İletişime Giriş
İrfan Erdoğan
New York, Ocak 1996
İLETİŞİME GİRİŞ
irfan Erdoğan
I. İNSAN, TOPLUM VE İLETİŞİMİN ANLAMI
kaynak: Irfan erdogan iletisim egemenlik mucadeleye giris ankara:imge, 1998
A. İLETİŞİM VE İHTİYAÇ
B. ZAMAN: KİMİN, NE VE KİM İÇİN?
C. YER: İLETİŞİMİN JEOPOLİTİKASI
D. İLETİŞİMİN İLETİSİ: MESAJ VE MASAJ
E. İLETİŞİMİN ÜRETTİĞİ: MESAJ VE MASAJIN ÖTESİ
F. ARAÇ GEREKLİLİĞİ
G. İLETİŞİMİN İLETECİSİ: SADECE POSTACI MI?
H. İLETİYİ ALAN: O DA KİM OLUYOR Kİ?
I. İLETİNİN AMACI: ÖPÜLDÜN! HABERİN VAR MI?
J. AMAÇSIZ İLETİŞİM: NİYETSİZ ORUÇ?
1. Kendiliğinden olma, normallik görünümü
2. Normallettirilmit zorunluluk
3. İstemeden gönderilen iletiler
4. Planlanmış rastlantı: İşgal ve tecavüz iletişimi
5. İstem ve güç ilişkileri
6. İstemediğine direniş ve mücadele
K. GEREKLİLİK, İHTİYAÇ VE AMAÇLAR İLİŞKİSİ
1. Amaç için araç
2. Amaç, engeller ve araca neden
3. İstemler, araçlar ve mülkiyet ilişkileri
L. İLETİŞİMİN GERİ İLETİŞİMİ: TEPKİNİN SAHTE VE GERÇEK YAPISI
M. İLETİŞİM ÖĞELERİNİN ANLAM YAPISI
N. İLETİŞİM NEREDE BAŞLAR VE NEREDE BİTER?
O. İLETİŞİMDE GÜRÜLTÜ VE İLETİŞİMİN KIRILMASI\ÇÖKMESİ
P. İLETİŞİMDE SESSİZLİK: DAYANIŞMA, BASKI VE MÜCADELE
Q. İLETİŞİMDE DUYGULAR VE BİZ
R. VE ONLAR
II. İLETİŞİM İLİŞKİLERİ
A. İLETİŞİM İLİŞKİLERİNİN ANLAMI
B. İLETİŞİM VE TOPLUM İLİŞKİSİ
C. İLETİŞİM VE GÜÇ İLİŞKİLERİ
D. İLETİŞİM İLİŞKİLERİNDE ÖZGÜRLÜĞÜN ANLAMI
E. GÜÇ VE İLETİŞİM POLİTİKASI
III. İLETİŞİMİ SINIFLANDIRMA BİÇİMLERİ
A. KİŞİYİ ÖLÇÜ ALARAK YAPILAN SINIFLANDIRMA
1. KENDİYLE İLETİŞİM
2. KİŞİNİN ÇEVRESİYLE İLETİŞİMİ
B. YER VE ZAMAN ÖLÇEKLERİNE GÖRE SINIFLANDIRMA
1. YÜZYÜZE İLETİŞİM
2. YÜZ YÜZE OLMAYAN İLETİŞİM
C. İNSAN SAYISINA GÖRE SINIFLANDIRMA
1. Küçük Grup konumunda iletitim
2. Genit grup konumunda iletitim: Kitle
3. Kalabalık iletişimi
D. ARACA GÖRE SINIFLANDIRMA
E. İLETİYE\MESAJA GÖRE SINIFLANDIRMA
F. DEVLETİN ROLÜNE GÖRE SINIFLANDIRMA
G. ÖRGÜT SAHİPLİĞİNE GÖRE SINIFLANDIRMA
H. GERİ-İLETİŞİME GÖRE SINIFLANDIRMA
1. Arzuyla katılım geri-iletişimi
2. Zorunlu istemeyerek katılım geri-iletişimi
3. Sorumluluğu yüklenmeyerek katılım geri-iletişimi
4. Katılımı kabul etmeyen geri-iletişim
5. İletişimin amacına karşı mücadeleye giren geri-iletişim
IV. KİTLE İLETİŞİMİ
A. KİTLE İLETİŞİMİ NE DEMEK?
B. KİTLE İLETİŞİMİNİN İLETENİ\GÖNDERENİ
C. KİTLE İLETİŞİMİNİN İLETİSİ: NE ÜRETİR?
D. YEM-İLETİ BİÇİMLERİ VE ÜRETİLERİ
E. İLETİNİN NEDEN ÜRETİLDİĞİ
F. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI
G. KİTLE İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ VE İHTİYAÇ İLİŞKİSİ
H. KİTLE İLETİŞİMİNİN İZLEYİCİSİ
I. KİTLE İLETİŞİMİNİN GERİ-İLETİSİ
V. KİTLE İLETİŞİMİ VE REKLAMCILIK BAĞI
VI. ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE İLETİŞİM
A. ULUSLARARASI DÜZENİN EGEMEN KARAKTERİ
1. İletişim teknolojisi, yansızlığı ve transferi
2. İletişim örgütlenmesi ve ilişkileri
3. Ürün üretimi, dağıtımı ve fiyat politikası
4. Profesyonellik, profesyonel ideoloji ve iletişim politikaları
B. YENİ DÜNYA ENFORMASYON VE İLETİŞİM DÜZENİ?
C. MEDYA EMPERYALİZMİ, KÜLTÜREL EGEMENLİK
VII. TÜRKİYE’DE İLETİŞİM
A. ANADOLU İMPARATORLUKLARINDA
1. İLK İMPARATORLUKLAR
2. OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ
B. CUMHURİYET DÖNEMİ
VIII. BİTİRİRKEN
-
İNSAN, TOPLUM VE İLETİŞİMİN ANLAMI
Elinde dolu sandığı boş kadehiyle, kalabalık meyhanenin yalnızlığında, kendini, kaybolanı ve düşlediğini arayan bir sarhoş. Bulutlar arasında yalpalayarak yolunu bulmaya çalışırken, olduğu yerde fırtınadaki ağaç gibi sallanıyor çaresiz. Sarhoşun dengesini yitirmiş dünyasının bulanık köşe başında bir kadın... Sarhoş buğulu gözlerle kadına bakıp iştahla söylenir: İletişimin süper highway'inde kayıp gidiyorum... Bir hoşum, Nonoşum!
Kendi dediğine inanamaz sarhoş: "iletişimin süper highway'i de ne demek?" diye sorar kadına.
Kadın sessiz.. Oralı bile değil. Şehvetli gülümsemesi bütün vücudunu yapıştırdığı yanındaki adama asılıp kalmış.
Kuru kuru yutkunan sarhoşun gözleri, kadının yapıştığı adama kayar. Adam genç ve yakışıklı. Sağ elinde sevgilisi gibi kavradığı bir bilgisayar; Üzerinde kocaman IBM yazılı. Öbür eliyle kadının belini sarmış; IBM'den fışkıran ve şeritler halinde önlerinde uzanan rengarenk ışıklı bir yolda kayar gibi gidiyorlar. Bu reklam-afişin altında "Süper highway’de iletişim" yazılı...
Sarhoş sigarasını hırsla dişlerinin arasına alıp, derin bir çekişle ciğerini nikotinle doldurur. Mahmurlaşan bakışlarını saplayıp kadına, "ben de insanım" diye söylenir kendi kendine. Ardından, kadının vücudunun kıvrıntılarına tutuna tutuna ayakta durmaya çalışarak hayallenmeye devam eder...
Sarhoş, kadının kırmızı boyayla doğallıktan ayırdığı ve gerçeği yapayla yeniden-biçimlendirdiği dudaklarına yapışırken, ansızın alkollü nefesi tükürüğüne karışıp, çöl toprağı gibi yanan boğazına takılır. Kurtulmak için öksürür sarhoş. Öksürüğü dumanlı havayı yırtarak, "viraneyim, divaneyim, mahvolmuşum, felek vurmuş kahrolmuşum" diye ağlayan arabeskle çarpışır. Arabeski için için inleyerek dinleyen kulakların dumanlı gözleri hoşnutsuzlukla sarhoşa çevrilir. Sarhoş, gözlere, bir kez daha öksürerek, erkekçe karşılık verir...
Dışarıda aysız kapkaranlık geceyi aydınlatmaya çalışan sokak lambalarının ışığının dokunduğu çıplak kaldırımda kimsesiz üç çocuk serilmiş yatıyor. Gezinen veya evine dönmek için arabalarına yürüyen insanlar çocuklara basmamak için zikzaklar çizerek yollarına devam ediyorlar...
Daha kendisi görünmeden gelen güneşin ilk ışığı, kentin çalışanlar bölgesinin karanlığını yırtar yırtmaz, sokaklar hücrelerinin kapısından kendilerini isteksizce dışarı atan insanlarla dolar. Gece boyu zehirli eksoz dumanlarından dinlenmiş havanın içlerine dolmasıyla canlanan bir saldırı başlar: Otobüs ve dolmuş duraklarına doğru bir koşuşturma... Yaşam koşulları ellerinden alınarak ücretli-köleliğe düşürülmüş insanlığın aç ve geç kalmama koşturusu... Karın doyurma yarışının, egemenlik ve mücadelenin günlük başlangıcı...
İletişim insanın fiziksel ve sosyal varlığının zorunlu koşuludur. İletişim olmaksızın insanın fiziksel ve toplumsal varlığını sürdürme olasılığı ortadan kalkar. İletişim söz söyleme, mesaj alışverişi ve özellikle “% 60 vücut dili” gibi saçmalıklarla gelenlerin ilkel indirgemelerinin çok ötesindedir.
İletişim insan faaliyetini anlatır. İletişim, eşitlikte diyalogdur; egemenlikte baskı ve mücadeledir; bir anlamın iletimi, bir alışveriş, bir ilişki ve ilişkideki faaliyettir.
İletişim bütün canlı varlıkların yaşam gereğidir.
İletişim olmaksızın ne insanın kendiyle ve dış çevresiyle ilişkisi ne de etkinlikleri olabilir.
Nerede insan faaliyeti varsa, orada iletişim vardır. İletişim insan yaşamının ve ilişkisinin temel koşuludur.
İletişim insan ilişkisinin süre giden sürecidir; İnsanla birlikte gerçek zaman ve gerçek yerde olur; Sosyal bir fenomendir. Bu nedenlerle, iletişimi anlamak için iletişimin olduğu sosyal, ekonomik, siyasal ve tarihsel konum içinde incelemek gerekir.
İletişim, Schiller'in anlatımıyla (1976), mesajlar ve mesajların aktığı devrelerden çok dahasını içerir. iletişim sosyal gerçeği tanımlar, ve bu yolla işin örgütlenmesini etkiler, teknolojinin karakterini, eğitim sisteminin mefrudatını, boş zamanın kullanılışını etkiler (Bu etkilemeyi, sakın belirleme olarak anlamayın. Çünkü belirleme ve etkileme materyal güç ilişkilerine bağıntılıdır.)
Bir iletişim sürecinin bir anına bakarsak,
(1) Herhangi bir gereksinme nedeniyle,
(2) Belli bir zamanda,
(3) Belli güç ilişkileri içinde,
(4) Belli gelişmelerin belli özelliklerini gösteren bir yerde (iletişimin olduğu örgütlü yapısal konumda),
(5) Herhangi bir iletiyi,
(6) Gerekli iletişim araçlarını kullanarak,
(7) Belli bir amaçla başlatanı (veya sürdüreni) ve
(8) İletiyi belli iletişim araçlarıyla alanı içeren;
(9) O an veya ilerde belli sonuçları beklenen,
(10) Tepki olasılıklarını (ve bu olasılıkların özelliklerini ve bu özelliklere göre potansiyel veya o an yapılan, geri-iletişimi) görürüz.
Gerçi bu skeç "gönderici, mesaj, araç, alıcı" süreci veya "kim, kime, hangi kanalla, neyi, ne etkiyle söylüyor" biçiminde açıklanan egemen iletişim sürecinden çok daha anlamlı bir özetlemedir; Gene de iletişim faaliyetinin oldukça genel, bir anlık kesitidir. İletişim belli ortam ve koşullar altında oluşur ve sürer. İletişim güç uygulamasıdır; üretim ilişkilerinin biçimlenmiş pratiğidir; ilişkide olduğu düzenin gerçekleşmesinin zorunlu gereğidir; Egemenliğin ve egemenlik mücadelesinin belli bir an ve yerdeki sonucunun ve durumunun ifadesidir.
"Egemen" kavramını egemenlik ilişkisinin bir sonucu olarak niteliyorum. Egemenlik ilişkisini, egemenlik kurma ve egemenliğe karşı direniş ilişkisi olarak ele alıyorum. Egemenlik bu anlama, egemenlik kurma ve mücadele ilişkilerinin dinamik durumunun bir anını anlatır. Egemenlik, belli bir yerde ve zamanda, belli koşullarla gelen, yasal ve ideolojik süreçlerle meşrulaştırılmış ve çeşitli baskı yollarıyla sürdürülen, mücadeleyle çözülmesi gereken, bir ilişki durumudur. Dolayısıyla, egemenlik dediğimde, belli bir gücün belli bir zamanda ve yerde kurduğu ve mücadeleler içinde sürdürülen bir ilişkiler düzeni demek istiyorum. Egemenlikte, karşıtlık egemenliğin dışında değildir: Karşıtlık, üzerinde egemenlik kurulanların (boyun sunanlar dahil) tepkisidir. Boyun sunuşun veya mücadelenin biçimleri egemenliğin yoğunluğu ve kapsamını gösterir. Bunun çok önemli bir anlamı vardır: Egemenlik belli bir yer ve zamandaki ilişkiler koşulunu anlatır ve dinamik bir yapıya sahiptir. Egemenlik sadece egemenin ekonomik, siyasal ve kültürel güç kullanımını anlatmaz, aynı zamanda, üzerinde güç uygulaması yapılanın yaşam ve kendini içinde bulduğu duruma çözüm mücadelesini ifade eder. Burjuva bilimindeki "ikna, davranış modifikasyonu, çatışma yönetimi" gibi kavramlar, eşitsel ve özgürlükçü insan ilişkilerini değil, dikey-ilişkiler düzeninde egemenliğin kurulması ve sürdürülmesi girişimlerini (ve karşı mücadeleyi) anlatır. Conor'un belirttiği gibi (1994), nerede egemenlik varsa orada direniş veya en azından direniş potansiyeli vardır.
-
İLETİŞİM VE İHTİYAÇ
İletişim bir ihtiyaç nedenlidir. İhtiyaç, amaçlı insan faaliyetini getirir. Dolayısıyla, iletişim, amaçlı insan faaliyeti olur. En amaçsız göründüğü yerde bile, kesinlikle bir amaca sahiptir.
İhtiyaçlar, amaçlar, faaliyetler ve ihtiyaçları giderme insanın yaşadığı yapısallaşmış koşullardan bağımsız olarak gelişmez ve geçiştirilmez. Koşullarla belirlenir, sınırlanır ve koşulları sürdürme ve değiştirmeyle ilgilidir.
İhtiyaçlar ve iletişim durup dururken kendiliğinden olmadığı gibi, hem oluşumunda hem de giderilmesinde "özgürlük" yerine "engellemeler, sınırlamalar ve engelleri aşıp sınırı genişletmeler ve insanlar arası dayanışma veya sömürü egemendir.
Çeşitli kölelik biçimine dayanan sosyal biçimlenmelerde (örneğin ağalık, feodal ve kapitalist yapılarda) ihtiyaçlar ve amaçlar, bir başkasının ihtiyacını ve amacını kontrol etme yoluyla kendi ihtiyacını gerçekleştirme üzerine kurulmuştur. Bu koşullarda, iletişim ihtiyacı hem sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal egemenlik sağlama ve yürütme hem de egemenliğe karşı mücadele amaçlıdır.
Herkes kendi ihtiyacını karşılamak ister, fakat bu karşılamanın olanakları ellerinde değildir veya örgütlü toplumsal biçimin özelliklerine göresel olarak ellerinden alınmış ve yoksun bırakılmışlardır. Bu durum dün olduğu kadar bugün de içinde yaşadığımız dünyanın yapay-gerçeğidir. Yapaydır, çünkü evrensel insan gerçeğini değil, egemenliğin gerçeğini anlatır. O zaman, temel ihtiyaçlarından bile yoksun bırakılmış ve bu ihtiyaçlarını karşılama olanakları minimum seviyeye hapsedilmiş insanların, en önemli ihtiyacı sokuldukları bu durumdan kurtulma mücadelesi olur. Türkiye’de bugün bir araya gelen insanların konuştukları gündemlerin başında sürekli durumlarından ve gidişten şikayet etmeleri değişim ihtiyacının duyulmasındandır. Grevler ve grevlere karşı yönetici sınıfların resmi sözcülerinin ve karar vericilerinin tutumları çatışan ihtiyaçların (sömürülmeme ve sömürme amaçlarının) yansıdığı bir alandır.
Ne ihtiyaçlar, ne de ihtiyaçlar ve amaçlarla oluşan iletişim, birbiri yanında, birbirinden kopuk ve birbirinden bağımsızdır. Aksine, ihtiyaçlar ve iletişim egemen bir yapının ve bu yapıdaki mücadelelerin içindedir ve böylece anlam bulur. Gereksinmelerin karşılanması iletişimi, örneğin hastalıkta doktor ve hastahane örgütlenmesine, dolayısıyla sosyal yapının sağlık ve bakım politikası ve yapısına bağlıdır. İnsanın eğitim ihtiyacı kendine bırakılmamıştır: Belli bir eğitim sistemi içine uyması zorunluluğu getirilmiştir. Kişinin ev\barınak\sığınak ihtiyacı, ev sahipliği, kiracılık ilişkisi içinde kişilerin varlığına bağlı olarak düzenlenmiştir. Varlıklılar evlerinin dekorunu nasıl modaya uydurma iletişimi içinde kafa yorarken, geniş kitleler de nasıl kirasını ödeyeceği, kış yakıtını nasıl karşılayacağı iletişimi içinde ter döker. (Burada kitle kavramını sayısal çoğunluk ve niteliksel bakımdan emekleriyle yaşam kavgası veren varlıksızlar anlamına kullanıyorum.) Yiyecek ihtiyacı kendi yiyeceğini kendisi için üreten tarım alanlarında yaşayan küçük çiftçi için, yaz sonu kışlığını hazırlama ve gelecek seneye ne yapacağı kuşkusu iletişimidir. Büyük tarım ve hayvan sahipleri için, ne kadar kar yapacağı ve nasıl devlet teşviki veya yardımıyla karını daha da artıracağı iletişimini hazırlaması ve uygulamasıyla geçer. Tarım alanlarının üretimine bağımlı olarak yaşayan kentin asalak kitleleri ise sabah kahvaltısında zeytin sayma ve demli çay içme talimi iletişimiyle meşguldur. Kentin üst tabakası ise, hangi viski ve şarabın hangi yemekle gideceği, modanın kültürel zevkleri düşürdüğü tartışmasını yaparlar.
Bu konuya kitle iletişim araçları üzerinde dururken tekrar döneceğiz.
ZAMAN: KİMİN, NE VE KİM İÇİN?
"Zaman uçar" der Amerikalılar. Ne amaçla uçtuğu, kimin zamanı ve uçuranın kim olduğundan, ipi tutandan ve zamanı yapandan söz edilmez.
Biri tutar 25'inci kattan koca bir saati "zamanın nasıl uçtuğunu görmek için" atar.
Bazen "Zamanım yok" deriz. Olmayan, zaman mı? Yoksa zamanın sosyal ilişkilerde bulduğu anlam içindeki anlamı mı?
Bazılarının kendileri için zamanı yoktur. Kendilerini zaman içinde kendilerinden kaçarak bulmaya çalışırlar. Zaman içine hapsedilmişlikten kaçılabilinir mi?
İletişim zaman ve yer içinde olur. Ne denli hızlı olursa olsun, zamana ve yere bağımlıdır.
Zamandan kazanmak (veya kaybetmek) hangi koşullarda ne anlama gelir?
Kendi kullanması için bir kesere sap yapan kişinin bunu bir veya iki saatte yapmasının anlamı belki de kazanılan veya kaybedilen zamanı ne yapacağını bilememekten ve zamanın ölçüsünün parasal-kar ölçüsüne dayanmamasından öte gitmez. Fakat eğer aynı adam o keser sapını bir fabrikada işçi olarak yapıyorsa, bir saatte bir sap yapma ile iki saatte bir tane yapma arasındaki fark, fabrikanın sahibi için kazanılan ve kaybedilen değerdir. Bu tür üretim ilişkisinde zaman, çalışan için ücretle ve kapitalist içinse karla anlamlandırılır. Emek için ekmeğini kazanma zamanı ücretli\maaşlı kölelik zamanıdır. Aynı zaman, kapitalist için hem masraf hem de üstüne yatacağı artık-değerin (yaratılan fazla değerin) yaratıldığı zamandır.
Bir sözün söylenmesi, algılanması ve anlamlandırılması ve gerekiyorsa karşılık verilmesi zaman içinde olur. Bir despotun elle yaptığı "kafasını kesin" işaretiyle olan bir iletişim bile, ne denli hızla yapılsa, saniyeler alır. Bir sınıf ortamında bir hocanın ders süresince sosyalleşmiş ve ekonomik bakımdan değerlendirilen zaman 45-50 dakika içinde olur. Eğer iki kişi bilgisayarla iletişim yapıyorsa ve kompütürden kompütüre bilgi aktarılıyorsa, sözle iki insan arasında aktarılması, örneğin, 400 dakika kadar süren 200 sayfalık bir yazılım, kullanılan modemin hızına göre birkaç dakika içinde biter. Fakat bu 200 sayfanın okunup değerlendirmesi saatler alır.
Zaman insan zamanı olur olmaz sosyalleşir. Yani yansız ve evrensel bir zaman yoktur, varsa bile soyutlamadır.
Saatin sekiz olmasının iletiştiği gerçek insan koşulları içinde çeşitli anlamlara gelir: Birisi için sevgilisine telefon etme zamanı ve böylece süregiden bir iletişime, o günkü ve o zamandaki yeni birini ekleme zamanı olabilir. Bir başkası için eve gidip "karı dırdırı" dinleme zamanıdır ve adamın ayakları geri geri gider eve yaklaştıkça. Geri geri giden ayak adamın sadece "keşkesidir." "Keşke" der adam. Geçmişe dönememenin, şimdiyi değiştirememenin "keşkeyle" iç çeken ağıdı. Bir diğeri için dilendirdiği evsiz çocuklardan para toplama zamanıdır. Saat sekizde, örneğin, bir kapitalist çok-okumuş yöneticisiyle işçi atarak, fazla mesai vermeyerek, yeni bir teknoloji alıp daha az işçi çalıştırarak nasıl karlarını artıracaklarını tartışıyor olabilirler. Bu sırada on, on beş kilometre ötede, bir gecekonduda, asgari ücret politikalarının kurbanı aileler, ellerindeki azıcık kömürle kışı geçirebilmek için tiril tiril titremektedir. Saat sekiz: okul biteli birkaç saat oldu. Bilmem ne İletişim fakültesindeki İletişime giriş dersinde, bize belli bir şeyler anlatılalı epey olmuş. Neden okuldaki o zamanı o anlatılanla geçiriyoruz, veya o zamanda onlar anlatılıyor? Amerikanın modern eğitim sistemine ve ideolojisine, ya entellektüel cahilleştirilmekten dolayı ya da kendi sınıfına veya kendini eşleştirdiği sınıfa hizmet ihtiyacından olmalı... Egemen eğitim sisteminin, zamanı, devlet ideolojilerini iletmekle yükümlü olmasından, öğrencilerin kendilerine ne anlatılması gerektiği konusunda hiçbir seçeneğe sahip olmamasından...
"Günümün 9 saati işte, iki saati yolda, birkaç saati evde ve gerisi uykuda geçiyor. Kendime bir hafta sonum var" sözü bence modern dünyanın çalışan insanlarının zamanının nasıl dağıldığını ve bölüşüldüğünü açıkça iletir. Yaşamımıza kimin ve neyin egemen olduğunu anlatır.
"Bu haberi 40 saniye içine sıkıştırmam gerek."
"Kırk beş dakikamız var, 10 soruyu nasıl yetiştirebiliriz ki?"
İletişimde zaman kavramı iletişimi anlamamızda ve değerlendirmemizde önemli bir yer kaplar:
(a) İletişim sosyal bakımdan tanımlanmış bir zaman içinde olur; (Sosyal bakımdan terimini kültürel, teknolojik, siyasal ve ekonomik örgütlülük anlamına ele alalım.)
(b) Belli bir iletişim zamanda aldığı süreye göre belli bir anlam kazanır. Örneğin yüz yüze iletişimde bir iletişim biriminin (örneğin herhangi bir selamlaşmanın veya konuşmanın) oluş süresi anlıktır; Bir mektupla olan postayla gidiş geliş için gerekli bir zaman alır.
(c) iletişimde zamanın kullanımı, iletişim koşullarının bir parçası olarak farklılaşır. Zamanı kullanım özgürlüğü günlük ilişkiler düzeni içinde ortadan kalkar ve arzu edilen biçimde kullanım yerine, ilişkinin getirdiği egemenlik biçimine göre şekillenir. Kadının erkeğini takip etmesinin egemen olduğu bir aile anlayışında, kocasıyla sokakta yürüme zamanı iki adım geriden yürüme iletişimi biçiminde düzenlenmiştir. Okulda öğrencinin zamanı öğretmeni dinleme ve not alma biçimindedir; İkide bir zırt diye atılıp soru soran öğrenci egemenliğe tehlikedir ve ileri gittiği için susturulur.
(d) Zaman üzerinde egemenlik sadece zamanın gaspı değil aynı zamanda, zamanın teknolojik gelişmelerle kontrolunu ve zamanın tekonolojinin fonksiyonu olmasını da getirir: Orta çağın imparatorluğunda İstanbul'un fethine hazırlık ve savaşın süresi, savaşta Osmanlı ordusunun iletişim ağının hızı, yaşadığımız çağın Amerikan imparatorluğunun savaşa hazırlık, Irak'ı uzaktan bombalaması ve kara, hava ve denizdeki güçlerle iletişiminin yoğunluğu ve hızı arasındaki fark çok büyüktür. Bugün iletişim teknolojisinin akıl almaz hızı ve şebekelerle yoğun bir iletişim ağının kurulması hem sıcak hem soğuk savaşta, hem firmaların kendi içlerinde ve aralarındaki iletişimde, hem de dünya pazarındaki iletişimlerde, zaman kavramını "aynı andalığa" indirmişler ve yer farkıyla gelen zaman kısıtlamasını ortadan kaldırmışlardır.
(e) Zamanı sosyalleştiren ve kıymetli bir mülk yapan iletişim teknolojisinin gelişmesi herkes için mi? Dağdaki çoban, köydeki çiftçinin, fabrikadaki işçinin modern teknolojilerle ilişkisi ve modern teknolojilerden elde ettiği fayda ne? Onlar için mi? Onlara rağmen mi? Onlar üzerindeki egemenliğin mi anlatır? Zamanı fetheden teknoloji, zamanı kendi veya herkes için fethetmez, kendinin sahiplerinin amaçları için fetheder (fetheden teknoloji değil, teknolojiyi kendi amaçları için geliştiren ve kullanan güçlerdir.) Çalışanlar için iletişim teknolojisinin gelişmesinin anlamı üzerlerindeki kontrolun artması ve daha da gelişmesidir. İç savaşlarda iletişim teknolojisinin aynı andalığı ve şebekelerle kumanda merkezlerinin birbirine bağlanmaları olayları duymaya, harekete, manevraya ve tepkiye çabukluk sağlar. Aynı şekilde bir gösteriyi izleyen polisin birbiriyle ilişkisinde telsiz-telefonla elde edilen aynı-andalık ve yer bakımından hareketlilik (telefon gibi yere bağımlı olmaması) gösteriyi kontrol ve kararda çabukluk olanakları sağlar. Kısaca, modern iletişim zamanı fethederek, örneğin karar vermede ve uygulamada, pazar ilişkilerinde, firmaların günlük yönetiminde çabukluk getirirler. Egemen için olan bu gerçek, mücadele edenler için de, egemen güçlerinki kadar elbette olamaz, geçerlidir: Bilgisayar şebekelerinin, telefonun, internetin kullanılmasıyla bir ülkede direnen güçler ve olaylar uluslararası alana çok kısa zamanda seslerini duyurmakta ve destek olanakları elde edebilmektedir. Elbette bunu emperyalizmin bir keşif uçağının iletişim cihazlarıyla karşılaştıramayız, çünkü savaş ve iletişim teknolojilerini elde etmek büyük paralar gerektirir.
(g) Zaman öyle, saat yedide haberler var, herkes haber dinler; Saat beşte buluşalım gibi basit görünümlerin çok ötesindedir. Saat yedideki herkesin seyrettiği haber zamanı, egemen ideolojinin egemen pratiklerinin önemli bir iletişimiyle izleyicilerin yüz yüze olduğu zamandır. Bu yüz yüzelik, örneğin egemenliğe karşı mücadelede egemen ideolojik mesajları yeniden-anlamlandırma iletişim faaliyetlerini içerir. Bu yüz yüzelik biçimi, o zamanda başka alternatif faaliyetlerin ve iletişimin oluşumunu engeller. Maç saatinde veya TV'de bedava seks, macera ve dönen göbek havası zamanında, evde sevgi ve ilgi bekleyen çocuk, bu egemenlik ilişki-iletişimi içinde, bir kenara itilir. Emperyalist ideal ve kültürün temsilcisi popüler çocuk filmleri ve çizgi filmleri seyretme zamanı, çocukları aile eğitiminin elinden alan (veya aile eğitimini yeniden-biçimlendiren) evimizin en önemli köşesine yerleştirdiğimiz Truva’nın atının dizginleri ele aldığı zamandır.
(g) Sosyal zaman çok ender olarak yansızdır. O da belki "boş zaman" denen zamandır ki, gerçekte o zaman da gelişmiş kapitalist ülkelerde tüketim ve eğlence endüstrilerinin işgali altındadır. Sosyal zaman taraflıdır, düzenlenmiştir, egemenlik ilişkilerinin bir parçasıdır. Çalışan sınıflar en önemli zamanlarını kapitaliste ve kapitalistin devlet kuruluşlarına emeklerini satarak ücret\maaş köleliği iletişimi içinde harcarlar. İnsan zamanının, uyku dışındaki hayatının çok az bir kısmını iş dışında geçirir. Sosyal zaman egemenlik ilişkilerine göre yapılaştırılmış zamandır ve kölelerin yönetildiği ve çeşitli biçimlerde yaşam mücadelesi verdiği zamandır. Bu zaman içindeki iletişim biçimi de bu yapının özelliklerine göre şekillendirilir.
(h) Zamanı değil, her şeyin bir zamanı var, sakla samanı gelir zamanı, zamanla unutursun gibi deyimler ve zamanla ilgili sayısız türküler ve şarkılar zamanla insanlar arası ilişkilerin önemli bağıntısını anlatır. İletişim belli bir zamanda olur ve o zamanın beraberinde getirdiği koşullara göre anlam kazanır. Öğle saatinin yemek tatili zamanı olması ve bu saatteki, örneğin iş ilişkilerinin "yemek saati ilişkileri" biçimini alması kendiliğinden olmaz. Günde sekiz saat haftada beş gün çalışma ve sekiz saatten fazla çalışınca fazla mesai alma, zamanın kendinin ortaya çıkardığı bir oluşum değildir. Egemenlik mücadelesiyle belirlenen zamanın bölüşümüdür. Zaman üzerinde yapılan kanlı mücadelelerin dinamik bir sonucudur. Resmi eğitimle kitlelere bunu unutturan egemen tarih de...
(i) İletişim ve iletişim ilişkileri zaman içinde değişir; Fakat bunun anlamı değiştiren gücün "zaman olduğu" asla değildir. Zamanla insan ihtiyarlar, ama ihtiyarlayan ve ihtiyarlatan zamanın kendisi değildir; zaman içindeki oluşum, gelişme ve değişme sürecidir. Zaman insanla anlam bulur. Sosyal zaman ve "zamanla değişim" üretim ilişkilerinin değişiminin getirdiği sonuçlardır.
(j) Zaman ekonomik anlamda, hem üretim, hem dağıtım ve hem de tüketim süreçlerinde büyük önem taşır. Kapitalist üretimde zaman "kıt" kaynaklardan biri olarak nitelenir ve teknolojinin amaçlarından önde geleni "zamandan kazanmadır." Kapitalist için emeğin çalışma zamanı maliyetle ilişkilidir ve amaç uzun (çok) çalıştırıp, çok üretip, az ücret\maaş vermektir. Ücret politikalarının ana amaçlarından biri budur: Ücret politikası iletişimi biçimlerinin (örneğin beş yıllık planların tartışılması, grev hakkı, tartışılması ve sunulması) ardında bu neden yatar. Kapitalist mülkiyet ilişkilerinin sonuçlarından biri de, çalışma zamanı üzerinde kurulan egemenliktir. Bu zamanın örgütlenmesi mücadelesinde kapitalist sınıf kontrol olanaklarını ve baskı araçlarını ellerinde tutmaktadır.
(k) Dinlenme, kendine bakma, eğlenme zamanı iş dışı zaman ilişkileri olarak nitelenir. Bu zaman üzerinde insanların kendi özgür kontrollarının olması beklenir. Çoğunlukla da öyle görünür. Kapitalizm kitle üretimine geçişiyle birlikte, kitle tüketimini kontrol ve yönetme zorunluluğu altında, eğlence, sanat, dinlenme ve tüketim zamanını da kolonileştirmiştir: Sanat, özellikle popüler kültür, eğlence, tatil, yiyecek ve içecek kültürel pratikleri, ev kültürü, kişisel tüketim kültürü, kapitalist sermayenin ve üretimin ana girişimleri durumuna gelmiştir.
(l) Kitle iletişiminde zaman: İletişim kesinlikle kitle iletişimine indirgenmemeli; Kitle iletişimi kitlelerin iletişi olarak anlaşılmamalı; Onun yerine, kitle iletişimi, kitle iletişim sermayesinin kendisinin ve kapitalist düzenin satışını yapan ana kurumlardan önde geleni olarak nitelenmelidir. Geleneksel olarak kitle iletişiminde, zaman, (1) kendi ürünlerini üretmede ve ürünün sunumunda paylaşma ölçüsüdür; Haberin bütün günlük program çizelgesi içinde belli bir zaman alması ve hava durumu veya siyaset haberlerinin haberin kendisi içinde belli bir zaman ayrılması gibi. (2) Ekonomik mübadelede zaman reklamcılara kiralanan mülk\değer olur: Zaman paradır. Çalışanların işyerinde, bırak kaytarmayı, çay, kahve ve dedikoduyu, tuvalete bile gitmesi, yani üretim zamanını özel tüketimi için kullanması, sermaye için kayıptır.
Zaman kitle iletişimi etki sorununda, örneğin yeniliklerin ayılması, benimsenmesinde sürecin bağımsız değişkeni olarak ele alınır.
(m) Zaman kesinlikle yerden bağımsız değildir, zamanın anlamı, örgütlü egemenlik ilişkilerinin olduğu yerden soyutlandığınında bu soyutlamanın amacı ve nedeni belirtilmelidir. Zaman yerden soyutlayıp evrenselleştirilince genellikle gerçekliğini yitirir. Örneğin kapitalist kalkınma kuramlarında, kalkınmanın iletşiminde, "geri kalmışlık" çizgisel bir gelişmede zaman bakımından geride olma anlamına kullanılır ve gelişme de modern teknolojileri kullanarak bu "zaman farkını kapatma" olarak sunulur. Böylece, kapitalist gelişme yere bağımlılıktan soyutlanır ve evrensel bir zaman süreci içine indirgenir: Örneğin, biz Amerikadan yüz sene geriyiz denir. Bu yüz sene farkını nasıl kapatırız? 1960'larda biz "take off" (kalkış) dönemindeydik, kalkıştan sonra (uçağın kalkışını düşün) fırtına gibi gidecektik. 1990'lara geldik, hala yerde gidiyoruz ve konu "sürdürülebilir kalkınma" biçimine büründürüldü: Peki fırtınaya ne oldu? Geçti gitti; Üçüncü dünya ülkeleri, az gelişmişti, sonra gelişmekte olan ülkeler oldu, ardından gelişen\kalkınan ülkeler yapıldı. Peki gelişmiş Batı ile gelişenler arasındaki zaman uçurumuna ne oldu? Zamanla ortadan kalkacak (ninni bebeğim niiinni!); Birkaç gün evvel McLuhancılar "global köy" (yani dünya emperyalizmin köyü olma) cümbüşü çalıyordu; Bugün Post-endüstrialistler, ilkel "global köyün" tarihe karıştığını ve insanların "global kentte" yaşamaya başladığının davulunu çalmaya başladılar. Sovyet Rus imparatorluğu çözülüp ganimet paylaşma yarışının başlamasıyla birlikte, davulun sesine "soğuk savaş bitti" nağmesi de katıldı. Dünya, emperyalizmin global kenti olmadı henüz ve soğuk savaş bitmedi, tam aksine kapitalist ve emperyalist sömürünün olduğu her yerde ve birimde bütün şiddetiyle devam etmektedir. Uçuruma ne oldu? Uçurumlar emperyalist, pardon, demokratik iletişimle kapatılmaktadır. Bu da ne demek? Çağımızın egemen iletişim biçimi, zaman ve yeri fethederek (yani teknolojilerle mülkiyetine geçirerek) emperyalist dünyayı örgütleme tarzı oldu.
Zaman, izleyici anketlerinde, medya tüketiminin ölçülerinden biri olarak da egemen güçlerce gasp edilmiştir.
Özlüce sosyal zaman egemenlik ilişkilerinin bütünleşik bir parçasıdır, gasp edilmiştir, sömürüye (ve özgürlük arayışına) bir araçtır. Egemenlik ilişkilerini dinamik bir mücadele durumu olarak nitelediğimiz için, aynı zamanda, mücadelelerin de temel bir parçasıdır.
Zaman için geçerli olanlar aşağıda inceleyeceğim "yer" için de geçerlidir, çünkü iletişimde zaman yerle bağıntılıdır. Bunu yukarda verdiğim örneklerde ve yorumlarda gördük.
İletişim belli bir zamanda ve belli bir yerde olur (yer kavramı uzayı da içerir). Uzay ve uydu iletişimi iletişimin yere bağımlılığını kesinlikle ortadan kaldırmaz; Sadece yer kavramında yerin kapsamı, yapısı, kontrol, sahiplik ve yerin yönetimiyle ilgili politikalar (coğrafik-politikalar\geo-politics) gelişir ve değişime uğrar. Yerle ilgili politikaların uygulanması yapılan iletişimin özelliklerine göre, ev, okul, bağ, bahçe, dükkan, cami, meclis, fabrika, yol, yatak, savaş alanı, ülke, bölge, kıtada vb. olabilir. Eskiden bir kaleyi bombalamak veya bir köprüyü uçurmak için önce gizli istihbaratla bilgiler toplanır, planlar yapılır, toplar hedefe ulaşacak bir yakınlığa getirilir veya sabotajcılar gizlice uçurma işine girişirlerdi. Hem çok riskli hem de uzun zaman alan bir işti. Bugün, örneğin Körfez savaşı Irak'ın köprülerinin ve hava alanlarının ve ana yollarının, depolarının nasıl gökten uçaklarla havaya uçurulduğunu aynı günde Amerikalı'lara gösterdi. Bağdat'a gökten ateş yağdırmak işini, Amerikan savaş gemilerindeki askerler, emin bir uzaklıkta, Coca Colalarını içerek, biralarını yudumlayarak ve Rock'n Roll’larını dinleyerek yaptılar. Gece yatağa giderken banyolarını yapıp rahatladılar. Bağdat halkı sığınaklarda gelecek dakikanın korkusuyla yaşarken, biz de New York'un emin-uzaklığında akşam yemeğiyle akşam haberinde en küçük bir şiddet ve kan dökmenin görüntülenmediği, ordunun sağladığı yüksek iletişim teknolojisinin bombardıman uçaklarından çektiği görüntülerle uzaktan savaştırıldık. Savaş iletişiminin (a) yere bağımlılığı klasik yüzyüzelik ve bir top atışı yakınlığı çerçevesinden çıktı; (b) iletişimci profesyonellik ordu tarafından ustalıkla orkestralandı. Kıbrıs’tan ve Türkiye’den kalkan uçaklar, yerle irtibatlı olarak, sürekli kesintisiz iletişimle, Irak'a saldırdılar. Sıcak savaştaki bu yere bağımlılığın çapının genişlemesi, soğuk savaşa geldiğinde, yani üretim, pazar ve ideolojik ilişkilerde, dünya çapındalığa ulaşır. Ayrıca sıcak savaş soğuk savaşın yoğunluğu ve kapsamı yanında çok sınırlı kalır: Bugün yere bağımlılık uyduları da içeren küresel çapa genişlemiştir. Kimin için? Uluslararası firmalar ve onların temsilcisi devletler için. Benim ve benim gibi bilim adamlarının interneti kullanarak mesaj göndermeleri, bilgi alışverişi yapmaları gülünç denecek bir anlam ve yoğunluk taşır. (soğuk savaşı kesinlikle ABD Rusya arasındaki soğuk savaşla sınırlamıyorum, çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki mücadele ve bu mücadeleyle birlikte olan üretim ilişkisi anlamına kullanıyorum)
İletişimdeki yer örgütlenmemiş görünen dağ başı bile olsa, iletişime yapısal bir anlam getirir: Çobanın sürülerini güttüğü ve kavalını çaldığı yer Çankaya değildir. Eğer Çankaya'da çalıyorsa, ya kafayı üşütmüştür ya da dileniyordur. Çankaya'lı, çobanın ovasında veya dağında boy gösteriyorsa, vay o çevrenin ve çobanın haline ve geleceğine!!. İnsanlar arasındaki iletişimde yer büyük çoğunlukla örgütlenmiştir, yani mülkiyet ilişkilerinin bir parçasıdır: Yukarda belirttiğim gibi, bir evdir, fabrikadır, bakkaldır, camidir, grev meydanıdır, ofistir, devlet dairesidir, okuldaki sınıftır, azınlıkların yaşadığı ve canlarına okunan bir bölgedir, bir ülkedir, bir kıtadır, belli ortak özelliklere sahip ülkeler topluluğudur, dünyadır, uzaydır... Örgütlenmiş yer iletişimin biçimini belirleyen özelliklere sahiptir. Kapitalist İş yerinin örgütlenişi, kapitalistin borazanını öttürüp egemenlik sürdürdüğü yerdir. Evin kükreyen ve her kükreyişte ev sakinlerini tiril tiril titreten aslanı, egemenliğini bu dört duvar arasında perçinler. Polisin örgütlenişinde, polisin iletişim yeri, polis binaları ve karakolların ötesinde, devlet düzeninin adalet anlayışını ve bu anlayışla gelen yasalarına halkın uymasını silah gücüyle teminat altına aldığı her yerdir: Evimiz dediğimiz yer dahil. Eğitim sisteminin insanları düzene yoğurma yeri okuldur. Polisin teminat altına aldığı yerlerde kurulu kaideler ötesinde iletişime girmen yasaktır. Gerekirse polis gereken biçimde seni düzene sokar, ki bunun da yolları çoktur. Peki polis gereken biçimden öte giderse veya polisin kendisi suç işlerse, sen yurttaş olarak ne yaparsın? Alkış tutma yerine, ancak alkışlamazsın. Yani, o nasıl suçluyu tutukluyorsa, sen de onu suç işlerse tutuklayamaz mısın? Öyle şey olur mu, o zaman bir ülkede hapishaneler dolar ve düzeni koruyacak kimse kalmaz. Yani, yere bağımlılık o yerin içinden (o yerin kendisinin yapısından) ve dışından gelen örgütlü ilişki tarzlarıyla iletişimi biçimlendirir. Yer mülkiyettir; Mülkiyet ilişkilerinin egemen iletişim tarzlarının olduğu, yürütüldüğü fiziksel çevredir. Yerin örgütlenmesi bir kavimden, kavimler birliğine, milli devlete ve uluslararası pazara kadar değişen yerin uzantısını getirir.
Yer sahipsiz görünse bile sahibi vardır ve sahiplik veya kontrol yer-uzandıkça yeni biçimler alır: Kristof Kolomb gibi "kaşifler" bir yeri nasıl keşfettiler? insanlarını öldürerek, zenginliklerini talan ederek, ırza geçerek, esir alarak ve Avrupa pazarlarında köle olarak satarak... Avrupalılar Amerika’yı "keşfettiklerinde" (yukarıdaki söylediğim anlamda keşfettiklerinde) Amerikanın yerlilerinin topraklarına kondular. Bugün Amerika’da bir karışlık bile "sahipsiz yer" yoktur. Gasp çoktan bitmiş ve yerini mülkiyet ilişkileri düzeninin yeniden biçimlenmesi (yeniden bölüşüm) mücadelesi başlamıştır. Türk kavimleri de Anadolu’ya geldiklerinde Anadolu’da hiç kimse yoktu değil mi? Allah Anadolu’yu Türkler için boş tutmuştu. Göçle gelip yerleştiler. Anadolu tarihi kavimler, imparatorluklar, ve katliamlarla dolu "zengin" bir tarihtir. Bu zengin tarih devam etmektedir. "Küçük" bir fark eklenmiştir: Modern çağın Anadolu kavimleri (din, ırk, sınıf ve ideolojik bakımlarda ayrılmış insanları) arasındaki ilişki biçimlerinde "dış güçler" egemenlik kurmuştur. Anadolu ne zaman "dış güçler" tarafından kontrol edilmedi ki? Türkü, Türklüğü ve Anadolu insanını hor gören ve toprağa bağımlı köle yapan Osmanlılar, iç güç müydü? Cumhuriyetle hızlanan burjuva devrimi süreci Türkiye’ye burjuva milliyetçiliğini ve bir zamanlar yarı-sömürgecilik olarak anlamlandırılan yeni-sömürgecilik biçimlerinden birini getirmiştir. 1990'a ulaşıldığında, Anadolu’yu dinlediğimizde, Anadolu’nun emperyalizm ve ortaklarının elinde inlemesini duyarız. Tabi bu dinlemeyi kapitalist iletişim araçlarından yaparsak, demokrasi, bolluk, özgürlük ve güllük gülistanlık içinde bir Anadolu’nun sahte-umutlarla beslenen ve korkulu gülüşüyle karşılaşırız.
İletişimde yer iletişimin bütünleşik bir parçasıdır. Yer, insan ilişkilerinde etkilenendir; Ve aynı zamanda insanın yere bağımlılığı nedeniyle, insanın yaşamını, örneğin sağlığını, etkileyendir. Körfez savaşındaki füzelerle, tanklarla, uçaklarla yapılan "ikna" iletişiminde en suçsuz olan yer büyük zarar gördü (yeri havayla birlikte alıyorum). Savaşın iletişildiği her yerde çevre büyük tahribata uğradı. Bu nedenle, gelecekteki savaşlarda, "çevre koruyuculuk" politikaları da jeopolitikaya ve jeopolitik satışa katılacaktır.
Yer üzerindeki egemenlik en az iki biçimde gelir: Birincisi yeri gasp ederek mülkiyetine geçirmek ve başkalarını kullanımdan yoksun bırakmak. İkincisi ise, sahip olduğu veya herhangi bir şekilde kontrolla sömürdüğü yerin kullanımıyla ilgilidir: Teknolojik gelişmelerle yerden faydalanmayı azamiye çıkarmak ve iletişimde yere bağımlılığı asgariye indirmektir. Yerin ekonomik amaçlarla kullanım biçimi teknolojik gelişmelerle büyük yoğunluk ve kapsam değişimine uğramıştır: Örneğin Karadeniz'de hamsinin ve balık türleri hemen hemen kökünden yok edilmiştir. Akdeniz Amerikan filolarının egemenlik alanı olmuştur. Ağaçsız Orta Anadolu'da çok daha göze batan gelişme her yerde elektrik, telgraf, televizyon direkler ve tellerin yeryüzünü kaplaması, yolların ve trafiğin ağ gibi arazileri örmesi... Bunlar gözle görünenler. Bir kentte hava sadece karbon dioksit veya karbon monoksit gibi gazlarla değil, aynı zamanda binlerce sinyallerle yüklü radyo dalgalarıyla, radyasyonla kirletilmektedir.
Eskiden insan sesi\sözü sadece bağırma gücüne ve dağın veya ovanın özelliklerine göre, belli bir uzaklığa kadar ulaşabilirdi. Ses ve söz yere sıkı sıkıya bağlıydı. Fakat okyanusların ve denizlerin altına ve yer üstüne teller döşenerek, telgrafın, telefonun, ve ardından radyo frekansları yoluyla radyonun ve televizyonun, sonra tele konferansların ve uydularla yapılan bilgisayarlı görüntülü konferansların gerçek olmasıyla bu bağımlılık çok büyük ölçüde ortadan kaldırıldı. Her zamanki sorumu sorayım: Kimin için kaldırıldı? Buna ekonomik, siyasal ve kültürel bakımlardan kontrol ve yönetimi geliştirme ve ihtiyacı olanlar için... Herhalde Napolyon telgrafı zevk için veya düşmanla ortaklaşa "telgrafın tellerine kuşlar mı konar" türküsünü söylemek için kullanmadı.
Modern jeopolitiği Alman F. Ratzel'in 1897'de yazdığı "Siyasal Coğrafya" ile başlatabiliriz. Ratzel yeni telekomünikasyon şebekelerinin inşa edici rolü üzerinde de durdu. Jeopolitik'te yerin bölünüm biçimi ve anlamlandırılması sömürgeciliğin yayılma politikasının meşrulaştırılması görevini yaptı. Sömürü toprakları "yaşam yeri" olarak nitelendi. "Yaşam için hayati yer" bir tür hayvansal koruma alanı oldu ve "koruma" saldırı, yayılma, istilalar için meşrulaştırılmış neden oldu. "Doğal yer" yeraltı ve yerüstü kaynakların kontrolu ve kullanılmasını haklı çıkarmak için kullanıldı. Kuzey Avrupalıların Amerika’yı kızılderililerin ve Meksikalıların elinden alması, her iki okyanusta da yayılması Josiah Strong'un "Our Country" (1885) ve John Fiske'nin "Manifest Destiny" (1885), A. T. Mahan'ın "The influence of sea power upon history" (1890) gibi yapıtlardaki ırkçı "ilerleme" anlayışıyla desteklendi. Dünya sömürgecilik coğrafyasına alternatife öncülüğü yapanların başında Elise Reclus gelir. Reclus 1874 ile 1899 arasında 19 ciltlik Yeni Evrensel Coğrafyayı yazdı. Alternatifin anlamı? İnsanlar arasında dayanışma ve evrensel kardeşliği temel olarak alan sömürgeciliğe karşıtlık...
Yerin (havanın, karanın, suyun) bir ülkenin sınırları içinde ve uluslararası, iletişim dahil kullanımı ulus içi ve uluslararası dinamik güç yapısını yansıtır. Bu yapıya uygun olarak ulus içi yasalar düzenlenmiş ve uluslararası anlaşmalar yapılmıştır. Amaç daima egemen bir yapının meşruluğunun belirlenmesidir.
Dostları ilə paylaş: |