MukaddiME



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə15/16
tarix22.01.2018
ölçüsü0,79 Mb.
#39604
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

DÖNÜŞ RİSALESİ


Konuların genelini içeren 39 sayfalık risaleden sonra, 12 sayfa ebadında fikirlerinden dönen bir arkadaşın risalesi mevcuttur. Bu risale nakil yönünden bir önceki risalenin tekrarı olduğu için, aynı şeyleri tekrar etmeyeceğiz. Yalnız mühim gördüğümüz bazı noktalara dikkat çekeceğiz.

- Genel Tekfirde Alimlerin Görüşleri

Bu risalede, Şeyh Abdulkadir bin Abdulazizin el-Cami kitabında, bugün beşeri hükümlerle yönetilen ülkelerde, insanlara nasıl hükmolunacağına dair, kısım aktarılmıştır. Şeyh Abdulkadir insanları üç taifeye ayırıyor. Arkadaş ise sadece ikinci taifeyi zikretmiştir. 1 ve 3. taifeden söz etmemiştir. Konuda genel tekfir olunca, kasıtsızda olsa bu yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermiştir. Sayfa (9-10) bakılabilir. Ayrıca yazar muayyen tekfirle ilgili risale yazdığından konu iyice yanlış anlaşılmaya müsait hale gelmiştir.

Şeyh Abdulkadir insanları şu şekilde taksim ediyor.

1- Zahiri küfür olan mürted ve asli kâfirler:

Bunlar hükmen kâfirdir. Yahudi, Hıristiyan, komünist, inkarcı, namazın terki, dine sövme, kabirdekilere dua, istiğase96, adak, kurban vb. ibadetlerle mürted olanlar veya bunların dışında riddet sebeplerini işleyenler.

2- Zahiri İslam olanlar:

Bu da hükmen müslümandır. Bu Müslim mestural hal diye isimlenir. Bu, kendinden İslam alametlerinden biri sadır olup, İslamı bozan unsurlardan birini işlemeyenlerdir. (Şeyhe göre İslam alametleri namaz, kelime-i şehadet vs.)

Sonra yazarın risalede aktardığı bölümü anlatır şeyh. Mesturul hal olanı tekfirde iki grup hata etmiştir der ve devam eder.

3- Ne İslam ne de küfür izhar etmeyenler:

Bunlara meçhulul hal denir. Bunlara hükmedilmez. Ancak muamele halinde araştırılır. Eğer bir şeye ulaşılmazsa içinde olduğu duruma göre hükmedilir. Bu da muameleye ihtiyaç olduğu yerlerde yapılır. (El-Cami 2/625-632 özetle)

Şimdi: Şeyhin bu ayrımını üçlü şekilde ele alınca, yazarın risalede anlattığı çoğu şey çürümüş olur.



a) Riddet sebeplerinden birini (küfür sözü ve fiili) işleyene, şeyh küfürle hükmeder. Oysa yazara göre muayyene kâfir denilmemelidir. Avam da olsa şeyh bu halklardan olup da küfür fiillerini izhar edenlere hükmen kâfir muamelesi yapar. Bunu cehalet bölümünün sonunda görmüştük. Şeyhin görüşü budur. Oysa yazarın risaledeki tekfir anlayışı buna tamamen muhaliftir.

b) Şeyhin yaptığı taksimi genel olarak ele alınca bizim vakıamıza nasıl delil olur? Yazarın iddia ettiği gibi mi olur acaba? Yoksa yazarın dediklerini çürütür mü? Halkın riddet sebeplerini yakinen işleyenlerin oranı, üzerinde İslam alameti bulunmayıp günlük muamele ettiğimiz insanlardan (yani 1. ve 3. sınıflar) mı çoğunluktadır; yoksa yazarın sadece zikretmekle yetindiği ikinci sınıf mı çoğunluk arzetmektedir?

Özellikle birinci sınıfı düşünün. Bir kere tüm tanıdık insanlara hükmen mürted muamelesi yapacaksınız; oy veren, askere giden… Şeyhe göre askerde olan zaten muayyen kâfirdir. Namazı terk eden, kabir şirkine bulaşan… Tanıdıklarınızdan bunlara veya birçoğuna düşmeyen insan sayısı kaçtır? Eğer şeyhe göreyse, şeyh bunlara mürted diyor.

Sonra yolda karşılaştığımız ve günlük ilişkide olan insanlar, bunların kaçında İslam alameti vardır. Veya insanların çoğu (tanımadıklarımız) 2. sınıfa mı girer, üçüncü sınıfa mı girer.

Buraya kadar düşündüğümüz zaman, şeyhin sunulan sözü bütünüyle ele alındığında, yazarı değil, çürütmeye çalıştığı fikri destekler.



NOT: Risalenin girişinde günümüzde namaz ve kelime-i şehadetin İslam alameti olmadığını, Şeyh Abdulkadir de dahil bir çok alimin İslam alametine yaptıkları tanıma uymadığını anlatmıştık. Giriş bölümü 1. ve 2. başlığa bakınız.

MUHAMMED OĞLU LUAİ SAKKA RİSALESİ


Şeyh Usame ve Eymen adına, başından beri risalede savunduğumuz fikirlerden beri olduklarını bu fikri savunanların el-Kaide değil, harici tekfirci olduğunu ilan etmiştir.

Bu risaleyi okudum, sadece üzüldüm… Birçok noktanın cevabı ilk risaleye verilen reddiye bölümünde geçti… Bu arkadaşa reddiye değil tavsiyem biraz AHLAK ve EDEP kitabı okumasıdır. İnsanlara (kâfire) kâfir demeyen kâfirdir diyerek baskı ve şeytanlığa sarılanla (yazarın deyimidir). “Cihadı öne sürüp bana muhalefet edersen cehennem köpeği olursun” mantığıyla hareket edip baskı kuran arasında hiç fark yoktur. İkisi de asıl olmayan, batıl olan bir şeyle taraftar bulmaya çalışır… Nasıl ki bilmeyip de konuşana “SUS BARİ ADAM SANSINLAR” tabiri kullanılıyorsa bu ülkede, “Siz de bilmiyorsanız susun BARİ MÜCAHİT SANSINLAR”… Cihadınızla gördüğünüz saygı ve sevgi edep dışı üslubunuzla ve mahalle abisi edanızda kaybolmasın!

Buraya kadar yazdıklarım, son zamanda yayılan ve üç risale şeklinde elden ele dolaşan kardeşlerin cevap talep ettiği risalelere reddiyedir. Bundan sonra yazacaklarım, risaleden kopuk genel nasihatlerdir. Rabbim önce beni, sonra kardeşlerimi faydalandırsın!

DİN NASİHATTİR

CİHAT VE AKİDE İLİŞKİSİ


Cihat İslamın zirvesi ve amellerin en faziletlisidir. Mücahid ise hem Allah’ın, hem toplumun, hem de nefsinin hakkını aynı anda müdafa ve gözetmesiyle fazileti ölçülemeyecek bir seviyededir.

Hiç şüphesiz dünyanın dört bir yanından malı-evladı-rahatı terk edip, cihad nidasına lebbeyk diyenler ümmetin baş tacı olmaya en evla olan insanlardır.

Lakin bu faziletler ile şer’i ölçüler birbirine karıştırılmamalıdır. Cihad hareketi değişen şartlarda ümmete menhec belirleme selahiyyetine sahip olsa da akide belirleme selahiyyetine sahip değildir. Çünkü şer’i emirler, ümmetin maslahatı esaslı bazı yenilikler (şeriatın muhkem naslarına muhalif olmadıkça) yapabilirler. Fakat akide konusunda böyle bir yetkileri yoktur. Çünkü İslam akidesi kitap ve sünnet ile belirlenmiş ölçüsünü de korumuştur.

Bir insanın fazileti ve değeri nereye ulaşırsa ulaşsın dinde sözünü hüccet kabul edip şer’i ölçülere muhalefet pahasına ona uymak doğru değildir. İşte bugün içine düşülen yanlışta budur. Yaptığı cihattan dolayı fazilet ehli olan insanların fazileti ile şeraitteki yerleri karıştırılıyor. Onlara muhalefet edip nasslara yapışan insanlarda maalesef en çirkin vasıflarla anılıyor. Bunun anlaşılması için bir örnek vereceğim?



Allah rasulunun ashabı:

- 13 yıl boyunca dinleri ve akideleri uğruna her türlü işkenceye maruz kaldılar.

- Malı-mülkü-vatanı terk edip hiç bilmedikleri bir yere hicret ettiler.

- Hicretten sonra hep cihat halindeydiler. Seriyyeler, gazveler vs. ve ayrıca ibadet, ahlak, tezkiye yönünden bu ümmetin gönül ehli olan abitlerine öncü idiler.

- Bütün ümmetin ittifakıyla onlar sonrakilerden çok daha ilim sahibiydiler.

- Onlar Allah’ın tezkiyesine nail olmuşlardı. Hayırlı ümmet oluşları, kalplerinin temizliği, Allah’ın onlardan razı olması bu kabildendir…

- Onlardan bazısı dünyada cennetle müjdelendiler.

- En önemlisi onlar bu dinde her nesil için pratik yaşam örneği olma şerefine nail oldular.

İslam ümmetinde bu faziletlere ulaşabilecek kimse var mıdır acaba? Ümmet onların bu faziletlerine icma etmiştir, âlimler, bu faziletlerini sıralamak için kitaplar yazmıştır. Fakat mühim olan ve anlatmaya çalıştığımız ise şudur. Aynı âlimler “sahabe sözü hüccet midir” dendiğinde nasıl bir tablo çizmiştir?

Elinizde bulunan basit bir usul kitabına baktığınızda, sahabeyi hüccet kabul eden etmeyen diye iki grup bulacaksınız. Kabul edenler de mutlak değil şartlı kabul ederler:



a) Nassa muhalif olmayacak.

b) Kendi gibi başka sahabeye muhalif olmayacak.

İmam Şevkani, ihtilafı aktardıktan sonra: “Allah bu ümmete bir nebi bir de kitaptan başka bir şey yollamadı. Bu ikisinden başkası hüccet olmaz. Sahabede onlardan sonra gelenlerde şeriata uyma mükellefiyetinde eşittirler. Bu dinde hüccet olmayanı hüccet ilan edip, insanları ilzam etmek, Allah’ın izin vermediğinde teşridir. Şüphe yok ki sohbet makamı çok büyüktür, dereceleri çok yüksektir, sonrakilerin uhud dağı kadar yaptığı infak onların bir müd infakına erişemez. Lakin onların bu faziletiyle, onları nebi derecesine çıkarmak arasında alaka yoktur.

Umuyoruz ki anlatılmak istenen anlaşılmıştır. Eğer fazileti bu derece büyük olan sahabenin dinde sözü hüccet değilse, fazilet yönünden onların yanında ismi dahi zikredilmeyecek olan bugünkülerin sözü nasıl olmalıdır?

Bir başka nokta ise şudur. Cihat İslam da faziletiyle beraber asıl değildir. Zirve ile asıl arasında fark vardır. Aslı tevhid olarak belirleyen, ölçüye de kitap ve sünnet diyen insanlar, zirve olan cihada giderken veya bu davalarını yayarken tüm davet ve nasihatlerini o asla göre yaparlar. Yapılan cihadta o zaman meşruluk kazanır. Fakat her şeyi cihad olarak alan ve bu asla göre hareket eden insanlar, dinin tüm noktalarını ona göre bina ederler.

Bunun daha iyi anlaşılması için bir hususu daha zikredelim. Yaşadığımız toplumun, cahiliye ve şirk toplumu oluşunu konuştuğum çoğu arkadaş, elindeki delillerin yanlış yorumlandığını anlayınca, bu halk olmadan cihadın olmayacağını, cihat için halk desteğinin çok önemli olduğunu vs. vs. mırıldanmaya başlar. O zamanlar bu tehlikenin farkına varmıştım. Akide cihada temel olmaktan çıkmaya başlamış, cihad akideye temel oluşturuyor dedim.

Bugün hamas vb. grupların geldiği nokta nedir acaba? Eğer asıl olan cihad etmekse, Hamas’ın, Lübnan Hizbullahı’nın ne farkı vardır. Onlar da cihad ediyorlar, fakat meşruluğunu yitirmiş bir cihadtır. Çünkü asılların aslı olan Tevhid’den yoksundur. Cihadı asıl görenlerin bu gruplara da eşit muamele yapması lazımdır…

Bazılarının mırıldandığı “bu kadar cihad edip her şeyini feda eden insan akidesini bilmez mi? sizin kadar araştırmaz mı?” sözüne gelince.

Bu söz, sahibinin yüzünde kıyamete kadar varolacak bir lekedir. Bunun batıl oluşuna şer’i delil zikretmeye dahi gerek yoktur.

Basit bir vatandaşa veya bir tasavvufcuya din anlatırken, bu sözle karşılaşınca hemen savunmaya geçip, “senin şeyhin, abin, üstadın vs.” seni kurtaramaz. Tek kurtuluş kitap sünnettir diyenlerin hali nicedir… Hiç utanmazlar mı aynı sözü başkalarına söylemeye…! Kendi davet sloganınızın, kendinizde daha belirgin olduğunu görmez misiniz?” Onun şeyhi onu kurtarmayacak ta senin şeyhin mi seni kurtaracak.

Madem her şeyini feda eden mutlaka itikatta gerekli araştırmayı yapmış ve sağlamdır. Öyleyse Hamas’ı, Lübnan Hizbullah’ını neden eleştirirsiniz. Canını malını ortaya koyan (sizin bozuk ölçünüze göre) akidesini araştırmaz mı?

Kitaba sünnete dayalı olmayan her söz sahibini baş üstü ters çevirmeye mahkûm eder. Bu tip insanların Allah’tan korkmasını ve şu ayeti düşünmelerini tavsiye ederiz:

İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz? Hâlbuki kitabı da okuyup duruyorsunuz! Hala akıllanmayacak mısınız?” (Bakara 44).

Yine son dönemlerinde itikadından dönen ve cihad şeyhlerinin böyle düşünmediğini, arada fark olduğunu söyleyenlere nasihatımız şudur?

Siz ne zaman itikat sahibi oldunuz ki şimdi itikadınızı değiştiriyorsunuz. Şartlara göre değişen şeye i’tikad değil fikir denir. İtikat, kelimenin kökünden de anlaşıldığı gibi sıkı sıkı bağlamak, akd etmektir. İtikat kişinin rabbiyle yaptığı akittir. Ondan gelen her şeyi kabul edeceğinin sözüdür. Siz itikadınızı Allah’a değil de a veya b şahsına bağlamışsınız! İtikadımı değiştirdim diye kelime oyunu yapmayın. Çünkü sizlerin bir itikadı yoktur. Ancak sizlerin söyleyeceği; “savunduğum fikirleri değiştirdim” demek olabilir.

Fakat deliller üzerine yoğunlaşan ve bu sonuca ulaşanlara bir sözümüz yoktur. Onlara risale içinde cevap verdik. Umuyoruz Allah’tan bir ecir almaya nail olurlar. Ve Allah onları sebebiyet verdikleri hatalarından dolayı affeder.

İtikadını a veya b şahsına endeksleyenler, sizi iman etmeye davet ediyorum. Sizin şeklinize iman eden insanların imanı ile ilgili şunu hatırlatıyorum.

11. asırda, namaz kılan, oruç tutan, hiç de şirke bulaşmayan fakat insanlar kelime-i tevhidi söylüyor diye söyleyen insan hakkında tüm mağrip uleması ittifakla Müslüman değildir, demiştir. Bu fetvayı risalede Şeyh Süleyman bin Sehman’den aktardık. Dünya hükmün de şirkten teberriniz ve tevhidi yaşamanızla hükmü İslam ile hükmolunsanız da, bu şekil imanın hakiki anlamda size faydası olmayacaktır. Unutmayın ki kıyamette siz ve amel defterinizle hesaba çekileceksiniz. Bugün kendinizi kandırıp oyaladığınız edebi cümleler o gün sizlere asla fayda vermeyecektir.

HEDEFİMİZ SAPMASIN!

Tüm kardeşlere ve kendime nasihatim şudur;

Bir topluluk yanlış yaptığı zaman bu beyan edilir. Kur’an da bizlere örnek gösterdiği nebi ve resullerin Allah’ın emrine muhalefet ettiği durumları beyan etmiştir:

Adem rabbine karşı geldiğinde, yolunu şaşırdı.” (Taha 121)

Nuh Rabbine seslendi: "Rabbim! Oğlum benim ailemdendi. Doğrusu Senin vadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin" dedi.

Allah: "Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz; çünkü kötü bir iş işlemiştir; öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma" dedi.” (Hud 45-46)

Zunnun'a (Yunus'a) gelince hani o öfke içinde yurdundan ayrılırken artık bizim kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonra karanlıklar içinde "Senden başka ilah yoktur, sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, ben gerçekten bir zalim oldum " diye bize seslendi.” (Enbiya 87)

Surat astı ve döndü. Yanına âmâ geldi diye. Ne bileceksin sen belki o arınacak?” (Abese 1-2-3)

Yeryüzünde üstünlüğünü perçinlemedikçe hiçbir peygamberin esir alması yerinde değildir. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah sizin hesabınıza ahireti istiyor. Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.” (Enfal 67)

Allah affetsin seni. Kimlerin doğru söylediği belli oluncaya ve kimlerin yalancı olduğunu belirleyinceye kadar onlara niçin izin verdin?” (Tevbe 43)

Bu ayetlerde rabbimiz kendi nezdinde en değerli insanların hatalarını bize bildirmiştir. Ve bunları okunan Kur’an kılmıştır. 1400 yılı aşkındır her Müslüman bunları okur. Allah’ın dininde kimse o resullerin seviyesine ulaşamaz. Kim olursa olsun, hata yaparsa beyan edilmelidir.

Yalnız şeytanın bize oynayacağı oyunlardan şiddetle sakınmak gerekir. Bu insanlar hata sahibi olsalar da, bizim hedefimiz değillerdir. Ve olmamalıdırlar da. Yeryüzünde insanları kendine kullaştırmak için bir an gaflete düşmeyen ve elinden gelen her yolu kullanan tağutlar ve onların düzenleri varken, bu kardeşleri hedef yapmak İslam’ın ölçülerine aykırı davranmaktır. Tağutun hoşuna giden, şeytanında bizleri düşürmek isteyeceği şey budur. Bizler hataları beyan ederiz. Ama hedefimizi asla unutmamalı ve o hedefe doğru yürümeliyiz.

Şahsiyet ve amel olarak her türlü şirkten sakınmış ayrıca bu şirkin kalkması içinde mücadele veren insanlar bizim kardeşlerimizdir.

Ancak kendilerinin şirke düşmesi halinde, şartlar ve engeller gözetilerek müşrik hükmü verilir. Çünkü asılların da İslam sabit olmuştur.

Bu fikirlerde olan kardeşlerle tartışırken eğer delillere dayanıyorlarsa bunlara yine delil ile beyan suretiyle, tartışma ve polemiğe girmeden güzelce anlatırız. Bu İslam’ın bize emridir.

Fakat hiçbir delil sunmadan, itikadını a veya b şahıslarına endeksleyenlerle konuşma luzumu dahi yoktur… Bunlar bu cenahtayken nasıl lüzumsuz ve faydasız insanlarsa, o cenahında lüzumsuz ve faydasız insanlardır. Bu gibi insanlarla konuşma ortamı germekten başka bir şeye yaramaz. Dinin temeli olan itikatta şer’i ölçüleri gözetmeyen insanlar sizinle yaptıkları tartışmalarda da şer’i ölçüleri gözetmezler. Bu da tatsızlıklara meydan verir. Örnek olarak; LUAİ SAKKA isimli şahsın risalesini okuyabilirsiniz. Bu usluba sahip bir insanla nasıl diyalog kurulabilir? Mümkün değildir. Veya o üslupla konuşmanın nasıl gerginlik oluşturmayacağı düşünülebilir?

Hangi tip insanla olursa olsun, konuşma ve tartışma fayda getiriyorsa yapılır. Aksi takdirde daha faydalı şeylere yönelmek gerekir.

Son olarak: Bir insanla her ihtilaf tekfirleşmeyi gerektirmez. İçine düşünülen ihtilaf, karşı tarafı şirke düşürüyorsa o zaman ihtilaftan dolayı değil, yaptığı şirk fiilinden dolayı tekfir edilir. Bu insan aslında İslam sabit olmuş bir muvahhit’se, ehil olan biri onunla konuştuktan sonra bu işi yapar. Bizim ihtilaf ettiğimiz kardeşlerin herhangi bir şirk fiilini bilmiyoruz. Ve onları bildiğimiz kadarıyla bundan tenzih ederiz. Ama hatalarını da şer’i ölçüler içerisinde beyan ederiz.

Sözün sonu; âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ederiz…


EBU HANZALA

10 / muharrem / 1430 07 / 01 / 2009

KANDIRA / KOCAELİ


NOTLAR

………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………



…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

2 Bahsettiğimiz bu kitabın hem Arapçası, hem Türkçesi mevcuttur. Bu konu son cildin en son konuları içerisindedir. (5/345) İmam daha sonra beş konu başlığı açmış ve kitabı sonlandırmıştır.

3 Bu tafsilatın aynısı için şerhu siyer-ul kebir 1/165-169 bakılabilir.

4 Kitabul İman

5 Uzak olmak, beri olmak, ilişkisi ve alakası kalmamak

6 Bir kimse “Lailahe İllallah”dediği halde, şirk içinde olması kendine asla fayda vermez

7 Buhari-Müslim

8 Bir meselenin doğruluğunu ve delillerini araştırma ve inceleme

9 Bir dönemde; namaz vb. ameller sadece Müslümanlara has bir amel olursa…

10 Yakın dönemde yaşamış veya halen yaşayan

11 Ebu Seleme Eş-Şami

12 Anlaşmazlık

13 Görüldüğünde

14 Risaleti Selasiniyye den 125. Sayfa

15 Kitabu El-tefsir 4591


Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin