Önsöz 2 Şia'nın Manası 9


Ehlisünnet'in Ehlibeyt'le Olan İhtilafı



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə23/24
tarix22.01.2018
ölçüsü0,61 Mb.
#39959
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24

Ehlisünnet'in Ehlibeyt'le Olan İhtilafı


Hangi araştırmacı olursa olsun, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in tertemiz Peygamber Ehlibeyt'iyle düşmanlık ettiğini, peşinden gittikleri bu öncülerin gerçekte Ehlibeyt'le savaşan ve onları lanetleyen kimseler olduklarını, onları öldürmeyi hedeflediklerini ve onlara ait eserleri tamamen ortadan kaldırmaya çalıştıklarını gördüğünde şoke oluyor, oldukları yerde kalakalıyorlar.

Bu yüzden Ehlisünnet ve'l-Cemaat nerede Haricî ve Nasibî olan Osman taraftarı bir hadisçi görse onu güvenilir ve adil bilir, buna karşın Ehlibeyt'in (a.s) izinden giden ve Şia olduğu anlaşılan hadisçileri de olmadık şeylerle itham eder.

Sizler de gördünüz; kitaplarında yer alan Ali b. Ebu Talib'e (a.s) ait açık ve net rivayetleri nasıl da yalanlıyor, ravilerini nasıl da zayıflıkla itham ediyor, sonra da göz göre göre "Falan şahıs hadisin senedinde olduğu için zayıftır; çünkü o Rafizî'dir220[220] (Şiîdir)" deniyor.

Yine Ehlisünnet ve'l-Cemaat ilk üç halifenin üstünlüğü hakkında nakledilen uydurma hadisleri, ravileri Nasibî de olsa kabul edebiliyor. Çünkü onlara göre Nasibîlik (Ehlibeyt düşmanlığı), ortaya attıkları farklı sünnette mutaassıplık anlamına geliyor.

İbn-i Hacer, Ehlibeyt'e olan düşmanlığıyla meşhur olan Abdullah b. İdris Ezdî hakkında şöyle der: "O, Ehlisünnet ve'l-Cemaat konusunda oldukça mutaassıp bir Osman yanlısıydı."221[221]

Yine, Abdullah b. Avn Basrî hakkında da şöyle yazar: "O, güvenilir biridir. İbadet ehli ve mutaassıp bir sünnet taraftarıydı. Bidatçilere karşı oldukça sertti. İbn-i Sâd, onun Osman yanlısı olduğunu söylemiştir."222[222]

Yine der ki: "İbrahim b. Yakup Cüzcanî, Hz. Ali'ye düşmanlığıyla bilinen Harizî mezhebine mensuptu. Yani Hariz b. Osman Dımeşkî'nin takipçisiydi. İbn-i Hayyan, onun hakkında 'O, sünnetin sağlam takipçilerinden biridir' demiştir."223[223]

Burada bir konuya daha değinmemiz yerinde olacaktır: Sünnete sıkıca sarıldığı ve hadis öğrenmek için insanların evinin çevresinde toplandığı rivayet edilen bu Nasibî, küçük bir kız çocuğunun eline civciv verir, sokak sokak dolaşıp onu birilerine kestirmesini, boğazlayacak kimse bulamadığı takdirde geri dönerken "Kimse bu civcivi boğazlamaya yanaşmadı" demesini emreder, kız geri dönüp bu cümleyi söylediğinde o da etrafındakilere dönerek, "Görüyor musunuz ey insanlar! Kimse bu civcivin öldürülmesine kıyamadığı halde Ali bir günde, güpegündüz yirmi binin üzerinde Müslüman'ın canına kıymıştır!" diye bağırırdı.

İşte Nasibîler bu tür hilelerle insanları hakikatten uzaklaştırmaya çalışmışlar, Ali düşmanlığını kalplere böyle yerleştirmişler, Peygamber'in tertemiz Ehlibeyt'ine (a.s) lanet okumayı ve onlara küfretmeyi bu şekilde reva görmüşlerdi.

Siz de görüyorsunuz ki bu tür düşünceler hâlen de var. Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in iddiasının aksine, bugün Ehlibeyt'i sevdiklerini söylüyor, Hz. Ali'nin adı zikredildiğinde "Kerremellahu vecheh" diyerek kendilerince Allah'ın rızasını kazanmak istiyorlar. Ama yine de Hz. Ali'nin fazileti hakkında bir hadis rivayet ettiğinizde birbirlerine bakıp kaş göz işareti yapıyor, gülüyor, sizi alaya alıyor ve hatta sizi Şiîlikle veya dinde bidat ve aşırılıkla suçluyorlar! Buna karşın ne zaman Ebubekir, Ömer veya başka bir sahabe hakkında uydurma bir fazilet söyleseniz anlattıklarınızı kabul eder, can kulağıyla sizi dinler ve ilminizin genişliğinden dolayı size saygı gösterirler.

Bu, onlara Selef-i Salihîn adını verdikleri kimselerden kalan bir gelenektir. Tarihçilerin yazdığına göre Ahmed b. Hanbel Ebubekir, Ömer ve Osman'ı eleştiren her hadisçiyi zayıf olarak addederdi. Ama bir Nasibî olan İbrahim Cüzcanî'ye çok değer verir, ona mektup yazar, onun mektuplarını minberlerinde okur ve bunları insanlara delil olarak sunardı.

İmam Ali'nin (a.s) dördüncü halife olduğunu söyleyip halka kabul ettiren Ahmed b. Hanbel böyle bir tutum sergilediğine göre faziletlerini kabul etmeyen ve Hz. Ali'ye minberlerinde lanet okuyan diğerleri ne yapıyordu, Allah bilir!

Dâr-u Kutnî şöyle der: "Ehlisünnet'in önde gelen mütekellimlerinden İbn-i Kuteybe, teşbihe yönelmiş ve Ehlibeyt'e sırt çevirmişti."224[224]

Bu rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in çoğu, Peygamber Ehlibeyt'ine (a.s) sırt çevirmişti.

Hadis ehli (Ehlisünnet) tarafında "sünneti ihya eden"(!) diye nitelendirilen, Ahmed b. Hanbel'e fevkalade saygı gösteren ve insanlar arasında yargıda bulunacak kadıları onun emriyle göreve getiren Abbasî halifesi Mütevekkil, ne ilginçtir ki İmam Ali'nin en büyük düşmanlarındandı. Onun Ehlibeyt düşmanlığı öylesine ilerlemişti ki öfkesinin önüne geçememiş, İmam Hüseyin'in (a.s) türbesini yerle bir etmiş, halkı İmam'ın türbesini ziyaret etmekten alıkoymuştu.

Harezmî, Resail'inde şöyle yazar: "Mütevekkil sadece Ebu Talib soyuna küfreden ve Nasibî mezhebini güçlendiren kimselere hediye verir, bağışta bulunurdu."225[225]

Nasibîliğin bildiğimiz Ehlisünnet ve'l-Cemaat mezhebinin ta kendisi olduğunu söylememize gerek yok sanırım. Zira Nasibîliğin en güçlü savunucusu olan Mütevekkil, kendilerinin de itirafına göre "sünnet"in ihya edicisiymiş! İyi düşünün!

İbn-i Kesir şöyle yazar: "Ehlisünnet ve'l-Cemaat, Âmeş'in (İmam Ali'nin fazileti hakkında nakledilen) Tayr Hadisi'ni226[226] rivayet ettiğini duyunca onu mescitten kovup ayak bastığı yerleri yıkadı."227[227]

Aynı grup, Tarih-i Taberî olarak bilinen meşhur tarih kitabının yazarı Muhammed b. Cerir Taberî'nin cenazesinin defnedilmemesi için elinden geleni yapmıştı. Çünkü Taberî, "Ben kimin mevlası isem bu Ali de onun mevlasıdır" şeklindeki Gadir-i Hum hadisini tüm senet ve ravileriyle bir kitapta toplamış ve bu hadisin mütevatir olduğunu ispat etmişti.

İbn-i Kesir yine şöyle yazar: "Onun kitaplarından birini gördüm. Gadir-i Hum hadislerini iki ciltlik büyük bir kitapta toplamıştı. Bir başka kitabında da Tayr Hadisi'nin (senetlerini) toplamıştı."228[228]

İbn-i Hacer de Lisanu'l-Mizan adlı eserinde Taberî hakkında şöyle yazar: "O, büyük bir öncü ve müfessirdir. Güvenilir ve doğru sözlüdür. Biraz Şia'ya karşı sevgisi var, ama bunun ona bir zararı olmaz."229[229]

Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in öncü hadisçilerinden ve Sihah yazarlarından olan İmam Nesaî de Müminlerin Emiri İmam Ali'nin (a.s) faziletlerini içeren Fazail adlı kitabını yazdığında "Peki, Muaviye'nin faziletleri nerede?" diye sormuşlar, "Ben, Peygamberimizin onun fazileti hakkında bir şey buyurduğunu duymadım; bildiğim tek şey var, o da Peygamberimiz onun hakkında şöyle buyurduğudur: Allah onun karnını doyurmasın!"diye cevap verince bayılıncaya kadar bacak arasına vurmuşlardı. Sonuçta Nesaî bu darbeler yüzünden hayata veda etti.

İbn-i Kesir, Tarih'inde 303 yılında Bağdat'ta meydana gelen olaylar230[230] hakkında şöyle yazar: "Bir grup Sünnî, bir kadını dört ayaklı bir hayvanın üzerine oturtmuş ona Ayşe diye sesleniyordu. Yanında da iki kişi vardı. Onlara da Talha ve Zübeyr ismini vermişlerdi. Hep birlikte 'Biz Ali'nin dostlarıyla savaşacağız!' diye bağırıyorlardı. Onların bu (aptalca) davranışları yüzünden birçok insan öldü."231[231]

Şimdilerde bu olayın aynı Hindistan'da yaşanmaktadır. Aşura merasimlerinde Hz. Hüseyin'i ve Kerbela şehitlerini anmak için sokaklara dökülen Şiîleri bu merasimlerinden vazgeçirebilmek için Ehlisünnet ve'l-Cemaat'e ait bazı gruplar onlarla çatışmaya giriyor ve birçok masum insan bu olaylar neticesinde hayatını kaybediyor.

Tüm bu araştırmalar neticesinde hep şunu gördük: İmam Ali (a.s) ile düşmanlık eden ve Ehlibeyt'e karşı savaş açan Nasibîler, kendilerini Ehlisünnet ve'l-Cemaat olarak tanıtıyorlardı. Ve yine şunu gördük ki onların sünnetten maksatları başka şeylerdi.

Açıktır ki, Peygamber'in tertemiz soyu olan Ehlibeyt'e düşmanlık eden Peygamber'in (s.a.a) zatına düşmanlık etmiş, ona düşmanlık eden de Allah'a düşmanlık etmiştir. Yine açıktır ki, Allah, Peygamber'i (s.a.a) ve Peygamber'in Ehlibeyt'iyle (a.s) düşmanlık eden kimse ne Allah'ın kuludur ne de sünnet taraftarıdır. Oysaki ilahî sünnet Allah'ı, Peygamber'ini ve Ehlibeyt'i sevmeyi ve onların yolundan gitmeyi gerektirir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:



"De ki: Ben risaletime karşılık akrabalarıma sevgiden başka sizden hiçbir ücret istemiyorum."232[232]

Muaviye nerede, Ali nerede? Sapkın öncüler nerede, hidayet öncüleri nerede? Ehlisünnet ve'l-Cemaat nerede, Şia nerede?



"Bu, insanlara bir açıklamadır, sakınanları doğru yola sevk etmektir ve öğüttür onlara."233[233]


Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin