Halkbilimi, insan davranışları ve geleneklerini çalışarak objesi olan insanı daha iyi anlamaya ve onun hakkında daha derin bilgiye kavuşmak amacıyla 19. yy başlarında bağımsız olarak ortaya çıkmıştır



Yüklə 0,66 Mb.
səhifə1/14
tarix27.10.2017
ölçüsü0,66 Mb.
#16229
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

GİRİŞ
Halkbilimi, insan davranışları ve geleneklerini çalışarak objesi olan insanı daha iyi anlamaya ve onun hakkında daha derin bilgiye kavuşmak amacıyla 19.yy başlarında bağımsız olarak ortaya çıkmıştır.
Metodik anlamda ilk kez Alman Grimm Kardeşler’in masallar üzerindeki çalışmalarıyla başlamış, bu hareket masalların incelenmeye değer metinler olduğunu göstermiştir. Fakat bu çalışmalardan önce derleme şeklinde küçük çalışmalar vardı ve bunlar ilk olarak vahşi (ilkel) insanların incelenmesiyle başlamıştı. Bu toplumlara “halk” denildi. “Halk” ile ilgili varolan bilgiler misyonerlerin notlarıyla sınırlıydı bu notlar bölge insanlarının alışkanlıklarını tanımak ve onları kendi dinlerine alarak “uygarlaştırmak” amacıyla, derinlemesine olmayan, ilgi düzeyinde yapılan ufak araştırmalardı ve bu sebeple de geniş kitlelerce ciddiye alınmamıştı. Fakat “halk” tanımı, zamanla maddi unsurların dahil edilmesiyle daha sonraki araştırmalarda farklı bir anlam kazanmış, kapsamı 19. yy’ dan itibaren değişmiş, bunun sonucunda da ciddiye alınan bir kavram haline gelmiştir. Herkes halktır. Bir yanımız geleneğini, geçmişten bugüne ve yarına halktan edinir. Bu kavramın yerleşmesinin ardından ortaya çıkan ve kendini bu şekilde niteleyen kişileri “sıradan” düzeydeki “halk” tan ayırma amaçlı kullanılan “entelektüel halk” kavramı ise, bireyin çalışma okuma ile sonradan yanındaki kişiden kendisini ayırabilecek düzeye ulaşan kişiler grubunu nitelemektedir. Halkbilimindeki “halk” kavramının anlamı ise tüm bunlardan farklı olarak zamana, mekâna ve kültüre göre anlamsal derinliği değişiklik gösteren bir yapı arz eder. Özetle, halkbilimi kabulleri, kültür tanımıyla yakından ilgilidir.
Halkbilimi bağımsız bir bilim dalı olarak 19. yy’dan itibaren bilimsel dünyada yer almıştır. Bu dönemde kültür, daha çok yazılı ve kısmen de sözlü kültür ortamı teknolojisi içinde gerçekleşen öğrenme eyleminin sonucu olarak beyinde yer alan alanlardı. Halkbiliminin bilim dalı olarak 19. yy sonlarına doğru önem kazanması sonucunda, E. B. Taylor ile başlayarak bu anlayış bir toplumun bütün hayat tarzı ve üyelerince öğrenilen unsurların tamamı olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Yani artık kültür, insanın öğrenerek beyninin içine yerleştirdiklerinin ötesinde, yapıp ettiğimiz her şeyi karşılayacak biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Günümüz sosyal biliminde ise kültür, bir toplumun her türlü kendini ifade edişinin tümü veya toplam hayat tarzı olarak nitelendirilmektedir. Bunlar davranışlardan veya alışkanlıklardan çok töre, gelenek – görenek, toplumsal korkular gibi pek çok değişik şekilde kendini gösterir. Aynı şekilde sanat, müzik, mimari, düşünce, edebiyat gibi ürünler de kültür içinde yer alır. Yani kültür, insanların kişisel özellikleri ve düşünce dünyası ve yetiştiği ortamın ona kattıklarının yardımıyla şekillenen her türlü maddi ve manevi ürünler olarak nitelendirilebilir. Bu sebeple de halkbilimi, hem beşeri hem sosyal bir bilim olarak bilimsel dünyada yer bulmuştur.
Tüm bu bilgilerin ışığında halkbilimini şöyle tanımlayabiliriz: “Bir topluluğun geleneksel ve anonim dünya görüşünü ve bunun dışavurumları olarak kabul edilen, söze, harekete ve nesneye dayalı olarak tanımlanan her türlü anlamlı formu ve bunların oluşumları, geliştirilip pekiştirilmelerine yönelik iletişim olaylarının içinde konu edindiği bilim dalıdır.” Ayrıca temelinde insanın davranış ürünlerini de barındırdığından, halkbilimini davranış bilimi olarak da nitelendirebiliriz.
Halkbilimci ise:

  • Kültür oluşumu, değişimi süreçlerini nesnel bir gözle değerlendiren;

  • Bunun için de kültürün ilişkili olduğu bilim dallarından (bildiğimiz bilim dallarının hemen hemen tümüyle) az veya çok yararlanan;

  • Bunların kendi aralarındaki etkileşimlerini inceleyen;

  • Bu özelliği dolayısıyla da kendi sahası başta olmak üzere ilişkili olduğu bilim dallarına da katkıda bulunabilen kişidir.

Bunlara ek olarak halkbilimcinin branşlarını ikiye ayırmamız mümkündür:

  1. Saf ve teorik bilgi üretimi: Mensup olduğu disiplinin prensiplerine göre anlamlı dışavurum formlarını derleyerek kayıtlara geçirir ve tasnifini yapar. Tasnifini yaptığı malzemeyi kendi içinde veya kültürler arası çeşitli koşullara göre geliştirilmiş modellerle karşılaştırır, yorumlar, tahlil eder ve bir senteze ulaşır. Bu şekilde saf ve teorik bilgi üretimi gerçekleşir.




  1. Uygulamalı halkbilimi: Halkbilimi çalışmalarında elde edilen bilgilerin; karşılaşılan sosyal, ekonomik ve teknolojik problemlerin çözülmesine yönelik olarak toplum içinde kullanılmasıdır.


Halkbilimi nasıl bu kadar hızlı gelişebildi?
Halkbilimi; bir ülke veya belirli bir bölge halkına ya da aralarında en az bir ortak unsur bulunan bir toplumsal grupla ilgili maddi ve manevi alanlardaki kültürel ürünleri, onların gösterimlerini konu edinir. Bunları kendine özgü yöntemleriyle derler, sınıflandırır ve kuramsal olarak yorumlar. Elde ettiği sonuçları karşılaşılan sosyal ve toplumsal problemlerin çözümüne yönelik olarak uygular. Belirli bir zaman içinde de sonuçlarını ilk elden gözlemleme olanağı bulduğundan çalışma prensibi ve sahası itibariyle hızlı bir gelişim göstermiştir. Yani ilk elden gözlem yapma ve ilk elden uygulama yapabilme olanağı halkbiliminin hızlı gelişiminde büyük rol oynamıştır diyebiliriz.
Halkbilimi, hemen hemen sosyal ve beşeri bilimlerin hepsiyle ilişkili olup gerektiğinde bu bilimlerin bulgu ve yöntemlerinden yararlanır, başka ülkelerin halkbilimsel verileriyle koşutluklar kurar, karşılaştırmalar yapar ve bunların kökenine inmeye çalışır. İnsanı bir bütün olarak ele alıp anlamaya çalışır. Bu şekildeki bir disiplinler ve kültürler arası çalışma sistemi içinde yerel – ulusal – evrensel olmayı başararak insanlığın ortak kültürünü keşfeder ve ona katkıda bulunur.
I. BÖLÜM

HALKBİLİMİNE İLİŞKİN GENEL BİLGİLER

  1. Halkbilimi Çalışmalarının Tarihçesi

Halkbilimi / Folkloristik, insan davranışlarını ve geleneklerini çalışarak, objesi olan insanı daha iyi anlamaya ve onun hakkında daha derin bir bilgiye kavuşmak amacıyla 19. yy başlarında ortaya çıkan bağımsız bir bilim dalıdır.

Yaygın olarak kabul edilen iki başlangıç tarihi vardır.



    1. Grimm Kardeşler’ in Almanya’ da 1912 yılında “Ev ve Çocuk Masalları” adlı sözlü gelenekten derleyerek oluşturdukları masal kitaplarının yayımlamaları.

    2. Bilim dalının adı olarak uluslararası bir kullanıma erişmiş olan folklor “Folk – Lore” (halk – bilim) teriminin 1846’ da Thoms tarafından Athenaum adlı dergide yayınlanmasıdır. (Folk – Lore = Volks – Kunde’ nin tercümesi) (“folklor” teriminin zaman içinde anlamı dışında kullanılması sebebiyle yaygınlaşmış olan “folkloristik” terimi kullanılmaktadır.)

Folklor; bir kültür topluluğunun ortak malıdır, millidir. Milli kültür denilen pek çok unsurdan olaşın birikimin tarihi gelişim içinde bir milletin çeşitli grupları tarafından farklı ölçülerde yaşanılan verilerinin varyantlarına ve verileri inceleyen ilme verilen isimdir. Halkın adet, gelenek ve inançlarını, musikisini, masal ve efsanelerini, oyunlarını, bütün kültür verimlerini inceleyen ve bunlardan sonuçlar ve hükümler çıkarmaya çalışan bilim kolu, halk bilgisi, halkiyattır.

  1. Halkbiliminin Mahiyeti ve Temel Araştırma Alanları

Folklorun köylülerin geleneklerinde yaşayan eski devirlerin kültür kalıntıları olduğu görüşü günümüzde geçerliliğini kaybetmiştir; çünkü bu sahada yapılan çalışmalar göstermiştir ki zamanın ihtiyaçlarına göre yeni ürünler meydana gelmektedir ve bu ürünler sadece köylülerin değil, toplumun bütün sosyal grupları arasında yaşamaktadır. Toplumun sosyal grupları arasındaki farklılıkları göz önüne alacak olursak çalışılan sahaların farklı olduğu ve her saha için farklı yaklaşımlar kullanılması gerekliliği ortaya çıkar. Bu sebeple de birbirinden farklı folklor tanımları ortaya çıkmış, her biri folklorun farklı bir özelliğini kapsamıştır.

Folklorun özellikleri nelerdir? ( Metin merkezli bakış açıları)

  1. Sözlü Olma: Folklor unsurları kişiler arası sözlü iletişim (yüz yüze iletişim) şekliyle aktarılır ve bu şekilde nesiller arası iletişim süreci başlar. Buna adetler, törenler, taklit ve gösteriler, danslar, dramatik oyunlar, saz çalmak, türkü söylemek, hikâye anlatma, ev yapmak, ilaçlar, tedavi usulleri, yiyecekler, giyecekler ve el sanatları dâhildir.

  2. Geleneğe Bağlılık: Gelenekler, folklor ürünlerinin belirli birer şekil içinde kendini devam ettirmesini sağlar, ayrıca onlara kendilerini belirleyen diğer ayırıcı özellikler de kazandırır. Gelenekler, ait oldukları insan topluluğunun ihtiyacını karşılamak için, üyelerin gönüllü katılımıyla oluşurlar. Nesiller değiştikçe, ihtiyaçlar farklılaşır ve gelenekler de değişir. Sürekli var olmalarının temel nedeni ise, ait oldukları toplumun üyeleriyle uyum içinde bulunmalarıdır.

  3. Çeşitlenme Özelliği: Folklor ürünlerinin dağılımı, yayılımı sözlü geçiş veya sözlü iletişim ile olur. Anlatımlar, edinimle, öğrenimler ve tecrübeler neredeyse tamamen dil yoluyla gerçekleştirilir. Ortamı paylaşan kişilerin yetenekleri, durumları, tecrübeleri ise icra edilen ürünün farklı biçimlerde tekrarına yol açar ve tekrar sırasında eski ürün, yeni unsurlar kazanabilir veya bazı özelliklerini kaybedebilir. Bu şekilde eski form ve içerikten küçük değişikliklerle farklılık gösteren yeni ürüne varyasyon, daha büyük değişiklikler gösteren ürüne ise varyant denir.




  1. Anonimlik Özelliği: Anonim, ismi belli olmayan, umuma ait, ortak. Yazanı, söyleyeni, yapanı belli olmayan anlamına gelir. Folklor ürünlerinin çoğunun ilk yaratıcıları unutulmuştur. Fakat bu söz konusu ürünün toplumun tamamı tarafından yaratıldığı anlamına gelmez. Her ürünün ilk yaratıcısı vardır; fakat sözlü anlatım geleneği neticesinde bu bilginin korunamadığını görürüz. Sözlü geçişlerde her ürün, bulunduğu sözlü iletişim ortamından kendisine bir şeyler katmış veya çıkarmış olarak yaşar. Halk eserlerinin söyleyeni ile derleyen – dinleyen arasındaki bağ sözlü olmalıdır. Daha sonradan yazıya geçirilmiş olması anonim olması gerçeğini değiştirmez. Çünkü ortaya çıkış şekli sözlüdür. Anonim davranışlar da nesilden nesile sözlü olarak aktarılır. Anonim eserler, muhakkak sözlü olmalı, geleneğe bağlılık göstermeli (yaşanılan şartlara göre değişiklik gösterebilme, yani zamana uyum sağlama hakkı saklı olmakla beraber) ve çeşitlenme gösterebilmelidir (aynı unsur, nesillerarası geçişte değişiklik gösterebilir). İlk söyleyeni unutulmuş olmalıdır (söyleyenlerinden bir veya birkaçının sivrilmiş olması anonimlik özelliğini değiştirmez).

  2. Kalıplaşma Özelliği: Ürünler, türlerine, geleneklerine uygun biçimde kalıplar, anlatım veya kompozisyon öğeleri yaratırlar. Bunun neticesinde ürünlerin sayısız varyantları meydana gelse bile, değişmez özellikleri olan kendilerine mahsus kalıpları korudukları sürece tanınırlar.

Halkbiliminin temel sorunları nelerdir / Halkbiliminde cevaplandırılması gereken sorular nelerdir?

1. Tanım: Folklor nedir? Yani, Folkloru veya içinde yaşadığımız folklor olaylarını nasıl ve ne şekilde tanımlamamız daha doğrudur?

2. Sınıflandırma: Folklorun türleri nelerdir? Yani, türü nasıl tanımlamamız gerekir ve hangi bağımlılıklar buna bir ölçü olabilir?

3. Kaynak: Folk / halk / grup / millet kimdir? Yani, bize folkloru veren kaynak kimdir, folkloru yani halkbilgisini yaratanların özellikleri nelerdir?

4. Köken: Folkloru kim yaratıyor? Yani, folkloru kimler şekillendiriyor, bu nasıl oluşuyor, bu şekillendirmeyi yapan kişilerin özellikleri nelerdir?
5. Aktarım: Folklorun taşınması, yayılması nasıl oluyor? Yani, Geçişler nasıl meydana geliyor, hangi faktörle ve kimler bunu sağlıyor, hangi türler bundan etkileniyor?

6. Çeşitlenme: Folklor değişmeleri nasıl ve ne sebeple meydana geliyor? Yani, ürünün değişmesine, başka bir şekle dönüşmesine veya tamamen ortadan kalkmasına ne – neler sebep oluyor olabilir, bu durumlarda değişen ve değişmeyen unsurlar nelerdir?

7. Yapı: Folklor formlarını etkileyen unsurlar nedir ve formlar ile içerik arasında nasıl bir ilişki vardır? Yani, yapı bakımından hangi özellikler taşır, etkin özellikler mi evrensel özellikler mi ön plandadır, bunların içeriğe katkısı ne ölçüdedir?

8. Anlamı ve Amacı: Folklor, onu taşıyanlar için ne anlama geliyor? Yani, icracının yüklendiği amaç nedir ve icra yoluyla gerçekleştirdiği etki ve bu etkinin anlamı nedir?

9. İşlev: Folklor, onu kullananların hangi ihtiyaçlarına cevap veriyor? Yani, folklorun, onu taşıyanlar için ifade ettiği anlam, ne iş gördüğü, neye hizmet ettiği, hangi işlevlere sahip olduğu. (Böylece, bir folklor unsurunun bir öğesi olarak yer aldığı sosyal yapıdaki diğer öğelerle birlikte, o yapının çalışmasına olan katkısı, gördüğü iş veya karşıladığı ihtiyaçlar ortaya çıkarılmış olmaktadır.)

10. Uygulama: Folklorun kullanım ve uygulama alanları neler olabilir? Yani, folklor ile ne yapılabilir ve elde edilen bilgi hangi alanlarda kullanıldığında yarar sağlar?

Herhangi bir çalışmanın tam anlamıyla çalışılmış olabilmesi için en azından bu soruların cevaplandırılması bir yeterlilik ölçütüdür. Fakat çoğu zaman bir folklor türü veya bölgesi veya tekniği üstünde yoğunlaşıldığından herhangi bir çalışmada -genel olarak-bu soruların bir veya ikisi üstünde durulmaktadır.



  1. Pratisyen bir halkbilimcinin sahip olması gereken entelektüel araç ve gereçler nelerdir?

    1. Alan Çalışması: Bir halkbilimci alan çalışması yöntem ve tekniklerini iyi bilmeli ve kullanmalıdır. Konusuyla ilgili teorileri, folklorun edebiyatla ilişkisini, kültürle olan bağını, sözlü geleneğin geçerliliğini kontrol etmesini bilmesi gerekir. Bunun için de sosyal ve beşeri ilimlerden faydalanabilmeli, bunları sahada uygulayabilmelidir.




    1. Terminoloji: Halkbilimci, araştırmalarında düşüncelerini ifade etmek ve başkalarının araştırmalarını takip edebilmek için uluslararası halkbilimi terminolojisini ve bunun yanı sıra ulusal halkbilimi terminolojisini bilmek zorundadır.

    2. Halkbilimi Çalışmaları Tarihi: Halkbilimci alanındaki gelişmelerin, dünyadaki folklor araştırmalarının tarihini, gelişme devrelerini belli başlı kuramları ve bunların temel paradigmaları arasındaki farklılıkları bilip öğrenmelidir. Herhangi bir yöntem veya kuramın tek yönlü taraftarlığını yapmaksızın bilmeli ve yorumlayabilmelidir. Çünkü bunları bilmeden yapılan çalışmaları yorumlama ve tenkid konusunda zorlanacaktır.

    3. Arşivleri Kullanma Becerisi: Daha önce yapılan derlemelerin yanı sıra yapılacak alan araştırmalarıyla derlenecek malzemenin dökümü, görüntü ve ses kayıtları arşivde saklanır. Eğer arşiv malzemesi iyi düzenlenmezse araştırmacıların kullanması güçleşir. Bu nedenle hem arşivler iyi düzenlenmiş olmalı hem de halkbilimciler arşivleri kullanmasını bilmelidir.

    4. Halk Kültürü Müzesi Kullanımı: Derlenen maddi kültür unsurlarının toplandığı, sergilendiği ve bazı folklor olaylarının değişik gayelerle icra edildiği yerlerdir. Bu özellikler dolayısıyla arşivlerin tamamlayıcısı durumundadırlar. Halkbilimci, maddi kültür unsurlarıyla ilgi kurması gereken durumlarda ve gerekirse uygulamalı halkbilimi çalışmaları bakımından araştırmalarını değerlendirebilmesi için halk kültürü müzelerinden nasıl yararlanabileceğini bilmelidir.

    5. Yazılı ve Basılı Kaynakları Kullanma Teknikleri: Bu tür malzemelerden yararlanırken, son derece dikkatli olmalı ve malzemesinin geçerliliğini bir tarihçi yaklaşımıyla denetleyebilmelidir. Böylece, çeşitli yazılı ve basılı kaynaklar içinde halk geleneklerini bulma gibi zor bir sorunun üstesinden gelmesi kolaylaşır.

    6. Kaynakça Yöntemleri Bilgisi: Bibliyografya eserleri halkbilimcinin uzmanlaştığı alana yönelik çalışmalar dışında dünyanın diğer yerlerindeki çalışmalarla da ilgili olabilir. Halkbilimci çalışacağı konuya ön hazırlık olarak taslak çalışması esnasında kendisinden önce o konuda ne tür çalışmalar yapıldığını görme imkanına sahip olur ve kendisindeki eksikleri tamamlama, tespit ettiği yanlışları düzenlemeye yönelik bir plan hazırlayabilir.

    7. Folklor İndekslerinin Kullanımı: Eldeki malzemenin tanınması ve tasnifi için indeks kullanımı iyi öğrenilmelidir. Bu konuda Thompson’ un 6 ciltlik “Motif Index of Folk Literature” ve Aarne – Thompson’ un “The Types of the Folktale” adlı eserleri en önemli olanlarıdır.

    8. Uluslararası Mesleki İletişim: Bu alandaki çalışmaların uluslararası düzeyde oluşu, halkbilimcinin uluslar arası tecrübeye sahip olmasını da sağlar. En yerel bir halkbilimi malzemesinin izi en sonunda kişiyi tüm dünyaya yöneltecek ve kişinin karşılaştığı sorunlarla ilgili belki başka kıtalarda daha fazla delille karşılaştıracaktır. Bu nedenle halkbilimci, yeryüzündeki diğer halkbilimi topluluklarıyla çeşitli bağlantılar kurmayı ihmal etmemelidir.




  1. Ulusal halkbilimi kuramları ve bazı ülkelerdeki uygulamalar:

Karşılaştırmalı veya kültürlerarası yaklaşımlar, halk kültürünün birçok ülkedeki birlik ve benzerliğini vurgularken, ulusal yaklaşımlarda dikkat, bir ülke üzerindeki folklor geleneklerinin ayırt edici özelliklerinde toplanmıştır. Ulusal kuram doğrultusunda çalışan bir halk kültürü uzmanı veya halkbilimci, bir atasözünde milletinin duygusal, düşünsel, sezgilerinin damgasını görürken, karşılaştırmalı kuramları kullanan bur halkbilimciyse, bu deyimin bir düzine dilde yer aldığını belirtir ve çalışmalarını onlar üzerinde yoğunlaştırır.

Halk kültürüne duyulan ilgiyle, ulusal ruhun uyanması çoğunlukla birlikte olmuştur. Finlandiya ve İrlanda gibi küçük ülkeler, kültürel bağımsızlıklarını, kendi asıl dillerini canlandırarak, bu dillerde aktarılan destanlarını, efsanelerini ve eskiyi anlatan öyküleri bıkıp usanmadan toplayarak ortaya koymuşlardır.

Bu bağlamda halkbilimi, bir bakıma 19.ve 20.yy da Avrupa’ nın genel sosyal şartlarına bağımlı olarak kurulmuştur ve halkbiliminin belirli dönemlerinde meydana gelen gelişmeler yine sosyal hayatta ortaya çıkmıştır esaslı değişiklikleri yansıtmaktadır.

Halkbiliminin 19. yy başlarında bağımsız bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkışı dönemin yaygın felsefi akımı olan romantizm ve yine ondan esinlenilmiş siyasi bir akım olarak yükselen romantik milliyetçilikle yakından ilgilidir. O dönemde romantizmin en yaygın olarak kullanılan kavramı halk zihni veya milli ruhtur. Ve ulusal birliğin varlığını çağrıştırıp derlenip toplanmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu yönüyle, yani milli ruhun ortaya konulması bakımından da hemen hemen bütün sosyal ve beşeri disiplinlerin araştırmalarını yönlendirici bir özellik kazanmıştır.

Burada ayrımına varılması gereken şey ise, romantizmin duyguya, klasisizmin ise akla hitab ettiğidir. Klasisizimde toplumlararası aynı estetik anlayış varken, bu romantizmde değişebilir ve burada işin içine bireysellik girer. Örneğin kişi kendini başka bir kültürden farklı görüyorsa bu romantizmdir ve kültürünün içeriğini ve özeliklerini araştırarak bunları tespit eder. Yani, toplumun ruhunun topluma ait olan eserlerden tespit edildiğini savunur. Herder, romantik görüşün etkisinde kalarak bu metodu Alman Edebiyatı’ na uygulamıştır. “Ortak ulusal ruh” kavramını ortaya atarak derlemeler yapmış, türkü ve masalları derlemiştir, bu konuda bir adım öteye giderek, türkülerin sadece sözlerini değil müziklerini de derlemiştir ve böylece halk müziği önem kazanmıştır. Türkülerin sözleriyle beraber müziklerini derlemesinin sebebini, anonim eserin, meydana geldiği ortam/şartlar, eseri anlatan kişi/sanatkar ve eseri dinleyenlerce oluşturulduğunu düşünmesidir. Bu teori sonradan “performans teori” adını alacaktır.

Örneğin, Almanlar üzerinden devam edersek, meşhur halk şarkıları olan Nibelungen’ deki Roma baskısından kurtulmalarını anlatan epik tarafları kutsal miras olarak görmüşler, onlarda tarihi geçmişlerini bulmuşlardır. Hâlbuki klasik metinde bu tarz bir uyum yoktur. Bu bakımdan Herder’ in çalışmalarını halk biliminin bağımsızlığı konusundaki ilk adımlar olarak görebiliriz. Sadece metinleri derlememiş, onlarla ilgili görüşler ve açıklayabilmek için yöntemler ortaya koymuştur. Hareket noktası ulusal teoridir. Metinler incelenirse, ortak Alman ruhunun bulunabileceğini savunmaktadır. Yani bizim şu anda Alman örneğimizdeki gibi, eğer bir toplum kendi özelliklerini kaybederek bu noktaya gelirse bu dönemlerde halk metinlerine dönülmelidir. Çünkü kaybedilenler oradadır (Biz de milli mücadele döneminde aynı şeyi yaparak “milli edebiyat” ı oluşturmuşuzdur). Bunun etkisi o kadar geniş oluyor ki insanlar derlemeler yapmaya başlıyor. İşte, hepimizin bildiği Alman Grimm Kardeşler bu derlemeleri yapanların en önemlilerinden, derledikleri masallar üzerine araştırmalar yapıp teoriler üretiyorlar. Sadece masallar değil, çeşitli konular üzerinde araştırmalar yaparak halk eserlerindeki milli ruhu arıyorlar. Çünkü bu eserler bir kişinin değil halkın ürünü. Halktan topladıklarını düzenleyerek yayımlıyorlar, fakat bu teknik yanlış bulunuyor çünkü doğrusu halktan toplanan verinin, yanlış bir söyleniş veya aktarım olduğu düşünülse bile ona dokunulmaması yanlış da doğru da halkın mirası ve yaptıkları bu müdahale yüzünden eleştiri alıyorlar.

Bu dönemde çok yoğun olarak başlayan sözlü kültür ürünlerinin yoğun olarak derlenip değerlendirilişinde temel amaç her araştırmacının mensup olduğu milletin milli ruhunun zenginliğini ortaya çıkarmaya yönelik olduğunu görürüz.

İdealist romantik felsefeye göre, dünya tarihi başarılı milli kültürlerle vardır ve bir anlam taşır, bu şekilde meydana getirilen doktrine göre her milletin milli ruhu uzun bir süreç sonunda kendi kendini geliştirir ve hakim güç olarak bunu tüm insanlığa aktarıp mal eder. Almanların ideali, en büyük sıkıntıları olan ulusal birliklerini sağlayıp, Fransız ve İngilizler gibi sömürge sahibi olmaktı. Bu sebeple de köklerine inme ihtiyacı hissettiler ve diğer sosyal ve beşeri bilimleri de bu tarih felsefesi tezini doğrulayacak malzeme arayışına ve bulunanların da bu doğrultuda yorumlanışına gitmişlerdi. (milli ruh – dünyanın hakim gücü olmak.) Bu dönemde ortaya önce mukayeseli filoloji ve Hint-Avrupa Filolojisi okulu çıkmıştır. Bunların amacı dilbilimsel olgulardan hareketle Avrupalı ve Asyalı bazı milletlerin akrabalığını oluşturmaktır. Buna göre aralarına dilbilimsel olarak benzerlikler bulunan bu milletler ortak bir atadan gelmiştir ve bir dil ailesi oluşturmaktadırlar. Bu ortamda dilbilimi oldukça gelişerek halkbilimi çalışmalarında geliştirilen kuramları da doğrudan etkilemiştir.

Fakat bir yandan, Almanya’ nın özlediği güce sahip olan İngiltere ve Fransa’ da geliştirilen diğer erken dönem halkbilimi ve antropoloji kuramları alman kuramlarına şiddetle karşı çıkıp eleştirmişlerdir. Bunun sebebinin kendi liglerine Almanları sokmak istememeleri olduğu gayet açıktır. Bu milletler sömürge anlayışlarını şu şekilde haklı gösteriyorlardı; onlara göre sömürgecilik ilkel kültüre sahip ilkel halklara yardım etmek ve onların gelişim süreçlerini hızlandırmak adı altında yapılan bir çeşit sosyo-kültürel evrim süreciydi, yani sömürgecilik bir tür sosyal araç olarak gösteriliyordu. Bu tür baskıcı ve sömürgeci ortam halkbiliminin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Aynı dönemlerde, farklı bölgelerde vurgulamada farklılıklar olsa da yaygın halk alışkanlıklarına duyulan ilgi ile milliyetçilik duygusu arasındaki bağ pek çok ülkede tutarlılık göstermektedir. Bu sebeple kültürler arası kuramların yanı sıra ülkeden ülkeye değişen ve ülke ihtiyaçlarına göre şekillenen ulusal kuramlar ve yapılanışlar da mevcuttur.


  1. Türkiye’ de Halkbilimi Çalışmaları

a) Türk Halkbilimi Çalışmalarının Tarihçesi:

Türkiye’de folklor çalışmaları 20. yy başlarında başlamıştır. Bu durumun, aynı dönemde gelişmeye ve yayılmaya başlayan Türkçülük hareketi ile bağı oldukça önemlidir. Türkiye’ de Türk kültürünü ortaya çıkarmak amacıyla kurulan ilk dernek “Türk Derneği” adını taşır ve amacını geniş kitlelerle paylaşmak için Türk Derneği Mecmuası”nı çıkarır. Dergi vasıtasıyla, okuyucularından bulundukları çevrede halk dilinden söz derlenmesini, Türklerin söylediği eski türkülerin, atasözlerinin, hikayelerin toplanmasını ve yazılmasını, genel ahlak, adetler, tarih, söylenceler ve halk tıbbı ile ilgili bilgilerin kaydedilmesini ister. Bu derneği takiben Türk yurdu ve Türk Ocağı dernekleri kurulur, daha sonra bunlar birleşerek “Türk Ocağı” adını alır, yayın organları da “Türk Yurdu Mecmuası”dır. Selanik’ te yayınlanan Genç Kalemler Mecmuası da Türkçülük hareketiyle ilgili faaliyet gösterir.

Ziya Gökalp 1912’den itibaren Türkçülük hareketinin teorisyeni haline gelir ve Herder gibi milli kültürün ortaya çıkarılması için halk hayatına gidilmesi gerekliliğini savunur. Bu amaçla arkadaşlarıyla beraber halka doğru adlı dergiyi çıkarır. Dilimizde, folklordan söz eden ilk yazı Gökalp tarafından bu dergide yayımlanmıştır. Bahsi geçen yazıda folkloru tanımlayarak bu terimin karşılığı olarak “halkiyat”ı kullanır. Bu çalışmayı M. F. Köprülü’nün İkdam gazetesindeki yazısı takip eder, Köprülü makalesinde folklorun Batı’daki geçmişi ve gelişimini anlatarak bu bilimin Türkiye’ de tanınmayışından bahseder aydınların dikkatini çekmeye çalışır. Bu yazı bizde folklor teriminin açık açık kullanıldığı ilk çalışmadır. Bu çalışmayı Rıza Tevfik Bölükbaşı’ nın Peyam gazetesinde yayınlanan yazısı takip eder, Bölükbaşı yazısında folklor kelimesinin etimolojisini ve çalışma sahasını anlatır. Köprülü’nün İkdam gazetesinde yayınladığı “Destanlarımız” adlı başka bir makalesinde Türkçülük hareketine bağlı başka bir dernek olan Türk Bilgi Derneği’nin Türkiyat şubesinin destan derlemeye yönelik faaliyetleri anlatılır ve bu çalışma bilindiği kadarıyla bir organizasyon olarak ilk yerli folklor derleme faaliyetidir.

1920’ye kadarki bu dönemde halkbilimi çalışmaları birkaç derleme faaliyetinin ötesine pek geçememiştir. 1920’de Hars Dairesi’ nin kurulmasıyla öncelikle öğretmenlerle ilişkiye geçilerek yurdun dört tarafından Türk folklor ürünleri tespit edilerek derlenir ve kaydedilmeye başlanır. Bu faaliyet 1924’e kadar çeşitli dergilerdeki yazılarla tanıtılmaya ve teşvik edilmeye çalışılır.

1924’ te İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan Türkiyat Enstitüsü bu yolda önemli bir adımdır. Aynı yıl Ankara’ da açılan Musiki Muallim Mektebi ve öncesinde açılmış olan İstanbul Belediye Konservatuarı, Anadolu’dan Türk halk türküleri ve oyun havalarının derlenmesi çalışmaları yapar ve derlenenler notalarıyla birlikte daha sonraki yıllarda yayımlanır.

Ankara’da 1925’te kurulan Etnografya Müzesi sayesinde Türklerin kullandığı etnografik malzemelerden örnekler toplanmaya ve sergilenmeye başlanır.

1927’de ilk Türk folklor derneği olan Anadolu Halk Bilgisi Derneği Ankara’da kurulur. Adı sonraki sene Türk Halk Bilgisi Derneği olarak değiştirilir. Dernek, folklor meraklılarına konuyla ilgili bilgi ve açıklamalar içeren halk bilgisi toplayıcılarına rehber adlı kılavuzu yayınlar ikinci olarak da halk bilgisi mecmuasını çıkarır. İlk sayıdan sonra bu dergi kapanır ve yerine sonraki sene halk bilgisi haberleri adlı aylık dergi çıkarılmaya başlanır, bu dergi de 1932’de kapanır.

1930 yılından sonra TDK ve TTK’nın kurulmasıyla dolaylı da olsa folklor çalışmalarına katkıda bulunduklarını görmekteyiz. Özellikle TDK’nin tarama ve derleme sözlükleri büyük öneme sahiptir.

Atatürk’ ün emriyle 1932’de Türk Ocakları yerine kurulan Halk Evleri Derneği, Türk kültürünü geliştirme yayma programına folkloru de dahil etmiştir. Dernek mensupları mahalli olarak çıkardıkları ve 50 civarındaki dergide derlemelerini yayınlarlar ayrıca dergi meraklılara yol-yöntem göstermek için kılavuzlar da yayınlar.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde 1938 de P.Naili Boratav tarafından “Folklor ve Halk Edebiyatı” adlı bağımsız bir folklor dersi açılır ve bunu diğerleri takip eder, burada bir Türk halkbilimi arşivi kurulur. Bundan önce folklorla ilgili dersler sadece İstanbul Üniversitesi’nde Köprülü tarafından verilmekteydi. Fakat Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki bu ders, 1948 yılında ideolojik sebeplerle kapatılır. Bundan önce de 1946 yılında Köprülü’ nün siyasete atılmasıyla İstanbul Üniversitesi’ndeki çalışmalar da yavaşlayıp durur. Bu gelişmeler, halkbilimi çalışmalarının 1960’ ların sonuna kadar halkbilimi çalışmalarının olumsuz etkilenmesine sebep olur.

Daha sonraları yetişen, üçüncü kuşak akademik halkbilimciler, Türk halkbilimi çalışmalarını yeniden organize ederler ve dersler gittikçe genişleyen programlar içinde verilmeye başlar. Folklor çalışmalarının duraksadığı dönemde, İhsan Hınçer’ in çıkardığı “Türk Folklor Araştırmaları” dergisi 1949’dan 1980’e kadar yayınlanarak, Türk halkbilimin çalışmalarının yavaş da olsa devamını sağlaması bakımından oldukça önemlidir.

Ankara da 1961 de kurulan ve şükrü elçin’ in idaresinde hizmet veren Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü ve Türk Kültürü Dergisi, kuruluşundan günümüze kadar yayınını sürdürmesiyle önemli bir yere sahiptir.

1966’da kurulan Milli Folklor Araştırma Enstitüsü, zaman içinde birtakım değişikliklere uğramış olmakla beraber, günümüzde, Kültür Bakanlığı’ na bağlı olarak Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü adıyla faaliyet göstermektedir. Bu kurumun en önemli çalışmaları arasında Türk Folklor ve Etnografya Bibliyografyası (dört cilt) önemli bir yere sahiptir. Ayrıca Cahit Öztelli tarafından kurulan ve P.N. Boratav adlı ihtisas kitaplığı Türk halkbilimi çalışmalarının en iyi koleksiyonlara sahip ihtisas kitaplığı konumundadır. HAGEM’ in 1975’ten bugüne dek her beş yılda bir yaptığı Uluslararası Türk Folklor Kongresi, sistematik olarak yaptığı derleme, arşivleme ve yayın faaliyetleri önemli çalışmalardır.

1980 sonrası Prof. Dr. Dursun Yıldırım’ın YÖK’ e sunduğu raporun ilgili makamlarca değerlendirilmesi sonucu, YÖK tarafından üniversitelerimizin bünyesinde lisans diplomasına yönelik bağımsız programları bulunan Halkbilimi A.B.D. açılmasına karar verilmiştir.



Yüklə 0,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin