I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə1/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140

SİNAN PAŞA ÇEŞMESİ

Beşiktaş'ta Hasan Paşa Karakolu yanında ve Sinan Paşa Camii'nin karşısında iken 1938'de Barbaros Meydanı düzenlemesi esnasında buradan sökülmüş, daha sonra bir kısmı Taksim Açıkhava Tiyatrosu'nün karşısındaki duvara yeni bir düzenleme ile monte edilmiştir.

Orijinal hali, küp gövdeli ve iki yüzlü olan bu çeşme, tamamen mermer malzeme kullanılarak yapılmış olup bir yüzü Taksim Açıkhava Tiyatrosu karşısındaki bugünkü yerine monte edilirken, diğer yüzü de Sular İdaresi'nin Feriköy deposunda muhafaza edilmiştir.

Çeşmenin antik dönem Roma zafer taklarını anımsatan cephesi, eklektisist bir yaklaşımla düzenlenmiştir. Arşitrav ve oldukça dışa taşkın olan saçak kısmını taşıyan dört adet İyon başlıklı sütun, çeşmenin gövdesinden tamamen bağımsızdır. Çeşmenin cephesinde açılan enli ve kare kesitli yatay derzler ise yapay bir doku farkı yaratmaya yöneliktir.

Çeşmenin dikdörtgen bir niş içinde yer alan aynataşı üzerinde, güney kursu, içinden çiçekler çıkan bereket boynuzu ve tüye dönüşmüş yaprak öğeleri bulunmaktadır. Çeşmenin lülesi koparılmış ve günümüze ulaşamamıştır. Tekne kısmı ise sağlam bir vaziyettedir.

Çeşme kemerinin hemen üzerinde ve tam ortada, üzerindeki yazıları tamamen kazınmış oval bir çerçeve içinde tuğra bulunmaktadır. Kemerin her iki yanında ve sütunların arasında kalan cephe yüzeyinde ise birer adet su içme çeşmesi vardır. Bunların kemerleri ve çanakları istiridye formunda tasarlanmıştır.

Bugün çeşmenin saçak kısmı üzerinde görülen mermer korkuluk büyük bir olasılıkla orijinal olmayıp, sonradan aslına benzetilerek yaptırılmıştır. 1938'den önce çe-

kilmiş olan fotoğraflarından görüldüğü kadarıyla, saçak kısmının üzerinde bugünküne benzer ortasında bir tuğranın yer aldığı şatafatlı bir alınlıkla taçlandırılmış bir korkuluk bulunmaktadır. Bu parça, günümüzdeki korkulukta mevcut değildir.

Çeşme, Taksim'deki yerine monte edi-lerken burada çeşmeyle uyumlu bir duvar düzenlemesi yapılmıştır. Bu düzenlenmeye göre, çeşme cephesinin her iki yanında ve sivri kemerli nişler içinde üçer adet çeşme daha yapılmıştır. Bunların lüleleri olmayıp, hamam kurnalarını andıran tekneleri ise halen yerindedir. Bunlar, tamamen afonksiyonel olup, çeşmeyle yerleştirildiği duvar arasında uyumu sağlayan birer süsleme öğesi olarak tasarlanmışlardır.

Bibi. Çeçen, Taksim-Hamidiye, 165-166; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 44-47; Unsal, Eski Eser Kaybı, 60; Yün-gül, Taksim Suyu, 47.

HALUK KARGI

SİNAN PAŞA KÖŞKÜ

Bugün Topkapı Sarayı olarak adlandırılan Saray-ı Hümayun sınırları içinde bulunan Sinan Paşa Köşkü (veya Kasrı), genellikle kaynaklarda ve yayınlarda İncili Köşk olarak geçer. Köşkün mefruşatına dair 1704'te yazılan bir listede ise buraya "Hasbağçe'de Çayır Köşkü dimekle maruf Sinan Paşa Kasrı..." denilmiştir. Topkapı Sarayı'nın en dış sınırında, Bizans döneminden kalan Marmara tarafı surları üstünde olan bu köşk III. Murad döneminde (1574-1595), Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından yaptırılarak padişaha sunulmuştu. Osmanlı tarihinde pek iyi bir şöhreti olmayan fakat 1580-1596 arasında 5 defa sadrazam olan Koca Sinan Paşa, sınırsız servetiyle devletin pek çok yerinde vakıf eserler yaptırdığından, sarayı çeviren surların üzerinde de padişahın zevk alacağı bir yerde güzel ve muhteşem bir köşk yaptırmayı uygun görerek, 1589-1591 arasındaki ikinci sadareti sırasında bu köşkü inşa ettirdi.

Köşkün inşasına 998/1589-90'da başlandı ve 990/1590-91'de bitirildi. Fakat Ah-med Refik tarafından yayımlanan belgeler arasında yer alan köşkün yapımı için Gelibolu'dan Rum asıllı işçiler getirtilmesi-ne dair 1001/1592-93 tarihli yazıya bir anlam verilemez, çünkü 909/1590-91'de köşkün yapımı tamamlanmış idi. Köşkün yapımı, döşenmesi ve açılış töreni tarihçi Se-lânikî Mustafa Efendi(~>) tarafından ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

III. Murad, Marmara Denizi'ne engin manzarası olan bu köşkü çok beğenmiş, hattâ Selânikî'nin ifadesine göre, "nolaydı şu kasr Sarây-ı Âmire dâhilinde yapılmış olaydı" diyerek bu derecede güzel bir eserin saray kompleksi içinde bulunmayışından dolayı üzüldüğünü belli etmiştir. Açılışta burada ziyafetler verilmiş, köşkün arkasındaki Kabak Meydam'nda cirit oyunları yapılmıştır. III. Murad burayı çok sevdiğinden sık sık geliyordu. Hastalığının ilerlediği bir dönemde son defa geldiğinde limana giren gemilerin attıkları toplar yüzünden, köşkün camlarının kırılması üzerine bir vehme kapılarak buradan so-ğudu ve az sonra da öldü.



Mimar Sinan'dan sonra hassa mimarlığı makamına geçen Davud Ağa(->), 16. yy'ın sonlarında Osmanlı-Türk mimarisinin ünlü yapı ustalarından idi. Sadrazam Sinan Paşa, Çarşıkapı'daki medrese ve türbesini de ona yaptırmıştı. Davud Ağa, Marmara tarafı surları üstüne bu köşkü inşa etmiş ve onu taşıyan taş kemerlerin arasına küçük, zarif bir de çeşme eklemeyi ihmal etmemişti. Bu küçük eserin kitabesinde, Mimar Davud Ağa'nın adı açık surette okunur: Tasarruflar kılub mimarı Davud/Nice sanatlar etdi anda mevcud/Içüb bu çeşmeden bay ü gedâlar / İdeler şah-ı devrâne dualar.

Bu çeşmenin bulunduğu yer, halkın rahatça kullanabileceği bir yer değildi. Ancak, kasır, Bizans döneminde şehrin ünlü manastırlarından birinin kalıntısının hemen yanında ve buradaki Soteros Ayazması'mn üstünde bulunuyordu. Bu ayazmanın yortu gününde şehrin Ortodoks halkının buraya girmesine, kıyıdaki çakılların üzerinde toplanmasına, büyük bir hoşgörü ile göz yumuluyordu. Bu yortu kutlanışı Yunan ayaklanmasına kadar (1821) her yıl sürdürüldü. Padişahlar, köşkün pencerelerinden Rum reayanın bu dini törenini 200 yıldan fazla bir süre boyunca seyrettiler. Çeşme ancak bu kıyıya gelebilenlere hizmet ediyordu. Ayazma ise bir yüzyıl unutulmuşken ve 1921-1922 yıllarında Fransız işgal kuvvetleri tarafından yapılan kazılar sırasında tekrar meydana çıkarıldı.

Padişahlarından bazıları arada bu köşke iniyorlardı. Dolayısıyla köşk 17. ve 18. yy'larda eski ihtişamını koruyordu. Sedad Hakkı EIdem(-0 kaynağını belirtmemek-le beraber, Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunduğu tahmin edilen 1704'te yazılan bir belge yayımlamıştır. Bu uzun listede Sinan Paşa Köşkü'nün içindeki eşya ve mefruşat ayrıntılı olarak bildirilir. Bu liste Sinan Paşa Köşkü'nün iç ihtişamı hakkında yeteri kadar fikir verir. Fakat 18. yy'ın ikinci yarısında bu güzel binanın düşüşü başlamıştı. Hattâ 18. yy'ın sonlarında, istanbul' da Fransa Krallığı'nm bir elçisi varken, ihtilal hükümetinin gönderdiği temsilci, bu köşkte padişahın huzuruna çıkacağının bildirilmesi üzerine, "harap bir güvercinlikte kabul edilmeyi istemiyorum" diyerek yurduna dönmüştür.

Köşk, 18. yy'ın sonlarında ilk yapıldığından beri bazı değişikliklere uğramış olmakla beraber henüz eksiksiz durumda idi, fakat ihmal edildiğinden harap olmaya başlamıştı. II. Mahmud döneminde (1808-1839) Rumeli yakasının tercih edilmesi ile köşk iyice unutuldu. Zaten III. Osman döneminden (1754-1757) beri, Sarayburnu bölgesinde büyük bir sahilsaray kompleksi uzanıyordu. Bu saray 1863'te yanmış, az sonra da Rumeli demiryolunun Sirke-ci'ye getirilmesi tasarlandığında, Abdüla-ziz, demiryolunun tam sahilden ve sarayın bahçesinden geçirilmesine izin vermişti. Bu izin, kıyıdaki kasır ve saraylarla birlikte Sinan Paşa Köşkü'nün de yok edilmesine yol açtı. Abdurrahman Şeref(-»), Galib Paşa'nm ser-kurenalıkta bulunduğu sırada, "fazla masraflara sebep oluyor" diyerek bu köşkleri yıktırdığını yazar. 1872'de başlayan demiryolu inşaatı ile köşk yalnız temel ve alt kısmı kalmak suretiyle ortadan kaldırıldı.

Yüzyıl boyunca unutulmuş olarak kalan Sinan Paşa Köşkü, yakın tarihlerde, 1964'te, o yıllarda Topkapı Sarayı Müze-si'nde görevli yüksek mimar Muallâ An-hegger tarafından temizlendi ve basit bir araştırma yapıldı. Bu çalışmanın sonunda köşkün evvelce duvarlarını süsleyen 16. yy'ın güzel, çinilerinden bir hayli parça bulundu. S. H. Fidem de mevcut kalıntılar ve eski resimlerin yardımıyla köşkün alt yapısının rölövesini ve üstteki esas köşkün res-titüsyon denemesini çizmiştir. Köşkün 19. yy'ın başlarındaki dış görünümü, J. B. Hi-lair'in(->), Choiseul-Gouffier'nin(->) büyük kitabındaki gravürlerde, Jouannin-van Garfer'in Osmanlı tarihine ait eserinin resimler kısmında ve ilk defa Gülru Neci-poğlu'nun yayımladığı, J. N. Huyot'nun, Paris'te Bibliothieque Nationale'deki suluboya resminde görülebilir.

Köşk, Marmara tarafındaki Bizans surlarının önüne eklenen, kesme taştan kemerli bir alt yapının üstüne oturuyordu. Denize doğru açılan bu çifte kemerin arasında ise çeşme yer alır. Bu kaidenin ve iki yanındaki kanalların soldakinin bitiminde bir dizi halinde taş konsollar sıralanır. Çıkmanın yan cephelerinden Sarayburnu tarafında bir, Ahırkapı tarafında ise iki kemer bulunur. Choiseul-Gouffier tarafından yayımlanan, köşkü 18. yy'ın sonlarındaki durumu ile gösteren J. B. Hilair'in çizdiği gravürde bu kaidenin üstündeki cumba biçimindeki mekân, geniş saçaklı, ahşap çatılıdır. S. H. Eldem'e göre, bu cumba sonradan ilave edilmişti ve ahşap praçollara (eliböğründe) dayanıyordu. Dikdörtgen biçimindeki kagir esas mekân ortada kare bir kitle halinde yükseliyor ve bunu bir kubbe örtüyordu. Choiseul-Gouffier'nin gravüründe bu kubbe Osmanlı mimarisine oldukça yabancı bir biçimde piramit şeklindedir. Halbuki Jouannin ve van Garfer'in Osmanlı tarihine dair kitabındaki gravürde

bu örtü bir kubbe biçimindedir. Esas mekânın dört köşesinde birer baca yükselir. Jouannin'in gravüründe bunlara birer minare görünümü verilmiştir. S. H. Eldem birtakım tahminlere dayanarak, aslında köşkün orta mekânının bir kubbe ile değil, ahşap bir çatı ile örtülü olması gerektiğini ileri sürer.

Köşkün arka tarafında, şimdi demiryolunun geçtiği yerde bir revağın olduğu da tahmin edilir. Yine S. H. Eldem, köşkün önünde kıyıda evvelce bir rıhtım bulunduğunu da ileri sürmüştür. Buraya bazen kayıklarla gelindiğini ve hattâ bunların bağlanması için mermer sütun gövdelerinden babalar olduğunu belirttiğine göre, herhalde en azından uygun bir iskelesi de olmalıydı. Fakat 1817-1820 arasında J. N. Hu-yot tarafından suluboya olarak yapılan resimde, köşkün önünde muntazam bir rıhtım vardır ve kenarında bir dizi ağaç dikilmiştir.



Bibi. R. Demangel-E. Mamboury, Le Quarti-er deş Manganes, Paris, 1939; H. Tezcan, Topkapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeolojisi, ist., ty (1989); Tarih-iSelânikî, 289-292; Abdurrahman Şeref, "Topkapı Saray-ı Hümayunu", TOEM, I (1326); istanbul Asar-ı Atika Müzeleri, Topkapı Sarayı Müzesi Rehberi, ist., 1933, s. 10; R. E. Koçu, Topkapu Sarayı, ist., ty (1960), s. 227-230; Eldem, Köşkler ve Kasırlar, I, 143-171; Eldem-Akozan, Topkapı Sarayı, 99; M. Erdoğan, "Mimar Davud Ağa'nın Hayatı ve Eserleri", TM, XII (1955), s. 179-204, bilhassa s. 190; S. Eyice, "Davud Ağa", DlA, DC, 24-25; (Altınay), Onbirinci Asırda, 5-6; Com-te de Choiseul-Gouffier, Voyagepittoresque dans l'Empire Ottoman..., (2. bas.), Paris, 1842; Jouannin-van Garfer, Turquie, Paris, ty, levhalar kısmı; G. Necipoğlu, Architecture, Ce-remonial and Power, The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, New York, 1991, s. 226-231, resim 131.

SEMAVi EYÎCE

SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ

Beşiktaş'ta Barbaros Bulvan(-») ile Beşiktaş Caddesi'nin birleştiği yerde Barbaros Anı-tı'mn(->) bulunduğu parkın karşısmdadır. Sadrazam Rüstem Paşa'nm kardeşi Kap-tan-ı Derya Sinan Paşa'nm yaptırdığı bu külliye cami, medrese ve şimdi yıkılmış olan çifte hamamdan oluşmaktadır. Birlikte yapılmış olması gereken hamam cami ile bir ortak kompleks teşkil etmeyecek kadar uzakta, bugün Dolmabahçe Sarayı'nın dış avlusu sınırında Hayrettin İskelesi'ne giden yolun başındaydı. Donanmalar sefere Beşiktaş önünden çıktıkları için bazı kaptan paşaların konutları da Beşiktaş'ta idi. Sinan Paşa yapı bitmeden ölmüş (1553), külliye ölümünden sonra bitirilmiştir. Arapça kitabesi 963/1555'te bittiğini gösterir. Aynı tarih avludaki şadırvanın uzun tarih kitabesinde de vardır. Büyük bir olasılıkla kendi camii yanında yapılmasını istediği türbe burada yapılamamış, Sinan Paşa Üsküdar'da Mihrimah Sultan Camii haziresi-ne gömülmüştür. Hadîka'da avlusunda bulunan mektebin 1051/l64l-42'de Kösem Sultan(-0 tarafından yaptırıldığı yazılmıştır. Mektebin iç avlu ortasında olması söz konusu olamayacağına göre, vaktiyle caminin etrafında bir de dış avlu olduğu söy-

lenebilir. Caminin son cemaat mahallinin namaz hacmine eklenerek, yapının karakterinin bozulması, Hammer'in bazı notlarına göre 1749'da olmuştur. Burada caminin son cemaat mahalline açılan duvarları, büyük taşıyıcı payandalar bırakılarak yıkılmış, son cemaat sütunları da kaldırılarak avluya bakan yeni bir duvar örülmüş, bütün bu yeni bölüm bir ahşap örtüyle kapatılmıştır.

Bu caminin Sinan'ın mekân araştırmaları içinde ilginç bir konumu vardır: Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'nde ve Şehzade Camii'nde kubbeli-kare strüktür semasım deneyen Sinan, Topkapı'daki Ah-med Paşa ve Sinan Paşa camilerinde kub-beli-altıgen şemanın denemelerini yapmıştır. Fakat Sinan'ın üslubunun gelişmesindeki ilginç bir özellik olan eski modelleri yeniden yorumlama tutumunu burada da görüyoruz. Sinan Paşa Camii, Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'nin planını, boyutsal ve oransal farklar dışında, tümüyle yinelemiştir. Orta mekânı örten kubbe altıgen bir ayak sistemine oturur. Taşıyıcı sistemin hacim içinde kalan öğeleri oldukça küçük boyutlara indirgenmiştir. Yan açıklıklar ikişer kubbe ile örtülüdür. Üç Şerefeli Cami'nin enteıyörü ile karşılaştırıldığı zaman, Sinan Paşa Camii'nin içinde, klasik dönemin strüktürel deneyiminin getirdiği bir rasyo-nalizasyon içinde, Edirne'de yeni denenen bir şemanın acemiliğinden çok farklı, boyutları minimuma inmiş, kolayca kendini tanıtan bir mekânla karşılaşılır. Ayakların çok küçük boyutlara indirgenmiş olması, Üç Şerefeli Cami'de olmayan mekân bütünlüğünü sağlamıştır. Üç Şerefeli Cami'ye göre yapı boyutlarının çok küçük olması, oradaki pencere düzeni uygulandığı halde bu enteryörü, Edirne'deki örneğe göre çok aydınlık yapar. Beş açıklıklı son cemaat mahalli, ortada büyük ve derin bir aynalı tonoz ve yanlarda ikişer kubbe ile örtülüdür. Bu camide Sinan'ın eski cami şemasını yineleme tutumu o kadar ileri gitmiştir ki, bundan önceki yapılarında o kadar gelişmiş dış yapı tasarımlarıyla karşımıza çıkan Sinan, burada Üç Şerefeli Cami'deki gibi, basit bir dikdörtgenler prizmasından oluşan alt yapıda hiçbir hareket yapmamış

Sinan Paşa Külliyesi, Beşiktaş

Elif Erim, 1993 /TETTVArşivi

ve 12,60 m genişliğindeki kubbeyi de geometrik şeklinin bütün sadeliği ile âdeta isteyerek arkaik olan bir tutumla, bu dikdörtgenin üzerine basit bir kasnakla oturtmuştur. Kasnak pencereleri yayvan payandalar arasına yerleştirilmiştir.

Camiyi aydınlatan pencere düzeni de Üç Şerefeli Cami'nin aynıdır. Sinan bu camide de Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'nde olduğu gibi, son cemaat mahallinin önüne bir ikinci saçak eklemiş ve camilerinde ilk kez avlu revakları arkasına medrese odaları yerleştirmiştir. Yapının son cemaat mahallinin cami iç mekânına katıldığı dönemde bu medrese odalarının bazılarının ve belki de cami girişinin yıkılmış olması olasıdır. Avludaki revak düzeni de özgün durumunu korumamakta ve medrese odaları bugün çatı ile örtülü bulunmaktadır. Bunların özgün durumunun diğer medreseler gibi, kurşun örtülü kubbeler şeklinde düşünülmüş ve Sinan Paşa'nm ölümüyle basit bir çatı ile örtülmüş ya da 1930'lu yıllardaki vakıf tamirinde çatıya dönüştürülmüş olması muhtemeldir. Avludaki mermer şadırvan özgündür. Medrese odalarının arkasında helaların bulunduğu bir küçük avlu vardır. Sinan Paşa'nm cami bitmeden ölmesi, yapının, çağının diğer yapılarına göre çok daha sade olmasına neden olmuştur. Yapı taş ve tuğla almaşık, ucuz bir duvar tekniği ile inşa edilmiş, cami mekânı ise fazla süslenmemiştir. Bugünkü bezeme ve vitraylar yeni restorasyonlarda yapılmıştır.

Caminin kıble duvarının doğu tarafına bitişik olarak yapılmış, inşa tarihi belli olmayan ve eski fotoğraflarda görülen mahfil ya da meşruta 1936-1937'de Vakıflar idaresi tarafından yaptırılan tamirde yıktırılmıştır. Caminin medresesi de ilk tasarımdaki gibi bitmemiş olabilir. 1970-1972'de yapılan restorasyonda ise medrese odalarının önü çirkin madeni bir doğrama ile kapatılarak cami avlusu tümüyle karakterini yitirmiştir. Bu tamir esnasında, caminin 19. yy'ın seçmeci üslubu ile bezenmiş olan içi, klasik üslupta bir bezeme ile değiştirilmiştir.

Sinan Paşa'nm cami ile birlikte yapılan çifte hamamı caminin güneybatısında, epeyce uzakta yapılmıştı. Tophane-Beşik-taş yolu genişletilirken 1957'de yıktırılmıştır. Denize doğru uzanan erkek ve kadınlar hamamlarından, erkekler bölümüne yapının aksından, kadınlar bölümüne ise ona dik batı cephesinden giriliyordu. Tromp-lu kubbeli erkekler soğukluğunun ahşap galerilerle hareketli enteryörü R. E. Ko-çu'nun ilgili makalesinde Nezih'in bir eski-ziyle gösterilmiştir. Eski haritalarda, külhanla birlikte 600 ırf'lik bir alan işgal eden bu çifte hamam, Koçu'nun betimlemesine bakılırsa, sekizgen orta hacim ve dört halvet ve eyvanlı erkekler sıcaklığıyla boyut ve plan olarak büyük bir olasılıkla, Sinan'ın Samatya'da 1547'de yaptığı Yakub Ağa Hamamı'na, benziyordu.

Koçu'nun Beşiktaş Deresi'nin altından

SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ

SİNAN-I ATİK

ffSffBPOT?^

R

~~"M ~ ~ ~ ^U >_,



351" i. rL-JI „___,___,

U

~Ş~ ~g ^""ö'



aDrx:

Sinan Paşa Camii'nin restitüsyon planı: 1. Kapalı kısmın özgün durumu, 2. muhtemel özgün giriş, 3- bugünkü durum. Doğan Kuban

geçtiği bir köprünün yanında yapıldığı için Köprü Hamamı diye adlandırıldığını söylediği bu hamam, yıkıldığı sırada iskele Hamamı olarak tanınırdı. Koçu 18 Temmuz 1811'deki büyük bir sel felaketinde hamamın su ile dolarak içeridekilerin boğulmasını İstanbul'da yankı uyandıran bir olay olarak nakleder.



Bibi. R. E. Koçu, "Beşiktaş İskele Hamamı", İSTA, V, 2579-2580; (Konyalı), Abideler, 95-96; D. Kuban, "Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii", Mimarlık ve Sanat, (1961), s. 112-115; Kuran, Mimar Sinan, 97-99; Müller-Wiener, Bildlexikpn, 419. DOĞAN KUBAN

SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ

Eminönü llçesi'nde, Beyazıt, Çarşıkapı'da Yeniçeriler Caddesi ile Bileyiciler Soka-ğı'nın kesiştiği noktada yer alan bu külliye, Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından 1002/1593'te Mimar Davud Ağa'ya yaptırılmıştır. "Yemen Fatihi" olarak tanınan Koca Sinan Paşa'nın (ö. 1596) büyük bir imarcı olduğu bu külliyenin yamsıra İstanbul'da, Anadolu, Suriye ve Rumeli'nin çeşitli yerlerinde pek çok hayratı tespit edilmektedir.

Çarşıkapı' daki

Sinan Paşa Külliyesi'nin sebili. Brtan Uca, 1994/ TETTV Arşivi

• Kesme taştan inşa edilmiş olan yapılar topluluğu klasik Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Külliye binaları, asimetrik planlı bir avlu içinde muntazam olarak yer alan medrese, türbe ve sebilden oluşmaktadır. Tüm yapıları güney ve batı yönünden çevreleyen dövme demir şebekeli kesme taş duvarlar itinalı işçilik gösterir. Anacaddeye bakan avlu duvarının, türbe hizasına gelen noktasında, yoldan geçenlerin dua etmeleri için sivri kemerli, demir şebekeli, kemer alınlıkları rozetli büyük bir açıklık bırakılmıştır. Yine bu çevre duvarı ile medrese arasındaki bahçe kısmı, daha sonra 18. yy'm sonlarında hazire haline getirildiğinden, duvarın sekiz ünitelik bölümü yıktırılarak, barok üslupta kemerlerle daha da yükseltilmiş ve böylece bu kabirlerin dıştan görülebilmesi sağlanmıştır. Kemerlerin kilit taşlan iri motiflidir. Duvar üzerindeki bu iki farklı üslup kolayca fark edilmektedir.

Külliyenin basık kemerli cümle kapısı da bu cephe üzerinde yer almaktadır, biraz ileride, cadde ile sokağın kesiştiği yerde sebil binası bulunur. Sokak içindeki batı duvarına iki tane daha kapı açılmıştır, bir tanesi sebilin, diğeri ise medrese ile türbenin kapısıdır. Sebilin yanındaki girişin üstünde girift bir sülüs yazı ile "Bir hayvana su veren yirmi sene, bir ağacı sulayan kırk sene, bir mümine su veren ise yetmiş sene oruç tutmuş gibidir" anlamında ha-dis-i şerif okunmaktadır.

Medrese: Klasik Osmanlı tarzında yapılmış olan medrese, dikdörtgen planlı, re-vaklı avlulu olup, yalnız üç taraftan öğrenci odaları ile çevrilmiştir. Dershane, alışılmışın dışında olarak, yatık vaziyette medreseye bitiştirilmiştir, dershane revağı hem medreseye, hem de dershaneye girişi sağlar. Revaklı avluyu üç yönden çevreleyen öğrenci hücreleri on altı adet olup kare planlıdırlar. Kubbeyle örtülü olan bu odalar avluya birer pencere, dışarıya ise altlı üstlü iki sıra pencere ile açılmaktadır. Alttakiler söveli, üsttekiler de sivri kemerli ve alçı şebekelidir. Baklavalı başlıklı on dört adet sütun ile taşınan pandantifli revak kubbeleri iç taraftan tuğla örgülü, dıştan kurşun kaplıdır. Revak kubbeleri hücre-lerinkinden daha küçük boyuttadır. Yine revak kubbelerini taşıyan kemerlerin aralarında yer alan üçgen boşluklarda birer tane çörten açılmıştır ki, bunlar toplam on dört tanedir.

Medresenin dikdörtgen iç avlusunun ortasında sekizgen planlı bir şadırvan bulunur, şadırvanın çatısı klasik Osmanlı üslubunda baklavalı başlıklı sekiz sütun ile taşınır. Medresenin batısında bulunan dershane, erken devir Osmanlı mimarisinde çok görülen ters "T" planını andırmaktadır. İki sütun ve bir payeye oturan dilimli ke-merleriyle üç gözlü revağa sahiptir. Bu re-vaklarm iki bölümü kubbe, diğeri de tonozlu örtülüdür. Dershanenin duvarları bir sıra taş, üç sıra tuğla ile alternatif olarak işlenmiştir. Mekânı örten tromplu kubbe sekizgen kasnak üzerine oturmuş olmasıyla, klasik form gösterir, kubbe içindeki kalem işi dekorlar son devre aittir.



Sinan Paşa Külliyesi, Çarşıkapı

Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi

Medrese odaları avlu tarafında, üzeri silmeli bir kapı ve şebekeli pencerelerle avluya açılır. Her odada ikişer niş, birer ocak, doğu taraftaki köşe odalarda ise üçer niş, birer ocak bulunur.

Avludaki şadırvanın ortasında yine sekizgen ve mermerden yapılmış bir havuz vardır. Doğudaki revağın orta kemeri altında, çıkrık tertibatının mermerleri kırılmış bir su kuyusu bulunur, bunun yanında bir de mermerden mamul su teknesi yer alır.

Türbe: Sinan Paşa Türbesi, klasik Osmanlı türbeleri içinde en güzel örneklerden biridir. Çevre duvarına yakın olarak inşa edilen türbe külliyeye hâkim unsur durumundadır. Onaltıgen form gösteren bina kesme taştan yapılmıştır. Yapının dışını, saçak kısmının altında her taraftan çeviren stalaktitli bir korniş süsler. Kornişin üstünde, palmetlerin yan yana gelmeleriyle oluşmuş bir friz bulunur. Türbenin her yüzünde iki sıra halinde pencereler açılmıştır, üst sıradakiler yuvarlak kemerli ve alçı şebekelidir, bir pencere, bir sağır pencere şeklinde düzenlenmiştir. Birer atlamalı olarak açılan alt sıra pencereleri de sivri kemerli ve mermer ajurludur. Üstteki kemerlerin hepsi kırmızı-beyaz taşlarla işlenmiştir. Türbenin basık kemerli kapısının önünde beş adet kare sütunun taşıdığı bir sundurma yer alır. Kapının etrafını ince kornişler çevirmektedir, kemerin üstünde mermer pano bulunmakta, ancak herhangi bir kitabe yer almamaktadır.

İç mekânda her köşede beşgen payeler üzerinde siyah mermerden stalaktitli başlıklar yerleştirilmiştir. Kubbe göbeğinde yuvarlak bir madalyon içinde, siyah zemin üzerine beyaz sülüs yazı ile ayet (Zümer Suresi, 55) okunmaktadır.

Türbenin kubbesi esas mekândan daha küçük çapta uygulanmış, bunun altında ikinci bir saçak oluşturulmuştur. Jçinde üç tane ağaç sanduka ile iki tane mermer lahit bulunan türbe çok bakımsız ve harap vaziyettedir.

Sebil: Külliyenin tam köşesinde yer alan

sebil, çevre duvarının dışına taşmaktadır. Yerden yarım metre yükseklikteki mermer platform üzerinde sekizgen form gösterir. Klasik stildeki stalaktitli başlıklı sütunlar yapıyı yüzeylere ayırır, her yüzey sivri kemerli ve altta demir şebekeli, üstte ise mermer ajurludur. Aralarındaki mermer panolara yine girift sülüs yazı ile yazılmış 16 mısralık kitabe kartuşları yerleştirilmiştir.

Külliyenin, Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından 1593'te, Hassa Başmimarı Davud Ağa'ya yaptırıldığını bu kitabeden öğreniyoruz. Avludan sebile bir geçit vardır, bu koridorun kapısı üstünde, lacivert zemin üzerine altın yaldızla "Ve sakâhum Rabbuhum şarâben tahûrâ" ayeti okunur. Bu geçilin iki tarafında su hazneleri bulunmaktadır. Sebil dıştan geniş saçaklı bir çatı ile örtülüdür.

Dershane ve medrese bakımlıdır, günümüzde Balkan Türkleri Dayanışma ve Kültür Derneği ile ilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) tarafından kullanılmaktadır.

Bibi. A. Refik, Türk Mimarları, İst., 1937, s. 27 vd; Ayvansarayî, Hadîka, II, 21; İnciciyan, istanbul, 23; K. Çelebi, Tuhfetü'l-KibarfîAs-habi'l-Bihâr, İst., 1141, s. 97 vd; T. Öz, '"Top-kapı Sarayı Müzesi'nde Yemen Fatihi Sinan Paşa Arşivi", Belleten, S..37, s. 171-193; Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, II, İst., 1989, s. 581 vd.

DOĞAN YAVAŞ



Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin