Koku ve tad, gastrointestinal fonksiyonla yakın işbirliği nedeniyle genellikle visseral duyular olarak sınıflandırılırlar
Fizyolojik olarak bu iki duyu birbiriyle ilişkilidir
Değişik gıdaların lezzetleri büyük ölçüde bunların tad ve kokularının bir karmasıdır
Sonuç olarak, kişide koku duyusunu baskılayan soğuk algınlığı gibi bir olay varsa besinlerden “farklı” tad alınabilir
Koku moleküllerini ayırt etmede hayli eğitimli olan parfümcüler 5000 değişik çeşit koku molekülünü, şarap tadıcıları ise tad ve aromaya dayanan 100’den fazla farklı tad bileşenlerini ayırt edebiirler
Giriş
Koku ve tad reseptörlerinin her ikisi de burunda mukus, ağızda salya içinde çözünmüş moleküllerle uyarılan kemoseptörlerdir
Bu iki duyu anatomik olarak birbirilerinden oldukça farklıdır
Koku reseptörleri uzak çevre reseptörüdür (telereseptör); koku yolları talamusta durak yapmaz ve koku için neokortikal projeksiyon alanı bulunmaz
Tat yolları beyin sapından talamusa geçer ve ağızdan kalkan dokunma ve basınca duyarlılık yolları ile birlikte postsentral girusa yansır
KOKU DUYUSU
Koku Müköz Membranı
Olfaktör reseptörler nazal mukozanın özelleşmiş bir bölümü olan ve sarımsı pigment içeren olfaktor müköz membrana yerleşmiştir
Koku duyusu gelişmiş hayvanlarda (makrosmatik hayvanlar) bu membranla kaplı alan geniş; insan gibi mikrosmatik hayvanlarda bu alan küçük ve burun boşluğunun septuma yakın olan tavanında 5 cm2’lik bir alanı kaplar
Koku Müköz Membranı
Bu alanda destek hücreleri ve olfaktor reseptör nöronları oluşturan nöroblasta benzer ana hücreler (projenitör hücreler) bulunur
Bu hücrelerin arasına serpiştirilmiş halde 10-20 milyon reseptör hücresi vardır
Her olfaktör reseptör bir nörondur ve sinir sisteminin vücutta dış dünyaya en yakın bulunduğu yerin olfaktor müköz membran olduğu söylenmektedir
Koku Müköz Membranı
Bu nöronlar olfaktor çubuklar adı verilen kısa, kalın ve uçları genişlemiş dendritlere sahiptir. Bu çubuklardan çıkan siliumlar mukusun yüzeyine uzanır
Silia yaklaşık 2 µm boy ve 0.1 µm çaplı miyelinsiz uzantılardır. Her reseptör nöronda 10-20 silia vardır
Olfaktor reseptör nöronların aksonları etmoid kemiğin kribriform plağını deler ve olfaktor soğanlara girer
Olfaktor müköz membran sürekli mukusla örtülüdür. Bu mukus, membranın bazal laminasının hemen altında bulunan Bowman bezleri tarafından üretilir
Olfaktor Soğanlar ve Koku Yolları
Olfaktor soğanlarda reseptör aksonları mitral hücrelerin dendritleri arasında sonlanarak olfaktor glomerüller adı verilen karmaşık küresel sinapslar oluştururlar
Her glomerülde ortalama 26 000 reseptör hücre aksonu konverjans (kavuşum) yapar
Püsküllü hücrelerle periglomerüler kısa aksonlu hücreler glomerüllerin oluşumuna katılırlar
Koku Yolları
Koku Yolları
Koku Yolları
Anterior olfaktor çekirdek karşı taraf olfaktor korteksinden gelen girdilerin koordinasyonu ve olfaktor belleklerin bir yandan öteki yana aktarılması ile,
Piriform korteks koku ayırdedilmesi (olfaktor diskriminasyon) ve muhtemelen kokunun bilinçli algılanması ile,
Amigdaller koku ve uyaranlarına verilen duygusal yanıtlarla ve
Entorinal korteks ise olfaktor belleklerle ilgilidir
Koku Yolları
Olfaktor soğana, olfaktor müköz membrandan gelen ekstrinsik girdilere ek olarak beynin diğer parçalarından 3 girdi daha ulaşmaktadır
Merkezi girdilerden bir tanesi diagonal bandın (sentrifugal lifler) horizontal ayağına ait çekirdekten yukarı uzanır
Diğer girdiler soğanın hemen ardındaki ipsilateral anterior olfaktor çekirdekten kalkar
Olfaktor strialardaki efferent liflerin uyarılması olfaktor soğanların elektriksel aktivitesini azaltır ve inhibitör etki eder
3. afferent girdi ise anterior kommissura yoluyla kontralateral anterior olfaktor çekirdekten kalkar
Koku Eşiği ve Koku Ayırdedilmesi
Belirgin bir anomali sergilemeksizin, koku duyarlılığı, kişiden kişiye bin kata kadar değişebilen farklılık gösterir
En çok görülen anomali, belirli bir kokuya karşı duyarsızlıkla giden ve insanlarda, %1-20 sıklıkta görülebilen özgül anosmidir
Doğal olarak bu, özgül koku reseptörlerinin bulunmaması ile açıklanır
Olfaktor reseptörler sadece olfaktor epitele dokunan ve bu epiteli örten ince mukus tabakasında çözünen maddelere yanıt verirler
Örneğin sarımsağa özgün kokusunu veren metilmerkaptan havada 500 pg/ L’den daha düşük yoğunlukta bulunması halinde dahi koklanmaktadır
İnsanlar 2000-4000 farklı kokuyu ayırdedebilme özelliğine sahiptir
Koku Eşiği ve Koku Ayırdedilmesi
Bir kokunun şiddetindeki farklılaşmanın saptanabilmesi için koku veren maddenin yoğunluğunda %30 düzeyinde bir değişikliğin olmalıdır
Işık şiddeti için bu değer %1 dir
Kokunun geldiği yön, koku moleküllerinin iki burun deliğine ulaşma zamanları arasındaki farkla belirlenir
Koku molekülleri küçük olup 3-4’den 18-20’ye kadar değişen karbon atomu içerirken aynı sayıda karbon atomu içerip mimarileri farklı olan moleküller birbirinden farklı kokulara sahiptir
Aşırı kokulu maddelerin bir özelliği bağıl su ve lipidde çözünürlüğün yüksek oluşudur
Sinyal İletimi
Olfaktor sistem yapısal olarak basit bir sistem olup birbirinden farklı milyonlarca antijene özgül yanıtlar üreten bağışıklık sistemine benzetilmiştir
Olfaktor sistemede bu kadar farklı sayıda koku arasında ayrım yapabilme yeteneğinin olası bir açıklaması birbirinden farklı çok sayıda koku reseptörlerinin bulunmasıdır
Koku reseptörleri yakın tarihlerde tıpkılanmış olup bunların çok sayıda gen tarafından birbirine benzer serpantin reseptörlerinin yaptığı geniş bir ailenin bireyleridir
Sinyal İletimi
Bu reseptörler heterotrimerik G proteinlerine kenetlenmiştir. Patch clamp deneyleri bunların olfaktor reseptör hücrelerin siliumları üzerine yerleşmiş olduğunu göstermiştir
Gs ile yakın akraba fakat olfaktor sistem için bir G proteini olan Golf’un koku reseptörlerini adenilat siklaza bağladığı gösterilmiştir
Aktivasyon sonucu oluşan cAMP katyon kanallarına bağlanıp bunları açarak Na+’un reseptör hücrelerine girmesine ve depolarizasyon oluşturmasına izin vermektedir
Sinyal İletimi
Koku reseptörlerinden bazıları adenilat siklaz yerine fosfolipaz C’ye kenetlenmiştir
Bunun sonucunda oluşan fosfoinositol hidroliz ürünleri katyon kanallarını açarsa da bu görüş henüz kesinleşmemiştir
cAMP aracılığı ile katyon kanal açılmasını tetikleyen, birbirine yakın akraba geniş bir serpantin koku reseptörleri ailesi bulunduğu açıkça bellidir
Koku almaya hizmet eden nöral yolların da kokuların ayırdedilmesinde bir rol oynayabileceği mümkün gözükmektedir
Sinyal İletimi
Koku yollarında belirgin derecede bir inhibitör denetim bulunmaktadır
Mitral ve granül hücre dendritleri arasındaki resiprok sinaptik bağlantılar mitral hücre çıktısının inhibitör denetimine aracılık eder
Koku korteksinde bir kokuya verilen yanıt piramidal hücrelerin eksitasyonu olup bunu inhibisyon izler
Piramidal hücreler daha sonra uzun aksiyon kolleteralleri yoluyla kendi kendilerini yeniden uyarırlar ve bu durum koku korteksindeki ritmik aktivite ve hecmelere olan eğilimi açıklayabilir
Koku Maddesi Bağlayıcı Proteinler
Olfaktör müköz mebranın sağlam olması halinde koku uyarısına karşı eşiğin düşük olmasına karşın patch clamp uygulanan tek bir olfaktör reseptörün eşiğine göre oldukça yüksek olup uzun bir latent süreye sahiptir
Buna ek olarak lipofilik koku üreten moleküller, reseptörlere ulaşmak için burunda hidrofilik mukusu aşmak zorundadırlar
Bu saptamalar olfaktör mukusun, koku maddelerini yoğunlaştıran ve bunları reseptörlere aktaran bir veya daha fazla sayıda koku madesi bağlayıcı protein (OBP) içerebileceğinin ileri sürülmesine yol açmıştır
Günümüzde burun boşluğu için özgün olan bir 18K OBP izole edilmiş olup bununla akraba diğer proteinlerin varlığı da mümkündür
Bu protein vücutta küçük likofilik moleküller taşıdığı bilinen diğer moleküllerle önemli bir benzerlik göstermektedir
Cinsiyet ve Bellekle Olan ilişki
Bir çok hayvan türünde koku ve cinsel işlevler arasında yakın bir ilişki bulunmakta olup parfüm reklamları insanlarda da benzer bir ilişkinin bulunduğunu gösterir önemli bir kanıttır
Koku duyusunun erkeklere oranla kadınlarda daha güçlü olduğu ve koku duyusunun kadınlarda ovülasyon zamanı en keskin hale geldiği söylenir
Koku ve daha az ölçüde tat, uzun dönemli belleği tetiklemede özgün bir yeteneğe sahip olup bu durum romancılar tarafından işlenmiş ve deneyci psikologlar tarafından kaydedilmiştir
Koklama
Burun boşluğunda olfaktör reseptörlerinin bulunduğu bölüm iyi havalandırılamaz
Normalde her solunum döngüsünde, girdap akımlarının havanın bir bölümünü olfaktör müköz membranın üzerinden geçirmesine karşın bu havanın en büyük bölümü konkalar üzerinden düzgün şekilde akar
Bu girdap akımlarının oluşma nedeni olasılıkla sıcak mukoza yüzeyine soğuk havanın çarpması ile oluşan konveksiyondur
Olfaktör reseptörlerin bulunduğu bölgeye ulaşan havanın miktarı koklama olayı ile büyük ölçüde artırılır ve bu eylem hava akışını yukarı doğru yönlendirmek üzere burun delikleri alt bölümlerinin septum üzerine doğru kasılmasını içerir
Koklama genellikle yeni bir kokunun dikkat çekmesi halinde görülen yarı refkleks bir yanıttır
Burunda Ağrı Liflerinin Rolü
Olfaktör müköz membranda çok sayıda trigeminal ağrı lifinin çıplak uçları bulunur
Bunlar tahriş edici maddelerle uyarılırlar ve tahriş edici, trigeminal üzerinden giden yapıtaşı nane, mentol ve klor gibi maddelerin tipik kokularının bir bölümünü oluşturur
Bu çıplak uçlar nazal irritanlara karşı hapşırma, göz yaşarması, solunum inhibisyonu ve diğer refleks yanıtların başlatılmasından da sorumludur
Uyum (Adaptasyon)
Bir kokuya, bu koku ne kadar kötü olursa olsun uzun süre maruz kalan bir kişide koku algılamanın giderek azaldığı ve en sonunda ortadan kalktığı görülür
Bazen yararlı olan bu fenomen olfaktor sistemde görülen ve merkezi kaynaklı olan oldukça hızlı uyum olayına bağlıdır
Olay koklanmakta olan özgün koku için özel olup diğer kokulara ait eşikler değişmez
Anomaliler
Koku anomalileri arasında;
Anosmi (koku duyusunun yokluğu),
Hiposmi (koku duyarlılığının azalması) ve
Disosmi (koku duyusunun çarpılması) bulunmaktadır
Kakosmi denen hoş olmayan koku halusinasyonları da epileptik nöbetler sonucu gelişebilir
İnsanda düzinelerce birbirinden farklı anosmiler saptanmış olup olasılıkla bunlar her olguda koku reseptör ailesinin çok sayıdaki üyesinden bir tanesinin yokluğu veya fonksiyonunun çarpılmış olmasına bağlıdır
Yaşın ilerlemesiyle koku eşiği yükselir ve 80 yaşını aşmış insanların %75’inden fazlasında kokuları tanıma yeteneğinde bozulma görülür
TAD DUYUSU
TADRESEPTÖR ORGANLARI VE YOLLARI
Tad Goncaları
Tadın duyu organları olan tad goncaları 50-70 µm boyutta oval cisimciklerdir
Her tad goncası 4 tip hücreden kurulu olup bunlar; bazal hücreler; süstentaküler hücreler olan tip 1 ve tip 2 hücreler ve duyusal sinir lifleri ile sinaptik bağlantılar yapan tad reseptör hücreleri olan tip 3 hücreleridir
Tip 1, 2 ve 3 hücrelerde mikrovilluslar bulunmakta olup bunlar dil epitelindeki bir delik olan tad poruna doğru uzanır
Tad Goncaları
Hücrelerin tümünün boyun kısımları çevrelerindeki epitel hücrelerine sıkı kavşaklarla bağlanmış olduğundan tad reseptör hücrelerinin sıvılarla karşılaşan tek bölgesi mikrovillusların apikal taç kısmıdır
Her tad goncası yaklaşık 50 sinir lifi tarafından innerve edilir
Her sinir lifi ise ortalama 5 tad goncasından gelen girdileri almaktadır
Bazal hücreler tad goncasını kuşatan epitel hücrelerinden doğarlar
Bunlar yeni reseptör hücrelerine farklılaşır ve eski reseptör hücreleri yaklaşık 10 günlük bir yarı ömre sahip olacak şekilde sürekli yenilenir
Tad Goncaları
Duyu siniri kesilecek olursa bunun innerve ettiği tad goncası dejenere olur ve en sonunda ortadan kalkar
Bununla beraber sinir rejenere olursa buna komşu hücreler yeni tad goncaları halinde yeniden örtülenir
İnsanlarda tad goncaları küçük dil, damak ve farinks ile dildeki fungiform ve vallat papillaların duvarına yerleşmiştir
Fungiform papillalar dil ucunda en büyük sayıda bulunan yuvarlak yapılarken vallat papillalar dil kökünde “V” harfi şeklinde düzenlenmiş çok belirgin yapılardır
Tat Goncaları
Tad Goncaları
Her fungiform papillada beşe kadar tad goncası bulunmakta olup bunlar genelde papillanın tepesine yerleşir
Daha büyük vallat papillaların her biri 100 taneye kadar tad goncası içermekte olup bunlar genelde papillaların kenarlarına yerleşmiştir
Dil sırtını örten küçük koni şeklinde olan filiform papillalar genelde tad goncası içermez
Toplam 10 000 kadar tad goncası bulunmaktadır
Tad Reseptörleri
Tad Yolları
Dilin ön 2/3’teki tad goncalarından gelen duyusal sinir lifleri n. fasialis’in kordatimpani dalı içinde giderken dilin arka 1/3’den kalkan lifler beyin sapına n. glossofaringealis içinde ulaşır
Dil dışındaki diğer alanlardan gelen lifler beyin sapına n. vagus içinde ulaşırlar
Her iki yanda, bu üç sinir içinde gelen miyelinli fakat nisbeten yavaş iletim yapan tad lifleri traktus solitarius çekirdeğine girmek üzere medulla oblangatada birleşirler
Tad Yolları
Bu lifler burada ikinci nöronlarla sinaps yapar ve bunların aksonları orta hattı çaprazladıktan sonra medial lemniskusta birbirleriyle birleşip talamusun özgül duyusal durak çekirdeklerinde dokunma, ağrı ve sıcaklığa duyarlı liflerle beraber sonlanır
Bu çekirdeklerde durak yapan impulslar daha sonra serebral kortekste postsentral girusun ayak bölümünde bulunan tad yansıma alanına giderler
Tadın ayrı bir kortikal yansıma alanı yoksa da postsentral girusun yüzden gelen deri duyularına hizmet eden bölümünde de temsil edilmektedir
Temel Tad Şekilleri
İnsanlarda tatlı, ekşi, acı ve tuzlu olmak üzere 4 temel tad bulunur
Acı maddeler dil kökünde “tadılırken” ekşi dilin kenarı boyunca tatlı dil ucunda ve tuzlu dil sırtının ön kısmında tadılır
Ekşi ve acı tad damakta da alınmakta olup bu bölgede tatlı ve tuzluya da bir miktar duyarlılık gösterir
Farinks ve epiglot bu 4 duyu modalitesinin tümünü alabilmektedir
Farklı bölgelerde bulunan tad goncaları histolojik farklılaşma göstermez fakat hayvanlarda tek tek tad goncalarından gelen sinir liflerinin elektriksel aktivitelerinin kayıdedilmesi ile fizyolojik farklılaşmanın bulunduğu gösterilmiştir
Bu çalışmalar bazı tad goncalarının acı uyaranlara en iyi yanıtı verirken diğerlerinin en iyi şekilde tuzlu, tatlı veya ekşi uyaranlara yanıt verdiğini gösterir
Reseptörün Uyarılması
Tad reseptör hücreleri içinde yer aldıkları ağız sıvılarında çözünmüş maddelere yanıt veren kemoreseptörlerdir
Bu maddeler tad porunda karşılaştıkları mikrovilluslara etki yaparak reseptör hücrelerinde jeneratör potansiyelleri uyandırır ve bu potansiyeller de duyu nöronlarında aksiyon potansiyelleri oluşturur
Çözeltideki moleküllerin jeneratör potansiyelleri oluşturmada kullandığı yol tad modalitelerinin birinden diğerine değişiklik gösterir
Tuzlu uyarılar için Na+’un pasif, kapılanmamış apikal kanallardan hücre içine akışı ile tuz reseptör hücrelerini depolarize etmektedir
Zira Na+ kanal blokörü bir diüretik olan amiloridin insanda dile direkt uygulanması tuz tadını alma yeteneğini ortadan kaldırır
Reseptörün Uyarılması
Ekşi tad veren asitler ise muhtemelen H+ ile apikal K+ kanallarını bloke ederek reseptör hücrelerini depolarize ederler
Tatlı duyusu veren maddeler zar reseptörlerine bağlanıyor ve Gs yolu ile adenilat siklazı aktive ederek bunun sonucu hücre içi cAMP’de bir artışa neden oluyor gibi gözükmektedir
cAMP, tad hücrelerinin bazolateral zarları üzerindeki K+ kanallarını fosforile ederek K+ iletkenliğini azaltmak üzere protein kinaz A yoluyla etki yapmaktadır
Reseptörün Uyarılması
Acı tad veren maddeler farklı türde etki yapıyor gibidir
Diğerlerinden farklı olarak acı maddeler patch clamp preperatlarda akım akışını artırmakta ve bunlar olasılıkla, endoplazmik retikulumda C++ salınmasını tetiklemek üzere G proteini ile kenetlenmiş reseptörler ve fosfolipaz C yoluyla etki yapmaktadır
Bu yakınlarda α-gusdusin adı verilmiş yeni bir G protein α-altbirimi izole edilmiş ve bunun tad goncalarında bulunduğu gösterilmiştir
Reseptörün Uyarılması
Bu madde transdusinlere benzemektedir
Tad oluşturan molekülleri bağlayan bir protein yakınlarda tıpkılanmıştır
Bu protein vallat papillalar etrafındaki yarığa mukus salgılayan Ebner bezleri tarafından üretilmekte olup muhtemel fonksiyonu, OBP’ye benzer bir
yoğunlaştırma ve taşımadır
Tad Eşiği ve Şiddet Ayrımı
İnsanlarda tad şiddetindeki farkı ayırdedebilme yeteneği tıpkı koku şiddetinin ayırdedilmesinde olduğu gibi nisbeten kabadır
Tad şiddetinde bir değişiklik olduğunu farkedilebilmesinden önce tadılan maddenin yoğunluğunda %30 değişiklik olması gerekir
Tad goncalarının yanıt verdiği maddelerin eşik yoğunlukları söz konusu maddeye bağımlı olarak değişiklik gösterir
Temel Tad Duyularını Uyandıran Maddeler
Asitler ekşi tadılır. Reseptörü uyaran şey asidin anyonundan çok H+ dur
Herhangi bir asit için ekşilik genelde H+ yoğunluğu ile orantılı iken organik asitler çoğunlukla aynı H+ yoğunluktaki mineral asitlerden daha ekşi olarak algılanır
Bu durumun muhtemel nedeni bu asitlerin hücrelere mineral asitlerden daha hızlı sızmalarıdır
Temel Tad Duyularını Uyandıran Maddeler
Tuzlu tad Na+ tarafından oluşturulur
Bununla beraber NaCl, Na asetat veya Na-glukonatlar daha tuzlu olup olayın muhtemel nedeni Na+, hücrelerin bazalinde Na+-K+ ATP’az ile dışarı pompalanırken daha küçük Cl- iyonlarının reseptör hücrelerinin çevresini saran sıkı kavşaklara daha iyi sızması ve reseptör hücre hiperpolarizasyonunu sınırlamsıdır
Bazı organik bileşikler de tuzlu tad verirler; örneğin liziltaurin ve ornitiltaurin dipeptidleri tuzlu tadda olup ağırlık olarak liziltaurin NaCl’den çok daha fazla güçlüdür
Temel Tad Duyularını Uyandıran Maddeler
Acı tadı analiz için genelde kullanılmış olan madde kinin sülfattır
Bu bileşik 8 µmol/L yoğunlukta farkedilirken striknin hidroklorürün eşiği daha düşüktür
Diğer organik bileşikler özellikle morfin, nikotin, kafein ve üre acı tad verirler
Mağnezyum, amonyum ve kalsiyumun inorganik tuzları da acıdır
Bu tad katyona bağımlı olduğundan acı tad veren maddelerin molekül çatıları arasında herhangi bir belirgin ortak özellik bulunmaz
Temel Tad Duyularını Uyandıran Maddeler
Tatlı maddelerin çoğu organiktir
Sükroz, maltoz, laktoz ve glukoz bunların en iyi bilinen örnekleri ise de polisakkaritler, gliserol, bazı alkol ve ketonlar ve kloroform, berilyum tuzları ve aspartik asitin çeşitli amidleri gibi bir grup bileşik de tatlı taddadır
Sakkarin ve aspartam gibi yapay tadlandırıcılar diyet uygulamasında tadlandırıcı ajan olarak kullanılırlar
Bu maddelerin çok küçük miktarları bile tatlandırmak için yeterlidir
Kurşun tuzları da tatlıdırlar
Lezzet
Ağızlarının tadını bilen kişiler tarafından aranan hemen hemen sonsuz türde tadların büyük bölümü 4 temel taddan üretilir
Bazı durumlarda arzu edilen bir tad ağrı uyarısına ait bir eleman da (örneğin “acı”salçalar) içerir
Buna ek olarak gıda tarafından oluşturulan genel duyguda koku önemli bir rol oynarken gıdaların kıvamı ve sıcaklığı da bunların lezzetine katkıda bulunur
Değişkenlik ve Ard-Etkiler
4 temel tad goncasının dağılımında çeşitli türler ile aynı türün bireyleri arasında önemli değişkenlik görülür
İnsanlarda ilginç bir değişkenlik feniltiokarbamit (PTC) tadını alma yeteneğinde gözlenir
Seyreltik çözelti halinde iken PTC beyaz ırkın yaklaşık %70’de ekşi tad verirken geri kalan %30 için tadsızdır
PTC tadının alınmaması otozomal çekinik karekter halinde katılır
Bu özelliğin analizi insan genetik çalışmalarında oldukça değer taşır
Değişkenlik ve Ard-Etkiler
Tad görsel ard-hayaller ve kontrastlara bir ölçüde benzeyen ard-reaksiyonlar ve kontrast fenomenleri de diğerleri gerçek merkezi fenomenler olabilirler
Bunların bir kısmı kimyasal “oyun”lar ise de diğerleri gerçek merkezi fenomenler olabilirler
Bir bitkide, tad değiştirici bir protein olan mirakülin keşfedilmiş olup dile uygulanan bu madde asitleri tatlı hale getirir
İnsan dahil bütün hayvanlar yenilen gıdayı bir hastalık izlemişse yeni gıdalara karşı çok güçlü kaçınma reaksiyonu geliştirirler
Zehirlenmeden korunma açısından bu tür bir kaçınmanın hayatta kalma yönünden değeri çok belirgindir
Bu tür bir öğrenme o kadar kolay sağlanmaktadır ki bazı araştırmacılar bu duruma klasik öğrenme kurallarına karşı çıkışlarında kanıt olarak kullanırlar
Anomaliler
Tad anomalileri arasında agosia (tad duyusu yokluğu), hipogosia (tad duyarlılığında azalma) ve disgosia (tad duyusu bozukluğu) bulunur
Çeşitli bir çok hastalık hipogosiaya neden olabilir
Sülfidril grupları içeren kaptopril ve penisilamin gibi ilaçlar tad duyusunda geçici kayba neden olurlar
Sülfidril bileşiklerin bu etkisinin nedeni bilinmemektedir