, Heykel, Dinsel, İnanç

ABSTRACT

Realities of Islam who do not know exactly, fine arts, whether it is the subject of sin, or the families of the surrounding environment are dealt with in accordance with the manners or they hear. Especially for that individual raised in a conservative environment, painting, sculpture, or music that counts as a sin to take care of arts, especially painting and sculpture are belief leads people to idolatry. It is not the opposite of reason and logic do not have people running. There is a well known fact that it is also recommended to not to believe in the Prophet Drawing by each event and the fact that post. However, most people are exposed to a hadith is said or heard, refrained from making sculpture or painting, are affected. Nevertheless, art history page, the instance can be heard a lot of painting and sculpture. After all, the real thing "put" is the fact that it is forbidden to worship.



Key Words: Art, Sculpture, Religious, Belief

Her üç semavi dinde; resim veya heykel yasağı ile ilgili kesin bir ayete rastlandığını söylemek zordur. Ancak ayetlerin bazılarının farklı yorumlanması ve kimi hadislerin yarattığı etkiler, genel olarak insanların resim ve heykel sanatına bakışını olumsuz etkilemiştir. Bilinen bir gerçek var ki, o da; üç semavi dinin “tevhid inancına yani “tek Tanrı ve birlik inancı” na sahip olduğu gerçeğidir. Bu da demek oluyor ki bu üç din, başka tanrılara tapınmayı yasak eder. Kur’an-ı Kerim’de Allah’a eş koşmak, “şirk” tabiriyle adlandırılmaktadır. Yaşar Nuri Öztürk “Kur’an’a Dönüş” kitabında (1996) şöyle der ; “şirk veya gizli şirk” tabiri bizzat peygamberimiz tarafından kullanılmıştır. Bu deyim “güneşe, aya, heykele tapmak değildir. Bu şirk, Allah dışındaki şeylerin hoşnutluğunu gözeterek iş yapmaktır”. (Öztürk, 1996:37). Buna göre resim ya da heykele özel bir işlev yüklenmediği sürece put yerine geçmediği anlaşılmaktadır. Tüm kutsal kitaplarda “suret, put ya da şirk” sadece resim ve heykel olamaz, ayrıca Tanrının yerine geçen canlı veya cansız her şeyi kapsamaktadır. (Çiftçi, 2008:45-49.). Yine Tevrat’ta (Tekvin, 20-Bap 20) 3 ve 6 arası ayetler, böyle bir yasak olmadığının kesin birer göstergesidir; “Karşımda başka ilahların olmayacaktır(3). Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiçbir suretini yapmayacaksın (4), onlara iğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin (5)…”.(Kitab-ı Mukaddes, 1958:73).

İslamda geçen kimi ayetteki kelimeler, bugün dahi yorum farklılıklarından tartışmalara yol açar. Örneğin “ensap” sözcüğü, bunların başında gelir. Kur’an-ı Kerim’in Maide suresinde şöyle der; “Ey iman edenler! Uyuşturucu, kumar, tapınmak için dikilen taşlar (ensap) fal okları, şeytan işi birer pisliktir, bunlardan uzak durun” (Cüz 7, Süre 5, 90.Ayet). (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, 1997:122). İbn-i Kesir “Dikili taşlar “ensab” a gelince; bunlar, müşriklerin, kurbanlarını yanlarında kestikleri taşlardır” demektedir.(Çiftçi, 2008:45). Üç semavi dinden yıllarca önce, tasvir edilen bir nesneye tapınma olgusu söz konusudur. Nitekim Tanrı ile özdeşleşen bu nesneler, büyü ve sihir amaçlı da kullanılır, kısaca putlar doğmuştur. Tanrı inancı, insanlar arasında kabul görünce ilk olarak bu putlarla savaşmak gerekmiştir. Bu ilk etapta Yahudilik inancında olmuştur. Put tasvirlerle aynı kabul görmüş ve resim yapmak yasaklanmıştır; “Ne yukarıda gökte, ne aşağıda yerde, ne de yerin altında suda bulunanın resmini yapma, onlara tapma ve hizmet etme. Çünkü ben, senin Efendin ve Tanrın, kıskanç bir Tanrıyım”; ve 23. Ayet “Benimle başka ilahlar yapmayacaksınız; kendiniz için gümüşten ilahlar, altından ilahlar yapmayacaksınız”. (Bap 20; 3 ve 6 arası ayetler) . (Kitab-ı Mukaddes, 1958:73-74). İşte bu dönemlerde bu gibi ayetler farklı algılamaya açık hale gelmiştir. Oysa Yahudiler için sanat her zaman önemli olmuştur. Özellikle müziğe çok önem vermişler ve onun helal olduğunu kabul etmişlerdir. Oysaki bahsi geçen ayetler, resim ve heykel gibi sanatların ise günah ve haram olduğunu düşündürtmüştür. Hristiyanlıkta bir süreliğine yaşanan İkonoklazma Dönemi haricinde tüm sanat dallarına çok önem verildiği ise bilinen bir gerçektir. Aslında İslam dini de, akıl ve mantıkla hareket etmeyi buyurur. Her ferdin her şeyde aklını ve fikrini kullanmasını ister. Bu doğrultuda Peygamberimiz Müftüler fetva verseler dahi sen fetvayı kendinden al” buyurmuştur. (İpşiroğlu, 2005:15).

Yahudiler firavunun elinden Musa yardımıyla kurtarılıp çöle getirilmişlerdir. Amaç, onları putperest dünyadan uzaklaştırmaktır. Nitekim firavunun ülkesinde-Mısır’da putperestlikle yetişmişlerdir. Bunlardan bir kısmı; Mısır’dan çıkarken yanlarında putlarını da getirip muhafaza etmişlerdir. Bu sebeple “Yahudilik” dinine de resim ve heykeli yasak eden maddeler konulmuştur; amaç putperestliği yok etmektir. (Mardin, 1951:16-17).

İnsanlar üzerinde etkisi olmuş ayetleri, daha net olarak belirtmekte fayda vardır. Buna göre Yahudilikte, Tevrat Çıkış kitabı Bap 20, 3-6 arasındaki ayetler şöyle buyurur;

Karşımda başka ilahların olmayacaktır.(3) Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın (4), Onlara eğilmeyeceksin (ruku etmeyeceksin); ve onlara ibadet etmeyeceksin (5), Ve beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden, kıskanç bir Allahım (6). (Çiftçi, 2008:55, Kitab-ı Mukaddes, 1958:73). Benimle başka ilahlar yapmayacaksınız; kendiniz için gümüşten ilahlar, altından ilahlar yapmayacaksınız (23). (Kitab-ı Mukaddes, 1958:74).

Levililer Bap 19’da şöyle der; Putlara dönmeyin ve kendiniz için dökme ilahlar yapmayın; ben Allahınız Rabbim. Aynı şekilde Bap 26 devam eder; Kendinize putlar yapmayacaksınız ve kendiniz için oyma put ve dikili taş dikmeyeceksiniz ve önünde secde etmek için memleketinizde resimli taş kurmayacaksınız; çünkü ben Allahınız Rab’im (1).

Tesniye Bap 4; Canınızı iyice koruyun; çünkü Horebde, ateşin içinde Rab size söylediği gün bir suret görmediniz (15); taki fesada sapmayasınız ve kendiniz için erkek yahut kadın suretinde (16) ; yerde olan bir hayvan suretinde, göklerde uçan kanatlı bir kuş suretinde (17), toprakta sürünen bir şey suretinde, herhangi bir şeklin suretinde oyma put yapmayasınız (18) , (23) Kendinizi sakının, ta ki Allahınız Rabbin sizinle ettiği andını unutmayasınız ve Allahın Rabbin sana yasak ettiği bir şeyin suretinde kendiniz için oyma put yapmayasanız, (24) çünkü Allahın Rab yiyip bitiren bir ateştir, kıskanç bir Allahtır” demektedir. Bir sanatkarın el işi, Rabbe mekruh oyma yahut dökme put yapan ve onu gizlice diken adam lanetli olsun” denilerek burada “put” anlamı verilmektedir. (Kitab-ı Mukaddes, 1958:118-181, Mardin, 1951:18).


Ayrıca, o günlerle ilgili olarak şu ayetler de durumu açıklar niteliktedir;

Hazakıyal, 20–8: Mısır putlarını terk etmediler

20–21: “Oğulları dahi bana asi oldular

20–24: Ahkamımı icra etmediler ve kanunlarımı redettiler. Ve (Sebit) lerimi bozdular ve gözleri ecdatlarının putlarında kaldı.

20–25: Ben dahi onlara iyi olmayan (mülayim olmayan) ve onlara yaşayamayacakları ahkâm verdim. (Mardin, 1951:19).

Musa dağdayken Harun, halkın zorlayıcı isteği doğrultusunda, tapınmaları için onlara altından bir buzağı yapar. Musa atalarının Tanrısı Yahve’ye tapınılmasını ve başka tanrılar edinilmemesini ister. Oysa Musanın, Mısırda 80 yaşına kadar resim ve heykel yaparak geçimini sürdürdüğü bilinmektedir. O, sarayın resim ve heykel sorumlusudur. Musanın yazılı tabletleri de aslında birer rölyeftir. Yarı resim-yarı heykel kabartma sayılmalıdırlar. Musa’nın, Tanrının emirlerini aldığı bu taş tabletler oldukça önemlidir.

Tesniye Bap 9 der ki; ve vaki oldu ki, kırk günün ve kırk gecenin sonunda, Rab bana iki taş levhayı, ahit levhalarını verdi. (11). Ve Rab bana dedi: Kalk, buradan çabuk in, çünkü Mısırdan çıkardığın kavmin fesada düştü, onlara emrettiğim yoldan çabuk saptılar. Kendierine dökme bir put yaptılar (12). (Çıkış Bap 34) devam eder ; Musa dağdan inince kavminin altın bir buzağı yapıp ona tapındıklarını görür ve çok kızar; o kızgınlıkla elindeki tabletleri yere atar ve kırar. Bu konuda tepki vermeyen Tanrı, yeni tabletler vermek için Musa’yı yeniden çağırır ve Rab Musa’ya şöyle der ; (1) Kendin için evvelkiler gibi iki taş levha yont ve kırdığın evvelki levhaların üzerinde olan sözleri bu levhalar üzerine yazacağım. (Kitab-ı Mukaddes, 1958:89, 186).

Yahudi inancında bahsi geçen Makdis (toplanma) çadırı için şunlar söylenebilir:

Musa; taş yontucu, rölyef ustaları, ağaç oyma ve döküm ustalarını bir araya toplayarak bu toplanma çadırını inşa eder. Bu konuyla ilgili ayet şöyle der; (2) Musa İsrailoğullarına dedi ki; bakın, Rab Yahuda sıptından hur oğlu uri oğlu betsaleli adı ile çağırdım (3) ve onu hikmette, anlayışta ve bilgide ve her çeşit sanatta Allahın ruhu ile doldurdum; (4) ve hünerli işleri düşünmek, altında ve gümüşte ve tunçta işlemek için, (5) ve kakmak üzere taş yontmak için, onu Allahın ruhu ile doldurdum. (6). (Çıkış Bap 31). (Kitab-ı Mukaddes, 1958:86). Oymacı ve üstat işlerinde ve lacivertte, erguvanide, kırmızıda ve ince ketende nakışcı ve dokuma işlerinde, herhangi bir sanatta işleyenler ve hünerli işler düşünenler olarak, her çeşit sanatı yapmak için onları yürek hikmeti ile doldurdum. Tanrı’nın aslında burada ressamları ve yontucuları kutsal kişi saydığı çok aşikardır.

Davud’un yatağında bir insan heykeli bulunması ile ilgili bir farklı ayetten de sözedilmektedir:

I. Samuel Bap 19; (11) Ve Saul Davudu beklemek ve kendisini sabahleyin öldürmek için evine ulaklar gönderdi ve Davudun karısı Mikal ona bildirip dedi; eğer bu gece canını kurtarmazsan, yarın öldürüleceksin. (12) ve Mikal Davudu pencereden indirdi ve o gitti ve kaçıp kurtuldu. (13) ve Mikal terafimi (insan biçimli heykel) alıp yatağa koydu ve keçi kılından yatağı onun başına koydu ve yorganla örttü. (14) Saul Davudu almak için ulaklar gönderdi ve kadın: O hastadır, dedi. (15) ve Saul; onu yatak içinde yanıma çıkarın da öldüreyim diyerek Davudu görmek için ulaklar gönderdi. (16) ve ulaklar içeri girdiler ve işte terafim –heykel yatakta ve keçi kılından yastık onun başında idi (17) ve Saul Mikala dedi; niçin beni böyle aldattın ve düşmanımı gönderdin de kurtuldu? Ve Mikal Saul’a cevap verdi; Davud bana dedi: beni salıver, niçin seni öldüreyim? (Kitab-ı Mukaddes, 1958:292-3).

Yahudilik inancında benzer ayetler devam etmektedir. Bunlardan bir diğerine göre; Süleymanın resim ve heykellerle dolu sarayı hakkında şunlardan bahsedilir ;

I.Krallar Bap 6; (1) ve vaki oldu ki, İsrailoğullarının Mısır diyarından çıkmalarının 482.yılında, Süleyman İsrail üzerine saltanatının 4.yılında, 2.ay olan Ziv ayında Rabbin evini yapmaya başladı. (2) ve Kral Süleyman Rab için yaptığı evin uzunluğu altmış arşın ve genişliği yirmi ve yüksekliği otuz arşındı. (Kitab-ı Mukaddes, 1958:342).

I.Krallar Bap 7; (13) ve Kral Süleyman gönderip Surdan Hiramı getirtti. (14) Naftali sıptından dul bir kadının oğlu olan idi ve babası Surlu bir adamdı. Tunç işçisiydi ve Hiram bütün tunç işleri işlemekte hikmetle ve anlayışla ve hünerle dolu idi. Ve Süleymana gelip bütün onun işlerini yaptı. (23) ve dökme denizi bir kenardan öbekine on arşın olarak değirmi biçimde yaptı ve yüksekliği beş arşında ve otuz arşınlık bir ip onun çevresini sarardı. (24) ve çepeçevre kenarlarının altında onu saran, her arşında on, çepeçevre denizi saran tomurcuklar vardı; tomurcuklar iki dizi idi, o dökülürken beraber dökülürdü. (25) Oniki öküz heykeli üzerinde dururdu, üçü şimale ve üçü garba ve üçü cenuba ve üçü şarka bakardı ve deniz yukarıda onların üzerinde idi. Ve bütün onların sağrıları içeri doğru idi. (29) ve pervazlar arasında olan yan levhalarında aslanlar, öküzler ve kerrubiler (Yahudi inancına göre sfenkse benzer, büyük boyutlu, aslan vücutlu, insan başlı, kanatlı melekler ve heykelleridir) vardı ve yukarı pervazlar da böyle idi ve aslanların ve öküzlerin altında sarkık çelenkler işlenmişti. Görüldüğü üzere Yahudi peygamberleri heykel yapımı konusunda yasakçı olmamışlardır. (Kitab-ı Mukaddes, 1958:343-4).

Hıristiyanlığa bakıldığında da, ilk dönemlerinde Tevrat inancının hakim olduğu gözlenir. Özellikle ilk iki yüz yıl içerisinde, Yahudiliğin etkisiyle resim ve heykel sanatından uzak durulmuştur. Ancak zaman geçtikçe bu etkiler önemini yitirmeye başlar. Hatta Hıristiyanlara göre Tanrı “Mesih” suretindedir ve onun şekline bürünmüştür. Erken dönem Hıristiyan inancında antik sanat geleneklerinin etkisi de sürmüştür. Bir “Zeus veya Apollon” görünümlü “İsa” tasvirleriyle karşılaşılır çoğu kere. Hıristiyanlıkta resim veya heykel put olarak görülmemiştir. Ancak zamanla tasvire tapmalar başlar ve özellikle 5.yy.dan itibaren “İsa’nın ya da Meryem Ananın” ikonaları büyük önem arz eder. Bu durum “ikonaklast” dönemi yani “ikonların kırılması”nı doğurur. (726–842)1.

9.yy.lardan sonra Hristiyan betimlemelerinde, sık sık Tanrı ikonografisine rastlanır. Bu bağlamda “kendi anlayışında ve özünde yaratılan bir Tanrı” resim ve heykelle bütünleşir. Ayrıca İsa, Meryem ve azizler ile İncil öyküleri, özellikle Ortaçağ Avrupa’sında sıklıkla betimlenir. Ortaçağ’ın “skolastik düşüncesiyle birleşen dinsel anlayışı” da böylece sanata yansımış olur. Nitekim bu dini tasvirlerin, okuma yazma bilmeyenlere bir şeyler öğrettiği savunulur. Bu doğrultuda Avrupa’da birçok mimari yapının cephe ve içleri, dinsel içerikli heykel ve resim örnekleriyle dolar. (İpşiroğlu 2005:16,18, Arseven ty:11 ve Sinemoğlu 2000:13). Neticede İncillerde tasvir yasağına dair net bir şeye rastlanmaması, Hıristiyan inancında olanları rahatlıkla resim ve heykel sanatına yöneltmiştir. Bu anlayış; Rönesanstan Modern çağa Avrupa sanatında önemini koruyarak devam etmiştir. (Çiftçi 2008:100,105, Okay, 1991:15-24).

İslam dini de, Yahudilik inancı ile benzeşmektedir. Özellikle Tanrı, asla resmedilemez, görülemez, insan yalnızca onun kuludur. Vahdaniyet yani tek Allah inancı, dinimizde kabul gören bir inanıştır. Ve çoğu hadisde; gerçek olan ve yasak edilmeye çalışılan “başka tanrılara ya da putlara tapınma”yı engellemektir. Ancak yine aynı hadislerden etkilenerek; put inancı tasvirlerle özdeşleşmiş de olur. Kuran’da biçim verme yani “savara” ve yaratma yani “berea” aynı anlama gelmektedir. Yaradan’a “el-bâri”, tasviri yapana yani ressama da “musavvir” denilmektedir. Hadislerde, canlı varlıkları resmedenlerin “Allah ile boy ölçüştüklerinden ve bu nedenle onların kötü kişiliklerinden” söz edilir ve “bunların kıyamet gününde, yapmış oldukları bu nesnelere can vermeleri isteneceği ve bunu yapamadıkları takdirde de cehennem azabı çekeceklerinden” hep bahsedilmiştir. Dolayısıyla bu hadislere göre, cansız varlıkların resmedilebileceği sonucu çıkarılmış, yaratma ve biçim vermeyi “Allah’ı taklit etmek” olarak algılayan bir anlayış doğmuştur. Aslında İslam inancının bir özelliği de “güzele inanmaktır”. Bu fikre sevkeden birinci etken, Allah’ın sıfatları arasında “Cemal ve Cemil” kavramlarının da yer almasıdır. Kur’an-ı Kerim’de “Tin, Cüz 30, Süre 94–95” te “İncire, zeytine Sina Dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” denilirken, “Teğabun, Cüz 28, süre 64, 3. Ayette” de; “Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi. Size suret verip, suretinizi en güzel şekilde yarattı ve dönüş ancak O’nadır” ifade buyrularak; insanlar sanat, güzellik ve estetiğe sevk edilir. (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, 1997:555,596). Hadislerde de “Allah temizdir, temizliği sever, güzeldir, güzelliği sever, merhametlidir, merhameti sever, cömerttir, cömertliği sever” denilmektedir. Bu tür referanslardan hareket eden İslam sanatçıları da, güzeli arama çabasında olmuşlardır. (İpşiroğlu 2005:9,18-20, Yıldırım 2000:16).

Müslümanlıkta gerçekleri tam olarak bilmeyenler, güzel sanatların günah olup olmadığı konusunu; etraftan yada ailelerden aldığı terbiye veya işittikleri doğrultusunda ele alırlar. Özellikle daha bir muhafazakar çevrede yetişmişse o birey için resim, heykel veya müzik gibi sanatlarla ilgilenmeyi günah sayar, özellikle resim veya heykel sanatları insanları putperestliğe götürür inancında olurlar. Bunun tam tersi akıl ve mantığını çalıştıran kişiler de yok değildir. (Mardin, 1951:5).

İslamiyetten önce Arap dünyası putlara tapınmaktadır. İslamiyet kabul görünce de, bu putlara tapınmanın cahillik ve yasak olduğu anlatılmaya çalışılmış ve bu doğrultuda putlar yok edilmişlerdir. Kesin olarak Kur’an’ da “putlara tapınmayı” yasaklayan ayetler vardır. Bunlardan bir kaçı şunlardır;

Ey iman edenler, şarap, kumar, ensab ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Onlardan sakınınız ki felâhe eresiniz . (Maide Suresi 5–90). Bu ayette geçen ensab “ibadet kastı ile dikilen putlar” ı anlatmaktadır. Bir başka ayette; Onlar (Cinler), Süleyman (A.S) a dilediği gibi kalelerden, temâsil (heykellerden), havuzlar kadar geniş leğenlerden ve sabit kazanlardan ne dilerlerse yaparlardı, denilmektedir.(Sebe Suresi 34–13). (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali 1997: 122, 428, Elmalı vd. 2008). Ayette bahsedilen “temâsil”, timsâl’in çoğulu olup heykeller anlamına gelir. (Yani gölgesi olan ve bir hacim kaplayan putlar). (Yakutcan, 1991:2-3).

Bir başka ayette; Nuh peygamber, kavmini Allah yoluna davet etmektedir. Ancak onlar buna cevap olarak “sakın Tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd-i, ne Suva’yı ne Yegus’u ne de nesr’i bırakmayın” derler. Bu isimler tapılan put isimleridir. (Nuh Suresi 71–23). (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali 1997: 570). İbrahim (A.S) da babasına ve kavmine, Sizin şu karşısında durup taptığınız heykeller de nedir? diye sorar. Onlar da; Babalarımızı onlara tapar bulduk da biz de bunun için onlara tapıyoruz” şeklinde karşılık verirler. İbrahim peygamber de onlara “Doğrusu siz de babalarınız da açık bir sapıklık içerisine düşmüşsünüz” diyerek azarlar. (Enbiya Suresi 21–52, 53, 54). (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali 1997: 325, Yakutcan, 1991:3-4).
Hz. Ali döneminde Yemen seferi sırasında, peygamber efendimizin kendisine “Yolda tesadüf edeceğin putları ve mezar anıtlarını kır” şeklinde emir verdiği söylenilegelmiştir. Nitekim bunun için, birçok heykel ve kabartma da yok edilmek istenmiştir. (Ersoy 1991:20-25, Arseven ty:9-10, İnal 2005:112-3). Hz.Muhammed (A.S), putların her daim düşmanı olmuştur. Mekke’nin fethinde, Kâbe’de bulunan tüm heykel ve resimlerin imha edilmesini istemiştir. Kendisi de bizzat bu putları asası ile devirirken, “yine de ki: Hâk geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur” demiştir (İsra Suresi 17–81). (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, 1997:289). Bir zaman sonra kimileri, “İslamiyetin putperestlik devrinde, putlara tekrar dönülmesin diye onlar yok edilmişlerdir. Ancak şimdi günümüz insanının putperest olması olası değildir. Onlarla yapıcı veya taşıyıcı olarak ilgilenmekten bir zarar çıkmaz” diyerek bir yumuşamayı dile getirirler. Ancak ağırlık çekinceler yönündedir. Hz. Ali de putları imha ederken hadisinde şöyle demiştir: “Bundan sonra kim bu gibi şeyleri yapmaya yeltenirse, Muhammed(A.S) a indirileni inkar etmiş sayılır”. Yine Hz.Muhammed’in söylediği bir hadis bu konuda oldukça etkili olmuştur: Kıyamet gününde azap yönünden insanların en şiddetlisi olacaklar, Allah’ın yaratma sıfatına benzer iş yapanlar olacaktır”. Bir diğer hadisde de şunları ifade eder: Dünyada bir suret yapana, kıyamet gününde yapmış olduğu surete ruh üflemesi (hayat vermesi) teklif olunacak fakat o bunu asla yapamayacaktır”.

Al-i İmran Suresi 49.Ayet” de şunları söyler; O, İsrailoğullarına bir elçi olacak. O şöyle diyecek: Ben size Rabbinizden bir işaret getirdim. Size çamurdan bir kuş maketi yapacağım. Ona üfüreceğim ve Allah’ın izniyle hemen kuş oluverecek. Doğuştan kör olanı ve abraşı (alaca hastalığına yakalanan cih hastalığı) iyileştireceğim. Yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiklerinizi size haber vereceğim. Eğer inanırsanız, bütün bunlarda sizin için bir işaret vardır”. (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali 1997: 55). İçinde köpek ve canlı hayvan sureti bulunan eve rahmet dileyici melekler girmez. Melekler içinde suret bulunan herhangi bir eve girmezler. (Çiftçi, 2008:168-9).

Ankebut suresi 29–64: Dünya hayatı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir; şüphesiz ki asıl hayat, ahiret yurdundaki hayattır, keşke bilselerdi demektedir. (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali 1997: 403). Bu konuyla ilgili şeyhülislamın ifadeleri : Gelelim halefler için tarihi vesaik yerlerine geçmek üzere öteye-beriye rekz olunan yani dikilen heykellere: bunlar hiçbir vakit zengin bir tarihi kaynak sayılacak tafsilatı ihtiva etmezler. Bu hususta ancak bir takım vaka kahramanlarının şahıslarını tanıtmak faydası kalır ki, bu gayenin yazı ile tespit edilen miktarından fazlasına hiç hacet olmadığı gibi, bu tespit usulünün yazı ile tespit şekli kadar umumileşmeye kabiliyeti de yoktur. Nitekim ismen hatırlanmak adına heykeller dikilmek yerine bir takım hayratlar ve iyilikler yapılsa daha makbul olacaktır. Hem heykel yapmak müsrif, gereksizdir ve İslam israfı da yasaklar .(Yakutcan ve Ömür, 1991:8-11).

Denilebilir ki; İslamın ilk günlerinde peygamber hala puta tapanlarla uğraş vermektedir. Dolayısıyla, resimli eşyaları da hoş görmemesi kadar doğal bir şey olamaz. Neticede hala şirk ile mücadele söz konusudur. Ancak bilinmektedir ki, peygamberimiz Mekke’yi ele geçirdiğinde Kâbe’de bulunan Çocuk İsa ve Meryem tasvirine ise dokundurtmamıştır. Genel olarak tasvir yapımı mübah gibi gözükse de, ileride bu tutumlarda yumuşamalar olacaktır. (Çiftçi, 2008:176, 188). Aslında, Tanrı insana akıl-fikir vermiştir. İslamiyette bir hadise göre; “Ameller niyete göredir”, yani; “bir işi yapanın niyeti hayır ise o iş Allah indinde hayır sayılır, niyeti şer ise şey sayılır”. Neticede cahillik evresinde, putperestlik devir için verilen ya da verildiği düşünülen yasaklar da oldukça doğaldır. Bugünse, bir resim veya heykele kimse put gözüyle bakmamaktadır, onun bir sanat eseri olduğunun farkındadır. Nitekim Allah resim ve heykel yapmak konusundaki gayretleri tecelli ettirir ve zaten bu yeteneği de O bağışlar.(Mardin, 1951:20,22).

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, İslami etkilere rağmen aslında bir çok İslam devletinde resim ve heykelin ya da kabartmanın yapılmış olduğudur. Bu bağlamda en önemli örnekler arasında Emevi veya Abbasi yapıları verilebilir; 728 tarihli Kasru’l Hayru’l Garbi, Mışatta (743?) ile Hırbetü’l Mefcir (743–48) ve yine 711–715 tarihli Kusay-ı Amra Sarayları bu bakımdan oldukça önemlidirler. (İpşiroğlu 2005:10,21,23, Çiftçi 2008:215-223). Ayrıca Arap dünyasında yaklaşık 630’lu yıllarda, Buhara ve Semerkant kentlerinde heykel üretim merkezleri olması ise dikkate değerdir. Yine Buhara’da “Bazar Mah Ruz = Mah Ruz Çarşısı” kurulduğu ve burada günde değeri 50 bin dirhemi aşan putların satıldığı bilinmektedir. (Çiftçi, 2008:43).

Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün; resim ve heykel gibi sanatlarla ilgili görüşleri açıktır. Kendisi gerici olan davranış ve tutumlara karşıdır;

Hakayiki islamiye tamamıyla anlaşıldıktan ve hâsıl olan kanaati vicdaniye kuvvetli hadisat ile de teeyyüt eyledikten sonra bir takım münevver insanların böyle taş parçalarına taâbbüdünü farz ve zan etmek âlemi islamı tahkir etmek demektir. Aydın bir Müslüman için heykel, resim aracı ile tapınmak mümkün dâhilinde olamaz. Uygar bir Müslüman parklara, benzeri yerlere anıt, heykel veya büstü; bir güzellik ve sanat eseri olarak yapar, kabul eder. Atatürk için “heykeltıraşlık” aydın ve dindar bir ulus için gelişme nedenlerinden biridir. Bu bağlamda yurdun birçok yerinde anıtsal değer taşıyan çalışmaların yapılmasını önerir. (Elibal, 1973:45-6).

Aslında Atatürk heykel konusundaki düşüncelerini, “Bursa Konuşması”nda açıkça belirtmiştir;

Batı Anadolu Seyahati sırası-Bursa Şark Sineması’nda Halkla Konuşma, 22.01.1923;

…pek ziyade alkışlanan mukaddemeden sonra, Paşa Hazretleri Bursa’nın ehemmiyeti tarihiye ve hazırasıyla bîpayan menabii servetinden, ezcümle meşhurucihan olan kaplıcalarından, ipekçilik, halıcılık, arabacılık vs.gibi sanatlarından bahsetmişler ve bunları hali iptidaide bırakmakla memleketin pek çok mutazarrır olduğunu ve menabii servetten şimdiye kadar layıkıyla istifade edemeyen halkın bundan sonra her hususta sarfı faaliyet etmesi lazım geldiğini beyan buyurmuşlardır. Badehu muhasebelerini hasbıhal tarzında yapmayı münasip görerek hazırunun ne gibi hususatta tereddüte düştüklerini ve kendilerinden, hangi meseleyi öğrenmek istediklerini sual etmişlerdir. Bunun üzerine birçok zevat, muhtelif zeminlere ait yirmiyi mütecaviz sualleri beyan ettikten sonra sırasıyla cevaplarını vermişlerdir. Abidata dair olan birinci suale cevaben Paşa Hazretleri demişlerdir ki;

Abidattan bahseden arkadaşımızın maksadı heykel olsa gerektir. Dünyada mütemeddin, müterakki ve mütekâmil olmak isteyen herhangi bir millet behemehal heykel yapacak ve heykeltrş yetiştirecektir. Abidatın şuraya buraya hatıratı tarihiye olarak rekzinin mugayiri din olduğunu iddia edenler, ahkâmı şeriyyeyi layıkıyla tetebbu ve tetkik etmemiş olanlardır. Cenabı peygamberin dini islamı tesisinden bu ana kadar binüç yüz bu kadar sene geçmiştir. Hazreti peygamberin evamiri ilahiyeyi tebliği esnasında muhataplarının kalp ve vicdanlarında putlar vardı. Bu insanları tariki hakka davet için evvela o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak mecburiyetinde idi. Hakayiki islamiye tamamiyle anlaşıldıktan ve hâsıl olan kanaati vicdaniye kuvvetli hadisat ile de teeyyüt eyledikten sonra bir takım münavver insanların böyle taş parçalarına taabbüdünü fazr ve zan etmek âlemi islamı tahkir etmek demektir. Münevver ve dindar olan milletimiz tarakkinin esbabından biri olan heykeltıraşlığı azami derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesi ecdadımızın ve bundan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıratını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir. Bu işe çoktan başlanmıştır. Mesela Sivasa’tan Erzurum’a giderken yol üzerinde güzel bir heykele tesadüf edersiniz. Sonra Mısırlılar İslam değil midir? İslamlık yalnız Türkiye’ye ve Anadolu halkına mı münhasırdır? Seyahat edenler pekala bilirler ki, Mısır’da bir çok eâzımın heykelleri vardır. Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından alamamıştır ve alamaz. İnsanlar mütekamil olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icabettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin tarihi tarakkide yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, evsafı hakıkiyesiyle mütemeddin ve müterakki olmaya layıktır ve olacaktır. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri-II (1906-1938), 1952:65-6).

Sonuç olarak üç semavi dinde aslında put kavramına değinilmiştir. Ve yasak kılınan da bunlardır. Fakat peygamber ardılları yanlış değerlendirmelerle resim ve heykel yapımını hoş karşılamamışlardır. (Çiftçi, 2008:182-3).


DİPNOTLAR:


  1. Hıristanlık ve İkonoklazma; Bizans İmparatorluğu’nda dolayısıyla Hıristiyan tarihinde 726-843 yılları arasında “İkonoklazma” denilen bir dönem yaşanılır. 726 yılında 3. Leo İkonoklast fermanı ilan etmiştir. İkon kırıcılık, dinsel figürlü resimlerin kırılmasını, yok edilmesini anlatmaktadır. Dinsel mekanların; İsa, Meryem, azizler gibi önemli figürlerin tasvirleriyle süslenmesi Hıristiyanlık başladığı süreçten 2-3 yıl kadar sonra hemen başlamıştır. Başta tasvirlerden yana olan imparator 3. Leo zamanla karşı görüşe geçmeye başlar. Ve 726 yılında konuyla ilgili bir ferman yazdırır, buna göre imparatorluk toprakları üzerinde, dini figürlü tasvirlere tapınmayı ve bunların saklanmasını resmen yasaklar. 730 yılından itibaren bu olay kanlı bir savaşa dönüşür. İkonlara tapınmayı sürdüren din adamları sivil yaşama sürülür veyahut işkencelere maruz bırakılır. İkonaklastlar ayrıca kiliselerden tüm tasvirleri indirirler yada kırarlar. Resim veya heykeller yada kabartmalar kırılmış, kazınmış yada üzerleri boyanmıştır. Çoğu yerlerinden sökülür. Yerlerine de günlük hayatan temalar, imparatorlukla ilgili konular bitkisel veya geometrik şekiller yapılır. İkonaklazmanın reddi ve ikon yanlıların zaferi, 787’deki İznik Konsili ile sağlanmıştır. 843 yılından itibaren, artık yeniden dinsel tasvirler yapılmaya başlanır. (Köroğlu, 2004: 27-41) .


KAYNAKÇA
Arseven, Celal Esad . Türk Sanatı Tarihi, (Heykel ve Oyma). C. III. İstanbul, ty.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri-II (1906-1938), Ankara: Türk İnkılabı Tarihi Enstitü Yayınları; I, 1952.
Çiftçi, Köksal. Tek Tanrılı Dinlerde Resim ve Heykel Sorunu. İstanbul: Bulut Yayınları, 2008.
Elibal, Gültekin. Atatürk ve Resim-Heykel. İstanbul: T.İş Bankası Kültür Yayınları, 1973.
Elmalı, Hüseyin ve Dumlu, Ömer. Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı (Meali), İstanbul: 2008.
Ersoy, Ayla. “Resim ve Heykelin Yasak Olduğu Ülkede Sanat”, İlgi 25/66 (Yaz 1991): 20-25.
İnal, İnsel. “Türk Heykel Sanatına Tarihsel Bir Bakış”, Günümüz Türk Heykel Sanatı’nın Sorunları-Ulusal Heykel Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Kocaeli: 2005: 112-123.
İpşiroğlu, M.Ş. İslam’da Resim Yasağı ve Sonuçları. İstanbul: Simurg Yayınevi, 2005.
Kitab-ı Mukaddes-Eski ve Yeni Ahit-İstanbul: 1958.
Köroğlu, Gülgün. “İkonoklazma Döneminden Bizans Resim Sanatı Örnekleri”, İstanbul: Sanat Ve İnanç/2, (Rıfkı Melûl Meriç Anısına). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Türk Sanatı Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayını, 2004: 27-41
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. Ankara: Türkiye Diyanet İşleri Vakfı Yayınları, 1997.
Mardin, Ömer Fevzi. Dinde Güzel San’at Telakkisi-Musiki, Resim, Heykel. İstanbul: Nur Basımevi, 1951.
Okay, Sevay. “Türk Heykel Sanatının Oluşumuna İlişkin”, Sanat Tarihi Araştırmaları 10 ( Aralık 1991): 15-24.
Öztürk, Yaşar Nuri. Dinde Yeniden Yapılanmak (Kur’an’a Dönüş). İstanbul: Yeni Boyut Yayınları, 1996.
Sinemoğlu, Nermin. “Ortaçağ’da Din ve Sanat İlişkisi”, Sanat Ve İnanç (13-15 Kasım 2000), Mimar Sinan Üniversitesi Türk Sanatı Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Sempozyum Bildiri Özetleri. İstanbul:Kasım 2000: 13.
Yakutcan, Ahmet ve Ömür, Cuma. İslam’da Resim, Heykel Ve Musiki. İzmir: Nil Yayınları, 1991.
Yıldırım, Mustafa. “Sanatta İslam Olgusu”, Sanat Ve İnanç (13-15 Kasım 2000), Mimar Sinan Üniversitesi Türk Sanatı Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Sempozyum Bildiri Özetleri. İstanbul: Kasım 2000: 16.

1Hıristanlık ve İkonoklazma için dipnota bakınız.

Yüklə 93,66 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin