Servet-i Fünun zamanına dayanır. Halit Ziya



Yüklə 69,4 Kb.
tarix03.11.2017
ölçüsü69,4 Kb.
#28810



1920-1960 ARASI

TÜRK ROMANCILIĞI

Ercan Akyol


1920 sonrası Türk romancılığının kökeni Tanzimat dönemine ve özellikle Servet-i Fünun zamanına dayanır. Halit Ziya ile Avrupa tarzı romancılıkla tanışan edebiyatımıza o yıllarda doğu-batı, kadın-erkek, radikal-yenici, birey-toplum gibi çatışmalar konu olmaya başlamıştır. Ardından gelen savaş yılları ve yapılanma dönemi de edebiyatımıza doğrudan yansımıştır. O dönem yazarlarının eserlerinden kendi dönemlerinin tarihlerini de takip edebiliriz.
Yani Türk romancılığı toplumdaki modernleşme süreciyle paralel bir süreç izlemiştir.
ÇAĞININ TANIĞI OLANLAR
Halide Edip Adıvar (1882-1964), 20. yüzyıl başı Türk romancılığının önemli şahıslarındandır. Eserlerinde, toplumda kadın, doğu- batı çatışması, savaş üzerinden kurgular tasarlamıştır. Kendisinin de bir kadın yazar olduğundan “kadınlık” konusu üzerinde fazlaca durmuştur. Ona göre ideal kadın, doğulu kadının şefkat ve sevgisi ile batılı kadının aklını ve mantığını bir araya getiren kadındır. Doğu-batı çatışmasında ise, basit bir ayrımcılıktan uzak durarak, ne batının mükemmel ne de doğunun çok kötü olduğunu düşünür. İki kültür de ilerlemek için kendi eksikliklerini diğerinden tamamlamalıdır.
Sinekli Bakkal adlı romanında Adıvar, işte bu doğu-batı çatışmasının çözümünü, romanın ana kahramanları olan mistik doğuyu temsil eden kadın karakter ile, mantıki batıyı simgeleyen erkek karakterin evliliği üzerinden verir. Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye gibi eserlerinde ise, kadının toplum içerisindeki dramatik yerini, savaş hâli içindeki insanları ve kadını konu edinir.
İlk polisiye romanlarımızdan biri olma özelliğini taşıyan, Yolpalas Cinayeti’nde ise fakir ve zengin kesim arasındaki uçurumu, fakir kesimin acizliğini anlatır. Sonsuz Panayır ve Tatarcık isimli romanlarıyla ise eski-yeni, aydın-halk, gelenek-modernite kavramları üzerinden sosyal hicvi de kullanarak kendinden sonraki yıllarda teşekkül edecek olan toplumcu gerçekçi romancılara da bir yol çizmiş olur (Yazarın diğer eserleri için, Ahmet Kabaklı’nın Türk edebiyatı tarihi isimli eserine göz atabilirisiniz.).
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) döneminin diğer muharrirleri gibi yaşadığı dönemin sosyal olaylarını eserlerine doğrudan yansıtmıştır. İstibdat ve meşrutiyet dönemlerini, Dünya harbi ve Kurtuluş savaşını ve son olarak da cumhuriyet ve sonraki dönemleri şahsen yaşamış ve Türkiye’nin yaklaşık yetmiş yıllık bir panoramasını eselerinde sunmuştur.
Yakup Kadri, Kiralık Konak adlı ilk eserinde bir dede ve torun üzerinden modernleşme ve gelenekçilik çatışmasını anlatır. Hüküm Gecesi’nde ise, Türk toplumunun geçirdiği sosyal ve siyasal değişmeleri anlatır. Sodom ve Gomore’de İstanbul işgalinin toplum üzerinde yarattığı hayal kırıklığı, ikilik, kurtuluş savaşının haklılık sebepleri gibi temalara değinilmiştir. Yaban adlı romanında ise, Türk aydını ile köylüsü arasındaki uçuruma dikkat çeker. Anadolu insanının cumhuriyet öncesinde ne gibi bir durum içerisinde olduğunu tezli bir şekilde kurgular. Ankara adlı romanında bir kadın karakter merkezinde Ankara’nın milli mücadele zamanlarını, zafer dönemini ve cumhuriyet dönemini anlatır. Eserde cumhuriyet kadınının iç dünyası, aşkları, arzuları –bir Bovarizm etkisiyle- Ankara’nın farklı dönemleri içerinde anlatılır. Panorama adlı eserinde ise, cumhuriyetin ilanından Demokrat Parti dönemine kadar olan süreci, bir panorama olarak anlatır.

Yakup Kadri, eserlerinin arka planında görülen sosyal, siyasal, ekonomik hayata gerçekçi bir sosyolog gözüyle yorumlar getirir, tezli romanlar yazar.



Janalykh Adiebyet

Meşrutiyet yıllarında yazı hayatına atılan ve ilk romanı Neriman’ı 1912 yılında yayımlayan Selahattin Enis Atabeyoğlu (1882-1942) Zaniyeler adlı eseri ile tanınır. Yazıldığı dönemi aksettiren roman “mütareke dönemi İstanbul’unda yaşanan sefahat alemlerini, bu alemlerde haksız yollarla elde ettikleri paraları harcayan bürokratların, harp zenginlerinin, -küçük isim değişiklikleriyle (Yahya Cemal, Celal Tahir, Rıfat Melih…)- döneminin ünlü yazar ve şairlerinin hayatlarından çarpıcı sahneler sunar. Selahattin Enis; Cehennem Yolcuları, Orta Malı, Endam, Mahalle gibi romanlarını da ahlak bakımından düşük kadınların hayatı çerçevesinde şekillendirir.



Ercüment Ekrem’in edebiyat dünyasında fazla tanınmamasının nedenleri şöhretli bir babasının olması ve Hüseyin Rahmi’nin gölgesinde kalmasıdır. Mizah yazarıdır. Bu alandaki ününü Meşhedi tiplemesiyle yakalar. Romanlarında yanlış batılılaşma karşısında alınan tavır ve toplumun aksayan yönleri olmak üzere iki tema üzerinde durur. Bu iki temayı mizahi tarzda ele alır.

O, eserlerinde batılılaşma özentisi içindeki gençlere yol göstericidir.Eserlerinde cumhuriyetin kuruluş yıllarında batılılaşmaya duyulan istek ve çağdaş hayata duyulan özlemi eleştirdi. Şakir Efendi’nin Gelini, Kundakçı ve Beyaz Şemsiyeli romanlarında lüks hayata imrenerek modernleşmek isteyen ancak bataklıklara saplanarak mahvolan genç kızları ve kadınları hikaye eder.



Mithat Cemal Kuntay’ın roman alanındaki tek eseri Üç İstanbul’dur. Bu eserde İstanbul’un İkinci Meşrutiyet öncesi 2.Abdülhamit dönemi, İttihat ve Terakki dönemi ile işgal yıllarındaki görüntüsü roman kurgusu içinde ele alınır. Roman Adnan Bey çevresinde gelişir. O, bu romanda dönemin eğlence hayatını gözler önüne serer ve burada siyaset ve eğlence dünyasının ikilemini ele alır. Üç İstanbul romanında karmaşık ve yoğun ilişkiler vardır. Bu eser, yazarın tanıklık ettiği bir devri roman kurgusu içinde ele alır. Bu eserinde şairane bir anlatım uygulamıştır.

Memduh Şevket Esendal, hikayeleriyle tanınır. Ele aldığı üç romanında evlilik ve aile kurumu üzerinde yoğunlaşmıştır. Esendal aileyi toplumun aynası ve çekirdeği olarak görür. Yazara göre, sosyal hayattaki bozulma ailede hemen hissedilir.Yeni toplum düzeni aile etrafında oluşur.

Esendal’ın ilk romanı Miras bir aile tarihi niteliğindedir.Yazar bu eserinde Türk toplumunun sosyal, kültürel, ekonomik, politik hayatındaki bozulmaları ve bu bozulmanın aileye vermiş olduğu huzursuzlukları ele alır. Onun Ayaşlı ile Kiracıları, Bankacı , Vassaf Bey adlı romanları genelde aile meselesini ele alır.



Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarının ne kadar değerli olduğu ancak yazarın ölümünden sonra anlaşılabilmiştir. Onun sanat estetiğinin temelini rüya oluşturur. Romanlarında da şiire yakın bir anlatım sergiler. İlk romanı Huzur’dur. İkinci romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’dür. Bu roman bir toplumsal hiciv niteliği taşır. Tanpınar bu enstitüyü ele alarak toplumun aksayan yönlerini sergiler. Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, Aydaki Kadın diğer romanlarıdır.

BİREYSEL YÖNELİMLER



Türkan Gündoğdu

Meşrutiyet döneminden gelen bu yazarlardan sonra Cumhuriyet’in oluşum aşamasından itibaren eser veren yazarlar ortaya çıkar. Bu dönem için ortak bir konu ve belirli temalar kullandıklarını söylemek zordur. Meşrutiyet yılları ve Kurtuluş Savaşı biricik tema olma özelliğini kaybetmiştir. Cumhuriyetle birlikte yeni bir düzen ve yeni insan tipleri ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde daha çok bireysel duygular, doğu- batı çatışması ve gittikçe tutulan bir halk romancılığı ortaya çıkar. Peyami Safa, Selahattin Enis, Ercüment Ekrem Talu, Mithat Cemal Kuntay, Memduh Şevket Esendal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nahit Sırrı Örik gibi yazarların bir kısmı, geleneği devam ettirir nitelikteydi; bir kısmı da farklı olanı yakalayabilmek için yeni arayışlara yöneldi. Aka Gündüz, Mahmut Yesari, Esat Mahmut Karakurt, Güzide Sabri Aygün, Osman Cemal kaygılı, Nezihe Muhittin, Sermet Muhtar Alus, Burhan Cahit Morkaya, Muazzez Tahsin Berkant, Ethem İzzet Benice, Mükerrem Kamil SU, Mebrure Sami Koray, Cahit Uçuk, Peride Celal, Kerime Nadir Azrak gibi yazarlar popüler halk romanları yazdılar.


Bu ikinci dönem yazarlarının roman alanındaki en ünlü ismi Peyami Safa’ dır ( 1899- 1961) . yaşadığı ve eser verdiği dönem dikkate alınınca ”çağının tanığı olanlar” içerisinde değerlendirilmesi gereken Peyami Safa, romanlarında işlediği konular bakımından onlardan oldukça farklıdır. 1922 yılında Sözde Kızlar ile ilk romanını veren Peyami, Safa’ nın 1920- 1930 dönemi, “ romana geçişin hazırlık safhasına teşkil” etmektedir. Mahşer (1924) , Canan (1925) , Şimşek (1927), Bir Akşamdı (1928) ve Sever Bedii adıyla yayınladığı polisiye ve macera türü romanlar; Peyami, Safa’ nın daha sonra kaleme alacağı romanların düşünce ve estetik birikimini oluşturur.
Peyami, Safa’ nın romancılığının 1930’dan sonraki aşamasında, Sözde Kızlar romanı ile başlayan bazı değişiklikler olur ; yine de doğu- batı çatışması romanlardaki temel konulardan biri olma özelliğini sürdürür. Ancak roman tekniği ile ilgili gelişmeler ve felsefi düşüncenin 1930 sonrası romanlarda, bir problem olarak ortaya çıktığını görürüz. Doğu- Batı çatışması, Peyami Safa’ da karşıt ilişkiler çevresinde, ahlaksal açıdan irdelenerek ortaya konur. “Peyami Safa’ nın çizdiği karşıt karakterlerde ayrı dünya görüşlerinin yattığını söylemeye gerek yok. Öyleyse son kertede nasıl bir değerler çatışmasıyla yüz yüzeyiz? Batılı tipin savunduğu başlıca değerler, yazarımıza göre Batı uygarlığına özgü değerlerdir: Para, maddi başarı ve hazza dayanan bir ahlak anlayışı; Doğulu tiplerin savunduğu değerler ise Türk- İslam uygarlığından gelen manevi değerler ve dine dayalı bir ahlak anlayışıdır. Şimdi bu temel karşıtlığı ele elalım; bunu madde ve ruh kavramlarına indirgeyebiliriz şüphesiz. Zaten dikkat edilirse, Batılı adamın özellikleri beden ve madde ile, Doğulununkiler ise ruh ve kalp ile ilgilidir.”

İlk romanlarından itibaren bir iç çatışma halinde karşımıza çıkan, daha çok Doğu- Batı değerleri arasında bocalayan insan ile ilgili görülen felsefi anlamdaki huzursuzluk; Bir Tereddüdün Romanı’ nda en üst düzeyde irdelenir, Yalnızız’ da doruk noktasına ulaşır.


Peyami Safa’da, romanın konusundaki bu değişme ve gelişmelerin yanında asıl değişim romanın teknik cephesinde gerçekleşir. Yazar, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) , Yalnızız (1950) çizgisinde roman tekniği bakımından sürekli kendini yenileyen bir tarzda karşımıza çıkar: P. Safa’daki yenilik hadisesi içerikten çok teknik yönde kendini gösterir. O her romanında aynı konu ve meseleleri ele almış, ancak; bu konu ve meseleleri değişik tekniklerle işleyerek kendi orijinal çizgisine varmıştır. P. Safa, bu orjinaliteye , şekil ve muhteva örgüsünün hangi unsur ve esaslardan meydana geldiğine, dil, üslup, fikir ve anlatım tekniklerinin, bu örgüde nasıl bir yere ve fonksiyona sahip olduklarına dikkat ederek ulaşılır.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ nda (1930) , adım adım hasta bir çocuğu izleriz. Fakir ve dizinden rahatsız olan bir çocuk, kendisinden dört yaş büyük, akrabası olan zengin bir kıza aşıktır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanında, yaşadıklarını izlediğimiz on beş yaşındaki bu isimsiz çocuk, romandaki konumu gereği hem anlatıcı hem de anlatılan kişidir. Okuyucu, onun bakış açısıyla olaylara ve insanlara bakar.
Romanda, hasta çocuk, kendi kendisiyle ve hasta bedeniyle çatışma halindedir. Zaten romanda okuyucuyu sürükleyen de bu çatışmadır. Birinci bölümdeki hasta çocukla hasta uzvu arasındaki çatışma, romanın ikinci bölümünden itibaren yerini Nüzhet’ le yaşadığı imkansız aşka bırakır.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, ele aldığı konu bakımından Türk romanının, özellikle 1930’ lu yıllarda hiç üzerinde durmadığı bir alana yöneliyor. Mütareke yıllarının İstanbul’ unda insanların yaşadığı maddi ve manevi acılara da dikkat çekiliyor. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Birinci Dünya Savaşı, Mütareke ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde geçiren Peyami Safa; acı, yokluk, ıstırap kavramlarıyla en yakından tanışmış biridir. Dolayısıyla bu acıyı en yakın hisseden kişinin, romanlarında, dolaylı da olsa bunu yansıtması kaçınılmazdır.
Peyami Safa’ nın bir yıl sonra yayımladığı Fatih- Harbiye, bir aşk ilişkisi çevresinde Doğu- Batı çatışmasını ele alır. Romanda verilmek istenen mesaj, yaşanan kimlik problemleri ve nereye ve hangi yaşayış tarzına ait olduğunu bilememek meseleleridir. Fatih- Harbiye romanı bir karasızlığın ve bunalımın hikayesidir. Fatih- Harbiye romanının içerisinde sıkıştırılmış “ Rus Kızının Romanı” intihar olayıyla tamamlanmıştır
Bir Tereddüdün Romanı’ nda (1933) Birinci Dünya Savaşı sonrasında insanların yaşadıkları şüphe ve tereddütler anlatılmakta, insanların bu problemlerden kurtulmaları için bazı değerlere sığınmalarının gerekliliği vurgulanmaktadır. Bir bakıma da bireyin tereddüt karşısındaki dramı dile getirilmektedir. Yazar bu dramı ortak kaderi paylaşan insanların ilişkileri çevresinde dikkatlere sunmaktadır.
Peyami Safa, özellikle son üç romanı Biz İnsanlar, Matmazel Noraliya’ nın Koltuğu, ve Yalnızız’da, romanın teknik yönüyle ilgilenir. Bu romanlarda anlatım teknikleriyle ele alınan konu arasında sıkı bir ilişki vardır.
Biz İnsanlar adlı romanı 26 Şubat – 27 Haziran 1937 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilir. 1959’da kitap haline getirilir. Roman, fakir ama erdemli vatansever bir gencin hayat kavgası ekseninde, yaşanılan bir aşkla toplumsal sınıf farkının yarattığı gerilimi ele alır.
Peyami Safa, bundan önceki romanlarında ele aldığı Doğu- Batı çatışmasından Biz İnsanlar ve Bir Tereddüdün Romanı’ nda yavaş yavaş felsefi konulara kaymaya başlar, Matmazel Noraliya’ nın Koltuğu, Yalnızız’ la birlikte, felsefi düşünce en üst düzeye çıkar. Matmazel Noraliya’ nın Koltuğu (1949), birtakım olağanüstü olayları, benimsediği materyalist ve pozitivist görüşler ile açıklamaya çalışan, başarılı olmayınca da şüphe ve tereddüte düşen Ferit adındaki bir gencin, çevresindeki kişilerin telkinleriyle, şüphe ve tereddütlerinden sıyrılarak huzura kavuşmasını konu alır.
İnsan psikolojisinin ve felsefi düşüncenin doruk noktasına ulaştığı romanlardan bir diğeri 12 Eylül- 20 Aralık 1950 tarihlerinde Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilip 1951’de kitap haline getirilen Yalnızız romanıdır. Romanın ilk baskısında bulunan Prolog kısmı diğer baskılarda kitaptan çıkarılıştır. Roman, bir genç kızın ölüme uzanan hikayesi etrafında, Türk insanının 20. yüzyılda yaşadığı yalnızlığı, çaresizliği, ruh acılarını konu edinmektedir.burada manevi değerlerin zayıflatılmasıyla insanlarda meydana gelebilecek tahribata dikkat çekilmektedir. Bu bakımdan Peyami Safa romanını bir düşünce üzerine kurgulamış, roman kişilerini ve olayları da o düşüncenin temsilcileri ve taşıyıcıları şeklinde düzenlemiştir. Çatışmaların temellinde epikürizm- idealizm karşıtlığı yer alır.

MAZİYİ YAŞATANLAR




Seda Ünal


Cumhuriyet döneminde eser vermelerine rağmen , yaşam tarzı ve ihtişamıyla geçmiş zamanı yaşatan yazarlarımız bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri; Abdülhak Şinasi Hisar, Safiye Erol, Semiha Ayverdi, Müfide Ferit Tek, Şukufe Nihal, Halide Nusret Zortuna’dır.

Abdülhak Şinasi Hisar, ilk romanı olan Fahim Bey ve Biz ile CHP roman yarışmasında üçüncülüğü kazanmasıyla edebiyat dünyasına damgasını vurur. Roman, Fahim Bey’in hayatını anlatması bakımından otobiyografik özellik taşır.

Çamlıca’daki Eniştemiz adlı ikinci romanı hatıra niteliğindedir. Üçüncü romanı olan Ali Nizami Bey’in Alafangalığı ve Şeyhliği”adlı romanı daha önce “Geçmiş Zaman Hikayesi” adıyla Varlık‘ta hikaye olarak yayımlanmıştır.

Abdülhak Şinasi Hisar’ın romanları, konuların ele alınıp işlenişi bakımından bazı benzerlik gösterir. Yazar, geçmiş zamanı bütün güzellikleri ve ihtişamıyla kendine özgü anlatımıyla gözler önüne serer. Eserlerinin orijinal yönü budur.

Geleneksel çizgiyi sürdüren yazarlarımızdan birisi de Safiye Erol’dur. Safiye Erol hem geleneksel değerleri hem de Cumhuriyet’in sağladığı modern yaşantıyı savunur. Kadıköyü’nün Romanı, Ülker Fırtınası , Ciğerdelen adlı romanları vardır. Ciğerdelen adlı romanda yaşanan zaman ile geçmişte meydana gelen tutkulu bir aşk etrafında,Türk Romanı’nın geleneksel temalarından birisi olan Doğu-Batı çatışması konusu işlenmiştir.

Semiha Ayverdi , romanlarını tasavvuf düşüncesi çerçevesinde kurar. Doğu-Batı çatışması temel temadır. Batmayan Gün , Ateş Ağacı , Yaşayan Ölü , İnsan ve Şeytan , Son Menzil başlıca romanlarındandır. Semiha Ayverdi’nin romanlarında kişiler farklı değerler yüklenirler.

Müfide Ferit Tek, Aydemir isimli Turancı düşüncenin izlerini taşıyan romanıyla tanınmıştır. Aydemir’de okuyucuya Türklük sevgisi , Türklüğün yükselmesi , büyümesi için çaba göstermek gerektiği düşüncesi aşılanmaya çalışılır.

Şükufe Nihal, Renksiz Istırap ,Yakut Kayalar, Çöl Güneşi ,Yalnız Dönüyorum, Çölde Sabah Oluyor , Vatanım İçin adlı romanlarında kadınların iç dünyalarını anlatmıştır.

Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapan ve gerçek Çalıkuşu olarak adlandırılan Halide Nusret Zortuna’nın da Küller, Sisli Geceler, Gülün Babası, Büyükanne, Aydınlık Kapı , Aşk ve Zafer adlı romanları vardır.


Edebiyatımızın bir çok alanında ürün veren Nahit Sırrı Örik, daha çok roman ve hikayeleriyle tanınmıştır. Kıskanmak ve Sultan Hamit Düşerken adlı iki roman kaleme almıştır.

TOPLUMCU GERÇEKÇİLİĞE DOĞRU

Önder Yıldız


1925-1940 yılları arasında oluşum dönemini tamamlayan toplumcu gerçekçilik 1980’li yıllara kadar, Türk edebiyatında özellikle romanda varlığını güçlü bir şekilde devam ettirmiştir. İşçilerin dünyası, köydeki yaşam tarzı, hatta köylülerin ve Anadolu insanın dil özellikleri romana taşınmıştır. Sadri Ertem, Suat Derviş, Cevdet Kudret, Sabahattin Ali, Reşat Enis Aygen, Kemal Bilbaşar, Orhan Hançerlioğlu gibi yazarlar büyük şehirlerin, Anadolu halkının yaşantısını anlatmışlardır.


Sadri Ertem roman ve hikayelerinde içinde yaşadığı toplumun gerçeklerini, yaşamlarını göstermiş ve halkı sanatının ana unsuru yapmış,1930-1940’lı yılların toplumsal gerçeklerine yönelmiştir. Sadri Ertem’in Anadolu insanın gerçeğini, toplumsal değişimle yaşanan gelişmeleri anlatan öyküleri ve romanları, toplumcu edebiyatımızn ilk örnekleridir. Edebiyatımızda toplumcu gerçekçi akımın öncülerinden olan Sadri Ertem, Çıkrıklar Durunca (1930) romanıyla ünlenmiştir. Sadri Ertem bu romanında toplumsal sorunların temelinde ekonominin bulunduğu tezini savunmuştur. Ömer Faruk Toprak da Çıkrıklar Durunca adlı romanın ekonomik düzendeki değişiklerin meydana getirdiği karışıklıkları ortaya koyduğunu söyler. Sadri Ertem bu romanında toplumsal yapıdaki çelişkilerin sınıfsal çatışmaya dönüşmesini anlatmaktadır.
Suat Derviş yazılarıyla toplumcu edebiyatın öncülerinden sayılır. Suat Derviş toplumcu gerçekçi ve popülist düşünceleriyle iki ayrı biçimde anılmış bir yazardır. Gerçekçi olaylara dayanan Fosforlu Cevriye, Hiçbiri, Aksaray’dan Bir Perihan, Ankara gibi romanları vardır. Romanlarını çoğunlukla kadın kahramanların bakış açısıyla oluşturur. Olaylarda toplum hayatını işler. Toplumcu gerçekçi anlayışın egemen olduğu romanlarında daha çok aşk maceralarını ele alır. Yazarın eserlerinin birçoğu tefrika edilmiştir. Bazı eserleri şunlardır: Kara Kitap, Buhran Gecesi, Ne Bir Ses Ne Bir Nefes
Edebiyat hayatına şiirle başlayan Cevdet Kudret Solok, Süleyman Dünyası, Sınıf Arkadaşları adlı romanlarında Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşayan Süleyman ve ailesinden hareketle dönemin sosyal, ekonomik şartlarını, insan ilişkilerini anlatır. Yaşadığı dönemin özelliklerini anlatması bakımından toplumcu gerçekçi kabul edilir.
Daha çok hikaye türünde eserleriyle tanınan Sabahattin Ali özellikle Anadolu insanına yönelmesi ve etkili anlatımıyla dikkati çeker. Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay gibi nesiller arasında olan yazar memleketçi edebiyatın kurucularındandır. Yazarın ilk romanı Kuyucaklı Yusuf’ tur. Bu romanda Anadolu’da yozlaşan adalet anlatılır. İçimizdeki Şeytan’da yazar Anadolu’yu bırakarak büyük şehirlere yönelmiştir. Eser 1940 Türkiye’sinden kesitler sunar.
Reşat Enis Aygen yazı hayatına gazetecilikle başlamıştır. Romanlarının konusu toplum hayatımızdan, kenar mahallelerde yaşanan hayatlardandır. İstanbul’un kenar mahallerine, yoksul semtlerine gerçekçi bir şekilde yaklaşır. Yazarın ilk romanı olan Kanun Namına’da aile sevgisinden mahrum bırakılan genç bir kızın aşk ve bunalım dolu yaşamı anlatılır Asıl ününü Afrodit Buhranında Bir Kadın adlı romanında yapmıştır. Bu roman anne babasını kaybeden bir kadının kötü yola düşüşünü anlatılır. Bu temanın işleniş nedeni ise Reşat Enis Aygen’in ahlaki yargılarıdır. Bu roman ikinci dünya savaşı öncesi toplumumuzun sınıf, yaşam ve fırsat eşitsizliklerinin kötümser bir antolojisi olma özelliğini göstermektedir. Reşat Enis Aygen toplumsal konulara yönelmiş bir yazardır.

Sadri Ertem ve Sabahattin Ali ile gelişme gösteren toplumcu gerçekçi roman konusunda diğer önemli bir isim de Kemal Bilbaşar’dır. Bilbaşar, halk için edebiyat ilkesini benimsemiş ve bu doğrultuda eserler vermiştir. Bu bakımdan farklı bir edebiyat anlayışı ve dil kullanımını edebiyat dünyasına kazandırmıştır. O yoğun imgelerle dolu bir dil yerine yalın ve sade bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Romanların köy ve kasaba romanı olarak değerlendirilmesine karşı çıkmıştır. Sadece köyde geçen bir olayı anlatıyor diye romanın köy romanı olarak adlandırılmasını doğru bulmaz. Kemal bilbaşar halkın yaşayış tarzından ve geleneklerinden sıkça yararlanır. Yazar bir romancıdan çok bir hikayecidir. Romanlarının hemen hemen hepsi önceden kaleme alınmış hikayelerinin derlenmesinden oluşur. Toplumcu ve halkçı bir yazardır. Kemal Bilbaşar’ın en önemli ve ünlü romanı Cemo’dur. Romanda doğu Anadolu’daki yaşam tarzını simgeleyen tipler ekseninde gelişen olaylar ele alınır.1943 yılında yayınlanan Denizin Çağırışı psikolojik yönü ağır basan bir romandır. Kölelik Dönemeci Bilbaşar’ın tarih konusunu işleyen tek romanıdır.



İbrahim Banzaroğlu
Reşat Nuri Güntekin (1889-1956), Cumhuriyet döneminin en önemli ve en başarılı yazarlarındandır. Yaşadığı dönemin sosyal olayları eserlerine yansımıştır. Romanlarında ele aldığı konular Anadolu ve Anadolu’nun ihmal edilmişliği, aydınların Anadolu ile ilk temasları, aşk ve aile dramlarıdır.
Çalıkuşu, romanın kahramanı olan Feride’nin Anadolu’nun ihmal edilmiş bir kasabasına gidip, orada idealist bir kimliğe bürünmesini anlatır. Güntekin, Feride karakteri üzerinden cumhuriyetçi fikri yayma görevini gerçekleştirmiştir. Reşat Nuri’nin bu eseri daha sonra yazmış olduğu bütün eserlerini etkilemiştir. Yeşil Gece adlı romanında, Osmanlı’nın son döneminin, Kurtuluş Harbi’nin, cumhuriyet döneminin izleri okunur. Gizli El adlı eserinde ise savaşın kötü yanlarını konu edinir. Dudaktan Kalbe, Damga, Akşam Güneşi gibi eserlerinde aşk ilişkileri üzerinden dönemin kadın-erkek çatışmasına yer vermiştir. Yaprak Dökümü adlı romanında, modern bir yaşam sürme isteğinin muhafazakar bir ailede yarattığı çatışmaları ele almaktadır. Roman geleneksel anlayış ile modern anlayış, para ve namusluluk gibi bir tezatlar bütünlüğü üzerine inşa edilmiştir. Kızılcık Dalları sınıf farklılıklarını konu alan, zengin fakir, ezen ezilen gibi karşıtlıklar üzerine kurulmuştur. Gökyüzü’nde ise, II. Meşrutiyet dönemi ve Cumhuriyete kadar uzanan bir dönemde Türk aydınının inanç problemine değinir. Miskinler Tekkesi adlı eserinde toplumsal bir eleştiri vardır. Bu eleştiri maddi anlamda bir dilencilik ekseninden devlet dairelerindeki manevi dilenciliğe uzanır.
Sonuç olarak Reşat Nuri Güntekin, yaşadığı dönemin tüm sosyal olaylarını eserlerinde yansıtmıştır. Kendisinden sonra gelen toplumcu-gerçekçi kuşağa bir yol göstericilik görevi yapmıştır.
Refik Halit Karay (1888-1965), İkinci Meşrutiyet dönemi yazarlarındandır. Eserlerinin konu bütünlüğünü, uzun yıllar yurt dışında sürgünde olması oluşturur. Yezidin Kızı, Refik Halit Karay’ın Suriye çöllerindeki seyahatleri sonucu kaleme alınmıştır. Roman Denizde, Çölde, Dağda başlıklarını taşıyan üç bölüme ayrılmıştır. Romanda polisiye ve sosyolojik unsurlar bulunmaktadır. Ayrıca Refik Halit Karay’ın romanlarında çokça işlenecek olan yaşlı erkekle genç kadın arasındaki aşk ilişkisi bu romanın da asıl konusudur. Çete, Sürgün Refik Halit Karay’ın sürgün olarak yurt dışında bulunduğu yılların izlenimlerini konu alan eserleridir. Çete’de Hatay bölgesinin özerkliği ve Türkiye’ye dahil oluşu anlatılır. Sürgün’de ise, devlet tarafından sürülen bir adamın, Karay’ın hayatıyla paralel bir şekilde olan hikayesi anlatılır. Nilgün ve Yer Altında Dünya Var gibi eserlerinde de aynı konuya değinmiştir. Anahtar adlı eserinde Cumhuriyet dönemi İstanbul’u anlatılmıştır. Refik Halit Karay Dişi Örümcek adlı romanı ile aşk romanlarına yönelmiştir. Bugünün Saraylısı, Refik Halit Karay’ın en ünlü romanlarındandır. Romanda küçük şehir hayatına alışmış bir genç kızın yüksek sosyete içerisinde düştüğü kötü durumlar anlatılmıştır. Daha sonraki yıllarda geçim kaygısından dolayı eserler meydana getirmeye başlamış ve ölümünden sonra birkaç eseri yayımlanmıştır.


Süheyla Algül
Samim Kocagöz Türk toplumunun önemli sosyal ve siyasi dönemlerini romanlarına yansıtan toplumcu gerçekçi bir yazardır. Yazara göre roman “insanı ve toplumu anlatabilmek” tir. Kocagöz’ün İkinci Dünya adlı eseri dışında hemen hemen bütün eserleri cumhuriyetin geçirdiği önemli safhaları içerir. (Kurtuluş Savaşı yılları, Cumhuriyet , 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül)

İkinci Dünya’da bir aşk bunalımı işlenmektedir. Başkahraman Nurettin’in Yurdanur’u sevmesine rağmen, Nihal’le evlenip mutsuz oluşu anlatılır. İkinci Dünya bu özelliğiyle mutsuz insan dramı niteliğindedir. 1948’de Bir Şehrin İki Kapısı’nı yazmıştır. Romanda Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış insanların bir Ege kasabasındaki yaşayışı işlenir.

Sonraki romanı Yılan Hikayesi Demokrat Parti’nin iktidar olduğu yılları anlatır. Menderes Irmağı’nın kenarındaki köylülerin ağa baskısından kurtulma çabalarını anlatır. Kocagöz burada siyasal ve ekonomik gelişmelerin köylüler üzerindeki etkisini yansıtır.

Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde İkinci Dünya Savaşı etkisiyle gelişen milliyetçilik hareketleri ve duygularını ön plana çıkaran üniversite öğrencilerinin arkadaşlık duyguları ile sıkıntılarını anlatır. Gençlerin, orta yaşlı insanların, para, mutluluk, ideal üçgeni etrafında yaşadıkları anlatılır.

Orhan Hançerlioğlu, bilim ve sanat dünyasında felsefe üzerine yaptığı araştırmalarıyla edebiyatta da küçük hikayeleriyle tanınır. Kısa denilebilecek zaman içinde (1951-60) 8 roman yazmıştır. Daha çok büyük şehrin panoramasını işler. Karanlık Dünya ve Ekilmemiş Topraklar’da ise Anadolu anlatılır. İlk romanı Karanlık Dünya’da idealist bir hakimin bir Anadolu kasabasındaki mücadelesi anlatılır. Romanın sonunda kahramanın Anadolu’da kalmaya karar vermesi idealizmin vardığı noktayı ortaya koyar. Ekilmemiş Topraklar’da fakir köylü ile devlet arasındaki çatışmayı işler. Büyük Balıklar İstanbul panoraması niteliğindedir. Değişik kesimlerden farklı insanların yaşama tarzları, zevkleri, bunalımları anlatılır. Oyun adlı eserinde Halim adındaki devlet memurunun gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki geliş gidişleri, insanın mutsuzluğu ve çaresizliği işlenir. Beşinci romanı Ali’de farklı bir anlatım tarzı vardır. Aynı isimde ve ayrı bende bir kişi toplumun değişik kesimlerindendir. Romanın her bölümü Ali’nin bir başka kişiliğini anlatacak şekilde düzenlenmiştir. Kutu Kutu İçinde iki kız arasında tercih yapmak durumunda olan Doğan’ın dünyası, çelişkileri ve endişeleri anlatılır. Romanda bir insanın toplumsal davranış değerleri ile kendi içerisindeki değerleri arasındaki çatışmalar anlatılır. Yedinci Gün’de büyük şehir insanının bunalımı, patlama noktasına gelişi anlatılıyor. Orhan Hançerlioğlu’nun son romanı Bordamıza Vuran Deniz’de Antep’ten çıkıp İstanbul’a yerleşen Hacı Cemalettin Efendi ailesinin yaşadıkları anlatılır. Bu romanda hem büyük şehirlere göç gibi bir konu işleniyor hem de bir aile tarihi gözler önüne seriliyor.

1920 dönemi Türk romanında tarih konusunu işleyen romanların çoğunluğu popüler nitelikli halk romanlarıdır. Abdullah Ziya Kazanoğlu, Nizamettin Naziç (Tepedelenlioğlu), Turhan Tan, Vala Nurettin, Fazıl Necip, İskender Fahrettin, Peyami Safa, Sami Karayel, Hayrettin Ziya, Kemalettin Şükrü, Enver Behnan Şapolyo, Kadircan Kaflı, Ziya Şakir, Reşat Ekrem, Ilgaz Vahap Nevruzhan, Feridun Fazıl Tülbentçi, Zuhuri Danişman, Ratip Tahir bu dönemin yazarlarıdır. Cumhuriyet devri tarihi roman yazarları devrin tarih anlayışından etkilenmişlerdir.


1960 SONRASI

İlk romanlarını 1950’li yılların ikinci yarısında yayımlayan Atilla İlhan, Halikarnas Balıkçısı, Tarık Dursun, Necati Cumali, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal asıl kimliklerini 60 sonrası eserlerinde ortaya koymuşlardır. İlk tecrübeleri 1960 öncesinde olmuştur.



Atilla İlhan (1925-2005) iki romanını ‘60 öncesinde yazar. Sokaktaki Adam (1953)’ın yeniliği anlatım tarzındadır. Roman çoklu bakış açısı ile anlatılmıştır. Eserde Hasan ve Yakub’un kaçakçılıktan kaynaklanan, kirli işlere bulaşmanın sonucunda yaşadığı korkular anlatılır. Romanda iki ilişki yumağı vardır. Birincisi Hasan ve Yakub’un bulaştığı kaçakçılık, ikincisi ise Hasan’ın aşk dünyası. 22 bölümden oluşur. Birden fazla anlatıcının olması olayları geniş bir açıdan ve farklı değer yargılarıyla kavramamızı sağlar. Zenciler Birbirine Benzemez (1957) M. Ali adındaki roman kahramanının serüven, kaçış, gerilim dolu yaşayışını konu alır. Atilla İlhan’ın roman serüveni 63’te yayınladığı Kurtlar Sofrası ve Aynanın İçindekiler serisiyle devam eder.

Halikarnas Balıkçısı (1890-1973) Deniz ve deniz insanını hem romanına hem de Türk romanına taşır. Aganda Burina Burinata (1946) denize tutkun olan Mahmut’un toplum değerleriyle yüreğinin sesi arasındaki gidiş gelişini, aşkını konu alır.

Necati Cumalı’nın (1921-2001) ilk romanı Tütün Zamanı’dır. (1959, sonraki baskılar Zeliş adıyla çıkar) daha sonra Yağmurlar ve Topraklar ile Acı Tütün’ü yazar.

Tarik Dursun K. (1931-) ilk romanlarında toplumsal olanı inceler. Rıza Bey Aile-Evi (1957) ve İnsan Kurdu(1959)’nda işçilerin kendilerine has dünyalarını dile getirilir. İlkinde kira sömürü –grev, ikincisinde ise köyden kasabaya gelen gencin yaşadıkları anlatılır.

Tarık Buğra (1918-1994) yazarlığında önemli yeri olmayan Siyah Kehribar adlı romanı yayımlar.

Sonuç:

1920-1960 yılları arası Türk romancılığı, metinlerde de görüldüğü gibi kökleri Tanzimat Dönemi ve Servet-i Fünun edebiyatına dayanan bir oluşumdur. Yüzyıllar boyu kendi kültürleri içerisinde yaşamış insanların 19. yüzyıl ile yoğun bir batılılaşma serüvenine girmesi, ardından dünya harbi ve milli mücadele yıllarını yaşamaları 1920-1960 dönemlerindeki bir çok romancıya birçok konu hazırlamıştır. Yazımızın başında da değindiğimiz gibi yazarların hepsi de yaşamış oldukları çağın sosyal olaylarından etkilenmiş ve bu durum eserlerine doğrudan yansımıştır. İşte bu yüzden, 1920 yıllarının yazarları, Kurtuluş Savaşı ekseninde gelişen olayları ve Cumhuriyet’in ilanı ile devam eden olayları eserlerinde konu edinmişlerdir. Böylelikle de 40’lı ve 50’li yıllarda toplumcu gerçekçi romancılarımıza yol açmışlardır.



ãhttp://www.ege-edebiyat.org
Yüklə 69,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin