Gezilecek yerler iskenderun



Yüklə 83,87 Kb.
tarix29.10.2017
ölçüsü83,87 Kb.
#19607

GEZİLECEK YERLER
 

 


İSKENDERUN;

Hatay iline bağlı İskenderun, kendi adıyla anılan körfezin kıyısındaki modern bir kenttir. Kıyının hemen gerisinde bir duvar gibi yükselen Nur Dağlarına sırtını vermiş, yeşil ve dört mevsim sıcak bir turizm merkezi, bunun yanı sıra da işlek bir ticaret limanıdır.


                                                                                                   

Deniz ve kumu ile bölgenin en önemli turistik merkezlerinden Arsuz görülmeye değer bir yerdir. Bunun yanı sıra; Sütunlu Liman, Frank Limanı, Şato Kalıntısı (Karakol Şatosu), Şalen Kalesi, Sarıseki Kalesi, Arabistan yolunu kontrol etmesi açısından önemli olan ve içinde bir kilise bulunan Bakras Kalesi, Yunus Peygamberin Yunus balığının karnından burada çıktığına inanılan İskenderun kentinin giriş kapısının kalıntısı olan Yunus Sütunu, Mancınık Kilisesi de ziyaret edilmesi gereken yerlerdendir.

Hıdır Bey köyünde 2000 yaşında olduğu tahmin edilen tarihi 20 metre yüksekliğindeki dev Çınar Ağacı, El Mina Antik Kent ve Limanı, Erzin, Erzin’in kuzeybatısında Kilikya kenti olan Issos’un çevresindeki ovada Makedonya Kralı Büyük İskender, Pers İmparatoru III. Darius Codoman’ı yendiği ve içerisinde Cenevizlilerden kalan bir liman ve kale kalıntıları, tapınak, su depoları ile kemer kalıntılarının bulunduğu Issos Harabeleri (Issus) görülmesi gereken yerlerdir.
CAMİ ve KİLİSELER;
 


Önemli bir inanç turizmi merkezi olan Hatay’da, dünyanın ilk Katolik Kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi bulunmaktadır. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Hatay, aynı zamanda dört büyük patriklik merkezinden biridir.

St. Simon Stylite Manastırı , Yayladağı Barleam Manastırı ve Keldağı Barleam Manastırı önemli manastırlarıdır.

Habib Neccar Cami, Şeyh Ahmet Kuseyri Cami ve Türbesi, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Sokullu Külliyesi ve Ulu Cami görülmeye değerdir.

 


Santa Kiliseler Grubu (Dumanlı-Merkez)

Geçmişte önemli bir yerleşme yeri olan Santa (bugünkü adıyla Dumanlı) yerleşimi Gümüşhane’ye 45-50 km mesafede bulunmaktadır. Buradaki mahallelerden; Terzil’de St. Theodor Kilisesi, Binatlı’da İlyas Peygamber Kilisesi, İşhan’da St. Kiryaki Kilisesi ve İşhan Piştoflu’da St. Christopher Kilisesi, Çakallı’da Çakallı Kilisesi, Çinganlı’da St. Konstantinos ve St. Petros Kiliseleri önemli olanlarıdır.


Bu kiliselerin 1860-1870′lerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Özgün kapı, pencere çerçeveleri, kabartma haçları ve çan kuleleri ile ilgi çekici yapılardır.



SURLAR;

Antakya'nın etrafı Seleukus döneminde yüksek surlarla çevriliydi. Surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib Neccar Dağı'nın en yüksek ve sarp tepesinde de halen kalıntıları olan bir iç kale bulunuyordu.

Demirkapı: Hacıkürüş deresinden gelen şiddetli selleri kontrol edebilmek için Habib Neccar Dağı ile Haçdağı'nı birbirinden ayıran derin ve dar vadi üzerinde surların devamı niteliğinde yüksek ve sağlam bir duvar olarak yapılmıştır. Aynı zamanda şehrin giriş kapılarından biri olarak kullanılan bu duvar günümüzde hala ayaktadır.

 
Antakya Surları  Demir Kapı
 

KÖPRÜLER;
Demirköprü: Antakya ile Reyhanlı arasında, Asi Nehri üzerindedir. Ortaçağ'da bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya savunmasında büyük rol oynayan bir köprüdür. Taştan yapılmış ve iki ucunda kuleleri ile kapıları olan köprünün kuleleri yıkılmıştır, ancak köprü halen kullanılmaktadır.

Dana Ahmetli Köprüsü: Kırıkhan Ovası'nda, Karasu Nehri üzerindedir. 6 gözlü bir taş köprüdür. 16. Yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılmaktadır.



KALELER;

Koz Kalesi: (Kürşat Kalesi)Antakya Prensliği zamanında yapıldığı sanılmaktadır.Altınözü ilçesinde, aynı adla anılan köyün yakınlarındadır. Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiye' den geçerek Antakya'ya giren Kuseyr yolu üzerindedir. Bu kaleninAntakya'nın güney bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Antakya Latin Patriği' nin de ikamet ettiği yer olan kale 1268 ılındaBaybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı. Bir tepeyi içine alacak şekilde yapılan kalenin sadece büyük blok taşlarla inşa edilmiş olan yarım daire şeklindeki iki burcu halen ayaktadır.

Bakras Kalesi: Aynı adla anılan köyün hemen üst tarafındadır. Köyün yolu Antakya - İskenderun yolunun 27. km'sinde, yoldan 4 km kadar batısında sarp bir tepe üzerinde yapılmıştır. Strabon' un bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, tarihi çok eski olmalıdır. Kale önceleri Belen geçidinin girişini, Antakya kurulduktan sonra ise Selevkos başkentini koruma gayesine hizmet etti. Haçlılardöneminde de Antakya Prensliği' nin kuzeyde en önemli savunma noktasıydı. Birkaç defa el değiştirdikten sonra Tapınak Şövalyeleri' nin eline geçen kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılarak zaptedildi. Birkaç katlı ve bir alay askeri barındıracak büyüklükte olan kale genel olarak harap olmaya yüz tutmuş olmakla birlikte, birçok mekanları sağlam durmaktadır.

Payas Kalesi: Payas' ta, Sokullu Külliyesi' nin batısındadır. Burada eskiden harap bir kale vardı. Sahilde inşa edilen Payas Limanı ile tersanesinin güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı, yapımı 1571 yılında tamamlandı. Son yüzyıl içinde hapishane olarak kullanıldı.

Mancınık Kalesi: Payas - Dörtyol arasında, Amanos Dağları eteklerinde 700 metre kadar yüksekte, sarp bir tepe üzerinde yapılmıştır. Halen harabe halindedir. Rabat Köyü' nden Gürlevik Yaylası' na giden yolun 12. km' sinden ayrılan bir patika ile ulaşılabilen kale 1290 yılında yapılmıştır. Kale kalıntıları, sık ağaçlar arasında kaybolmuş haldedir.

Cin Kulesi: Kale ile liman arasında, hemen aşağıdaki limanı korumak için 1577 yılında inşa edilmiştir. Eskiden "İskele kalesi" adıyla anılan bu yapı 360 derecelik görüş alanına sahip bir karakol kulesidir.

Payas'ta sahile oldukça yakın konumda ikinci bir askeri niteliğe sahip yapıdır. Payas'ta bir Osmanlı şehri oluşturmak için gösterilen gayretin son halkasını teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Yani yapım tarihi gözönüne alınırsa kule, iskele, gümrük, tersane ve külliyeden sonra, Payas'ta inşa edilen çekirdek yerleşim dokusunun son büyük yapısını teşkil etmektedir.

Limanda yapılan tabyalardan (ayrı olarak yapılmış ve silahlarla güçlendirilmiş istihkam) sonra, düşman gemilerinin taaruzuna karşı koymak ve Payas Kalesi'nin müdafaa mecburiyetini arttırmak için limana hakim bir nokta üzerine inşa edilmesine karar verilir.

975 H./1577 M. yılında Babiali, Üzeyr Beyi ve Kadısına gönderdiği bir talimatla, limanın uygun görülen bir yerine, İstanbul Saray Burnu karşısında bulunan Kız Kulesi üslubunda metin bir kule yapılarak içine dört top ile yeteri kadar hisar eri konulmasını emretmiştir. Bu hükmün gönderilmesinden sonra, kalenin inşasına başlanılmıştır.

17. yy. Payas'ı gören Evliya Çelebi ise gözlemlerini şöyle dile getirmektedir.

İskele kulesi yuvarlak ve sağlam bir kule olup üzerinde kale koruyucuları gece gündüz gözcülük ederler. Çünkü gümrük buradadır.

Adana eyaleti salnamelerinden birinde Cin Kule adıyla tanınan yapıdaki "Cin" kelimesinin Cenevizlilerden geldiği iddia edilmiştir. 

Darbısak Kalesi: Kırıkhan'ın kuzeyinde Alaybeyli Köyü'nün hemen önünde bir tepe üzerindedir. Bu kale Antakya Prensliği döneminde yörenin önemli kalelerinden biriydi. hem İskenderun Körfezi'nden gelen dağ yolunun doğu girişinin, hem de Belen Geçidi' nin kuzey girişinin güvenliğini sağlıyordu. 1268 yılında Baybars tarafından alındıktan sonra önemini yitiren kale uzun süre terk edilmiş halde kalmış, 19. yüzyıl sonlarında burada Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafından İslam evliyası Bayezid-i Bistami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır. Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır. Cami ve Bayezid-i Bistami' nin makamı her yıl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilir.

Sarıseki Kalesi: İskenderun-Payas arasında eski anayol güzergahı üzerindedir. Helenistik dönemde veya Haçlılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Harap haldeki kalenin Yavuz Sultan Selim döneminde yeniden yapımına başlandı, ancak inşaat Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanabildi. Kısmen ayakta olan kale halen askeri bölge içindedir.

Şalan Kale: Amanos Dağları üzerinden aşarak İskenderun Körfezi ile Kırıkhan Ovası' nı birbirine bağlayan eski dağ yolu üzerinde, Değirmendere yakınında sarp bir tepe üzerindedir. Harap halde ve sadece birkaç duvarı ayakta olan kalenin Haçlılar dönemine ait olduğu ve yolun güvenliğini sağlamak amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Kale Şuğlan, Çıvlan, Şıvlan gibi adlarla da anılmaktadır.

Koz Kalesi                                                                                            Bakras Kalesi
 
Payas Kalesi                                                                                        Mancınık Kalesi
  Darbısak Kalesi                                                                                    Cin Kulesi
 

HANLAR ve HAMAMLAR;

Antakya içerisinde hemen hepsi geçmiş yüzyıllarda vakıflar tarafından yaptırılmış olan bir çok han ve hamam vardır. Halen çalışan han ve hamamlar geçmişin kültürel özelliklerini, mimari yapısını bu güne getirmişlerdir. Cindi Hamamı, Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam, Kurşunlu Han, Sokullu Hanı halen kullanılır olanıdır.

Kurşunlu Han:

Uzunçarşı caddesindedir. Köprülü Mehmet Paşa tarafından 17.yüzyılın ortasında inşa edilmiştir. Uzunçarşı içinde yer alan Han Antakya’nın en eski hanıdır. 

Cindi Hamamı:

1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Cundi askerlerinin yıkanması için Sinan Paşa tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Yıldız Caddesi ve Kahraman Sokağın kesiştiği yerdedir. Cadde ve sokağa bakan iki girişi mevcuttur. İki kubbesi vardır. Tek kubbeli soyunma bölümünden soğukluğa geçilmektedir. Soğukluğun ortasında mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Çatı örtüsü ve kubbeler, kiremitle kaplı olup, diğer mekânlarda kesme taş kullanılmıştır. Soyunma bölümü ve Sıcaklık bölümünün duvarlarında stilize bitkisel bezemeler görülmektedir. Külhan hamamın arka kısmındadır.

Meydan Hamamı:

İstiklal Caddesi Meydan hamamı sokak No:11 de yer almaktadır. Selçuklu dönemi yapılarındandır. Kemerli ve Selçuklu motifleriyle süslü bir kapısı mevcuttur. İç mekânlarda kesme taşlar kullanılmıştır. Hamam, soyunma, soğukluk ve yıkanma olarak 3 bölüme ayrılmıştır. Çatıları tonozludur. Soyunma Bölümünde sekilerin altlarında kuş takaları şeklinde takunya koyma yerleri mevcuttur. Soğukluk Bölümü dört tonoz üzerine oturmuştur. 

Saka Hamamı:

16-17.yy yapısıdır. Fabrikalar Caddesi No.4 de yer almaktadır. Hamama kemerli bir kapıdan 5 basamaklı bir merdivenle geçilir. Tonozlu bir koridordan soyunma bölümüne geçilir. Bu bölüm dört kemerli ve pandandifli olup, doğu-batı istikametindeki kısımlar çapraz tonozludur. Ortada havuz vardır. Zemin kesme taş ve mermerdir. Duvarlar kesme taşlardan yapılmıştır.     


KAPLICALAR;

Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları: Reyhanlı-Antakya karayolu üzerinde Kumlu İlçesi'nde bulunmaktadır. Yörenin en büyük kaplıcası olup birçok hastalığa iyi geldiği söylenmektedir.

Erzin Başlamış Kaplıcaları ve Şifalı Suları: Kaplıca ve şifalı maden suyunun çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir. Erzin İlçesi'ne bağlı Başlamış Köyü'ndeki kayaların çeşitli yerlerinden çıkmaktadır. Erzin içmelerinin suyu hafif tuzlu ve acımsı, bikarbonatlı, toprak kalevili, karbondioksitlidir. Ayrıca bromür de vardır.

Reyhanlı Hamamı: Reyhanlı İlçesi'ne 20 km. uzaklıktadır. Türkiye-Suriye sınır kapısına çok yakınında bulunan kaplıcada yaklaşık 5 kaynakta su çıkmaktadır. İçme olarak da kullanılabilen kaplıca suyu çeşitli romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

Kisecik Köyü Şifalı Suyu: Merkez İlçeye bağlı Kisecik Köyü'ndedir. İçildiği zaman mide mitolitesini arttırır, boşalmasını kolaylaştırır. Çok içildiği zaman idrarı arttırarak idrar yollarının ince kumlarının atılmasına ve iltihapların temizlenmesini kolaylaştırır. Hararet derecesi sıcak sular grubuna girecek derecede olup, nevrit, nevralji, kronik romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

MÜZE ve ÖRENYERLERİ;
 

Hatay Arkeoloji Müzesi (Antakya Mozaik Müzesi): Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer alır. Harbiye, Antakya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun'da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler arasındadır.

Müze Tel:(+90-326) 214 61 68
Web Sitesi : http://www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr

Örenyerleri:

St. Pierre Kilisesi - Antakya / Kuruyer
Aççana Örenyeri - Reyhanlı (Merruş) / Varışlı K.

Çevlik Örenyeri - Samandağ / Kapısuyu Köyü


 

Harbiye (Defne): Antalya il merkezine 7 km. mesafede olup her tarafı yeşillik olan güzel bir piknik yeridir. Antik çağın ünlü Daphne kentidir. Efsaneye göre Zeus'un oğlu ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne'ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Daphne'yi kovalar. Daphne kurtulamayacağını anlar. "Ey toprak ana beni   ört, beni sakla, beni koru" diye yalvarır. Daphne ağaca dönüşür. Apollon şaşırır. Bu olaydan sonra şiir ve silah zaferi defne ağacının dalıyla mükafatlandırılır ve Defne'nin gözyaşlarının Harbiye'deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır. Seleukos Döneminde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olan Defne, çok sayıda köşkler, tapınaklar, eğlence yerleri ile ünlüydü. Stadyumunda düzenlenen olimpiyatların ihtişamı dillere destandı. Ancak şiddetli depremler bu şehri yerle bir etmiş, günümüze gözle görülür herhangi bir eser kalmamıştır.

Harbiye, şimdilerde çok ilgi gören mesire yeri, yayla olup aynı zamanda heykeller, turistik eşya yönünden önemli bir beldedir. Yöredeki tezgahlarda dokunan doğal ipekler ise gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok aranan kumaşlardandır.

Titus Kaya Tüneli: (Çevlik) Samandağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik kenttir. Kentin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir.

Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.

Tel Aççana: Antakya Reyhanlı karayolu üzerindedir. M.Ö. 5. yy.a ait iki saray kalıntısı vardır. 17 yerleşim tabakası teşekkül etmiştir. Burada bulunan çoğu eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Hatay il sınırları içerisinde , Amik ovasında yer alan ve MÖ1900-1200 yılları arasına denk gelen dönemde Mukiş Krallığının Başkenti, Alalakh antik kenti kazıları 1930 ve 1940`lı yıllarda İngiliz Arkeolog Sir Leonard Woolley tarafindan başlatılmıştır. Bu çalışmalar sırasında açığa çıkartılan yanmış saray kompleksleri ve ticari ve politik önem taşıyan cok sayıda çivi yazılı tablet, Anadoluda Hitit, Suriye de Mitanni ve Yamkhad Krallıklarına ait cok önemli bilgiler vermektedir. Asi nehri bağlantısıyla Doğu Akdeniz ticaret rotasında yer alan yerleşkede bulunan çok sayıda Kıbrıs ve Miken kökenli boyalı kaplar ve 7.tabaka saray katında ortaya çıkartılan minos usluplu duvar resimleri, krallığın kozmopolit havasını yansıtmaktadır.

Bölgenin hem Anadolu, hem Suriye hemde akdeniz kültürlerine ait önemi dolasıyla 2000 yılında Chicago Üniversitesinden Prof Dr. K.Aslihan Yener tarafından yeniden başlatılan araştırmalar son 6 yıldır aktif olarak devam etmektedir.

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Hatay’da, 3 bölgede kazı çalışması yapılıyor. Hititler konusunda eksik bilgileri tamamlamada önemli olduğu düşünülen Reyhanlı ilçesi Varışlı köyü yakınlarındaki ilk kazı, 1937′de İngiliz Arkeolog Leonard Woolley tarafından Aççana Höyüğü’nde yapıldı.

Bugüne kadarki kazılarda, 17 katmandan oluşan yerleşim biriminde önemli bir saray gün ışığına çıkarılırken, bölgede şu ana kadar 346 höyük belirlendi.

Kazılardan elde edilen buluntuların bir bölümü Antakya Arkeoloji Müzesine götürülürken, buradaki yer sıkıntısı nedeniyle depolarda bulunan ve bulundukları yerlerde korunanların Narlıca beldesinde yeni yapılacak müzede sergilenmesi planlanıyor.

Daha yıllarca süreceği hesaplanan kazılarla, 17 katmandan oluşan saray ve tapınaklar ile mezarların bulunduğu alanın ”Arkeolojik Park” haline dönüştürülerek turizme kazandırılması hedefleniyor.

Kinet Höyük: Dörtyol civarındadır. Kazı çalışmaları devam eden bu höyükte demir çağlarına ait eserler bulunmuştur.

İskenderun Körfezi’nde, Dörtyol / Hatay yakınındaki Kinet Höyük, Doğu Kilikya’daki en büyük Klasik Çağ öncesi yerleşmedir. Kinet, denizden yüksekliği 500 m. olan 3.3 ha genişliğinde ve 26 m. yüksekliğinde orta büyüklükte bir höyüğe sahiptir. Höyüğün kuzey ve doğusundaki, bugün ticari amaçlı bahçelerle kaplı alanda, Eskiçağ’da da yerleşim söz konusudur. Yerleşme, kendi başına, boyutları ve görüntüsü bakımından sıradan gözükmektedir; ancak yerleşmenin etrafındaki İssos Ovası, Büyük İskender’in burada İ.Ö. 333’te Pers Kralı Darius ve ordusunu yenmesinden sonra üne kavuşmuştur. Kinet’in bölgenin baskın kenti olarak, antik İssos olması mümkündür.

Antik ve Çağdaş Bir Liman
Kinet, temel geçimini, sahip olduğu iki liman sayesinde sağlamakta olup; bunlar, kuzeydeki küçük doğal koy ve Deliçay’ın şimdi höyüğün güney tarafına kilometrelerce kaymış bulunan Eskiçağ’daki ağzıdır. Kinet böylece, kazı çalışmaları yapılmış kendisine en yakın yerleşme Al Mina (Samandağ) gibi bir nehir halicinin sol yakasını korunaklı bir liman olarak kullanarak Doğu Akdeniz’- deki diğer Hellenistik Dönem öncesi limanların örneğini takip etmiş olmaktadır. Yerleşmenin denizcilikle ilgili üstünlükleri, yakın zamanda, antik haliç limanında ve höyük ile deniz arasında, bir petrol ve doğalgaz dağıtım Şrmasının (Delta Petrol Ticaret Ürünleri A.Ş. ve BP Gaz) kurulmasıyla yeniden canlanmıştır. Bu şirketler Kinet’in Eskiçağ’daki ekonomik amacını hatırlatan kuvvetli unsurlardır.

Kinet Höyük'te On Yıldır Süren Kazılar


Kinet Höyük’te yıllık çalışmalar 1992 yılında Hatay Müzesi işbirliği ile başlamıştır; 1993’ten bu yana da bir Bilkent Üniversitesi projesi olarak Doç. Dr. Marie- Henriette Gates başkanlığında devam etmektedir. Bu on yıl Geç Neolitik’ten (İ.Ö. 6. bin yıl) Hellenistik Dönem’in sonuna kadar (İ.Ö. 1. yüzyılın ortaları) yerleşilen ve Ortaçağ’da askeri amaçlarla kısa bir süre için Haçlı limanı olarak (İ.S. 12-14 yüzyıllar) yeniden kullanı lan limanın kültürel tarihini ortaya çıkarmıştır. Bu uzun süreç içinde kazılar, höyüğün Orta Tunç, Geç Tunç (Hitit) ve Demir Çağı katmanlarına ve araştırmaları Dr. Scott Redford (Georgetown Üniversitesi. ABD) tarafından yürütülen Ortaçağ yerleşimine odaklanmıştır. Kinet’teki araştırmanın amacı, limanın değişen kültürel ve çevresel koşullara nasıl uyum sağladığını bulmak olduğundan, projenin diğer temel yönleri; bölgenin jeomorfolojik incelemesi, paleozoolojik ve paleobotanik analizi, ve en yeni çalışma olarak da, İskenderun Körfezi’nin sualtı araştırmasıdır. Bütün bu çalışmalar, disiplinler arası bir ekibi, projenin kendilerine geniş yelpazeli arkeolojik teknikler içeren bir alan çalışması sunduğu Bilkent lisans ve yüksek lisans öğrencileriyle bir araya getirmektedir.

Kinet 2002


Buradaki buluntuların ve çanak çömleğin, Tarsus, Kıbrıs ve Batı Suriye’deki aynı dönem buluntularıyla bağlantı sını kurmak mümkündür. Batı yamaçtaki çalışmalar, taş döşemeli merkezi bir avlusu olan Demir Çağı Asur binası (İ.Ö. geç 8. yy.) ve binanın geçmişi üzerinde yürütülmüştür. Bu katmanlardaki buluntular, göğüslerini kavrayan çıplak tanrıça formundaki emsalsiz bir Şbula ve üzerinde Fenike yazısı bulunan bir saklama kabını içermektedir. Ortogonal planla yerleştirilmiş geniş avlulu evlerin bulunduğu höyüğün tepesinde ise Ortaçağ dönemi kazıları gerçekleştirilmiştir. Bu kazılarda Ortaçağ’ da yeniden kullanılan, Hellenistik Dönem’e ait, topraktan, at biçiminde kap da dahil olmak üzere, etkileyici bir çanak çömlek koleksiyonu ortaya çıkarılmı ştır. Kuzey bölgelerdeki sondajlar, bölgenin alüvyonlarla dolduğu İ.Ö. 4. yy.’da yerleşmenin bu tarafa doğru 100 m. kadar genişletildiğini göstermiştir. Ayrıca, yerleşmeden hemen içerde, denize paralel uzanan bir Roma yolu keşfedilmiştir. Roma İmparatoru Gratian (İ.S. 367-383) döneminden kalan bir bakır para, yolun inşasını ve Antakya bir Geç İmparatorluk başkenti olarak ortaya çıktığı zamana kadarki kullanımını tarihlendirecektir.

Sezonun ikinci önemli gelişmesi ise -ABD’nin cömert katkıları sayesinde- Kinet kazıları sonuçlarının ve buluntularının Hatay Müzesi’nde sergilenmesi hazırlıklarına başlamak olmuştur. Sergi çalışmaları 2003 yılı Haziran’ında tamamlanacak ve eserlerin teşhirine başlanacaktır.

Nekropoller: Kuzuculu'da M.S. 2.-3. yüzyıla, Karakese de M.S. 4.-5. yüzyıla ait kaya ve toprak mezarlar tespit edilmiş, kazılarda lahit, cam şişe ve kaplar, pişmiş toprak kaplar, kandil ve mühürler bulunmuştur.

Ceylanlı:  Bizans ve Gündüzoğulları döneminde büyük yerleşim yeri olduğu kalıntılardan anlaşılan köyün yakınında, kayalıklarda üzerinde yazıtlı kaya mezarları vardır.

İmma: Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde Reyhanlı yakınında şimdi piknik yeri olarak kullanılan antik dönem yerleşim yeri vardır.

Tainat: Yapılan kazılarda bir Hitit sarayı ile tapınağın ortaya çıkarıldığı Tainat'ta bulunan eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Dor Mabedi: Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir.

Su Kanalları: Seleukos Döneminde, Harbiye (Defne) çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını günümüzde de görmek mümkündür. Antakya içinde kalan tek bölümü Memekli Köprü olarak anılmaktadır.


 

T
St.Pierre Kilisesi;

St.Pierre Kilisesi; Antakya’nın 2 Km. kuzeydoğusunda, Reyhanlı karayolu üzerinde, Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Haç (Stauris) Dağının eteğindedir. 13 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelerek (M.S.1.y.y.ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır.


ARİHİ YERLER

 

İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St.Pierre günü (bayram) kutlamaları yapılmaktadır.Antakya'daki ilk Hıristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarakda kabul edilir.

İncil'in Resullerin İşleri bölümünde Barnabas'ın Tarsus'a giderek Pavlos'u Antakya'ya getirdiği, Antakya'da bir yıl birlikte çalışarak Hıristiyanlığı yaydıkları ve bu dine inananlara 'Hıristiyan' adının verilmesinin Antakya'da gerçekleştiği bilinmektedir. Bu bilgilere ek olarak Pavlos'un Galatyalılara yazdığı mektupta Antakya'ya gelen Petrus ile Hıristiyanlığın o günkü durumunu tartıştığını belirtmektedir. Hıristiyan geleneği Petrus'u Antakya Kilisesi'nin kurucusu ve burada oluşan Hıristiyan topluluğun ilk başpapazı olarak kabul etmiştir.

Kilisenin erken döneminden günümüze sadece taban mozağinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan tüneli bir zamanlar burada toplanan Hıristiyanların baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Kayalardan sızarak yalakta toplanan su vaftiz için kullanılmıştır. Son yıllara kadar ziyaretçilerin şifalı kabul ederek içtikleri, hastalara götürdükleri bu su sızıntısı depremler nedeniyle azalmıştır.

Kilisenin ortasındaki taş sunağın üstünde eskiden 21 Şubat tarihinde Antakya'da kutlanan Saint Pierre Kürsüsü Bayramı için yerleştirilen taştan bir kürsü vardır. Sunağın üzerindeki mermer Saint Pierre heykeli 1932 yılında yerleştirilmiştir. 1098 yılında Antakya'yı ele geçiren haçlılar kiliseyi birkaç metre daha uzatıp iki kemerle ön cepheye bağlamışlardır. Bu cephe 1863 yılında, Papa IX. Pius'un isteğiyle restore işlerine girişen Kapuçin rahipleri tarafından yeniden yapılmıştır. Restorasyona III. Napolyon da katkıda bulunmuştur. Kilise girişinin solunda duran kalıntılar bir zamanlar ön cephenin önünde bulunan revaktan geriye kalmıştır.

Bahçenin birkaç yüzyıl mezarlık olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kilisenin iç kısmında da özellikle sunağın çevresinde de mezarlar bulunmuştur. Günümüzde bir müze olan kilisede valiliğin izniyle müze müdürlüğü denetiminde ayin yapılabilmektedir.




HARON (Cehennem Kayıkçısı);

Haron, St. Pierre Kilisesinin 20 m. uzağındadır. Burada kayalara oyulmuş dev bir büst bulunmaktadır. Büst, başında örtü bulunan tamamlanmış kabartma bir insan portresidir. Bu kabartma Antiochus zamanında bir veba salgını sırasında yapılmıştır. Çok sayıda insanın ölümüne yol açan salgını önlemek için bir kahine danışılmış ve onun tavsiyesi üzerine dağa şehre yüksekten bakan bir mask oyularak üzerine ölümleri önleyecek sözler yazılmıştır. Günümüzde bu yazılar mevcuttur.




Hatay Arkeoloji Müzesi (Antakya Mozaik Müzesi);

Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer alır. Harbiye, Antakya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun'da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler arasındadır.


Antakya’da Cumhuriyet Alanı’nda, Asi ırmağı kenarında ve köprü yakınındadır. Hatay’da bilimsel kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. Çalışmaların ilk yıllarında çeşitli ve kıymeti büyük olan tarihi eserlere rastlanması bir müze kurulması fikrini doğurmuştur. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatay’da M. Mişel Booşer tarafından hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere göre bir müze hazırlanmıştır. 1939 yılında tamamlanan müzede 3 ayrı bilim heyetinin yaptığı hafriyatlar sonucunda çıkan eserler toplanmıştır. 

Mozaik müzesi olarak planlanan binanın yapımına 1934 yılında başlanmış, Hatay Devleti zamanında tamamlanmış, düzenlemesi uzun sürdüğünden 23 Temmuz 1948’de Hatay’ın Kurtuluş Bayramı’nda ziyarete açılmıştır. Müzenin genişletilebilmesi için yapılan ek inşaat  1974’te tamamlanmıştır. Hitit, Helenistik ,Roma ve Bizans dönemlerine  ait olan ve Harbiye, Antakya, Atçana , Seleukeia  Pieria  ile İskenderun’da bulunmuş eserlerin sergilendiği müze mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden dünyada ikinci sırayı almaktadır.
Müzede. 18.100 parça arkeolojik eser, 1.050 etnografik eser, 13.820 sikke, 1.347 mühür olmak üzere toplam 34.317 eser bulunmaktadır.

1999 yılı sonu itibariyle müze ve ören yerlerini 103.233’ü yerli. 14.476’sı yabancı toplam 117.709 kişi ziyaret etmiştir. Toplam 21 milyar 498 milyon TL gelir sağlanmıştır.

Müzedeki mozaikler, Bizans ve Roma dönemlerini kapsayıp. Mitolojik olaylar ve kişiler sembolize edilmektedir. 


Müzede. 18.100 parça arkeolojik eser, 1.050 etnografik eser, 13.820 sikke, 1.347 mühür olmak üzere toplam 34.317 eser bulunmaktadır.

1999 yılı sonu itibariyle müze ve ören yerlerini 103.233’ü yerli. 14.476’sı yabancı toplam 117.709 kişi ziyaret etmiştir. Toplam 21 milyar 498 milyon TL gelir sağlanmıştır.

Müzedeki mozaikler, Bizans ve Roma dönemlerini kapsayıp. Mitolojik olaylar ve kişiler sembolize edilmektedir. 


Antakya Lahiti’nin M.S. 265-270 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu tarihlemeyi destekleyen önemli bir delil içinden çıkan Roma İmparatorlarından 2. Gordianus (M.S. 238) ile İmparator Gallienus ve karısı Salonina’nın (M.S. 253-268) altın sikkeleridir. Gallienus sikkes M.S. 260-270 yıllarında Roma’da basılmış olan, Lahtin tarihlenmesinde önemli delildir. 



Antakya Lahiti;

Hatay ili. Antakya ilçesi. 2. mıntıka 487 parsel sayılı taşınmazda yapılan bir temel hafriyatı sırasında bulunmuştur.5 gün süren bir çalışma ile lahit çıkartılarak müzeye getirilmiştir. Sidamara tipi (sütunlu) lahit için Hatay Arkeoloji Müzesi’nde özel salon yapılmıştır.

Lahitin uzunluğu 2.47 m., genişliği 1.22 m.. yüksekliği 1.20 m.dir.
Arkeoloji müzesindeki eserler 3 ana bölüme ayrılmaktadır.

1- Arkeolojik eserler

    A- Taş eserler (mozaik, heykel, mezar steli,sütun başları, vs.)

    B- Metal eserler

    C- Cam eserler

    D- Tabletler

    E- Mühür ve mühür baskıları

    F- Pişmiş toprak eserler

2- Sikkeler

    A- Arkaik dönem

    B- Klasik dönem

    C- Helenistik dönem

    D- Roma dönemi

    E- Bizans dönemi

    F- İslami/Osmanlı dönemi

3- Etnografik eserler

Antakya Arkeoloji Müzesi'ni her yıl ortalama 100 bin kişi ziyaret eder.


Titus-Vespasianus Tüneli ve Kaya Mezarları;

Antik Seleucia Kent ve limanını dağlardan inen sel sularından korumak amacıyla M.S. 69 tarihinde Vespasianus döneminde başlayan ve oğlu Titus (M.S.81) tarafından tamamlanan bir tünel ve kanaldan ibarettir. Kanal 1.330 metre uzunluğundadır. Tünelin kapalı kısmının uzunluğu 130 metre, yüksekliği 7 metre, genişliği 6 metredir. Kaya mezarları; Titus-Vespasianus tüneline yakın Roma Dönemine ait 13 kaya mezardan oluşmaktadır.  Bunlardan “Beşikli Mağara” en geniş ve ünlüsüdür.





Tarihi Kalıntılar hakkında bilgi  

Samandağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan şehirdir. Şehrin, dağın hemen bitiminde , dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı Doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir

Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır

Antik şehrin yerleşim yerinin yukarı kısımlarında tapınak kalıntılarına da rastlanır , bunlardan başka , Mağaracık köyü civarında da çok sayıda mağara vardır.



Kaya Mezarları; 

Vespasianus-Titus tünelinin yakınındadır. Roma dönemine ait olan ve kalker oyulmuş 12 kaya oyulmuş 12 kaya mezarı vardır. Bunlardan Beşikli Mağara adıyla anılan mezarın bulunduğu mağara en geniş ve en ünlüsüdür.


 
Titüs Tüneli ve Beşikli Mağara harika yerler! Bu iki  tarihi bölge birbirine çok yakın yerler. Hatay Samandağı ilçesinin Çevlik adlı sayfiye yerinde bulunuyorlar.

Titüs Tüneli insan emeği ile yapılmış bir tünel. Şehri ve limanı sel baskınından korumak için dağlar oyulmuş ve böylece tünel oluşmuş. Tünel 950 metre uzunluğunda. Genişliği 6 mt olan bir yoldan yürüyorsunuz. Tüneli yürümek epey zor. Taşlar yüzünden ayağınızı burkabilirsiniz. Bu yüzden spor ayakkabı ile bölgeyi dolaşmak daha rahat. Tünelin yan tarafından  kaynak suyu akan bir dere geçiyor. derenin yolu sonradan betonlarla düzgünleştirilmiş.

Antakya'ya geldiğinizde gezi listenize mutlaka eklemeniz gereken bir bölge burası. Mutlaka gezin. Ayrıca deniz kenarına yakın bir bölge burası.... 


Beşikli Mağara ;

Samandağı Çevlik köyünde deniz kenarında 300 hektarlık alana yayılan  “Seleukeia pieria” yada bir diğer söyleyişle “Pieria’daki Seleukeia” antik kentinin en önemli kalıntılarından biri olan Beşikli mağara tamamen kayaya oyulmuş mezar kompleksidir. 18. Ve 19. Yüzyıl seyyahlarınca seyahat kitaplarında krallar Mezarı olarak tanımlanmış W.Barlett tarafından gravülleri çizilmiştir.


Mezar odasının bulunduğu alan eski çağlarda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol alanı olarak düzenlenmiştir.

Hatay Samandağı ilçesinde Vespasianus-Titus Tüneli yakınında bulunan Beşikli Mağara Roma dönemine ait bir mezarlıktır.

Bu mezarların kral mezarı olduğu ileri sürülmüşse de gerçekte bunlardan on ikisinin Romalı yönetici ve Seleucia Pieria kentinin ileri gelenlerine ait olduğu sanılmaktadır. Bu mağara mezarlarının dışında kalan alanlarda da geniş bir nekropol (mezarlık) bulunmaktadır. Nekropol alanının yukarısında bulunan yapı kalıntılarının bu mezarlarla ilgili kişilerin yaşadıkları ve görev yaptıkları yerler olduğu sanılmaktadır. Günümüzde bu alanda yeterince araştırma ve kazı çalışmaları yapılmamıştır.

Beşikli Mağara bu kaya mezarlarının en geniş ve en ünlülerinden olup, içerisinde bölümler halinde on iki mezar vardır. Mezarlar birbirlerinden duvarlar ile ayrılmıştır. Bu taş mezarlar, taş sütunlar ve kemerlerin birbirine bağladığı bölümler halinde olup, yukarıdan aşağıya yine taş merdivenlerle inilmektedir. Kayaların oyulması ile meydana getirilen, yer yer kapıların açıldığı bölümlerdeki sütunlar, sütun başlıkları, kademeler ve üst örtüyü kısmen süsleyen motifler orijinallerine uygun biçimde yapılmıştır.


St. Simeon Manastırı ;

Samandağ İlçesi yolu üzerinde Değirmenbaşı beldesinden ayrılan bir yolla gidilen Aknehir Beldesi sınırları içinde 479 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. M.S. 6 yüzyılda yapılan Manastırın sekizgen avlusunun ortasında doğal bir kayadan yapılmış sütun mevcuttur. St. Simeon buraya M.S. 541 yılında gelmiş ve 592 yılında ölmüş olup. St.Simeon’un ölünceye kadar bu sütün üzerinde yaşadığına inanılır.


Antakya’daki Hıristiyan azizlerinden Symeon Stylites Manastırı kentin 18 km. batısında, Nahırlı Köyü yakınında, Âsi Nehri’nin yatağına bakan bir tepe üzerindedir.

Samandağı’nın en yüksek tepesinde MS.V.yüzyılda yaşayan Terk-i Dünya tarikatının öncülerinden Aziz genç Symeon Stylites (MS.389-459) manastırının günümüze ulaşan kalıntılarının ortasındaki sütun üzerinde, biraz soluk alabilmek için bütün dünya nimetlerinden elini ayağını çekip, otuz yıl Tanrıya dua ederek geçirmiştir.

Suriye ile Kilikya’nın birleştiği yerde dünyaya gelen Genç Symeon Antakya’da yaşamış, sonra kendisini bir hücreye kapatmıştır. Üç yıl sonra hücresinden çıkmış, yakınındaki dağa kendisinin çizdiği bir daire içerisine zincirlemiştir. Aziz Symeon Stylites’in sabrı, dayanıklılığı ve inancı çevrede duyulmuş, Hıristiyan dünyasının her tarafından gelen hastalar, dertliler Ona başvurmuşlardır. İnsanlardan kaçma umudunu yitirdiğinden yükseklere çıkmayı yeğlemiştir. Söylentiye göre de papaz unvanını sütunun üzerinde yaşarken almıştır.


Başlangıçta üç büyük taştan oluşan sütun yavaş yavaş yükseltilmiş ve sonunda 20 m.ye ulaşmıştır. Söylentiye göre de Aziz zaman zaman buradan kuş gibi uçmuştur. Aziz Symeon Stylites 7 yaşından 20 yaşına kadar “John’un Manastırı” olarak isimlendirilen bu yerde Stylite eğitimi almıştır. Ölümünden sonra İmparator I.Leon (457-474) buraya onun adına bir manastır yaptırmıştır.

Araştırmacılar Antakya’nın 45 km. doğusunda, bugün Suriye’nin sınırları içerisinde, genç Symeon Stylites’den yaklaşık 100 yıl önce yaşamış, aynı ismi taşıyan bir azizden söz etmişlerdir. Bu arada Daniel Stylites (409-493) isimli İstanbul’da yaşayan bir diğer aziz Suriye’deki Symeon Stylites’i ziyaret ederek dönüşünde Anaplous’de (Kuruçeşme) Boğaziçine karşı bir sütunun üzerinde 30 yıldan fazla yaşamıştır. Ayrıca Kapadokya’da aynı ismi taşıyan bir azizin de sütun üzerinde yaşadığı söylenmiştir.

Eski kaynaklarda “Cebel-Mar Sem’an” veya “Dar Sem’an” denilen Genç Symeon Stylites’in Manastırı başlangıçta ona inananlar tarafından yapılmıştır. Kaynaklarda yapının mimarının ismine rastlanmamıştır. Ancak Aziz manevi gücünden şifâ arayanlar ile onların yakınları buraya gelerek yapım çalışmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu arada manastır plânının bir melek tarafından çizildiğine de inanılmıştır.

Manastırın doğu-batı yönünde 160 m., kuzey-güney yönünde 130 m.lik bir plânı vardır.Üç ayrı girişi olan manastırın ortasında Azizin yaşadığı taş bulunuyordu. Manastırın ilk bölümü 551 yılında tamamlanmıştır. Günümüze son derece iyi bir konumda gelen yapının duvarları içerisine kayalara oyulmuş oturma yerleri dikkati çekmektedir. Mozaik döşemeli zemin kaçak kazılar sonucu yok edilmiştir. Manastırın tapınak kalıntıları, sarnıçlar, aziz odaları, mahzenleri ve onlara ait mimari parçalar çevreye dağılmış durumdadır. Aziz Symeon Stylites’in de üzerinde yaşadığı sütunun 13 m. Uzunluğunda 2 m2 genişliğindeki bölümü günümüze ulaşabilmiştir.




Seleukeia Pierria (Çevlik) Ören Yeri ;

Samandağ İlçesi, Kapısuyu Köyü sınırları içerisindedir. M.Ö.305 yılında Selevkoslar tarafından başkent yapılmak amacı ile kurulmuş, ancak dış saldırılara açık olması nedeni ile Antakya kurularak başkentlik oraya taşınmıştır. Seleukeia ise bir ticaret şehri olarak genişlemiştir. Şehir Roma çağında en parlak günlerini yaşamıştır. Şehirden günümüze Antik Liman kalıntısı, Titus-Vespasianus Tüneli, Dor mabedi ve Kaya mezarları kalmıştır.






Antakya Surları ;

Antakya şehir surları M.S. 526 yılında İmparator Justinyen tarafından yaptırılmıştır. Eski devirlerde Antakya’nın etrafı yüksek surlarla çevriliydi. Selevkos ve Roma dönemlerinde daha uzun ve yüksek olarak yapılan surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib-i Neccar dağı’nın en yüksek ve sarp tepesi üzerinde bir iç kale bulunuyordu. Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan yamaçlarındaki bazı bölümleri sağlam kalmıştır.


İstanbul surlarından sonra, yurdumuzdaki en uzun surlar burada. Antik kenti çevreleyen bu surlar; Antakya’yı kuran, Büyük İskender’in generallerinden Selevkos tarafından, MÖ.300 yıllarında yaptırılmış. Duvarlar; büyük taş bloklarla örülmüş ve son derece sağlam yapılmış. Kalenin yapımında kullanılan büyük taşlar, adeta birbirleriyle perçinlenmiş.

Surlar; Habib Neccar Dağından, Asi nehrine kadar ulaşıyor. Bunların uzunluğu: yaklaşık 23 km. kadar ve 100-150 m. aralıklarla, 360 burçla desteklenmiş. Bu burçlar; 5 katlı. Tepedeki iç kaleyi, MS. 4 ncü yüzyılda, Bizans imparatoru Nekifhoros yaptırmış. Ancak; günümüzde, çoğu kısmı yıkık. Çünkü: depremlerden etkilenmiş. Kale duvarlarından, günümüzde ayakta kalanları: yanlızca Antakya-Altınözü yolu arasındaki Kuruyer köyü yakınlarında görülebilir. Diğer bölümleri: MS.526 yılındaki depremde yıkılmış.

Kent surlarında 4 kapı mevcut. En büyük kapı: Demirkapı. Kuzeyde. Buraya, Halep Kapısı da deniliyor. MS.6 ncı yüzyılda, İmparator Justinianus zamanında, sellerin akışını kontrol etmek için yaptırılmış. Yüksekliği 10 m. Demir bir kapısı var. Günümüzde ayakta kalmış bu kapı görülmekte. Batı’da kalan kapı ise: Şam kapısı olarak isimlendirilmiş.




Habib-i Neccar Camii ;

Anadolu’nun ilk camii olan Habib-i Neccar Antakya’da yapılmış ve Müslümanlık Anadolu’ya buradan yayılmaya başlamıştır. Habib-i Neccar Camii  Hz. Ömer’in Komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah Tarafından M.S 636 yılında inşa edilmiştir.Hz. İsa’nın Havarilerine ilk inanan Habib-i Neccar bir inanç abidesi ve Kuran-ı Kerimde Yasin suresinde övülen bir şehittir. Mezarı camide bulunmaktadır.


Çok tanrılı dönemde Roma halkını Allah’a inanmaları için Antakya’ya iknaya Hz. İsa tarafından gönderilen elçiler Yuhanna, Pavlos ve Şemun Safa’nın da mezarları cami içinde yer  aldığına inanılmakta ve kabirleri bulunmaktadır.



Habib-i Neccar Efsanesi;
 
Habib-i Neccar , Ms. 40 lı yıllarda Antakyada yaşamıştır.

Roma döneminde antakya halkı putperest olduğu için, Cenab-ı Hak Hz. İsa 'ya Antakya halkı için iki resul göndermesini emreder. Hz. İsa antakya halkı için 2 resul, daha sonrada bir resul daha gönderir. Resulların halkı İrşada devam etmesine ilk inanan Habib-i neccar olur. Antakya lılar bu olaya inanmayarak, resulleri taşlayarak öldürmeye karar verirler. Habib-i neccar uzaklardan koşup gelerek, resullerin doğru söylediklerini ve onlara inanmaları gerektiğini söyler. Burada bulunan putperestler Habib-i neccar 'a bunlar seni kandırmışlar, ya eski dinine dönersin yada ölürsün şeklinde tehdide başlarlar. bu müritler dediklerini yaparak. Habib-i neccar ı öldürürler, Habib-i neccar ın şehit edilmesi ile ilgili bir çok rivayet vardır.

Bunların en yaygın olanı ve halkın anlattığı olay şöyledir:  

Habib-i neccar ın başı Silpiyus dağında ayrılır. vücuttan ayrılan baş, yuvarlanarak bugün cami ve türbesi bulunan yere gelir (bugün vücudu şehit edildiği mağarada başı ise caminin yanında bulunan türbededir) Başka bir rivayete görede ,Habib-i neccar kopan başını koltuğu arasına almış, Kur'an dan ayetler okuyarak bir süre dolaşmış ve bugün türbesi bulunan yere kadar gelerek, buraya düşmüştür. 




Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve Türbesi ;

Antakya –Yayladağı  güzergahında, Antakya’ya 25 kilometre uzaklıkta bulunan Şenköy beldesindedir. Osmanlı döneminde yaşamış bir veli olan Şeyh Ahmet Kuseyri’nin türbesi ve aynı avluda bulunan cami 16. yüzyıl eseridir.




Şeyh Ahmet Kuseyri

Evliyânın meşhûrlarından. İsmi Ahmed bin Abdurrahmân Kuseyrî'dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1549 (H.956) senesinde Hatay'da vefât etti. Türbesi Şenköy'de ziyâret edilebilir. Aynı âileden on yedi zâtın kabri de bu türbededir.

Aslen Suriye Selçuklularından olup, soyu Eshâb-ı kirâmdan Peygamber efendimizin amcası hazret-i Abbâs'a dayandığı rivâyet edilmiştir. Babası Şeyh Abdurrahmân 1464 senesinde Hatay'a yerleşmiş, Ahmed Kuseyrî burada doğmuştur. İlim ehli, tasavvuf erbâbı ve insanlara rehberlik eden bir âileye mensuptur. Dedesi Şeyh Süleymân ve babası Şeyh Abdurrahmân, Şâfiî mezhebinden ve Halvetî tarîkatındandılar. Tekkeleri Yayladağı'nı Lazkiye'ye bağlayan eski kara yolu üzerindeki Hırbe çiftliğindeydi. Hanyolu köyünde Şeyh Dâvûd ve Hatay'da Şeyh Ali adında iki amcası vardı. Her ikisi de âlim ve fâzıl kimselerdi.

Ahmed Kuseyrî ilk temel din bilgilerini ve Kur'ân-ı kerîm okumayı babasından öğrendi. Daha sonra amcası Şeyh Dâvûd'dan Arabî, akâid, fıkıh ve tefsîr okudu. Bu tahsîli sırasında büyük İslâm âlimlerinden İmâm-ı Gazâlî ve Muhyiddîn Arabî hazretlerinin eserlerini okudu.

Sohbetlerine ve derslerine pekçok kimse gelip istifâde ederdi. Halep'te Zekeriyyâ aleyhisselâm Câmiinde verdiği vâzlar ve hutbeleri büyük bir alâka ile dinlenirdi. 1545 senesinde Halep'te Ferhat Paşa ile görüştü. Ferhat Paşa onun ilimde ve yaşayışta üstünlüğünü görerek hürmet ve ikramda bulundu. Kendisine Osmanlı Devleti adına bir ferman takdim edip müsellimlik verdi. Halep'ten tekrar Şeyh köyüne dönüp, Hatay'da Ehl-i sünnet îtikâdını yayıp zararlı akımların ve kötü alışkanlıkların kaldırılması için büyük mücâdeleler verdi ve üstün hizmetler yaptı.

Kânûnî Sultan Süleymân Han onu İstanbul'a dâvet etti. İstanbul'a gidip pâdişâhın meşhûr dîvân sohbetlerinde bulundu. Pâdişâh hürmet ve ikrâm gösterdi. Rütbeler ve nişanlar verdi. Osmanlı Devleti adına yaşadığı Hatay bölgesinin en yetkililerinden ve özellikle Kuseyr mıntıkasının efendisi oldu. Kendisine zeâmet olarak, şimdiki Fenk köyü, Harbiye'deki Kızlar değirmeni ve çiftlikler verildi.Dergâhı gariblerin, yolcuların, fakir ve misafirlerin sığındığı bir yerdi.

Talebelerine son derece şefkatli davranırdı. Osmanlı Devletine sadâkatı ve hizmeti ile çok takdir toplamıştır. Türbesinde bir Osmanlı sancağı, sorguç ve tuğ târihî bir hâtıra olarak durmaktadır.

Ahmed Kuseyrî tahsîli sırasında bir gün ders bitince köyüne gitmek istedi. Ancak hava da sisli ve yağışlıydı. Bu yüzden amcası gitmesine râzı olmadı. Fakat o gitmekte ısrar edince, geçeceği Kuseyr Dağlarında yırtıcı hayvanlar bulunduğundan dikkatli olması için onu uyardı. Ahmed Kuseyrî yola çıktıktan sonra amcası, içi bir türlü rahat etmediğinden peşine düşüp uzaktan gizlice onu tâkib etti. Bir ara ağaçlık bir vâdide onu gözden kaybetti. Sonra baktı ki bir kurdun sırtına binmiş neşeyle köyüne doğru yol almakta. Hayretle bakakaldı. O vâdinin ismi Kurdderesi olarak kalmıştır. Amcası onun bu hâlini Ahmed Kuseyrî'nin babası Şeyh Abdurrahmân'a anlatıp; "Ona öğretecek ilmim kalmadı, başka bir hocaya gitsin." diyerek onun üstünlüğünü, daha küçük yaşta kemâle erip, kerâmet sahibi olduğunu ifâde etti.

Kânûnî Sultan Süleymân onu İstanbul'a dâvet edince, hizmetçisi ile yola çıktı. Hizmetçisine; "Sen benden önce git, konaklayacağımız hanlarda yer ayırt, ben yetişirim." dedi. Hizmetçi yol boyunca önce gidip hangi hana vardıysa, Ahmed Kuseyrî hazretlerini orada buluyordu. Hizmetçi onu yürürken görmediğini, kerâmetiyle uzun mesâfeleri kısa zamanda katettiğini anlatmıştır.

Ahmed Kuseyrî hazretleri Hatay'da pek çok talebe yetiştirmiş, insanların İslâmiyeti öğrenmelerine, İslâm ahlâkının yayılmasına hizmet etmiştir. Ayrıca yollar, medreseler, mescidler ve çeşmeler yaptırmıştır. Altınözü civârındaki Kuseyr Çayı üzerinde hâlen faâl hâlde olan köprü onun yaptırdığı bir hayır eseridir.




Hızır Türbesi ve Musa Ağacı ;

Antakya’da ve Samandağ ilçesinde pek çok yerde Hızır (a.s) adına yapılmış türbe ve ziyaretler vardır. Ancak bunların en ünlüsü  Samandağ sahilinde, Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın buluştuğu yer olarak kabul edilen kayanın üzerinde kurulan Hızır (a.s) ziyaretidir.


Samandağ ilçesi Hıdırbey Köyünde koruma altına alınmış ulu bir çınar ağacı vardır. 800-1000 yaşlarında olduğu tahmin edilen, ancak halk arasında 2000-3000 yaşları arasında olduğuna inanılan bir ağaçtır. Gövdesinin çevresi 35 metredir. Bu ağacın Hz. Musa’nın asasının ab-ı hayat (ölümsüzlük suyu) sayesinde filizlenip kök salması sayesinde meydana geldiğine dair efsaneler anlatılmaktadır.






Ulu Camii ;
Ata Köprüsü'nün yakınında bulunan Ulu Camii, Antakya’nın en eski camisi sayılmaktadır. Ulu Cami'nin Memlük döneminden kaldığı sanılmaktadır.







Yüklə 83,87 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin