Elif savaş felsen röportaj metni 1 Kasım 2003, Feedback “Boy Aynası” Röportajı



Yüklə 21,54 Kb.
tarix31.05.2018
ölçüsü21,54 Kb.
#52259

Elif SAVAŞ FELSEN RÖPORTAJ METNİ

1 Kasım 2003, Feedback “Boy Aynası” Röportajı


  • Elif Hanım bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1970 Istanbul, Uskudar dogumluyum. Uskudar diye ekliyorum, cunku her vapur yolculugunda Uskudar’a bakar, acaba benim gibi kac kisi hayata gozlerini actigi yeri boyle guzel bir yerden, boyle keyifle seyredebilir diye dusunurum. Ilkokulla beraber o zamanki Istanbul Belediye Konservatuari’nda (simdi Istanbul Universitesi’ne baglandi)keman egitimine basladim. Eskiden olaganustu bir binada egitim veriliyordu. Ben oyle ufaktim ve kapilar oyle buyuk ve agirdi ki, solfej dersine gec kalip da kapiyi zorladigim, acamayip, kapiyi da calmaya utanip butun dersi disarida, kipkirmizi bir yuzle gecirdigimi hatirliyorum… Eger icerisi ruhlarla dolu olmaya deger bir bina varsa, o da o binadir. Ben de olunce oraya hortlak olarak donmeyi planliyorum.




  • Konservatuar’daki öğrencilik yıllarınızı düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?

Ben lisede cok mutsuz bir ogrenciydim. Edebiyat, felsefe ve tarihe derinden ilgim vardi ama okuldaki derslerle bu ilgimi biraraya getirmek imkanim olmadi. Kendimi universite ortaminda bulabildim ancak. Cok iyi ogretmenlerle calistik, hem Istanbul Universitesi’nde, hem de Mimar Sinan Universitesi’nde cok iyi sinif arkadaslarimin olmasi sans. Opera Bolumu’nde siniflar cok kucuk oldugu icin sinif arkadaslarinizin saglikli bir atmosfer yaratmada onemi buyuk oluyor. Bizim ogretmenlerimiz idealist nesil, bircogu Ikinci Dunya Savasi sirasinda Turkiye’ye kacmis yabanci sanatcilarin ogrencileri.




  • Müzik eğitim sürecinizde, birçok değerli hocalardan eğitim aldınız, ancak kişisel tanıtımınızda parantez içinde “Azra Gün ve Aydın Gün’ün öğrencisi olarak” ibaresi bulunuyor. Hocalarınızın hayatınızdaki yeri nedir?

Azra ve Aydin Gun benim universitede en son ders aldigim ogretmenler. Ikisi de cok cok degerli insanlar. Onlardan once ve sonra da cok iyi ogretmenlerle calistim ancak Gunler daha baska bir yer tasiyorlar hayatimda. Ogullari ressam Mehmet Gun ile kisacik bir “evlilik denememiz” oldu ve ondan sonra yollarimiz ayrildi ama Azra Hanim ve Aydin Bey’in ustumdeki emekleri tartisilmaz.




  • Uluslararası İstanbul Müzik festivali ve diğer önemli organizasyonlarda resitaller verdiniz. Seyircinin karşısında tam olarak hissettiğiniz duygular nelerdir?

Yanitlamasi zor bir soru, neredeyse fazla kisisel bir soru diyecegim... Sahneye cikmak egoyu tatmin eden, ama ayni zamanda sizi tum hayatiniz boyunca kendinizde var olduguna inandiginiz zayifliklarla circiplak birakan bir deneyim. Icimde hep bir karmasa ile cikarim sahneye. Yanlis anlasilmasin, sahne korkusu veya heyecan degil bahsettigim; kendini begenmislikle (ki; saglikli bir derecesi sanatci olmanin bas sartlarindan biridir bence) durup dururken kendimi tum elestirilere acmis oldugumun farkina varmamdan gelen transparantlik duygusu. Acaip birsey yani. Ama adrenalin de aliskanlik yapan bir madde, ister daga timanirken bulun, ister sahnede.




  • Müzik yaşantınızın olgunluk sürecine girmesinden sonra değişik ilgi alanlarında ciddi projelere imza attığınızı görüyoruz. Bunlardan en önemlilerinden biri “Darbe” belgesel filmi. Bu filmin hayata geçirilmesi sürecinden bize bahseder misiniz?

“Darbe” filmi esimin ortaya attigi bir proje. Bu filmi yapmak icin kollari sivamamizdan bir yil once ben New York’ta filmlerde kameraman, sesci, isikci, vs. olarak calismaya basladim. Hayda, bu da ner’den cikti, demenizden once ben anlatayim: opera sanatciliginin bir bedeli var, sesinize, vucudunuza dikkat edeceksiniz, oyle herseyi yemek, her zevkten dilediginizce tatmak yok. Ben mekanigi cok severim, bir makina nasil calisir, bileyim, toz toprak olup ogreneyim, bayilirim. Ellerim boya olsa iki gun yikamam, gururla dolasirim oyle. Ellerimle birsey yapmis olmak bana izahi zor bir zevk verir. O yila kadar, ta universiteden beri sirca kiz hayati yasamisim, makina yaginin kokusunu ozlemisim... Ben en iyisi filmlerde irgatlik yapayim biraz dedim, her isi yaparim abi diye film setinden film setine dolasir oldum. Once seti badana yaptirdilar, sonra isikci asistani gelmemis diye o ise kosturdular. Bir gun baktim Alman bir filmci almis eline 16 milimetre kamerayi, bana ogretiyor. Reddedecek degilim ya?


Sonra Turkiye’ye geldik, bir laiklik yuruyusunde esim bana hadi su ihtilallerin, darbelerin filmini yapalim dedi. Kendisi Amerikali, boyle hadi deyivermek onlara has.


  • “Darbe” filmi çok hassas bir konu üzerine işlenmiş bir yapıt. Dünyada ki olumlu eleştirilerin devamını Türkiye’den de alabildiniz mi?

Turkiye’den de cok olumlu ilgi gorduk. Ancak cok enteresan birsey dikkatimi cekti; bazen bir email aliyorum, diyor ki sen pis sagcisin, sen pis solcusun, bazen de sen askercisin, vs. vs. Soruyorum, filmin neresinden cikardiniz bu sonuclari? Yok, ben sunun, sunun konustugu filmi seyretmem, seninkini de seyretmedim. Hayda... Hele bir seyret, sonra tartisalim. Ama genellikle olumlu.




  • “Darbe” filminde, bir belgesel film için en zorlu olan bilgi-toplama sürecinde neler yaşadınız? Herhangi bir sorunla karşılaştınız mı?

Bu konuda sansimiz yaver gitti, birkac red cevabi ve bir cirkin olay disinda herkes yardimci olmaya calisti. Konustugumuz siyasetciler, aktivistler, askerler bu islere baslarini koymus insanlar, siz bir sorun, onlar bin soylesin.




  • Gelelim “Kapalı Kapılar Zamanından Şarıklar” CD çalışmanıza. Bu çalışmanın “Eşcinsel Müzikoloji’yi” geliştirmek ya da bu olgunun kitleler tarafından daha da anlaşılabilir kılınmasını sağlamaya adanmış bir çalışma olarak nitelendirmek doğru olabilir mi?

Escinsel Muzikoloji henuz emekleme devrinde. Ortada gezinen birkac CD var ama bunlar daha cok “escinsel dinleyici”yi hedefleyen dinlemesi kolay muziklerden biraraya getirilmis CD’ler. Yani basliklari pazarlama hedefli. Ayni CD’yi “Akilli Bebekler Icin”, ya da “Sevgilinizle Yemek Yerken Dinleyesiniz Diye” filan diye isimlendirseniz ve icerigi degistirmeseniz hic farketmez. Benim aklimdaki Szymanowski’nin eserlerini biraraya getiren bir CD doldurmakti. Yanina baska eserler de eklemek isterken bunun hem tarz, hem de icerik olarak birbiriyle iliskili olmasini istedim, birlestirici olarak escinselligi buldum. Bir sanatcinin cinsel secimi sanatini etkiler mi, diye sorsaniz tabii derim. Aynen dili, dini, irki etkileyecegi gibi.


CD’de eserleri yer alan bu olaganustu yeteneklerin escinselligi gururla ortaya cikarilsin istedim, bir ek bilgi olarak degil.


  • “Kapalı Kapılar Zamanından Şarkılar” eserinizin batı sanat şarkısı türüne eşcinsel bestecilerin katkılarını onurlandırmak amacıyla ortaya çıkardığınızdan bahsediyorsunuz. Bunu bizlere biraz daha açar mısınız?

Escinsellik bir gun anormallik olarak algilanmadigi zaman, bizim de bu sanatcilari cinsellikleri yuzunden onurlandirmamiza gerek kalmayacak. Olgular ancak insanlarin gundelik hayatina katildigi zaman onlara normal geliyor. Belki Tchaikovski’ye hayran ama escinsellige karsi aciklanamaz bir korku ve nefreti olan bir muziksever, hayran oldugu bestecinin ozel hayatiyla ilgili bilgi edinirse, escinsellik onun da hayatina girmis olur, hayatinin gerceklerinden biri haline gelir. Nefret anlamini kaybeder.


Benim birlikte calistigim pekcok Aidsli ve HIV Pozitif escinsel muzisyen var. Sirf escinseller diye calismiyorum onlarla tabii, yetenekleri once gelir. Ama insanlari bilinclendirmeye yarayacaksa, bu baslik altinda verilecek bir konsere ilk once ben ismimi yazarim.


  • Darbe, Kapalı Kapılar Zamanından Şarkılar gibi çalışmalarınızda her ikisinde de ortaya konmuş ekstrem noktalar bulunmakta, şu anda üzerine çalıştığınız bunlara benzer projeleriniz var mı?

Inanin ki ekstrem olsun diye kalkismadim bu islere, baska turlusu elimden gelmiyor! Su anda esimin sanat fotograf sergisi icin birlikte calisiyoruz. Konsept evlilik uzerine, iki sanatcinin evliligi, evliligin vampirligi, askin arka yuzunde iki insanin birbirinden kan emip kendi kariyerlerini ilerletme endisesi. Hikayesi tanidik geldi mi? Evet, yine circiplak seyircinin onundeyiz, bu sefer fotograf. Birlikte calisiyoruz ama bu sefer ben asistan pozisyonundayim, esinizin evliliginizdeki cok duyarli noktalari sanata cevirmesi cok olaganustu bir surec, sizden de epey olgunluk isteyen bir surec acikcasi. O islere hic karismiyorum, sadece poz verip, bazi estetik secimlerde fikrimi soyleyip bir de bol bol toz yutuyorum. 3 buutlu fotograflar cekiliyor, mimarlardan yardim aliniyor, cilginlik! Serginin Turkiye’ye gelmesini cok isterim.





  • Size baktığımızda çok renkli bir kişilik görüyoruz, bir tarafta bir müzik sanatçısısınız, diğer tarafta kameranın arkasına geçmiş ve yapılması yürek isteyen bir filmin yönetmenisiniz ve ayrıca yazar kimliğiniz bulunmakta. Kendiniz ile ilgili bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ama yine secimlerden bahsediyorsunuz, ben boyle olmayi secmiyorum ki, baskasi inanin elimden gelmiyor. Sadece Amerika’da ihtimaller ortamini buldum, o ortam benim buyuk islere kalkisma icgudumu besledi.




  • 1994 yılında Amerika’ya yerleştiniz ve şu an New York’ta yaşıyorsunuz. Amerika’da sanatınızla ilgili olarak neler yapıyorsunuz?

Su anda cok cok yetenekli bir Turk caz bestecisiyle birlikte bir proje uzerine calisiyoruz. Sila Cevikce ile. Opera sesini caza sokacagiz ama bildiginiz gibi degil, bildiginiz gibi olsa ne diye ugrasalim? Sila muzigi orijinal olarak bu hedefle besteliyor. Eskiden bestelenmis ve caz sesiyle guzel guzel soylenmis sarkilara opera sesiyle saldirida bulunmaya hic niyetim yok.




  • Son olarak konuştuğumuz bunca konunun içinde eksik kalan bir noktaya değinmeyi unuttuk sanırım. Basılmış olan iki yemek kitabınız var. Bu konuda yapılması kolay fakat mutfağımıza özgü olmayan bir tarif ile isterseniz röportajımızı sonlandıralım...


Ton baligi biftek, fileto var mi Turkiye’de? Olmazsa somon da olur. Bir ya da iki kisi basina bir kalinca ton fileto alip tuz ve karabiber serpin. Az zeytinyagi ile hafifce ovun. Yapismaz tavada, yuksek ateste iki tarafini birer dakika pisirin. Ici cig kalmali, yok benim cesaretim yok, cig ton yiyemem derseniz gidip konserve ton alin daha iyi. Cunku tadi hic farketmeyecek, taze ton aldiginiza degmeyecek. Oda isisinda birakin. Tavada kalanlari atmayin. Yarim bardak kadar zeytinin cekirdeklerini cikarin, cok ufak dograyin ve havanda az dovun. Usenirseniz zeytin ezmesi kullanin ama acimsi olursa beni suclamayin. Zeytine 3 corba kasigi kadar limon suyu ve az karabiber ekleyip karistirin. Ton baliginizi incecik dilimleyin. Tavada kalan parcalari kucuk kucuk dograyin. Zeytinden yaptiginiz sostan guzel, duz ve icacici renkli bir tabaga biraz koyun. Ustune dilimleri birbirinin ustune az gelecek sekilde yerlestirip geri kalan sosu dokun. Guney Fransiz usulu ton baliginiz hazir. Ben yanina yesil salata, belki firinlanmis biberiyeli patates, az biraz Fransiz usulu yesil mercimek koyar, iyi bir sarap acarim. Ustune de likor icip sarapta pisirilmis armut yerim. Gerisine karisamayacagim, Fransizlar ne yaparsa size de ondan tavsiye ederim.
Yüklə 21,54 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin