Güzel insan,
Bütün dalgalar sana benziyor. Sanki bütün denizler seni doğuruyor. Umursamıyorum.
Kulağıma gelen sözleri. Okumuyorum önüme serilen sesleri . Asırlar taşıyorum sanki heybemde.
Heybem sırtımda bir gök gibi gürüldüyor. Taşlar un ufak oluyor avuçlarımda. Balkonu olan odamda inzivaya çekilmiş, aldığımız biletin tren saati gelsin diye bekliyorum. Dizüstü oturmuş tavana bakıyorum. Galiba uzay boşluğu çok basit bir şey. Duvarlar rüzgar taşıyor bedenime. Pişmanlık duyamıyorum. Doyamıyorum. Hakkını teslim ediyorum. Çok güzelsin. Sana mesajlar atıyorum oku diye. Saatlerce bekliyorum. Sen okuyunca o mutluluk bana ,yıllarca yetecek gibi geliyor. Bu yazıyı ilk kez bir saman kağıdına yazıyorum. Siyah mürekkepli bir kalem. Uçtan uca ekleniyor cümlelerim. Gururumu ellerine teslim ediyorum. Endişe ,ter, stres, heyecan ,sabırsızlık, ümit, keyif, huzur bu duygular hepsi ama hepsi seninle güzeldir. Biliyorum. Seninle bilmek istiyorum. Ben çok yandım senin yokluğunda . Yastığımın iplikleri koptu. Eridi gözyaşlarımdan. Elektrikler kesildi. Gece lambalarım şahit seni beklediğim karanlıklara. Neyse boşver. Hiçbir zaman evet hiçbir zaman biz olamayacağız. Bunu sen söyledin. Olamayız biz dedin. Yazdığım bütün kitaplar sana , sana feda olsun. Bende insanım. Gel bir çay içelim.
Güzel insan,
Yazdıklarım bir kurt gibi . Okudukça kemiriyor içimi. İçimde akan nehirlere bir yol çiziyorum. Saksılarda büyüttüğüm umutlarım çiçek açtı bu baharda . Mavi renkli pencerelerde seni selamlayan kuşlar besledim. Elimde böğürtlen kokusu ve gül yaprakları .Sığmadı içime .İçime sığdıramadım. İçtiğim çayın haddi hesabı yok. İçi boş bir şişenin dalgalarla koy koy seyahati gibi bu satırlar. Yolun açık olsun diyerek, lastikleri patlak bir vasıtaya bindirmeleri gibi. Modası geçti diye terlik giymeden gidilmez mi işe. Nedenmiş o diyesim gelmiyor değil. Sensizlikten hep bu satırlar. Aynalara bakmaz oldum. Çıkan sivilcelerim ,stresimin tohumları meyveleri adeta. Sensizlik ne zormuş demiyorum ,ne stresmiş be.
Üflesem şu dağı , bir akarsu kenarında. Dağıtsam içsesimi bir kızılcık baltasıyla .Dumanduman gözlüklerim batıyor şurama, tam da şurama. Masanın örtüsü yırtıldı. Üstündeki vazoyu sel götürdü. Kapıyı gösterdiler bana. Ayakkabılarım su almış. Hala kokuyorsa çoraplarım ,umut var demektir. Vardır bir umut. Kaldım şuracıkta. Ellerim nasırlı, ayaklarım yara.Kanıyorsa sokak lambaları, üstüm başım senden kara. Emin değilim, iştahsızım. Ve sabırsız. Dilimde ne tat kaldı ne kelam . Şimdi karanlık ;bir eski radyo gibi. Zifiri sesler çıkarıyor başımda. Güle güle.
Güzel insan ,
Asfalt rengi bulutlar altından bir hışım geçiyoruz. Solumda deniz, sağımda yer yer çamlık ,yer yer zeytin ağaçları . Sağımızda kalan şeritte bizden daha yavaş kamyonlar tırlar var. Beyaz gömleği , terli bıyıkları ile hoş geldiniz diyen bir muavin sesi. Biletimi kontrol ediyorum. Doğru koltuktayım. Muavin ; yakışıklı emniyet kemerini takar mısın diye uyarıyor tam şuan, Ben bu yazıyı kaleme alırken. Balkonlarda asılı Türk bayrağını görünce öyle mutlu oluyorum ki ,kalbimin sevinci yeni açmış erguvanlarda yeşeriyor. Solumda ellili yaşlarda bir abi oturuyor. Kara bıyıkları ,ekose kısa kollu gömleği ile ellerini bağlamış sanki oturarak namaz kılıyor. En arkadayım . 46 numaralı koltuğumla birbirimize alışıyoruz. Maraşın plaka kodu. Bak maraş dedimde canım dondurma çekti. Osmangazi köprüsü görünüyor şuan. İçimden neler geçiyor neler.
Güzel insan ,
Marmaray istasyonundayım. Sarı çizgiyi geçmek tehlikeli ve yasaktır yazıyor. Hem Türkçe hem İngilizce.
Ben sana vurulurken görünmese de böyle bir sarı çizgi var mıydı acaba. Vurulmak tehlikeli ve yasaktır uyarısı. Sana vurulmak . Ben seni düşünüyorum. Dünyanın dili tutuluyor. Ellerini açmış bir insan muamelesi yapıyorum, yüksek gerilim hattı direklerine. Seni düşünüyorum. Yüksek bir gerilim oluyor kalp yönünde. Bordo, lacivert, mavi , yeşil , beyaz rengarenk tişört giymiş insan kümesi .Şu metro istasyonları her türden canlı barındırıyor. Hayatımda kırmızılar ender bulunur. Al bayrağım en önde gelir. Sonra çay ve dudakların. Ve gözlüklerin ne de çok yakıştığını sana söyleyebilir miyim şimdi. Anlatılmaz ki şimdi. Üstüne pat diye düşmez ki kelimeler. Bastığım kaldırımlar ; Arnavut benim ismim demez ki sana .Ellerini çırpan ,altını ayını devirmiş bir bebek gibi ; şen şakrak, tertemiz ve pak olmayı ne çok öyle çok isterdim ki. Bir baba ki sabah çıkıyor ,akşam karanlık çökene dek ,çoluğunun çocuğunun rızkı peşinde. Düşün bunu. Aklından çıkarma , sende bir babanın evladısın. Hayat deniz kenarında ,dalga sesi dinleyip hayal kurmaktan ibaret değil. Bir insan kolay yetişmiyor. Bu yazıda kolay yazılmıyor. Oku . Okumadan geçme. Dalga geçme. Bir muz ağacı gölgesi bulsam ancak bu kadar mutlu olurum. Sen yeşilin yolculuğunu bilir misin ?Babannem tarif ederdi bana . Mart ayında çıkarmış yeşil yola .Eylül gibi bitermiş yolculuğu. Ekim sokağında. İlkokul numaramı hatırladım. Birinci sınıfta 231 idi. Sonraları 95 olmuştu. Lisede 3702 idi. Yakın tarihi hatırlamıyorum. Akşam oldu. Çayımı bitireyim sonra kalkalım.
Güzel insan ,
Otur hele şöyle. Az soluklan. Hayallerimi anlatayım sana. Şiirler okuyayım. Tamam çanta senin olsun. Almayacağım çantanı. Bu sabah ne gördüm biliyor musun? Bulut ile yağmur güneş doğmadan önceki karanlıkta sohbet ediyorlardı. Bugün yeryüzüne dağılıp oynayalım mı diye. Onları görünce gülümsedim. Hem bulut hem yağmur benden torpilli hemşehrilerim. Aynı yüzyılda yaşıyoruz nede olsa. Gerçi onların ataları benden eski. İnsanlar ne okuyacaklarını bilmezler. Onların ne okuyacaklarını sen yazarsın. Beni sevmiyorsun diye kızmıyorum sana. Bak bende seni seviyorum sonuçta. Gelincik kokuyor karşımdaki uçurumlar. Beni içine çekiyor. Yapabilseydim çocukluğumu ekerdim bir saksıya. Çiçek yerine. Neden böyle imkansızsın bana? Bir karpuzun eylül ayında yaprak dökmesi gibi. Ümit var ol diyor büyüklerim. Ümidim var. Bayramlarda görüyorum seni. Bayramı yaşıyorum. Benim gönlüm ucu açık cümle gibi. Ucu açık. Bundan daha kıymetli ne olabilir ki. Sana açılmış bir nergis gibi gönlüm. Adamlık ; demi az olan bereketi çok olan sıcaklığı avuç içi gibi yanaklarının renginde bir çay içebilmek. Seninle. Bir vapur bekliyorum iskelede. Rüzgar dalgaları yüzüme savuruyor. Ve ben bir vapur bekliyorum , sen ineceksin diye. Ürkek ,utangaç ne dersen de Yalnızlığın en rastgele tarafında bekliyorum .
Güzel insan,
Şimdi sen bu kitabı okuyorsun ya ,okumaya devam et. Bak neler anlatıcam sana. Bir gün henüz gözlerimi yıkamamışım , uykumun yorgunluğu kirpiklerimde. Yorganımı sağa sola çeviriyorum. Velhasıl alkışlarla kendime geliyorum. Yirmi sekiz oldun diyorlar . Yirmi sekiz sene geçti. Aferin sana diyorlar . Bana diyorlar. Önüme bakıyorum. Bir kucağa sığacak büyüklükte , üstünde muz parçaları ve kenarları çikolatadan bir pasta. Yaş pasta. Yeni yaşıma girdim ya. Senede bir yeni yaşıma girerim ben. Tabi sen olmazsın o vakitler de. Tıpkı bu vakit gibi. Şimdi bunları neden yazdım, bende bilmiyorum. İnan, yazacak bir şey bulamadım. Bu aralar yazma tiryakisiyim. Mühim ve kıymetli ne yazabilirim diye düşündüm. Tam ağlayacak gibi mosmor olur ya bebeklerin yüzü. Tam sevecekken üstümden bir leylek geçti. Ben göğe baktım. Sen leyleğe. Bende ağlamaktan kesildim. Bebek gibi. Kırgınım biraz sana. Kara tahtalara millet ,hayallerini çiviliyor. Temmuz ayının ikinci yarısında ,bir yatsı vakti köpük köpük oluyor içim. Kabuğu kalktı kalkacak yara gibi tatlı bir kaşıntı ,bu yazdıklarım. Okudukça kaşınıyor. Balık olduğu halde insan kendini nasıl deniz yerine koyar. Keşke şöyle olsaydı ,severdin demeyeceğim. Seveceğin varsa göreceğin var. Kalbinin estetiği gelmiş. Unutma rimel sürmeyi. Caddeler tanımaz sonra seni. Tek bir sualim olacak sana . Ömrünü bir asır uzatmak ister misin? Cevabın evet ise ; beni bir seher vakti sevebilirsin.
Güzel insan ,
Misafir bereketiyle gelir. Çay demleyiver,biz misafirliğe geliyoruz. Varsa, salonun bir köşesi orayı bize ayırıver. Varsa ,sandalye tabure çokça çıkarıver. Kalabalık geliyoruz. Hem öyle geliyoruz ki Kandilliden İstanbul manzarası gibi ,şık ve kaliteli geliyoruz. Lıkır lıkır elinde içmeye geliyoruz. Güzel insan ,yanlış anlama ;biz çay içmeye geliyoruz. Acele etme. Biraz kekik koy. İyice demlensin. Sana ,bu kadar güzel çay demlemeyi kim öğretti diye manalı manalı bakışmaya geliyoruz. Sen demleyince dört defa çay içmiş gibi güzelleşiyorum diye geliyoruz. Yazısı silinmiş sokak isimleri ve kaybolmuş tabela eşiğinden geliyoruz dimi. Sonra bir ıhlamur ağacı çıkıyor karşımıza .Sonra sağa dönüyoruz ,ve sonra sizin ev çıkıyor dimi karşımıza. Öyleyse biz geliyoruz akşama. Çaydanlığa biraz da şiir koy ,içenler şairlik öğrensin. Bir şehri güzelleştiren ne varsa ,işte o . Dilimi bükemesemde ,elimikıvıramasamdamusmutluyum. Bir çocuk gülüyor bu yazıda, ve bir sigara içiyor yaşlı amca. Bir kamyon lastiği patlıyor karşıda. İki i arasında buluna k gibiyim. İki i arasındayım. Şimdilik misafirliğe geliyoruz ileride yatıya inşallah.
Güzel insan ,
Şuramda öyle bir yalnızlık taşıyorum ki izdihama yol açıyor bu bünyede. Tekrar tekrar başa saran bir şarkının ezberleyemediğim o kısımları beynimi kemiriyor. Adını koyamıyorum belkidehislerimin .Gidip bahçeye bir dolanayım diye evden çıkıyorum. Kendimi Üsküdar da Kız Kulesiyle bakışırken buluyorum. Ara ara yahut sıklıkla yapıyorum bunu. Zaten bakıştığım başkada kız yok hayatımda. Çok düşünmek insanı tembelleştiriyor ,bilesin. Tecrübeyle sabit. O kadar seçici olmakta güzel değilmiş. Birkaç kez yaşadım. Gün boyu harıl harılçalışıp , akşam eve gelince acıktığını unutmak, sanırım yalnız bende oluyor. Acıktığını unutur mu insan ? Mesela üşüyen parmaklarını ,eldivenin dışında bırakmayı fantezi yapar mı? Mesela sebepsiz yere bir banka oturup ,kendisinden sonra oturana mirasıma iyi bak der mi? Bank onun tapulu malımı ? Yada sonra oturacak vatandaş onun mirasçısı mı? Yada bank tapusu olan bir mal değeri karşılar mı? Yolda gelirken yine cam kenarını seçtim kendime. Boş koltukları bulmak kolay olsun diye birkaç durak geriden bindim. Bir şeye rastladım bir yerde. İnsan ucuz ,insanlık pahalı diye. Bu devirde hakikaten böyle. Bazen büyüklerim kızıyor sert çıkıyor bana. Onlara diyorum ki ;kahve köşelerine düşmedim. Beni şiir dizelerinde arayın diye. Şehirleri yağmalamadım, sadece deniz kenarındaki taşları saydım. Dalganın bile uğramadığı o garip kuytulara avuçlarımla su taşıdım. Ben sevgi dilencisi değilim . Ben pantolonu bol, hırkası düğmesiz, ayakkabıları yırtık bir dilenci değilim. Allah’a şükürler olsun. Yola çıktım, kalmakta var yol almakta. Erken çıkan bilirisin, erkek kalkan onu da bilirsin. Benim yüreğim ; senin pasaportsuz vizesiz girebileceğin tek vatandır. Kitapçılara gittiğinde çok satanlara bakma. Onlar zaten çok satıyor. Sen benim gibi az yazıp az satan yazarları oku. Onlarda kazansın. Sevdiklerine çay ısmarlasın. Çay param çıktı , gel bir çay içelim. Benden.
Güzel insan ,
Nasılsın ? Bugün yeni biriyle tanıştım. Harika , ışılışıl ,heyecanlı ve capcanlı. Overlok çekemem ama harika fotoğraf çekerim demesi beni etkiledi. Oturup biraz sohbet ettik. Mimar olmak istediğini fakat sevdiği işi yapabilmek için alması gereken puanı alamadığını bu yüzden mimarlık fakültesini kazanamadığını dolayısıyla mimar olmadığını söyledi. Sonuna en azından şuan diye ekledi. Babasını fotoğrafçı dükkanı varmış ve orada yetişmiş fotoğraf konusunda. Küçüklüğü, ergenliği ; filmlerle ,fotoğraf makineleriyle ,albümlerle içiçe olmuş. Hani bişeyin içine düşersin ya , ben sizin baktığınız o fotoğrafların içine düştüm dedi. Çay içtik. Benimde fotoğraflarımı çekermisin dedim. Elbette ,seve seve dedi. Sair zamanlarda çekildiğim fotoğraflarda kendimin çok çekici olmadığını düşünürken onun çektiklerinde kendimi çok çekici buldum. Bunun için ona ayrıca teşekkür ettim .Onu köyüme davet ettim. Annem bir gün fırını yaktığında , mancarlı pide ve köy ayranı içebileceğimizi söyledim. Oda teşekkür etti. Birbirimize iletişim bilgilerimizi vererek ,uygun bir tarih belirleyip köyde buluşmak üzere ayrıldık. Tanışmak ne kadar sıradan ise ayrılmak o kadar doğal. Ayrılmanın tadını yaşayın diyor bir yazar.
Güzel insan ,
Yıldızları gıdıklıyorum bu gece. Ve karanlık uğulduyor şuramda. Eflatun desenli bir yastığa uzanmış ,sokakta gezen konu komşuyu seyrediyorum. Ellerinde poşetler bazısı sigara içiyor . Çocuklar olmaz pek bu saatte. Belki sivriler meydan savaşı yapıyor ,sokak lambalarının menzilinde. Hani akdeniz akşamları diye bir şarkımı türkümü bir şey var. İstanbul akşamları şuan vaziyetim. Bir insan rüya görüyorsa umut var demektir. Gördüğünü hatırlıyorsa yaşıyor demektir. Edebiyata düşkünlüğüm bana bir şiirler yaptı. Bulut bulut yükseliyor içimde duygular. Ve hasretin kaç para bilmiyorum. Çünkü ödeyecek sermayem yok . Bulamıyorum. Bugün çok yoruldum. . Stresim ,koşuşturmacam çoktu. Elimdeki başvuruları eksiltmek için üstün gayret gösterdim. Yine de bitmiyor başvurular. Devletin işi bitmiyor. Ve vakit yetmiyor. Sana geç kaldım ,bari işime yetişeyim diyorum her sabah koştururken. Ve bu yüzden herkesin işini acele yapıp imzalarını almak muradım. Başkaları başkalarına geç kalmasın. Şimdi gönüller uzaktan kumandalı. Uzaktan daha uzaktan sinyal alıp verebiliyorlar. Benim kumandaya ihtiyacım yok. Sen gözümün önündesin. Ama gönlün uzaklarda ve ben o uzakları kıskanıyorum delicesine.
Güzel insan ,
Ben derdimi bir bardak çaya anlatmayı öğrendim. Seni sevdim. Öyle böyle değil. Adamakıllı sevdim. Çünkü arılar bal yapıyor , kuşlar kanat çırpıyordu. Çünkü müezzin ezan okuyor mahyalar geceleri aydınlatıyordu. Karıncanın azmiyle sevdim seni. Kerpeninkayalıkları ,kartepenin karı ,İzmit’in bitmeyen altyapısı gibi sevdim seni. Sessizliğimle selam verdim hep gözlerine. Benden kaçırışını o gözlerini. Kullanılmayan şey eskiyor. Kalbini bana kullan istedim. Eğer kuş olsaydım sana uçardım. Eğer balık olsaydım sana yüzerdim. Eğer gül olsaydım sen kokardım. Eğer bulut olsaydım sen yağardım. Eğer ateş olsaydım sen tüterdim. Fakat seni sevdim sensiz kaldım. Umduğunu değil bulduğunu yer misafir derler. Umduklarıma kavuşma hayaliyle bulduklarımdan oldum. Galiba eksikliğine fazlasıyla alıştım. Galiba mutsuzluğa bağışıklık kazandım. Ve galiba sensizliğin tiryakisi oldum. Yazdıklarımın mayası sensin , cümlelerim seninle yoğruluyor. Özene özene yazıyorum elinden geldiğince.Ve ağır ağır susuyorum sana. Çünkü konuşursam yüzüne kaldıramazsın sözlerimi.
Güzel insan ,
Zaman su gibi akıp geçiyor. Bak ağustos geldi. İçimde bir sıkıntı darlanma var. Ferahlık istiyorum,şöyle deniz kenarı olsun. Annesiyle gezmeye çıkmış bir çocuk var orda. Konuşurlarken işittim. Çocuk yerde gördüğü kuş için benzini bitmiş anne diyor. Bak benzini bitmiş uçamıyor. Yada bu benzin pahalılığında benzin alamamış anne diyor. Annesi gülümsüyor. Yavrum kuşların benzini bitmez,kuşlar benzinle uçmaz. Yorulmuştur birazdan uçar diyor. Çocuk annesine dönerek peki anne uçaklar benzinle uçmuyor mu? Annesi cevap veriyor , uçaklar kuş değil yavrum her uçan kuş değildir. Tıpkı her yüzenin balık olmadığı gibi. Biraz daha büyüyünce öğrenirsin diyor ve saçlarını öperek okşuyor. Sonra araba kornası ve kuş uçuyor.
Güzel insan,
İlikledim bu akşam hayallerimin düğmesini. Yerini değiştirsede ev sahibi , balkona küsmeyen saksıları düşündüm. Düşüncelerim dolmuşta uzatılan para gibi ,günde yüzlerce el değiştiriyor. Günde milyonlarca kere seni düşünüyor bu insan . Bir kere konuş bana . İçinde anlamadığım kelimeler de olsa o sesi kulaklarıma çivilerim söz sana. Sana söz ,konuşma bilmeyen her balığa yüzme öğretirim. Yeter ki konuş bana. Çay ocağından başka sosyal yaşantısı olmayan biriyim bu aralar. Öyle bir yalnız olacağım ki ,sıvası dökülmüş bir duvar dibinde yere çöküp; karıncaların gündeliğini tutacağım. Öyle bir susacağım ki sana , sağırlar imrenecek. Sakallarını sıvazlayan bir amcanın, yüzündeki yaşanmışlık alametleri ;dakikalarca tefekkürüme vesile oluyor .Seni unutasım geliyor bir vakitliğine. Umuruma uğramıyorsun bir süreliğine. Fakat farkediyorum ki yine sen geçiyorsun buralardan. Ve buralara bazen çok kızıyorum. Ne işi var onun burada.
Güzel insan ,
Ben yüzme bilmeyen bir balığım. Gerçekten balığım. Kızılcık topladım saatlerce. Kollarım kaşınıyor ,kızarıklık var. Ensem güneşten yandı. Kümesin bekçisi kurti ile hemen gölgeye kaçtım. Yıllık izne ayrıldım. Fındık toplama zamanı malum. Kışın gübre attık ağaç diplerine , sonra yaramaz filizleri budadık. Nasipse hasat dönemi. Allah bereket versin.
Güzel insan ,
Bazı insanlar adını yıldızlara veriyor. Kimisi bitkilere kimisi yeni keşfettiği bir adaya. Bense şiirlerime hep senin adını vererek başlıyorum. Hakkını teslim ediyorum. Hatırlarmısın karşımızda bir kanyon, nostaljik bir mekanda kahve içmiştik karşılıklı. İlkti o ve sinemaya gitmiştik. İlk ve son kez tekrarı olmadı sonra. Ve o gün bugün tadı damağımda. Kahvaltı yapmıştık hatırla seninle. Henüz bulutların altını ıslatmadığı bir gökyüzünün dibinde kurulanmıştık. Gölgemi sağıma aldım tefekkür halindeyim .Rüzgar taneleri saç tellerimi okşarken ben haz alıyorum. Dalından koparılmamış bir karpuz kadar serin ve balta girmemiş bir mezarlık kadar sessizim şuan. Güneş görmeyen bir yamaçta ;yeryüzü gökyüzü arasındaki mesafeyi saniyeler içinde gidip geliyorum. Soruyorum sana bundan daha hızlı vasıta var mıdır? Var ise bin gel hemen yanıma.
Güzel insan ,
Şırıl şırıl bir deprem yağıyor
Zil zurna uykusuzum
Saçlarımda makas kokusu
İnliyor hayallerim
Tozlu geçmişin raflarında
Islak bir gözyaşı başucumda
Aydan esen rüzgarla avunuyor
Toprak gibi sessizim
Ve kar gibi kirli
Sütlü bir çay söyledim kendime
İster misin sen de?
Güzel insan
Kaldırımların sesi bir çocuk ağlaması gibi bu gece.Zifiri sensizlik genzimi yakıyor. Isıtmıyor gazlambası cümlelerimi. Soğuk soğuk döktüğüm terler dizlerime geliyor. Elimde bir bardak süt ,dün sabah kayıplara karışan sesimi aramama yardım ediyor. Bir seccade arıyor alnım. Abdestimin bedenime bıraktığı huzur ,alınyazım olsun istiyorum. Beyaz fanilamı derleyip toplayıp,günün birinde dolaba koyarmısın? Çay demlermisin bana en açık en sıcak en şekersiz yerinden ? Kısık sesimle gecenin kulaklarını şişirirken ,sen ılık nefesinle dolarmısın ciğerlerime bir sigara niyetine .
Güzel insan
Kiremit tozu kaçtı gözüme
Güneşi seyrederken
Kuşların kanatları ,hayallerimide taşır mı?
Yabancı dil öğrenmeye gerek var mı?
Seni sevmek için.
Bunları düşünürken güneş battı bak, senin yüzünden .
Yapay çiçeklerle dolu ,ahşap ve reçine kokan bir masa
Sırtımı yasladığım rahat ve taze bir sandalye
Bugün Pazar hadi dağılalım
Güzel insan
Ah şu gülüşün yok mu
Sanki perdeden sızan güneş gibi
Gözlerimi kamaştırıyor sabahları
Bardaktan boşalırcasına şiirlerime doluyor
Gülüşün için şimdi bir kitap yazardım da
Ne bileyim kıskançlığım tutuyor bazen
Gülüşünü kalemimden harflerimden sakınıyorum.
Nezle olmuş bir incir ağacının
Titreyen yapraklarına tutunarak incir topluyorum
Yaprakları beni tartabilir mi ,düşürmeden
Gülüşünden sonra kilo kaybı yaşadığım bir gerçek
Sanırım sana kavuşmak sen az bu denli hayal
Güzel insan
Bir zamanlar ben
Roman okuyunca yazar
Rüzgar görünce bulut
Suya dokununca balık
Mutluluktan kanatlanınca kuş olurdum
Oysa sana baktıktan sonra aşık oldum.
Seninle bir pastane masasında buluşamadık.
Ellerimiz birbirine değmedi hiç. Küçük çocuk yaramazlıkları ,mızmızları, gürültüleri,koşuşturması gibi bir vardı bir yok oldu ozamanlar.Masal oldu gitti.
Arkamda bıraktığım seneleri fotoğraf olarak arabanın aynasına yapıştırdım.Aynama baktıkça sana rastlıyorum. Hata bende bazı şeyleri ,çok ama çok sonra öğreniyorum. Senin sınırsızca bana güleceğini düşünmek , dumanı tütmeyen odunu kalmamış közleri sönmüş bir sobadan ısınmayı ummak gibi. Umutsuz vaka.
Güzel insan
Bugün yirmiüç.Eylül bugün. Dökülmeyen yapraklar başımdan aşağı. Düşmeyen sözcükler dilimden şimdi. Balat sokaklarında çamaşır asılı ipler. Yeşil mavi boyalı evler ,arnavut kaldırımı gibi taşlar vardı. Ben gezerken. Şiirli bir duvar ördürsem diyorum. Her hafta duvara yeni bir şairden yeni bir şiiri misafir etsem. Bir ara tahtadan bir kitap yazmak vardı hayalimde. Düşünürken es geçmişim. Kağıttan satılmayan bir sürü kitabım var. Tahtadan olsa nasıl satacağım. Sallama çay içtim bunlar gerçerken kafamdan. İstanbul çok güzel güzel insan.
Yeniden görüşelim.
Güzel insan
unutma ,
Acıma
Affet.
Güzel insan
Bazen herşey yolunda olmaz. Yolundaymış gibi olur. Uzaktan kumanda ile kanal değiştirmek gibi şimdi aşklar. Fındık yağında kavrulmuş,bir duvar boyası leğendeki su. Adeta zavallı cümleler hazinesi dimağım. Vicdanım dile gelse benim artık senden isteğim ,iğne iplik alıp evimin üst kıyısında oturman.
Güzel insan
Bugün hayallerimi aldım ,yola koyuldum. Şiir hastalığı bulaştı bana. Tedavisi orada, oraya gidiyorum. Tadına doyum olmuyor. şu eylül sabahlarının. Ama bitti ,eylülde pılını pırtısını topladı .Bugün terkediyor şehrimi. İçi mavi dolu balonlar yolluyorum göğe. Eylül’ü uğurluyorum. Babannemin gençliğinde işlediği danteller , masa örtüleri; tarihi eser benim için. Bir hazine. Şimdilerde ben kurumuş ir akasyanın dibinde istirahat ediyorum. Ben kendime çay demliyorum, kuşlar ötüyor. Kelebekler içimde kanat çırpıyor. Kilidi küf tutmuş bir kapıdan geçiyorum. Sıcacık bir sonbahara merhaba diyorum.
Güzel insan ,
Gitme ! Ayağına değmiş toprakla teselli buluyorum.
Biraz karpuz, kuru ekmek bir dilim.
Biraz ikindi sıcağı.
Bir bardak güneşte demlenmiş çay.
Gitme.
Nar gibi dağılmasın umutlarım.
Boşa kürek sallamadan , bu denizden kıyıya çıkayım.
Sen benim ayağıma takılma.
Gönlüme tutun. Ve bırakma.
Gitme.
Güzel insan .
Güzel insan
Sabahları gözümde kalan uyku gibisin.
O gün boyu kalıyor
Sen ömür boyu.
Güzel insan
Benim gökyüzümde balıklar yüzüyor.
Senin yeryüzünde neler uçuyor bilemem.
Kitap kapağı gibi ,cafcaflı insan tayfasından sıyrılıp;
Münzevi bir taşa selam verdim.
Üstündeki toz kırıntılarını rüzgar ilhak etmiş.
Bu gidişle taşın beka sorunu var.
Aldı selamımı öyle içten, öyle derinden aldı ki.
Altında uyuyan karıncalar ve böcekler ,
Uykularını böldüler.
Tuhaf dimi. Arada oluyor böyle.
Güzel insan
Bana şiir deme
Bana de
Bana seni seviyorum de.
Güzel insan
İstanbul’a benzeyen kadın gibisin
En çok Üsküdar a benziyorsun
Kız kulesi yanaklarındaki gamzelerde yaşıyor
Harem sırtlarından altın boynuzu seyretmek gibi
Gözlerinden aynaya bakmak
Yok yok en çok Beyoğlu na benziyorsun
İstiklal den yürüyüp Galataya ulaşmak sanki
Kirpiklerinin kalabalığından geçip
Alnına dokunmak
Güzel insan
Bir yalnızlığını istifra edenler var
Birde yalnızlığını itiraf edenler var
Ben yalnızlığımla iftihar ediyorum
Oysa.
Güzel insan
Pazarda bağıran manava
Korna çalan arabaya
Beşiğinde ağlayan bebeğe
Harıl harıl çalışan kamyona
Datdat diye iskeleye yanaşan vapura
Bi susar mısın dedim içimden
Şiir yazıyorum
Bi susar mısın
Duymadılar tabi
Dedim ,çünkü içimden.
İçimden derim ben.
Seni de seviyorum.
İçimden.
Güzel insan
Deniz suyu ile yağmurda ıslanmak arasındaki farkı bilir misin ? Yağmurun yağdığı bulut ,denizden çıkan buhar ile oluşmasına rağmen ,yağmur suyu tatlı deniz suyu tuzludur. Su buharı buluta kavuşurken içindeki tuz arınır. Hafifler sadeleşir. Kendisiyle ıslanan canlılarada o denli huzur , yaşam ve nefes verir. Deniz suyu buluta çıkabilmek için fazlalıklarını ,ağırlığını bırakır. İnsanoğluda içsel manada huzur ve esenliğe yükselmek istiyarsa ;önce nefsindeki ağırlıklardan kurtulmalı ,hafiflemeli sadeleşmelidir. Sonrasında tıpkı deniz suyu ile değilde ,yağmur suyu ile büyüyen nebadat gibi ; önceden etrafına tesir etmeyen söz ve davranışları, nefsinden arınmış heva ve heveslerinden kurtulunca hemhal olduğu çevresinde etkili ve tesirli bir o kadar faydalı olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |