BAŞBAKAN Erdoğan bugün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde davetli olarak konuşacak. Başbakanlığı sırasında Abdullah Gül de aynı şekilde davet edilip konuşmuştu.
Diplomatlar Türk başbakanlarına gösterilen bu itibarı çok önemsiyor.
Başbakan konuşurken, AB Komisyonu'nun Türkiye hakkındaki raporu resmen açıklanmamış ama "içeriği hakkında Başbakan'a nihai bilgiler" ulaşmış olacak. Başbakan bu "nihai bilgiler"e göre konuşma metninde "rötuşlar" yapacak.
İlerleme Raporu hakkında Türk Başbakanı'nın değerlendirmelerini, hatta eleştirilerini dünya önce CNN Türk'ten öğrenecek. Başbakan bu akşam Türkiye saatiyle 22.30'da CNN Türk'te "Eğrisi Doğrusu"programına konuk oluyor.
Ardından uluslararası CNN Başbakan'la mülakat yapacak. Dün de Euronews adlı haber kanalı Başbakan'la mülakat yaptı. Medya ilgisi büyük...
Batı gazetelerinde, dergilerinde Türkiye'nin AB üyeliği birinci konu!
* * *
HERKES biliyor ki, Türkiye-AB ilişkileri çok kritik bir aşamada... İşlerin yolunda gitmesi veya yolundan çıkması sadece Türkiye'yi değil, Avrupa'yı ve İslam dünyasını da çok derinden etkileyecek.
Yeni sayısında The Economist Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in sözlerini veriyor:
- Benim birinci önceliğim AB'nin genişlemesi değil, bir 'Avrupa federasyonu'nun inşa edilmesiydi. Fakat 11 Eylül teröründen sonra gördüm ki, birinci önceliğimiz AB'nin Türkiye'yi de içine alacak şekilde genişlemesi olmalıdır.
Alman İçişleri Bakanı Otto Schilly'ye göre de, Türkiye'nin AB üyeliği İslam dünyasına verilmiş çok etkili bir mesaj olacaktır.
Ama Avrupa'nın bir de öteki yüzü var. Hollandalı AB Komiseri Bolkestein diyor ki:
- Türkler AB üyesi olacaksa, onları 1689'da Viyana kapılarında durdurmak boşuna mıydı?!
Adam nerede kalmış! Çağımızın stratejik, ekonomik ve politik gerçeklerini görmüyor.
Hele de Fransızlar!
* * *
FRANSA hükümeti Avrupa Anayasası için yapılacak referandumda Türkiye yüzünden 'hayır' oyu çıkmasından korkuyor, Türkiye'yle müzakerelerin başlamasını "geciktirmeye" çalışıyor.
Demek ki, Fransız kamuoyunda şoven önyargılar çok güçlü! Zaten "Mösyö Şoven" de Fransız'dı!
Ankara Fransız tutumundan ciddi olarak rahatsız.
"Müzakerelere hemen başlamayı" taahhüt eden Avrupa, hele de Fransa buna uymazsa, güvenilirliği kalır mı?
Türkiye "hemen üyelik" demiyor; bunun on on beş sene gibi bir zaman almasını makul buluyor. Türkiye'nin talebi, müzakerelerin "gecikmeden" başlamasıdır. Çünkü bu, Türkiye'nin gelişme dinamizmini daha da güçlendirecektir.
İşte Türkiye'nin dinamizminin somut eserlerinden biri: Uluslararası Finans Enstitüsü 2005 yılında Türkiye'ye "en az 2.8 milyar dolar" yabancı sermaye gireceğini açıkladı! Muazzam bir rekordur bu.
İç reformların, istikrarın, iyi yönetimin ve AB yolunda attığımız adımların olumlu sonuçlarının sadece biridir bu.
Müzakerelerin hemen başlaması, Türkiye'nin bu dinamizmini öyle artırır ki, istihdam sorununu biz çözeriz, hatta belki on on beş sene sonra AB üyeliği için biz nazlanırız!
Bu satırlar yazılırken Ankara'yla Brüksel, Paris ve diğer Avrupa başkentleri arasında çok yoğun bir telefon diplomasisi sürüyor, "bütün tarafları memnun edecek bir ifadelendirme" aranıyordu.
|