Merhaba, Kapıkulu değil, kamu emekçisiyiz diyerek iş güvencesine sahip çıkanlar, Merhaba



Yüklə 42,18 Kb.
tarix29.07.2018
ölçüsü42,18 Kb.
#61795



Merhaba, Kapıkulu değil, kamu emekçisiyiz diyerek iş güvencesine sahip çıkanlar,

Merhaba, Demokratik bir ülke için, emeğin hakları için, insanca bir yaşam için, barış ve kardeşlik için mücadele edenler,

Laik yaşama, laik eğitime sahip çıkanlar, bu değerler için bedel ödeyenler,

Hepinizi konfederasyonum KESK adına sevgi ve dostlukla selamlıyorum. Hoş geldiniz.

Değerli Dostlar,

Türkiye’nin 81 ilini kapsayan 9 bölgede kurduğumuz kürsülerden ülkenin boğulmak istendiği derin sessizliğe çığlık, üstümüze çöken zifiri karanlığa ışık olmak için alanlardayız.

Buradan, Türkiye’nin her yerinde yüreği aydınlık bir gelecek için çarpan tüm dostlarımıza selam gönderiyoruz.

Selam olsun çocuklarına onurlu bir gelecek bırakma mücadelesi verenlere,

Selam olsun, içeride, dışarıda, derste, sırada

Nerede olursa olsun fırsatçının,

Fesatçının, hayının cellâdın

Üstüne üstüne yürüyenlere,

Selam olsun, ‘Bu sömürü düzenine itirazımız var’ diyerek alanlarda omuz omuza verenlere,

Selam olsun gelecek güzel günlerin habercilerine.

Değerli Dostlar,

Kelimenin tam anlamı ile bir zulüm döneminden geçiyoruz. Tüm emekçilerin, yoksullaştırılmış halkın geleceğini daha da karartmayı hedefleyen bir saldırı dalgası ile karşı karşıyayız.

Zulmün ve zorbalığın efendileri, “Saraya biat edecek kullar istiyoruz” diye ferman buyuruyor.

14 yıldır adım adım hayata geçirdikleri “Köleliğe Uyum Programını” tamamlamak için hazırladıkları makbul vatandaş rehberinde hepimize yeni fasıllar açıyorlar.



Diyorlar ki; Bizim için işçinin sendikası, sosyal güvenlik hakkı olmadan, hayatı boyunca karın tokluğuna özel istihdam bürosuna kiraya verileni,

Her gün beşer onar kurban gittiği iş cinayetlerini kaderden sayanı makbuldür.



Diyorlar ki; bizim için memurun güvencesiz, esnek istihdamın parçası olanı, performansa tabi hale getirileni makbuldür.

Diyorlar ki; bizim için asgari ücretlinin, ucuz iş gücü olmak için kendi yerini dolduracak üç çocuk yapanı makbuldür.

Diyorlar ki; bizim için sendikacının üyesinin- çalışanın hakkını hukukunu savunanı değil, toplu sözleşmede bizim teklif ettiğimiz ücret zammının da altındakine imza atanı, emeğin saflarına yerleştirdiğimiz Truva Atı rolünün hakkını verip kraldan daha çok kralcı kesileni, sarı olanı başımızın tacıdır.

Diyorlar ki; kazanılmış ne kadar hakkınız varsa; kıdem tazminatı iş güvencesi sosyal güvenlik, örgütlenme ve grev hakkı, emeklilik hakkı tümünü sermayenin taleplerini karşılamak için kaldıracağız.

Ormanlarınızı, sularınızı, kıyılarınızı da sermayeye teslim edeceğiz.

İktidarıma, sermayeye biat eden, boyun eğen yeni kuşaklar yetiştirmek için eğitimi dinselleştireceğiz.

Bizim için makbul vatandaş bunlara itiraz etmeyen, sessiz kalandır.



Diyorlar ki; eğer bu makbul tanımlarımıza uymazsanız bizim için ‘makul şüpheli’ olursunuz. Sessiz kalın, yoksa sizi copla, gazla, gözaltına alarak sustururuz. Sizi cezalara boğarız, işinizden ederiz. Olmadı tutuklayarak size baş eğdiririz.

Bunun için örgütlenmeyin, hakkınızı armaya zinhar kalkmayın. Herkes kendisini 4+4+4’lük ileri demokrasimize emanet etsin.



Değerli Dostlar,

Kısacası diyorlar ki; hepinizi sermayeye köle, iktidarıma kul haline getireceğiz.

AKP iktidarı, patenti faşizan-otoriter rejimlere ait bu projede 14 yıl içinde oldukça mesafe almış bulunuyor.

Bu projenin önemli ayaklarından biri de laik eğitim ve yaşamın hedef tahtasına konulmasıdır. Çünkü laik eğitim ve yaşam araştırmayan, sorgulamayan, eleştirmeyen, biat eden, iktidarlarına uygun ‘makbul vatandaş’ yaratma projesinin önündeki en önemli engeldir. Bu nedenle bugüne kadar kamusal olan her alanı dini kural ve referanslara göre biçimlendirmek için ellerinden geleni yaptılar. Eğitimde ve toplumsal yaşamda ırkçı, mezhepçi, ayrımcı, kutuplaştırıcı politikalarla toplumun farklı kesimlerini birbirine kışkırttılar.

Yıllardır inanç istismarı üzerinden araştırmayan, sorgulamayan, eleştirmeyen nesiller yetiştirmek için;

Laik-bilimsel eğitim anlayışıyla çelişen uygulamaları adım adım hayata geçirdiler.

Kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda tepkisiz ve itaatkâr bir nesil yetiştirmek için 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesini hayata geçirdiler.

12 Eylül ürünü zorunlu din dersi dayatmasını bir adım daha ileriye taşıyarak zorunlu seçmeli din dersi dayatmasına çevirdiler. Ders kitaplarının içeriğini dinselleştirdiler. Karma eğitimi hedef haline getirdiler.

Kütüphane ve laboratuarları kapatarak mescide dönüştürdüler. Değerler eğitimi’ adı altında ‘tek din, tek mezhep’ propagandasını, sınıfların cinsiyete göre ayrılmasını, 3-5 yaş grubundaki çocukları hedef alan “sıbyan mektepleri” uygulamasını yaygınlaştırdılar.

Milli Eğitim Bakanlığı ile dini vakıf ve cemaatler arasında yapılan ‘protokollerle’ TÜRGEV, İHH, Ensar Vakfı, Hayrat Vakfı, Hizmet Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti neredeyse eğitimin temel bileşeni haline getirildi. Eğitimi ve okul iklimini dinselleştirme sürecinde bu vakıf ve cemaatlere MEB onayı ile özel görevler verildi, okullarda rahtça faaliyet yürütmeleri sağlandı.



Bu noktada, Karaman’da Ensar Vakfı ve Karaman İmam Hatip Okulları Mezunları Derneği (KAİMDER) yurtlarında kalan 10 çocuğa yönelik cinsel istismar davası bunların iktidarın kanatları altına nasıl alındığını tüm açıklığı ile ortaya çıkarmıştır.

Değerli Dostlar,

Siyasal iktidarın dinselleştirme politikaları sadece eğitim alanına değil, toplumsal yaşamın her alanına nüfuz etmiş bulunmaktadır.

Türkiye’de inşa edilen hakim din kavrayışı ve “Türk-İslam” sentezi politikalar ile eşit yurttaşlık ilkesi daha ilk elden ortadan kaldırılmıştır. Farklı inanç grupları ve bir dine inanmayanlar yok sayılmıştır.

AKP iktidarı döneminde ise oy avcılığı yapmak için halkın dini duygularının sömürülmesi, sömürü ve savaş politikalarının üzerinin örtülmesinde dinin istismar edilmesi alabildiğine yaygınlaştırılmıştır.

Dinselleştirme politikaları her türlü sömürüye, zulme, talana ve yalana kalkan haline getirilmiştir.

Ülkeyi saran hukuksuzluklarına, yolsuzluklarına en küçük bir eleştiri bile getirmekten geri duran Diyanet İşleri Başkanlığı hemen her konuda yayımladığı fetvalarla farklı mezhep ve inançları, kadınları aşağılamayı görev edinmiştir.

Bugün gelinen noktada başta aleviler ve gayrimüslimler olmak üzere, egemen dini inançtan olmayanlara karşı ayrımcılık derinleşmiştir.

Bu aymazlık kadınların, işçilerin, emekçilerin temel haklarını da hedef tahtasına koymuştur.

‘Greve çıkmanın caiz olmadığını’, İş cinayetlerini önleyici tedbirler alınması konusunda “aşırlığa kaçılmaması gerektiğini” anlatan vaazlar, hutbeler verilir hale gelmiştir.

Tüm bunların yaşandığı bir ülkede TBMM Başkanı’nın inanç özgürlüğü ve bilimsel eğitimin zorunlu koşulu olan laikliği hedef alması, yeni Anayasada yer verilmemesi gerektiğini savunması tesadüf değildir.

Laiklik hedef alınarak Türkiye’nin çoğulcu inançsal yapısı asimilasyoncu, eritici ve totaliter bir potada yok edilmek isteniyor.

Oysa unutulmamalıdır ki; hiçbir toplum tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı değerleri benimsemiş insanlardan oluşmamaktadır. Bu nedenle laiklik din ve mezhep farklılıkları üzerinden halkların, farklı inançtan ve mezhepten insanların birbiriyle çatışmalarına son vermek, her inancın diğer inançlarla eşit haklar temelinde ilişki kurmasını güvence altına almak açısından vazgeçilmezdir.

Öte yandan laiklik sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından, devletin farklı din ve inançlara eşit mesafede ve tarafsız olmasından ibaret değildir. Laiklik aynı zamanda bilimsel eğitimin ön koşuludur. Bilimsel bir eğitimin olmadığı yerde bilimsel ve akademik özgürlüğün, düşünce ve ifade özgülüğünün esamesi okunmaz.

Emeğin haklarının, kadın haklarının, çocuk haklarının kısacası temel insan haklarına ve emeğe bağlı hiçbir hakkın kullanılması mümkün olmaz. Bu nedenle gerçek demokrasinin, eşit yurttaşlığın, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesinin tek yolu “Laik Eğitim, Laik Yaşam” mücadelesini güçlendirmekten geçiyor. Bunu da Türkiye’nin emek ve demokrasi mücadelesi olarak ancak bizler yapabiliriz.

Değerli Dostlar,

Tek adama dayalı dikta rejimini hayata geçirmek isteyenler çalışma yaşamını bir bütün olarak güvencesiz ve kuralsız hale getirme konusunda da önemli yol almış bulunuyor.

Siyasi iktidar emek düşmanı politikalarını hayata geçirmek için ülkeyi sürüklediği savaş ve kaos ortamından besleniyor. Korku örtüsünün neredeyse bütün ülkenin üzerine çekildiği ortamı fırsata çevirenler sermayenin yıllardır hayalini kurduğu her şeyi hayata geçirmek için son adımları atıyor.

Sermaye dostu-emek düşmanı siyasi iktidar kamu hizmetlerinin toptan tasfiyesinin önünü açmak için uzun süredir iş güvencemizi hedef alıyor. Bunun için bizimle toplumu karşı karşıya getirmeyi hedefleyen bir algı operasyonu yürütülüyor. Bizzat hükümetin en yetkili isimleri tarafından yapılan açıklamalarda “657 zırhına sığınan neredeyse her türlü dokunulmazlığı olan bir kitle gibi gösteriliyoruz.



Bunların gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bizi koruyan ne zırhımız ne de gerçek anlamda bir iş güvencemiz var.

Bunu en iyi yıllardır iş güvencemizi daha sınırlayan düzenlemelere imza atanlar olarak bu iktidar da biliyor.

Üstelik sırtımızı dayadığımız iddia edilen, 657 sayılı yasada hak ve özgürlüklerimizi sınırlayan düzenlemelerden geçilmiyor.

Türkiye’de kamu emekçileri sendikal mücadelesinin KESK öncülüğünde başlamasının en önemli nedenleri arasında yer alan 657 sayılı yasaya “sırtımızı dayadığımızı” iddia edecek kadar gerçekleri çarpıtmak marifet ister.

İş güvencemizin hedef alınmasının asıl sebebi önemli bölümü özel sektöre açılan kamu hizmetleri alanını daha da küçültülüp toptan tasfiye etmektir.

Bunun yapılabilmesi için kamu hizmetlerini yerine getiren bizlerin iş güvencesinin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Hedefte olan, bugüne kadar emek düşmanlarının emekçileri çevreleyen duvarına dolgu malzemesi olmaktan geri durmayanlar da dahil olmak üzere, tüm kamu emekçilerinin iş güvencesidir.

İşin özü bizim iş güvencemiz kaldırılırsa vatandaşların özel sektöre göre daha düşük fiyatlarla ulaştığı yaygın kamu hizmetlerinin toptan tasfiye edilmesinin önü açılacak.



Bunun için kamu hizmetlerinden yararlananların, hele de bu hizmetlere en çok ihtiyacı olan kesimlerin “Memurun iş güvencesinden bana ne?” deme lüksü yoktur.

Çünkü bizim iş güvencemiz şahsımıza verilmiş bir hak değil, Anayasa ve yasalarla tüm vatandaşlara eşit ve tarafsız bir şekilde verilmesi gereken kamu hizmetini korumaya yönelik bir haktır.



Kısacası bizim iş güvencemiz ortadan kaldırılırsa hem kamu hizmetleri alanı daha da daraltılacak, hem de vatandaşların eşit, tarafsız kamu hizmeti alma hakkı ortadan kaldırılacaktır.

Değerli Dostlar

KESK olarak; iş güvencemiz başta olmak üzere temel sendikal haklarımıza sahip çıktığımız,

sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını, savaşa karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme karşı hakların kardeşliğini savunduğumuz için her dönem emek ve demokrasi düşmanlarının hedefinde olduk.

Ümidin ve akarsuyun,

Meyve çağında ağacın

Ve serpilip gelişen hayatın düşmanları

Bugün de KESK’e diş bilemeye devam ediyor

Ne zaman haklarımızı, özgürlüklerimizi yok sayan düzenlemelere, saldırılara karşı emek ve demokrasi mücadelemizi yükseltesek karşımızda korku imparatorluğunun “ustalaşan” mimarlarını buluyoruz.

Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumakla, geliştirmekle görevli her sendikanın, her konfederasyonun yapması gereken sendikal faaliyetlerimiz “suç” olarak gösteriliyor.

Bağlı sendikalarımızın yönetici ve üyesi binlerce kamu emekçisi hakkında hiçbir hukuki dayanağı olmayan soruşturmalar açılıyor.



Sadece 7 Mart – 7 Mayıs arasını kapsayan 3 ay içerisinde;

Sendikal faaliyetlerinden ötürü toplam 16.646 arkadaşımız hakkında adli-idari soruşturmalar açıldı.

50 arkadaşımızın memuriyetine son verildi.

20 arkadaşımız gözaltına alındı. Bunların bir kısmı tutuklandı.

82 arkadaşımız sürgün edildi.

23 arkadaşımıza kademe ilerlemesinin durdurulması cezası,

16 arkadaşımıza ise aylıktan kesme ve idari para cezaları verildi.

Sosyal medya paylaşımlarından dolayı en az 40 üyemiz hakkında adli ve idari soruşturma açıldı, çeşitli cezalar verildi.

Basın açıklamalarımıza, eylemlerimize müdahale ve saldırılar ise vakayı adliyeden sayılır hale gelmiştir.

Üzerimizde yarattıkları baskılara bizi sindireceklerini sananlara buradan bir kez daha sesleniyoruz.

KESK onurumuzdur, onurumuzu çiğnetmeyeceğiz.

Ne darbelere, ne statükoya ne de faşizme teslim olmadık, olmayacağız.

KESK’i bitirmeye, diz çökmeye fetva çıkaranlara inat dimdik ayakta olmaya devam edeceğiz.



Değerli Dostlar,

Bütün toplumu ezerek, yakarak çürümeye yüz tutumuş kemiklerini ısıtmaya çalışan bir iskeletler sınıfının geçici eğlencesine tanıklık ediyoruz.

Piyasa değerleri, savaşa tapan ahlakları, derin kuyular gibi uğuldayan ağızlarıyla bir gün çekip gidecekler.

Şiddet ve dehşetleriyle, emeğe, akla, bilime, kültüre, sanata düşman karanlıklarıyla, çekip gidecekler.



Ancak hepimiz biliyoruz ki bu kendiliğinden olamayacak.

Bu karanlık bulutlar kendiliğinden dağılmayacak.

Onların gidişini hızlandıracak, emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak yegâne güç bizleriz.

Bu iç karartıcı tabloya karşı mücadele edecek olanlar bizleriz.

Kendinden olmayan herkese kin duyan,

Hukuku, temel insan haklarını ayaklar altına alarak

Memleketi açık hava hapishanesine çevirenlerin yarattığı öfke fırtınasının

Dalga kıranı bizleriz.

Yeter ki kol kola omuz omuza olalım.

Yağmanın-talanın değil eşitliğin,

Savaşın değil barışın,

Baskıların değil özgürlüğün,

Tacizin, tecavüzün, istismarın, kadın düşmanlığının değil, cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlüğünün

Karanlığın değil aydınlığın,

Egemen olduğu bir ülke için umut biziz.

Irkçılığa ve şovenizme karşı emeğin birliği ve halkların kardeşliği için umut biziz.

Umut birliğimizde. Umut mücadelemizde. Umut dayanışmamızda.

Bugün Türkiye’nin 81 ilinde umudu yeşertiyoruz.

10 Ekim katliamında bizden koparılan Barış Güvercinlerimizin bedelini canları ile ödedikleri değerlere, demokrasiye, emeğe, barışa, laik eğitime ve yaşama sonuna kadar sahip çıkacağımızı haykırıyoruz.

Ve diyoruz ki;

Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter.
Menekşelerde açılır üstümüzde
Leylaklarda güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar için direnenler...


Bitmedi o kavga sürüyor, sürecek. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.

YAŞASIN EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN SENDİKAL MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN KESK!

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!


Yüklə 42,18 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin