Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt: sayı: Bahar 2005 s. 77 88 empati nediR, empati ÖĞretilebiLİR mi? 1



Yüklə 61,86 Kb.
tarix12.08.2018
ölçüsü61,86 Kb.
#69793


Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt: 6 Sayı: 9 Bahar 2005

s. 77 - 88


EMPATİ NEDİR, EMPATİ ÖĞRETİLEBİLİR Mİ? 1




Carol M. DAVIS




Çev. Yrd. Doç. Dr. Özcan SEZER 2

Psk. Serhat DAMAR 3
ÖZET

Empati çok sık kullanılan, ancak az anlaşılan bir kavramdır. Sempati, acıma, özdeşim kurma ve karşıdakiyle yer değiştirme gibi birbiriyle bağlantılı kavramlarla sıkça karıştırılmaktadır. Bu makalenin amaçları, empatiyi ilgili terimlerden açık bir şekilde ayırt etmek ve empati kurma davranışının öğretilemeyeceğini belirtmektir. Alman fenomenolog Edith Stein’a göre, empati kurma kolaylaştırılabilir, engellenebilir veya kısıtlanabilir; ancak olması için zorlanamaz. Stein’a göre empatiyi eşsiz yapan şey, tesadüfen olması, dolaylı olması ve önceden hesaplanamamasıdır. Empati oluşurken, doğrudan empatiyi ortaya çıkarmaktan çok, kendimizi onu yaşarken buluruz. Bu özelliği, empati davranışını öğretilemez yapmaktadır. Buna karşılık, kendinin farkında olma, başkaları için yargılayıcı olmayan olumlu düşünme, iyi dinleme becerileri ve kendine güvenme gibi tutum ve davranışların arttırılmasının, empatik olmayı isteyen klinisyenlerin gelişiminde önemli olduğu ileri sürülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Sağlık personeli tutumu; eğitim, fizyoterapist, öğretme yöntemleri; empati, uzman- hasta ilişkisi; İyileştirici varlık.

Empatiyi sempati, acıma, özdeşim kurma ve karşısında kişiyle yer değiştirme gibi benzer kişilerarası süreçlerden ayırt etmek zordur. Bu karışıklığın yanında, sözü edilen kavramlar hem literatürde hem de genel konuşmalarda sıkça birbirinin yerine kullanılmaktadır. Empatinin öğretilebilirliği üzerinde düşünürken önce açık tanımı yapılmalıdır. Bu makale empati yeteneği veya davranışının öğretilemeyeceği iddiasını savunurken, Alman felsefeci Edith Stein’ın “Empati Sorunu Üzerine”(1) başlıklı eserinde geliştirdiği fenomenolojik tanımdan yararlanılmıştır. Gerçekte, empati süreci yüksek kaliteli sağlık hizmeti verilebilmesi için gerekli diğer tutum ve davranışların geliştirilmesiyle kolaylaşmaktadır.


Empatinin Doğası
Danışman psikologlar empati becerisini danışma etkileşimi içinde anlamak ve danışmanlara, danışanlarla nasıl empati kuracaklarını öğretmek amacıyla işlevsel tanımını yapmaya çalışmışlardır2. Tanınmış hümanist psikolog ve danışan – merkezli terapinin kurucusu Carl Rogers 3 empatiyi, kendi terapisinin başarısında “merkez“ olarak tanımlamıştır. Rogers empatinin, terapistler danışanlara “koşulsuz olumlu bakışla“ baktıklarında, onları etkin biçimde dinleyip, düşünsel ve duygusal geri bildirimlerini duyarlı ve doğru bir şekilde verdikleri zaman ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Psikolojik anlamda iyileşme, bundan sonra gelecektir.
Rogers3 ilk çalışmalarında, empatinin öğretilebilir bir beceri olduğunu anlatmış, daha sonraki eserlerinde4 ise empatinin beceriden ziyade, bir varoluş tarzı olduğu görüşünü benimsenmiştir. Empati anlayışındaki bu değişimdeki güçlü etkiyi, Musevi din bilimci Martin Buber yapmıştır. Buber5, -Ben, Sen- (I- Thou) ilişkisinin insan sağlığındaki önemini anlatmış, bu ilişkide merkez olarak “diyalog“ adını verdiği bir süreçten söz etmiştir. Diyalogda iki kişi sonucu bilinmeyen, ayrıntılı bir konuşma yaparlar. “Köprü kurma“ (crossing over) süreci gerçekleşirse, kişi, anlamın paylaşıldığı bir anda, kendisi ile karşısındaki kişi arasında yakın bir bağ olduğunu veya onun yanında olduğunu keşfeder5. Buber5, bu sürecin iyileştirici değerinden söz etmiş, Rogers6 ise diyalogun empatiyle aynı olduğunu ileri sürmüştür. Buber “köprü kurma“ anının zorlamayla oluşturulamayacağını, ortaya çıkması için izin verilmesi gerektiğini söyleyerek Rogers’dan ayrılmaktadır 6. Kısaca Rogers3, empatinin sözleri ve duyguları dikkatli dinleme ve yansıtma yoluyla, bilişsel olarak gerçekleştirildiğini ve bilerek yapıldığını vurgulamıştır. Buber 5, psikolojik iyileşmenin bireyin kontrolündeki bilişsel sürecin bir sonucu olarak ortaya çıkmadığını, ancak çeşitli konuşma türlerinde bulunan özel yakınlaşmanın bir parçası olarak kendiliğinden oluştuğunu ileri sürmüştür.
Alman felsefeci Edmund Husserl’in öğrencisi olan fenomenolog Edith Stein (1), empatiyi çok daha karmaşık bir süreç olarak tarif etmiştir. Stein, empatinin üst üste gelen üç aşamada “olay sonrası farkına varma“ özelliğine sahip olması nedeniyle tamamen eşsiz ve ilgili kişiler arası süreçlerden farklı olduğunu bildirmiştir. Başlangıçta farkında olunmayan yaşantılara, en çok bilinen bir örnek olması nedeniyle çoğumuzu farkına varmadan yakalayan “aşık olmayı“ verebiliriz. Aşık olmayı isteyebiliriz, iyi tanıdığımız birisiyle aşkı yaşamayı isteyebiliriz, fakat kendinden geçme anı bizi vurduğunda, çoğunlukla buna habersiz bir şekilde yakalanırız. Doğrudan oluşturmak yerine, kendimizi onu yaşarken buluruz. Sonuç olarak Stein, empatinin kolaylaştırabileceğimiz ya da engelleyebileceğimiz bir davranış olmadığını ileri sürmüştür. Empatinin bu şekildeki tanımı daha ayrıntılı biçimde incelenecektir. Öncelikle, empatiyle sıkça karıştırılan ve birbirini etkileyen dört sürecin incelenmesi yararlı olacaktır.

Empati ile En Çok Karıştırılan Süreçler

Empati ile karıştırılan ve birbirine etki eden dört kavram sempati, acıma, özdeşim kurma ve yer değiştirmedir. Bunların her biri fenomenolojik literatüre göre tanımlanacaktır.


Max Schleler7 sempatiyi, asıl sürecin bir kaç değişik halini tanımlayarak ayrıntılı biçimde anlatmıştır. Wyschogrod8, sempatiyi “ortak duygu“ (fellow feeling) olarak tarif etmektedir. Sen ve ben, bizim dışımızdaki herhangi bir şey hakkında, örneğin futbol maçı sonuçları veya hava durumuyla ilgili duygu ve düşüncelerimizde biriz. Sen benim başarım üzerine benimle birlikte sevinebiliyorsan, benimle sempati içerisindesin. Bir bakıma, geçmişte olmuş veya şu anda bizim dışımızda gerçekleşmekte olan bir şeyle ilgili ortak bir duyguyu paylaşıyoruz (Şekil 1). Her hangi bir köprü kurma duygusu bulunmuyor. Ancak sempati yaşantısı diğer bir kişiyle basitçe bir fikir birliği içinde olmaktan daha güçlüdür.
Acıma, üzüntünün paylaşılmasıdır ve bu haliyle sempatinin bir biçimi olarak tanımlanır, ancak sempatinin yan yana olma şeklinde paylaşılan doğası, yerini ast-üst ilişkisine bırakmıştır (Şekil 1),8. Birisine acıdığımızda, o kişi için üzülür ve böylece (belki de bilinçaltında) kendimizi daha şanslı veya üstün hissederiz.
Özdeşim kurma, birey bir başka kişi (örneğin bir kılavuz, akıl danışılan) veya gruba (örneğin belli bir dinin, bir siyasi partinin ya da bir kulübün üyeleri) yaklaştığında veya yöneldiği durumlarda güçlü bir duygusal bağla sonuçlanan kişilerarası bir süreçtir.

Kendimi bir kişi veya grupla bir tuttuğumda, aynı değerleri, tavırları, öncelikleri ve giysilerini benimseyebilirim. Özdeşim kurmanın, bireyin kendi biricik kimliğinin farkında olmadığı ve dünyada olmak için bir yol aradığı durumlarda olma olasılığı daha fazladır. Özdeşim kurmanın aşırı durumlarında diğer kişinin veya grubun adetleri, töreleri bireyin egosunun yerine geçer. Bu durumda tapma, tapınma (cult) davranışı gelişebilir (Şekil 1).

Yer değiştirme, yaygın bir biçimde empatiymiş gibi düşünülen bir görüngüdür (fenomendir). Benim kendimi diğer kişinin yerinde düşündüğüm (veya onun ayakkabılarını giydiğim) bir süreçtir9. Rogers3 gerçekten de ilk çalışmalarında empatiyi bu şekilde tarif etmiştir. Psikolog Robert Carcuff2 danışanın sözlerini ve duygularını doğru bir biçimde yansıtmak şeklindeki başlıca bilişsel davranışı vurgulayan bir beceri kazandırma eğitim programı geliştirmiştir. Oysa Stein1, empatinin bireyin kendisini diğerinin yerindeymiş gibi düşünmesi ve hissetmesinden çok daha karmaşık bir süreç olduğunu bildirmektedir.
Sempati, acıma, özdeşim kurma ve yer değiştirme tam olarak anlaşılamamakta ve böylece sık sık empati ile karıştırılmaktadır. Bunlar tek aşamalı ve istemli olarak ortaya çıkmaları sağlanabilecek kişilerarası süreçler olmaları yönüyle birbirlerine benzerler. Diğer yandan empati üç aşamalı, ikinci aşaması istendiği zaman ortaya çıkması sağlanamayan, yalnız gerçekleşmesine izin verdiğimizde yaşadığımız oldukça karmaşık bir süreçtir.

Empati Yaşantısı İle İlgili Bir Örnek

Doktora tezim10 için yapılan fenomenolojik bir araştırmada 10 fizyoterapist, hastalarıyla aralarında geçen ve içerisinde empati (ender olarak görülen köprü kurma fenomenini de içeren) bulunduğuna inandıkları yaşantılarını anlattılar. Çok sayıdaki bu yaşantılardan birinin özeti şöyledir:



“Bir sonraki hafta çıkacak olan hastam David, tekerlekli sandalyeyle, ben başka bir hastanın yerde minder üzerindeki tedavisini sonlandırmak üzereyken rehabilitasyon spor salonuna geldi. David’i ve ailesini hastam olduğu dört ay süresince çok iyi tanımıştım. Evine gitme konusunda telaşlı ve panik bir haldeydi, oysa evlenmek üzere nişanlandığından beri, iyi bir yaşam için umut doluydu. Ona gülümsedim ve ‘Selam David. İlerideki yer minderine geç, birazdan yanında olacağım‘ diyerek, önceki hastamla ilgilenmeye devam ettim. David yerinden kıpırdamadı. Mindere geçmesiyle ilgili önerimi tekrarladım, ancak bana baktı ve “ Benim terapiye değil, bir içkiye ihtiyacım var.” dedi. Bunun tuhaf bir davranış olduğunu düşünerek, birazdan yanında olacağımı söyledim. Birkaç dakika sonra onu tekerlekli arabasıyla daha tenha bir yere götürdüm ve kapıyı kapattım. Yanına diz çöktüm, ona baktım ve “David, yolunda gitmeyen bir şey mi var?” diye sordum. Ağlamaya başladı, nişanlısı ve erkek kardeşinin birbirlerine âşık olduklarını ve evleneceklerini az önce kendisine söylediklerini anlattı. O anda ben de kendimi oldukça incinmiş, kızgın ve berbat hissetim, ona ellerimi uzattım ve o sırada gözlerimden yaşlar boşaldı. Ona “Ah David, çok üzüldüm.“ dedim.
Fizyoterapistle yaptığım görüşmenin bu noktasında, terapistten “köprü kurmanın” gerçekleştiği o anı yavaşlatılmış şekilde tarif etmesini istedim. Bu defa, fizyoterapist hastayı üzen şeyin ne olduğunu dikkatle dinlemek için dizi üstüne çöktüğünde kendini bir çeşit hasta ile aynı seviyede (“lining up”) olduğunu hissettiğini ifade etti. Bunun arkasından hastası ona kötü haberi söyleyince, o an karnına sanki bir yumruk yemiş gibi hissettiğini söyledi. Bu çok ani bir darbeye benziyormuş. İnanıyorum ki fizyoterapist kendi köprü kurma davranışını öyle derinden hissetti ki, bir an için onun kendi sorunu olmadığını (bir başkasının sorunu olduğunu) unuttu. Fiziksel olarak ondan ayrı biri olduğunu hatırladığında ise ona destek olmak için onun ellerine dokunduğunu iddia edebilirim. Daha sonra fizyoterapist ve hastası keder, incinme ve öfke duygularını paylaştılar. Başka bir deyişle, bütün bu sürecin üçüncü aşamasında birbirlerine karşı sempati hissettiler.
On fizyoterapistten her birinin üç ya da daha fazla sayıda verdiği örneklerden yola çıkılarak şu üç aşama belirlendi. Bunlar:


  1. Anlamak için bilişsel bir çaba ve bir çeşit dinleme ya da yer değiştirme,

  2. Duygusal bir derinleşme, bir tür “ köprü kurma”‘ veya diğer bir kişiyle karışıp bir olmak gibi ki bu daha çok özdeşim kurmaya benzemektedir,

  3. Biri ile güçlü bir duygu birlikteliği ve karşındaki kişi ile aynı şeyi hissetmedir (Şekil 2).


Empati Yaşantısının Farklılığı
Stein1, sahip olduğu iki özelliğin empatiyi eşsiz ve tüm diğer etkileşimlerden farklı kıldığını belirtmiştir:

  1. Empati, gerçekleştikten sonra tayin edilir ya da biz empatiyi, o olduktan sonra anlarız.

  2. Üst üste gelen üç aşamada gerçekleşir.

İlk olarak, tıpkı âşık olduğumuzun farkına vardığımızda olduğu gibi empatiyi de olduktan hemen sonra fark ederiz. Yani kendimizi empatiyi yaşarken buluruz. Az önce neyin olduğunu hatırlar ve anlar gibiyizdir. Adım adım bakacak olursak, öncesinde empatiyle ilgili herhangi bir belirti yoktur, ancak gerçekleştikten sonra onun empati olduğunu anlarız. Empatinin bu özelliği, yalnız aşık olmayla değil, bir anlamda bağışlama ile de benzerlik gösterir.


Birini bağışlamayı isteyebiliriz ancak ne zaman ki bağışlama isteği gerçekten hissedilir, bağışlama olayının zaten olmuş olduğunu anlarız. Aslında biz bağışlamanın ortaya çıkmasına yardım ederiz, ancak son noktada, kötü duyguların bizden uzaklaşması, bize bir tür ödül gibi gelmektedir.

İkinci olarak, empati üst üste gelen üç aşamada gerçekleşmektedir (Şekil 2). İlk aşama olan “yer değiştirme” karşımızdaki insanı dikkatlice dinleyip, kendimizi onun yerine koymak için çaba harcadığımızda gerçekleşir. İkinci aşamada, birdenbire “köprü kurduğumuzu” hissederiz ki bu anlayış, farkında olmanın artmasını da içeren, düşünmekten hissetmeye doğru duygusal bir değişimdir. Bu aşama, “anlamın paylaşıldığı an”10 olarak adlandırılmakta ve çoğunlukla bu anın “karına inen yumruk” gibi gerçekleştiği bildirilmektedir. Kendimizi diğer kişiye öyle derinden bağlanmış hissederiz ki, bu derin bağlanmanın sonucunda bir tür özdeşim kurma gerçekleşir. Bir an için diğer kişiyle bir olur, ondan ayrı iki kişi olduğumuzu unuturuz. Son olarak, üçüncü aşamada, “kendimizi geri çekeriz” ve diğer kişiyle az önce paylaşılan yaşantıyla ilgili olarak sempati içinde yan yana dururuz (Şekil 2 ).


İkinci aşama olan “köprü kurma” aşaması, üç aşama içindeki en önemli aşama gibi görünmektedir. Gerçekten de bu aşama üç aşamanın en olağanüstü olanıdır. Genellikle riskli olmasına rağmen, böylesi yaşantıların paylaşımı çoğu insan tarafından olumlu karşılanmakta ve arzu edilmektedir. Benim açımdan bu, pek çoğumuzun bir hayat arkadaşında, yaşamın anlarını bizimle en üst düzeyde paylaşacak birinde aradığımız bir şeydir. Kendini tamamen yalnız ve anlaşılmamış hissetmek, çoğunlukla bir psikolojik dengesizlik ve bir ümitsizlik duygusudur. Bunu, kendisinin dinlenildiğini, gerçekten anlaşıldığını hissetmek ile diğer bir kişiyle bir olmak arasındaki farkı göstermek için karşılaştırdım. Bu çoğumuzun yaşam boyu aradığı olumlu ve çok güçlü bir yaşantıdır.
Sağlık alanındaki öğrenciler, “hastalarımla empati kurmamak için direniyorum, çünkü iyileştirici nesnelliğimi kaybetmekten korkuyorum” dediğinde, ben onlara korktukları şeyin empati değil, “özdeşim kurmak” olduğunu özellikle vurgularım. Öğrencilere, hastaları ile küçük düşürdüğü gerekçesiyle “sempati kurmayın” denildiğinde kastedilen şey “acımaktır” ve çoğu kez bireyin itibarını ve kendilik değerini azaltır. Aynı zamanda ortaya çıkan yargılama duyguları nedeniyle iyileştirme sürecine de zarar verir. “Şu anda duygularını anlayabiliyorum” sözünü duyduğumuzda kastedilen “Seninle sempati kurabiliyorum”dur. Empati, kendi süreci içinde bizi yakalar. Benim iddiam, empatiyi kolaylaştırabiliriz ve empatinin olmasının önüne geçebiliriz, ancak empatiyi meydana getiremeyiz. Sorun burada ortaya çıkmaktadır; “öğrencilere karşısındakinin duygularını anlayıp paylaşmasını öğretebilir miyiz?”
Empati Öğretilebilir mi ?
Rogers’ın3 çalışmalarının etkili danışmanlığa katkısını kabul eden Carkhuff2 doğruluğu sürekli bir şekilde değerlendirilebilecek bir beceri olduğunu kabul ettiği empati kuramını ve eğitim sürecini daha ayrıntılı bir şekilde geliştirmiştir. Usta bir danışman danışanını dinlerken hem sözcüklere hem de sözcüklerin altında yatan duygulara doğru tepkilerde bulunur. Yanıtlar doğruluk açısından 0’dan 5’e kadar derecelendirilir. Bireylerin empati becerisi konusunda eğitilmeleri için ayrıntılı danışman eğitimi programları geliştirilmiştir. Bununla birlikte, Stein’in tanımlaması ve daha önce sözü edilen çalışmadaki fizyoterapistlerin anlattıkları deneyimlere göre10, Carkhuff2 empatiyi değil, “yer değiştirmeyi” öğretmektedir. Eğer biz empatinin ”bize olduğunu”‘ kabul ediyorsak, empatinin öğretilemeyeceğini de kabul etmemiz gerekir. Empati, biz iyi hazırlanmış ve olgun hale geldiğimizde oluşan bir iletişim süreci biçiminde görünmektedir. Biliş ve duyguların ergenlik süresince birlikte geliştiği, bilişsel ve duygusal açıdan olgun bireylerin empatiyi yaşama becerisine sahip olabildikleri görülmektedir.
Empatinin ilk ve üçüncü aşamaları -yer değiştirme ve sempati- başkalarına öğretilebilir ve onlarda gelişmesi sağlanabilir, çünkü bunları biz bilişsel olarak yaratırız. Diğer yandan, empatinin ikinci aşamasının -köprü kurma- gerçekleşmesi için, bireyin;

  1. Kendinden emin olması, kendi dışından gelen yaşantılara açık olması,

2. Piaget’nin11 tanımladığı şekliyle önergenlik süresince görülen bilişsel gelişimin somut işlemler ve soyut düşünce basamağında (başka birinin yerinde olma yaşantısında olduğu gibi) bulunması gerekmektedir.
Ergenlikle birlikte başkasının ayakkabılarını giymenin neye benzediğini hayal etme yeteneği ortaya çıkmaktadır. Böylece ergenler meslek seçimi konusunda daha anlamlı planlar yapabilmekte, bir gazeteci olmanın nasıl bir şey olacağını açık bir şekilde hayal edebilmektedirler. Bunun gibi, ergenler kendi davranışlarının diğerleri üzerindeki etkilerinin daha çok farkına varmakta ve davranışları sonucunda başkalarının hissettiği acıyı hissedebilmekte, böylece kırıcı söz ve davranışları için gerçekten üzülebilmektedirler.
Kişiler yerde emeklemekte olan bir bebeğin, ağlamakta olan bir başka bebeğe battaniye uzatmasını yanlışlıkla empati farz edebilirler. Oysa bu mümkün değildir. Bu olay daha çok, zararlı bir uyarıcının deneme-yanılma yoluyla ortadan kaldırılmasının öğrenilmesi ile ilgili basit bir örnektir.
Perry’e (12) göre, öğrencilerde zihinsel (entelektüel) ve ahlaki gelişim üniversitenin ilk yıllarında katı ve dış otoriteye dayalı iken (Örn. “Tüm yaşlılar katıdır ve değişen zamana karşı dururlar. Bunu babam bana söyledi.”), dört yılın sonunda içsel yapıdan kaynak almaya başlamaktadır (Örneğin “değişime karşı durmanın yaşla ilgisi azdır, bireyin duygularının değişimini nasıl kontrol ettiği ile ilgilidir.”).
Bir kişinin zihinsel ve ahlaksal gelişimi ne kadar katı ise, karşısındaki insanın empatinin oluşmasına vereceği izin de benzer şekilde katı olmaktadır. Örneğin, zihinsel ve ahlaki gelişimi çok katı olan biri, beyaz bir insanın siyah bir insanla empati kurabilmesinin imkansız olacağını, çünkü bu insanların çok az ortak şeyleri olduğunu söyleyecektir. Aslında olgunlaşma bir bakıma tüm insanlarla bir olma duygusunun artmasıyla olur. Kişi ne kadar çok olgunlaşmışsa, en küçük benzerlik ve ortak yönleri hayal ederek görebilmesi de o oranda çok olmaktadır. Yaratıcı hayal gücüne sahip ve tüm insanlara içten ilgi duyan böylesi insanlar bu gerçeği daha fazla yaşayacaklardır.
Fenomenolojik araştırmamı diğer fizyoterapistlerle sürdürdüm (10) ve bunlardan genç ama olgun, aynı zamanda atlet olan bir fizyoterapiste, hastalarından biriyle olan empati yaşantısını sordum. Yoğun bakımda yatmakta olan, akciğer perküsyonu ve drenajı yapılan bir hastayla yaşadığı bir deneyimini anlattı. Yaşlı ve evsiz bir kadın olan hastanın, fiziksel olarak tamamıyla tükenmiş bir halde iken gözlerini başına doğru çevirdiği o anda empatinin ”köprü kurma” aşamasının gerçekleştiğini söyledi. Güçlü bir atlet olan fizyoterapiste niçin kadının gözleriyle verdiği bu tepkisine dikkat ettiğini ve onun duygularını anlamaya çalıştığını sordum. Güldü ve “Ben her yıl Boston Maratonunda koşarım. Tükenme ve nefessiz kalmanın nasıl bir duygu olduğunu bilirim.” dedi. Böylece, bu olgun ve profesyonel fizyoterapist bir kişinin görünüşü ne kadar farklı olursa olsun, hepimizin nefes aldığı gerçeğinden yola çıkarak, başka bir kişinin nefessiz kalmasını yaşama kapasitesine sahip olduğumuzu anlatmış oldu10.
Benim görüşüme göre, ergenin özendiği ve benimsediği kişiler gibi olmak ve başkaları tarafından kabul görmek için harcadığı çaba, ileride kişisel olarak özerk olma ve kendilik değeri için harcadığı çaba ile yer değiştirmektedir Bu çabanın, fizyoterapide uzmanlık eğitiminin alındığı süre içinde de sıkça olduğuna inanıyorum.
Birey kimliğinin, kişisel değerlerinin ve sınırlıklarının ne kadar çok farkında olursa; başkalarıyla olan etkileşimlerinde kendi kimliğini koruması; kendisi ile büyükanne, büyükbaba, anne, baba, öğretmen ve hastaları arasındaki yanlış anlaşılma durumları da o kadar az olmaktadır. Bu nedenle, başkalarına empati davranışını doğrudan öğretemesek de, bireye, iletişimindeki zayıf ve güçlü yönlerinin farkına varması ve sahip olduğu değerlerin açıklık kazanması gibi kendisi hakkındaki farkındalığını arttıracak alıştırmaları öğretebiliriz. Aynı zamanda siyah-beyaz gibi katı ve kesin düşünceden daha soyut, yargılamasız bir bakış açısına yönelik değişimi kolaylaştırabiliriz.
“Empati Öğretilebilir mi?”
Benim savunduğum, empatinin oluşmasına yardım edilebilirken, davranışın kendisinin bir yetenek olarak doğrudan öğretilemeyeceğidir. Elbette öğretmenler öğrencilerin kendi kendilerinin farkında olmalarını arttırarak, dinleme becerileri kazandırarak, insanoğlunun çeşitli topluluklardan oluştuğunun farkına vardırarak, bu farklılıklara saygı ve hoşgörü gösterme ile ilgili yaşantılar sunarak onlarda empati davranışının gelişimine yardımcı olabilirler. Öğrencilere insancıl görüşme becerileri öğretildiğinde, önyargıları ve korkuları gösterildiğinde empati kurmaları kolaylaşmakta; kendilerinde olan iyileştirici becerilerine karşı güven geliştirmekte, kaygıdan uzak ve başkaları için iyileştirici bir varlık göstermektedirler. Örnek davranışlara öğrencilerle birlikte tepkiler verilerek onların empati kurmaları kolaylaştırılabilir13.
Kaygı, kendine güvensizlik, önyargı ve düşük benlik değeri kişinin dikkatini kendi içine çevirmesine neden olup, başkaları için terapötik olarak varolmasını zorlaştırmakta, empatinin ortaya çıkmasına engel olabilmektedir. Öğretmenlerin hastalara ve öğrencilere şefkatle ilgi göstererek davranması ve süreçteki hataları göstermesi öğrencilerin kendi çalışmalarındaki şefkat ve ilginin farkında olmasını önemli ölçüde geliştirmiştir14.
Öğrencilerin psikososyal gelişimleri için oluşturulan kuramsal çerçevenin, ki sıklıkla “mesleki sosyalleşme“ olarak adlandırılmaktadır, en başta kişinin kendisine, değerlerine, ihtiyaçlarına ve yardım mesleğini seçmede ailesinin etkisine dair daha net bir anlayışa yol açan deneyimlerden ve kuramdan akılcı biçimde geliştiği şeklinde değerlendirilebilir.
İkinci olarak, alıştırmalar kurama ve etkileşimde bulunulan diğer insanlarla olan yaşantıya doğru ilerleyebilir. Aktif dinleme becerileri, duygularını belirtirken “ben ifadelerini” kullanma, atılganlık eğitimi, ahlaki ikilemi çözüme ulaştırma, ölmekte olan hastalar ve yakınları yanında terapötik olarak varolma ve cinselliğini ifade etmede fiziksel açıdan kısıtlı olan hastaların sorunları gibi konular etkili yardım ilişkisinde yer alan konulara örnek olabilir. Özet olarak mesleki sosyalleşme öğretiminin, bireyin deneyimler yoluyla özfarkındalık kazanmasına, terapötik ya da iyileştirici varlığını hastaları ve meslektaşlarıyla olan iletişiminde etkili bir şekilde kullanmasına odaklanması gerekir. Bu yolla terapötik varoluşla birlikte empatinin ortaya çıkması kolaylaştırılmış olur13.
Sonuç
İyileştirme sanatı, kısmen, bireyin kendisini terapötik kullanmasından veya hastaları için terapötik olarak varolmasından oluşur. Bu varoluş, tek başına bilgi veya beceriden daha fazla olup, aynı zamanda terapistin hastaya şefkatle ilgi göstererek onu anlamaya ve güvenine layık birisi olduğunu da içerir. Empati, terapistin terapötik varoluşunu güçlendirir ve kendini süreç içerisinde kaybetme korkusu olmaksızın derinleştirir. Anlamın paylaşılmasının, hastanın iyileşme sürecine olumlu katkıda bulunduğu görülmektedir14.
Empati, eğitimi göz ardı eden bir süreçtir1. Buna rağmen, öğrencilerin mesleki sosyalleşme yaşantıları, empatiyi modelleme ve empatiye izin verme yoluyla öğrencilerini terapötik olarak varolmalarını geliştirmek empatinin gerçekleşmesini kolaylaştırabilir. Aynı şekilde, öğrencilerin empati kurmaya ve iyileşmeye engel olan önyargı ve kendi kendisiyle meşgul olma, aşırı sinirli konuşma, zayıf dinleme ve zayıf girişkenlik becerisi, düşük kendilik değeri gibi olumsuz davranışlarını tanımlamalarına yardım edilmesi, bu davranışları değiştirmede onların sorumluluk almalarına yardım edecektir. Öğrencilere empati kurmaya engel olan davranışların farkına varmalarına yardım etmede klinik öğreticinin rolü çok büyüktür. Artık sadece, öğrencilerimizin hastalar için tutkulu empatik profesyoneller olmalarını umut edemeyiz. Bu nitelikleri geliştirecek olanaklar yaratmalı ve bu davranışlar örnek olma sorumluluğunu alıp, öğrencilerle bunlar üzerinde düşünmeli, yeterli bir iyileştirici varlık gösterebilmeye yönelik bilinçlerini artırmak için çalışmalıyız.
KAYNAKÇA


  1. Stein E. On the Problem of Empaty. 2.nd Ed. The Hague, The Netherlands: Matinus Nijhoff/Dr W. Junk Publishers; 1970.

  2. Carkhuff R.R. Helping and Human Relations: A Primer for Lay and Professional Helpers. New York, NY:Holt, Rinehart and Winston Inc;1969.

  3. Rogers C.R.Clint Centered Terapy. Boston, Mass: Hougton Mifflin Co; 1951.

  4. Rogers C.R. Empthic: An unapreciated way of being. Counceling Psychologist.1975;1.1

  5. Buber M. Betttween Man and Man. Boston, Mass: Beacon Pres; 1955.

  6. Friedman M.S. Martin Buber: The Life of Dialogue. New York, NY: Harper &Row Publishers Inc; 1960.

  7. Shleler M. The Nature of Sympaty. Hamden, Conn: Archer Boks; 1970.

  8. Wyschogrod E. Empaty and sympaty as tactile encounter. J Med Philos. 1981; 6:25-43.

  9. Spiegelberg H. Toward a phenomenology of imaginative understanding of others (Putting ourselves in the place of others). In: Proceedings of The Interactional Congrees of Philosofhy, 1953.

  10. Davis C.M.A Phenomenological Description of Empathy as It Occurs Within Physical Therapists for Their Patients. Boston, Mass:Boston University; 1982. Doctoral Dissertation.

  11. Piaget J. Intellectual evolution from adolescence to adulthood. Human Development. 1972;15:1-12.

  12. Perry W.G. Form of Intellectual and Ethical Development in the College Years. New York, NY: Holt, Rinehart and Wiston Inc; 1968.

  13. Davis C. M. Patient/Practitioner İnteraction: An Experiential Manual for Developing the Art of Healt Care. Thorofare, NJ: Slack Inc; 1968.

  14. Pence G. Can compassion be taught? J Med Ethics.1983; 9:189-191.



Alınış Tarihi:Kasım 2004

Hakemlerden Dönüş:Mayıs 2005

1 Davis, C.M. (1990). “What Is Empaty, and Can Empaty Be Taught?” Physical Therapy, Vol. 70, Number 11 November. 707-711.

2 İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,Eğitim Bilimleri Böl. PDR Anabilim Dalı. Elmek: osezer@inonu.edu.tr

3 İnönü Üniversitesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri


Yüklə 61,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin