EğİTİM-İŞ ortaöĞretim tarih dersi ÖĞretim programi değerlendirme raporu giRİŞ



Yüklə 122,8 Kb.
tarix29.10.2017
ölçüsü122,8 Kb.
#20213
növüYazı



EĞİTİM-İŞ

ORTAÖĞRETİM TARİH DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

DEĞERLENDİRME RAPORU

GİRİŞ

Programın Temel Niteliklerinin anlatıldığı "Giriş" bölümünde, Cumhuriyet rejiminin tarih öğretimini "ulus inşa" etmek için kullandığı ifade edilmektedir.1

"Ulus inşa" kavramsallaştırması, alanyazında, aslında ulus olmayan bir topluluğun, bir takım politik mühendislik yoluyla uluslaştırıldığını ifade etmek için kullanılır. Bu terminoloji, özellikle Cumhuriyet rejimiyle birlikte Türk Ulusunu hedef alır nitelikte kullanıldığında da, Türklüğün bir ulus olmadığı, Kemalist Devrim'in Anadolu coğrafyasında yaşayan kitleyi zorla uluslaştırdığını ifade etmek amacıyla kullanılır. Bir başka deyişle Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk ve Devrim itham edilir. Bu savlamanın en güçlü taşıyıcıları dışarıda Batının bir kısım "aydınları" ile içeride Cumhuriyet rejimiyle tasfiye olmuş işbirlikçi kesimler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ulus tarihin belirli aşamalarından geçerek birlikte yaşama iradesi ortaya koymuş toplulukların genel adıdır. Uluslaşma ise bu aşamalarda kesintiye uğramamış ve birlikte yaşama konusunda mücadele vermiş toplulukların verdiği bir sınavın sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Bir pazar arayışının zorlamasıyla uluslaşan kimi topluluklardan farklı olarak Türk uluslaşması emperyalizme karşı mücadeleyle taçlanmış ve Cumhuriyet rejimiyle vücut bulmuştur. Doğal olarak Cumhuriyet rejimi bir Ulusu inşa etmemiş, bir Ulus Cumhuriyetle birlikte devletleşerek ortaya çıkmış görünmektedir.

Bir taslak olarak sunulan "Ortaöğretim Tarih Dersi Öğretim Programı"nın girişinde, bu çarpıtmanın dile getiriliyor olması, programın 80 sayfalık geri kalanı için önemli bir ipucu oluşturmaktadır.

Öğretim programının belli yerlerinde "Türk Milleti" kavramından bahsedilmesi "ulus inşa" kavramının kullanılmasıyla ilgili iki görüş konusunda şüphe uyandırmaktadır. Birincisi bu kavramı kullananların kavramın ifade ettiği ithamı bilmiyor olmalarıdır. İkincisi ise daha tehlikelidir; o da, ulus kavramının aşındırılması amacının tarih dersi öğretim programının içinde eritilmiş olduğu gerçeğidir. Programın genel değerlendirmesi ikinci olasılığı ispatlar görünmektedir.

GENEL DEĞERLENDİRME

Hazırlanan taslak program tarih dersi niteliğinden çok, İnanç Öğretisi, Ekonomi, Sosyoloji ve bazen de İslam Felsefesi özellikleri taşımaktadır. Bu anlamda, Tarih dersinin disiplinler arası niteliğini ön plana çıkartalım diye ifade edilirken, farklı disiplinlerin tarih dersi vasıtasıyla önplana çıkartılması gerçekleştirilmiştir.

Farklı disiplinlerin tarih dersi vasıtasıyla önplana çıkartılmasına gösterilen gerekçe de, öğretim yönteminde "kronolojik tarih öğretiminin değil, tematik tarih öğretiminin" benimsenmiş olması gösterilmektedir.

Her ne kadar, tarihle ilgili mevcut öğretim yönteminden-metodundan şikayet ediliyor gibi görülse de taslak incelendiğinde, yapılmak istenen asıl şeyin tarih dersinin mevcut içeriğiyle ilgili bir hesaplaşma olduğu gözlemlenmektedir.2

Genel değerlendirmemizi maddeler halinde sıralarsak:

1-Programın geneli incelendiğinde ilk göze çarpan “Yeni Osmanlıcı” düşüncenin programda ağırlık kazanmış olmasıdır.

2- Programın ulus devlet modelini göz ardı ettiği açıktır ve programın “batılı liberal model”in son yıllarda ulaştığı duruma göre dizayn edildiği övgüyle anlatılmaktadır.

Sorun olan tarih öğretiminin “ulus devlet felsefesi” üzerine oturtulması mıdır? Yoksa öğretim yöntemleri midir? Açıklamalarda bunun cevabı net olarak verilmiş değildir.

Giriş bölümünde açıklandığına göre “Bilgi Çağı’nda bireylerin sahip olması gereken temel beceriler yanında millî ve evrensel değerleri de kazanım haline getirmek hedeflemektedir.” Şüphesiz ki bu hedefler itiraz edilecek hedefler değildir. Ancak programın geneli incelendiğinde “milli” ifadesinden “Osmanlıcılık”ın anlaşıldığı açıktır.

3- Kronolojik değil tematik olması gerektiği savıyla hazırlanan programın, örneğin 10. sınıfı kapsayan kısmında açıkça kronolojik bir tarih öğretisi ortaya çıkmaktadır. Bu anlamıyla kendiyle ve savlarıyla çelişen bir taslak olduğu görülmektedir. Öte yandan, programın kronolojik değil "tematik" olarak hazırlandığı vurgusundan hemen sonra öngörülen becerilerin başına "kronolojik düşünme"nin3 konması çok da anlamlı görülmemektedir.

Kronoloji tarihin olmazsa olmazıdır. Olaylar ve olgular arasında bağlantı kurmayı sağlar. Kronolojiyi bu kadar geri plana itmek ve tematik yaklaşımı öne çıkarmak öğrencilerin algı dünyasında karşılık bulmamaktadır.

4- Öğretim programının en ilgi çeken yanı yine 10. sınıf tarih dersinin ünitelendirilmesinde yaşanan konu dağılımıyla ilgilidir. 10. sınıf tarih dersi öğretim programının 4. ünitesi "Devrimler Çağı ve Yenileşme: Küreselleşen Dünyada Türkiye (1774-1974)"4 adı altında verilmektedir. Ünitenin isminin altında kodlanan şifre ise açıkça "Osmanlı ve Cumhuriyet arasında bir süreklilik" vurgusunun olduğudur.

Kastedilmek istenen tarih içinde süreklilik oluşturan bazı gelişmeler ise bu doğrudur. Örneğin, Osmanlı'nın son dönemlerinde kurtuluş arayışlarının, laikleşme çabalarının ve kalkınma taleplerinin Osmanlı aydınlarının bir kesimi tarafından savunulduğu ve süreklilik gösterdiği bir gerçektir. Ancak bu tür konularda bir sürekliliğin olması Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki kopuşun üzerini örtmez veya bu kopuşla çelişmez. Bu anlamda Cumhuriyet Osmanlı'nın bir devamı değil, Osmanlı'dan bir kopuştur. Cumhuriyet Osmanlı'ya rağmen kurulmuş ve Osmanlı'yı tasfiye etmiştir.

5- Metnin 4. sayfasında ‘toplumsal tipolojilerin aslında madalyonun iki yüzü olduğunu kavraması amaçlanmıştır." ibaresi yer almaktadır. Oysa toplumsal meseleler iki yönlü değil çok yönlüdür. Ve tarih eşsizin ve biriciğin hikayesidir. Toptancı bir bakış açısı ile tarihi yorumlamak mümkün değildir. Önemli olan benzerliklerden ziyade farklılıklardır. Toplumlar ve tarihi olayların özgünlüğü ön plana çıkarılmalıdır.

6- Programın alt yapısı olarak ifade edilen "Tematik sistem" tez mantığında kullanılabilir. Fakat binlerce yıllık insanlık tarihi birikimini tematik mantıkla incelemek doğru değildir. Bu anlamda üniteler kronolojik gitmelidir. Tarihin kendisini "tema" ile sınırlandırması düşünülemez. Tarihin sosyal bilgilerde olduğu gibi sınırlı temalarla verilmesi doğru değildir.

7- Programda savunulan bilim felsefesi çok yanlı bir şekilde dile getirilmiş ve Avrupa tarihi üniteleri, Coğrafi Keşifler, Reform, Rönesans, Aydınlanma Çağı, Fransız Devrimi gibi önemli dönemeçler ile tarihimizi doğruda etkileyen gelişmeler programda hak ettiği yeri alamamıştır. Timur Devleti, Cengiz İmparatorluğu, Roma ve Bizans İmparatorlukları, Anadolu ve Mezopotamya Uygarlıklarına yer verilmiş görünmemektedir. Durum böyle olunca eski uygarlıkların bilime katkıları belirtilememiş ve bilim felsefesinin taraflı durumu dolaylı olarak perçinlenmiştir.

8- Taslak programın giriş kısmında İnkılap Tarihi dersleriyle ilgili net olmayan, muğlak bir yaklaşım söz konusudur. 9. ve 10. sınıflarda Tarih derslerinin zorunlu olduğu, 11 ve 12. Sınıflarda da seçmeli olduğu belirtilmiş, 11. Sınıftaki zorunlu T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük görmezden gelinmiştir. Programı hazırlayanların bunu bilmemeleri düşünülemez.

Bir yerde yok sayılan İnkılap Tarihi dersi hakkında başka bir yerde ise“[10. Sınıfta] 1974 yılına kadar gelen bir Türkiye Tarihi kapsamı oluşturulmaya çalışılmıştır. 11. sınıfta bütün öğrencilere zorunlu olan ayrı bir Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin mevcudiyeti dikkate alınarak, söz konusu derste işlenen konulara 10. Sınıf öğretim planında yer verilmemiştir.” denilmektedir. Açıkça belirtildiği üzere 11. Sınıfta öğrencilerin Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi almaları sebebiyle 1974 yılına kadar gelen 10. Sınıf konularında Atatürk’ten ve cumhuriyetten (devletçi ekonomi hariç) söz edilmemiştir. Oysa 10. Sınıfta “Bretton Woods sistemi ve IMF”ye bile yer verilmektedir. Anlaşılan, yeni program 10. Sınıfta Atatürksüz bir cumhuriyet tarihi anlatmaya soyunmuştur. Bunun ulus devlet modelini göz ardı etmeye ve aşındırmaya yönelik bir faaliyet olduğu açıktır. Eğer 11. Sınıf konuları 10. Sınıf konularının belirlenmesinde belirleyiciyse neden hem 10. Sınıf hem de 11. Sınıf müfredatı Osmanlı Tarihi ağırlıklıdır. Cevap açıktır. Tarih eğitimi “Çağdaş Eğitim” adı altında “Yeni Osmanlıcılık” ideolojisine uyarlanmakta, Osmanlı Tarihi’ne ağırlık verilirken ve bu dönem olumlu yönleriyle ön plana çıkarılırken Cumhuriyet Tarihi ve Atatürk geri plana düşürülmektedir.

9--Programı okurken, programı hazırlayanların Türkiye gerçeklerinden ve Türk Milli Eğitim Sistemi’nden ne kadar uzak olduklarını düşünmemek mümkün değildir. Öğrencilerin ortaöğretime başlarken bilgi birikimlerinin ve hazır bulunuşluklarının eksiksiz olduğu var sayılarak “üst düzey düşünme, problem çözme, sorgulama, kanıtları değerlendirme, araştırma ve bilgi okuryazarlığı” yapmalarını beklenmiştir. Bu davranışlar ideal olsa da günümüz koşullarında “ütopik” bir anlayıştır. Zira ilköğretimdeki sınıf geçme sistemi sebebiyle pek çok öğrenci gerek bilgi gerekse de hazır bulunuşluk bakımından bu programın öngördüğü yeterliliklerden uzaktır. Pek çok öğrencimiz halen cumhuriyetin ilan tarihini, cumhuriyetten önce Osmanlı İmparatorluğu’nun var olduğunu dahi bilmeden ortaöğretime başlamaktadır. Peki bu öğrencilerimize en temel bilgi ve becerileri kazandırmadan nasıl “üst düzey düşünme, problem çözme, sorgulama, kanıtları değerlendirme, araştırma ve bilgi okuryazarlığı” yapmalarını nasıl bekleyeceğiz. Beklesek bile bu hem öğrenciyi hem öğretmeni nereye götürür?

Diğer yandan gerek TEOG sınavındaki başarılarıyla, gerek bilgi ve bilişsel gelişimleriyle akademik açıdan akranlarına göre öne çıkan pek çok öğrenci de mevcuttur.

Kısacası TEOG sınavıyla Fen, Sosyal Bilimler ve Anadolu liselerine yerleşen öğrencilerle, Mesleki Anadolu Liseleri ve İmam Hatip Liselerine giden öğrencilerimiz arasında ciddi bir uçurum söz konusudur.

Taslağın bu halinde bilişsel ve hazır bulunuşlukları düşük öğrenciler neredeyse hiç dikkate alınmamıştır. Aynı seviyede olmayan, TEOG sınavıyla da farklı türdeki okullara yerleşen öğrencilere aynı programı uygulamak bilimsel, adil ve sağlıklı olmadığı gibi gerçekçi de değildir.



10- “Sadece liderler ve önemli muharebeleri öne çıkaran bakış açısı yerine bunları yok saymayan ancak tarihin gerçekleşmesinde farklı aktörler ve faktörlerin birlikte rol oynadığını öğrenciye kavratabilecek çok perspektifli bir yaklaşımın tercih edilmiş” olması ve “siyasal olaylar manzumesi”nin geri plana alınması programın olumlu bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

11- Program ilahiyat kökenli tarihçilerin elinden çıkmış izlenimi vermektedir. Sürekli akılcılık eleştirici yapılmakta ve bilimsel değil dini referanslar ile hareket edilmektedir. Tarih dersi bazı ünitelerde İslam Felsefesi ya da İslam Hukuku dersi ile yer değiştirmiş görünmektedir. Özellikle 9. sınıf 7. ve 8. üniteleri buna örnek gösterilebilir.

12- Bir takım unutkanlıklar, yok saymalar, dar çerçeveli yaklaşımlar taslak programın hemen tamamında göze çarpmaktadır. Örneğin, 9. sınıf 8. ünitede kadim yazılı diller belirtilirken Süryanice gibi bir dil yok sayılmıştır. Önemli kavramlar ve şahıslarda Kopernik, Galile, Takiyyüddin gibi isimler görmezden gelinmiştir.

13. Taslak program, bir darbe paranoyası içinde hazırlanmış ve 1876 Kanun-i Esasi'nin ilanı ile 1909 yılında II. Meşrutiyet'e karşı 31 Mart Gerici Ayaklanması'nın bastırılması "darbe" olarak nitelemiştir.

14. Osmanlıcılık övgüsünü besleyecek biçimdi, tekke ve medreselerin yüceltilmesine büyük çaba harcanmıştır. Bu kurumların toplumun geri kalmışlığında oynadığı rol ihmal edilmiş ve gerçek ters yüz edilmeye çalışılmıştır.

TASLAK PROGRAMDA SÖZCÜK-TERİM KULLANIMI ve KAVRAMSALLAŞTIRMA

Öğretim programında Türkçe kullanılmamaya özen bir önem gösterilmiş ve özellikle de "kadim" sözcüğüne takıntı düzeyinde yer verildiği görülmüştür.

Kadim: Başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan, pek çok eskiye uzanan, öncesiz. TDK'ya göre ise; başlangıcı olmayan, eski, ezeli... Tarih programının hemen tamamını böylesi bir kavramsallaştırma üzerine kurmanın dil bilim açısından da tarih disiplini açısından da doğru olduğu tartışmalıdır. Kadim medeniyet tanımı kusurludur ve ne zaman başladığı ve ne zaman bittiği üzerine ortaklaşılması mümkün değildir.

Programda kullanılan dil kadar kullanılmayan dil de çok dikkat çekicidir. 80 sayfalık taslak programın hiç bir yerinde 'Mustafa Kemal Atatürk'ün ismi geçmemekte, ima dahi edilmemektedir. Oysa kurtuluşuna önderlik ettiği Anadolu 49, Türkiye 118 kez geçmektedir. Buna karşılık tam 235 kez 'Osmanlı', 213 kez 'İlim' ve 82 kez 'Din', 57 kez de Kadim sözcüğü kullanılmıştır.5

9. sınıf programında 'müverrih' (tarihçi), 'satrap' (Pers'lerde vali), 'ihtida" (gerçeğe ulaşma-İslam dinini kabul), 'hadd'6 (Sivri-keskin-sert?), 'tazir'7 (azarlama, bahane arama), ve 10. sınıf programında tavaif-mülûk (Abbasi sonrası küçük devletler) ve benzeri kavramlar-terimlerin öğretim programının içine neden yerleştirildiği anlaşılabilmiş değildir.

9.1.1'in a maddesinde "... insanın yeryüzündeki fiil ve amelleri...." ifadesi geçmektedir. Fiil ve amel sözcüklerinin yerlerine Türkçe'de çok daha yaygın olarak kullanılan sözcükler yerleştirilebilirdi.

9.1.2'nin b maddesinde "Beşeri ve sosyal bilimlerin..." ifadesi bulunmaktadır. Beşeri(!) olan her bilim aynı zaman da sosyal bilim olduğundan ayrı ayrı yazılmaları anlamlı bulunmamıştır. Ayrıca yine "beşeri" sözcüğü yerine kullanılabilecek başka sözcüklerin bulunması hiç de zor değildir.

9.1.2'nin d maddesinde de aynı kaygısızlık göze çarpmaktadır. Bir taraftan "beşeri, amel" gibi sözcükleri kullanan anlayış öte taraftan "şematik, filolojik" gibi terimleri kullanmaktan çekinmemektedir. Türkçe kullanmamaya yönelik özel bir gayretin izleri görülmektedir.

9.1.3'ün c maddesinde, "sebep-netice" anlaşılan o ki "neden-sonuç" yerine kullanılmış ve yine ilginç bir tercihte bulunulmuştur.

TASLAK PROGRAMDA YAZIM HATALARI

Taslak da olsa bir öğretim programına yakışmayan dil ve anlatım bozukluklarına bir çok yerde rastlanmaktadır. Örneğin "Kitap Yazarlarına Notlar" kısmının 6. maddesinde anlaşılabilir bir ifade bulunmamaktadır. Benzer anlam bulanıklıklarına, anlatım bozukluklarına bir çok yerde rastlanmaktadır.

9.5.4 b maddesinde de "Attila" yazılması gereken tarihi karakter "Atilla" olarak yazılmıştır.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Ders kitabı yazımı sırasında yararlanılacak olan kaynaklarla ilgili öneri listesi sunulmuştur. Listenin ilk dikkat çeken noktası bugün başbakanlık yapan Ahmet Davutoğlu'nun da listede bir makalesinin bulunmasıdır. Türkiye'nin dış politikasının içinde bulunduğu buhran ve buhranda büyük sorumluluğu olan Ahmet Davutoğlu düşünüldüğünde böylesi bir kaynakça önerisinin ne anlama geldiği anlaşılabilmiş değildir. Kaldı ki makale incelendiğinde görülecektir ki, tarih programı için uygunluğu ciddi bir tartışma konusu oluşturmaktadır.

Bir diğer sorun, Tarih Vakfı yayınlarının lise öğrencilerinin tarih öğretimi için kaynakça olarak sunulmasıdır. Tarih, bilimsel olan her türlü bilgiden elbette ki faydalanmalıdır. Ancak ilgili vakfın bakış açısı, Türkiye'nin yakın tarihiyle ilgili nesnellikten uzak bir değerlendirmeye yatkındır. Bu konu tekrar gözden geçirilmelidir.

Bunun yanında bir çok tartışmalı yazar ve eser kaynakça olarak önerilirken, örneğin Niyazi Berkes, Mustafa Akdağ, Sina Akşin, Tarık Zafer Tunaya, Yahya Akyüz, Emre Kongar, İlber Ortaylı, Sinan Meydan gibi akademisyenlerin eserlerine kaynak olarak başvurulması tavsiye edilmemiştir.



ÜNİTELER

9. SINIF TARİH PROGRAMI

Tüm 9. sınıf öğretim programında, tarihe çok az yer verilmiş diğer disiplinlerin amaçladığı kazanımlar öne çıkartılmıştır. Tematik olduğu vurgusu içerisinde hazırlanan taslağın en önemli sorunlarında biri burada da karşımıza çıkmaktadır. Kavramlar tarihin içinde eritilmek yerine, tarihin üzerine çıkartılmıştır. Doğal olarak bağlam açısından hem tarih ve hem de kavramlar anlamını yitirmiştir.

Özellikle 9. Sınıf 7. Ünitesi, Ekonomi-Sosyoloji-Din Felsefesi karışımı bir ünitedir ve tarih dersi için gerek duyulabilecek konuları içermemektedir. 3. ünite ve kazanımlarda ise belirtilen yaklaşımlar da din bilgisi öğretimine ait yaklaşımlardır. Yine 3. ünitede metafizik, intiha, mistisizm gibi kavramların temel kavram olarak seçilmesi çok doğru değildir.

Önemli Kavram ve Şahsiyetler sıralamasında son derece kısır bir çerçeve çizilmiş ve 'müverrih', 'satrap' gibi kullanımdan kalkmış terimler tekrar öğretilmek için programa yerleştirilmiştir. Nuşirevan gibi bir karakterin tanıtılmasının programa neden konduğu ise anlaşılamamıştır.

Belirlenen ünite isimleri çok soyut ve tarih zaman ilişkisi göz önünde tutulmamıştır. Bu durum öğrencilerin konuları somutlaştırmalarını engelleyebilir. Klasik kronolojik anlayışın da revize edildiği görünmektedir. Ancak kronolojiden fazla uzaklaşılması anakronik bir tarih bilincine (ya da bilinçsizliğine) neden olabilir. Daha basit söylemek gerekirse hangi olayın önce hangisinin sonra gerçekleştiğini bilmeyen bir öğrenci olaylar ve olgular arasında sağlıklı ve mantıksal bir bağ kurumaz.

Örneğin ilkçağ uygarlıkları, Moğollar ve Osmanlı İmparatorluğu bir arada ele alınmıştır. Öğrencilerin bu siyasi organizasyon türlerini bir arada işlerken aradaki zaman farkını kaçırmaları mümkün görünmektedir.

“Kadim Dünya” çerçevesi altında tarih öncesi çağlardan Osmanlı’ya kadar geniş bir yelpaze konu edilmiştir. “Kadim Dünya” oldukça geniş ve sınırları belli olmayan bir ifadedir. Bu da ele alınan konuları “zaman” mefhumundan koparmaktadır. Kadim Dünya Devletleri konusu, "kültür tarihi" ağırlıklı verildiği için, öğrencilerin söz konusu devletlerin "siyasi tarih"leri bilgilerinden yoksun kalacağı değerlendirilmektedir.

"Siyasi tarih" bilgisi verilmediği için, kronolojik sıra bilgisinden yoksun kalacak öğrencilerin hangi devletin hangi yüzyılda yaşadığını öğrenemeyeceği, bu yüzden Kadim Devletlerin kronolojik sıra ile öğretilemeyeceği düşünülmektedir. Her ünitede ele alınan "kültür tarihi" konusu, Kadim Devletlerin tamamını baştan sona kapsadığı için öğretme ve öğrenme sıkıntısı yaşanacağı değerlendirilmektedir.

Yeni taslak müfredatta göze çarpan en büyük eksikliklerden biri ise tarih konuları ile Atatürkçülük bağdaştırmasının yapılmamış olmasıdır. İbni Haldun felsefesi, İbni Batuta felsefesi öğrenen bir öğrenci, Atatürkçü felsefeyi de mutlaka bilmek zorundadır ama müfredatta bu husus göz ardı edilmiştir.

9.1.1 b maddesinde geçen ifade kalıp bir yargının ürünü olmakta ve tarihsel olarak bir değer taşımamaktadır.8 Benzer kazanım tarifleri, Avrupa medeniyetiyle "kadim" diye tarif edilen medeniyetlerin arasında zorlamaya dayanan bir karşıtlığı ifade etme amacı taşımaktadır.

9.1.4 a maddesindeki kazanımda "... geçmişi yeniden inşa edebileceği..." gibi bir ifade bulunmaktadır. Geçmişin inşasından çok, "geçmişin keşfedilmesi" çok daha anlamlı bir ifade olacaktır.

9.2.1 b maddesinde "Güç ve yönetim yapılarını yönetilenler indinde meşrû hale getirebilmek için yönetenlerin dinleri araçsallaştırabildikleri tarihî örnekler üzerinden sorgulanır.” denilmektedir. Bu kazanımla, inançların siyasi amaçlara ulaşmada araç olarak kullanılmasının normal davranış olarak zihinlere benimsetilmesi söz konusudur.

9.2.2 a maddesine imparatorluklar Kuşatıcı (cihanşümul) ve Dışlayıcı (yağmacı) olarak ikiye ayrılmış ve 'Yeni Asur, Yeni Babil, Pers ve Moğol imparatorlukları" dışlayıcı yani yağmacı olarak tarif edilmiştir. Tarih derinliğinden uzak bu tanımlamanın kabul edilebilir hiç bir yanı yoktur.

9.2.2 d maddesinde, yine ikitidar gücünün kaynaklarına göre devletlerin sınıflandırılacağı bir şema verilmiştir. Devletlerin oluşumu ve iktidar kaynakları zaman ve koşullar göz önüne alınarak belirlenebilir. Yapılacak her sınıflandırma için tarihsel koşulların önemi vurgulanmalıdır.

9.2.5 a maddesinde "din ve inançların birleştirici bir tarihi unsur" olduğuna dair tarihsel örnekler verileceği belirtilmiştir. Din ve inancın tarihsel olarak ayrıştırıcı unsurlar taşıdığı gerçeği asla unutulmamalıdır. Doğal olarak bu kazanım tarihsel olarak eksik ve hatalı bir kazanım olarak taslakta yer almıştır.

9.3.1 b maddesindeki kavramların bir tarih öğretimi için ihtiyaç duyulan kavramlar olduğundan şüphe edilmekle beraber sınıf seviyesiyle ilişkisini kurmak da mümkün değildir. İlgili maddedeki "tabiat felsefesinden" materyalizm mi kastedilmektedir, belli değildir. Kavramlar tarihten çok Felsefe dersini ilgilendirir görünmektedir.

9.3.2 b maddesi yine inanç ve din eksenli bir madde olup, tarihi derinlikten uzak ve kavram öğretimini amaçlayan bir kazanım olarak göze çarpmaktadır.

9.3.3 c maddesi, öteden beri Türk ve Müslüman ezberini tekrarlayan bir kazanıma işaret etmektedir. Türklük ve Müslümanlığın ayrılmaz bir bütün olduğu on yıllar boyunca öğretilmeye ve dayatılmaya çalışılmıştır. Oysa insanların Türk olabilecekleri ama Müslüman olmayacakları gibi bir doğal durum hep reddedilmiştir. İlgili kazanım aynı çarpıtmayı tekrarlanmasına kapı aralamaktadır.

9.6.3 a maddesindeki kazanım "dinin şehirler üzerindeki etkisi" üzerine odaklanmış görünmektedir. Kazanımın, şehirlerin ve hatta uygarlıkların din ve inançlar üzerindeki etkisini kavratacak şekilde düzenlenmesi anlamlı olacaktır.

9.6.3 b maddesi "Türk topluluklarının İslam'ı kabul ettikten sonra bedeviyetten medeneyite" geçtiğini savlamaktadır. Tarihsel olarak yanlış olduğu kadar ifade ettiği anlamın kabul edilebilir hiç bir yanı yoktur. Kazanım tarihi bir çarpıtmaya örnek gösterilebilir.

7. ünitenin açıklayıcı paragrafının sonundaki "... insanların manevi dünyaları ile ekonomik davranışları arasındaki bağlantıyı fark etmeleri amaçlanmıştır." ifadesi ile ne kastedilmek istendiği tam anlaşılmamaktadır. Eğer, anlatılmak istenen inanç ile ekonomi arasındaki ilişkiyse bunun doğru kabul edilmesi de mümkün değildir. Kaldı ki böylesi bir amacın, tarih programında bulunması da anlamlı değildir.

9.7.5 b maddesi, "... geçim kaynağına sahip olması ve nefsini terbiye etmesi..." gibi bir ifadeyle 'İslam'ın bu konudaki vaz' ettiği ilkeler örneğinde irdelenir' demektedir. Anlam tamamen muğlak olduğu için ne ifade etmeye çalıştığı anlaşılamamış olmakla beraber, bir inanç öğretisinin dayatmasıyla ilgili izlenimler edinilmektedir.

9.7.5 c maddesi ise "İslam tasavvufu ile meslek ahlakı anlayışını" tarihsellikten kopartarak bir kazanıma dönüştürmek istemektedir.

9.8.1 a maddesinde "Kadim bilim anlayışı ile mutlak hakikat arasında" bir bağlantı kurulmuştur. Kadim bilim ve mutlak hakikat kavramları göreceli kavramlar olduğu kadar, konu nesnel değil tartışmalı konulardır.

9.8.1 c maddesi, İslam medeniyetini bir bütün kabul ederek konuya yaklaşmış ve İslam-bilim ilişkisini kazanıma dönüştürmek istemiştir. İlgili kazanımın tarih dersi açısından bir değeri olduğu düşünülmemektedir.

10. SINIF TARİH PROGRAMI

10. sınıf programı, tematik olduğunu iddia eden bir programın kronolojik türevi olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar taslak, yükselme-duraklama-gerileme sürecinin dışında bir arayış olarak kendini ifade etse de bu sınıf düzeyindeki 4 ünite kronolojik tarih anlayışına bağlı kalmıştır. Ancak, duraklama-gerileme sürecinde Osmanlı'ya koruyucu bir kalkan sağlamak için 1774'ten 1974'e kadar olan tarihsel süreç tek bir ünitede toplanmıştır. Ünitenin genel ifadesi şudur; "Osmanlı ile Cumhuriyet arasında bir çelişme yoktur, tam tersine bir süreklilik vardır." Bahsi geçen süreklilik 10.4.1.3'te de dış politikada stratejik süreklilik olarak , 10.4.3.1 e maddesinde askeri süreklilik olarak ve 10.4.5.3 e maddesinde ekonomik süreklilik olarak ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu durum, tarihin kendisine karşı bir saygısızlıktan başka bir şey değildir.

3. Ünite ise "Kriz ve Dönüşüm: Değişen Dünya Dengeleri ve Osmanlı Devleti (1600-1774) dönemini kapsamakta ve Osmanlı devletinin çözülmesi konjonktürel durumla dikkatlerden kaçırılmak istenmektedir. Bu ünitede karşımıza çıkan şey ilginçtir, Osmanlı devleti değişen dengeler gereği güç kaybetmiştir. Bir başka deyişle Osmanlı'nın güç kaybetmesi kendisi dışında gerçekleşen olaylarla ilişkilendirilmiştir. Eğer bu yöntem doğru ise, bu tüm ünitelere ve hatta tüm Tarih dersi programına yansıtılmalıdır.

Ama aynı sınıfın 1. ve 2. Üniteleri bir başka çelişkiyi ortaya koymaktadır. Merkezinde dış dünya değil Osmanlı'nın olduğu bir tarih anlayışı vardır. Özellikle 2. Ünitenin başında ifade edilen "... Osmanlıların beylikten cihanşümûl devlet haline bir büyük strateji çerçevesinde geldikleri..." yargısı Osmanlıyı kutsamakta ve gereksiz bir yüceltme atfedilmektedir. Aynı stratejinin 17. asırdan sonra neden işlemediği, sorusunun yanıtı bu mantıkla geçiştirilen bir sorgulama olarak karşımızda durmaktadır.

Yani Osmanlı, kendi felsefesi gereği büyümüş ve gelişmiştir. Ama dağılır ve çözülürken dış dünya etkili olmuştur. Tabi burada akla gelen soru şudur: Osmanlı madem kuruluş ve yükselme döneminde kendi felsefesi gereği etkili olmuştur, bu felsefe neden dış dünyadaki gelişmelere rağmen kendisini korumayı başaramamıştır?

Oysa yapılması gereken çok basittir; her hangi bir yapay kutsama ve yüceltmeden kaçınmak gereklidir. Tarih böylesi yapaylıklar için uygun bir disiplin değildir. Bu bakış açısı tarihten dersler çıkarılması gereken anlayışla da çelişmektedir. Nasıl çöküş dönemi konjonktürel nedenlerle açıklanıyorsa yükseliş döneminde de bu koşullar tekrar değerlendirmeye alınabilir. İç ve dış etkenler bir bütündür ve yükseliş ile düşüşü bu etkenlerin birbirleriyle olan etkileşimleri belirlemektedir. Bu anlayış, tarihi kendisine göre eğip-bükme anlayışıdır. Nesnellikten uzak ve ideolojik kodlarla doludur.

10 sınıf programındaki bir başka gariplik ünitelerin kapsadığı zamanla ilgilidir; 10. sınıflarda dersin kapsadığı zaman dilimi 1071'den 1974'e kadar uzanan çok geniş bir zaman aralığını kapsamaktadır. Mevcut programda sadece Osmanlı Tarihi işlenmekte olduğu halde, ders saatinin yetersizliği öğretmenler için en büyük sorundur. Bunun üzerine bir de 1071-1299 arası konular (Malazgirt vd.) ile 1923-1974 (Cumhuriyetin ilk elli yılı) arası konular eklenmiştir. Mevcut haliyle yetiştirilemeyen programın yeni konuların eklenmesinden sonra hiç yetiştirilemez hale geldiği açıktır. Ünite sayısının azaltılması bu durumu değiştirmemektedir.

Bunun yanında 2. ünite 147, 3. ünite 174 yılı kapsarken, 4. ünitenin yakın tarihimiz, Osmanlının çöküşü, Balkan savaşları ile I. Paylaşım Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin Kuruluşu ve Devrimler dönemini de içine alan 200 yılı kapsaması ve bunlara yalnızca bir ünitelik yer ayrılması anlaşılabilir bir durum değildir.

Geleneksel tarih öğretimini değiştirmek kaygısıyla olsa gerek konuların bölümlendirilmesinde hiç de gerçekçi olmayan bölmeler/birleştirmeler yapılmıştır. Örneğin 10. Sınıfın 1. Ünitesi “Malazgirt’ten İstanbul’a (1071-1453)” adını taşımaktadır ki Anadolu’daki İlk Türk Beylikleri, Anadolu Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yüzyıllarını birleştirmenin amacı anlaşılabilir olmaktan uzaktır. Yine de kronolojiden fazla uzaklaşılmamış olması olumlu bir özellik olarak görünmektedir.

9. sınıfta olduğu gibi 10. sınıf taslak programında da Atatürkçülük konularının yer almadığı görülmektedir.

10.1.4.1 b maddesinde Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran ve diğerlerinin yanında İbnü'l Arabi'nin sıralanması yapılmak istenen sınıflandırmayla ve Anadolu'nun İslamlaşma sürecinde etkisi olan şahsiyetlerle uyuşmamaktadır.

10.2.1.1 f maddesinde Osmanlı'nın "... çok kültürlü cihanşümul bir devlet haline gelmesini sağlayan yumuşak strateji tercihleri..." dile getirilmekte ve her zaman yapılan bir hata yine tekrar edilmektedir. Osmanlı "farklı dinlere karşı son derece hoşgörülü davranmış" tezi tartışmalı da olsa kabul edilebilir. Ancak Osmanlı'nın özellikle İslam'ın farklı yorumlarına ve Türkmenlerin farklı inanış biçimlerine karşı acımasız ve dışlayıcı tavrı asla ihmal edilebilir bir tarihi olgu değildir. O nedenle bu iddiadan vazgeçilmeli ve Osmanlı tarihi içindeki bu tutum derslerde tarihi gerçeklere uygun bir şekilde anlatılmalıdır.

10.2.5 Alimler ve Arifler başlığı adı altında "ilmiye sınıfı"nın Osmanlı'daki yeri kazanımlara dönüştürülmek istenmektedir. Ancak bu kazanımlar incelendiğinde, ilmiye sınıfının Osmanlı'nın geri kalmışlığı üzerindeki etkilerine yönelik bir açıklama yapılmadığı anlaşılmaktadır.

10.2.5.1 c maddesinde "... medreselerin ve alimlerin bilgi üretimi..." üzerindeki önemlerine dikkat çekilmek istenmiş ancak medrese ve alimlerin tarih boyunca hangi "bilgiyi" ürettiklerine dair sorgulamadan uzak kalındığı gözlemlenmiştir.

10.3.1.2 a maddesinde, 10.3.3.1 a maddesinde ve 10.3.6.1 a maddelerinde "sekülerlik-sekülerleşme" terimleri kullanılmaktadır. Tarih öğretim programının seküler sözcüğünü kullanırken neden "laiklik" sözcüğünü kullanılmadığı merak konusudur.

10.4.4.1 a maddesinde, "kadim bilimin (?) din ve inançla bağlantı kurmasını buna karşılık pozitivizmin bunları reddettiği" gibi bir çarpıtma bulunmaktadır. İfadede kazanımdan çok pozitivizmle hesaplaşma anlayışı sezilmektedir.

10.4.4.2 b maddesinde, "nihilizm" hem bir ideoloji olarak tanıtılmakta ve hem de sekülerizm ve pozitivizmle ilişkisi sorgulatılmaktadır. Nihilizm bir ideoloji olmadığı gibi, sekülerlikle (ya da laiklikle) kurdurulacak zorlama bir ilişkinin tarih disiplini açısından bir anlamı yoktur. Durum, bilimselliğe karşı bir başka düşmanca tutum olarak kayda geçirilmelidir.

10.4.4.2 c maddesi ise totaliter ideolojilerin rasyonalizm ile materyalizm arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir. Tarih bilimi, bu tür gerçekçi olmayan ilişki mucitlikleri için uygun bir bilim dalı değildir.

10.4.5.3’de Cumhuriyetin ilk 15 yılında yapılan atılım hamlelerine ve 2. Dünya Savaşının sosyal, ekonomik etkilerine değinilmemiştir.

11. SINIF TARİH PROGRAMI

11. Sınıf Tarih Programı, ciddiyetten uzak ve ideolojik bir paradigmanın sınırlılıkları içinde hazırlanmıştır. Ünite isimlerinden kazanımlara kadar tüm izler programın tarih disipliniyle ilişkisi olmadığını ve bir inanç öğretisini dayatma amacı taşıdığını göstermektedir.

Ünite isimleri dahi bu dayatmaya ve ciddiyetsizliğe örnek gösterilebilir. 1. Ünite Alem ve İnsan Tasavvuru, 2. Ünite Toplum Düzeni ve Devlet Anlayışı, 3. Ünite Geçim ve Meslek Ahlakı, 4. Ünite de Keyif ve Afiyet Dünyası'dır. Açıkça görülmektedir ki, farklı disiplinlerden yararlanılarak tarih anlatacağız denirken, tarih dersi vasıtasıyla farklı disiplinler anlatılır olmuştur. Bir başka deyişle tarih dersine, farklı disiplinlerin öğretilmesi için paravan olma işlevi verilmiştir.

11. Sınıf Seçmeli Tarih dersinde ise sadece İslam'ı ve İslam'ın belli bir anlayışını benimseyen Osmanlı devleti esas alınarak, İslam Öncesi Türk Kültürü ile Osmanlı ile aynı dönemde varolduğu halde İslam'ın farklı anlayışlarını yansıtan diğer Türk devletleri tamamen yadsınmıştır. Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safavi ve Memluklular buna örnek gösterilebilir.

Mevcut programda 11. Sınıf Seçmeli Tarih dersinde İslam Öncesi Türk Tarihi, Beylikler, Selçuklular, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti karşılaştırmalı ve tematik olarak (sırasıyla Türkler’deki Devlet Teşkilatı, Toplum Yapısı, Hukuk, Ekonomi, Eğitim ve Sanat) ele alındığı halde taslak programda sadece Osmanlı Tarihi ele alınmış ve temalar Osmanlı Tarihi esas alınarak işlenmiştir. Bu tercihin Osmanlı Tarihi lehine kullanılması programın ideolojik temelinin “Yeni Osmanlıcılık” olduğuna yönelik yeni bir ispat sunmaktadır.

Mevcut programla kıyaslandığında, taslak programda 11 Sınıf Seçmeli Tarih dersi bazı üniteleriyle adeta “İslam Felsefesi” ya da “Din Kültürü Ahlak Bilgisi” dersine dönüştürülmüş görünmektedir.

11.1.1.2 a maddesi, medeniyetler ile metafizik arasında kurduğu ilişkiyle büyük bir garabete imza atmaktadır.

11.1.1.3 "Osmanlı'nın dünya tasavvurunun temel prensiplerini açıklama" üzerine kazanımlara ayrılmıştır. Bir medeniyet ile onun dayandığı felsefeye dair gerçekçi olmayan ve yüzyıllar sonra yapılandırılmış olan bir anlayış tarih dersi aracılığıyla meşrulaştırılmaktadır.

Sebep-illiyet-hikmet üçlemesi ile sebep-sonuç anlayışının karşılaştırılması, zahir ve batın birlikteliği, vahdet-kesret-devir-sudur nazariyeleri gibi son derece özel ilgi ve uğraş alanı isteyen konular 11. Sınıfın tarih öğretiminin içine yerleştirilmiştir.

Ünite içindeki "Varlık ve Oluş", "Mekan ve An", "Alem ve Dünya", "Her İnsan Bir Alem" ve "Kendini Bilen İnsan" konu başlıkları tarih öğretimi ciddiyetiyle bağdaştırılabilecek konular değildir.

11.1.1.3.b maddesindeki "Nizam-ı Alem" kavramı tarih disiplini ile ilgisiz bir kavramdır.

11.1.4.2 a maddeindeki "Ruh, kalb ve nefs kavramlarının çağdaş bilim dilindeki psişe ve ego kavramlarına benzer ve farklı içerikleri incelenir." ile c maddesindeki "İnsanın nefsini terbiye ederek hürleşeceği düşüncesi, çağdaş d ünyadaki özgürlük tasavvurları ile karşılaştırılarak analiz edilir." ifadeleri anlaşılabilirlikten uzak ve bazı inanç ilkelerini tarih dersi üzerinden kazanıma dönüştürmeye amaçlayan izler taşımaktadır.

11.1.5.1 b maddesinin neden sadece Taşköprülüzade’nin tasnifi ile sınırlandırıldığı anlaşılabilir değildir.

11.2.2.1 d maddesinde "Devletin bekası fikrini esas alan kanun/örfi hukukun aksine, dini hukukun (şeriat) şahıs haklarının dokunulmazlığını esas aldığı fark edilir." şeklinde dile getirilen ifade, doğruluğu tartışma götürür bir ifadedir.

2. Ünitenin konu başlıkları olan "Saltanat ve Nizam", "Din ve Devlet Birlikteliği", "Cihad ve Fetih", "Kanun ve Adalet", "Halka Hizmet", "Talim ve Terbiye" ve bu konulara ait hedeflenen kazanımlar tarih öğretiminden çok "Osmanlıcılık İdeolojisinin propagandası" niteliği taşımaktadır.

12. SINIF TARİH PROGRAMI

12. Sınıf Tarih öğretim programı "Türkiye ve yakın coğrafyasının Osmanlıcılık ideoloji çerçevesinde değerlendirilmesi" amacına hizmet etmek için hazırlanmıştır . Ulus devlet paradigmasını kavramayan ve emperyalizmin bu bölgedeki planlarının farkında olmadığı izlenimi uyandıran bu yaklaşım, yine tarih öğretimi olarak kabul edilebilir gerçeklikler barındırmamaktadır.

12.1.2 "Osmanlı Devleti sonrası Osmanlı Coğrafyası" konu başlığını incelerken e maddesi Afganistan'ın SSCB tarafından işgaline ayrılmış bir kazanıma işaret etmektedir. Tarih ve coğrafya açısından doğru olmayan bir ilişki kurulmuştur.

İlgili diğer maddelerde devletlerin birbirleriyle savaşları ve özellikle SSCB'nin hakimiyet kurma stratejisi dile getirilirken, NATO'nun ve özellikle de ABD'nin işgalleri ve müdahalelerine yer ayrılmadığı görülmektedir.

Programın değişik yerlerinde ifade edilen "Topyekûn güç arzusu", "mutlak güç arzusu", "standartlaştırılmış sınıf kimlikleri", "kimlik temelli toplumsal muhalefet", "komuta ekonomisi" gibi kavramların tam olarak neyi ifade ettiği ve üzerinde ortaklaşılmış tanımlamalar mı olduğu bilinmemektedir.

Daha ilk ünitede kronolojiden uzaklaşılması anakronizm sorununu gündeme getirmektedir. Örneğin II. Dünya Savaşı öncesindeki Türkiye ve sonrasındaki siyasi gelişmeler anlatılmadan Avrupa Birliği, SSCB’nin dağılması anlatılmaktadır. Bunun öğrencilerin kafasındaki kronolojik algıyı altüst edeceği, dünyadaki siyasi gelişmelerle Türkiye’deki siyasi gelişmeler arasındaki bağı koparacağı açıktır. Bu yaklaşım 12. Sınıf tarih programının tamamına hakimdir. Dünyadaki siyasal gelişmeler ilk ünitelerde işlenmişken 4. Ünitede komünizm, faşizm, nasyonal sosyalizm ideolojilerinin üzerinde durulmaktadır. Oysa Bolşevik İhtilali ile II. Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya’daki siyasi gelişmeler anlatılırken bu ideolojiler zaten verilmelidir.

Tüm bu sebeplerle 12. Sınıf Çağdaş Dünya ve Türkiye Tarihi taslak programı mevcut programdan daha iyi ve nitelikli değildir. Zaten konular arasında da büyük farklılık yoktur. Taslak program kronolojiyi altüst etmekten ve karmaşa doğurmaktan başka bir yenilik getirmemektedir.

12.1.3.5 e maddesi 27 Mayıs müdahalesini bir darbe olarak nitelemektedir. Ancak hemen sonrasında halk oylaması sonucunda kabul edilen ve dünyanın en demokratik anayasalarından biri olduğu kabul edilen 61 Anayasasının tarihsel gerçekliğiyle çelişkiye düşmektedir. 61 Anayasasının demokratlığı, 27 Mayıs'a darbe diyen zihniyetin kavrayabileceği bir durum değildir.

12.1.3.6 a maddesi, Türkiye ve AB ilişkilerine kaynak olarak Osmanlı Devletinin 1856 Paris Antlaşmasını göstermektedir. Bu tam anlamıyla bir ironidir.

12.2.1 "Küreselleşen Kapitalizm ve Ekonomik-Teknik Aklın Hakimiyeti" konu başlığı tam anlamıyla bir ekonomi dersine ile kapitalizm çözümlemesine dönüşmüştür.



ÖNERİLER

1- Tarih derslerinin içeriği mevcut taslaktan tamamen farklı olarak ve gerçekçi bir tarih ve geleceğe ışık tutacak bir anlayışla yeniden ele alınmalı ve lise düzeyindeki dört sınıfta zorunlu olarak okutulmalıdır.

2- İslam felsefesi mantığıyla hazırlanan taslak metinden vazgeçilmeli ve eğitim sendikaları, üniversiteler, öğretmenlerin katılımı ile yeni bir komisyon oluşturulmalıdır. Demokratik bir süreç izlenmelidir. Dayatmacı, tektipçi, baskıcı, evrensel değerlere yabancı, insanlığın bilgi birikimine uzak bir yaklaşım terk edilmelidir.

3- Kazanımlar program geliştirmenin ilkelerine göre yazılmamış, yönlendirici ve dar kapsamlı hazırlanmıştır. Kazanımların altındaki ifadeler ve alt unsurlarının performans göstergesi belli değildir. Bu nedenle kazanımlar öğrencilerin seviyesine ve tarih disiplini anlayışına uygun olarak düzenlenmelidir.

4- Lisede tarih ders sayısı artırılmalı Sanat tarihi dersleri okutulmalıdır.

5- 9-10-11 ve 12. sınıf öğretim programları sistematik olmalı ve yapı bakımından birbirine benzemelidir.

6- Ünite sayısı artırılmalıdır. 4 ünite yerine 8 ünite olarak düzenlenmelidir. Yaklaşık 400 yıllık zaman diliminin bir üniteye sıkıştırılması teknik açıdan sorunludur.

7- Millet sisteminin ulus devletlerin ortaya çıkmasındaki hızlandırıcı rol belirtilmelidir.

8- "Öğrenciler, Osmanlı döneminde bilim insanlarının skolastik düşünceyi aşamamasının nedenlerini araştırır ve bunun siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçlarını analiz eder kazanımı" eklenmelidir.

9- Rasyonel bir tarihçilik izlenmeli ve tarih disiplinine uygun hareket edilmelidir.

10- Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersi programı çok geniş bir zaman dilimini ele almak zorunda olduğu için, konuların daha kolay ve kalıcı öğrenilebilmesi adına doğrudan Türkiye'yi ilgilendirmeyen konuların programdan çıkartılması gerekliliği değerlendirilmektedir

MERKEZ YÖNETİM KURULU




Ek 1 TARİH TASLAK METİNDE GEÇEN KELİMELERİN SAYISI

Sıra No

Kelime

Sayısı

1.

Türk

185

2.

Din

82

3.

Teknoloji

15

4.

Osmanlı

235

5.

Savaş

148

6.

Asker

65

7.

Askeri

56

8.

Alevi-Bektaşi

0

9.

Kürt

2

10.

Metafizik

3

11.

Kadim

57

12.

Fabrika

0

13.

Sanayi

14

14.

İrfan

12

15.

İlim

213

16.

Eğitim

32

17.

Anadolu Selçuklu

0

18.

Orta Asya

0

19.

Avrupa

57

20.

Yunan

8

21.

Anadolu

49

22.

Hint

0

23.

Türkiye

118

24.

Selçuklu

18

25.

Beylikler

9

26.

Afrika

0

27.

Amerika

3

28.

Büyük Selçuklu

1

29.

Rönesans

2

30.

Reform

3

31.

Sanayi Devrimi

0

32.

Toprak reformu

0

33.

Ahiret

1

34.

Mutlak varlık

2

35.

Sanat

20

36.

Sanat Tarihi

2

37.

Bilim

76

38.

Mutlak Hakikat

4

39.

Bedevi

2

40.

Bedeviyet

1

41.

Pozitivist Bilim Anlayışı

2

42.

Kadim Bilim Anlayışı

1

43.

Mustafa Kemal Atatürk

0

44.

Cumhuriyet

38

45.

Demokrasi

7

46.

Mısır

7

47.

Mezopotamya

3

48.

Anadolu Uygarlıkları

5

49.

Sümer

1

50.

Kadın

6

51.

Çocuk

1

54.

Atatürk

1

55.

Balkan

4

56.

Siyasi

79

57.

Kültür

71

58.

Mimari-mimarlık

8

59.

Spor

2

60.

Barış

11

61.

Olimpiyat

0

62.

İnsan Hakları

2

63.

Köle

1

64.

Kölelik

0



1 İfade tam olarak: "Cumhuriyet rejimine ve imparatorluktan ulus-devlete geçişle birlikte ise tarih öğretimine ulus inşa sürecinde doğrudan bir rol verilmiştir." Bakınız, sayfa 1.

2 Örneğin; "... Batı merkezci bir tarih anlayışı ve Oryantalist bakış açısından uzak durulmaya çalışılmıştır. Bilhassa Osmanlı-Avrupa ilişkilerinin tanımlanmasında ideolojik ve tek yanlı değerlendirmeler ile günümüz Osmanlı tarihi araştırmalarında artık terk edilmiş "yükselme-duraklama-gerileme" tarzı dönemlendirme yaklaşımlarından kaçınılmıştır."Bakınız, sayfa 4.

3 Bakınız sayfa 6

4 Bakınız sayfa 36

5 Taslak programda geçen ve geçmeyen sözcüklerle ilgili bir sınıflandırma yapılmıştır. Bakınız Ek 1

6 Anlamı TDK'nın internet sitesindeki arama motorunda bulunamamıştır.

7 Anlamı TDK'nın internet sitesindeki arama motorunda bulunamamıştır.

8 9.1.1. b maddesi: Kadim medeniyetlerin döngüsel zaman anlayışı ile XIX. Yüzyılda Avrupa'ya hakim olan ilerlemeci doğrusal zaman anlayışı arasındaki farkların öğrenciler tarafından keşfedilmesi sağlanır.


Yüklə 122,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin