Hakları (yaşama hakkı,adil yargılanma hakkı gibi) değerlendirmede iki ölçeğimiz var. Çünkü haklar konusunda bizim iki tane önemli başvuru yolumuz var denetim yolumuz var



Yüklə 244,01 Kb.
səhifə1/3
tarix29.10.2017
ölçüsü244,01 Kb.
#21082
  1   2   3


Anayasa hukukundan hareketle insan hakları ile ilgili genel bir değerlendirme yapılacak ve genel değerlendirme yapıldıktan sonra hak ve özgürlüklerin korunması bağlamında ulusal ve uluslararası düzeyde ne gibi tedbirler var gibi konular detaylı bir şekilde ele alınacak tabi bu bağlamda uluslararası anlamda bir evrensel manada BM nezninde insan hakları korunması, bu amaçla sözleşmeler, denetim yöntemleri vs birde bunun yanında bölgesel anlamda insan haklarını koruyan Avrupa insan hakları sözleşmesi işlenecektir. Avrupa insan hakları sözleşmesi doğrultusunda insan haklarını incelerken önce Avrupa insan hakları mahkemesine bireysel başvuru biraz daha detaylı pratikte nasıl faaliyet gösterir bunları nerelere taşıyabiliriz hangi yöntemle taşıyabiliriz Avrupa insan hakları mahkemesine başvuru hakkındaki prosüdür hakkında detaylı bir bilgi verilecektir.

Hakları (yaşama hakkı,adil yargılanma hakkı gibi) değerlendirmede iki ölçeğimiz var. Çünkü haklar konusunda bizim iki tane önemli başvuru yolumuz var denetim yolumuz var. Birincisi içeriden anayasa mahkemesine bireysel başvuru yolu ikincisi ise dışarıdan Avrupa insan haklarına başvurudur. Dolayısıyla demektir ki böyle bir ihlal meydana geldiği zaman biz muhattabımız olan kişinin hakkını hem bireysel başvuruda anayasa mahkemesinde hem bireysel başvuru Avrupa insan hakları mahkemesinde arama imkanına sahibiz. Bu durumda yapmamız gereken ; her iki mahkemede de adil yargılanma hakkına nasıl yaklaştığını nasıl değerlendirdiğini bilmemiz lazım. Yani maddelerin görünen kısmının arkasında yorum tarafı var önemli olan bu yargı organlarının bu maddeleri yorumlayışıdır. İşte bu yüzden dönem boyunca hakların hem anayasa mahkemesi hem de Avrupa insan hakları yaklaşımıyla karşılaştırmalı olarak her birini ayrı ayrı incelenmeye çalışacağız.

Bireysel başvuruya gitmek her hak için mümkün değildir. Bireysel başvuraya gitmek için hem anayasada hemde Avrupa insan hakları sözleşmesinde düzenlenmesi gerekir. Bu anayasa mahkemesine yapılan iç bireysel başvurudur. Avrupa insan hakları mahkemesine yapılan bireysel başvuruda ise kendisinin çıkardığı bir sözleşme vardır ve sözleşmeye uymayan hususları denetler.

Anayasaya temel haklarımızın güvence alınması ve keyfilikten kurtulması için ihtiyaç duyuldu. Anayasamızın temel sebebi şartıı anayasayı güvence altına almaktır. Nasıl güvenceye alırız. Bunu güvence altına almak için bu hakların üst derece kimsenin ulaşamayacağı metinde yer alması lazım. Oda anayasadır. Orda yeraldı ancak yeri geldiğinde anayasıyıda kenara alabilecek olan ondan daha güçlü bir egemen var. Sadece bu hakların anayasada yer alması güvence altına alınması için yeterli değildir. O yüzden hemen anayasacılığın ikinci şartı olan egemenin yetkilerini sınırlamak devreye giriyor. Bunları sağlayabilmek için anayasa metnine ihtiyaç vardı. O yüzden bu iki ilke olmadığı metinler anayasal metin sayılmaz. Anayasa denilebilmesi için bu iki ilkenin olması lazım. Bu ilkeleri anayasa metnine taşırsak anayasada temel hak ve ödevler, egemenenin yetkilerin sınırlandığı temel organların hak ve yetkileri ve temel ilkeler başlıkları olmalıdır.ilk iki ilke zorunlu ikincisi ihtiyaridir.

Hak ve hürriyet nedir? Hürriyet (özgürlük): Kişinin dilediği gibi hareket edebilme kabiliyetidir. Böyle olunca biz buna karinedir diyebiliriz. Eğer bir şeyin hak olup olmadığında hürriyet olup olmadığında endişe varsa onun hak olduğu kabul edilir olmadığını iddia eden ispatlamalıdır. Demek ki bir hürriyet yasaklanmamışsa karine olduğu için yapılan her eylem hürriyet sayılır. Örn : sigara içmek kanun çıkarılıp yasaklanana kadar bir hürriyettir. Ondan önce gelip biri gelip sigara içmek hürriyet midir dese evet derdik, çünkü hürriyet bir karinedir. Aksine bir hüküm olmadıkça yapılan her hareket hürriyettir. Bu hürriyetler 1789 insan hakları evrensel beyannamesinde de ifade edildiği gibi kişinin hürriyeti bir başkasının hürriyetinin başladığı yere kadardır der. Bu hürriyetlerin çakışmaması, dengeli belli ölçülerde kullanılması gerektiği anlamına gelir. Bu ölçüyü verebilmek için hukuk sistemi bu hürriyetlerden öyle problemli gördüklerini yani kişinin bir cemiyet hayatında yaşamasına bilahare mani olabileceklerini tahmin ettiklerini bir hukuki metne koymuştur. İşte bu hukuki metne koyduktan sonra bunun adı ‘hak’tır. Çünkü artık bu hürriyet senin doğuştan elde ettiğin şey olmakla beraber anayasa tarafından sana ölçüleri verilerek tanınmış bir yetkidir.Bu tür haklara aynı zamanda anayasadan alındığı için anayasal hakta denir. Aynı zamanda kamu haklarıda denir. Çünkü anayasa bir kamu hukuku dalıdır dolayısıyla kamu hukuku tarafından tanındığı için bu haklar bunlara kamu hakları da denir. Şimdi insan hakları hukuk dersinde hangi hakları ele alacağız onu değerlendireceğiz. Hak ve ödevler başlığı altında üçe ayırmıştık. Birinci hak temel haklar dediğimiz kişilik hakları ikinci sosyal ekonomik haklar ve üçüncü olarak siyasal haklardır. Sonra bunlar kuşaklamaya tabi tutulunca birinci kuşağa temel haklar,kişilik hakları diyoruz. Bu hakların ölçütü doğal hukuk ekolünün deyimiyle bir kişinin doğuştan sahip olduğu insan olması sebebiyle sahip olduğu haklar diyordu.Yaşama hakkı,özel hayatın gizliliği vücud bütünlüğünün korunması,düşünce hürriyeti,din hürriyeti,inanç hürriyeti,adil yargılanma hakkı bunların hepsi kişinin yaradılmış olan varlığın doğuştan sahip olduğu haklardır. Bunlar birinci kuşak haklardır. İkinci kuşakta sosyal ekonomik haklar, üçüncü kuşakta ise çevre hakkıdır. İnsanın ilk sahip olduğu haklar yaradılışıyla sahip olduğu haklar birinci kuşak haklardır ve ilk sırada yer alır sonra ekonomik ve sosyal hayatta gelişmeler meydana geldi. Çalışma hürriyeti çıktı,toplu sözleşme hürriyeti çıktı,grev hakkı,lokavt hakkı çıktı bunların hepsi sosyal ve ekonomik gelişmelere dayalı olarak ortaya çıktı. Bunlar ikinci kuşakta yer alıyor. Sonra gelişmeler devam etti. Teknolojinin gelişmesi,modernite derken yapılan sanayi faaliyetleri bu sefer doğada atıklarıyla dengesizlikler yaratmaya başladı.Bakıldı ki çevre diye bir şey kalmıyor böyle giderse en son olarak en son kuşak hakkı olan çevre hakkı çıktı ,bunlar en yeni haklardır.

Şimdi ise İnsan hakları dersinde esas alacağımız haklar hangileridir? İnsan hakları anlayışına göre hernekadar bizim muhattabımız birinci kuşak yani kişilik haklarıysada kişilik haklarından yararlanabilmenin yoluda yevyer bunların desteğine bağlıdır. Yani darmadağın edilen bir çevrede çevre hakkına dikkat edilmezse, doğal denge bozulsa benim yaşam hakkımı kullanmam burada nasıl mümkün olur. Doğrudan olmasa bile dolaylı olarak kişilik haklarını etkileyen bir haktır bu hak. Buna biz üçüncü kuşak bizi ilgilendirmez diyemiyoruz diyor.Dolayısıyla biz bakıcaz eğer bu çevre hakkı konusunda ciddi sorunlar varsa bu hakkın bunu ihlal etmemesi için buna zarar vermemesi için kişilik haklarına o zaman gerekirse biz uluslararası örgütler olarak örn: avrupa konseyi olarak birleşiriz avrupa konseyi olarak bir sözleşme yaparız veya birleşmiş milletler alanı daha da büyütür ,daha çok üyesi var o zamanda üye devletlerle bir anlaşma yaparız. Yani bu işe bir çözüm buluruz. Hiç değilse sanayileşilen ülkeler açısından onları bir araya getirip bu konuda daha dikkatli olmalarını yapacakları yanlışların bu hakları zarara uğratacağını söyleyerek işte üretimde kısıtlamamı olur veya teknik bazı tedbirlerin alınmasıyla çevreye zarar vermez hale mi getirilir bunları teknik olarak çözüp dolayısıyla buraya bizde el atabiliriz. Neden? Çünkü kişilik hakkına zarar verdiği için. Kişilik haklarına üçüncü kuşak haklar zarar verirde ikinci kuşak haklardan zarar vermez mi?Sağlık hakkı diyoruz mesela sosyal ve ekonomik haklarda ikinci kuşak haklarda sağlık hakkının yaşam hakkıyla hiç mi ilgisi yok ,sağlığa zararlı gıda üretimlerinde yaşam hakkıyla hiç mi ilgisi yok? Demek ki haklar arasında her ne kadar öyle bir kuşaklama olsada hakların hepsi bir bütündür. Ama yine bütün bunlara rağmen yani bizim diyorlar uluslararası örgütler olarak ( Birleşmiş Milletler,Avrupa Birliği,Avrupa Konseyi gibi ) bu haklarla ilgili sözleşmeler çıkardığımızda , anlaşmaları yaptığımızda yadırgamayın. Bizim asıl hedefimiz bu ama bunlarında bunlara etkisinden dolayı oralara karışmamız söz konusu yevyer olabilir diyor. Hal böyle olunca bütün bunlara rağmen bizim asıl muhatabımız kişilk hakları yani birinci kuşak haklar. Bu haklar yani kişinin doğuştan sahip olduğu haklar diğer haklarında onlara destek vermesinin amacı insan onuruna yakışır şekilde asgari yaşam düzeyidir. Bu bir ölçüttür. Özet olarak kişilik hakları İnsan onuruna yaraşır asgari seviyesini gerçekleştirmek içindir .

Şimdi insan hakları konusuna kadar geldik. İnsan haklarının içeriğinden falan bahsettik. Şimdi bizim insan hakları hukuku dersimizde birinci kuşak hakları ikinci kuşak hakları üçüncü kuşak hakları gibi bir ayrım yapılamayacağı hepsinin bir bütün olduğu aralarında bir hiyerarşinin olamayacağını söyledik. Şimdi bu derste kullanılacak olan veya bu hukuk dalının kaynaklarına şöyle bir göz atalım.

İnsan Hakları Hukukunun Kaynakları:

Ulusal ve uluslar arası anlamda 2’ye ayırıyoruz.

1) Ulusal Düzeydeki Kaynaklar;

- Anayasa - Kanun / KHK - Tüzük - Yönetmelik

Üstte anayasa vardır. Demek ki ulusal düzeyde insan hakları mevzusu anayasalarda ele alınmıştır hukuk normu olarak. Tabi ki anayasalarda ele alınmakla kalmayıp yine bu anayasalara bağlı olarak bildiğimiz hiyerarşi (kanun, tüzük, yönetmelik) devam etmiştir. Tabi asıl kaynak anayasalardır. Bunlar ulusal anlamda kaynaklardır.

İnsan hakları mevzusu ulusal düzeyde sıkıntı meydana getirdiği için ülkeler kendi sınırları içerisinde insan haklarına gereken titizliği göstermediği için modern anlamda insan hakları mevzusu önemsenmiş, sahiplenilmiştir. Böylece yapılan uluslar arası anlaşmalarla da insan hakları güvence altına alınmaya çalışılmış, böylece uluslar arası kaynak olarak Uluslar arası Antlaşmalar çıkmıştır.

2) Uluslar arası Düzeydeki Kaynaklar;

- Uluslar arası Antlaşmalar >> Global İHEB (BM)

Şimdi bu kaynakların ulusal anlamda tesirine baktığımız zaman ulusal kaynaklarda bir sorunumuz yok. Çünkü ulusal anlamda bunlar ihlal edildiği zaman yaptırımı vardır, yaptırımı nedeniyle de ihlali baya zordur. Ancak uluslar arası kaynakların ulusal düzeyde etkinliği nasıl olacak? Şimdi ua anlaşmalar uluslararasında imzacı devletler tarafından bir bağlayıcılığa sahip ama bu bağlayıcılık egemenlik unsuru nedeniyle çok fazla etkili olamaz. Yani bir ülke kalkıp derse ki ben bu ua anlaşmayı askıya aldım uygulamayacağım. Yapacak pek bir şey yok. Tek bir şey var eğer güçlüyseniz gidip de ona cebri icra yaparsınız, kuvvet kullanırsınız. Yani savaş ilan edersiniz veya baskı yaparsınız. Bu da ua ilişkilerin açılması, gerilmesi anlamını doğurur. Bu nedenle ua anlaşmalar karşılıklı olarak iki veya daha fazla devletin karşılıklı olarak birbirleriyle yaptıkları anlaşmaya sadakatleriyle ayakta kalan metinlerdir. Peki bunlar iç hukukta bir anlam ifade eder mi? Çünkü insan haklarını düzenlemiş bu anlaşmaların içerde bir anlam ifade edebilmesi için bu konuda imzacı devletlerin kendi iç hukuklarında da ayrıca bir işlem görmesi lazım. Mesela örnek olarak; bizim AY 90.maddesi verilebilir. Yani devletler hukuk düzenlemesini yaparken yasama organı bu sözleşmelere dikkat eder ama o onaylama işlemi olmadıkça hiçbir zaman bir iç hukuk normu gibi kabul edilip ülkenin yargı organlarını ve idari makamlarını bağlamaz. Şimdi burada konumuzla alakalı bir ayrıntıyı vereceğim; hatırlarsanız demiştik ki ua anlaşma çeşitli konulara ilişkin olabilir. Ancak insan haklarıyla ilgiliyse aynı şekilde parlamentodan vize alırsa kanun gibi kabul edilir ama bizim AY 90/son şöyle bir ifade daha kullanmıştır: Konusu insan haklarına ilişkin olan ua anlaşmaların kanunlarla çakışması halinde insan haklarına ilişkin olan anlaşma kanuna tercih edilir. O zaman bu ua anlaşmalar hiyerarşik olarak Anayasa ve Kanun arasına gelir.



İnsan hakları hukukunda kullanacağımız kaynaklar bunlardır. Şimdi bunlardan ua anlaşmalar kısmına bakacak olursak; insan haklarıyla ilgili ua düzeyde hem global anlamda yapılan anlaşmalar var hem de bölgesel anlamda yapılan anlaşmalar var. Bu global anlamda yapılan anlaşmalara örnek olarak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni veriyoruz. BM tarafından yapılan bir anlaşmadır. Bunun dışında bölgesel olanlar var: Amerika kıtasında yaşayan devletlerin kendi aralarında yaptıkları Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi. Bunlar da dolayısıyla insan hakları hukukunun ua kaynakları oluyor. Çünkü bunların her birinde çeşitli haklar önemsenmiş ve bu metinlerde ele alınmıştır. Bu sözleşmeler dediğimiz metinlerin hepsinin ortak metin şekli şöyle; önce bir başlangıç kısmı var sonra hürriyetler var sonra da denetim var. Başlangıç kısmında niye böyle bir sözleşmeye ihtiyaç duyulduğu sorusunun cevabı yer alır. Sözleşmenin ikinci ana kısmı bu hak ve hürriyetlerin açıklanmasıyla geçer. Önce bunları sayar, bunları saydıktan sonra ya bunları ihlal ederse uluslardan birisi bunların takibini denetimini nasıl yapacak? AİHS ilk önce hakları saymış ondan sonra ihlal eden olursa AİHM diye bir mahkeme kurdum orda yargılarım demiş. İşte bu denetim kısmı da son kısmıdır. Çünkü sadece hakları saymanın bir faydası olmaz. Aynı zamanda buna muhalefet edene karşı da bir önlemin olması lazım.

Bu global anlamda yapılan sözleşmeler dışında ua sözleşmeler var. Mesela; medeni sosyal ve siyasi haklar sözleşmesi yapılmış, ekonomik sosyal ve kültürel haklar sözleşmesi yapılmış, kadınlara karşı her türlü baskı ve şiddetin kaldırılması sözleşmesi yapılmış, çocukları koruma sözleşme sözleşmesi, işkenceye karşı önleme sözleşmesi yapılmış, ırksal ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına ilişkin sözleşme yapılmış , mültecilerin ve vatansızların korunmasına ilişkin sözleşme, engelli kişilerin haklarının korunmasına ilişkin sözleşmeler yapılmış. Diğer bölgesel sözleşmelerde başka sözleşme yok, en çok sözleşme global anlamda BM koordinatörlüğünde yapılan sözleşmelerdir. İlki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesidir (İHEB). Bunların iç hukuktaki veya kendi aralarında ua düzeydeki etkinlikleri bağlayıcılıkları nedir? Tabi ki ua arenaya çıktığımız zaman egemenlik kavramıyla karşı karşıyayız. Yani hiçbir ulusun bir başka ulus üzerinde egemenliği söz konusu değildir. Öyle olduğu için de buralarda ancak bunları etkinliği saygınlığı ihtiyaridir. Ülkelerin isteğine arzusuna kalmıştır. Yani siz Avrupa konseyinden İHEB’ne itaati zorlayamazsınız dayatamazsınız. Dolayısıyla bunlar arasında hukuki bir bağlayıcılık zorunlu olarak mevcut değil. Peki o zaman nasıl bunlar arasındaki itibar sağlanacak? Gerek ua düzeyde olsun gerek bölgesel düzeyde olsun yapılan bu sözleşmeler birbirlerine atıfta bulunmak suretiyle, birbirlerinin yaptığı işlemleri örtülü de olsa onaylamak suretiyle bir anlamda birbirlerinin bağlayıcılıklarını kabul etmiş durumdadırlar. Mesela; hatırlarsanız AİHM’e başvuru için önkoşulda ne dedik? Bir başka ua kuruluşa başvurmamış olmak. Şimdi eğer AİHM böyle bir şart koyuyorsa bu demektir ki (ve dikkat ederseniz madde atfı yapmıyor şuraya demiyor bir başka kuruluş diyor) demin saydığımız bütün sözleşmelerin her birinin kendi içinde komiteler var, o alanla ilgili hak ve hürriyetler var, onların takipçiliğini yapacak kuruluşlar var, buralarda herhangi birini kastediyor demektir. Eğer hadise böyleyse o zaman zaten AİHS dolayısıyla AİHM bunlara bir meşruiyet tanımış demektir. Yani diyor ki sen BM düzeyinde bu hakkının ihlalini gündeme getirdiysen bana gelme. Çünkü ben onun vereceği karara da saygılıyım onun vereceği kararı da tanıyorum demektedir. Bu ne demektir? Bu tür sözleşmelerin bu yollarla birbirlerine atıf yapmak suretiyle meşruiyetlerinin bir anlamda ölçüsüdür. Mesela bizim bireysel başvuru mahkemesi vereceği bir kararında eğer AİHS’ne atıfta bulunmuşsa veya AİHM’nin verdiği bir kararı örnek içtihat olarak almışsa veya EİHB’nin herhangi bir maddesine atıfta bulunmuşsa bu ne demektir? Aynı şeydir. Yani bunları bizim buradaki AYM bu ua belgelerin hukuki itibarına saygı göstermiş demektir. Bunları hukuken varsaymış demektir, yoksa atıf yapmazdı. İşte bu belgeler bu yöntemlerle bu yollarla hukuk kaynağı olma sıfatını elde etmişlerdir. Bu ua anlaşmaların bazıları genel niteliklidir. Bunlara baktığımız zaman hemen hemen birçok hak ve hürriyetten bahseder ama bazıları da (çocukların haklarını korumaya yönelik vb) mevzi bazı haklar veya belli kişilerin hak ihlallerini öne çıkarıp onlara ilişkin de sözleşme yapmış olabilir. Kadın hakları diyor, çocuklar diyor mesela. Başka kimseyi tanımıyor bunlar dışında. İşkence diyor konuyla sınırlıyor. Kadın ve çocuk için kişiyle sınırlama söz konusu işkencede konuyla sınırlama söz konusu. Yani bu tür insan hakları metinlerine rastlamak da mümkündür.

Ayrıca şunu belirtmek istiyorum; tüzük ve yönetmelikte neden insan hakları olmaz? Çünkü hakların sınırlandırılmasında kanunilik prensibi vardır. Mutlaka kanunda olacaktır. O zaman diyebilirsiniz ki peki tüzük ve yönetmelikleri niye yazıyoruz? İnsan hak ve hürriyetleri AY’da yer alır kanun da bunun sınırlarını belirler. Kanunilik ilkesinden dolayı. Başka bir belgede bu düzenleme yapılamaz da onun için. Peki tüzükte yönetmelikte ne var da insan hakları hukukunda kaynak gibi bahsettik bunlardan? Bu hak ve hürriyetlerin hayata geçebilmesi için yerine göre tüzüklerin de bu hak ve hürriyetlerin kullanılmasında desteği olacaktır. Mesela gıda maddeleri tüzüğü diyorsun, bu tüzük gıda maddelerinin insan sağlığına uygun şekilde imalatını ve satışını sağlamak için çıkmış bir tüzüktür. Bunun yaşam hakkıyla ilgisi yok diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Yani doğrudan olmasa bile insan haklarıyla dolaylı olarak ilişkili olduğu için bunları da (tüzük ve yönetmelik) biz göz ardı etmedik. Demek ki AY hak ve hürriyetleri sayar, kanunlar sınırlarını belirler, tüzük ve yönetmelik de destek gücüdür.

Hak ve hürriyetlerin sadece mevcut olması ua anlaşmalarda yer alması bir anlam ifade etmezler. Önemli olan bunlara yapılacak saldırıların, tasallutun, tecavüzün önlenmesidir. Yani bunların korunmasıdır. Şimdi bu temel hak ve hürriyetlerin korunması kısmına geldiğimiz zaman, bunu ikiye ayırıyoruz:

1) İç Koruma 2) Dış Koruma

İç Koruma araçlarımız: Yasama, Yürütme, Yargı.

Yasama organı düzeyinde koruma; parlamentoda insan hakları komisyonu var, dilekçe komisyonu var. Bu komisyonlar vasıtasıyla insan hakları ihlallerini yasama organı düzeyinde dile getirebiliriz. Ancak bunlar çok etkili koruma yöntemleri değildir. Belki şunu sağlayabilirse biraz etkili olabilir; uyarılar gele gele ihlaller gele gele bunları aynı zamanda rapor halinde genel kurula sunup da o konudaki anayasal düzeydeki düzenlemeyi veya yasal düzeydeki düzenlemeyi yeni bir kanun çıkararak değiştirebilirse tabiki bu çok etkili bir başvuru yoluna dönüşmüş olabilir. Ancak yaygın olan uygulama ise ilgili kuruma uyarıda bulunur o ilgili kurum biraz daha bu konuda titiz davranır. Çünkü iş artık parlamentoya intikal etmiş ordan ona gelmiştir diye. Mesela İstanbul belediyesi gibi.

Yürütme organı düzeyinde koruma; biz bu yürütmenin içerisinde idareyi de kastediyoruz. İdareyle birlikte değerlendirince insan hakları ihlallerinin birçoğuna burada şahit oluyoruz. İşte ondan dolayı idarenin bu tür kişi haklarına müdahale ettiği durumları azaltmak için bizim AY değişikliğimizde yeni bir müessese oluşturulmuş; Kamu Denetçiliği Kurumu. Bu kurum kamu idareleri tarafından yapılan ihlalleri değerlendiren bunları çözüme bağlamaya çalışan özellikle o uygulamayı yapan kurumlara biraz daha etkili uyarı yapabilen hatta yol gösterebilen bir kurumdur. Bunun dışında yürütme düzeyinde hakların korunmasını sağlayabilmek için önce gidiyoruz, o işlemi yapan yürütme organına veya kuruma diyoruz ki benimle ilgili böyle bir düzenleme yaptın bu düzenleme hak ihlali doğurur dolayısıyla bu işlemini geri al veya değiştir. Ya değiştirecek ya da değiştirmeyecek. Eğer değiştirirse problem kalmaz ancak değiştirmezse o zaman o istihdaf yaptığımız idarenin şemadaki durumuna bakıyoruz. Bu idare bir hiyerarşi kuruluş mu bir idari vesayet kapsamındaki kuruluş mu? Hiyerarşi kuruluşsa üstüne şikayet ediyoruz, mesela kaymakamsa valiye şikayet ediyoruz. Eğer bir belediye ise bunu valiye şikayet ettiğiniz zaman üstü gibi görünür ama hiyerarşik başvuru olmaz. Çünkü vali hiçbir zaman bir belediye başkanının hiyerarşik amiri değildir. Aralarında vesayet ilişkisi vardır ve o vesayet başvurusu olur. Bu yollarla çözmeye çalışıyorsunuz. Uğraştınız önce yasamaya gittiniz olmadı sonra yürütmeye başvurdunuz olmadı, en son yargı. Çünkü yargı biraz zaman isteyen bir faaliyettir. Eğer diğerlerinde halledebileceksen yargıya götürmeden kurtulmak gerek. Hallolmuyorsa insan haklarını en iyi koruyan yargıdır ve yargıya gidiyoruz.

Yargı organı düzeyinde koruma; yargıya geldiğimiz zaman yerel mahkemeler bu insan hakları ihlallerini gidermeye çalışan, korumaya çalışan kuruluşlardır. Yargı düzeyinde hakkın korunması dediğimiz zaman hiçbir zaman aklımıza sadece bireysel başvuru gelmesin. Çünkü aslında tüm yargı organları sonuç itibariyle hakları korurlar.

Dış Korumaya geldiğimiz zaman, insan hakları ihlalleri sadece bir ülkenin değil, ülkelerin sorunudur. Ülkelerin sorunu olduğu için de ülkeleri bir araya getiren birlikler bu ortak sorunlarına çözüm üretmek için bir taraftan anlaşmalar yapmışlar diğer taraftan da bu anlaşmaların her birinin içerisine bu anlaşmaların denetim mekanizmalarını koymuşlardır. Şimdi tüm bu dışarıdan korumaya dair atılan adımlara baktığımız zaman bunları yine iki başlık altında topluyoruz:

1) Global anlamda bu hakların korunmasının dikkate alınması 2) Bölgesel düzeyde bu hakların korunmasının dikkate alınması

Bunlara baktığımızda diyoruz ki ua anlamda, evrensel boyutta, global anlamda bunun yegane sahibi BM’dir. BM bir şartla kurulmuş müessesedir. Tabi ki bu BM şartına bağlı olarak kendi içinde bir sürü organ oluşturmuştur. Bu organlardan bir tanesi İnsan Hakları Konseyidir. Ua anlamda yapılan bu faaliyetler (yani evrensel anlamda BM nezdinde yapılan) bölgesel düzeyde yapılan koruma gibi etkin değildir. Çünkü yargı organı gibi etkinliği olmayan bir koruma yöntemi izliyor BM. Ancak bundan daha etkilisi bölgesel anlamdaki ua kuruluşlardır. Onların yaptığı faaliyetler daha etkili, dolayısıyla koruma açısından da daha etkilidir faaliyetleri. Bölgemiz için mesela AİHM’in kararları. Örneğin; AİHM herhangi bir konuda karar verse TR bu kararı yerine getirmese ne yapabilir? Hiçbir şey ama nasıl etkili olmuştur? Biz kendi iç hukukumuzda bir değişiklik yapmışız, demişiz ki eğer bir kişi AİHM’den lehine bir karar alırsa bu kararı aldığı tarihten itibaren 1 yıl içerisinde gelip ülkesinde aleyhte karar veren mahkemeye tekrardan başvurursa mahkeme davayı yeniler. Ama bu AİHM’in kararının gücü değil, bizim bu karara atfettiğimiz güçtür. O yüzden bizim hukuk hayatımızda insan hakları hukukumuzda ua anlamda en etkili olan koruma AİHM’in kararıdır bu sebepten dolayı. İç hukukumuzdaki bu düzenlemeler olmasa hiçbir anlam ifade etmez.



  1. HAFTA BİTTİ

Geçen derste anlattığımız şeyler üzerinde kısaca durup devam edeceğiz.Evrensel manada insan haklarının korunması, hak ve hürriyet kavramı üzerinde durmuştuk bunlardan bizi ilgilendiren hürriyetler olduğunu söylemiştik.Kuşaklara ayırmıştık.1.kuşak/2.kuşak/3.kuşak sonra demiştik ki insan hakları hukuku dersimizin konusu genelde 1. ve 2. Kuşak ama genelde biz bu hakların bir bütün olduğunu kabul ediyoruz.Bunlarda her biri diğerine destek verdiğinden bahsetmiştik.Tabi bu hakların en üst düzeyde AY da yer aldığını böylece güvence altına alındığını, sonrasında yine iç hukukta bazı kurumların koruması altında olduğunu söyledik.Dışarıda bu hakların korunması ise tabi bu hakların sadece düzenlenmesi yetmez.Hakları sadece bir metinde tadat etmek sıralamak bir anlam ifade etmez.Bunların ihlali halinde yaptırımı olmalı ki korunmuş olsun.İki şekilde koruma mümkündür.Önce içerde koruma yani iç hukukta koruma sonrada dışarıda koruma demiştik.Dışarıda koruma meselesine gelince tabi önce şunu söylemiştik zannediyorum dışarıda korumada kastettiğimiz şey bu hakların UA düzeyde UA antlaşmalarla benimsenmesi, yani bu antlaşmalarda yer verilmesi nasıl bizim AY bu hakları tek tek sayıyor ve hukuki bir statü vasıf kazanıyor, aynı UA antlaşmalarda öncelikle bu hakların sayılması icabet eder. Tabi bunun bir adım daha ilerisi bu antlaşmalarda arkadaşlar bu hakların sayılmasının ötesinde yine sözümüzü tekraren sayılmış olması yetmez bu hakları ihlal eden ülkelere yaptırım icap eder. Bunun da yine nerede yer alması lazım UA antlaşmalarda yazılmış olması lazım ki UA hukukta haklarımızı korumuş olsun. Demek ki UA hukuktan iki tane beklentimiz var birinci hangi hak ve özgürlükleri tanıyacaklarsa saymaları ikincisi ise bu saydıklarına karşı müdahale söz konusu olduğunda yaptırım uygulamaları. Tabi bu konuda UA antlaşmalar diyince insan hakları konusunda uygulamaya baktığımızda UA anlamda iki başlık altında aklımızda kalacağını düşündüğümüz için öyle ayırıyoruz. Diyoruz ki UA anlamda insan haklarının korunması hem de ihlali halinde ihlal edenlere gerekenlerin yapılması konusunda hem evrensel hem de bölgesel düzenleme var. Evrensel düzenlemede ne var BM yani tüm dünya ülkelerinin tabi imzacı ülkelerin şimdi 200 civarı ülke katılımıyla oluşan büyük aile dolayısıyla bu ortaya çıkış nedeni de zaten insan hakları ihlalleri. Bunun düzeyinde bunun yaptığı antlaşmalarla bazı hak ve özgürlüklerin tanınması ve bunların ihlali başvurulacak yerler. Bu evrensel anlamda . Tabi sadece bu işe müdahale etmekle kalmamış ayrıca yine ülkeler bölgelerinde de benzer faaliyetlere girmişlerdir. Bölgesel olanlarla 3 ayrı organizasyon çıkıyor Afrika­Avrupa­Amerika. Bunlarda bölgesel anlamda hak ihlallerini önlemeye çalışan organizasyon ve faaliyetlerdir. Bundan ne anlıyoruz ? nasıl evrensel anlamda BM ler bir sözleşme imzalatıyor üye devletlere ve o imzalandıktan sonra bütün üye devletleri bağlayacak şekilde hak ve hürriyetler listesi çıkarıyorsa aynı şekilde Avrupa’da da Avrupa komisyonuna üye devletler yine aynı şekilde benimsediklerini titizlik gösterdikleri haklarla ilgili bir antlaşma imzalıyorlar ve orada da bir antlaşma listesi var ve yine Afrika ve Amerika’da ülkeler bu şekilde organizasyonlarla bak ve hürriyetleri koruma çabası içine giriyorlar. Şimdi burada arkadaşlar önce şunu bir kez aklınızda tutun gerek evrensel anlamda koruma olsun gerekse bölgesel anlamda koruma olsun bunların etkinlikleri açısından daha önce derslerimizde söylediğimiz gibi egemenlik unsurunu aklınızdan çıkarmayın. Niye söylüyorum yer yer bunun bahsi olmuştur diğer derslerimizde egemenlik ülkenin asıl egemenlik ülkenin kendi içerisindeki egemenliğidir. Yani hukukunu ve hukukunu uygulayacak gücü kullanabildiği sınırlar ulusal sınırlarıdır. UA sınırlara çıkıldığı zaman UA antlaşmalar sadakate kalmıştır. Yani bir ülke kalkıp da o antlaşmayı imzalamış olmasına rağmen kalkıpta uygulamazsa kimsenin yapacağı bir şey yok. Yani bir ülke başka bir ülkeye gel bakalım bir antlaşma yapmıştık uygulamadın ben şimdi icra memurumu gönderip sana bunu zorla yaptıracağım diyemez. Neden? Çünkü bir ülkenin başka ülke üzerinde bir egemenliği yok. Dışarıdaki egemenliğin ölçüsü neydi? Sadece bağımsız diğer eşitler bir anlamda onu kabul etmekti. Dış egemenliğin tarifi buydu. Dolayısıyla bu kabul etme hiç bir zaman UA antlaşmadan kaynaklanarak bir ülkenin başka ülkeye kuvvet kullanması anlamını ifade etmez. Ha ederse bunun adı zaten savaş olur. Ülkeye müdahaledir. İç işlerine karışmadır. Peki o zaman ne olacak o zaman olacak şey arkadaşlar şudur tabi bu antlaşmayı imzalayan bu antlaşmanın takibini üstlenen mesela BM, Avrupa Konseyi tabi bunu AB

Yüklə 244,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin