Kapitalizmde insanlar yaşamak için çalışmak zorundadırlar. Bu çalışma, başkası için ücret karşılığında gerçekleşir. İşçiler, günlerinin bir bölümünde (işgünü) belli bir ücret karşılığı kapitalist bir işletmede çalışırlar
Kapitalizmde insanlar yaşamak için çalışmak zorundadırlar. Bu çalışma, başkası için ücret karşılığında gerçekleşir. İşçiler, günlerinin bir bölümünde (işgünü) belli bir ücret karşılığı kapitalist bir işletmede çalışırlar; işgücü harcarlar. Geriye kalan zamana boş zaman denir. Boş zaman, öncelikle işçinin bir sonraki gün yeniden işgücünü harcaması için gerekli faaliyetlerle geçer: Dinlenme, yeme-içme, uyuma. Ayrıca boş zaman, insanın kendisi için yaratıcı, sanatsal, eğlenceli vakit geçireceği zamandır.
Kapitalizmde insanlar yaşamak için çalışmak zorundadırlar. Bu çalışma, başkası için ücret karşılığında gerçekleşir. İşçiler, günlerinin bir bölümünde (işgünü) belli bir ücret karşılığı kapitalist bir işletmede çalışırlar; işgücü harcarlar. Geriye kalan zamana boş zaman denir. Boş zaman, öncelikle işçinin bir sonraki gün yeniden işgücünü harcaması için gerekli faaliyetlerle geçer: Dinlenme, yeme-içme, uyuma. Ayrıca boş zaman, insanın kendisi için yaratıcı, sanatsal, eğlenceli vakit geçireceği zamandır.
İnsanlar boş zamanlarından vazgeçerek, aynı zamanda boş zaman faaliyetlerini elde etmek için, her şeyden önemlisi yaşamak için (beslenmek, giyinmek, çocuk sahibi olmak vb.) için çalışırlar; ücret elde ederler. İşçinin ürettiği ürün, piyasada satılacak olan ve kapitaliste ait olan bir metadır. İşçi, ücretini kendi ürettiği, fakat karşısına başkasının metası olarak çıkan ürünleri satın almak için harcamaktadır. İşte kapitalizmde yabancılaşmanın özü de budur: Kendi ürettiğini satın almak.
İnsanlar boş zamanlarından vazgeçerek, aynı zamanda boş zaman faaliyetlerini elde etmek için, her şeyden önemlisi yaşamak için (beslenmek, giyinmek, çocuk sahibi olmak vb.) için çalışırlar; ücret elde ederler. İşçinin ürettiği ürün, piyasada satılacak olan ve kapitaliste ait olan bir metadır. İşçi, ücretini kendi ürettiği, fakat karşısına başkasının metası olarak çıkan ürünleri satın almak için harcamaktadır. İşte kapitalizmde yabancılaşmanın özü de budur: Kendi ürettiğini satın almak.
Böylece insanlar arası ilişkiler, metalar arası ilişkilere dönüşür. İnsanlar bile metalaşır: İşgüçlerini emek piyasasında ücret karşılığı satmaktadırlar.
Böylece insanlar arası ilişkiler, metalar arası ilişkilere dönüşür. İnsanlar bile metalaşır: İşgüçlerini emek piyasasında ücret karşılığı satmaktadırlar.
Buna piyasa sistemi denir ve insanlar bu sistemde gündelik ve yaşamsal etkinliklerini, kendi dışlarındaki güçlerin ve başka insanların yönlendirmesine ve denetimine bırakmak zorunda kalırlar. Kontrol, metalar dünyasındadır.
Bu süreç, insanları yalnızlaştıran ve her şeyi şeyleştiren bir süreçtir. Nesnelerin yanı sıra, duygular ve düşünceler bile şeyleşir.
İnsanlığın yaratıcı gücüyle kendini adadığı ve sonra kayıtsız şartsız boyun eğdiği herhangi bir şeye tapınmasıdır. İlkel toplumlarda heykelcikler şeklinde ortaya çıkan putlar, günümüzde çok farklı boyutlar kazanmıştır. Metalar, iktidarlar, dil vb.
İnsanlığın yaratıcı gücüyle kendini adadığı ve sonra kayıtsız şartsız boyun eğdiği herhangi bir şeye tapınmasıdır. İlkel toplumlarda heykelcikler şeklinde ortaya çıkan putlar, günümüzde çok farklı boyutlar kazanmıştır. Metalar, iktidarlar, dil vb.
Dilin Putlaşması: Örneğin “seni seviyorum” ifadesi ile duygumuzu dile getiririz. Ama bu ifade, söylendiği andan itibaren kendine özgü bir güce ve gerçekliğe kavuşur. İfade, yaşantı ve duyguları yönlendirmeye başlar. Buna dil yoluyla yabancılaşma denir.
“Mutlak Ruh”un hareketi, diyalektik bir süreç içinde yabancılaşma ve yabancılaşmadan kurtulma sürecidir.
“Mutlak Ruh”un hareketi, diyalektik bir süreç içinde yabancılaşma ve yabancılaşmadan kurtulma sürecidir.
Yabancılaşma = Alienation, estrangement
Yabancılaşmadan Kurtulma = Dealienation
Mutlak Ruh’un kendine yabancılaşması ve kendini dışsallaştırması sonucunda doğa ve insanlık meydana gelmiştir.
Ortaya çıkan “bilinen nesne” (yani doğa) ile “bilen özne” (yani insan) ayrımı ile anlam kazanır.
Doğa ve insan, nesne ve özne olarak zaman ve mekân içidir. Mutlak Ruh ise sınırlılıkların aşıldığı evrensel özdür.
Doğa ve insan, nesne ve özne olarak zaman ve mekân içidir. Mutlak Ruh ise sınırlılıkların aşıldığı evrensel özdür.
Mutlak Ruh’un yabancılaşması ile ortaya çıkan insan, doğa üzerinden Mutlak Ruh’un bilgisine ulaşmaya çalışmaktadır. Yani yabancılaşmadan kurtulmaya çalışmaktadır.
Düşünce, dünyanın yansımasıdır. Tanrı da, (Hegel’in söylediğinin aksine) insanın kendine yabancılaşmasının ürünüdür. Tanrı, insanın mutlaklaşmış ve yabancılaşmış özüdür. İnsan, Tanrı’yı yaratır ve onun karşısında köleleşir. Yabancılaşmadan kurtulmanın yolu ise insanın kendini gerçekleştirmesidir (self-realisation). Bunun için insanın özsel nitelikleri olan irade, akıl ve sevgiyi kendisinde toplaması gerekir.
Düşünce, dünyanın yansımasıdır. Tanrı da, (Hegel’in söylediğinin aksine) insanın kendine yabancılaşmasının ürünüdür. Tanrı, insanın mutlaklaşmış ve yabancılaşmış özüdür. İnsan, Tanrı’yı yaratır ve onun karşısında köleleşir. Yabancılaşmadan kurtulmanın yolu ise insanın kendini gerçekleştirmesidir (self-realisation). Bunun için insanın özsel nitelikleri olan irade, akıl ve sevgiyi kendisinde toplaması gerekir.
İnsan, kendisiyle, toplumla ve doğa ile kurduğu ilişkiler sayesinde var olur ve sürekli değişir. Değişirken toplumu ve doğayı da değiştirir. Bu karşılıklı etkileşim, insanın içinde soyut bir özün olmadığını, somut koşullar içinde şekillendiğini göstermektedir.
İnsan, kendisiyle, toplumla ve doğa ile kurduğu ilişkiler sayesinde var olur ve sürekli değişir. Değişirken toplumu ve doğayı da değiştirir. Bu karşılıklı etkileşim, insanın içinde soyut bir özün olmadığını, somut koşullar içinde şekillendiğini göstermektedir.
Piyasa sistemi ve başkası için çalışma düzeni, insanın kurduğu tüm ilişkileri derinden etkilemiştir. Emek, insanın doğa ile ilişkisi içinde eliyle ve zihniyle kendisini gerçekleştirdiği yeni bir evren yaratması süreci iken; ücretli çalışma bu süreci ortadan kaldırır.
Emek ve emeğin ürünleri giderek insandan, onun irade ve arzularından farklılaşmış ve bağımsızlaşmış birer varlık haline gelirler.
Emek ve emeğin ürünleri giderek insandan, onun irade ve arzularından farklılaşmış ve bağımsızlaşmış birer varlık haline gelirler.
Marx’ın yabancılaşma analizi, özel mülkiyetin ortaya çıkmasına dayanmakla birlikte asıl olarak kapitalist toplum analizidir.
Marx’ta yabancılaşma farklı boyutlarda ifade edilir: Çalışma sürecine ve emeğe yabancılaşma, ürüne yabancılaşma, meta fetişizmi, diğerlerine ve türüne yabancılaşma, kendinden yabancılaşma, doğaya yabancılaşma
Kapitalizm ile birlikte emeğin işgücü şeklinde kiralanması ve piyasa için üretim yapılması, ürünü metaya dönüştürmüş ve insanın karşısına çıkarmıştır.
Kapitalizm ile birlikte emeğin işgücü şeklinde kiralanması ve piyasa için üretim yapılması, ürünü metaya dönüştürmüş ve insanın karşısına çıkarmıştır.
Emeğin ürünü metalaştığında, insanın üzerinde üstünlük sağlayan yabancı bir varlık haline dönüşür.
İşçinin ürettiği ürün başkasının malıdır, yani kapitalisttin. Kapitalist işçinin ürettiğini ürünü piyasada meta olarak satar. İşçi ise, kendi ürettiği ürünleri para karşılığı almak zorunda kalır.
Çoğu durumda ise, işçi kendi ürettiği ürünü piyasadan alamayacak daha fakirdir.
İnsan ürününe yabancılaşmış, böylece kendi emeğine yabancılaşmıştır. Çalışma artık işçinin dışındadır; ona ait değildir.
İnsan ürününe yabancılaşmış, böylece kendi emeğine yabancılaşmıştır. Çalışma artık işçinin dışındadır; ona ait değildir.
İşçinin varlığı üretime bağlıdır; oysa üretim işçi için yapılmamaktadır.
Atölye tipi üretim sürecinde insan bir aletten yararlanarak üretime katılır. Fabrika sisteminde ise makineler insanlardan yararlanır. Yabancılaşma böylece çok daha fazla hissedilir.
Üretim süreci üzerinde işçiler denetimlerini kaybetmişlerdir. Üretim araçları ve ürettikleri ürün kendilerine ait değildir.
Artık harcanan işgücü de işçinin malı olmaktan çıkmış, kapitaliste ait olmuştur.
Malların tüketenler için yararlı olması onların bir kullanım değerinin olduğunu gösterir. Oysa mallar, piyasada meta olarak değişim değerleri üzerinden el değiştirirler. Değişim değerleri, onların niteliklerinden bağımsız olarak para ile ifade edilen fiyat karşılıklarıdır. Üstelik malları hangi vasıftaki bir işçinin nasıl bir zahmete katlanarak ürettiği de fiyat görüntüsü içinde kaybolur. İşte böylece, insanlar arasındaki ilişkilerden daha önemli olan mallar arasındaki ilişki olmaya başlar. Bu aynı zamanda parasal bir ilişkidir. İnsanların değeri ve emeği, paranın içinde görünmez olmuştur. Buna şeyleşme veya fetişleşme denir.
Malların tüketenler için yararlı olması onların bir kullanım değerinin olduğunu gösterir. Oysa mallar, piyasada meta olarak değişim değerleri üzerinden el değiştirirler. Değişim değerleri, onların niteliklerinden bağımsız olarak para ile ifade edilen fiyat karşılıklarıdır. Üstelik malları hangi vasıftaki bir işçinin nasıl bir zahmete katlanarak ürettiği de fiyat görüntüsü içinde kaybolur. İşte böylece, insanlar arasındaki ilişkilerden daha önemli olan mallar arasındaki ilişki olmaya başlar. Bu aynı zamanda parasal bir ilişkidir. İnsanların değeri ve emeği, paranın içinde görünmez olmuştur. Buna şeyleşme veya fetişleşme denir.
Emeğin ürünü kendisine yabancılaştığında insan, kendi gerçek türsel nedenselliğinden de koparılmış olur.
Emeğin ürünü kendisine yabancılaştığında insan, kendi gerçek türsel nedenselliğinden de koparılmış olur.
Metanın fetiş karakteri, insanlar arasındaki her tür ilişkiyi piyasalaştırdığı için insanları birbirine yabancılaştırır. Sevgililer arası cinsellik bile metalaşmanın etkisi altındadır.
Diğer insanlar, bir insanın gözünde müşteri, işveren, işçi, yönetici, rakip vb. şekline dönüşmüştür.
İşçiler arasındaki rekabet, kapitalizm için yaşamsal bir fırsattır.
Çalışma insan için yıpratıcı, sağlıksız, mutsuz eden, yaratıcılığına izin vermeyen tekdüze bir sürece dönüşmüştür. İnsan kendini gerçekleştiremez.
Çalışma insan için yıpratıcı, sağlıksız, mutsuz eden, yaratıcılığına izin vermeyen tekdüze bir sürece dönüşmüştür. İnsan kendini gerçekleştiremez.
Çalışma koşulları, birçok sektörde işçilerin sağlığına kalıcı hasarlar bırakmaktadır.
İnsanlar, yalnızlaşırken psikolojik sağlıklarını da korumakta zorlanırlar. Gelişmiş ülkelerde psikolojik rahatsızlıklar fazlasıyla artmıştır.
Çocuk işçiler için yukarıdaki koşullar ve olumsuzluklar bir kat daha fazla etkilidir.
Kapitalizm kentsel yığılma demektir. Hem nüfus hem üretim kentlerde yoğunlaşır.
Kapitalizm kentsel yığılma demektir. Hem nüfus hem üretim kentlerde yoğunlaşır.
Aşırı nüfus, aşırı gıda ve barınma ihtiyacı doğurur. Bu da doğanın kontrolsüz kullanımıdır.
Aşırı üretim artışı, doğal kaynakların tükenmesi demektir.
Doğanın insanlar tarafından talan edilmesi, gelecek kuşakların da hayatlarını riske atmaktadır. İnsanın bir birey olarak doğaya yabancılaşması, gelecekte türünü tehlikeye atmaktadır.
Aşırı enerji ve kaynak ihtiyacı, aynı zamanda tüketim toplumu olarak adlandırılan günümüz dünyasının doyurulması sorunudur.