Eserin özgün adı: روش تفسیر قران Reveş-i Tefsir-i Kur’an Yayın Yönetmeni


Karinelere Dikkat Etmenin Lüzumuna Dair Delil



Yüklə 3,24 Mb.
səhifə8/41
tarix30.11.2017
ölçüsü3,24 Mb.
#33403
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   41

Karinelere Dikkat Etmenin Lüzumuna Dair Delil

Bütün beşeri kültürlerde konuşmacının maksadını anlamak için karineleri dikkate almak akli bir yöntemdir. Fakat önemli olan nokta, karinelerin çeşitli türlerinden ve her birinin ayetlerin mefhumunu anlamadaki rolünden haberdar olmaktır. Zira Kurân’ın olağanüstü fesahat ve belagati dikkate alındığında onda muhtelif türlerde karinelerden bolca istifade edildiği bir gerçektir ve bunlardan gaflet etmek tefsiri eksik veya tamamen itibarsız hale getirir.321 Kurân tefsirinde ortaya çıkan hata ve eksikliklerin önemli bir bölümü karinelere dikkat etmemekten kaynaklanmıştır.



Karinelerin Bölümleri

Karineler için çeşitli ayrımlar yapılmış ve onlardan bazılarına da işaret edilmiştir. Konunun devamında bu bölümlerin diğerlerine değinip, bunların zımnında karinelerin kullanım alanları, karine olabilecek şeyler ve her birinin ayetlerin anlaşılmasındaki rolünden bahsedeceğiz.

Karineler için yapılmış en meşhur taksimlerden birisi onları belirleyici (muayyine) ve vazgeçirici (sarife) olarak bölümlendirmektir. Bunların her birinin özel kullanım alanları olmuş ve özel bir rol ifa etmektedir. Kurân-ı Kerim’in bu karinelerden nasıl faydalandığı ve her birinin ayetlerin anlaşılmasında nasıl bir rolü olduğunun daha net anlaşılması için Kurân’da bolca kullanılmış bu karinelerin en önemlilerini zikrederek onların ayetlerin anlaşılmasındaki etkilerine değineceğiz.

Muayyine ve Sarife Karinelerinin Kullanım Yerleri

1- Müşterek Kelimeler

Müşterek kelimeler müşterek-i lâfzî ve müşterek-i manevi olmak üzere iki kısma ayrılır. Müşterek-i lâfzî, birkaç hakiki manası olan kelimeye denir.322 Örneğin “din” sözcüğü hem ceza (karşılık), hem de ayin ve itaat manalarına gelmektedir ve zaten Kurân-ı Kerim’de bu manalarda kullanılmıştır.323 Müşterek-i manevi ise tüm fert ve mısdakları arasında ortak olan bir mana için vazedilmiş ve hepsine uyan bir kelimedir. Mesela “insan” kelimesi tüm beşer fertleri arasında müşterek olan bir hakikattir ve onların her birine ıtlak edilir. Kurân-ı Kerim’de de bu türden kelimeler bolca kullanılmış ve “halife”324 sözcüğü de bunlardan biridir.

Müşterek-i lâfzîde söz konusu kelimeden kelamın sahibinin maksadı olan bir veya birkaç manayı teşhis edip belirlemek için belirleyici (muayyine) karineler kullanılır. Müşterek-i manevide ise söz konusu kelimeden kelamın sahibinin maksadı olan bir veya birkaç ferdi belirlemek için karinelerden faydalanılır. Doğal olarak ayetlerde kullanılmış olan müşterek kelimelerden Allah’ın maksadını anlamak için belirleyici karineden gaflet etmek müfessiri Kurân tefsirinde yanılgı ve kararsızlığa düşürür veya Allah’ın maksadını doğru şekilde anlamaktan alıkoyar.

Müşterek-i lâfzî ve manevide belirleyici karinelerin rolüne ilişkin iki noktayı zikretmekte yarar vardır: Birincisi, belirleyici karinenin olmayışı veya dikkatten kaçması durumunda müşterek-i lâfzî mücmel olur ve ondaki maksat anlaşılmaz. Fakat müşterek-i manevide karinenin olmamasından konuşmacının muradının müşterek mefhum olup söz konusu kelimenin tüm fertleri kapsadığı anlaşılır ve buna ıstılahta mutlak denir. İkincisi de; bu karineler yalnızca kelimelerden bir türe özgü bir şey olmayıp fiil, harf ve hatta kelimelerin yapısındaki manalar için de geçerlidir. Binaenaleyh kelimelerin yapısını anlamak için de belirleyici karinelere ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin sülasi mezid fiillerine ait babların mefhumundaki maksadı anlamak için belirleyici karineyi dikkate almak gerekir. Zira bu babların heyeti muhtelif ve çok yönlü manalar taşımaktadır. Aynı şekilde fiilin malul olması sonucu faille mefulun, malum fiille meçhulün, müzekker fiille müennes fiilin aynı şekilde geldiği durumlarda bunların teşhisi belirleyici karinenin yardımıyla gerçekleşmektedir. Kurân-ı Kerim’de “muhtal/ مُخْتَالٍ,325 murtab/ مُرْتَاب,326


la yudarr/لَا يُضَارَّ327 ve “yed’uneni/ يَدْعُونَنِ328 kelimeleri bu kabildendir.

2- İcaz

İcaz (kısa söz söylemek ve konuyu alışılagelmişten daha az ibarelerle beyan etmek),329 hiç şüphesiz belagatli sözün özellik ve güzelliklerinden biridir ve bazı yerlerde gerek duyulduğunda konuşmacı veya yazar söylemek istediğini az kelime ve kısa ibareler kullanarak beyan eder.

İcaz, karinelerin dikkate alınmasıyla maksadın net bir şekilde anlaşıldığı bir ibarede birtakım kelime ve cümlelerin konunun beyanına zarar vermeden kaldırılmasıdır.330 İcazda iki tür karineye (muayyine ve sarife) ihtiyacımız olduğunu da zikretmekte yarar var. Çünkü bir taraftan metnin zahirine göre yapılacak tefsirin yanlışlığını ve onun bir bölümünün silindiğini gösterecek bir ipucu gerekirken diğer taraftan da silinmiş ibareyi muayyen ve müşahhas edecek bir karine olmalıdır. Belagati mucize haddinde olan Kurân-ı Kerim’de ise bu özellik en güzel şekilde görülmektedir. Bu esasa göre Kurân-ı Kerim’in birçok yerinde var olan bu tür ibarelerdeki kelime ve cümlelerden bir kısmı silinmiş ve onların mefhumunu anlatması için mevcut ibareler ve onlarla ilgili karinelerle yetinilmiştir. Bu tür yerlerde cümledeki karinelere dikkat etmeksizin ayetlerdeki konuyu anlamak mümkün olmaz. Çünkü silinmiş olan hususları belli edip, müşahhas kılan şey karinelerdir.

Örnek olarak şu ayetleri gösterebiliriz:

 ...حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ و 

Size anneleriniz, kızlarınız ve kız kardeşleriniz… haram kılındı.”331

 حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ 

Size murdar, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına boğazlanan, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı…”332

Burada haram, helal, vb. şer’i hükümlerin doğrudan doğruya hariçteki varlıklar üzerine taalluk etmesi aklen imkânsız olduğundan bir şeyin zikredilmeyip, silinmiş olduğunu anlıyoruz. Birinci ayette “haram” hükmü ve “anneleriniz…” mevzusunu dikkate aldığımızda zikredilmemiş olan kelimenin “nikâh” sözcüğü olduğunu anlıyoruz. İkinci ayette ise zikredilmemiş olan kelime “yemek, içmektir”333. Aynı şekilde şu ayette de zikredilmemiş olan bir kelime vardır:

Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü onların arkasında her gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı.”334

Ayetin akışına dikkat ettiğimiz zaman kralın her gemiyi değil de sağlam olan her gemiyi gasbettiğini anlıyoruz. Dolayısıyla burada “sağlam” kelimesi zikredilmemiştir.335

3- İzmar

İzmar, bir konuyu zamir getirme yoluyla beyan etmektir. Bu tür durumlarda bazen zamirin mercii cümle içinde bellidir ve çok rahat bir şekilde teşhis edilmektedir. Fakat birçok yerde zamirin merciinin ancak karineler vasıtasıyla teşhis edilme imkânı vardır. Kurân-ı Kerim’de de bu tür karinelerin kullanımı oldukça fazladır. Örnek olarak Nisa suresi 11. ayet-i kerimesini gösterebiliriz. Ayette geçen “ma terak/مَا تَرَكَ,


“li ebeveyhi/لِأَبَوَيْهِ, “mimma terak/ مِمَّا تَرَكَ, “lehu/لَهُ, “verisehu/وَرِثَهُ, “ebevahu/أَبَوَاهُ ve “feli-ummihi/فَلِأُمِّهِ kelimelerindeki zamirlerin mercii (cümle akışı veya hal ve makama dair) karinelerle malum olmaktadır. Zira bu zamirlerin mercii olan müteveffadan yani ölen kişiden ayette hiç söz edilmemiştir. Aynı şekilde Kıyamet suresinin 16-19. ayetlerinde geçen zamirlerin mercii karinelerin yardımıyla anlaşılmaktadır.336 Bu esasa dayanarak şunu söyleyebiliriz: İzmar da birtakım yerlerde maksadının anlaşılması için belirleyici karinelere ihtiyacı olan hususlardandır ve ayetlerin manasını anlamada bu tür karineleri dikkate almak zaruridir.

4- Mecaz

Mecaz iki çeşittir: “Lügavi mecaz” ve “Akli mecaz”. Lügavi mecaz, bir lafzı kullanımı için vaz’olmamış bir anlamda kullanmaktır. Fakat o anlamın kelimenin gerçek manasıyla özel bir irtibatı vardır. Eğer bu irtibat benzerlikse bu tür kullanıma “istiare” denilir. Eğer irtibat benzerlik dışında bir şeyse (bütünden bir parça olma veya lazım-melzum ilişkisi gibi) bu tür kullanımdaki mecaza ise mecaz-ı mürsel denir.337

Akli mecaz, fiili gerçek fail veya naib-i fail (özne veya sözde özne) olmayan fakat fail veya naib-i faile bağlı olan ve onunla bir şekilde ilişkisi bulunan bir şeye isnat etmekten ibarettir. Mesela “Bahar otları yeşertti” cümlesinde “yeşertme” fiili yeşerme zamanı olan “bahar” dönemine isnat edilmiştir. Burada bir mecaz vardır; bahar bir zaman dilimi olarak otların yeşerme sebebi değil, yeşermenin zaman zarfıdır.338 Mecazın bu iki türünde de kelam ve konuşmacının maksadını anlamak için karine lazımdır. Lügavi mecazda muhatabın zihnini gerçek manadan gerçek olmayan manaya çevirmek için karine gerekmektedir. Akli mecazda da kelamda zikredilmiş failin konuşmacının nazarında gerçek fail olmadığını aşikâr kılmak; dinleyici veya okuyucunun zihnini de mezkûr faili gerçek fail bilmekten alıkoymak için karine lazımdır. Bu iki tür mecaz, Kurân-ı Kerim’de oldukça fazla kullanılmış olduğundan ayetleri anlamada sarife karinelere dikkat etmenin önemli rolü ortaya çıkmaktadır. Mecaz kullanımlarında da eğer bir sözcüğün birden fazla mecazî anlamı varsa tayin edici yani muayyine karineye ihtiyaç duyarız. Fakat genellikle bir karine her iki rolü de üstlenmektedir. Yani sarife olan karine aynı zamanda mevzubahis olan mecazın kastedilen manasını da tayin etmektedir.

Kurân ayetlerinde mecazın çeşitli türlerinin ne şekilde kullanıldığının daha net anlaşılabilmesi için bu hususta birkaç örnek sunacağız:

Onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kar etmedi ve kendileri de doğru yola eremediler”339

ayetinde “kâr etmedi” fiilinin ticarete isnat edilmesi akli mecazdır. Zira gerçek fail ticaret değil, münafıklardır.

أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ / Onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler.”340 ayetinde “ala/عَلَىٰ kelimesi “üstte olma” manasını vermektedir ve onların hidayet üzerindeki sebat ve istikrarlarını ifade etmek için kullanılmış istiare türünden lügavi mecazdır. Çünkü bu iki mana arasında benzerlik ilgisi vardır.

“…parmaklarını kulaklarına tıkarlar…/يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ341 ayetinde parmaklar anlamına gelen “أَصَابِkelimesi “parmak uçları” anlamında mecaz-ı mürsel olarak kullanılmıştır. Zira bu iki mana arasındaki irtibat “cüz ve kül” irtibatıdır.342



5- Kinaye343

Kinaye sözlükte “üstü örtülü söz” anlamına gelmektedir. Istılahta ise “hakiki anlamının lazımı veya melzumu kastedilen ibare veya sözcüktür”. Başka bir ifadeyle “kendi hakiki manasında kullanılan ama akli melzumu kastedilen lafız veya ibaredir.”344 Mesela; “Falanın evinin kapısı her zaman açıktır” cümlesi ile o şahsın misafirperver olduğunun anlatılması gibi.

Kinayeli tabirlerden faydalanmak her dilde olduğu gibi Arapçada da oldukça fazladır. Kurân-ı Kerim’de bu tür tabirler bolca görülmektedir. Aşağıdaki ayetleri buna örnek olarak gösterebiliriz:

Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme.”345

Yahudiler dediler ki: “Allah’ın eli bağlıdır.” Kendi elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah’ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur.”346

Rabbin her an pusudadır (gözetlemededir).”347

Rahman arşa istiva etmiştir.”348

“…Gökler onun eliyle dürülmüştür…”349

Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür.”350

Bu tür tabirlerde kelamın karineleri sözcüklerin zahirinden anlaşılan mananın murat olmadığını, aksine onun melzumunun kastedildiğini göstermektedir. Konuşmacının muradını anlamak karineleri dikkate almaya bağlıdır. Bu gruptaki ayetlerin mefhumunu anlamak için de kelamdaki karineleri dikkate almanın zarureti apaçık bellidir.



Birleşik Lâfzî Karineler

Birleşik karineler, isminden de anlaşılacağı üzere cümleye yapışıktır. Onun karşısında kelamdan ayrı olan yani birleşik olmayan karineler vardır. Bu yüzden birleşik karineler en başından lafızlar ve ibarelerin maksada delaleti konusunda rol almakta ve konuşmacının muradını tayin etmektedir. Yapışık olmayan karinelerin aksine bunlar, lafız ve ibareler dinleyici veya okuyucuya sözü ulaştırdıktan ve bir mefhumu gösterdikten sonra, konuşmacının ciddi muradını gösterme hususunda görev alır. Bu yüzden şöyle denilmektedir: Birleşik karineler kullanımdaki maksatta, yapışık olmayan karineler ise ciddi maksatta etki etmektedir. Birleşik karineler lâfzî ve gayri lâfzî olmak üzere ikiye ayrılır. Burada öncelikle tek lâfzî karine unvanıyla siyak (cümle akışı) konusuna değineceğiz.



Siyak

Lügat âlimleri siyak için “sürmek, üslup, yöntem, tarz, eski yöntemle hesap tutma fenni,351 mühür ve kabin,352 birbirini takip etmek”353 gibi çeşitli manalar zikretmişlerdir. “Kelamın siyakı”nı sözün üslubu ve cümleyi toparlama tarzı354 olarak mana etmişlerdir. Fakat siyak kelimesinin ıstılahtaki anlamından fıkıh, usul ve tefsir âlimleri birçok yerde söz ettikleri ve referans aldıkları355 halde dakik bir tanımlama sunmamışlardır. Bu hususta yalnızca Şehit Seyyid Muhammed Bakır es-Sadr onu tanımlama anlamında şunları yazmıştır:

Siyaktan maksadımız; anlamak istediğimiz lafız ve ibarelere ilintilendirilmiş her türden delillerdir; ister dikkate alınan ibarelerle birbirine yapışık bir sözü oluşturan diğer kelimeler gibi lafızlar kabilinden olsun; ister sözün ortaya atıldığı durum, ahval ve şartlar gibi hal karinesi olsun, mevzu bahis lafzın konusu ve mefhumunda bir tür aydınlatma sağlar.”356

Bu tanım tüm birleşik karineleri kapsayacak kadar geniştir. Oysaki bu kavramın âlimlerin eserlerinde kullanıldığı alanlar bu geniş kapsamlı tanımla uyuşmamaktadır. Zira siyak, onların beyanlarında birleşik lâfzî karinelerden biridir. Elbette ıstılah oluşturmada her hangi bir sakınca bulunmadığı gibi ıstılahlarda münakaşaya da mahal yoktur. Bu tanımın yeterli olmadığını beyan etme konusunda da hiçbir ısrar yoktur. Siyak için yapılan bu tanımın yerine bizce âlimlerin görüşleriyle uyuşan başka bir tanım getiriyoruz:

Siyak “kavram veya ibareler ya da söz için başka kelime ve cümlelerle birlikte geldiğinde oluşan bir tür özelliktir.” Örneğin “Denize git” cümlesi “ve onun sözünü itina ile dinle” cümlesiyle birlikte kullanıldığında taşıdığı hususiyet ve özellik bu cümle tek başına zikredildiğinde görülmez. Bu yüzden birinci cümle ikinci cümleyle birlikte söylendiğinde “bilge adamın yanına git” anlamını verdiği halde tek başına zikredildiğinde “denize git” anlamını verir.357

Şunu da söylemekte fayda vardır; bazen tefsir edilecek kavram veya ibarelerin etrafında bulunan kelime ve cümlelere de zikredilen hususiyeti vücuda getirmesi mülahazasıyla siyak denilmektedir ve bu durumda siyak, kelama yapışık olan lâfzî karinelerden olmaktadır.



Âlimlerin Bakışında Siyakın Rolünün Önemi

Siyakın karine olup, onun kavramların manası ve cümlelerin mefhumunu belirlemedeki rolünün hakikati, akıl ehli arasında kullanılan konuşma usullerinden biri olup, her dilde onun etkisi kabul edilmektedir. İslam âlimleri de dini metinlerin zahirini anlamada ondan istifade etmişler ve hala da etmektedirler. Müfessirler ve Kurân ilimleri uzmanları da ayetlerin tefsirinde onu dikkate almanın yanı sıra kavramların manasını belirleme ve ayetlerin mefhumunu kavramada ondan yardım almış ve Kurân ayetlerini anlamada onun göz doldurucu etkisini açıkça ifade etmişlerdir. Burada İslam âlimlerinin siyak konusuna verdikleri önemin aşikâr olması ve aynı zamanda siyaktan kastedilen maksadın daha açık anlaşılması ve onun hakkında sunulan tanımın teyidi iktiza için âlimlerden bazılarının görüşlerini nakledeceğiz.

Zerkeşi, Kurân-ı Kerim’in tefsiri hakkında muteber rivayetler bulunmayan bölümünü anlamanın yolunun; ayetlerdeki kelimelerin manalarına ve onların ayetlerin siyakına göre kullanımına dikkat etmek olduğunu belirtip şöyle demiştir:

Rağib, Müfredat kitabında buna çok itina etmiş ve siyakın gereksinimine göre lafzın manasını tefsir etmeyi, lügat âlimlerinin söylediklerine ek bir vasıf olarak zikretmiştir.”358 Başka bir yerde de şöyle demiştir:

Müfessirin dayanağı her ne kadar lügatteki vaz’ının aslına muhalif olsa bile kelamdaki nazım (ve tertibin) riayeti olmalıdır. Zira mecaz sabittir.”359

Reşid Rıza “el-Menar” tefsirinde şöyle yazmıştır:

Hiç şüphesiz bir lafzın manasının hakikatine delalet eden en güzel karine onun kendisinden önce gelmiş olan bölümleriyle mutabıkat ve mananın bütünüyle uyumudur.”360

Sa’di kendi tefsirinin mukaddimesinde ayetlerin siyakını dikkate almayı (Resulullah’ın (s.a.a) halleri ve o Hazretin ayetin nüzulü sırasında ashabı ve düşmanlarına karşı davranışından haberdar olmak kaydıyla) Kurân’ı tanımak ve onun maksadını anlamada yardımcı olan en büyük hususlardan saymıştır.361 Onun faydalarına ilişkin İbn-i Kayyim’in “Bedai’ul-Fevaid” kitabından şöyle nakletmiştir:

Siyak; mücmelin beyanı, muhtemelin tayini, irade edilmemiş olasılığın kaldırıldığını kesinleştirmek, umumu tahsis ve ıtlağı takyit, delaleti zenginleştirmek (bir lafzın müteaddit manalara delaleti) için olup, konuşmacının muradına delalet eden en büyük karinelerdendir. Dolayısıyla her kim ona karşı ihmalkâr davranırsa, görüşünde hataya düşer ve münazarada demagoji yapar. Yüce Allah’ın şu sözüne bak: “Tat bakalım. Hani sen üstündün, şerefliydin!”362 Bu söz “Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün”363 siyakında nasıl da farklı bir anlam ifade ediyor. Yani ayette “üstün ve şerefli” olarak nitelenen şahıs bu siyakın delaletiyle zelil ve hakirdir.”

Hüseyni “Keyfe Nefhem’ul-Kurân?” kitabında şöyle der:

Siyakın konuşmacının maksadına delalette çok etkisi vardır… Bazen tek bir kelime ve tek bir cümle, birbiriyle çelişkili iki mana ifade edebilmektedir; hem de kelime kendi içyapısında değişmeksizin. Burada değişen tek şey o kelimeyi kuşatan siyak ve karinelerdir.”364

Üstat Misbah Yezdi kendi kaleme aldığı tefsirinde, konulu tefsiri zaruri bilmekle birlikte ayetlerin onlara özgü siyaktan çıkması ve bu yüzden onların gerçek manalarının elde edilemeyişini bu tür tefsirin sorunlarından biri olarak zikretmiş. Bu afetten kurtulmak için şunları yazmıştır:

Bir ayeti, bir konu ve başlığın altında getirmek istediğimizde çok dikkatli olmalıyız; öncesi ve sonrasındaki ayetleri de dikkate almalıyız. Eğer öncesi ve sonrasındaki ayetlerde bir karine olduğu ihtimalini verirsek onları da zikretmeliyiz… ta ki ayete müracaat edildiğinde kelamdaki o karinelerden gaflet edilmemiş olsun.”365

Musaid b. Süleyman da “Lügat ile tefsirin kuralları” konusunda şunu vurgulamıştır: “Müfessir, lâfzî tefsirde siyaka riayet etmeli ve siyaka münasip olanın dışında bir görüş seçmemelidir.”366 Allame Tabatabai de ayetin siyakı ile muarız olan rivayetin zahirinde tasarruf ederek onu siyaka aykırı olmayacak hale getirmiştir.367 Bu da şunu göstermektedir; Allame’nin görüşüne göre ayetin siyakı rivayetin zahirinden daha güçlüdür.



Siyakın Karine Olma Kriteri

Kavram ve cümleler, konuşmacı onların vesilesiyle maksat ve taleplerini diğerlerine anlattığı birtakım aletlerdir. O halde bunların mefhumunu anlama noktasında konuşmacının hangi manayı kastettiğine bakmak gerekir. Gerçi her kelimeden her manayı kastetmek ve onu her talebi anlatmak için kullanmak mümkün değildir ama lafızların hakiki veya mecazî yönüyle muhtelif manalar arasında kullanılması mümkün olduğundan konuşmacının bunlardan hangisini kastettiğini bulmak şarttır. Konuşmacının akil ve konuşma kurallarına aşina olduğu dikkate alınırsa o, asla kullandığı kelime ve cümlelerden mütenakız, çelişkili ve birbiriyle uyuşmayan manaları irade etmez. Netice itibarıyla onun kullandığı kavram ve cümleler birbirine mütenasip ve uyumludur.

Bu esasa göre siyak bazı yerlerde bir metindeki kavram ve cümlelerin anlaşılması için karine olacağından onu göz ardı etmek söz konusu uyum ve tenasübün zedelenmesine yol açacaktır. Binaenaleyh bir cümlenin manası siyakla mütenasip iki mana arasında kaldığında ve bu manalardan her birinin irade edilmesi de makul olduğunda, bu tür durumlarda manayı anlamada siyakın etkisi olmaz ve bu iki manadan birisinin belirlenmesi konusunda işe yaramaz. Örnek olarak şu ayeti ele alalım:

Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar…”368

O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar cümlesinde iki mana tasavvur edilmektedir: “Allah, meleklerin kanat sayısını istediği kadar arttırır” manası kastedilebileceği gibi “Allah varlıkları yaratmayı dilediği kadar arttırır” anlamı da kastedilmiş olabilir. Her iki mana da siyakla uyumludur ve her ikisinin de kastedilmesi Allah’ın kelamında uyumsuzluğa yol açmaz. O halde “siyak, birinci manayı tayin etmektedir” denilemez.

İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?369 Ayetinde de aynı durum söz konusudur. Önceki ayetlerin karinesiyle (Rabbinin makamından korkana da iki cennet vardır… iki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur… ikisinde de akıp giden iki kaynak vardır…)370 Birinci “iyilikten” maksat Allah’ın makamından korkmak, ikinci “iyilikten” maksat ise “muhtelif nimetleriyle iki cennettir” denilebileceği gibi “her iki iyilikten maksat mutlak iyiliktir” de denilebilir. Zira her iki mana da siyakla uyumludur. O halde onu önceki ayetlerde zikredilmiş özel iyiliklerle sınırlandırmanın bir delili yoktur.

Elbette bazı yerlerde iki manadan birisi siyakla daha fazla uyumlu olabilir ve bu durumda uyumluluğun ölçüsü ne kadar fazla olursa ayetin o manaya delaleti de o ölçüde daha zahir olacaktır. O halde eğer onun uyumundaki şiddet söz konusu manada zahir olacak hadde ulaşırsa ve diğer mana hususunda belirsizliğini korursa, öte yandan belirsiz olan manayı tercih ettirecek muteber bir delil de bulunmazsa siyaka göre zahir olan mana öne geçirilir. Ama eğer akli veya nakli muteber bir delil varsa bu muteber delil sırf siyaka muhalefetinden dolayı göz ardı edilemez. Aksine bu muteber delil dikkate alınarak siyak ile uyumu daha az olan mana belirlenmiş olur. Bu açıklamayla siyakın tesirinin ölçüsü de aydınlanmış oldu. Bu bilginin ışığında siyakın haddinden fazla dikkate alınarak ifrata düşülen yerleri tanımak371 ve ayetleri anlamada siyaktan dikkatlice istifade etmenin zaruretini anlamak mümkündür.


Yüklə 3,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin