I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q


Alvise (Luigi) Gritti (1480-1534)



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə105/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   139

Alvise (Luigi) Gritti (1480-1534)

İstanbul doğumlu olan bu zat zengin bir tüccar, maceraperest ve siyaset adamıydı. Babası devlet başkam (doge) olmasına rağmen, meşru olmayan bir evlilikten doğduğu için ülkesinde yükselemeyeceğini anlayınca İstanbul'a döndü ve ticarete başladı. Safran, şarap, altın, gümüş, tuz ve buğday ticareti yaparak servet edindi. Bu zenginlikle yetinmedi ve bir kısım resmi görevler de üstlendi. Erdel ve Macaristan' da sürdürdüğü siyasi faaliyeti Avrupa'da şaşkınlıkla karşılandı, fakat bir fırsatını bulup kendisini kral ilan ettirmek ve bir süre sonra da Osmanlı idaresinden ayrılmak fikrini taşıdığına dair iddialar ileri sürülür. İstanbul'a gelen Venedik temsilcilerine yardım etmekten ve bilgi aktarmaktan geri durmadı ve ayrıca onlardan bilgi almasını da bildi. Orta Avrupa'da bulunduğu sırada karşılaştığı sorunlar ve bun-

ları nasıl hallettiğine dair raporlar hazırladı ve bunlara vurduğu mühürde sultanın bir hizmetkârı olduğunu belirtti.

1531'de Müslüman olduğunu ilan etti. Büyük bir sansasyon yaratan bu olaydan sonra hakkında birtakım eserler yazıldı. Erdel Beyliği'ni elde ettiği sırada öldürüldü (Eylül 1534). Babası A. Gritti'nin devlet başkanlığı sırasında-Avrupa'nın iç taraflarında gelişen siyaset akımları yüzünden ülkeler sıkıntı içindeydi, fakat Osmanlı dostluğu sayesinde bu sıkıntılardan kısa bir zaman içinde kurtuldular. Bunda da Alvise Gritti'nin büyük bir payı vardır. Ve-nedik'i birçok kez ziyaret eden Drağman Yunus Bey ile görüşmeleri sonucu Osmanlı Devleti hakkında bir eser hazırlattı.

Alvise Gritti'nin adı değişik okunuşlara sebep olmuştu; ismin Latince aslı Alcisius olup sonradan Alvise ve Luigi şekline dönüşmüştür.

Gritti ailesinin konağının bulunduğu yere "Begoğlu" (Beyoğlu) denildi. Bu bir rivayet değil, Osmanlı belgelerine de geçen bir olaydır. Örneğin Sadrazam Ayaş Paşa, 1532'de aldığı "laTlerinin bedelini "Beg Oğlunun ademisi Nikola"ya ödedi. 1539'da iki devlet arasındaki savaş durumuna son vermek için "Beg Oğlu Lorenzo" İstanbul'a geldi ve dilekleri Osmanlı erkânı tarafından kabul edildi. 1536'da Venedik'te meydana gelen buğday kıtlığını gidermek için "Doje oğlu" olan "Alcisio" ile "Gregorio" İstanbul'a kadar gelip ricalarda bulundular. Meydana getirdikleri muhteşem konak varlığını sürdüremedi ve aileden hiç kimse ilgilenmediği gibi, hiçbir tüccar veya Venedik temsilcisi buraya sahip çıkmadı. 16. yy'ın sonlarında İstanbul'u ziyaret eden S. Gerlach burasının yıkılmaya yüz tuttuğunu ve yerine bir rasathane yapılmasının düşünüldüğünü bize aktarır.



Francesco Gritti (1673-1729)

1723-1726 arasında İstanbul'da balyos (ba-ilo) olarak bulundu. İki devlet arasında artık tarihi savaşlar sona ermiş, en son ahitname (Pasarofça) imzalanmıştı. Osmanlı Devleti'nde "Lale Devri" diye adlandırılan dönem başlamıştı. F. Gritti de bunları izledi. Ortada çarpıcı siyasi olaylar olmamakla birlikte kültür alanında mühim çalışmalar başlatılmıştı, hattâ Gritti de bir e-ser kaleme aldı. Balyosluk hizmetinde iken selefi tarafından başlatılan balyosluk binasının tamir işi için büyük bir keşif yaptırdı ve sonra 1725'te detaylı bir planını çizdirdi. Gritti ailesinin erkek kolu geçen yüzyılda söndü.



Bibi. T. Bertele, II palazze degli ambasciato-ri di Venezia a Constantinopoli e le sue an-tiche memorie, Bologna, 1932; P. Preto, Venezia e i Turchi, Firenze, 1975; Hammer, Dev-let-i Osmaniye Tarihi, V, İst., 1330; S. N. Fisher, The Foreign Relations of Turkey, 1481-1512, Urbana, 1948; C. Coco-F. Manzonetto, Baili vene-ziani alla Sublime Porta. Storia e caratteristic-he deli 'ambasciata veneta a Constantinopeli, Venedik, 1985; C. Coco, Da Mattea Corvino ağlı ottomani. Rapporti diplomatici tra Venezia e l'Ungheria, 1458-1541, Venedik, 1990; ,JVI. T. Gökbilgin, "Venedik Devlet Arşivindeki Vesikalar Külliyatında Kanuni Sultan Süleyman

Devri Belgeleri1', Belgeler, S. 2 (1964), s. 121-220; ay, "Venedik Devlet Arşivindeki Türkçe Belgeler Koleksiyonu ve Bizimle İlgili Diğer Belgeler", ae, S. 9-12(1968-1971), s. 1-151; J. C. Davis, "Shipping and spying in the early ca-reer of a Venetian Doge. 1496-1502", Studi Ve-neziani, XVI (1974), s. 97-108; I. Melikoff, "Ba-yezid II et Venise. Cinq lettres imperiales (Nâ-me-i Hümâyûn) provenant de l'Archivio di Sta-to di Venezia", Turcica, I (1969), s. 124-149; H. Kellenbenz, "Handelsverbinglungen zwischen mitteleuropa und istanbul über Venedig in der ersten halfte deş 16. jahrhunderts", Studi Vene-ziani, IX (1967), s. 193-199; C. Feneşan-J.-L. Bacque-Grammont, "Notes et autres docu-ments sur Aloisio Gritti et leş pays roumains", Anatolia Modema, III (1992). s. 61-103; R. Fin-lay, "Al servizio del sultaho: Venezia e i Turchi e il nıonde cristiano 1523-1535", Renovatio Urbis. Venezia nell'etâ di Andrea Gritti (1523-1538), Roma, 1984, s. 78-118; C. E. Arseven, Eski Galata ve Binaları, ist., 1989; F. tsfendiya-roğlu, Galatasaray Tarihi, I, İst., 1952; F. An-tenibor, Le relazioni a stamps degli ambasci-atori veneti, Padova, 1939; G. Gozzi-M. Knap-ton-G. Scarabello, La Repubblica di Venezia nell' etâ moderna, Dal 1517 alla fine della Repubblica, Torino, 1992; R. Predelli, ILibri Commemoriali della Repubblica di Venezia. Regesti, VI, Venedik, 1903; G. Benzoni, "A pro-posito del del doge", /Dogi, Milano, 1982, s. 45-72; T. Kardos "Dramma satirico carnava-lesco su Alvise Gritti. governatore deli' Unghe-ria, 1532", Venezia e Ungheria nel Rinascimen-to, Firenze, 1973, s. 397-427; W. Zele, "Ali Bey, un interprete della Porta nella Venezia del 500", Studi Veneziani, XIX (1990), s. 187-224; F. C. Lane, Venice, A maritime republic, Baltimore, 1973; M. H. Şakiroğlu, "Venedik Arşivi ve Kitaplarından Türk Tarih ve Kültürüne Ait Kayıtlar", Erdem, S. 7 (Ocak 1987), s. 111-134; R. Cessi, "Gritti", Encidopedia Italiana, XVII, s. 977; "Gritti", TA, XVIII, 84-85; M. L. Shay, The Ottoman Empirefrom 1720 to 1734 as re-vealed in despalches of the venetian baili, Urbana, 1944. mahj^tjt H ŞAKİROĞLU



GROSVENOR, EDWIN AUGUSTUS

(30 Ağustos 1845, Neıvberyport -15 Eylül 1936, Amberst) ABD'li tarihçi.

1873-1890 arasında Robert Colleğe'de tarih öğretmenliği yapan Grosvenor'un İstanbul ile ilgili iki yayını vardır. Bunlardan ilki, İstanbul Hippodrom'u ve onun hâlâ duran anıtlarına dair 62 sahifelik küçük bir kitaptır (The Hippodrome of Constantinop-le and üs Stili Existing Monuments, Londra, 1889). Grosvenor, bu kitapta geç ilkçağda şehir halkının en büyük eğlencesi olan araba yarışlarının yapıldığı Hippod-rom'un (Atmeydam) tarihçesini, ilmi dipnotlar olmaksızın düz metin halinde anlatır (s. 1-50). Bu tarihçede Hippodrom'un Osmanlı döneminde Atmeydam'na dönüştükten sonraki hikâyesi de ihmal edilmemiştir. Sonraki 11 sahifede ise bugünkü Sultanahmet Meydam'nda görülen üç anıt üzerinde durulur. Kırım Savaşı sırasında İstanbul'a gelen British Museum görevlilerinden Charles Newton, 1856'da bu anıtların toprağa gömülmüş olan kaidelerini açarak meydana çıkarmış ve bu çukurların etrafını demir birer parmaklık ile çevirmiştir. Grosvenor, küçük kitabının bu ikinci bölümünde buradaki Dikilitaş, Burmalı Sütun ve Örme Sütun hakkındaki arkeolojik incelemelerini ve burada tespit ettiği kitabelerin kopyalarını okuyucuya sunar.

CONSTANTINOPLE

Grosvenor'un Constantinople adlı kitabının birinci cildinin iç kapağı. Gözlem Yayıncılık Arşivi

Grosvenor'un ikinci eseri ise doğrudan doğruya İstanbul'a dairdir (Constantinople, Boston, 1893, 2 c.). Kalın iki cildi dolduran bu resimli kitabın altı sahifelik önsözünü General Lew Wallace yazmıştır. Gerek bunda, gerek Grosvenor'un kaleme aldığı giriş yazılarında belirtildiğine göre, bu kitabın meydana gelmesinde İstanbul'un amatör Rum tarihçisi A. G. Paspa-tis'in (1814-1891) çok büyük payı vardır. Son derecede iyi kalitede kâğıda basılan bu kitapta, İstanbul'un tarihi anlatıldıktan sonra, Haliç, Galata, Beyoğlu, Boğaziçi' nin iki yakası, Üsküdar, Kadıköy, Adalar hakkında bilgi verilir.

Bizans dönemindeki İstanbul'un hamamları, meydanları, sarayları, kiliseleri ile Hippodrom kısaca tanıtılır, arkasından da hâlâ duran geç Roma ve Bizans eserlerine geçilir. Bu bölümde, Bozdoğan Kemeri, Constantinus Hamamı sandığı Çukur Hamam, sarnıçlar, anıt sütunlar, saray kalıntıları, Eğrikapı'da Anemas Zindanı ve Kulesi'nin(->) kalıntıları, Galata Kulesi anlatılarak camiye çevrilen eski Bizans kiliseleri anlatılır.

İkinci cildin başında yer alan bölümde Grosvenor, ilim ve tecrübesine hayran olduğu Paspatis'in eski Bizans kiliseleri için verdiği bilgileri tekrarlar. Ayasofya'dan sonra yazar, Marmara, Haliç ve kara tarafı surlarına geçer. Bunu İstanbul'un başlıca camilerini tarif eden uzun bir bölüm takip eder (s. 625-705). Kitabın sonunda ise saray, hamamlar, hanlar ve Kapalıçarşı'ya dair bölümler ile o yıllarda var olan Yeniçeriler Müzesi ile Asâr-ı Atika (Arkeoloji) Müzesi'ne dair bilgiler yer alır.

Grosvenor'un bu kitabı, İstanbul ve şehrin eski eserlerine dair, o yıllarda yazılabilecek en mükemmel ve yazarın önsözünde de belirttiği gibi "herkes için" hazırlanmış bir kitaptır. İçinde artık değerini kaybetmiş veya yanlış oldukları anlaşılmış bilgiler de bulunmakla beraber, bazı gözlemler bakımından hâlâ başvurulacak bir değere sahiptir.



431

GUDENUS, PHIIIPP FERDEVAND 430

E. Grosvenor, istanbul'da Robert Colle-ge'den aynlarak ABD'de Amherst College' de Avrupa tarihi profesörü olmuştur, istanbul'daki Rum Edebiyat Kurumu, Elini-kos Filoloyikos Siloğos Konstantinopoleos' un(->), Ortaçağ Araştırmaları Kurumu ile Atina'da Parnassos Kurumu'nun üyesi idi.

İstanbul'da yaşadığı yıllarda 28 Ekim 1875'te dünyaya gelen oğlu Gilbert H. Grosvenor (ö. 1966), yanm yüzyılı aşkın bir süre (1900-1954) ünlü National Geographic Magazine'm yayın yönetmenliğini yapmıştır. Eşi ve E. A. Grosvenor'un gelini Elsie May Bell, telefonu icat eden ünlü bilini a-damı Alexander Graham Bell'in kızıdır. SEMAVi EYlCE

GUDENUS, PHIIJPP FERDEVAND

(18. yy) Alman asilzadesi ve generali.

Avusturya elçisi maiyetinde 1739-1740' ta istanbul'da bulunmuştur. 1739'da imzalanmış olan Belgrad Antlaşması'mn görüşmelerinde hazır bulunduğunu, Fransa Elçisi de Villeuneuve'ün sekreteri Char-les-Claude de Peyssonnel'in tanıklığından öğreniyoruz. Peyssonnel'e göre "Gudenus'

un çizimleri olağanüstüdür, bugüne kadar bu ülkenin örf ve âdetlerine ait bu denli çok sayıda ve dakik çizim görülmemiştir; ayrıca son derece doğru manzaralar da çizmiştir ve kitabı çok ilginç olacaktır".

Söz konusu kitap Collection de Habil-lements en Turquie, dessines d'apres na-turepar le Baron de Gudenus et dedies aux ambassadeurs qui sont et ont ete â Constantinople, par l'Academie Imperiak d'Empire adıyla 174l'den sonra basılmıştır. 30 gravür levhasından oluşur, metni yoktur, ilk 10 levha istanbul'un isveç Elçiliği binasından görünen panoramasıdır. Bu panorama Boğaz ve Üsküdar görüntüsünden başlar, Kasımpaşa ve Piyalepaşa' ya kadar gider. Gravürleri çizen J. G. The-lot'dur. 11'inci levha manzaranın çizim yerini ve görüntülerini saptamak için sunulan ve Seigneur de Riben'ın planından aldığı yazılan bir istanbul planıdır. 12-22 numaralı levhaların gravürleri I. Landerer, C. A. Pfanz ve J. Wachsmouth tarafından yapılmış ve istanbul (Topkapı Sarayı, Sultan Ahmet ve Süleymaniye camileri), Edirne ve Balkanlar'a ait görüntüler içerir, 23' üncü levhada koşumlarının tüm ayrıntıla-

Gudenus'un

kitabında

yer alan

açıklamalı

istanbul

haritası.



Galeri Al/a

n ile gösterildiği üç deve resmi vardır. Geri kalan yedi levhanın her birinde ise birkaç figür vardır. Bunların arasındaki res-migeçitte içoğlanlan, kapıcı, deli, çorbacı, aşçıbaşı, bostancı, alay çavuşu, yeniçeri çavuşu, padişah seyisi, albay elbisesiyle yeniçeri, mataracı figürleri ilginçtir.

Çizimlerin asılları Gudenus ailesi tarafından Viyana dolaylarında Tannhausen Şatosu'nda muhafaza edilmektedir. Bibi. A. Boppe, Leşpeintres du Bosphore su XVine siecle, Paris, 1989, s. 281.

STEFANOS YERASlMOS



GUILLEMET, PEERRE DESIRE

(1827, Lyon - 30Nisan 1878, istanbul) Fransız ressam.

1844-1847 arasında Lyon Güzel Sanatlar Akademisi'nde, sonra Hippolyte Fland-rin Atölyesi'nde eğitim gördü. 1857-1863 arasında desen ve yağlıboya tekniklerindeki portreleriyle Paris Salonu'na katıldı. Mart 1865'te Abdülaziz'in portresini yapmak üzere istanbul'a çağrılan Guillemet, saray ressamı olarak görevlendirildi ve ö-lümüne kadar geçen 13 sene istanbul'da yaşadı. 1873'te Şeker Ahmed Paşa'nın Be-yoğlu'nda düzenlediği ilk resim sergisine kendisi gibi ressam olan eşiyle birlikte katıldı.

Guillemet, "Desen ve Resim Akademisi" adıyla 1874'te İstanbul'da Beyoğlu Ham-malbaşı Sokağı no. 60'ta istanbul'da ilk kez bir resim okulu kurdu. Eşi ile beraber yönettiği bu akademide suluboya, pastel ile figür, manzara, çiçek ve süsleme dersleri verdi. Okul öğrencilerinin eserlerinden meydana gelen ilk sergi Haziran 1876'da açılmıştı. Şeker Ahmed Paşa'nın ikinci sergisi ile Guillemet'in akademisinin sergilerinin birbirini takibi, sanat hareketlerinin canlılığım sağlamış ve güzel sanatlar öğretimi yapılacak bir okulun kurulmasına varacak ortamı hazırlamıştır. Osman Ham-di Bey'in 1883'te kurduğu Sanayi-i Nefise Mektebi'nden önce, 12 Kasım 1877'de Mekteb-i Sanayi-i Şahane kurulmuş ve Guillemet müdür olarak atanmıştır. Bu o-kulun faaliyete geçişine dair bir bilgiye rastlanmamıştır.

Abdülaziz'in pek çok portresini, bu a-rada saray kadınlarının da resimlerini yapan sanatçı, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında göçmenlere yardım çalışmalarında bulunurken yakalandığı tifodan ölmüş, Feriköy Latin Katolik Mezarlığı'na gömülmüştür.



Bibi. E. Benezit, Dictionnaire deş Peintres, Sculpteurs, Dessinateurs et Graveurs, IV, Paris, 1956, s. 506; H. Edhem (Eldem), Elvah-ı Nak-şiye Koleksiyonu, ist., 1970; M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, ist, 1971; S. Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, ist., 1986; S. Ger-maner-Z. İnankur, Oryantalizm ve Türkiye, İst., 1989.

HA1ENUR KÂTİPOĞLU



GUREBA HASTANESİ

1845'te Çapa'da(->) Bezmiâlem Valide Sul-tan(->) tarafından kurulmuş hastane.

1843'te istanbul'da baş gösteren şiddetli çiçek salgınında mevcut hastaneler ye-

tersiz kalmıştı. Yardımsever bir insan olan, II. Mahmud'un kadın efendilerinden, Ab-dülmecid'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan hastaların parasız tedavi edilebilecekleri bir hastane yaptırmaya karar verdi. O zaman hastaneler şehrin dışında havadar bir alanda inşa edildiğinden hastanenin yapımı için bugün Vatan Caddesi ile Çapa arasında kalan Yenibahçe Çayın uygun görülmüştü. Yapım işlerine nezaretle Darp-hane-i Âmire Nazırı Tahir Bey görevlendirildi. Yöreye göre düşük seviyede bir arsanın seçilmesinin yüksek yere su çıkmayacağı düşüncesi olduğu söylenir, inşaat, evkafta inşaat müdürü olan Abdülhalim Efendi tarafından idare edilmiştir.

2 Nisan 1845'te törenle açılan hastanede yatak sayısı 201 idi. 12 hasta koğuşu, bir eczane ile "tabib-i evvel" (başhekim), "tabib-i sani" (başhekim yardımcısı), müdür, eczacılar ve cerrahlara ayrılmış birer oda bulunmaktaydı. Ayrıca mutfak, hamam ve çamaşır daireleri vardı. 1847'de düzenlenen vakfiyesinde hastanenin adı "Yenibağçe'de Kâin Bezmiâlem Gureba-i Müslimîn Hastahanesi" olarak geçmektedir. Türkiye'de hastane sözcüğü ilk kez bu isimde kullanılmıştır. Aynı zamanda ilk vakıf hastanedir. Vakfiyesinin ilk şartı yoksul ve kimsesiz Müslümanların ücretsiz tedavi edilmesiydi. Hastanenin 1847 tarihli idare-i dahiliye nizamnamesinde de, mikropların bilinmediği o yıllarda bulaşıcı hastalıklar için ayrı bir koğuş tahsis edilmesi, tedavisi mümkün olmayan hastaların hastaneye kabul edilmemesi ve şifa ile taburcu olanlara yolluk verilmesi hükme bağlanmıştır. Nizamnamenin 1. maddesi hastane nezaretini sultanın kethüdalığına vermiştir. Sonradan hastane nazırlığı Evkaf Nezareti'ne geçmiş, bilimsel nezaret de hekimbaşma verilmiştir. Hastanede bilimsel denetim, hekim ve cerrahların işe alınması ve işten çıkarılması hekimbaşı-nın yetkisindeydi. Ancak bu yetkiler sonradan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane Meclisi'ne devredilmiştir.

Hastane, 1864'te ilk kez onarıma alınarak yatak takımları yenilenmiştir. Hastalar, koğuşlara hastalıklanna göre değil hekimlere göre ayrılmaktaydı. İlk defa 1892-1893" te göz ve cerrahi servisleri kurulmuştur. 1894'teki depremde hastanede büyük hasar meydana gelmiş, çatının bir bölümü çökmüştür. Bu nedenle başlayan onarım bir sene sürmüş, çatı ve duvarlar yenilenmiştir. Ayrıca başhekim odasının karşısına ameliyatlılara ait iki çıkma oda inşa edilmiştir. Aydınlanmada kullanılan yağ kandillerinin kaldırılıp havagazı tesisatı yapılması da bu döneme rastlar.

Hastanede 1905'te kulak-burun-boğaz, 1909'da laboratuvar ile deri ve frengi servisi kurulmuş, 1912'de kütüphane, 1913' te röntgen, 1915'te ortopedi ve patolojik a-natomi, 1918'de üroloji servisleri hizmete girmiş ve tam teşekküllü sayılabilecek bir yapılanmaya kavuşmuştur.

Bina ihtiyacı karşılayamaz bir hale geldiğinden, 1910'da Evkaf Nazırı Ürgüplü Hayri Bey tarafından kurulan ve Mimar Kemaleddin Bey'in de yer aldığı bir heyet,

Gureba

Hastanesi'nin



idare ve

poliklinik

birimleri olarak

kullanılan

binasının

kuzeyden


görünümü,

1970 (üstte) ve

aynı binanın

ilk proje

çizimleri

Fotoğraflar Negativ

TArşivi

yeni pavyonlar yapılmasını kararlaştırmıştır. Aynı yıl, bir idare, bir poliklinik pavyonu ve beş hasta pavyonunun yapımına başlanmış ve kaba inşaatı birilmişken Balkan Savaşı sebebiyle çalışmalar durmuştur. Bir süre sonra tamamlanan binalar iki sene kadar boş kalmış ve 1917'de çevrede çıkan yangından evsiz kalanlar bu pavyonlarda iskân edilmiştir. Mütareke sırasında, Amerikalılar burada bir hastane açmak istemişlerdir. Ancak hastane doktorları binayı elden çıkarmamak için pavyonlardan birini tamamlayarak eski binadan bazı hastaları buraya nakletmişlerdir. Teslim işi sağlanamadığı ve bu arada Amerikalılar da başka bir yerde hastane açtıklarından buraya nakledilen hastalar eski yerlerine taşınmıştır. Bu pavyon 1925'te Kuduz Has-tanesi'ne verilmiştir. Diğer pavyonlar ise reji (tekel) idaresine kiralanmıştır.

1925'te Türkiye Kızılay Cemiyeti tarafından kurulan Hastabakıcı Hemşireler Mektebi'nin ilk uygulama hastanesi Gureba Hastanesi olmuştur. 1924-1925 öğretim yılında Haydarpaşa'da faaliyet gösteren

GTJREBA HASTANESİ

istanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi'nin son iki sınıfının istanbul yakasına geçirilmesi kararlaştırılmış ve Gureba Hastanesi de 50 öğrenci almıştır. Ancak altı ay sonra bu uygulamaya son verilmiştir.

l Ağustos 1933 üniversite reformunda, istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Haydarpaşa'dan alınarak Beyazıt'taki merkez binasına yerleştirildi. Klinikler ise istanbul'un 5 büyük hastanesine dağıtılmış, Gureba Hastanesi'ne Tevfik Sağlam'ın başında bulunduğu II. dahiliye, Erich Rutin başkanlığındaki kulak-burun-boğaz ve Hulusi Behçet'in başkanı olduğu deri ve frengi klinikleri taşınarak eski binaya yerleştirilmiştir. Bundan sonra üniversite, Gureba Hastanesi'nin eksiği bulunan yeni pavyonlarını tamamlayarak enstitü ve kliniklerini bu binalara yerleştirmeye başlamıştır, ilk olarak merkez poliklinik binası ta marnlanmış bunu, 1939'da kulak-burun-boğaz pavyonu izlemiştir. 194l'de II. cerrahi kliniği, II. doğum ve kadın hastalıkları klinikleri ayrı pavyonlara yerleştirilmiştir. Kuduz Hastanesi 194l'de işgal et-

GUREBA HASTANESİ

432

433

GURUTT, CORNEIIUS

tiği pavyondan taşınmış, burası 1942'de yeni tadillerle III. dahiliye kliniğine verilmiştir. 1942'de doğum ile cerrahi pavyonları arasında yapılan amfiteatrda cerrahi ve doğum klinikleri açılmış ve böylece Gureba Hastanesi'nin 1910'da yapımına başlanan pavyonlarının tamamı faaliyete geçmiştir. Hastanenin yeni pavyonlarının bulunduğu yer halk arasında Yukarı Gureba Hastanesi, eski bina ise Aşağı Gureba Hastanesi olarak adlandırılmıştır. Tıp Fakültesi 19ö5'te yeni pavyonların mülkiyetini satın almış, 1968'de Gureba Hastanesi'nin II. dahiliye kliniği de yeni pavyonlardan birine taşınmıştır. Yeni pavyonlar ve çevresinde yapılan ek inşaatlarda İstanbul Tıp Fakültesi gelişmesini sürdürmüştür. Gureba Hastanesi ise 1845'te yapılan ilk bina çevresinde yapılan binalarla genişlemiştir.

Hastane evkafında bulunan Terkos Gölü, 1926'da çıkarılan Sular Kanunu ile İstanbul Belediyesi'ne verilmiş ve belediyenin hastaneden su ücreti istemesi üzerine konu mahkemeye intikal etmiş ve 1987' de davanın kazanılması üzerine belediye hastaneye ücretsiz su vermeye başlamıştır. Cumhuriyet döneminde hastanenin ödeneği Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından karşılanmaktaydı, l Mayıs 1924'te idari a-çıdan Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâle-ti'ne bağlanmıştır. 27 Haziran 1956'da hastanenin yönetimi Vakıflar Genel Müdürlü-ğü'ne verilmiştir. Vakıflar İdaresi 1950'li yıllarda hastanenin boş arsası üzerine 575 yataklı yeni bir hastane yaptırmaya karar vermiştir. 1959 ve 1969da iki kez temel atma töreni yapılmış ve uzun süre bina iskelet halinde kalmıştır.

1979'da İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi yöneticileri ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında imzalanan bir protokol ile Gureba Hastanesi'nde önce bir sağlık bilimleri fakültesi kurulmuş, bir süre sonra adı tıp fakültesi olarak değiştirilmiştir. Bu tıp fakültesi aynı yıl öğretim üyeleri transfer ederek 50 öğrenci almıştır. Vakıflar İdaresi, protokolü bozarak, tıp fakültesinin işgal ettiği koğuşları boşaltması i-çin akademi aleyhine dava açmıştır. Mahkemede önce ihtiyati tedbir kararı almış ve 12 Eylül 1980'den sonra da tahliye kararı vermiştir. Böylece kuruluş yeniden bir

Gureba Hastanesi'nin günümüzdeki yeni binaları. Yavuz Çelenk, 1994

vakıf hastanesi hüviyetine kavuşmuştur. Bu arada Yeni Gureba Hastanesi adına çıkarılan Döner Sermaye Yönetmeliği uygulamaya konmuş ve vakfiye hükümlerine aykırı olarak hastalardan ücret alınmaya başlanmıştır. 1986'da, Gureba Hastanesi Hasta Kabul ve Tedavi Yönetmeliği' nin yürürlüğe girmesiyle, Döner Sermaye Yönetmeliği tarihi bina dışındaki bölümlerde uygulamaya konmuştur.

Bezmiâlem Valide Sultan Vakfı ile Bez-miâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi Kliniklerine Yardım Vakfı ortaklığı ile hastanede Bezmiâlem Üniversitesi a-dıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuş, ancak YÖK Yürütme Kurulu'nun 7 Mart 1989 tarihli kararı ile kapatılmıştır. 1976'da başhekim odasının bitişiğindeki odada Bezmiâlem Valide Sultan Müzesi adıyla bir müze açılmış ve Valide Sultan'a ait şahsi eşyalar ile hastanede kullanılan bazı tarihi eşyalar sergilenmeye başlanmıştır.

Hastane 1984'ten beri Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi Dergisi adıyla bir dergi yayımlamaktadır. Hemşire ihtiyacını karşılamak için 1987'de bünyesinde bir sağlık meslek lisesi açılmıştır. Hastanede 1986'da kanser tarama, tanı ve tedavi bölümü açılmış, 1990'da Yeni Gureba Hastanesi faaliyete geçmiştir. Bundan sonra tarihi bina boşaltılarak restorasyona alınmıştır. Halen devam eden restorasyonunda, binanın özelliğim bozan ekler ile bina içindeki bölmeler kaldırılarak hastanenin orijinal yapısı ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Uzun yıllar Bezmiâlem Hastanesi, Valide Sultan Hastanesi, Gureba-i Müslimîn Hastanesi, Yenibahçe Vakıf Gureba Hastanesi (1937), Vakıf Gureba Hastanesi gibi isimlerle tanınan hastane bugün, Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi adıyla hizmet vermektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı olup katma bütçeli bir eğitim hastanesidir.

Bibi. O. Bolak, Hastanelerimiz, ist., 1950, s. 47-67; K. I. Gürkan, Gureba Hastanesi Tarihçesi, ist., 1944; Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi, ist., 1987; A. Ataseven, "Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi ve Son Yıllardaki Gelişmeler", Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi Dergisi, S. 1-2-3-4 (1989), s. 1-5.

NURAN YILDIRIM



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin