Ömür, uzun bir yolda yürümek gibi
İlk zamanlar yollarda keşfedilecek şey çoktur. Adımların hızlı, kalbin hızlı, hayat hızlıdır. Adımlarını saymayı bilmediğinden mi, yoksa atılacak adımının çok olduğunu hissetmenden midir bilinmez, bazen koşarsın alabildiğine. Güneş sıcak bir arkadaştır. Çiçekler renkli birer oyuncak sanki. Mutlu olmak ya da olmamak arasındaki farkı bilemeyecek kadar az yaşamışsındır henüz.
Boyun uzadıkça dallara daha çok yaklaşırsın. Yukarılardaki bu yaprak yoğunluğu mu güneşi azaltmıştır da sen bu yüzden mi daha bir karanlık görmeye başlamışsındır dünyayı? Çiçekleri koparmaman gerektiği tembih edilmiştir artık. Oyuncaklarından vazgeçersin. Biraz kafanı kaldırır, ağaçlara bakarsın. Uzanmak, tırmanmak istersin ama beceremezsin. Yürümeye devam edersin. Nasılsa gidilecek yol uzundur. Neşen ise baki.
Uzamak, belki yürüdükçe yolları tanımak hem keyiflendirir hem de biraz acı verir, büyüdüğünü anlamaya başladığında. Çünkü güneş artık o kadar sıcak değildir ya da sen bunu hissedemeyecek kadar çok ağaçların içine hapsolmuşsundur. Çiçeklerden vazgeçeli zaten çok olmuştu. Uzaktan bakmakla yetinirsin. Meyvelerin çoktur ceplerinde, nasılsa artık istediğinde uzanıp toplayabilecek kadar uzunsun. Peki, ne yapacaksın bu kadar meyveyi şimdi? Yürüyorsun ama niçin?
Dallara bakmak kadar, etrafına da bakmaya başlamışsındır artık. Etrafında türlü yollar vardır ve üstlerinde türlü insanlar, tıpkı senin gibi yürümektedir. Kimiyle aynı yöndesin, kimiyle farklı. Yalnız olmadığını bilmek daimi neşeni hatırlatır, gülümsersin. İnsanları seversin. Bazıları yolunun üstüne basarak geçse de, kızar gibi yapıp, yoluna dönersin. Kimi zaman arkana bakarsın durup, bazı ağaçları özlediğini fark edersin; hemen sonrasında da kalabalığı.
Etrafına bakmak güzel gelmektedir artık; kalabalıklar insanı içine çekmekte. Büyüdükçe yaşam biraz güzelleşmekte ama yalnızlık duygun pekişmektedir. Tek başına yürümenin eksikliği, yol arkadaşının olmadığını yüzüne vurur. Kalabalıklar içinde yalnızlık zoruna gitmekte, yine de yaşamayı sevmektesindir. Yollar sürmekte, insanlar mutlu kalabalıklar gibi görünmektedir. İçinde bir kıpırtı duyumsarsın. Güneş baharın en güzel günlerinde sana gülmektedir. Bu düş gibi baharın hep sürmesini dilersin.
Gün gelir düşünden uyanır, yüzüne vuran güneşin ışığıyla ısınırsın. Yemyeşil bir ormandan geçtiğini anlarsın. Bu kalabalık içinde öyle biri vardır ki, yıllardır sıcaklığına hasret kaldığın güneşten de güneş gelir sana. Sanki yürüdüğünüz yollar aynı gölgelerde ilerler. Unuttuğun çiçeklerin tüm renkleri birlikte ela bir gökkuşağına dönüşmüş, yüreğine akmaktadır. Biriktirdiğin tüm meyvelerini paylaşmak istersin. Yeni dallar bulmak, yeni ağaçlar görmek heyecanı sarmalanır benliğini. Sanki gökyüzünde gördüğün tüm kuşlar midene göç etmiş, kanat çırpmaktadırlar.
Yolun genişlemiş, iki kişilik olmuştur. Ağaçların tomurcuk açtığı bir ormana dönüşmüştür yaşam. Yan yana yürümek, hırçın dallarla savaşmayı kolaylaştırmıştır. Karmaşık dalları yerlere kadar eğilip, yüzünü çizse de sen yeşilin büyüsüne kapılmış, gitmektesindir. Bazen canını yaksa bile o dallar, sen kanayan yaranı bir bakışla sararsın. Çürüyen meyveleri umursamazsın. Kaybolan güneşi fark edemeyecek kadar kör olmuştur gözlerin. Ne önemi vardır ki artık güneşin? Seni ısıtan, aynı yolda yürüdüğün, gölgeni bile paylaştığın o sevdalı değil midir?
Geriyi görmek istemez, seni çağıranlara ses vermezsin. Yaşam tek bir andan ibaret gibi gelir sana, mutluluk ise neşe gibi baki. Aşkın büyülü bahçesinde yoldan çıkmışsındır artık. Kavak yeli tatlı bir imbat gibi, ılıkça esmektedir. Bugünün yarınına karışmıştır, dünün sevdana. Sevdan hiç bitmeyecek bir oyundur sanki. Üzerinde yürüdüğün yol ise koca bir yalan.
Günler hep böyle geçecek sanırsın. Sen aşkın ateşinde güneşi bile görmez iken, sevdiğin kâh yolda durup geriye bakmakta, kâh yan yoldan geçen biriyle konuşmaktadır. Öyle bir kapılmışsındır ki bu oyuna, esip geçen deli bir rüzgârın aşkını aldığına şahit bile olamazsın. Yanındaki boşluk eskisinden de beter olmuştur artık. Rüya zannedip gözlerini kapadığın çok olur. Düşlerdi mutluluk veren, şimdi kâbusuna doğuyorsun sanki yeniden. Yeniden, her gün güneş doğmadan karanlık çöküyor, sen yolunu göremeden yerinde sayıyorsun.
Görmezden geldiğin güneşin öyle bir sönmüştür ki, bulutlara yalvarırsın. Sanki yağmur yağmakta, yıldırımlar topraktan bedenine karışmaktadır. Can suyu çekilmiş bir ağaca dönmektedir bedenin. Kuşlara yuva olan ağaçların neredeler hani? Nereye gitti gölgesinden gittiğin o yol arkadaşın? Ruhunla beraber kuşları da mı alıp gitti?
Elinden meyvelerin düşer. Çamur olmuş toprakta yansıyan yüzünü görürsün. Kandırılmış, ansızın terkedilmişsindir. Sonra kafanı kaldırıp gökyüzüne bakarsın. Öyle acıtır ki aşk denilen bu oyun canını, yolundan çıkmayı arzu edersin. Yağmur yağsın, acını alsın, seni yok etsin istersin. Ne bulutların ardından parlayan güneşi görmektesindir artık, ne de kuytuya sokulmuş kuşları. Bu yol bitsin istersin.
Yaşam anlamsızlaşmıştır. Yalnızlıkta tadı mı vardır güzelim meyvelerin? Çiçekler güzel mi kokmaktadır? Sana ne! Hepsi kaybolup gitsin. Dünya dursun, ağaçlar yok olsun. Seyrini tamamlamasın bu yolculuğun, tam burada bitsin. Giderken yüreğini de verdin ya gidene, yaşayamazsın ki artık… Yaraların kanayacak bundan sonra. Kim silecek gözyaşını? Kim yoldaş olacak sana bundan böyle, söyle; kim tutacak ellerinden?
Gökyüzüne bakmaktan vazgeçeli çok olduğu için taşları ezber yapmışsındır. Boynunda büküklüğün verdiği bir sızı, içini acıtmaktadır. Sonra birden taşların arasında küçük bir çiçek görürsün. Hayata tutunmaya çalışan bir tomurcuk. Sana geçtiğin yolları hatırlatır, ellerinin gökyüzüne uzandığı o günleri. Neşeni anımsarsın sonra; yaşamayı ne çok sevdiği, ne de zor günlerin üstesinden geldiğini.
Dönüp yaşama bakarsın daha önce de yaptığın gibi. Sonra bir de etrafına bakarsın. Kalabalıklar yerinde durmakta, yollar devam etmektedir. Kimi yolcu emeklemekte, kimisi sendelemektedir. Yine de yaşam sürmektedir. Bulutlar gelse bile, güneş arkasında gülmektedir. Çiçek açtığı gibi yine açacaktır nasılsa, ağaçlar yine meyve verecektir. Sen yine güleceksin nasılsa, yine seveceksin. Bu acı nereye kadar böyle sürecek?
Ömür uzun bir yolsa eğer, yürümek vazgeçemeyeceğin bir zorunluluktur. Düşsen de, kalkıp koşsan da, kimi zaman geri dönmek istesen de ilerlemek şartı verilmiştir bir kere. Doğaya kızamazsın. Yaşamı yenemezsin. Canın yansa da bundan vazgeçemezsin. Yolun sonunu bilemezsin. İşte bunu birden fark edersin. İçinden bir ses konuşur bunu fark ettiğin zaman:
“Tüm kuşlar ölürse zehirlenirsin.
Bırak hepsini yoluna gitsin.
Herkesin canı acır bazen.
Belki de en çok bu yüzden, yoluna gidersin”.
Rumuz: Ömür
Dostları ilə paylaş: |