Nasil huzurlu olunur?



Yüklə 47,57 Kb.
tarix23.12.2017
ölçüsü47,57 Kb.
#35719

Hasan BACANLI, Prof. Dr.

Üsküdar üniversitesi

| Uluslararası Manevi Danışmanlık ve Rehberlik Kongresi için hazırlanmıştır.

NASIL HUZURLU OLUNUR?



Benlik Açısından Huzur Modeli

Nasıl Huzurlu Olunur


Hasan BACANLI 1

Son yıllarda Pozitif Psikoloji yaklaşımı psikolojinin kuramsal anlayıştan öte, insanın yaşamını daha “iyi” geçirmesine yönelik çalışmalara yol açmıştır. Pozitif Psikoloji insanlar için güzel ve iyi şeyler vaat etmekle birlikte bazı yönlerden eleştirilmektedir. En önemli eleştirilerden biri, onun ideolojik bir yaklaşım olduğu yönündedir. İnsanların mutlu olmayı amaç edinen bir yaşam sürmelerini öngören bu yaklaşım, genel olarak bakıldığında insanlara “hoş” gelmekte ise de, insan mutluluğu Türk ve İslam dünyası için birincil amaç değildir. İslam kültürü insanların mutlu değil, huzurlu olmasını öngörmekte ve insanlara bu dünya ve öbür dünya saadeti olarak huzurlu olmayı amaç edinmeleri gerektiğini ifade etmektedir. Mutlu olmak geçici ve anlık bir durum olarak ele alınırken, huzurlu olmak daha kalıcı ve Müslümanlar için ideal bir durum niteliğindedir. Bu çalışmada huzurlu olmanın anlamı ve yöntemi ele alınmaktadır.

Huzur kavramı etimolojik olarak bakıldığında Tanrının huzurunda olmak ve insanın içsel bütünleşmişlik duygusuna sahip olmak ile ilişkilidir. Felsefi açıdan bakıldığında İslam felsefecileri mutlu olmaktan söz ederken, dini metinler mutlu olmaktan söz etmemekte, onun yerine huzurlu olmayı öngörmektedir.

Psikolojik açıdan bakıldığında, huzurlu olmak insanın benliğiyle ilgilidir. Çünkü huzur benlik bütünlüğü duygusunu içermektedir. Psikoloji literatüründe, her ne kadar ilk kişilik psikoloğu Allport insanın bir tek benliği (proprium) olduğun öne sürmüş ise de, genel olarak insanların birçok benlikleri bulunduğu konusu geniş bir yer işgal etmektedir. Bu benlikler gerçek benlik, ideal benlik, gereken benlik, olası benlik, gibi çeşitli şekillerde ele alınmıştır.

Bu temellere dayanılarak, huzur modeli geliştirilmiştir. Bu model, huzurlu olmayı gerçek benlik – ideal benlik – gereken benlik üçgeni biçiminde ele almaktadır. Bu modele göre, kişinin gerçek benliği ile ideal benliği arasındaki uyuşmazlık kaygıya yol açarken, gerçek benlik ile gereken benlik uyuşmazlığı suçluluk duygularına, ideal benlik ile gereken benlik arasındaki uyuşmazlık ise tutarsızlık duygularına yol açmaktadır. Bireylerin bu tutarsızlıklardan etkilenme dereceleri bireysel farklılıklar göstermektedir. Bazı kişiler kaygıdan daha çok etkilenirken, bazıları suçluluk duygularından, bazıları ise tutarsızlık duygularından etkilenmektedirler. Huzur modeline göre, bir kişi bu üç benliğini ne kadar örtüştürebilirse, o kadar huzurlu olmaktadır. Büyük tutarsızlıklar büyük sıkıntılara yol açarken, üçgenin küçülmesi insanın huzur duygusuna yaklaşmasını ifade etmektedir. Ayrıca, bu üçgende kişinin bu benliklerden birine yoğunlaşması ve diğerlerini o noktaya çekmeye çalışması patolojik durumlara neden olmaktadır.

Bu çalışmada, huzur modeli ayrıntılarıyla ele alınmakta ve bireyler için huzura ulaşmanın somutlaştırılması amaçlanmaktadır.


NASIL HUZURLU OLUNUR?



Giriş


Pozitif psikoloji

Huzur mu, mutluluk mu?


Huzur ve mutluluğun etimolojisi, felsefi, dini temelleri

Mut, mutlu olmak, Hazır olmak, huzurda olmak, huzurlu olmak, mahzurlu (?) olmak

İng. Awe karşılığı, Türkçe bir kelime.

Psikolojik açıdan huzur



Benlik açısından huzur modeli



Benlikler



Tutarsızlıklar



Örnekler



Sonuç



Kaynaklar


NOTLAR:

  • Kişi aslında hangi köşeye giderse gitsin benmerkezci olur.

  • Köşedeki hayatı huzura dönüştürmüş insanlar vardır, ama insanların büyük bir kısmı bunu başaramaz.

  • Gereken benlik üzerine huzur kurma ideal gibi görünebilir. Ama hem İslam ruhbanlığı yasaklamıştır, hem de sıradan insanlar için önerilecek bir durum değildir. “Siz günah işleyip tevbe etmezseniz…” ayeti. Herkes bu yolu benimsediğinde yolun sürdürülebilirliği kalmaz. Yunus huzurludur, ama herkes Yunus gibi olacak olursa toplumsal düzen kalmaz.

  • Patolojik durumlar için DSM-V e bakılabilir.

  • Gerçek benlik üzerine yoğunlaşan adam sinik, gereken benlik üzerine yoğunlaşan adam ascetic tir.

  • Modele eklenecek olan olası ve olmayası benlik kısımları gereken benliğin alt parçalarıdır.

  • Gerçek huzur, kişinin her üç uçtan azade olmayı başarabilmesidir. Ne ne durumda olduğuna, ne ne olmak istediğine, ne de olması gereken şeye sıkı sıkıya bağlı olan kişi huzuru bulamaz. Gerçek huzur hepsinden azade olmayı başarabilmektir. Sufilerin vaktin oğlu olmasının esprisi budur. Gerçek benlik, insanı yere bağlar, ideal benlik insanı eylemlerinin sonuçlarına bağlar, ideal benlik kişiyi kurallara bağlar. Genel olarak söylenen, sufilerin içkiyi alıp su diye içmeleri kuralın bağlayıcılığına bağlı olmamanın sonucudur, Hallac’ın ene’l-hak deyişi de öyle. Bu yüzden Ataullah der ki, “senin ondan isteyebileceğinin en hayırlısı, onun sana vermiş olduğudur”. Buna ulaşmanın çeşitli yolları vardır. İlk akla gelen yollar meditasyon ve bilişsel terapidir. Gerçek namaz bir tür meditasyondur, dini metinlerin okunması (Kur’an) bilişsel terapidir.






şekilde kaç tane üçgen vardır?

Son yıllarda insanın mutlu olmasının hayatın amacı olduğu anlayışının yoğunlaştığı görünmektedir. Aslında bu anlayış yeni bir anlayış değildir. Aristo da Nikomakhos’a Etik’te “mutluluğun en iyi şey olduğunu söylemede anlaşma var gibi görünüyor” (s. 17) demektedir. Felsefe tarihi bir anlamda mutluluğun formülünü aramaya indirgenebilir. Psikoloji bilimi de özellikle pozitif psikoloji ile birlikte insanların mutluluğunu araştırmaya, araştırırken hayatın hedefi olarak mutluluğu (veya yaygın terimle öznel iyi-oluşu) koymaya başlamıştır. Ed Diener’in (….) çalışmaları bir yana, Chiksentmihalyi akış çalışmalarına insanların niye mutlu oldukları veya olmadıklarını araştırarak başlamıştır. (…)

Son yıllardaki çalışmalar mutluluğu sürekli ve geçici olarak ayırma eğilimindedir (….). Bunun nedeni de insanların gündelik hayatlarında küçük şeyler yapmaktan ve elde etmekten mutlu olduklarını düşünmeleridir. Bu yüzden kişisel gelişim raflarının insanın nasıl küçük manipülasyonlarla mutlu olabileceğini anlatan kitaplarla doludur.

Mutluluk davranışlara ve edinimlere bağlanırken, genelde dinler mutluluğu ilahi kaynaklara dayandırma eğilimindedirler (Vernon, …). Psikoloji ve dinin orta noktasında bulunan manevi rehberlik veya danışma, insanların mutlu olmalarını öğütlemekten kaçınmaktadır. Çünkü genellikle dinler insanların günübirlik kendilerini iyi hissetmelerinden çok, “ebedi mutluluğa” erişmelerini öngörmektedirler.

İslam dini açısından baktığımızda, insanların mutlu olmalarını öngören bir ayet yoktur. İnsanların sevinçlerinden söz eden ayetler genelde anlık bir sevinçten söz etmektedirler (Örn. Gaşiye, 88:8). Mutluluk ve neşe konusunda örnek alınacak kişi olan Hz. Peygamber’in mutlulukla ilgili bir hadisine rastlanmamıştır. Genelde vurgulanan ebedi mutluluktur. Hatta meşhur hadiste Hz. Peygamber “benim bildiklerimi bilse idiniz, az güler, çok ağlardınız” demiştir (Birçok kaynakta zikredilmiştir. Örn. Buhari’de şu numaralarda bulunduğu birçok kaynakta zikredilmektedir: Küsuf, 2; Tefsiri sure, (5), 12; Nikah, 107; Rikak, 27; Eyman, 3). Genel olarak İslam kültüründe üzüntünün insanları Allah’a yaklaştırdığı vurgulanmıştır2.

İslam’da mutluluktan söz edilen iki yer söylenebilir. Birincisi aile saadetidir. İnsanların evlerinde mutlu olmalarını vurgular(Kınalızade,….). İkincisi de İmam Gazali’nin Kimyayı Saadet’i (….) gibi ebedi mutluluğu vurgulayan çalışmalardır. Bunların yanısıra Hakim Tirmizi (….) gibi “ilahi neşe”den söz eden yazarlar da vardır, ancak bununla kastedilen neşe de bugünkü anlamda mutluluktan çok farklıdır. Tirmizi şöyle demektedir: “Gösterişli güzelliği sevmekten kurtulmuş ve kalbini onun şehvetinden korumuş bir kul kendisine süs olan bu iki şeyle ferahlayınca ona ‘mtluluk’ der (s. 39). Güümüzde İsmet Özel’in mutluluğa bakışı biraz daha keskindir: “Ot bulan inek mutludur (….).” Kısacası, İslam’da insanların yaşamlarının önüne hedef olarak mutluluk konmamıştır.

İslam insanlara daha çok “huzur” önermektedir. Huzur kelimesi Türkçe bir kelimedir. Arapça’da hdr (hudur) kökünden gelir; “hazır olma, mevcut olma, şimdi ve burada olma, yerleşik olarak yaşama, göçebe olmama, rahat, aşayiş” anlamlarındadır (……). Türkçedeki anlamıyla, yüce bur varlık karşısında duyulan korku ile karışık saygı” ve “dinginlik” anlamları Arapça kökünde yoktur. Burada önerilen, “İslam bireye mutluluk değil, huzur öngörür” ifadesi huzur kelimesinin Türkçe anlamını kast etmektedir. Bu önermeye göre, insanın dünyadaki amacı huzur bulmaktır. Bu huzur, aslında dünya ile sınırlı değildir. Hatta meşhur ifadesiyle “iki dünya saadeti”dir. Dolayısıyla huzurlu olmak demek hem huzursuz olmamak demektir, güvende olmak, rahat olmak demektir, hem de huzurda olmak demektir. “Huzurda olmak” ise, meşhur Cebrail hadiside ifadesini bulur. Meşhur hadiste Cebrail Hz. Peygamber’e İslam, İman ve İhsan terimlerini sorar ve cevaplarını beğenir. Bu hadiste “ihsan” “Allah’a onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir” şeklinde tanımlanır. Türkçe huzur, ihsan’ın ifadesidir. Kişinin her an kendini Allah’ın huzurunda hissetmesidir.

Burada iki anlamını birleştirerek kullanılan huzur İngilizce “dinginlik” anlamında “tranquility” kelimesiyle karşılanır. Genellikle bu anlamdaki huzura ulaşma yolu olarak meditasyon gibi teknikler önerilir. Felsefede “ataraxia” ile karşılanmaktadır. Pyrro ve Epicuros onda özgürlüğü vurgularlar, Stoacılar ise onu bilgenin bir özelliği olarak görürler. Benzer bir kelime “eudaimonia3” kelimesidir. Bu kelimeye Aristo çok önem vermiştir. Aristo’ya göre eudamonia için içsel (erdem) ve dışsal araçlar önemli iken Stoacılar dış faktörleri inkar etmişlerdir. Eudamonia modern psikolojide Erikson, allport ve Maslow ile ilişkilendirilmektedir. Bilimsel literatürde Pyff tarafından öngörülen altı faktörlü yapı pozitif psikolojide psikolojik iyi oluş olarak kullanılmıştır. Buna göre psikolojik iyi olmanın altı boyutu şunlardır: özerklik, çevresel hakimiyet, bireysel gelişim, diğerleriyle olumlu ilişkiler, yaşam amaçları ve kendini kabul (Akın, 725). Pyff psikolojik iyi olmanın mutlulukla doğrudan ilişkisinin olmadığını belirtmektedir (Pyff ve Singer, 1998, s. 5). Ryff’ın modeli Türkçe huzur anlayışına oldukça yakın görünmektedir. Ancak bireyin “mükemmele ulaşması ve potansiyellerinin farkına vararak onları optimal düzeyde işlevsel hale getirmesi için çabalaması” (Pyff, 1995, s. 100) olarak tanımlamış olduğu iyi oluş, dini bir huzurdan ziyade Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramına benzemektedir. Kişinin bu amaca nasıl ve niçin ulaşacağı soruları belirsizdir. Türkçe’deki huzur kelimesi Maslowcu bir kendini gerçekleştirmeyi içerdiği kadar, vicdani bir rahatlığı da ifade etmektedir.

Özetlemek gerekirse, Türkçedeki “huzur” kelimesi kişinin anın farkında ve Tanrı’nın huzurunda olduğunu hissetmesi ve Tanrıya karşı bilinç ve eylemlerini yerine getirmesinin bir sonucu olarak kendini rahat (mutmain) hissetmesi” anlamına gelir. Bu terim, kişinin ulaşabileceği huzurun arkasına Tanrı bilincini ve görev bilincini yerleştirir. İslam inancına göre bir kişinin huzuru Tanrının karşıda olduğunu bilip yapması gerekenleri yapması yaşamın amacını oluşturur. Dolayısıyla, islam’da insanlar mutlu olmak için değil, huzurlu olmak için yaşarlar. Hatta kötü bir espriyle Türk kültürü mutlu olmak istiyorsanız, Mut’ta oturmanızın yeterli olacağını söyler.

Benlik kavramı ve huzur

Huzur hem huzurda olmaktır, hem de huzurda olduğu için kendini sürekli olarak denetlemeyi ve muhasebe etmeyi içerir. Böylelikle huzur kişinin benliğiyle ilgili bir durumdur. Hatta dini terimle “nefis muhasebesi”, huzurlu olmak için benliği sorgulamayı ifade eder. Benlik kavramı kişinin kendisi ile ilgili olarak oluşturmuş olduğu tasarımdır (……). Kişi, “ben” dediğinde benlik kavramından söz etmektedir. Benlik bu açıdan bakıldığında, ki bu psikologların bakış açısıdır, insanın bir tek benliği var gibi görünmektedir. Oysa aynı ben kavramına sosyologlar “rol” kavramıyla yaklaşmakta ve insanın onu tanıyan kişiler kadar benliği olduğunu belirtmektedirler (…….). Daha açık bir ifadeyle, benliğinizi muhatap olduğunuz kişiye göre farklı şekillerde tanımlayabilirsiniz. Annenize gösterdiğiniz benlik çocuğunuza gösterdiğinizden farklıdır. Bakkala gösterdiğiniz benlik arkadaşınıza gösterdiğinizden farklıdır (James, ….. ve Snyder, ….).

Benlik farklılaşması kuramı 1980’li yıllarda E. T. Higgins tarafından ortaya atılmıştır. Kurama göre kişilerin benlikleri birbirinden farklı benliklerden oluşur. Öncelikle benlik aykırılığı üzerinde duran Higgins, bu benliklerin birbirlerinden farklı ve hatta aykırı olabileceğini öngörmüştür (Higgins, …, ….). Higgins’e göre 3 temel benlik vardır:



  1. Gerçek benlik: Kişinin gerçekte ne olduğu ile ilgili benliğidir. Genellikle psikologlar gerçek benlik üzerinde çalışırlar. Bu, bireyin şu anda ne olduğunu ifade eder. Kavram olarak benlik algısı, benlik kavramı gibi kavramlar da gerçek benlik yerine kullanılabilmektedir. Bu kavram öznel olduğu için kişinin gerçekte ne olduğu kadar ve hatta ondan daha çok kişinin kendini nasıl algıladığını gösterir. Başka bir ifadeyle, kişi kendini nasıl görmekte, nasıl biri olduğunu düşünmekte veya inanmakta ise, gerçek benliği onlardan oluşmaktadır.

  2. İdeal benlik (istenen benlik): Psikologların yoğun bir şekilde üzerinde durdukları ideal benlik, kişinin olduğu değil, daha çok olmak istediği kişiye işaret eder. Bu benlik kapsamında kişinin idealleri olduğu gibi, kendisine koşmuş olduğu kişisel prensipler4 de bulunur. Freud’un süperego içerisinde değerlendirdiği ego-ideali bu ögeleri ifade etmektedir. Ayrıca benlik ideali veya ideal benlik Rogers’ın kuramında da önemli bir yer işgal etmiştir. Genel olarak gündelik hayatta kişilere “ne olmak istiyorsun” diye sorulduğunda verilen cevaplar ideal benliğe yöneliktir. İdeal benlik kişinin düşleri, istekleri, hedefleri, prensipleri, vb ni içerir. Doğası gereği ideal benlik geleceğe yöneliktir.

  3. Gereken benlik: Kişinin olması gerektiğini düşündüğü benliktir. Freud’un kuramında kısmen ego-idealini içermekle birlikte, daha çok ahlaki kuralları barındıran vicdan teriminde karşılığını bulur. Benzer bir kavram olarak ahlaki benlik (moral self) de kullanılabilmektedir. Gereken benlikte yoğun bir şekilde kişinin görev ve yükümlülükleri vardır. Bu görev ve yükümlülükler büyük ölçüde kişiye dış etkenler tarafından empoze edilir: anne, baba, otoriteler, din, vb. Gereken benlik başkalarının, toplumun veya din gibi toplumsal kurumların kişiden beklentilerini yansıtır. Kişinin bu faktörleri önemsemesi ve içselleştirmesi sonucu oluştuğu için benliğin bir kısmını oluşturmaktadır. Kişinin üzerinde üstlenmediği, benimsemediği ve dolayısıyla içselleştirmediği yükümlülükler gereken benliğin bir kısmı haline gelmeyi başaramamış demektir. Örneğin, kişinin devletle ilişkisi nispetinde devlete karşı görevleri gereken benlik içinde yer alabilir veya almayabilir. Bu anlamda düşünüldüğünde, gereken benliğin kaynağı büyük ölçüde inançlar ve dindir.

Benliklerin farklılaşmış olması onların bütünleştirilme sorunlarını da beraberinde getirir. Bireyler, Heider’ın bilişsel tutarlık kuramının (……) mantığı ile aynı mantık içerisinde tutarlı bir bütün oluşturmaya çalışırlar. Kişinin çeşitli benlikleri de buna uygun olarak birbirleriyle tutarlı bir şekilde bir arada bulunma eğilimindedirler. Bu benlikler arasındaki tutarsızlıklar kşiyi rahatsız eder, kendini gergin ve huzursuz hissetmesine neden olur. Bir anlamda kişiler hayatların boyunca bu benlikleri tutarlı hale getirmek ve mümkünse örtüştürmek için çaba gösterirler.

Davranışlarımız bu benliklerin çeşitli oranlarda eyleme dökülmesini yansıtır. Bazı durumlarda gerçek benlik, bazılarında ideal benlik, bazılarında ise gereken benlik ön plana çıkar. Bir karar verirken, karar verilen alana göre hangi benlik veya benliklerin kullanılacağı kişi tarafından öncelikle belirlenir.

Genel olarak bakıldığında, gerçek benlik diğerlerine göre daha temel oluşturur, çünkü kişinin elinde bulunan durumu ifade eder. Kuram bu yüzden gerçek benlik ile diğer benliklerin uyuşması veya uyuşmazlığı durumuna yoğunlaşmıştır. Buna göre, kişi davranışlarını irdeler ve değerlendirir. Davranış gerçek benliğin bir parçasıdır. Kişi davranışına ideal benliği veya gereken benliği ile karşılaştırır. Özellikle gerçek benlik ile ideal benliğin karşılaştırılması Rogers’ın kuramında da önemli bir yer işgal etmiştir.

Kurama göre gerçek benliği ile ideal benliği (veya istenen benliği) arasında tutarsızlık yaşayan bireyler, istediklerini yapamadıkları için hayal kırıklığı yaşarlar, bazan depresyona girerler. Başarılı olmak isteyen bir kişi başarısız olduğunda bu tutarsızlığı yaşar. Gündelik yaşamda doğru sözlü olmayı kendisine ideal olarak benimsemiş olan bir kişi yalan söylediğinde benzer duygular yaşar. Rogers’ın kuramında bu aykırılığın kaygıya yol açacağı öngörülmüştür.

Diğer bir aykırılık, gerçek benlikle gereken benlik arasında yaşanır. Kişinin davranışları, kendisinden beklenen, yapması gereken davranışlarla uyumlu olmadığı zaman kişiler genellikle kaygı, suçluluk duygusu, gerginlik ve günahkarlık gibi duygular yaşarlar (Buradaki kaygının Rogeryen kaygı olmadığı açıktır). Dini açıdan alkol almaması gereken bir kişinin alkol aldığında yaşadığı duygu böyledir. Kuram bu karşılaştırmaların her zaman bilinç düzeyinde yaşanmadığını belirtmektedir. Bu yüzden, kişi bazen nedenini bilmeden depresyon veya kaygı yaşayabilmektedir.

Kuramda açıkça belirtilmeyen ama işaret edilebilecek diğer uyuşmazlık, ideal benlik ile gereken benlik arasındaki uyuşmazlıktır. Kuram bu uyuşmazlık üzerinde pek durmamaktadır. Ancak bu uyumsuzluğun kişide tutarsızlık veya bölünmüşlük duygusuna yol açabileceğini düşünmek oldukça mantıklı görünmektedir. Özellikle günümüzde Müslümanların böyle bir bölünmüşlük yaşadığı açıktır. Bir yandan Batılı gibi yaşamayı isteyen ve ona özenen Müslümanlar, diğer yandan dini gerekliliklerle çatışma yaşamakta, bir anlamda şizofren bir anlayışa sahip olabilmektedirler. Bunun birçok örneğini bulmak mümkündür. Başörtüsü bunun en uç örneklerindendir. Bir yandan dini bir gereklilik olarak başörtüsü takan veya tesettüre giren bir genç kız, bir yandan çekici görünmek veya Batılı gibi yaşamak isteyebilmektedir. Benzer şekilde bir yandan kendisine Batı medeniyeti tarafından sunulan (empoze edilen) yaşam tarzında yaşamak isteyen, diğer yandan dini inançları buna aykırı düşen bireyler aynı tutarsızlığı yaşamaktadırlar. Ancak, bilindiği gibi, bireyler bu tutarsızlıklarını bir takım akla uydurmalarla (justifikasyon) gidermeye çalışmaktadırlar. Yılbaşı kutlamak isteyen kişilerin kendilerine gösterdikleri yollar böyledir. Günümüzde Müslüman olduğu halde, gerektiği gibi yaşamak değil de, Batılı gibi yaşama isteği duyan kişiler kendilerine “günümüzde öyle yaşanmıyor ki” dediklerinde akla uydurmanın yollarını kullanmaktadırlar. Anlaşılabileceği gibi, bu durum kültürel farklılık göstermektedir. Yani, bu tutarsızlıklar Batılı bireyler için sık yaşanan durum değildir, ama Batı dışındaki toplumlarda oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Bu durumlarda kullanılan akla uydurma mekanizmaları incelenmeyi beklemektedir.

Kuram herkes için geçerli olmakla birlikte, kültürel farklılıklar özellikle tutarsızlıklar karşısında yaşananlar açısından kendini göstermektedir. Örneğin, Japon ve Kanadalı öğrencilerin gerçek ve ideal benlikleri arasındaki uyuşmazlığı konu edinen bir araştırmada Kanadalı öğrencilerin bu durumda daha fazla depresyona girme eğiliminde oldukları bulunmuştur. Aynı durum, farklı kültürlerde farklı derecelerde işlemektedir. Bu noktada, Batı dışındaki toplumların tutarsızlıklara karşı tolerans geliştirdikleri, başka bir ifadeyle duyarsızlaşma eğiliminde oldukları öngörülebilir. İlgili araştırma böyle yorumlanabilmekle birlikte başka araştırmalara gerek vardır.

Özetlemek gerekirse, gerçek benlik ile istenen benlik arasındaki uyuşmazlık hayal kırıklığı ve depresyona, gerçek benlik ile gereken benlik arasındaki uyuşmazlık suçluluk duygusuna, istenen benlik ile gereken benlik arasındaki uyuşmazlık ise tutarsızlık duygusuna yol açmaktadır. Bu uyuşmazlıklar büyük ölçüde bilinçli değildir. İnsanların bu uyuşmazlıklardan etkilenme düzeyleri bireysel ve kültürel farklılıklar göstermektedir. Uyuşmazlık yaşayan bireyler bir takım bilişsel süreçlere başvurmaktadırlar. En yaygın görülen mekanizma duyarsızlaşma olsa gerektir. Uyuşmazlıklar durumunda yaşanan kaygı, kaygı anlayışına bağlıdır. Bu yüzden bazılarına göre gerçek benlik ile ideal benlik farklılığı kaygı yaratırken (örn. Rogers), bazılarına göre gerçek benlik ile gereken benlik farklılığı kaygı yaratmaktadır (örn. Higgins).

Benlik farklılığı genel olarak huzursuzluk doğurur. Bunun bir anlamı, huzur için benlik tutarlığının gerekiyor olmasıdır. Dolayısıyla, benlik farklılığı kuramı açısından huzur, söz konusu üç benliğin birbirleriyle tutarlı olması demektir. Biraz mizahi bir dille, tümünün örtüşmesi ebedi huzura hazır olmayı ifade eder. Eğer bir kişi geçici bir mutluluk yerine daha kalıcı bir huzur edinmek istiyorsa, benliklerini uyumlu hale getirmelidir. Bu tutarlık için çeşitli seçenekler vardır:


  1. İdeal benlik ile gereken benlik gerçek benliğe yaklaştırılabilir.

Bu durum genellikle atalet duygusu doğuracaktır. Kişi hem istekleri, hem de ahlaki gereklilikleri açısından bulunduğu durumu kanıksamış demektir. İdealin kişiyi harekete geçiren duygu olduğu düşünülecek olursa, bu kişi ideallerinden vazgeçmiş demektir. Benzer şekilde inançlarını da gerçek duruma indirgemiş anlamına gelir. Meşhur “inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözü gerçek olmuş demektir.

Yaşamın dinamizmi açısından pek önerilen bir yol olmamakla birlikte bu yolu tercih edenler de vardır. Tarihte bunun en iyi örneği Siniklerdir. Ayağını çeviren efendisine “dikkat et kıracaksın” diyen Diyojen bu durumu simgelemektedir. Taoistler benzer bir durum göstermekte ise de, onlar için bu durum gerçek benlikte değil, gereken benlikte uzlaşmayı öngörür. Bu kişilerin genelde bireyci ve hatta bencil oldukları söylenebilir.



  1. Gerçek benlikle gereken benlik ideal benliğe yaklaştırılabilir.

Bu durum hazcılığı andırmaktadır. İdealleri için hem davranışlarını, hem inançlarını değiştirme anlamına gelmektedir. Gündelik hayatta ideallerini gerçekleştirmeye yoğunlaşan kişiler bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kişilerin “istediğim gibi bir hayat yaşıyorum veya yaşadım” demeleri bunun göstergesidir. Hayatta başarılı olarak gösterilen kişilerden birçok örnek bulunabilir: İbrahim Tatlıses, Vehbi Koç, Steve Jobs, Tarkan ilk akla gelebilecek örneklerdir. Tabii ki kişilerin benlikleri içsel olduğu için itirazlar gelebilir. Değerlendirme görünüşe göre yapılmıştır. Bu kişilerin ilişkisel öğelere ağırlık verdikleri gözlenmektedir.

  1. Gerçek benlik ile ideal benlik gereken benliğe yaklaştırılabilir.

Bu durum genellikle dini duyguların yoğunluğunu ve hayatı biçimlendirmesini öngörür. Dinler bu tür bir uzlaşma yanlısıdırlar. Din büyükleri tabir edilen kişilik böyle bir kişiliktir. Bu kişiler inandıkları gibi yaşamakta ve bunu da kendileri için ideal olarak benimsemektedirler. “İdeal mümin” böyle bir kişidir. Tarihsel örnekler olarak Buda ve Yunus Emre verilebilir. Her ikisi de evini barkını bırakıp gereken benliklerini gerçekleştirmeye yönelmiştir. Bu kişilerin toplumsal öğelere ağırlık verdikleri söylenebilir5, hem kendileri aydınlanmış, hem de kendilerini başkalarını aydınlatmaya adamışlardır. Uç durumda keşişlerin ve rahiplerin bu grupta yer aldıkları düşünülebilir.

Her üç grup ta kendi içinde huzura ermiş görünmekle birlikte, toplum için her üç benliğin ortasında uzlaşma öngörülmelidir. Toplumda her tür kişinin bulunması doğaldır. Ancak bir uçta yer alan kişilerden oluşan toplumların varlıklarını sürdürmeleri pek mümkün görünmemektedir. Sadece gerçek benliğe odaklanan toplumlar ilerleyemezler. Sadece ideal benliğe odaklanan toplumlar ahlaki çöküntüye uğrarlar. Sadece gereken benliğe odaklanan toplumlar gündelik yaşamlarını sürdürmekte güçlük çekerler. Belki bu yüzden, hadiste “hem bu dünya için, hem de öbür dünya için çalışmak” öngörülmüştür.



Bireyler açısından bakıldığında, kişilerin huzurlu olabilmek için hem var olan, gerçek durumlarını iyi değerlendirmeleri, hem kendileri için uygun idealler belirleyip onlara ulaşmaya çalışmaları. Hem de ahlak kurallarını göz ardı etmemeleri, hatta erdemli (eskiler faziletli derlerdi) bir hayat yaşamaya çalışmaları önerilebilir. Bireyler bunu başardıkları ölçüde huzurlu olurlar ve bunu başarma çabası bireylerin yaşamlarını hem canlandırır, hem anlamlandırır, hem de erdemli hale getirir.


1 Prof. Dr., Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı (Psikoloji Bölümü)

Yazışma adresi: Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Altunizade Mh. Haluk Türksoy Sk. No:14 PK:34662 Üsküdar / İstanbul / Türkiye

GSM: +90-532-485-7898 e-mail: hasan.bacanli@gmail.com

2 Dinin insanın afyonu olduğunun iddia edilmesinde bunun payı olsa gerektir.

3 Eudamonia, Türkçedeki huzurun nerdeyse tam karşılığıdır, çünkü kelime anlamı “içinde iyi bir tanrı olan” anlamına gelmektedir (Vernon, ….).

4 Buradaki prensipler kişisel kaynaklıdır, ahlaki veya dini kaynaklı olanlar Gereken Benlik’in bir kısmını oluşturur.

5 Bu toplumsallık, yaşayış açısından değildir. Yoksa, her ikisi de ailesini terk etmiştir, vb.

Yüklə 47,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin