Her Gün Bir Defa (English Title: One Day at a Time)



Yüklə 1,89 Mb.
səhifə1/60
tarix04.01.2022
ölçüsü1,89 Mb.
#59977
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   60

Yaşatan Gerçekler
Her Gün Bir Defa
Yazan: William MacDonald
Publisher of the English Original: EVERYDAY PUBLICATIONS INC.

310 Killaly St W

Port Colborne, L3K 6A6; ON

Canada

Telif hakkı 1985 William MacDonald

Dördüncü basım 1996

ISBN of English Original 0-88873-080-2

Copyright of the Turkish translation by William MacDonald 2012

www.william-macdonald.org

Teşekkürler:
Okuma günleri:

18 Şubat John Oxenham’ın “Tanrı büyük harfler ile yazar” adlı şiiri Desmond Dunkerley’in

İzni ile kullanıldı.

21 Temmuz LeRoy Eims’in “Olman Gereken Önder Ol” adlı yazısından alıntı, Victor Books

Yayıncılarının izni ile kullanıldı.

7 Ağustos “Güzel Bir Şey” adlı şiir; sözler Gloria Gaither’e ait ve müzik yapımcısı William

J.Gaither, telif hakkı 1971, sahibi William J.Gather. bütün hakları saklıdır. Benson

Company, Inc Nashville’in izni ile basıldı.

2 Eylül Elisabeth Elliot tarafından editörlüğü yapılan yazar “Jim Elliot’un Günlüğü”nden Telif hakkı 1978 sahibi Elisabeth Elliot. Fleming H. Revell yayıncılık şirketinin izni ile kullanıldı.

30 Eylül Walter Hennchsen’in “Öğrenci Doğulmaz, Öğrenci Oluru” adlı yazısından alıntı.

Victor Books yayınevinin izni ile kullanıldı.

22 Kasım John White’ın “Yaklaşmaya Cesaret Etmek” adlı yazısından alıntı. InterVarsity

Christian Fellowship of the USA Telif hakkı 1977 ve Intervarsity Press’in izni ile

kullanıldı.

24 Aralık Ronald J.Sider’ın “Bir Açlık Çağındaki Zengin Hıristiyanlar” adlı yazısından alıntı.

InterVarsity Christian Fellowship Telif hakkı 1977 ve InterVarsity Press’in izni ile

Kullanıldı.


Kanada’da basıldı

BİR Her günün başarısızlıkları ve korkuları,

Yaraları ve hataları, zayıflıkları ve gözyaşları,

Acı payı ve endişe yükü ile,

Her gün bir defa karşılaşmamız ve dayanmamız gerekir.
Her gün bir defa sabırlı ve güçlü olmak; denemeden geçerken sakin kalmak

Ve haksızlıkla karşılaşınca sessiz olmak; o zaman duyulan zahmet geçecek

Ve üzüntü bitecektir; zahmet ve üzüntü gözden kaybolacak ve ölecektir,

Ve gece esenlik getirecektir.

DEFA

Her gün bir defa – ama gün öylesine uzun,

Ve yürek hiç cesur değil ve can hiç güçlü değil.

Ey, Sen, merhamet uyandıran Mesih, tüm yol boyunca bana Sen yakın ol;

Gün için ihtiyacım olan cesareti ve sabrı ve gücü sen ver.
O’nun yanıtı çabuk gelir, öyle net ve öyle tatlıdır ki;

“Evet, sıkıntılarını gidermek için seninle olacağım;

Seni unutmayacağım, hayal kırıklığına uğratmayacağım ve üzmeyeceğim;

Seni terk etmeyecek ve seni asla yüzüstü bırakmayacağım.”
Bizden dünün yükünü taşımamız istenmiyor; yarının belirsiz ve gölgedeki endişesini de

Taşımaya çağrılmadık; ileriye ya da geriye neden korku ile bakalım? İhtiyaçlarımız da aynı bize

Lütfedilen merhametler gibi, her gün, o gün karşılanır.

Her gün bir defa ve her gün, O’nun günüdür; hızlı ya da yavaş geçmelerine rağmen O,

Günün saatlerine numara koymuştur. O’nun lütfu yeterlidir; tek başımıza yürümeyiz;

Gün nasıl O’na ait ise, günü yaşamak için bize verdiği güç de O’na aittir.

Annie Johnson Flint

1 Ocak


“Bu ay sizin için ilk ay, yılın ilk ayı olacak.” (Mısır’dan Çıkış 12:2)

Yeni yıl ile ilgili alınan kararlar iyidir, ama bu kararlardan çabuk vazgeçilir, yani verilen sözlerin tutulmaması kolay olur. Yeni yıl ile ilgili dualar daha iyidir; bu dualar Tanrı’nın tahtına yükselirler ve yanıt veren tekerlekleri harekete geçirirler. Yeni bir yılın başlangıcına geldiğimiz zaman, aşağıda belirtilmiş olan dua isteklerini kendimize mal etmemiz iyi olacaktır:

Rab İsa, kendimi Sana bu gün taze bir şekilde yeniden adıyorum. Bu önümüzdeki yıl yaşamımı almanı ve Kendi yüceliğin için kullanmanı istiyorum. Yaşamımı al ve Kendin için tahsis et.”

Beni günahtan ve Senin adına utanç getirecek olan herhangi bir şeyden koruman için dilekte bulunuyorum.

Beni Kutsal Ruh aracılığı ile öğrenmeye hevesli olarak muhafaza et. Senin için ileriye doğru hareket etmek istiyorum. Değişmez bir program içinde sıkışıp kalmama izin verme.

Bu yıl için hedefim şu olsun: “O’nun yükselmesi gerekir; benim ise alçalmam gerekir.” Tüm yücelik yalnız Sana ait olmalıdır. Bu yüceliğe dokunmamam için bana yardım et.

Her kararımı bir dua konusu yapmamı bana öğret. Kendi anlayışıma dayanma düşüncesinden hiç hoşlanmıyorum. “İnsanın yaşamının kendi elinde olmadığını, adımlarına yön vermenin ona düşmediğini biliyorum, ya Rab!” Yeremya 10:23

Dünyanın önünde ve hatta sevdiklerimin ya da dostlarımın onayının ya da utandırmasının karşısında ölü olayım. Senin yüreğini hoşnut eden şeyler için bana tek düşünceli ve saf bir arzu ver.

Beni diğer kişiler hakkında dedikodu yapmaktan ve onları eleştirmekten uzak tut. Bunlar yerine eğitici ve yararlı olan şeyleri konuşmam için yardımcı ol.

Beni ihtiyaç içindeki canlara yönlendir. Senin gibi ben de günahkarlar için bir dost haline geleyim. Mahvolmakta olan kişiler için bana şefkat gözyaşları ver.”Kalabalıklara, gözlerim yaşlardan bulanıklaşıncaya kadar Kurtarıcımın baktığı gözler ile bakmamı sağla; dolaşan koyunlar için beni acıma ve merhamet ile doldur ve onları O’nun sevgisi ile seveyim.”

Rab İsa, Hıristiyan yaşamımda başıma ne gelirse gelsin, yüreğimin soğumasına, acılaşmasına ya da alaycı olmasına izin verme, yüreğimi koru.

Para konusundaki kahyalığım ile ilgili bana rehberlik et. Bana emanet ettiğin her şeyin iyi bir kahyası olabilmem için bana yardım et.

Bedenimin Kutsal Ruh’un bir tapınağı olduğunu her an hatırlayabilmem için bana destek ol. Bu muhteşem gerçek tüm davranışlarımı etkilesin.

Ve, Rab İsa, bu yılın Senin döneceğin yıl olması için dilekte bulunuyorum. Senin yüzünü görmeyi ve ayaklarına kapanarak Sana tapınmayı özlüyorum. Bu yeni yıl süresince kutsanmış umut yüreğimde taze olarak kalsın, beni burada tutacak olan şeyler ile meşgul olmama engel olsun ve beklentimin ayak parmaklarının ucunda yürümem mümkün olsun. “Amin, gel, ya Rab İsa!”

2 Ocak

“Her biriniz alçakgönüllülük ile öbürünü kendinden üstün saysın.”



(Filipeliler 2:3b)

İnsanın diğer kişileri kendisinden üstün sayması, doğal değildir; düşmüş insanın doğası egosuna böyle bir darbe vurulmasına karşı isyan eder. Bunu yapmak insani açıdan mümkün değildir, bizim, doğamıza aykırı böyle bir yaşam sürdürmek için gücümüz yoktur. Ancak tanrısal açıdan bunu yapmak mümkündür, içimizde konut kurmuş olan Kutsal Ruh başkalarının onurlandırılması için benliğimizi yok sayma konusunda bizi güçlendirir.

Gideon, bu yazdıklarımız için iyi bir örnek oluşturur.Gidyon2un üç yüz adamı Midyanlıları bozguna uğrattıktan sonra, Gidyon, son darbeyi vurduktan sonra Efrayimli adamları çağırdı. Bu adamlar düşmanın kaçış yolunu kestiler ve Midyanlı iki önderi esir aldılar. Ama bu Efrayimoğulları neden daha önce çağrılmadıkları için Gidyon’u sert bir dil ile eleştirdiler. Gidyon ise, onlara şöyle karşılık verdi: “Efrayim’in bağ bozumundan arta kalan üzümler, Aviezer’in bütün bağ bozumu ürününden daha iyi değil mi?” (Hakimler 8:2) Bu sözlerin anlamı şuydu: Efrayimoğullarının düşmanı temizleme harekatı Gidyon tarafından sürdürülen tüm savaştan daha şanlı ve şerefli idi. Gidyon’daki bencillikten uzak bu ruh Efrayimoğullarını teskin etti.

Yoav, Rabba’nın saray semtini ele geçirdiği zaman, büyük bir alçakgönüllülük gösterdi ve sonra ulaklar göndererek Davut’u çağırdı ve ammon Kralının başında bulunan çok değerli tacı alarak Davut’un başına koydu (2.Samuel 12:26-28). Yoav, kazanılan zaferin Davut’u şereflendirmesinden oldukça hoşnuttu. Bu olay, Yoav2ın yaşamında görülen soylu davranışlardan bir tanesini ortaya koyuyordu.

Elçi Pavlus, Filipelilere kendisinden daha fazla değer verdi ve onlara şöyle dedi: “Kanım imanınızın sunusu ve hizmeti üzerine adak şarabı gibi dökülecek olsa da seviniyor, hepinizin sevincine katılıyorum.” (Filipeliler 2:17)

Daha yakında olmuş olaylardan birinde Mesih’in sevgili hizmetkarlarından biri diğer değerli vaizler ile birlikte bekleme odasında platforma çıkmak üzere hazır bekliyordu; sonunda nihayet kapıya vardığı zaman, gök gürlemesini andıran coşkun bir alkış koptuğunda, bu kişi, kendisini izleyen kişilerin bu alkışa maruz kalmaları için çabucak kenara çekiliverdi.

Birinin kendisinden feragat etmesine ilişkin en üstün örnek, Rab İsa’nın Kendisidir. Bizim yüceltilmemiz için O, Kendisini alçalttı. Bizim zengin olabilmemiz için O, yoksul oldu. Bizim yaşayabilmemiz için O, öldü.

“Mesih İsa’da olan bu düşünce, sizlerde de olsun.”

3 Ocak

Dış görünüşe göre yargılamayın, yargınız adil olsun.”



(Yuhanna 7:24)

Düşmüş insanın en derin yerlerinde var olan en büyük zayıflıklardan biri, dış görünüşe göre yargılama konusundaki ısrarlı eğilimdir. Bizler, bir kişiyi dış görünüşüne göre yargılarız. Kullanılmış bir arabayı karoserine göre değerlendiririz. Ne kadar sık hayal kırıklığına uğramış olsak da, “parlayan her şeyin altın olmadığını” öğrenmeyi inatla reddederiz.

Dr. James Dobson ‘Gizlen ya da Ara’ adlı kitabında kültürümüzde en fazla değer verilen özelliğin fiziksel güzellik olduğunu söyler. Bizler fiziksel güzelliği, “insan değerinin altın parçası” yapmışızdır. Bu nedenle, güzel bir çocuk, yetişkinler tarafından daha az gösterişli bir çocuğa kıyasla daha fazla değer görür. Öğretmenler çekici çocuklara daha yüksek not verme eğilimindedirler. Güzel çocuklar diğer çocuklara kıyasla daha az disiplin edilirler. Çirkin çocuklar kötü davranışları nedeni ile daha fazla azarlanırlar.

Samuel’e kalsa, kral olarak uzun boylu ve yakışıklı Eliav’ı seçerdi (1.Samuel 16:7). Ama Rab onun düşüncesini düzeltti, “Onun yakışıklı ve uzun boylu olduğuna bakma. Ben onu reddettim. Çünkü RAB insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, Rab ise yüreğe bakar.”

Tarihteki en büyük adaletsizlik davası, Rab İsa gezegenimizi ziyaret ettiği zaman, meydana geldi. Anlaşıldığına göre O, çekici bir dış görünüşe sahip değildi. Bakılacak biçimden, güzellikten yoksundu, gönlümüzü çeken bir görünüşü de yoktu (Yeşaya 53:2). Onlar, şimdiye kadar yaşamış, tek gerçek güzelliğe sahip olan Kişi’de hiç bir güzellik göremediler!

Ancak O’nun Kendisi bu dış görünüşe göre yargılama gibi korkunç tuzağa asla düşmedi, çünkü O’nun gelişinden önce Kendisi hakkında şu peygamberlikte bulunuldu: “Gözü ile gördüğüne göre yargılamayacak, kulağı ile işittiğine göre karar vermeyecek.” (Yeşaya 11:3). O’nun için önemli olan yüz değil, karakter idi. Örtü değil, ama içerik. Fiziksel olan değil, ama ruhsal olan.


4 Ocak

Güç ile kuvvet ile değil, ancak benim Ruhum ile başaracaksın, böyle diyor Rab.”

(Zekeriya 4:6)

Bu ayet, Rabbin işinin insan zekası ya da gücü ile değil, Kutsal Ruh ile yapılacağına ilişkin önemli gerçeği içerir.

Bu gerçeğin yerine geldiğini, Eriha kentinin ele geçirilişinde görürüz. Kentin duvarlarının çökmesine neden olan İsrail’in silahlı gücü değildi. Kahinler boruları yedi kez çaldıkları zaman, kenti İsraillilerin eline teslim eden Rabbin Kendisi idi.

Eğer zafer çok büyük bir ordunun gücüne bağlı olsa idi, Gidyon’un Midyanlıları yenilgiye uğratması asla mümkün olmazdı, çünkü Gidyon’un ordusunda bulunan adamların sayısı üç yüze düşürülmüştü. Silahları borular, boş testiler ve testilerin içinde yakılacak olan çıralardan ibaret idi. Onlara bu zaferi veren, yalnızca Rab olabilirdi.

İlyas maksatlı olarak dört küp suyu sunaktaki odunların üzerine döktü, öyle ki, sunağı insan gücünün ya da kuvvetinin tutuşturmasına ilişkin herhangi hiç bir olasılık mümkün olamasın. Gökten Rabbin ateşi düştüğü zaman, bu ateşin kaynağının Tanrı olduğu konusunda hiç bir kuşku duyulamadı.

İnsan marifetine kalsa idi, öğrenciler bütün gece balık tutmak için uğraşır, ama hiç bir şey yakalayamazlardı. Rab bu durumu bir fırsat olarak kullandı ve onlara hizmette gerçek etkinlik için Kendisine bakmaları gerektiğini gösterdi.

Bizler için Hıristiyan hizmetindeki en büyük ihtiyacın para olduğunu düşünmek kolaydır. Aslında bu konudaki en büyük ihtiyaç asla para değildi ve asla para da olmayacaktır. Hudson Taylor şu sözleri söylerken haklı idi: “Korkmamız gereken yeterince paramız olmaması değil, ama gereğinden fazla takdis edilmemiş paramız olmasıdır.

Ya da sahne arkasındaki maharete ya da çok güçlendirilmiş terfi programlarına ya da insanların psikolojik hilelerine ya da akıllıca söylenen sözlere başvururuz. Büyük yapılandırma programları ile örgütsel imparatorluk binaları ile ilgilenir ve boşu boşuna tüm bunların başarıya götüren anahtarlar olduklarını düşünürüz.

Ama Tanrı’nın işinin ilerlemesi güç, kuvvet ya da tüm bu şeyler aracılığı ile olmaz. Rabbin Ruhu’nun aracılığı ile olur.

Günümüzdeki sözde Hıristiyan işlerinin çoğu Kutsal Ruh olmasa idi, yine de devam ederdi. Ama samimi olan Hıristiyan işi, ruhsal savaşı dünyasal silahlar ile değil, dua, iman ve Tanrı Sözü aracılığı ile sürdürür ve O’nsuz asla yapılamaz.

5 Ocak
“Yanındaki adamlar benim için fazla..” (Hakimler 7:2)

Hepimizin, başarıyı istatistiklere göre yargılamak için gizli bir arzusu ve eğilimi vardır. Küçük gruplar ile bağlantılı olarak bir kınama ölçüsü vardır, oysa büyük kalabalıklar dikkat çeker ve saygı uyandırırlar. Bu gibi bir konuda nasıl davranmamız gerekir?

Büyük sayılar, eğer Kutsal Ruh’un ürünü iseler, küçümsenmemeleri gerekir. Örneğin, Pentikost gününde 3.000 canın Tanrının Krallığına alınması Kutsal Ruh’un bir ürünü idi. Tanrı için yücelik ve insanlık için bereket anlamına geldikleri zaman, büyük sayılar için sevinmemiz gerekir. Yüreklerini ve seslerini övgüler söyleyerek Tanrı’ya kaldıran ve kurtuluş mesajı ile dünyaya ulaşan kalabalıklar görmeyi özlememiz son derece yerinde bir istektir.

Öte yandan, gurura kapılmaya yönlendirdikleri zaman, büyük sayılar kötüdürler. İsrail, “Kendi gücümüz ile kurtulduk” (Hakimler 7:2) diyemesin diye Tanrı, Gidyon’un ordusundaki adamların sayısını azaltmıştı. E. Stanley Jones bir defasında “rakamlar konusunda acele etmenin toplu bencilliğe yönlendirdiği “ çağımızdan tiksindiğini söylemişti.

Büyük rakamlar, Rab yerine insan gücüne güvenmeye yönlendirdikleri takdirde kötüdürler. Davut’un nüfus sayımı konusunda sıkıntı çekmesinin nedeni büyük olasılık ile bu idi (2.Samuel 24:2-4). Yoav, kralın niyetinin saf olmadığını sezdi ve buna karşı çıktı, ama karşı çıkması bir işe yaramadı. Eğer onlara ulaşmak için standartları düşürür, Kutsal Kitap ilkelerinden ödün verir, mesajın netliğini bozar ya da tanrısal disiplin uygulama konusunda başarısız olur isek, o zaman büyük sayılar arzu edilmez hale gelirler. Eğer zihinlerimiz Rab yerine kalabalıklar üzerinde düşünmeye başlarsa, yukarda yazılı olanları yapmak için her zaman ayartılırız.

Büyük rakamlar, eğer yakın paydaşlığın kaybı ile sonuçlanırlar ise, hiç de ideal değildirler. İnsanlar kalabalık içinde kayboldukları zaman, bulunmadıkları yerde eksiklikleri hissedilmediği zaman, sevinçlerini ve üzüntülerini hiç kimse paylaşmadığı zaman, işte o zaman, bir bedende yaşama kavramının tamamı terk edilmiş olur.

Büyük rakamlar, eğer beden içindeki armağanın gelişimini boğdukları takdirde kötüdürler. İsa’nın 12 öğrenci seçmesinin özellik taşıyan bir anlamı vardır. Büyük bir kalabalığın idaresi güç olurdu.

Tanrı’nın genel kuralı, küçük bir kalabalığın tanıklığı aracılığı ile çalışmak olmuştur. Büyük kalabalıklar O’na çekici gelmez ya da küçük gruplar aracılığı ile reddedilmez. Büyük rakamlar ile övünmememiz gerekir, ama büyük rakamlar aynı zamanda eğer kendi tembelliğimiz ve kayıtsızlığımızın sonuçları iseler, küçük rakamlara da razı olmamamız gerekir.

6 Ocak

“İçimde, yani benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum.” (Romalılar 7:18)



Eğer genç bir imanlı bu dersi Hıristiyan yaşamının erken döneminde öğrenir ise, kendisini daha sonraki dönemde çok büyük bir sıkıntıdan kurtarmış olur. Kutsal Kitap bize eski, kötü ve tövbe etmemiş doğamızda İYİ BİR ŞEY BULUNMADIĞINI öğretir. Benlikte iyi olan hiç bir şey yoktur. Tövbe edilen anda da benlikte en küçük bir şey bile gelişmez. Bir ömür boyu süren Hıristiyan yaşamı aracılığı ile de hiç bir şey değişmez. Aslında Tanrı, eski doğayı iyileştirmeye çalışmaz. Tanrı, eski doğayı Çarmıhta ölüme mahkum etmiştir ve onu ölü bir şekilde muhafaza etmek ister.

Buna gerçekten inanır isem, bu inancım beni boş ve yararsız bir uğraştan kurtaracaktır. Tanrı’nın iyi bir şey bulunmadığını zaten söylemiş olduğu bir yerde herhangi iyi bir şey aramayacağım.

Kendimi hayal kırıklığından kurtaracağım. Kendimde herhangi iyi bir şey bulmadığım zaman, asla hayal kırıklığına uğramayacağım. İçimde iyi bir şey bulunmadığını önceden de biliyordum.

Bu inancım beni iç gözlem yapmaktan da kurtaracak. Benlikte zaferin mevcut olmadığı açıklaması ile başlıyorum. Aslında benlik ile meşgul olmak yenilgi ifade eder.

Bu inancım beni aynı zamanda araştırma ışığını benliğe yönelten psikolojik ve psikiyatrik danışmanlık almaktan da koruyacak. Bu tür bir tedavi sorunu çözmek yerine sorunu şiddetlendirir.

İnancım bana yalnızca Rab İsa ile meşgul olmam gerektiğini öğretir. Robert Murray McCheyne, “Kendinize bir kez bakarsanız, Mesih’e on kez bakmalısınız” demiştir. Bu, iyi bir dengedir! Başka biri ise, kutsanmış bir benliğin bile yüceltilmiş Mesih’in yerini asla alamayacağını söylemiştir. Ve ilahi yazarının sözlerine kulak verelim: “Benlikten kaçarak Kurtarıcımıza sığınmak ne kadar tatlıdır.”

Pek çok modern vaaz ve pek çok yeni Hıristiyan kitabı kişileri iç gözleme yönelik bir aleme gönderirler ve onları huyları ile, öz değerleri ile, takıntıları ve çekingenlikleri ile meşgul ederler. Bu tür bir akımın tamamı bir dengesizlik faciasıdır ve geride bıraktığı iz bir insan enkazıdır.

“Bu konuda düşünmeye layık olamayacak kadar kötüyüm, istediğim şey kendimi unutmak ve tüm düşüncelerimi gerçekten hak eden Tanrı’ya bakmaktır.”

7 Ocak

“Göz ile görülene değil, imana dayanarak yaşarız.” (2.Korintliler 5:7)



Bir beyzbol maçının insanların çoğuna neden bir dua toplantısından daha çok heyecan verdiğini merak etmekten vazgeçtiniz mi hiç? Yine de, beyzbol maçına gidenlerin daha çok olduğuna dair kayıtlar bu ifadenin doğru olduğunu kanıtlarlar.

Ya da şu soruyu sorabiliriz, “Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olmak neden bir toplantı yöneticisi olmaktan daha çekicidir?” Anne ve babalar çocuklarına, “Yemeğini yersen, bir gün bir kilise mütevelli heyeti üyesi olabilirsin” demezler. Hayır, böyle demezler. Ne derler? “Tabağındakilerin hepsini bitirirsen büyür ve bir gün Başkan olabilirsin” derler.

Neden iş hayatındaki başarılı bir kariyer bir misyonerin yaşamından daha çekicidir? Hıristiyanlar, genellikle çocuklarını bir hizmet alanına gitme konusunda teşvik etmezler; onların “dünyasal şirketlerde ünvan sahibi memurlar” olmak üzere büyüdüklerini görmekten hoşnutturlar.

Bir televizyon belgeseli insanı neden Tanrının sözünü çalışmaktan daha çok içine çeker? Televizyonun önünde geçirilen saatleri ve Kutsal Kitap’ı açmadan önceki telaşlı anları bir düşünün!

İnsanlar neden İsa’ya olan sevgi nedeni ile yapmayacaklarını para için yapmaya isteklidirler? Bir anonim şirketindeki işleri için yorgunluk nedir bilmeyen pek çok kişi Kurtarıcı tarafından çağrıldıkları zaman neden uyuşuk davranır ve tepki göstermezler?

Son olarak, ulusumuz neden Kiliseden daha büyük ve daha önemli görünür? Ulusal politika renklidir ve zihni meşgul eder. Kilise genellikle enerjiden yoksun, hantal hantal yürüyor gibi görünür.

Tüm bu konuların yanıtı imana değil göz ile görünene dayanarak yürümemizdir. Görüşümüz çarpılmıştır. Gördüklerimizi gerçekten oldukları gibi görmeyiz. Geçici olana sonsuz olandan daha fazla değer veririz. Cansal olanı ruhsal olandan daha çok önemseriz. Tanrının düşüncesi yerine insanın düşüncesine önem veririz.

Ama iman ile yürüdüğümüz zaman, her şey değişir. Ruhsal görüşümüz 20/20 olur. Her şeyi Tanrının gördüğü şekilde görürüz. Dua etmeyi, evrenin Egemeninin huzuruna doğrudan kabul olunmak gibi söz ile anlatılamaz bir ayrıcalık olarak değerlendiririz. Bir toplantı yöneticisinin Tanrının gözünde bir ulusun yöneticisinden daha önemli olduğunu anlarız. Spurgeon ile birlikte, eğer Tanrı bir kişiyi misyoner olmaya çağırdı ise, o kişinin bir misyoner yerine bir kral olup da saçmalamasının bir facia olacağını anlarız. Televizyonu bir hayal ülkesi gerçeksizliği olarak görürüz; oysa Kutsal Kitap bir yaşam boyu sürecek doyumun anahtarını elinde tutar. Harcamaya ve İsa için harcanmaya öyle bir şekilde istekli oluruz ki, değersiz ve kişisel olmayan bir şirket için asla istekli olmayız. Ve yerel kilisemizin Tanrının ve Tanrı halkının gözünde dünyanın en büyük imparatorluğundan daha önemli olduğunu anlarız.

Bütün farkı yaratan, iman ile yürümektir!

8 Ocak
“Lanet olsun Rabbin işini savsaklayana!” (Yeremya 48:10)

Rabbin işi öylesine önemli, acil, yüce ve huşu doludur ki, O’nun işini savsaklayarak yapan herkesin üzerinde bir lanet bulunur. En iyiyi isteyen ve hak eden Tanrı tembelliğe, gecikmelere, yarı istekliliğe ve dikkatsizce uygulanan yöntemlere tahammül edemez. Bu konu ile ilgisi olan büyük meseleleri düşündüğümüz zaman, şaşırmayız.

1968 yılının son yarısı sırasında Çekoslovakya Prag’da yaşayan genç bir Hıristiyan adı Jan Palach olan bir başka genç Çek vatandaşına tanıklık etti. Jan, konuya içten bir ilgi gösteriyor gibi idi ve bu yüzden Hıristiyan, ona bir Yeni Antlaşma vereceğini vaat etti; bu vaadinde ve niyetinde samimi idi, ama Yeni Antlaşmayı tedarik etmesi birkaç haftasını aldı. Sonra da onu Jan’a götürmeyi erteledi.

16 Ocak 1969 yılında Jan, St.Wencelas Meydanında vücuduna gaz döküp kendini yaktı. Kendisine getirileceğine söz verilen Yeni Antlaşma’yı görecek kadar yaşamadı.

İyi niyetli olmak yeterli değildir. Cehennemin caddelerinin iyi niyetler ile döşenmiş olduğu söylenmiştir. Ama iş yerine getirilmemiştir. İyi niyetlerin eyleme dönüştürülmeleri gerekir. Bunun nasıl yapılacağına dair size bazı yollar gösterelim.

Öncelikle, Tanrı sizi Kendisi için bir hizmet eylemine yönlendirdiği zaman, bunu asla geri çevirmeyin. Eğer O Rab ise, o zaman bize hiç soru sormadan O’na itaat etmek düşer.

İkinci olarak, ağırdan almayın. Gecikmeler ölümcül olabilir. Gecikmeler, diğer kişilerden ihtiyaçları olan yardım ve bereketi çalarlar ve bizi suçluluk ve pişmanlık duyguları ile doldururlar.

Üçüncü olarak, gayretli çalışın. “Çalışmak için eline ne geçerse, var gücünle çalış.” (Vaiz 9:10) Eğer işin yapmaya değiyor ise, o zaman onu iyi yapmaya da değiyordur.

Son olarak, yaptığınız işi Tanrının yüceliği için yapın. “Sonuç olarak ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız her şeyi Tanrının yüceliği için yapın.” (1.Korintliler 10:31)

Hepimizin şu sözleri yazan Amy Carmichael’in ruhuna sahip olmamız gerekir, “Tanrı ant içti ve bu antlar benim üzerimdedir. İşimi tamamlayana ve hesabımı verene kadar gölgeler ile oyun oynamak ya da yersel çiçekler kopartmak için zamanım olmayabilir.”

9 Ocak


“…ev halkına yardım ederek Tanrı yolunda yürümeyi öğrensinler..” (1.Timoteos 5:4)

“Evde bir şeytan, dışarıda bir kutsal” ifadesini duymuşsunuzdur. Bu ifade ile tanımlanan şudur: dış dünyadaki kişilere lütufkar ve dostane davranmak ama evdekilere karşı haince ve kötü davranmak gibi korkunç bir eğilim. Bu, herhangi bir özel insan sınıfı ile sınırlanmayan bir kusurdur. Gençlerin bu hataya karşı dikkatli olmaları gerekir. Gençlerin akranları ile birlikte iken, bir TV kişiliği olmaları öylesine kolaydır ki, ama yine de aynı gençler anne ve babalarını dehşete düşürebilirler. Kocalar iş arkadaşları ile birlikte iken, çekici biri olabilirler, ama sonra evlerine geldikleri zaman, çekiciliklerinden sıyrılır ve normal, itici benliklerine dönebilirler. Vaizler kürsüde iken, yıldız gibi parlar ve canlı bir şekilde konuşurlar ve aileleri ile aynı odada iken berbat ve çekilmez bir huy sergilerler.

Bu durum, düşmüş konumumuzun en sapkın darbelerinden biridir; bazen bize en yakın olan, bizim için en çok uğraşan ve aklımızın başında olduğu anlarda en çok sevdiğimiz kişiler olan yakınlarımıza en kaba halimiz ile davranırız. Ella Wheeler Wilcox buna ilişkin şu satırları yazmıştır:


Yüklə 1,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin