Soba ne demek öğretmenim



Yüklə 11,73 Kb.
tarix08.01.2019
ölçüsü11,73 Kb.
#92824

YİTİP GİDEN KELİMELER

- Soba ne demek öğretmenim?

Fransa’da görev yaptığım bir okulda Türkçe dersi esnasında öğrencilerimden biri soruyor bu soruyu? Yüreğime cemre gibi düşüyor bu kelime. Donup kalıyorum bir an. Sizin de başınızdan geçmiştir mutlaka. Bazen duyduğunuz bir kelime saniyeler içerisinde alır götürür sizi uzaklara, başka coğrafyalara, eski zamanlara. Belki yıllar, belki koca bir hayat geçer o an gözlerinizin önünden. Duygulanırsınız. Tebessüm mü gelir dudaklarınızın kıvrımlarına ya da hüzünlü bakışlar mı oturur gözlerinize, bilemem. Ben o an eski bir dostumu hatırlar gibiydim, gelince yürek ısıtan, sözleri sohbete ayrı bir lezzet katan … Yok olmuştu işte, yoktu. Soruyordu öğrenci: “Öğretmenim soba ne demek?” Burnuma doluyor sobanın üzerinde kızarmış ekmek, mandalina kabuğu, tutuşan talaş ve odun kokusu. Gözlerimde canlanıyor bacadan tüten duman, gürül gürül yanan bir soba, üzerinde dem alan, tıslayan bir çaydanlık, izlemeyi çok sevdiğim alevlerin yüzüme sıcaklığı vuran kırmızı yalımları…

Bir ihtiyaçtan doğan kelimeler, ihtiyaç devam ettiği sürece yaşayabiliyorlar. Ya da “soba” gibi evrim geçirerek başka kelimelere bırakıyorlar yerlerini. Örneğin: “Kombi”. Merkezi ısıtma yöntemleriyle ısınan evlerde yaşayan öğrencilerime sobayı anlatmak ancak Anadolu’da ziyaret ettikleri sobalı evlerden örnek vererek mümkün olabilmişti.

Hatırladıkça yüreğim burkuluyor. Anadolu’da öğretmenlik yaptığımız köyler, dağ köylerinde okula koşan çocuklar… Ayaklarında yırtılmış kara lastikten ayakkabıları, karda yağmurda ıslanmış çorapları, buz kesmiş elleri ve yüzleri, soğuktan kızarmış burunları, al al olmuş yanakları… Okuma hevesindeler, gözleri pırıl pırıl. Minik yürekleri sevgi deryası. Bir gülücüğünüze ellerinde çiçeklerle koşarlar.

Kış yaklaşmaktadır. İş başa düşmüştür. Genelde köy okulunda hademe yoktur. Tek öğretmensiniz üstelik. Sene sonu havalar ısınınca boruların kurumlarını temizleyerek bodruma koyduğunuz soba, havalar soğuyunca tekrar sınıfa taşınır. Adeta hepsi soba kurmada ustalaşmış öğrenciler yardımcı olmak için etrafınızda pervanedir. Soba kurmaksa gerçekten bir sanattır. İyi ısınabilmek için doğru bir şekilde kurmak gerekir. Ayrıca sobanın sınıftaki yeri çok önemlidir. Yazı tahtasını perdelemeyecek, en ön sırada oturanları rahatsız etmeyecek.

Sobanın yeri belirlendikten sonra soba altlığı yere döşenir. Üstüne soba, borusuz haliyle yerleştirilir. İlk dirsek boruyu taktıktan sonra diğer borular işaretlerine dikkat edilerek üst üste geçirilir. Bir delikli borunun üstüne bir deliksiz boru gelecek şekilde borular duvardaki baca deliğine kadar sıralanırlar. İş bitmedi tabi ki. Sobanın duruşu düzeltildikten sonra boruları duvara çaktığınız çivilere tellerle tutturarak sabitlemek zorundasınız ki borular düşmesin bir kaza olmasın.

Nöbetçi oldukları için sabah erkenden gelen ilk öğrencilerle soba yakma telaşı başlardı. Öğretmen sobayı tutuşturur, külleri nöbetçiler döker, sobanın etrafını temizlerlerdi. Soba önce kendini, sonra çevresini en son duvarları ısıtırdı. Soğuktan üşümüş olarak okula gelen öğrencilerin ilk uğrak yeri sobanın etrafı olurdu. Soba başında muhabbetle ısınarak gevşeyen öğrenciler yerlerine geçer, yüzlerde içten, sıcak bir tebessümle ders başlardı. Her gün aynı yerde buluşan mutlu, kalabalık bir aile gibiydik. Öyle ki yoklama sırasında ailenin fertlerinden birinin gelmediğini, o gün hasta olduğunu öğrendiğimde onun yokluğunu gün boyunca hisseder, ne durumda olduğunu merak ederdim. Öğretmenlik böyle bir yuvada, böyle çocuklarla, böyle bir aşka dönüşüyordu ancak.

Anlıyorum ki yokluklar içinde, zorlukları göğüsleyerek, yardımlaşarak değerli bir şeye ulaşma çabasında olan insanlar elde ettiklerinin kıymetini bilirler ve onlarla mutlu olurlar.

Çocukluğumuzdaki sobalı yıllara dair aklımızda kalanlar üç aşağı beş yukarı hepimizde aynıdır. Şehir hayatı içinde kış yaklaşırken babaların eve odun getirme telaşını hiç unutamam. Havalar henüz yağışlı değilken geç kalmadan alınmalıydı odun kömür. Ne zorluklarla, belki taksitlerle aldıkları yakacakları taşıtmak için bir de kamyon ve hamallar tutulurdu. Mahalledeki çocuklar arkadaşlarını toplar kim odun almışsa yardıma gider, küçücük kollarıyla kucaklarına doldurdukları odunları gösterilen yere taşırlardı. Odun alan ev sahibi de taşıma bitince çocuklara harçlık verir onları da sevindirmiş olurdu.

Bir pazar sabahıdır, haftalardır yağmur yağıyordur. Annenizin güzel sesiyle uyanırsınız “Kahvaltı hazır, herkes sofraya!”sıcacık yataktan istemeyerek nazla kalkarsınız. Odanın buz gibi havası yapışır sırtınıza. Hemen salona kaçarsınız. Kapıyı açar açmaz sıcacık karşılar sizi soba. Üzerinde kızaran ekmek kokusu doldurmuştur salonu. Soğumasın diye bir kenarına koyulmuş çaydanlıkta fokurdamaktadır su. Ellerinizi sobaya uzatıp sıcağı ovuştururken yere özenle kurulmuş sofraya iştahla bakarsınız. Kızaran ekmeklere tereyağı sürülüyordur. Babanız günlük gazeteyi almıştır eline göz atmaktadır. Herkes sofradadır. Çay bardağı, kaşık sesleri arasında sobanın şahit olduğu sıcacık bir aile saadeti yaşanmaktadır. Mutluluk saatleri televizyonun tek kanalında siyah beyaz bir sinema ile devam ediyordur. Filmin en heyecanlı yerinde babanızın “Ödevin yok mu senin?”diyen sesi ile hatırlayıp kitap defterleri yanınıza alır ödevlerinizi yapmaya başlarsınız ki anneniz o sırada yıkadığı çamaşırları borunun üzerine kurulmuş tellere asıyordur. Çamaşırlardan sobaya düşen su damlalarının kızgın yüzeyde çıkardığı sesler, çaydanlığın tıslaması, ıhlamur kokusu ile kendinizden geçip tatlı rüyalara bile dalarsınız. Sanırsınız ki bütün aileyi tek salonda bir araya getiren, mutluluk oyununu ısıtarak kış boyunca yaşatan sadece bir sobadır.

Soba kelimesi de yaşantımızda yeri doldurulamayacak bir boşluk ve saadet dolu hatıralar bırakarak tarihe karışacak gibi gözüküyor. Tıpkı mum, gaz lambası, tüp gaz, el süpürgesi, elektriksiz çalışan dikiş makinası, elde örme paspaslar, sofra bezleri, tahta yer sofrası ve daha birçok kelime gibi.

Kelimeler de doğar, yaşar ve ölür derdi dilbilimci hocalarımız. Haklılarmış.

Sevgiyle kalın.


Salih BİRCAN

Fransa, Toul Ekim 2011



Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmeni

s.bircan1@hotmail.com
Yüklə 11,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin