Diyanet iŞleri başkanlaği trabzon-akçaabat-darica eğİTİm merkezi MÜDÜRLÜĞÜ İSLÂm aile hukukunda akraba evliLİĞİ



Yüklə 0,5 Mb.
səhifə1/8
tarix23.12.2017
ölçüsü0,5 Mb.
#35760
növüYazı
  1   2   3   4   5   6   7   8


T.C.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLAĞI

TRABZON-AKÇAABAT-DARICA

EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ

İSLÂM AİLE HUKUKUNDA AKRABA EVLİLİĞİ

BİTİRME TEZİ

HAYDAR BEKTAŞOĞLU
DANIŞMAN: Hayati DOKSANOĞLU

TRABZON- 2006

ÖNSÖZ

Araştırmaya yöneldiğimiz konu İslâm aile hukukunda akraba evliliğidir.

Akraba evliliği, toplumumuzda güncelliğini koruyan, yazılı ve görsel alanda sıkça yer alan bir konu olması dolayısıyla İslâm kaynaklarında detaylı alarak araştırılmıştır.

Çalışma, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır.

Giriş bölümünde, genel hatlarıyla aile ve evlilik ele alınmıştır.

Birinci bölümde, konuyla alakalı ayet, hadis, sahabe sözü ve uygulamalara değinilerek bunların değerlendirilmesi yapılmıştır.

İkinci bölümde, akraba evliliğinin sosyolojik ve tıbbî boyutu araştırılarak bu konuda yapılmış olan araştırmalara ve anketlere yer verilmiştir.

Çalışma sonuç bölümüyle tamamlanmıştır.

Bu çalışmada bana danışmanlık yapan Hayati DOKSANOĞLU hocama şükranlarımı sunuyorum.

Çalışma ve gayret bizden, hidayet ve tevfik Yüce Allah(cc)’ tandır.


Haydar BEKTAŞOĞLU

TRABZON- 2006

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR

A.g.e. :Adı geçen eser

A.g.m. :Adı geçen makale

A.Ü.İ.F.D. :Ankara üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

b. :bin., ibn

bk. :Bakınız.

bnt. :binti.

c. :cilt.

Çev. :Çeviren, tercüme eden.

der. :Derleyen

D.İ.A. :Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

h. :Hicri

mad. :Madde/si

m. :Miladi

M.Ü.İ.F.V. :Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı

nşr. :neşreden, tahkik eden

s. :Sayfa

sy. :Sayı

T.D.K. :Türk Dil Kurumu

Vd. :Ve devamı

Vs. :Vesaire

GİRİŞ

I. GENEL OLARAK AİLE KURUMU

A. Ailenin Tanımı ve Kapsamı

Modern antropolojinin en küçük sosyal birlik olarak tarif ettiği aileyi üç ana kategoriye ayırmak mümkündür.1

a) En dar anlamda aile: Eş ve kocayı ifade eder.2

b) Biraz geniş anlamda aile: Eş ile kocanın ve onların çocuklarını da içine alan “ana-baba ve çocuklar” dan meydana gelen topluluğu ifade eder.3

c) En geniş anlamda aile ise: Kan veya sıhrî hısım sıfatıyla yahut akit sebebiyle birlikte yaşayan kimselerin teşkil ettiği topluluğu ifade eder.4

Bunlardan üçüncü tanım daha kapsamlı olup İslâm hukukundaki aile anlayışına daha yakındır.



B. Aile Kavramı ve Önemi

Aile, Arapça asıllı bir kelime olmakla birlikte en yaygın kullanımını Türkçe de bulmuştur. Araplar aile yerine üsre kelimesini kullanırlar. Aile kelimesi “bir evde yaşayan insan topluluğu” anlamına gelmektedir.5 İslâmî literatürde ailenin karşılığı olarak “âl, ehl, ehlü’l-beyt” gibi kelimeler de kullanılmıştır.

Kavram itibariyle aile insanların bir arada yaşamak üzere oluşturdukları toplulukların en küçüğü olarak ifade edilmekle birlikte farklı dönem ve şartlara, sosyal ve iktisadi bakış açılarına göre değişiklik arz etmektedir.6

Fakat bütün bu değişkenliklere rağmen değişmeyen bir husus vardır ki, o da ailenin önemli rolü ve fonksiyonudur. Çünkü toplumun esasını aile teşkil eder. Ferdi devlete bağlayan en sağlam zincir ailedir. Millet kavramının özünde de aile yatmaktadır.7



C. Ailenin Fonksiyonları

Aile eşler arası cinsel ilişki fonksiyonu yanında ekonomik ahlaki ve sosyal fonksiyonları da bulunan bir kurumdur. Bu dört fonksiyona her devirde rastlanmış olmakla birlikte; bunların derecelerinde ve sıralamalarında zaman zaman değişiklik yapılmıştır. Bu fonksiyonlara kısaca değinmek gerekirse,

a) Ailenin tabii ve önemli fonksiyonlarından biri, kadınla erkeğin meşru şekilde birleşmesini sağlamaktır.8

b) Ailenin ekonomik fonksiyonu da önemlidir. Aile bireylerin yaşama ve hayatı devam ettirme çabalarına imkan vermektedir.

c) Ailenin moral/ahlaki fonksiyonu ise, kurulan yuvanın karşılıklı anlayış ve sadakat havası içinde devamını, dünyaya gelen çocukların iyi bir eğitim ve öğretim görmelerini, ahlaki değerlerle donatılmalarını temin eder.9

d) Ailenin sosyalleştirme fonksiyonu da çok önem arz etmektedir. Aile, ferdin cemiyete müspet bir şekilde uymasını sağlamada önemli bir öğretim fonksiyonu ifa eder. Çünkü her çocuk, içinde bulunduğu toplumun örf ve adetlerini, konuşmayı ilk olarak aile yuvasında öğrenir.10 Böylece çocuk bu konuşma sayesinde, sadece şahsiyetini ifade etmekle kalmaz, onunla ilk inanç ve değer telakkisini de belirtmiş olur.11



D. Aile Çeşitleri

Sosyolojik açıdan aile; otoriteyi elinde tutma açısından anaerkil, babaerkil aile ve eşitlikçilik aile; mirasın kime kalacağı açısından babaerkil aile, kök aile ve kararsız aile; yerleşim yerini esas alma açısından büyük kent ailesi, kasaba ailesi, gecekondu ailesi, köy ailesi ve göçebe aile; ailenin gelişiminde evrimi savunanlara göre totem ailesi, anaerkil aile, babaerkil aile ve modern aile; sosyo-ekonomik aşamalara göre sanayi öncesi aile (geniş aile), sanayi ailesi (çekirdek aile), sanayi öncesi toplum ailesi; üye yoğunluğu ve işlevleri açısından geleneksel aile ve çekirdek aile olarak tasnif edilmiştir.12

İslam hukukunda aile yapısı ataerkildir. Aile reisinin yetkisi son derece sınırlıdır. Meselâ bir aile reisi olarak babanın çocuklarının şahısları ve mal var varlıkları üzerinde onların yararıyla sınırlı bir velâyet hakkı vardır.13

II. İSLÂM HUKUKUNDA AİLE KURUMU VE EVLİLİK

A. Aile Hukuku

1. Aile Hukukunun Yeri

İslâm aile hukuku, İslam hukukunun müstakil bir dalını teşkil eder. Klasik İslam hukuku kitaplarında bu bölüm, “nikâh-talak”, “münakehat- müfârakât” başlıkları altında incelenir.14 İslam hukuku “ibadât”(ibadetler), “Muâmelât”(Borçlar, Ticaret ve Usûl hukuku) ve “Ukûbât”(Ceza hukuku) kısımlarına ayrılmıştır. Aile hukuku bu üçlü tasnifle, ibadetlerle muamelât arasında yer alır. Çağdaş İslâm hukukçuların ise, aile hukukunu “el-Ahvâlu’ş-Şahsiyye” içerisinde inceledikleri görülmektedir.15

Diğer hususlarda olduğu gibi İslâm aile hukukuna ilişkin hukukî mevzuatın kaynağını da Kur’an ve Sünnet oluşturmaktadır. Bu aslî kaynaklarda aile hukuku dışında kalan konulara ilişkin hükümler çoğu kez genel hükümler şeklinde olup, ayrıntıya girilmezken aile hukukuna ilişkin hükümlerde oldukça detaya indiği görülmektedir.16

2. Aile Hukukunun Kaynakları

Diğer hukuk branşlarında olduğu gibi aile hukukuna ilişkin hükümlerin de dayanağını teşkil eden aslî ve tâlî delillere kısaca değinmeyi isabetli görüyoruz.

Bu kaynaklardan dördü üzerinde, hukukçular arasında hemen hemen tam bir görüş birliği vardır: Kitap, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyastır.

Bu dört delilden birinin delâlet ettiği her hükme uymak gerekir. Şu var ki, bu delillerin hepsi, hükümlere delaleti aynı derecede değildir. Bunlar şu diziliş sırasına göre sıralanırlar .17



a. Kitap

İslam hukukunun ilk ve asıl kaynağıdır. Bir hukukî meselede ilk önce Kur’ân’ı Kerîm’e başvurulur ve daha sonra diğer kaynaklara müracaat edilir.18



b. Sünnet

İslam hukukunun temelini oluşturan ikinci asli kaynak Sünnet’tir. Kur’ân-ı Kerîm’in teferruattan kaçındığı veya hükmünü belirtmediği yerlerde, Sünnet devreye girer bunları açıklar.



c. İcma’

Hz. Muhammed’in ümmetinden olan müctehidlerin, Hz. Muhammed’in vefatından sonraki herhangi bir devirde şer’î bir hüküm hakkında ittifak etmeleridir.19



d. Kıyas

Kıyas, hakkında nas bulunmayan bir meselenin hükmünü aralarındaki ortak illet’ten dolayı hakkında nas bulunan bir meselenin hükmüyle açıklamaktır.20 İslâm hukukunun dördüncü asıl kaynağıdır.



e. Diğerleri

Bazı hukukçular bu delillerin kaynak olduğunu belirtirken, bazı hukukçular ise kaynak olmadığını ileri sürmüşlerdir.

Bu kaynaklar arasında hukukçunun kuvvetli gördüğü bir husustan dolayı kıyas ile sabit olan bir hükümden başka bir hükme dönmesi ve onu tercih etmesi demek olan İstihsan’ı21 haram ve helale vasıta olan iş ve hareketlerin de bunların hükmünü alması demek olan Seddü Zerâi’yi bir nesnenin daha önce bulunduğu durum değişmedikçe o durumun olduğu gibi bâkî kalmasına hükmetmek olan İstishâb’ı22 Kur’ân ve Sünnette önceki dinlere ait nakledilen hükümlerin İslâm ümmeti için de yürürlükte kalması demek olan Önceki Şeriatları23 insanların sürekli olarak yaptıkları, nassa aykırı olmayan söz ve davranışlardan ibaret olan Örf’ü24 canı, malı aklı, dini ve nesli korumayı gaye edinen Maslahat-ı Mürsele’yi25 sahabenin hukukî görüş ve fetvalarından ibaret olan Sahabe Kavli’ni26 sayabiliriz.

B. Evlilik

1. Tarifi

Evlilik veya nikâh kavramı hem İslam hukukunda hem de diğer hukuklarda temelde aynı manayı ifade etmek üzere kullanılmıştır. Nikâh Arapça “nekaha” fiilinin mastarı olup, sözlükte; “eklemek, toplamak”, “akit yapmak” “erkekle kadının, aile kurmak için kanuna uygun şekilde birleşmeleri, izdivaçları (karı-koca haline gelmeleri)” anlamlarına gelmektedir.27

Nikâhın fıkhî açıdan da çeşitli tanımları yapılmıştır. Ancak bütün unsur ve şartları kapsayacak nitelikte bir tanım yapmak gerekirse fıkhî açıdan evlenme akdi “karı koca arasında beraber yaşamaya ve yardımlaşmaya müsaade eden ve taraflara karşılıklı hak ve vazifeler yükleyen bir akittir.28

2. Rükünleri

Rükün, bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun kendisinden bir parça teşkil eden ana unsurdur.29

Hukukçuların tamamı icâb ve kabulü nikâh akdinin rüknü olarak kabul ederler.30

3. Şartları

Nikâh akdinin dört şartı vardır: Bunlar sırasıyla in’ikad, sıhhat, nefaz ve lüzum şarlarıdır.



  1. İn’ikad Şarları (Kurulma-Gerçekleşme) Şartları

Nikâhın in’ikad şartları, nikâh akdinin vücuda gelmesi ve hukukî bir sonuç doğurması için gereken şartlardır. İslâm hukukuyla ilgili eserlerde in’ikad şartları hususunda bazı farklıklar vardır. Bunlar esas itibariyle birkaç ana başlıkta toplanabilir. Evlenecek olan tarafların; kadın ve erkeğin evlenme ehliyetini haiz olması, kadının dişiliğinin, erkeğin erkekliğinin tam olması, taraflar arasında evlenme engelinin olmaması, kadın ve erkeğin rızalarını beyan eden icâb ve kabullerini aynı mecliste yapmaları icâb ve kabul kiplerinin herhangi bir şart ihtiva etmemesi, sonuçlarını doğurmaya hemen hazır olması ve birbirine uygun olması gerekmektedir.31

b. Sıhhat Şartları

Nikâhın sıhhat şartları, nikâh akdinin sahih olabilmesi için gerekli şartlardır. Bunlar: Şahitlerin bulunması, evlenecek olan kadın ve erkeğin bilinmesi veya birbirini tam olarak tanıması, tarafların akdi gizlemek için anlaşmamaları, evlenme engellerinin bulunmaması, nikâhın belirli bir vakitle sınırlı olmaması ve tehdit altında yapılmamasıdır.32



c. Nefaz (Geçerlilik-Yürürlük) Şartları

Nikâhın nefaz şartları, nikâh akdinin gerçekleştiği andan itibaren bir başka kişinin iradesine bağlı olmaksızın akdin yürürlüğe girmesini sağlayan şartlardır. Yani nikâh akdini gerçekleştirenlerin, asıl, veli veya vekil olması şartıdır. Tarafların veya velilerinin rızalarının alınması gerekli olduğu durumlarda bu rızanın alınmış olması bir nefaz şartıdır. Bu şarta riayetsizlikte nikâh, askıda kalır.33



d. Lüzum (Bağlayıcılık) Şartları

Nikâh akdi esas itibariyle lâzım akitlerdendir. Taraflardan birinin akdi feshetme yetkisi yoktur. Ayrıca talakın bir fesih olmadığı da unutulmamalıdır. Fakat bazı durumlarda nikâh akdinin lâzım olmadığı, tarafların belirli şartlarla bunu feshettirebilecekleri kabul edilmektedir. Feshi gerektiren hususları söyle özetleyebiliriz.

Tam ehliyetli kadın evlenme akdini bizzat yapıyorsa, kocasının kendine denk ve mehrinin de mehr-i misil olması gerekir. Aksi halde velilerin nikâhı feshettirme yetkileri vardır. Aynı şekilde babaları ve dedelerinin dışındaki velileri tarafından evlendirilen küçüklerin nikâhları kocalarının bunlara denk ve verdikleri mehr-i de misil olmak şartıyla gayr-ı lâzımdır. Bir başka ifadeyle küçükken bu şekilde evlendirilenleri bağlayıcı değildir. Bunlar buluğa erdiklerinde nikâhlarını dilerlerse feshettirebilirler.34

C. Evlenme (Manileri) Engelleri35

Evlenme engelleri mahiyetleri itibariyle sürekli ve geçici olmak üzere iki ana başlık altında ele alınmaktadır.



1. Sürekli Evlenme Engelleri

Bu engeller, ana-baba, bacı-kardeş gibi doğuştan damat-kaynana gibi, sonradan oluşan akrabalık ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Burada bunların hepsini detaylı bir şekilde ele almayacağız, sadece bunların kimlerden ibaret olduğuna kısaca değineceğiz.

Sürekli evlenme yasağının kapsamının kimlerden ibaret olduğu, Nîsa sûresinin 23. Âyetiyle belirlenmiştir. Bu âyetin tahlilinden, sürekli olan evlenme engellerini, kan hısımlığı, sıhriyet (evlenme) ve süt (emme ve emzirme) den doğan engeller olmak üzere üçlü bir tasnife tutmak mümkündür.

a. Kan Hısımlığı

Kan hısımlığı yerine “nesep hısımlığı” kavramı da kullanılmaktadır. Geniş ve tabîi anlamıyla nesep, kişinin babasına, dedesine… nisbet edilmesidir. Daha dar ve teknik anlamıyla bu kavram, araya başkası girmeksizin biri diğerinden gelen iki kişiyi birleştiren veya aynı anne babada birleşen kişiler arasındaki akrabalık rabıtasını kısaca ana-babayla, bunların çocukları arasındaki dikey akrabalık ilişkisini ifade etmektedir.36

İşte bu bağın bilinmesiyle iki kişiden her biri diğerine baba-oğul, dede-torun, anne-kız olma sıfatını kazanmaktadır. Ayrıca birbirinin sulbünden gelenler, örneğin baba-oğul-torun ve torun-baba-dede arasındaki aynı ilişkiyi ifade etmek üzere usûl-fûru hısımlığı kavramı kullanılmaktadır. Ancak bu usûl-fûru arasındaki bu kan akrabalığının, kaynağını tamamen biyolojik bir hadise olan anne-baba arasındaki tabîi ilişkiden aldığı bir vakıadır. Bu nedenle sadece anne-babayla çocuklar arasındaki dikey akrabalık bağını değil, aynı anne babada birleşen kişiler arasındaki yatay akrabalık bağını da ifade etmesi sebebiyle kan hısımlığı kavramının kullanılması tercih edilmektedir.

Kan akrabalığından doğan evlenme yasağı kapsamına kimlerin girdiği Nîsa 23’de beyan edilmiştir. Bu ayetin “…anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşin kızları…(ile evlenmeniz) size haram kılındı” şeklinde sarih ifadesinden, kan akrabalığından doğan evlenme engelinin; erkek merkez kabul edildiği takdirde dördüncü dereceye kadar olan kadın akrabaları kapsadığı anlaşılmaktadır. Erkek merkez alınarak aralarında evlenme engeli bulunan kan akrabalarını da dörtlü bir tasnife tabi tutmak mümkündür.37



aa. Kişinin Usûlü

Erkek esas alındığı takdirde kişinin anneleridir. Nassın delâletinden “anneler” kavramının sadece anneyi değil; aynı zamanda gerek anne, gerekse baba tarafından olsun nineleri de kapsadığı anlaşılmaktadır.38



ab. Kişinin Furûu, Furûunun… Furûu

Âyetteki “...kızlarınız...” ibaresi, kişinin kızı ile evlene engelini ortaya koymaktadır. Ancak anne kelimesi gibi kız kelimesi de Arapça’da, doğrudan bir anneden olan çocuğu değil, mutlak olarak kişinin furuunu ifade etmektedir. Bu nedenle kız lafzı, kişinin sadece kızlarını değil, oğlu veya kızı vasıtasıyla kendisine nispet edilen torunları da kapsamaktadır.39



ac. Anne-Babanın Furûu veya Furûunun… Furûu

Bunlar kişinin kız kardeşleri veya üçüncü dereceye kadar olan civar hısımlardır. Buna göre anne-baba bir, veya sadece ana ya da baba bir kardeşler arasında evlenme engeli bulunduğu gibi; kişi ile, erkek veya kız kardeşlerinin kızı, veya erkek ve kız kardeşinin oğlunun kızı arasında evlenme engeli bulunmaktadır.40



ad. Dede ve Ninenin Sadece Birinci Derece Furûu

Bunlar kişinin amca, hala, dayı ve teyze gibi akrabalarıdır. Fiilen gerçekleşmesi zor olsa bile, teorik olarak anne ve babanın yukarıya doğru hala ve teyzeleri de kişinin doğrudan hala ve teyzesi kabul edildiğinden şahıs bunlarla da evlenemez.41

Ayrıca evlenmesi yasak kılınan hala ve teyzelerin, anne-baba ile olan ilişkilerinin, anne-baba bir olması açısından herhangi bir farklılık yoktur. Ancak amca, hala, dayı ve teyze kızları, dedenin ve ninenin birinci derece furuu olmadıkları için erkeğin bu durumdaki akrabaları ile evlenmesinde herhangi bir sakınca söz konusu değildir.

Özetlemek gerekirse; kan akrabaları arasındaki evlenme engeli, kişinin usulü, furuu, anne veya babasından herhangi birinin furuuyla dede ve nineleri sadece birinci derece furûundan ibarettir. Bu akrabalar arası evlenme akdi yapılması kesinlikle ve ebediyen yasaktır. Gerçekleştirilen böyle bir nikâh kati surette geçersizdir, batıldır. Dinî açıdan da en büyük günahlar arasındadır.



b. Sıhrî Hısımlık

Kelime olarak “evlenmeden doğan akrabalık” anlamındaki “sıhrîyet” teknik bir terim olarak, eşlerden her birini diğerinin akrabalarına bağlayan hukukî bir rabıtayı ifade etmektedir. Nikâh akdiyle tesis edilen bu akrabalık da nesep akrabalığı gibi devamlılık kazanmakta, yani evliliğin boşanma, ölüm, fesih gibi sebeplerle sona ermesi durumunda evlilik ile teessüs eden sıhrî akrabalık, belli ölçüde nikah engeli olmaya devam etmektedir.42

Kişinin bir aileye mensubiyeti her şeyden önce “sıhriyet” (evlenme) vâkıasına dayanmaktadır. Yani yukarıda belirttiğimiz kan akrabalığı, kaynağını evlilik ilişkisine meşruiyet kazandıran nikah akdinden almaktadır. Nikâh sadece karı kocayı birbirine bağlayan hukuki bir akitten ibaret görmemek gerekir. Çünkü bu akit sonuç itibariyle karı-koca arasında kalmayıp, aynı zamanda kocayı karısının; karıyı da kocasının nesep akrabaları ile, sıhrî hısım (akraba) haline getirmektedir.43

Erkek esas alınarak sıhrî akrabalıktan doğan evlenme engellerini de kişinin hanımının usûlü ve furûu ile kendi usul ve furuunun eşleri olmak üzere dört alt başlık halinde toplamak mümkündür.



ba. Erkek Usûlünün Eşleri

Erkek merkez kabul edildiğinde kişi, babasının veya anne ve babası tarafından dedelerinin eşleri ile evlenemez. İslâm’da birden fazla evliliğe cevaz verildiği için burada baba veya dedenin eşi ifadesinden anne veya ninenin kastedilmediğini ifade etmek gerekir. Çünkü kişi ile öz annesi ve ninesi arasındaki akrabalık bağı, kaynağı sıhriyetten değil, kan akrabalığından kaynaklanmaktadır. Bu yasağın doğması için nikâh akdinin yapılmış olması yeterli sebep olup zifaf şartı aranmamaktadır.44



bb. Furûun Eşleri

Baba esas olmak üzere, kaçıncı dereceden olursa olsun oğlun, oğlunun oğlunun… eşleridir.45

Kişinin kendi furûunun eşi ile evlenme engelinin doğması için nikah akdi yeterli sebep kabul edilmekte, fiili birleşme şartı aranmamaktadır.46

İslâm hukuku evlatlığı bir ilke olarak kabul etmemiştir. Günümüzde evlat edinme, mahkeme kararına dayanan resmi bir akit niteliği taşımaktadır. Evlat edinme muamelesinden sonra evlatlık, kendi gerçek ailesiyle olan akrabalık bağını muhafaza etmekle beraber, kendisini evlat edinen kişi ile, arasında akde dayanan bir nesep bağı da meydana gelmekte, buna bağlı olarak da bir takım hak ve yükümlülükler doğmaktadır. Halbuki İslâm’ın öngördüğü sosyal dayanışma amaçlı himaye ve yardımlaşmada, taraflar arasında herhangi bir nesep ve sıhrîyet bağı olmadığı gibi, mirasçı olma durumu da söz konusu değildir.47

Evlatlıkların evlenmeye engel teşkil etmediği konusunda somut örnek, Hz. Peygamber’in, evlatlığı Zeyd b. Hârise’nin (ö. 8/629) boşadığı halasının kızı Zeynep binti Cahş (ö. 20/640) ile evlenmesi gösterilir.

bc. Zevcenin Usûlü

Bunlar kişinin kayın annesi ve bunların usûlüdür.48 Ancak anne ile doğacak evlenme yasağının, kız ile nikah akdinden itibaren mi, yoksa fiili birleşmeden sonra mı doğacağı konusunda bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Çoğunluk hukukçulara göre erkeğin bir kadın ile nikah akdi yapmış olması, bu erkek ile nikah yaptığı kadının annesi arasında sürekli bir evlenme engeli doğması için yeterli sebeptir.49

Hz. Ali (Ö. 40/660) ve Zeydiyye Mezhebine göre, böyle bir yasağın doğabilmesi için, sadece nikâh akdinin yeterli olmadığını, fiili birleşmenin de vuku bulması gerektiğini savunuyor.50



bd. Zevcenin Furûu

Burada kastedilen; karı-koca arasındaki evlilik bağının, kocanın vefatı, boşanma, fesih vb. sebeplerle kesilmesinden sonra, kadının bir önceki evliliğinden doğan kızları veya oğlunun kız çocuklarıyla, sonradan evlendiği eşi arasındaki evlenme engelidir. Yasağın doğması için nikâh akdinin yeterli olmadığı, zifafın da bulunması gerekmektedir.51

Konu ile ilgili ayetin52 " evinizdeki üvey kız/arınız..." ibaresinden; evlenme engelinin doğabilmesi için kızın, annesi ile birlikte babalığının evinde bulunmasının şart olmadığı, sadece bu kızların genellikle öz anneleri ile birlikte üvey babalarının himayesinde bulunduklarına işaret ettiği kabul edilmiştir. Kısaca bu ibare, yasağın şartını değil, mevcut ve hâkim olan bir âdeti vurgulamaktadır.53

a) Fasit Evlilik ve Evlenme Engeli: Fasit bir nikâh sonucu doğacak evlenme engelleri, sahih bir nikâh sonucu oluşan evlenme engelleriyle ayniyet arz etmektedir. Yani bu tür fasit evliliklerden sonra da eşlerden her biriyle, diğerinin usûl ve furûu arasında evlenme engeli doğmaktadır.54

b) Zina ve Evlenme Engeli: Zina eden kadın ve erkeğin nikâh akdi yaparak evlenmeleri hukuken mümkündür. Bu konuda İslâm hukukçuları arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.55

Zina sebebiyle hısımlık ve buna bağlı olarak da evlenme engeli doğup doğmayacağı mezhepler arasında tartışmalıdır.

Hanefi ve Hanbelî hukukçuları ve İmam Malik'in (Ö.179/795 ) bir rivayetine göre; sahih nikâh akdinde olduğu gibi, zinadan sonra kadın ve erkeğin her birisiyle diğerinin usul ve furuu arasında evlenme engeli doğmaktadır.56

İmam Şafii (Ö.204/819 ile Ma1ikilerde meşhur görüşe göre ise; zina sonucu, zina eden erkekle kadının başka kocadan olma kızı, hatta zina sonucu doğan kız arasında evlenme engeli doğurmamaktadır.57

Her iki görüşün taraftarı hukukçular, kendi kanaatlerini teyit edecek bir takım akli ve nakli delillere dayanmışlardır.

Zinanın evlenme engeli doğuracağı kanaatinde olanlara göre, nikâh kelimesi teknik bir kavram olarak evlenme akdini ifade etse de kök anlamıyla cinsel ilişkide bulunma anlamındadır. Bu kavram zaman zaman her iki anlamıyla da kullanılmaktadır. Kelime anlamıyla maddi-cinsi ilişkiyi ifade eden bu fiilin salt maddi bir eylem olarak kaynağı hukuki bir akitten almasıyla, gayr-u meşru olması arasında bir fark yoktur.

Buna karşılık gayr-u meşru ilişkinin yasak doğurmayacağı kanaatinde olanlara göre, Arapça’da nikâh kelimesinin gerçek anlamı cinsel ilişki değil evlenme akdidir. Cinsel birleşme, evlenme akdinin hukuken imkan tanıdığı bir sonuçtur. Hâlbuki Gayr-u meşru ilişkilerde, nikâhsız birleşme vardır. Bu konuyla ilgili nasslarda geçen nikâh kavramı, akde dayanmayan gayr-u meşru cinsel ilişkileri kapsamına almamaktadır. Çünkü gayr-u meşru ilişki için nikâh fiili değil, zina kavramı kullanılmaktadır. Öyleyse birbirinden tamamen farklı iki fiili ifade eden zina ve nikâh fiillerinin sonuçları da farklı olması gerekir. Kısaca gayr-u meşru bir ilişki olan zinanın hukuki bir muamele olan nikâhın doğurduğu sonuçları doğurmaması gerekir.58

Burada Hanefilerin görüşünün hem daha tutarlı, hem de sosyal hayat şartlarına ve fıtrata daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Ancak Şafiilerin; kişinin zina mahsulü kızı ile evliliği hukukileştirmek ve zinaya meşrutiyet kazandırmak gibi bir amaçları olmadığını da ifade etmek gerekir. Bu tür evlilikler mekruh kabul edilmiştir.59

Kilise hukukunda da “gayr-u meşru sıhri hısımlık” evlenme engeli kabul edilmekle beraber yasak kapsamı İslâm hukukuna göre daha geniş tutulmuştur.60


Yüklə 0,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin