Ormancilik ve su şurasi 2013 21-23 Mart 2013 Çalişma grubu 5



Yüklə 470,76 Kb.
səhifə5/8
tarix19.01.2018
ölçüsü470,76 Kb.
#39372
1   2   3   4   5   6   7   8

Uluslararası Sözleşmeler
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve ulusal mevzuatın bir parçasıdır. Türkiye’nin tür çeşitliliğinin korunmasına yönelik olarak taraf olduğu uluslararası sözleşmeler şunlardır:
• BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) (1997) ve Cartagena Biyogüvenlik Protokolü

(2004)


• Özellikle Su Kuşları Yaşama Alanı Olarak Uluslararası Öneme Sulak Alanlar Sözleşmesi

(RAMSAR) (1994)

• Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) (1996)

• Gıda ve Tarım için Bitki Genetik Kaynakları Uluslararası Sözleşmesi (2006)

• Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi (BERN) (1984)

• Akdeniz’in Kıyısal Bölge ve Deniz Çevresinin Korunması Sözleşmesi (Barcelona Sözleşmesi) (1981) ve Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol (1988) dahil olmak üzere ekli protokolleri

• Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Bükreş) (1994) ve Karadeniz’in Biyolojik ve Peyzaj Çeşitliliğinin Korunması Protokolü (2004) dahil olmak üzere ekli protokolleri

4. KARŞILAŞILAN DARBOĞAZ VE ZORLUKLAR

4.1 Sürdürülebilir Biyolojik Çeşitlilik Yönetimi

4.1. GENEL ÇERÇEVE

Ülkede genel olarak insan kapasitesi ve fiziksel kapasite iyidir, finansal kaynaklar da mevcuttur ve Türkiye hızla kalkınmaktadır. Ancak birçok çalışma göstermiştir ki organize olmayan hatta kurumların sıklıkla birbirleriyle çatışmasına sebep olan bir kamu geleneği mevcuttur. Aynı durum akademi dünyasında da geçerlidir.

Esas eksiğimiz olan milli bir biyoteknoloji endüstrisinin olmayışının tek açıklaması gelişmekte olan birçok ülke gibi Türkiye’nin de biyoteknoloji çağı diye isimlendirilen 21. YY’a hazır olmayışıdır.Çünkü doğa bilimlerine yeterince önem verilmemektedir. Oysa biyoteknoloji ile ilgili olarak Ülkemizde bireysel ve fiziksel kapasiteler dağınık halde mevcuttur ve organize bir şekilde harekete geçirilmeyi beklemektedir. Daha önceden de bahsedildiği üzere bu çalışmaların sistematik ve organize bir şekilde yürütülmesi için geniş katılımlı ve yarı bilimsel yarı bürokratik bir yapıya sahip bir Enstitü yapısı önerilmektedir.

Biyolojik çeşitliliğin ne olduğu hususunda ve biyolojik çeşitliliğin ekonomik ve sosyal anlamdaki potansiyelleri hakkında kamu, akademi, sivil toplum, vatandaş ve iş dünyası gibi doğa koruma aktörlerinde genel bir farkındalık eksikliği mevcuttur. Sivil toplum bazen radikal koruma talepleri istemekte, kamu organları görevlerini yapamamakta ve sıklıkla çatışmakta, iş dünyası doğa korumayı engelleyici bir sektör olarak görmektedir ve hepsinin haklı talepleri de mevcuttur. Doğa koruma içselleştirilmemiş ve biyolojik çeşitlilik de ekonomiye hakkıyla kazandırılmamıştır. Biyolojik çeşitliliğin ne olduğunun bilinmemesi; biyolojik çeşitliliğin flora ve faunadan ibaret ve kalkınmayı engelleyen sadece içkin bir değer olarak veya düşük bedelli mal, ürün ve hizmet kaynağı olarak görülmesi, toplumsal farkındalık eksikliği belirgin bir handikaptır.

Sadece INTERPOL tarafından kayıtlı küresel büyüklüğü 32 Milyar doları bulmuş olan biyokaçakçılık17 Ülkemiz için ciddi bir sorundur.

Ayrıca DKMPGM’nin eğitim ve halkla ilişkiler faaliyetlerine hız vermesi gerekmektedir.



ÖZEL HUSUSLAR

  • UBSEP’in uygulanmaması

  • Milli biyoteknoloji endüstrisinin mevcut olmaması

  • Biyokaçakçılık (Yerli ve yabancı araştırmacı, koleksiyoncu, turist v.b. şahısların kaçak, izinsiz ve/veya izne uygun olmayacak şekilde toplama yapmaları)

  • Biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar üzerindeki tehditlerin tam olarak önlenememiş olması,

  • Doğadaki türlerin ticaretinin yapılıyor olması ve özellikle süs bitkileri ve tıbbi bitkiler gibi türlerde doğal ve yarı doğal formların tercih edilmesi,

  • Ekonomik öneme sahip genlere talebin artması,

  • Biyolojik çeşitlilik üzerinde fiziki ve genetik tahribatın sürekliliği,

  • İklim değişiklikleri, atmosferik kirlenme ve radyoaktif kirlenme, ses kirlenmesi ve istilacı ve yayılmacı türler gibi her tür fiziksel, kimyasal ve biyolojik kirlilikler

  • Kaçak ve kontrolsüz avcılık ve toplama,

  • Habitat bozulması ve parçalanması,

  • Transgenik bitki, hayvan ve mikroorganizmalardan doğal ortama gen kaçışı,

  • Üretim ve yenilemedeki zorluklar,

  • Çok sayıda çalışma olmasına rağmen, bilgilerin derlenememiş olması,

  • İleri teknolojiyi kullanma kapasitesi eksikliği (altyapı ve araştırıcı personel),

  • Biyolojik çeşitliliği değişik amaçlı izlemeler için gösterge (indikatör) türlerin tespit edilememiş olması,

  • Türlerin ekonomik ve genetik potansiyelinin yeterince tanınmaması,

  • Ekosistem çeşitliliği ve dinamizmi konusunda araştırma eksikliği,

  • Gen aktarma ve izolasyon işlerinin güçlüğü,

  • Özel sektörün AR-GE yatırım eksikliği,

  • Etno-botanik ve geleneksel bilgi envanter eksikliği,

  • Yerel çeşit envanter eksikliği,

  • Üniversite – araştırma – uygulama – sivil toplum örgütleri – özel sektör işbirliğinin tam sağlanamaması,

  • Gen bankalarında muhafazaya alınmış mevcut bitkisel koleksiyonların moleküler karakterizasyonu çalışmalarının yavaş olması ve bu konudaki kapasite eksikliği,

  • Gen bankalarında muhafazaya alınmış mevcut bitkisel koleksiyonların çoğaltılmalarındaki zorluklar (izolasyon vb.) ve altyapı eksikliği,

  • Mevcut bitki tür zenginliğine rağmen üreme biyolojisi ve üretim tekniklikleri gibi temel bilgi ve araştırma eksikliği,

  • İlgili kamu ve kuruluşlarında başta biyologlar, jeologlar ve hidrologlar olmak üzere doğa bilimleri mezunlarının özlük hakları ile ilgili darboğazlar ve bunların bireysel kapasiteye olan kötü yansıması,



4.2 Doğa Koruma ve Sektörel İlişkiler

Ekonomik faaliyetin yarattığı değere çevresel maliyetlerin katılması gerekliliği ekonomik faaliyetlerin çevre kaynaklarına dayanarak gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Doğal kaynaklardan ve hammaddeden marjinal fayda sağlayan ekonomi, kaynakların tüketiminde yapılacak yatırımlar ve teknolojik çalışmalarla yeni üretim tekniklerinin geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Üretim sırasında girdilerini yönetemeyen birimler, üretim sonrasında oluşan tahribatı bertaraf etmek ve yönetmek için daha fazla giderle karşı karşıya kalınmaktadır.


Refah göstergeleri eko-sisteme ilişkin göstergelerle yakın bağlantılıdır. Refah seviyesini artıran ve yoksulluğu azaltan göstergeler arasında yeterli beslenebilme, hastalıklardan korunabilme, ısınma ve gıda amaçlı enerjiye sahip olabilme, sel, tropik fırtına ve toprak kayması gibi büyük tabii olaylarla mücadele edebilme, temiz havaya sahip olabilme, yeterli ve temiz içme suyuna erişebilme, doğal kaynakları dikkate alan ve devamlı gelir akışını sağlayabilen sürdürülebilir nitelikte yönetim kararlarını alabilmede sınırlayıcı faktörlerdir. Bu göstergeler ele alındığında toplumsal refah için optimum çevresel standartların sağlanma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çevresel baskılar, oluşan yeni pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle kalkınmanın ve ekonomik büyümenin yeniden tanımlanmaya çalışıldığı günümüzde ekonomik ve politik faaliyetlerin yeni küresel gelişmeler çerçevesinde yapılandırılması ve planlanması son derece önemlidir.
Ülkemizde sektörel entegrasyon süreci bilindiği gibi öncelikli olarak ÇED süreci ile yönetilmektedir. ÇED süreci incelendiğinde de bazı noktalarda eksikliklerin olduğu gözlemlenmektedir.

Süreç incelendiğinde başlıca eksikliklerin olduğu alanlar aşağıda verilmiştir:



Yasal Durum: Mevzuatlarda doğa korumanın önceliğinin olmaması (Maden kanunu, turizmi teşvik kanunu) Kurumların çıkardığı Yönetmeliklerin birbiri ile çelişmesi ve doğa koruma faaliyetlerinde sorumluluğun birbirine atılması önemli sorunlardır.

Koordinasyon yetersizliği:

  1. Faaliyet alanlarının bulunduğu illerde, özellikle ulaşım, altyapı, kıyı ve enerji yatırımları gibi EK- I listesindeki faaliyetlerde Orman ve Su İşleri Bakanlığının Bölge ve Şube Müdürlüklerinin sürece dâhil edilmemesidir

  2. Doğa koruma açısından yer seçimi konusunda alanının ilgili birim tarafından analizi yapıldıktan sonra diğer sorumlu ve ilgili kurumlarca gerekli izin mekanizmalarının işletilmemesidir (özellikle enerji ve maden sektörlerinde önem kazanmaktadır).


Potansiyel Koruma Alanları: Özellikle nesli tehlike altında olan özel türlerden deniz kaplumbağaları ve Akdeniz foku gibi türlerin yaşam alanlarının korunması önemlidir.

ÇED Formatı:

  • ÇED formatında Flora-Fauna başlığında; alanda bulunan bitki türleri, sahadaki doğal olarak yaşayan hayvan türleri, alandaki vejetasyon tipleri vb. bilgiler istenmektedir. Bu bilgilerin sağlıklı bir şekilde toplanması için vejetasyon döneminde arazi çalışması yapılması gerekmektedir. Ancak ÇED süreci, yatırımları hızlandırmak amacıyla kısaltıldığından vejetasyon dönemi çalışması mümkün olamamaktadır.

  • Ekosistem Değerlendirme Raporu istenecek sektörlerin belirlenmesi,

  • Ekosistem Değerlendirme Raporu formatında olması gerekenler.

  • Ekosistem Değerlendirme Raporu hazırlayacak disiplinler ve uzmanların seçimi.

Kurumsal Kapasite: Taşra ve merkez teşkilatında doğa koruma ile kurumsal kapasitenin arttırılması (arazi çalışması, eğitim, dokümantasyon v.b.)

İzleme ve Denetim: Doğa koruma ile ilgili alınması gereken tedbirler ÇED Raporlarında ilgili müteşebbislerce taahhüt edilmekte, bu taahhütler ÇED raporlarına girmektedir. Ancak izleme ve denetim Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yürütülmektedir. Uzman birim olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatları izleme sürecinde yer almamaktadır
4.3. Tür Koruma (Yabani)

Tür çeşitliliğinin korunmasında “sürdürülebilir kullanım” ve kullanma-koruma dengesinin kurulması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu gayeye ulaşılması esnasında pek çok sıkıntılarla karşılaşılmaktadır:





  • Araştırma izinleri sırasında prosedürler zaman kaybı ve çeşitli zorluklar içermektedir. Yabancı uzmanlar ile Türk uzmanlara aynı prosedürlerin uygulanması zorluk çıkartmaktadır.

  • Tür korumada üniversitelerden hizmet alımı sıkıntıları yaşanmaktadır.

    • Korunan alanların sayısının arttırılması gerekmektedir.

    • Korunan alan dışında yaşayan türlerin korunması faaliyetlerine ivme kazandırılmalıdır.




  • Korunan alanlar dışında çok sayıda, birçoğu lokal dağılış gösteren tehditlere açık çok sayıda tür bulunmaktadır. Bunların tür koruma statüsüne kavuşturulması ve tanıtılması gerekmektedir. Bulunduğu alanda populasyonun en iyi bulunduğu yerin yeteri genişlikte tel örgüyle çevrilmesi ve uygun bir noktaya bilgilendirme panosunun yerleştirilmesi önemlidir. Özellikle türün bulunduğu yörede türü ve önemini belirtecek eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Ayrıca bunların yöre dışı (ex situ) korumaya alınmaları da sağlanmalıdır.




  • Yetkiler tek elde toplanmalıdır. Özellikle alt yapı çalışmalarında (karayolları, deniz, vb.) alanda yer alan türlere dikkat edilmesi gerekmektedir.

  • Aşırı yararlanma, otlatma, hasat edilme ya da doğadan toplama faaliyetleri türlerin neslinin devamlılığını tehlikeye sokmaktadır.

  • Türü korumak yaşam alanlarını korumaktır. Tür habitatlarından bağımsız olarak korunamaz.Habitalar arası yaşam bağlantılarınında (habitar koridorları) kurulması önemlidir. Tür odaklı habitat koruma konusunda DKMPGM-Bölge Müdürlüklerinin üniversitelerle işbirliği yapması ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

  • Küresel İklim Değişikliği: Gelecek senaryolara uygun kurtarılmış alanlar gereklidir. Stratejik planlar yapılarak, insan etkisi ve endüstriyel etki sınırlandırılmalıdır. İklim değişikliğinden az etkilenecek veya iklim değişikliği ile daha yaşanabilir hale gelecek potansiyel alanların belirlenerek bu alanların korunması önem arz etmektedir.

  • İstilacı Türler (İç sular için yasal düzenleme eksikliği; yetki karmaşası; balık çiftlikleri aracılığıyla introdüksiyon vb.) Bazı türlerin hızlı yayılımı engellenerek, yasal düzenlemelerle sağlıklı popülasyonların oluşturulması sağlanmalıdır. Balık çiftliklerinin rastgele kurulması, bakir alanlara zarar vermektedir.

      • Korunan türlere ilişkin listeleme ve yasal bir statü ile bu listede bulunan türlerin kesin koruma altına alınması çok önemlidir. Envanter eksikliği/üniversitelerin/bakanlıkların akademisyenleri araştırmaya yönlendirilmesi, finans sağlaması gerekmektedir. Bölgelerde eğitim çalışmaları yapılarak, yöre insanlarının da katılımları sağlanmalıdır.

  • Tehlike altındaki türlere ilişkin listeleme çalışmalarının gerçekleştirilmesi, kırmızı listelerin tamamlanması gerekmektedir. Üniversitelerden ilgili uzmanların “Türkiye’nin Florası”, Türkiye’nin Faunası” kitaplarının yazımı, türler konusunda eksik olan bilgilerin derlemesi ve bu çalışmaların Bakanlıklarca desteklenmesi sağlanmalıdır.

  • İnsektisit ve herbisit gibi kimyasalların kullanımının denetimi ve izlenmesi gerekmektedir.

  • Göçmen türler için habitat ayrımı olan yerlerde (karayolu inşası vb.) ekolojik köprülerin (Yaşam ortamı bağlantıları) inşaası sağlanmalıdır.

  • Bakanlık tarafından izleme/denetim faaliyetlerinin sürekli olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Projeler için bakanlık temsilcilerinin, üniversite ve derneklerden uzmanların katılımlarıyla oluşturulan komisyonların izleme işini yapması gerekmektedir.

  • Gen bankaları ve botanik bahçelerinin yaygınlaştırılarak eğitim, ex-situ koruma çalışmaların gerçekleştirilmesi ve rehabilitasyon görevlerini gerçekleştirmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu tür kuruluşların gen bankalarının araştırmacılar tarafından zenginleştirilmesi yüreklendirilmelidir. Botanik bahçelerinin kurulması ile her ülkenin doğal türlerini botanik bahçelerine taşıması, yok olmak üzere olan türlerin üretiminin sağlanması sorumluğu yerine getirilmelidir. Bu bağlamda;

  • Doğa tarihi müzesinin kuruluşu gereklidir.

  • Kurtarma merkezlerinin kurulması gereklidir.

  • TUBİTAK Doğa Okulları uygulamaları yaygınlaştırılmalı, bütçesi arttırılmalıdır.

  • Akarsularda oluşan kirliliğin orada yaşayan türlere olan zararlarını engellemek amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda akarsulara karışan lağım sularının denetlenmesi sağlanmalıdır.


5. GELECEĞE İLİŞKİN STRATEJİ VE POLİTİKALAR

5.1. GENEL STRATEJİ

DKMPGM’ nin ulusal seviyede sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimini tesis edebilmesi için mevcut politik paradigmasına; doğanın korunması ile biyolojik çeşitlilik ve gen kaynaklarının araştırma, izleme ve envanteri gibi geleneksel ekoloji ve koruma biyolojisi çalışmalarından başka sürdürülebilir kullanıma yönelik ekonomik ve sosyal çalışmaları da belli bir sistematik içerisinde entegre etmesi gerekir. Bu kapsamda DKMPGM’nin ilk olarak bir tür hazine envanteri ve tescili mekanizmasına, sonra da bu verileri kullanarak geliştireceği bir politik stratejiye ihtiyacı vardır. Geniş anlamda biyolojik çeşitliliğin ekonomiye kazandırılması ve elde edilen gelirlerin insan refahına harcanılması maksadıyla sürekli AR-GE ve tescil yaparak kamu malı statüsünde ulusal fikri mülkiyet üreten, bilimsel ve sosyal bir organa ihtiyacı vardır. Bu organın doğa koruma gelirlerini mevcudun çok ötesine taşıyarak, hem doğa korumayı kendini besleyen bir sektör haline getirmesi hem de diğer sektörlerde doğa koruma sebebiyle vücut bulan negatif dışsallıkları bertaraf edebilmesi için “mikrobiyal, floristik ve faunistik kaynakların başta genetik, biyomateryal ve biyoteknoloji araştırmaları üzerinden olmak üzere ekonomiye kazandırılmasını sağlayacak bir mekanizma” görevi ifa etmesi gerekmektedir. Bu maksatlara ulaşabilmek için Milli Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün kısa süre içerisinde kurulması ve işbu enstitünün üreteceği bilgilerin DKMPGM tarafından üretilecek olan ekolojik, ekonomik ve sosyal politikalarda sistematik olarak kullanılmasının temini faydalı ve gerekli mütalaa edilmektedir. Ayrıca DKMPGM’nin bu enstitü sayesinde elde edeceği yüksek katma değerli gelirlerin Genel Bütçe’deki geleneksel kurum gelirlerini yansıtan özel gelirler kaleminden başka vergi dışı bir gelir olarak “Doğa Koruma ve Biyolojik Çeşitlilik Gelirleri” şeklinde ayrı bir gelir kalemi olarak yansıtılması, DKMPGM çalışmalarının politik fizibilitesini arttıracaktır.

Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Enstitüsü’nün çalışma konuları arasında araştırma laboratuarları (moleküler biyoloji, genetik, nanobiyomekanik, biyomateryal, biyokimya, biyofizik, biyoenformatik, mikrobiyoloji ve viroloji gibi stratejik biyolojik bilimlere ilişkin laboratuarlar), gen bankaları, gen kaynakları ve geleneksel bilgi tescil ofisi, envanter ve izleme birimi, bilimsel araştırmalar yapılan botanik bahçeleri ve tabiat tarihi müzeleri, biyokaçakçılık elektronik takip birimi ile CBS ve uzaktan algılama birimleri içeren bilgi sistemleri bulunmalıdır. Bu vesileyle, DKMPGM öncülüğünde üniversitelerde ve farklı kamu kurum ve kuruluşlarında mevcut bulunan fiziki altyapı ve insan kaynaklarını sinerjik bir şekilde bir araya getirmek ve tek merkezden stratejik bir bütünlük içerisinde proje bazlı, rekabetçi ve yarı bürokratik bilimsel modern bir yönetim anlayışı ile ülkemizin güncel ve potansiyel ekolojik, ekonomik, sosyal ve stratejik ihtiyaçlarına cevap verecek bir üstyapıyı kurmak gerekmektedir. Biyoteknoloji çağına adapte olmaktaki ulusal gecikmişliğimizi hızlı bir şekilde kapatacak beyin gücü ülkemizde mevcuttur. Zengin biyolojik kaynaklarımıza eşlik eden güçlü bir biyoteknoloji endüstrisi ile önemli istihdam olanakları ve katma değerler oluşturulacak, ayrıca tersine beyin göçü ivmelendirilecektir. Uzun vadede Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Enstitüsü’nün oluşturacağı “know-how” ve kamu gelirleri, özel sektörün de biyoteknolojiye olan iştahını kabartacak ve böylece ulusal biyolojik çeşitlilik endüstrisi kamu öncülüğünde kurulmuş olacaktır.
ÖZEL POLİTİKALAR


  • Sürdürülebilir biyolojik çeşit yönetiminin sağlanması amacıyla kamu, üniversite, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapılmalıdır.

  • Araştırma kuruluşları ve gen bankaları ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

  • Genetik kaynakları ile ilgili envanter çalışmalarının ülke çapında tamamlanarak merkezi veri tabanı sistemi oluşturulmalıdır.

  • Personel ve fiziki alt yapılar geliştirilmeli ve personel özlük hakları iyileştirilmelidir.

  • Kapasite oluşturma ve kapasite geliştirme çalışmalarına devam edilmelidir.

  • Patente konu olan tarım, gıda ve endüstride kullanılacak genetik kaynaklar belirlenmelidir.

  • “Sürdürülebilir Biyolojik Çeşitlilik ve Gen Bankaları Yönetimi ile Genetik Kaynakların Korunması, Kullanımı ve Ekonomiye Entegrasyonu” Ulusal Eylem Planı ve bunu takiben Küresel Eylem Planı hazırlanmalıdır.

Diğer taraftan sosyal refah artışı için gerekli olan üretim artışı, diğer taraftan bu üretim artışının doğal kaynaklar üzerinde meydana getirdiği baskı yüzünden sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir tüketim, sürdürülebilir üretimin sağlanması gerekmektedir. Doğal kaynaklardan yararlanma ile ekonomik ve sosyal kalkınma arasında sürdürülebilir ve kalıcı bir denge oluşturulmalıdır.

Yeşil büyümenin gerçekleştirilmesi için endüstri yeniden yapılanmalıdır Mevcut ve tamamen yeni teknolojiler daha yenilikçi bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca çevresel baskılar, oluşan yeni pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle ekonomik ve politik faaliyetler yeni küresel gelişmeler çerçevesinde yeniden yapılandırılmalı ve planlanmalıdır.


Kalkınmanın ekonomik, ekolojik ve sosyal alanlarda sağlanan eşzamanlı sürdürülebilir bir gelişme ile gerçekleşmesi ve sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramlarının hayata geçmesi için bilim ve teknoloji politikası, ekonomik ve çevresel politikalarla bütünleştirilmelidir.
Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda doğal dengeyi koruyarak sürekli ve ekonomik kalkınmaya imkan verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde bir gelişme kaydetmek doğa koruma politikalarının ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonu sağlayabilmek için aşağıdaki doğa koruma araçlarının uygulanması sağlanmalıdır.

  • Temiz üretim,

  • Çevre ve biyoçeşitlilik koruma ile uyumlu hale getirilmiş enilenebilir kaynaklar (Hidro elektrik santraller, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, v.b.)

  • Sıfır Atık Yaklaşımı: Enerji, hammaddeler ve insan kaynaklarında %100 etkin kullanım, sıfır katı atık, sıfır zararlı atık, sıfır emisyon, üretim ve yönetim faaliyetlerinde sıfır atık, ürün yaşam döngüsünde sıfır atık sağlanmasıdır.

  • Eko Tasarım (Doğa ile uyumlu tasarım): insanların ihtiyaçlarını karşılarken; diğer canlılar ile uyumlu ve etkileşimli çalışan süreçlerin dahil edilmesi

  • Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol

  • Ekolojik Onarım (Restorasyon) Bozulmuş bir doğal alanı eski haline getirmek

  • Kaynakların Kullanımının Minimize Edilmesi

  • Kaynakta Azaltma: Daha az atık veya tehlikeli atık oluşmasını sağlayacak metotların kullanılmasının sağlanması

  • Eko verimlilik: Üretimde verimliliği artırarak hem çevresel hem de ekonomik fayda sağlanması anlamına gelmektedir.

Tür Koruma Stratejisi

Tür koruma strateji planı aşağıdaki ana bileşenlerden oluşur:



1.Durum incelemesi

Türler için durum incelemesi, türler hakkındaki güncellenmiş ekolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel bilgilerin bilim kurulu tarafından kontrol edilmesiyle koruma görüşü ve hedeflerine referans amacıyla yapılır. Durum incelemesi tür çeşitliliğine bağlı olarak zamana bağlı ve coğrafi ölçekli uygun GIS analizleriyle gerçekleştirilir ve standartlara göre yönlendirilir. Durum incelemeleri; son gözlemler, değişen örnekler, önemli populasyon birimleri, populasyon eğilimleri, tehditler ve kısıtlamalar, sosyo-ekonomik ve kültürel önem ve mevcut koruma eylemleri gibi bilgilerin özeti halindedir. Diğer taraftan durum incelemeleri durum raporları veya tür profilleri olarak adlandırılabilir ve önceden beri eylem planlarının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Tüm bu açıklamalar ışığında durum incelemeleri için kullanılan bilgilerin güvenilir, iyi belgelenmiş kaynaklardan olması gerekir.


Yedi alt bileşenden oluşur:

  1. Türün künyesi

Türle ilgili sistematik ve filogenetik bilgilerin özeti ve kayıtlı türlerin bir listesi oluşturulur. Türün fotoğrafı ya da çizimi yer alır, Kırmızı Listedeki kategorileri ve/veya varsa diğer uluslar arası anlaşmalardaki varlığı belirtilir (BERN, CITES listesi gibi).

  1. Türün değeri

Burada türün neden korunması gerektiği açıklanır. Özetle türlerin insanlar için kültürel, sosyo-ekonomik, dini, ekolojik ve diğer önemlerinden bahsedilir. Bu bölümde ayrıca türün ekosistemdeki işlevi (polinasyon, tohum dağılımı), türün kullanımları ve önemli kültürel değerleri hem türün yayıldığı coğrafik alanda hem de bu alan dışında vurgulanır.

  1. Türün geçmişi

Burada ise türün şimdiki durumuna nasıl geldiği araştırılır; dolayısıyla türe ait geçmişteki bilgiler vurgulanır. Neden korumaya muhtaç hale geldiği ve geçmişten günümüze kadar türü tehdit eden ana faktörler nelerdir belirtilir. Bu bilgileri edinebilmek için ise iyi dökümante edilmiş , türün bulunduğu alanın dış sınırlarını da kapsayan bir harita bulunmalıdır. Ayrıca bu bölümde geçmişten günümüze türle ilgili yapılan planlar ve eylemlere de yer verilir.

  1. Populasyonun dağılımı

Bu bölümde ise türün günümüzdeki durumundan bahsedilir. Bunlar içerisinde; türün en son araştırma yerleri ve bunlardan edinilen sonuçlar, standart kategoriler eşliğinde (varlığı kesin , muhtemel, şüpheli, tamamen yok edilmiş, bilinmiyor) güncel dağılım bilgisi, önemli populasyon grupları, muhtemel uygun restorasyon alanları gibi bilgileri içeren haritalar yer alır. Ayrıca bu verilerin her biri kaynağı, tarihi ve gözlem metodu ile sisteme girilir.

  1. Habitat ve kaynak değerlendirmesi

Yeryüzündeki kaynakların güncel potansiyelini, özellikle de türlerin habitat gereksinimleri ile ilgili olanları ( besin, su, barınak, üreme kaynakları), araştırır. Türlerin bulunduğu alanlarda arazi kullanımının araştırılmasını gösteren haritalardır. Bu haritalar türler tarafından kullanılan ya da türlere gereken ana kaynaklar ile türlerin bulunduğu yerlerdeki ekolojik koşulların dağılımını belirtir. Ayrıca hareketli ve göçmen türler için önemli populasyon bölgeleri arasındaki ekolojik bağlantıları da değerlendirir. Bunlara ek olarak güncel iklim değişikliğinin habitat, kaynaklar ve ekolojik ilişkiler üzerinde ne gibi etkiler olabileceği ile ilgili tahminleri de araştırır.

  1. Tehditler

Türün güncel coğrafik alanları üzerindeki başlıca tehditlerin ne olduğundan bahseder. Türü tehdit eden süreçleri kesin ve kapsamlı olarak tanımlamak, buna göre önerilen yönetim eylemlerinin tam olarak işe yarayacağından emin olmak ve sonuç olarak populasyon azalımını tersine çevirmek burada önemli yer kapsar. Dolayısıyla tehditlerle ilgili bilgilerin titiz biçimde bilim kurulunca incelenmesi ve onaylanması gerekir.

  1. Koruma ve yönetim

Türlerin devamlılığını etkileyen tehditleri ele alarak bunların nasıl azaltılabileceğinden bahseder. Ayrıca türlerin bugünkü coğrafik alanlarında populasyon canlılığının nasıl uzun süreli sağlanabileceği konusunda yardımcı olur. Koruma görüşüne göre koruma, yönetim, ve restorasyon işlemlerinde en iyi uygulamaların yer aldığı koruma tedbirlerini tanımlar. Ayrıca uygun koruma ile uygun yönetim stratejileri tavsiyelerinde bulunur. Tüm bu aşamalar aynı zamanda devam eden koruma tedbirlerini de kapsar.

Yüklə 470,76 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin