Kirgizistan-tüRKİye manas üNİversitesi



Yüklə 1,84 Mb.
səhifə5/28
tarix16.06.2018
ölçüsü1,84 Mb.
#53763
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28

Ses hadiseleri


38. Demek ki sesler kendilerinden büyük gramer birliklerini meydana getirmek üzere yan yana gelirken tek tek arka arkaya dizilmezler; kuvvetli veya zayıf, fakat daima zincirleme olarak birbirlerine bağlanırlar. Bu bağlanma sırasında gramer birliklerinde birtakım ses hadiseleri vuku bulur. Bu ses hadiseleri seslerin birbiriyle birleşmelerinin bazı şartlar altında meydana gelmesindendir. Bütün sesler dil birliklerinde keyfî bir şekilde yan yana gelmezler. Bazı sesler bazı seslerle birleşmez, bazı sesler gramer birliğinin bazı yerlerinde kendilerini muhafaza edemez; bazıları birbirleriyle yer değiştirmek ister; bazıları yanlarındaki sese tesir eder; bazıları birbirine karışır; bazıları değişir; hülâsa, bir gramer birliğinde bir araya gelen sesler muayyen bir nizam dahilinde birbirlerine bağlanır ve birliklerini devam ettirirler. İşte bu yüzden gramer birliklerinde seslerin muayyen şartlarla birbirlerine bağlanmalarının icabı olarak birtakım ses hadiseleri meydana gelir. Kelimeler diğer gramer birlikleri bu ses hadiselerinin tesirinde kalarak yapılarını bünyelerindeki seslerin temayüllerine göre kurar ve yaşayışlarını bu temayüllerine göre düzenleyerek hayatları boyunca bazı değişiklikler gösterirler.

Türkçe kelimelerin ve kelime dışında kalan diğer gramer birliklerinin kuruluşunda ve hayatında, seslerin muayyen şartlar altında birleşmelerinin ve beraber yaşamalarının icabı olarak görülen başlıca ses hadiseleri şunlardır:

39. Ses türemesi: Sesler gramer birlikleri içinde yan yana düşerken bazen birbirleriyle doğrudan doğruya birleşemez ve aralarına bağlanmayı sağlayacak ilâve bir ses alırlar. Bu hadiseye ses türemesi denir. Meselâ at ve ı gibi iki gramer birliği bir kelime, bir tek birlik hâlinde yan yana gelince atı olur; fakat sıra ve gramer birlikleri tek kelime, tek birlik hâlinde bir araya gelince aralarına bir y sesi alarak sırayı şekline geçerler. İşte bu sesi ilâve ses, türemiş sestir. İleride göreceğimiz yardımcı sesler Türkçe’de ses türemesinin en iyi misalleridir.

40. Konsonant düşmesi: Seslerin birbirleriyle münasebeti sırasında gramer birliğinin bünyesindeki bir konsonantın bazen düştüğü görülür. Bu hadiseye konsonant düşmesi hadisesi denir. Meselâ büyük ve cek birlikleri birbirine bağlanınca aradaki k konsonantı düşerek yeni birlik büyücek şeklini alır. Ayni şekilde küçük-cük küçücük, ufaq-raq ufaraq şekline geçer. ermek, imek değişikliğinde de r konsonantı düşmüştür.

41. Orta hece vokalinin düşmesi: İkiden fazla hece gramer birliklerinde sonunda konsonant olmayan orta hece vokalinin çok defa düştüğü görülür. Meselâ gönül ve -üm birlikleri yan yana gelince gönülüm yerine gönlüm şeklini alırlar. Yani orta hecedeki ü vokali düşer. Bu orta hece vokalinin düşmesi hadisedir.

42. Orta hece vokalinin değişmesi: İkiden fazla heceli birliklerin orta hecesindeki vokal bazen de değişmek temayülü gösterir. Buna orta hece vokalinin değişmesi hadisesi denir. Meselâ başla- ve -yor gibi iki gramer birliği birbirine bağlanınca başlıyor şeklini alarak ortadaki a vokali ı’ya çevrilir. İşte bu, orta hece vokalinin değişmesidir.

43. Vokal birleşmesi (kontraksiyon): Gramer birliklerin de bazen yan yana gelen vokaller birleşerek tek bir vokal meydana getirirler. Bu kaynaşma neticesinde ortaya çıkan vokal bazen önceki, bazen de sonraki gibi olur. İşte bu hadiseye vokal birleşmesi denir. Bu birleşme neticesinde gramer birliğinde bir darlaşma, bir kısılma, bir büzülme göze çarpar. Meselâ gele + umadım bu şekilde yan yana gelen e ve u vokallerinin birleşmesi neticesinde büzüşerek gelemedim şekline geçmiştir. Ayni şekilde kahve + altı kahvaltı hâlini almıştır.

44. Yer değiştirme (metatez): Bir gramer birliğinde yan yana gelen iki sesin bazen yer değiştirdiği görülür. köprü-körpü, çömlek-çölmek, öğretmek-örgetmek gibi misallerde hep bu hadise vardır.

45. Başta konsonant türemesi (protez): Vokalle başlayan bir gramer birliğinin başına bazen fazladan bir konsonant getirilir: inmek - yinmek, ayva - hayva misallerinde olduğu gibi. Bu hadise başta bir konsonant türemesi hadisesidir.

46. Hece düşmesi (haploloji): Bir gramer birliğinde arka arkaya gelen ve ses bakımından birbirine benzeyen iki heceden birinin bazen eridiği, düştüğü görülür. Böylece o iki hece bir hece hâline gelir. Meselâ: durur -dur, yorır- yor, pekiyi - peki olmuştur. başlayayım’ın başlayım olması da bu yüzdendir. İşte bu hadiseye, bir hecenin, bir ses topluluğunun düşmesi hadisesine hece düşmesi adını veriyoruz.

47. İki vokalin yan yana gelemesi (hiatus): Bir gramer birliğinde iki vokalin yan yana gelmesi demek olan bu hadise Türkçe’de çok nadir olup aradaki konsonantın erimesi neticesinde ortaya çıkabilir: soğuk - souk gibi.

48. Konsonant ikileşmesi: Bir gramer birliğinde bir konsonantın iki defa söylenmesi hadisesi olan konsonant ikileşmesi de Türkçe’de çok nadirdir. yedi - yeddi, seki - sekkiz, dokuz - dokkuz, ana - anne gibi bazı misallerde görülür.

49 Benzeşme (asimilâsyon): Bir gramer birliğinde bir kelimede bazen yan yana gelen veya biraz aralıklı olarak bir arada bulunan iki sesten birinin diğerine tesir ederek onu kendisine benzettiği, böylece iki sesin birbirine benzeştiği görülür. İşte bu hadiseye benzeşme denir. Başka bir sese tesir eden bir ses onu beş bakımdan kendisine benzetebilir. Bu sebeple beş türlü benzeşme vardır: 1. Seda bakımından benzeşme, 2. teşekkül noktası bakımından benzeşme, 3. temas derecesi bakımından benzeşme, 4. nazal olma bakımından benzeşme, 5. düzlük yuvarlaklık bakımından benzeşme.

Seda bakımından benzeşme bir sesin diğer bir sesi sedalılık sedasızlık bakımından kendisine benzetmesidir. Mesalâ ağaç ve -da gramer birlikleri yan yana gelince sedasız ç sesi sedalı d sesini t yapar. t ise d’nin sedasızıdır. Demek ki ç d’yi seda bakımından kendisine benzetmiştir.

Teşekkül noktası bakımından benzeşme bir sesin diğer bir sesi teşekkül noktası bakımından kendisine benzetmesidir. Meselâ yaz- gibi bir gramer birliği -dı ve -di gibi ayni iki gramer birliğinden ancak -dı’yı yanına alabilir. Çünkü yaz-’daki a vokali, önde teşekkül eden i vokali yerine kendisi gibi arkada teşekkül eden ı vokalini yanına alabilmektedir. Ayni şekilde o ve bir gramer birlikleri tek birlikte yan yana gelince bir’ın vokali o’yu ö yapmak suretiyle teşekkül noktası kendisine benzetmiştir. Türkçe’ye giren yabancı sözlerden anbar, penbe ve çarşamba perşembe deki şenbe’nin n’lerinin m olması da bundandır.

Temas derecesi bakımından benzeşme bir sesin diğer bir sesi kendi temas derecesine çekmesidir. Meselâ ayak ve -a gramer birlikleri yan yana gelince k konsonantı g’ya döner. Burada ayni zamanda bir seda benzeşmesi vardır. Fakat yalnız seda benzeşmesi olsaydı k’nin kendi sedası olan g’ya dönmesi gerekirdi. Hâlbuki burada ayni zamanda bir temas derecesi benzeşmesi vardır. İki taraftaki a vokali aralarındaki k’yı hem seda kendilerine benzetmişler, fakat bununla kalmayarak, hem de kendi temas derecelerine çekmişlerdir.

Nazal olma bakımından benzeşme bir geniz sesinin bir ağız sesini nazal yaparak kendisine benzetmesidir. Meselâ ben ve biñ kelimelerinin sonlarındaki nazal n ve ñ seslerinin baştaki dudak konsonantı b’yi bazen nazal dudak konsonantı olan m’ye çevirdikleri görülür ve böylece men ve miñ kelimeleri ile karşılaşırız. İşte bu bir nazal benzeşmesidir.

Düzlük yuvarlaklık bakımından benzeşme aralıklı olarak bir araya gelen düz ve yuvarlak vokallerden birinin diğerini düzlük veya yuvarlaklık bakımından kendisine benzetmesidir. Meselâ gelüp kelimesinde düz e vokali yuvarlak ü vokalini düzleştirerek gelip kelimesinde görülen i’ye çevirmiştir. Diğer taraftan gözi kelimesindeki yuvarlak ö vokali de düz i vokalini yuvarlaklaştırarak gözü kelimesinde gördüğümüz ü’yü ortaya çıkarmıştır. İşte bu iki hadise düzlük yuvarlaklık benzeşmesidir.

Böylece bir sesin diğer bir sesi bu beş bakımdan kendisine benzetmesi demek olan benzeşme, misallerde görüldüğü ve tarifinden de anlaşılacağı gibi iki kısma ayrılır: Yakın benzeşme, uzak benzeşme. Yakın benzeşme yan yana düşen iki ses arasındaki benzeşmedir. Uzak benzeşme ise aralıklı bir şekilde bu arada bulunan iki sesin birbirine benzemesidir.

50. Aykırılaşma (disimilâsyon): Bazen bir kelimede yan yana gelmiş bulunan ayni cinsten iki sesin birbirinden ayrıldıkları, bir sesin başkalaşarak ikizlikten kaçtığı görülür. Benzeşmenin zıddı olan, bu yüzden benzeşmeme de diyebileceğimiz bu hadise Türkçe’de çok nadir olarak ve Türkçe’ye girmiş bir kaç yabancı kelimede görülür. Mesalâ aslında attar ve muşamba olan kelimeler sonradan Türkçe’de aktar ve muşamba şekline geçmiştir. Bu hadisenin sebebi Türkçe’nin kelime kökünde ikiz sesten kaçınmasıdır. Türkçe’de buradaki, onunki gibi misallerde görülen ki’nin kalın kelimelere uymaması da bir çeşit aykırılaşma gibi görülebilir. Fakat bu ilerde de göreceğimiz gibi ayni sesten kaçma temayülünden değil, yabancı dilden gelme bir dış tesirden doğmuştur. Onun için bu aykırılık bir aykırılaşma sayılmaz. Esasen Türkçe’de bir aykırılaşma temayülü değil, aksine çok kuvvetli bir benzeşme temayülü vardır.

51. Yuvarlaklaşma: Bazı kelimelerde bazı seslerin tesiriyle düz vokallerin yuvarlaklaşması hadisesidir. Gerçekten dudak ve dudak–diş konsonantları bazı kelimelerde düz vokalleri yuvarlaklaştırırlar: bilüp-bilip, bilevüz-bilebiz misallerinde olduğu gibi (bk. g 91).

Yukarıdan beri gördüğümüz bu ses hadiseleri Türkçe’de daha önce ve daha çok konuşma dilinde kendilerini gösterir ve yazı diline çabuk ve fazla aksetmezler. Bunlardan bazıları yazı dilinde de tam mânâsiyle hâkim bulunmakta, bazıları ise esas itibariyle konuşma dilinde görülmekte ve yazı diline geçmemektedir.

İşte bu ses hadiseleri muvacehanesinde birbirleriyle birleşen sesler sesten büyük gramer birliklerini, kökleri, ekleri. kök ve ekleri ile kelimeleri meydana getirirler. Kelimeler taşıdıkları sesler bakımından tam bir serbestlik içinde bulunmazlar. Sesler kelimelerdeki yerlerini gelişigüzel bir şekilde almaz ve kelimeler bünyelerinin her noktasını her sese açık bulundurmazlar. Bu hususta kelimelerde bazı ses nizamları olduğu göze çarpar. Bu nizamlar dilin ses hususiyetlerini teşkil eder. Her dilin birtakım ses hususiyetleri vardır. Bu sebeple bir dile girmiş bulunan yabancı kelimeler o dilin ses hususiyetlerine uymadıkça tam mânâsiyle benimsenmiş sayılmazlar ve çok defa kolaylıkla ayırt edilebilirler. Bir dildeki ses hususiyetlerinin bazıları her devirde, bazıları devir devir kendilerini gösterirler. Ayni şekilde bir kısmının dilde çok kesin olarak hüküm süren sağlam bir durumu, bir kısmının ise başka ses hadiselerine karşı koyamıyacak kadar gevşek ve daha az kesin olan bir kuvveti vardır.

TÜRKÇE KELİMELERDEKİ BAŞLICA SES HUSUSİYETLERİ

Türkçe keimelerin bünyesinde görülen başlıca ses hususiyetleri şunlardır:



1. Uzun vokal bulunmaması

52. Türkçe kelimelerde kendiliğinden uzun vokal yoktur. Yukarıda da gördüğümüz gibi Türkçe’de her vokalin, hecede tek başına olması, başına veya sonuna bir konsonant alması hâlinde normal, normalden biraz uzun veya kısa şekilleri vardır. Fakat normalin altına ve üstüne taşan bu kaymalar kulakla hissedilemeyecek kadar az ve ehemmiyetsizdir. Bu arada yalnız ı vokali hususî bir durum arz eder. ı vokalinin Türkçe’de yalnız normalden kısa şekli vardır. Bu yüzden o diğer vokaller kadar tek başına hece olma kabiliyeti göstermez ve böyle durumlarda yerini kendisine en yakın vokal olan ve normal kısalıkta bulunan i’ye bırakır: ınanmak > inanmak misalinde olduğu gibi. Bu hususta Batı Türkçesinin doğu kolu yani Azeri Türkçesi çok ileri gitmiş ve ı vokali ile başlayan bütün kelimelerin ilk vokalini bugün i yapmıştır: işıh (ışık), ildız (yıldız), ilân (yılan) gibi. ı vokalini kelime başında tek hece olmaktan kurtarmak için bazen de Türkçe’de y proteze baş vurulur: ınanç > yınanç gibi. Bazı Türk şivelerinde, meselâ Tarançi şivesinde ise ı sesi hiç yoktur; onun yerine i kullanılmaktadır. Hülâsa Türkçe’deki vokallerin bir tanesi normalden de kısa olmak üzere, hepsi kısa vokaldir. Türkçe kelimelerde uzun vokale ancak iki sesin birleşmesi, bir sesin düşmesi gibi hâllerde rastlamak mümkündür. Çok nadir olan bu hâllerde birleşen veya düşen ses bir iz bırakmak üzere yanındaki vokali biraz uzatabilir: pekî (< pekiyi), Ahmet â (< Ahmet ağa) misallerinde olduğu gibi. Fakat bu uzatma da geçici olup bir müddet sonra düşmenin ve birleşmenin bütün izleri silinerek vokal yine normal kısa hâline döner: pekiyi > pekî > peki misalinde olduğu gibi. Demek ki Türkçe’de kendiliğinden uzun vokal bulunmaz. Uzun vokal ancak Türkçe’ye girmiş yabancı kelimelerde mevcuttur. Türk ses organları bu yabancı sesleri çıkarmak için hususî bir gayret sarf eder. Böyle bir gayret sarf edilmediği zaman bu uzun vokaller kısa telâffuz edilirler. Halk dilinde uzun vokalli yabancı kelimelerinin çok defa kısa söylenmesinin sebebi de budur. Edebî dilde de bazı yabancı kelimelerin uzun vokallerin kısalmış olduğu görülür. Bunun sebebi o kelimelerin aslını hatırlatmayacak kadar Türkçe’ye yerleşmiş olması, bir dereceye kadar Türkçeleşmiş bulunmasıdır. Hülâsa, demek ki Türkçe’de uzun vokal bulunan her kelime yabancıdır.



2. o, ö vokalleri

53. Türkçe kelimelerde o, ö vokalleri yalnız ilk hecede bulunur, birinci heceden sonraki hecelerde bulunmazlar. Onun içindir ki hususî bir gayret sarf edilmediği zaman konuşma dilinde horoz, doktor gibi yabancı kelimeler ikinci vokalleri u’ya çevrilerek horuz, doktur şeklinde söylenirler. o, ö vokallerinin birinci hece dışında bulunmaması eskiden beri Türkçe’nin her devrinde görülen bir kaidedir. Bu kaide yalnız Kazakça, Kırgızca gibi vokalleri geniş ölçüde yuvarlaklaşan bazı Türk şivelerinde bozulmuştur. Bu şivelerde birinci heceden sonraki heeclerde de o, ö vokalleri bol bol kullanılmaktadır. Bunların dışında o, ö vokalinin yeri Türkçe’de dâima birinci hecede kalmıştır. Hattâ ilk hecesinde o, ö vokali bulunan kelimeler, başka kelimelerle birleşip birleşik kelime teşkil ettikleri zaman, birinci heceden sonraki hecelere düşer düşmez bu vokallerini değiştirmişlerdir. Eski Türkçedeki et ve öz’den meydana gelen etüz «vücut» ve Eski Anadolu Türkçesindeki şol ve oq kelimelerinden meydana gelen şoluq «şu, o, işte» kelimelerinde olduğu gibi. Yalnız -yor eki bu kaidede bir istisna olarak kalmaktadır. Zira, ileride de göreceğimiz gibi, -yor ekinin aslı yorır kelimesidir; bu kelime haploloji ile tek heceye inip ekleşmiş ve -yor şekline geçmiştir; fakat bu ek kökün izini taşımağa devam etmekte, o vokalini değiştirmemektedir; bu yüzden bu ekin bulunduğu kelimelerde, birinci heceden sonra o vokali ile karşılaşılır. Bazı ağızlarda bu o vokali de umumî kaideye uyarak bugün değişmiş ve yerini u, ü, ı, i seslerinden birine bırakmış durumdadır. Fakat edebî dilde böyle bir değişiklik görülmemekte ve -yor eki istisna teşkil eden durumunu muhafazaya devam etmektedir. Bu muhafaza ise onu başka şekillerle karışmaktan alıkoymak bakımından hayırlı olmaktadır. İşte bu istisnalar dışında Türkçe’de ilk heceden sonraki hecelerinde o, ö vokali taşıyan her kelime yabancıdır.



3. İnce a

54. Türkçe’de bir çeşit a vardır. O da uzuvlarının sükûn hâline en yakın bulunmaları sırasında teşekkül eden kalın a’dır. Türkçe’de bunun dışında ve a ile e arasında teşekkül eden bir a vokali yoktur. Türkçe’ye girmiş bazı yabancı kelimelerde ise böyle bir a’ya rastlamaktayız. Gerçekten bazı yabancı kelimelerde teşekkül noktası a ile e arasında olan bir ince a bulunmaktadır. Türk ağzında ancak hususî bir gayretle söylenen bu vokalin inceliği kendisinden sonra gelen Türkçe eklerin ince vokalli olmasından da anlaşılmaktadır: hakikat-i, dikkat-e misallerinde olduğu gibi. Demek ki hakıkat ve dikkat kelimelerinin son vokalleri ince a’dır. Tabiî hususî bir gayret sarfedilmediği zaman bu ince a’lar hemen Türkçe’deki a’ya dönmektedirler. Demek ki Türkçe’de kullanılan ve ince a taşıyan her kelime yabancıdır.



4. Kapalı e

55. Türkçe’de bilhassa konuşma dilinde açık e yanında bir de kapalı e vardır. Yalnız İstanbul Türkçesinde bir türlü, yani açık e kullanılır. Yukarıda da söylediğimiz gibi kapalı e, i - e değişikliğinin bir safhası olup açık e ile i arasında bir vokaldir. Aslında e olup da i’ye dönmüş vokaller ve bilhassa aslında i iken sonradan e’ye çevrilmiş bulunan vokaller bugün her bölgede kapalı e ile söylenmektedir. Yalnız İstanbul Türkçesi bu değişiklikleri ya hiç yapmamış, yahut da kapalı e’de durmadan diğer sese atlamıştır. el «memleket», yer, beş, ver- gibi aslında i’li olan kelimeler bütün ağızlarda bugün kapalı e ile söylenmekte; İstanbul Türkçesinde ise birincisi il şeklinde i ile, diğerleri açık e ile kullanılmaktadır. Diğer taraftan ağızlarda gey-, eğri, er-, gibi eskiden e’li olan kelimeler kapalı e ile kullanılırken İstanbul Türkçesinde i ile söylenmektedir. Ağızlar yabancı kelimelere bile kapalı e’yi sokmakta, fakat İstanbul Türkçesi onu yine atlamaktadır. Meselâ piş kelimesi ağızlarda kapalı e ile peş, İstanbul Türkçesinde ise açık e ile peş şeklinde kullanılmaktadır. Türkçe’ye giren yabancı kelimelerde böyle bir iki Türkçeleşme dışında, aslında olduğu gibi, kapalı e yoktur. Şunu da kaydedelim ki edebî dilde kapalı e kullanılmakta ve İstanbul Türkçesi de kapalı e’leri git gide benimsemektedir. Bu ise ağızların İstanbul Türkçesinin rağmine yazı diline yaptığı başlıca tesirlerden biridir.



5. Orta hece vokali

56. Türkçe kelimelerde orta hecenin, sonunda konsonant olmayan vokali düşme veya değişme temayülü gösterir: ötürü > ötrü, yaşayan > yaşıyan misallerinde olduğu gibi. Buna sebep Türkçe’de orta hecenin vurgusuz olmasıdır. Üzerine basılmayan, üzerinde durulmayan, söylenişine hususî bir dikkat gösterilmeyen orta hece vokali kendisini her zaman muhafaza edemez ve birçok defa düşer veya değişir.



6. j sesi

57. Türkçe kelimelerde j sesi yoktur. j sesi ancak Türkçe’ye sonradan girmiş bir kaç yabancı kelimede bulunur: jandarma, jale, japon gibi. Ağızlarda bu kelimelerin bazıları j yerine c ile söylenir: candarma, capon gibi. Türkçe’de kelime başında c sesi olmadığı hâlde bu misallerde kullanılması bu aykırılığın j sesine tercih edildiğini, j sesinin daima yabancı kaldığını göstermektedir. j sesi Batı Türkçesinde olduğu gibi Eski Türkçede de bir kaç yabancı kelimede görülmektedir: ajun “acun, dünya” gibi. Bu ses Türkçe’de ancak ses taklidi kelimelerde bulunabilir ki bunlar da çok nadirdir: ġıjıltı gibi.



7. f sesi

.58. Türkçe kelimelerde esas itibariyle f sesi de yoktur. f sesi Türkçe’de ancak tabiat taklidi bazı kelimelerle aslında v’li olan bir kaç kelimede görülür: fısıltı, fırıldaq, fosur fosur, üflemek, üfürmek, öfke (< övke < öbke), ufaq (< uvaq), yufqa (< yuvqa) misallerinde olduğu gtbi. Böyle kelimeler dışında Türkçe’de f sesi bulunmaz. Türkçe’de kullanılan birçok yabancı kelimelerde ise f sesi mevcuttur. O hâlde ses taklidi veya sonradan türemiş olan bir kaç istisna dışında Türkçe’de kullanılan f’li her kelime yabancıdır.



8. h sesi

59. Türkçe kelimelerde aslî olarak h sesi yoktur. Bugün bir kaç kelimede görülen h sesi eskiden q şeklinde idi. Eski Turkçede hiçbir türlü h yoktu. Eski Türkçeden Batı Türkçesine geçilirken Türkçedeki bazı q’Iar değişmiş ve böylece bazı Türkçe kelimelerde h ve h sesi ortaya çıkmıştır. Bu değişme esas itibariyle q’dan h’ya geçiş şeklinde olmuş, h ise bir kaç kelimede ve daha sonra meydana gelmiştir. Batı Türkçesinin ilk devresinde Eski Türkçede q’Iı olan pek çok kelimenin h’ya döndüğünü görüyoruz. Bu hlardan bazıları Eski Anadolu Türkçesinden sonra tekrar q şekline geçerek asıl şekli ile günümüze kadar gelmiş, bazılan da son zamanlara kadar h olarak kalmakta devam etmiştir. q’ların h olması Batı Türkçesi içinde bilhassa Azeri sahasında çok yaygın bir şekil almış, Osmanlı sahasında ise, dediğimiz gibi, ancak Eski Anadolu Türkçesindeki bazı h’lar muhafaza edilmiştir. Bugün ağızlarda q’lar çok geniş ölçüde h’ya çevrilmiş bir durumdadır. Buna karşılık yazı dilinde; q’nın yeri çok sağlam bir hâldedir. Yazı dilinde h bugün h’ye çevrilmiş olarak sadece bir kaç kelimede mevcuttur. Yani bugün yazı dilinde bir iki kelimede sadece h vardır, h hiç yoktur. Çünkü İstanbtıl Türkçesi h’ları tamamıyla atmış ve onun yerine yalnız h’yi tutmuştur. q’ların h olmasında h sesi en son ortaya çıkmış bulunan bir konsonanttır. q’lar Batı Türkçesinde önce h olmuş ve daha sonraları da h sesi yaygın bir şekilde görülmüştür. Bugün ağızlarda da bu konsonant kullanılmaktadır. Buna karşılık h sesi Batı Türkçesinin son zamanlarında ve ancak bir iki kelimede ortaya çıkmıştır. Öyle ki bu bir iki kelime, Batı Türkçesinde h’lı kelimelerin yanında uzun müddet q’lı olarak kalmıştır. Bugün ise ağızlarda çok yaygın olan h’nın yanında ancak bir iki kelimede h sesi vardır. İstanbul Türkçesi ise bir hırıltı ile söylenen bu arka damak konsonantı h’yı atmış olarak h’yi kullanmaktadır. Bu sesi ihtiva eden Türkçe kelimeler de İstanbul Türkçesinde zaten bir kaç taneden ibarettir. İstanbul Türkçesi Türkçe’ye girmiş yabancı kelimelerdeki çeşitli h’leri de hep bir şekilde ve bu bir kaç Türkçe kelimedekl h şeklinde söylemektedir. Bugün edebî dilde, İstanbul Türkçesinde gördüğümüz h’li Türkçe kelimeler han, hanım, hatun, hani, hangi, dahi, daha gibi kelimelerdir. Bunların hepsi Batı Türkçesinden önce q’lı idi. Batı Türkçesinde bunlardan han, hanım, hatun, dahi kelimeleri son zamanlara kadar h ile kullanılmış ve bütün ağızlarda h ile kullanılmaktadır; hani ve hangi kelimeleri ise uzun zaman qanı ve qangı hâlinde eski q’larını muhafaza etmiş ve ancak son zamanlarda h’li olarak kullanmışlardır; daha kelimesine gelince, bu, dahi ile ilgili olarak çok sonraları ortaya çıkmış yeni bir kelimedir ve h’lidir. Bugün İstanbul Türkçesi işte bu kelimeleri hep bir şekilde ve h ile kullanmaktadır. Bunların dışında Türkçe’de hay, hey, hışırtı, horlamak, hırıltı gibi bazı nida ve tabiat taklidi kelimelerinde de h sesi vardır. Bunlardan da hay, hey h’lidir; hışırtı, horlamak, hırıltı eskiden h’lı idi ve bugünkü ağızlarda da h’lıdır. İstanbul Türkçesinde ise hepsi h’li söylenir.

İşte h ve h sesinin Türkçe’deki durumu budur ve görüldüğü gibi bu sesler Türkçe’de eskiden q’lı olan bir kaç kelime ile bazı ses taklitlerinde vardır. Bunların dışında kaian ve Türkçe’de kullanılan h’li her kelime yabancıdır.



Yüklə 1,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin