T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 458,5 Kb.
səhifə1/6
tarix18.12.2017
ölçüsü458,5 Kb.
#35233
  1   2   3   4   5   6



T.C.

İSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2008/209

CELSE NO :95

CELSE TARİHİ :02.06.2009
BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909

ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298

ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266

C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954

C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924

KATİP :BATTAL İNAL 120250
02/06//2009 tarihli oturum açıldı.

Tutuklu sanıklardan Hüseyin Görüm, Selim Akkurt, Ergün Poyraz, Ümit Sayın, Erkut Ersoy, Hayrettin Ertekin, Sedat Peker, Semih Tufan Gülaltay, Oktay Yıldırım, Mete Yalazangil dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi ve bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Tutuksuz sanıklardan Kemal Alemdaroğlu ile Güler Kömürcü müdafii Av. Metin Çetinbaş’ın hazır olduğu anlaşıldı.

Açık yargılamaya devam olundu. “



SANIK KEMAL ALEMDAROĞLU MÜDAFİİ AV. METİN ÇETİNBAŞ SAVUNMASININ DEVAMINDA:

“Sayın başkan önce cezaevi koşullarında yargılamaya değinmek istiyorum. Silivri cezaevinde yapılan bu yargılamanın Avrupa insan hakları sözleşmesinin 6. maddesinde adil yargılanma hakkını ihlal eden bir duruşma biçimi olduğunu düşünüyorum. Şimdi İstanbul’dan Silivri cezaevine gelmek 75 km dönmek 75 km. günde 150 km kar kış sıcak toz toprak trafik bu geliş gidişlerde bu geliş gidişlerde bir tutuksuz sanık müdafiin ve tutuksuz sanığın arabasıyla geldiği düşünülürse yemesi içmesi gelmesi gitmesi 250 lira asgari arabasının amortismanları vs. düşünüldüğünde yakıt düşünüldüğünde sonra avukatı için de aynı harcamayı yapmak zorunda ödemeyi yapmak zorunda yani günde ortalama 500 lira. Sayın mahkemenin Çarşamba günleri duruşma yapmıyor haftada 4 gün duruşma yapıyor. Tutuksuz sanığın ayda ortalama buraya geliş gidişi avukatıyla beraber 16 güne tekabül ediyor. Bu kaba rakamla 7,5 milyar para yapıyor. Vazgeçtik 5 milyara indiğini öngörelim. 5 milyar Türkiye şartlarında günde şey aylık asgari ücretin 500 lira olduğu bir zamanda büyük bir rakam. Hiç kimsenin hiç kimsenin bir sanığa ayda 5 bin lira gibi asgari 5 bin lira gibi daha fazlası da var. Bir maddi yük bırakın diğer manevi yüklerini sanıklara yüklemeye hakkı yok. Bu başlı başına önemli bir külfet sanıklar bakımından. Kimsenin ayda 5 bin lira net kazanç temin etmek gibi bir maddi durumu da müsait değil. Ekonomik durumu da müsait değil Türkiye şartları da buna müsait değil. Bir hakimin görevli bir hakimin birinci sınıf bir hakimin ayda 5 bin lira maaş aldığı düşünülürse bütün maaşını böyle bir dava için harcadığı harcaması beklenemez kabul edilemez. Bu başlı başına bir sorun maddi yük bakımından. İkinci bir sorun cezaevi şartları cezaevi şartlarında bu duruşmaya giriş çıkış iki tane güvenlik kapısından giriliyor. Sizler belki farkında değilsiniz ama sanık avukatları ana kapıdan girerken kemerini çıkart sigaranı çıkart çakmağını çıkart efendim büyük bir sıkıntı. İkinci kapıdan geçerken aynı sıkıntı. Sonra burada tuvalet dışarıda erkekler tuvaleti tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Erkekler tuvaleti dışarıda ihtiyacınız olduğu zaman kemerini çıkart pantolonu çıkart kemerini çıkart sigaranı çıkart üstündeki metal şeyleri çıkart bu gerçekten manevi bir baskı. Bu şartlar bile savunma hakkı bakımından adil yargılamanın görünüşte sağlanması bakımından bir engel diye düşünüyorum. Onun dışında sayın mahkemeniz duruşmanın CD’lerini avukatlara ve sanıklara vermiyor. Ben tapeleri yapan memurlarımızın hiçbir kötü niyeti olduğunu düşünmüyorum onlar da insan nerdeyse her gün 8 saat 9 saat duruşma yapılıyor ve bu tapelerin istenmeyerek de olsa dalgınlıkla da olsa yanlış çözümlenmesi söz konusu. Buradaki sanıkların sanık avukatlarının CD’leri günü gününe almaması ve tapeleri çıktığında da karşılaştırmaması maalesef sizin mahkemenizin istemese bile bir takım yanlış hususların yanlış içinde tapelendirilmesi duruşma tutanağı haline gelmesi gibi durumu ortaya çıkartıyor ki bu da başlı başına bir hak ihlali bence CD’leri her gün imzalayıp sayın başkan yada üyelerden bir tanesi duruşma bitiminde sanıklara vermenizde hiçbir engel yok. Hani daha önce talebimiz vardı. Buradaki duruşmaların bir kısmı hiç olmazsa sizin öngördüğünüz kısmı yayınlansa diye mahkemeniz kabul etmedi. Onda da esasen hukuki engel yok. Yanlış bir değerlendirmeyle bu CMK’ya baktınız. Oradaki yanlış değerlendirmeniz şu mahkemenin gözetim ve denetimi dışında bir yayın yapmak ve yaptırmak yanlış kaydı alınıyor bakınız nasıl bir şey oluyor. Akşam benim müvekkilim Kemal Alemdaroğlu savunmasını yaptı. Ben suçunu itiraf ettiğini duymadım ama bir televizyon kanalında tesadüfen gördüm Kemal Alemdaroğlu suçunu itiraf etti diye yayın yaptılar. Şimdi böyle bir şey olabilir mi böyle bir şey olabilir mi bunun yani dışarıda çok ciddi anlamda bilgi kirliliği var bu insanların savunma hakkı ne olacak müvekkillerimin savunma hakkı ne olacak. Yani bu bir şekilde gözetmek sizin göreviniz bunu sağlamak göreviniz. Maalesef bu da sağlanmamış. Şimdi iddianame ve soruşturmayla ilgili uzun uzun yazılı beyanlarımı da okuyacağım ama şimdi bu tapelere dinlemelere baktığınız zaman suçla ilgisi olmayan özel hayatla ilgili küfürlü sinkaflı galiz kelimelerin bırakın iddianame eklerini iddianame içeriğine de olduğu gibi alındığını üzülerek görüyoruz ve bunlar bangıl bangıl yine yayınlanıyor. Onun dışında bir ondan daha fazla üzüntü verici savcılar duruşma savcıları ağızlarını doldura doldura vurgu yapa yapa bu küfürlü kelimeleri duruşmada okudular nitekim avukatların itirazı sayın mahkemenizin müdahalesiyle bu durduruldu. Şimdi iddianamelerin mahkeme belgelerinin bir zarafeti vardır bir nezaketi vardır. Elbette suç teşkil eden şeyler zapta geçecektir ama bunun zapta geçmesinin bir yöntemi vardır. Hepimiz biliyoruz ben açıkçası açıkçası buna özen göstermeye savcıları ayıplıyorum kınıyorum böyle bir şey olamaz. Özel bir zevk mi alıyorlar bunları okumaktan yazmaktan böyle şey olur mu şimdi onun dışında soruşturma bin klasör olsaydı artık ne sizin takip etmeniz mümkün ne bizim takip etmemiz mümkün ne usul işlemlerinin takip edilmesi mümkün ne sizlerin de sağlıklı bir karar vermeniz de mümkün. Maalesef böyle oldu böyle gidiyor ama böyle bir dava da yapılması gereken şey sanık bazında savcılar kendileri ayıklasınlar sanıksa kaç klasörse bir numaralı sanığın evrakları bir numaralı sanık dinleme tapeleri neyse yapılan usul işlemler neyse onları ayrı ayrı açılır açılmaz herkes görmeli, yani usul işlem yapsın genel klasörüne koysun mevcut olduğu gibi aynı ondan bir örnekte hangi sanık ne işlem yapıyorsa kendi özel klasörüne koysun ki yapılan usul işlemleri hem sizin mahkemeniz bakımından hem avukatlar bakımından hem sanıklar bakımından hem de bu kararlarla ilgili bu yapılan yargılamayla ilgili incelemeyi yapacak yüksek yargı makamları bakımından da kolaylık olsun bunu yapmanız mümkün bunu yapacak kadronuz var. Temin edebilirsiniz ama bu dava bu soruşturma takip edilemez durumda neye hangisine itiraz edeceğiz yani bu kadar karmaşık içinde gidiyor bunu geç kalmış değilsiniz halen düzelttirebilirsiniz. Bir engel yok yasal engel yok. Şimdi soruşturmayla ilgili yüksek yargı organları Yargıtay başkanı Danıştay başkanı anayasa başkanı barolar üniversiteler hatta ve hatta bu davanın mağduru gözüken şimdi ikinci daire başkanımız olan sayın başkan soruşturmanın ve soruşturma yöntemlerinin hukuka aykırı olduğunu defalarca dile getirdiler. Yargıtay başkanlar kurulu tarihinde görülmemiş bir şekilde sessiz toplantı yaptı. Bu dava bu savcıların yada sizin sadece sevk ve idarenizde değil nihayetinde oraya gidecek. Bunlardan bir ders çıkartmak gerekmiyor mu, bunlardan bir şey algılamak gerekmiyor mu? Sanılmasın ki sanılmasın ki bu makamlar kalıcı bu makamda oturanlara dokunamazlar arkadaşlar bu makamlarda oturanlara dokunurlar. Bu davaya iştirak eden maalesef bazı savcıların bazı hakimlerin tutuklandığını göreceğiz. Bunu istemiyorum buna gerek yok ama inanınız ki tarih bunu gösterecek. Eski bir hukukçu olarak deneyimli bir başkan olarak söylüyorum bunu bu davadan dolayı bazı savcılar ve bazı hakimler tutuklanacaklar cezaevine girecekler. Gönül buraya gelmesini istemezdi ama olacak bu uzun açıklamam da bir çok kanun maddesine değineceğim. Tekrar tekrar değinmek bakımından sadece kendim hatırlamak ve kayıtlara geçmesi bakımından birkaç anayasa ve yasa maddesini okumak istiyorum. Anayasanın 38/6 maddesi şöyle diyor ki kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, bulgular sayın başkan delil değil bulgu başka olgu başka delil başka. Bulgular delil olarak kabul edilemez. Bu suç ve cezalara ilişkin 38. maddenin 6. maddesi bu emredici bir hüküm bu anayasa kuralına yüksek mahkemelerde, mahkemelerde savcılar da uymak zorunda herkes buna uymak zorunda. Keza Avrupa insan hakları sözleşmesinin 6. maddesinde de bu konuda adil yargılamayla ilgili Avrupa insan hakları mahkemesinin değişik kararları var olduğunu biliyoruz. Hatırlatmakla yetiniyorum. Yine birçok defa değineceğim savunmam sırasında CMK 160/2. maddesine işaret etmek istiyorum. 160/2 şöyle diyor sayın başkan başlığı şu bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi 160/2 Cumhuriyet savcısı maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla görevlidir. Bu Cumhuriyet savcılarına yasanın verdiği bir emredici hükümlülüktür. Bu savcılar bakımından kaçınılmaz bir görevdir. Ancak zaman zaman ve birçok zaman buna uyulmadığını göreceğiz işaret edeceğim. Sonra CMK 170.maddesine değinmek istiyorum. Birkaç maddesi CMK 170. maddesi bir iddianamenin hangi şartlarda nasıl tanzim edileceği konusunda emredici hükümdür. Hükümler düzenliyor. Bunun 2. maddesine baktığınız zaman yüklenen suçun işlendiği yer tarih ve zaman diliminin gösterilmesinin mecburi olduğu görüyoruz. Yüklenen suçun işlendiği yer tarih ve zaman dilimi ileriki bölümlerde değineceğim ancak bu iddianameye baktığımız zaman suç tarihi olarak sanıkların yakalandığı tarih gösteriliyor bu olacak şey değil. Bu başlı başına bir hukuka aykırılık ve iddianamenin iadesi sebebidir. İddianamenin reddi sebebidir. Yine devam ediyorum j de suçun delilleri iddianamede suçun delillerinin maddeler halinde neyse işaret edilerek eklerdeki yeri de gösterilmesi lazım. Fakat bu iddianamede bir liste halinde suç delillerinin topluca verildiğini görmüyoruz suç delilleri topluca görülmüyor verilmiyor. Yine 4. maddede yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır. Son olarak okuyacağım 170. maddeyle ilgili iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin sadece aleyhine değil lehine olan hususlara da yer verilir ileri sürülür. Bu iddianamede sanıklar lehine bir şey gördünüz mü? Şimdi devam ediyorum, 206. madde 206. madde delillerin ortaya konması ve reddiyle ilgili CMK 206. madde, 2. fıkrası ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hallerde ret olunur diyor. Bu bir emredici hüküm bu takdire dayalı bir şey değil. A delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse b, delil ile ispat edilmek istenilen hususun olaya etkisi yoksa. Sayın başkan dün gördük burada sorulan soru şu. 1960 ihtilali konusunda ne düşünüyorsunuz. Allah aşkına böyle bir soru olabilir mi. yani akşam sanık ne rüya gördü diye soru mu soracağız. Akşam gördüğü rüyaya göre sanıklara ceza mı tertip edeceğiz. Böyle bir şey olabilir mi. 217. maddeden bir bölüm okumak istiyorum. Delillerin takdir ve yetkisi mahkemenin hakim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu delilleri hakim vicdani kanaatiyle takdir etmekte serbesttir. 2. fıkrası yüklenen suç hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. Devam ediyorum 230. madde 230/1 mahkumiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlara mutlaka yer verme zorunluluğu vardır. 230/1b delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi hükmü esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi yani mahkemeniz yargılama aşamasında benim duruşma başlarken talep ettiğim bu davada hangi delillere dayanacaksınız hangi delilleri hukuka uygun bulacaksınız hangilerini reddedeceksiniz talebim konusunda bir karar verilmedi. Buna bir karar verip ona göre işlem yapmak zorundasınız çünkü çünkü duruşmada okunabilecek deliller sizin hukuka uygun kabul ettiğiniz deliller olacaktır. Hemen bu bağlamda devam ediyorum.289. maddeyi okuyorum. 289.madde şöyle diyor. Hukuka kesin aykırılık halleri bir dava Yargıtay’a gittiğinde Yargıtay’a gittiğinde talep olsun olmasın temiz talebi ileri sürülsün sürülmesin mahkemenin resen, resen bozma sebebi yapacağını gösteren maddeler. Şimdi 1i maddesi hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere dayandırılması. H maddesi hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararıyla savunma hakkının sınırlandırılmış olması. Sayın başkan cezaevi koşullarını yargılama koşullarını gidiş gelişi vs. söyledim bunların hepsini temin etmek sayın mahkemenizin görevi bunları bekliyoruz bu maddelere bir çok defa değineceğim için burada özetle geçmek istedim. Şimdi bir başka husus var anayasa mahkemesi PVSK ek 17’yi iptal etti. PVSK ek 7’yi PVSK ek 7 ne PVSK ek 7 yani polis vazife ve salahiyet kanunun ek 7. maddesi ile bu dinleme ve izleme işlemlerinin nasıl yapılacağına dair kanun. PVSK ek 7’yi anayasa mahkemesi iptal ederken kanunun anayasaya aykırı olduğunu ortaya koyduğu gibi hukuka da aykırı olduğunu gerekçeli kararında açıkladı. Bu durumda PVSK ek 7’ye göre yapılan hem bu soruşturmayla ilgili bütün deliller dinleme tapeleri dinlemeler diğer usule uygun aykırılıkların yanında hukuka aykırıdır. Bu demin bahsettiğimiz maddeler gereğince bu tapelerin hükme esas alınması duruşmada okunması mümkün değildir. siz okuttursanız bile yarın öbür gün Yargıtay buna müdahale edecektir. Gizli tanık meselesi gizli tanık sayın başkan özürlü bir delildir. Elbette örgütlü suçlarda terör suçlarında gizli tanık dinlenecektir. Ancak gizli tanığın kim olduğu ne olduğu hem savcılar tarafından hem özellikle mahkeme tarafından çok iyi denetlenecektir. Denetlenmelidir ve bu gizli tanığın önceki beyanları sonraki beyanları geçmişi bu beyanların davaya etkisi çok iyi değerlendirilmelidir. Ama bakıyorsunuz bu dava ilerde işaret edeceğim adamın biri hem sanık hem tanık hem gizli tanık böyle bir ucube olabilir mi. böyle bir ucube olabilir mi. siz neye göre karar vereceksiniz ne yapacaksınız yani adam hem sanık birleşen dava nedeniyle hem tanık hem gizli tanık. Ve beyanların hepi bir biriyle çelişkili böyle bir şey olamaz. Telefon dinlemeleriyle niçin delil kabul edemeyeceğiniz konusunda Yargıtay 8. dairesi artık istikrar kazanan içtihatlarıyla dedi ki dedi ki dinlemeler başlı başına delil olamaz gizli tanık beyanı gibi. Dinlemelerle elde edilen delillerin somut olgularla bulgularla desteklenmesi lazım. Sayın başkan bütün bu davanın sanıkları suçlamaları reddediyorlar kabul etmiyorlar. Aleyhlerinde ortaya konulan şeyler dinleme izleme ve yakalama el koyma arama bütün o işlemlerde hukuka aykırı dün azcık değindim. Hiç şüphe olmadan bir soruşturmaya başlamak için basit şüphe lazım sen tanıyor musun onu tanıyorum. O halde gel bakalım sen sanıksın. Mahkeme reddediyor müvekkilim kemal Alemdaroğlu’nu delil yok diye arkasından 4 gün sonra geliyor yeniden dinlemeler alınıyor. Bunların hepsi hukuka aykırı. Netice itibariyle netice itibariyle gizli tanık beyanları olacaktır örgütlü suçlarda fakat çok iyi denetlenmesi lazım ve o önceki ifadelerin hiç olmazsa kimliğini tespit etmeye el verişli olmayacak gibi dosyalara konulması lazım bunun böyle yapılmadığını görüyoruz. Ve gizli tanık dinleme konusunda Avrupa insan hakları mahkemesinin kriterleri şu sayın başkanım gizli tanık kimliği açıklanmayacak cinsiyeti anlaşılmayacak şekilde bir hakimin huzurunda bulunacak hakim kimliğini kontrol edecek gizli tanık burada çapraz sorgu yapılırken sorgulaması yapılırken kimliği hariç diğer beyanlarıyla ilgili denetlemeye tabi tutulacak. Bu imkanı nasıl sağlayacaksınız onu bilemiyorum. Sayın başkan çok uzun bir savunma açıkladım iddianame karma karışık olduğu için ve defalarca tekrarlar yapıldığı için bundan sonraki bölümü okumak zorundayım. Üç bölümde hazırladım savunmamı 1.’si iddianame ve soruşturmaya ilişkin bizim beyanlarımız 2. bölümde dava konusu iddianamede örgüt olarak ileri sürülen bu örgütle ilgili iddianame metnine bağlı kalarak altına açıklamalarımızı getirdik. Son bölümde de 3. bölümde de müvekkillerimle ilgili yine iddianame metnine bağlı kalarak savunmaları sunmaya çalışacağım. Şimdi iddianamenin ve soruşturmanın geneline ilişkin beyanlarımızı takdim etmeye çalışıyorum Soruşturmayı yürüten savcılar; Anayasa’yı, AİHS’ni, Savcılara ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu Budapeşte kurallarını ve CMK. nun emredici kurallarını ihlal etmişlerdir. Tarafsız ve insan haklarına uygun, sanıkların haklarına ve hukuk kurallarına saygılı soruşturma yapmamışlardır, iddianame de hazırlamamışlardır. Esasında soruşturma ve iddianame hazırlanması sırasında birçok suç işlemişlerdir. İddianame, karmaşık ve içinden çıkılmaz bir şekilde hazırlanmıştır. İddianame ekleri herhangi bir düzene tutulmadan klasörlenmiştir. Bu nedenle savunma hazırlamak için; suçlamaların geneli ile ilgili belge ve tutanaklar, her bir sanık özenle düzenlenmemiştir soruşturma aşamasındaki hukuka aykırılıklar, Başbakan Erdoğan davaya konu soruşturmanın ve davanın savcılığını üstlenmiştir. Soruşturma ve dava süreci; AKP ve Başbakan Erdoğan tarafından görevliler etki altına alınarak siyasileştirilmiştir. Sanıkların adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir. Medyada da birçok defa yer aldığı, Meclis kürsülerinde ve parti toplantılarında da dile getirildiği üzere; gerek AKP yöneticileri ve gerekse Başbakan Erdoğan davaya konu “Ergenekon” ismi verilen soruşturma hakkında sık sık sanıklar aleyhinde açıklamalarda bulunmuşlardır. Adli makamları, kolluk makamlarını etkileme çabasında bulunarak TCK. 288. maddesinde açıklanan “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunu işlemişlerdir. Televizyon kameralarının karşısında Başbakan Erdoğan, bu davanın savcılığını üstlendiğini kamuoyuna açıklamıştır. Yargı mercileri, hakim ve savcılar ve kolluk görevlileri üzerinde etkisi olduğu olacağı tüm medeni ülkelerde bu şekilde açıklamalar ile sanıkların aleyhine adil yargılanma haklarının ihlalini oluşturacağı kabul edilen bu açıklamaları kabul etmek mümkün değildir. Bilindiği üzere hakim ve savcıların özlük haklarının, tayin ve terfilerinin, soruşturma sonuçlarının değerlendirilip idari ve cezai soruşturma işlemleri hakkında karar veren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanı Adalet Bakanı’dır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da bu kurulun doğal üyesidir. Atanması ve seçimi Başbakan’a ait Adalet Bakanı’nın başbakan ve adalet bakanına tabi Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın Başbakan’ın emir, tavsiye ve telkinleri ile düşünce ve talepleri doğrultusunda hareket ettiği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle Başbakan’ın kamuoyuna açıkladığı “bu davanın savcısıyım” beyanı açıkça hukuk devleti kurallarının çiğnenmesidir. Yine AKP yöneticilerinin veya Başbakan’ın, Türkiye siyasi ortamında kendileri aleyhine ortaya çıkan her olumsuzluk karşısında “Ergenekon’u soruşturuyoruz da onun için” diyerek bu soruşturmayı öne sürerek kendileri aleyhine ortaya çıkan olumsuz gelişmeleri geçiştirmeye çalışmışlardır. Örnek vermek gerekirse Yargıtay C. Başsavcısı’nın AKP hakkında kapatma davası açması üzerine yapılan açıklamalar. Bir diğer örnek Almanya Mahkemeleri’nde Almanya Deniz Feneri davası ile AKP.li yetkililer aleyhinde ortaya atılan iddialar, Alman Mahkemesi’nin kararı, kararı veren mahkeme hakimin açıklamaları ve diğerleri. AKP yöneticileri tarafından yapılan bu açıklamalara karşın, soruşturmayı yürüten savcılar tarafından, Başbakan’ın soruşturma savcılığını üstlenemeyeceği, kimden nereden gelirse gelsin yargıya müdahaleyi kabul etmeyecekleri hususunda kamuoyuna açıklamaları da olmamıştır. Aksine; AKP ve Başbakan ile ilgili her eleştiriyi, her siyasi toplantı ve gösteriyi örneğin Cumhuriyet yürüyüşlerini, bayrak mitinglerini zorlamalı yorum ve suçlamalarla dava konusu soruşturmanın içine çekerek, soruşturma savcıları da Başbakan’ın Ergenekon soruşturması savcılığını üstlenmesini kabullendiklerini dolaylı olarak ortaya koymuşlardır. Soruşturma ve nihayetinde düzenlenen iddianame ve halen soruşturulan kişiler nedeniyle; bu dava AKP ve Başbakan Erdoğan ve Hükümeti ile taşıdıkları zihniyete muhalif olanları tasfiye ve linç edilmesi aracı olarak kullanılmıştır. Birbirlerini tanımayan, hayat ve dünya görüşleri, ekonomik, siyasi-sosyal yaşam ve anlayışları çok farklı, esasında hiç bir zaman bir araya gelmemiş ve gelemeyecek kişiler “Ergenekon havuzu”na atılarak hepsinin bir potada eritilmesi yoluna gidilmiştir. Bir kısım eski sabıkalılar, soruşturması devam edenler, doğru veya yanlış bir kısım toplumda genel kabul görmemiş kişiler öne çıkarılarak; bilim insanları, gazeteciler, yazarlar, sanayiciler, işadamları, askerler, toplum önderleri, sivil toplum kuruluşları yöneticileri ve mensupları aynı fotoğrafın içine yerleştirilerek; haklarında kuşku yaratılarak, AKP ve Hükümeti ile zihniyetini paylaşmayanlar, eleştirenler bu vesile ile tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Çalışılmaktadır. Esasında gözaltına alınanların, tutuklananların ve hakkında dava açılanların önemli bir çoğunluğunun ortak noktası, Anayasal düzen ve kuruma bağlı olmaları, Anayasa’nın başlangıç hükümleri gözetilerek birlik ve bütünlüğünün, Atatürk ilke ve düşüncelerinin yaşatılması görüşünü taşıyan kişiler olmalarıdır. Demokrasinin, hukuk devleti ilkelerinin, laikliğin, insan haklarının, bağımsızlığın korunması, yaşanması ve sürdürülmesi gerektiğini ifade eden kişiler olmalarıdır. AKP’nin laikliğe karşı eylemlerin odak noktası olmasından mahkum olmasına kadar gelinen süreçte, eylem ve söylemleriyle AKP’nin toplum ve kurumları germesine, demokrasiyi, demokrasiyi kullanarak yok etme girişimlerine, bu nedenle ortaya çıkan gerginlik ve kaosa son verilmesini isteyen, bu nedenle ortaya çıkan tehlikeye işaret eden kişiler olmalarıdır burada yargılanan sanıkların büyük bir çoğunluğunun ve bu düşüncelerini de her ortamda dile getirmeleridir. Nitekim laikliğe karşı eylemlerin odak noktası olmaktan AKP’nin mahkum olmasına kadar gelinen süreçte; Anayasa değişikliği girişimleri, devletin her kurum ve kuruluşunda, sivil toplum örgütlerinde kadrolaşma girişimleri karşısında, insanların gayet doğal, Anayasal, demokratik ve insani haklarını kullanarak; yasalar çerçevesinde yaptıkları her toplantı, miting ve gösteriler bir şekilde bu hayali Ergenekon havuzu içine çekilmiş, öne çıkan kişiler haklarında işlem yapılmıştır. Yapılan ve yapılmak istenen uygulamalar nedeniyle; tam bir korku imparatorluğu yaratılmış, AKP ve Hükümeti’nin muhalifleri susturulmaya çalışılmıştır çalışılmaya devam edilmektedir. Toplumumuzda Ergenekon soruşturması nedeniyle hemen herkeste, dinleniyorum, izleniyorum korkusu geliştiği gibi; hangi sabah kapımız çalınacak, polisler baskın yapacak ve gözaltına alınıp tutuklanacağız endişesi de yerleşmiştir. Bu üzüntü vericidir. Soruşturulan insanların suçla ilgisi olmayan özel telefon görüşmeleri, görüştüğü kişiler, suç ve delili olmadığı bilinerek ve istenerek, sırf sanıklara ve görüştükleri kişilere karşı toplumda kin, nefret ya da hoşnutsuzluk duyulmasını sağlamak için, onların eleştirilip aşağılanmasını temin etmek için, iddianamede ve eklerinde yer verilerek insanların özel hayatları, haberleşme özgürlükleri yerle bir edilmiştir. Suç teşkil etmeyen bu telefon görüşmeleri siyasi ve sosyal linç malzemesi olarak kullanılmıştır. Üstelik; kişilerin haklarını, sanıkların haklarını korumak ve kollamakla görevli savcılar ve yargı aracı kılınarak, yargıç aracı kılınarak üstelik bu suça ilgili olmayan özel hayatları parçalanması pahasına bütün bu olumsuz gelişmeler sırasında; hukuk devletini harekete geçirmek, yasal mekanizmaları işletmekle yükümlü AKP ve Hükümeti ile Başbakan Erdoğan’ın bu soruşturmanın savcılığını üstlenip, soruşturmanın her aşamasını takip etmesi ne acıdır, üstelik bu savcılık görevini üstlenme hukuk devleti, Anayasa ve yasalara, demokrasiye açıkça aykırı iken. 2, Soruşturma sanıklar ve müdafilerine gizli yürütülürken, AKP ve AKP yanlısı medya kuruluşlarına soruşturma konusu gizli belge ve bilgiler ile ne yapıldığı, ne yapılacağı sürekli sızdırılmıştır. Hatta kimlerin gözaltına alınacağı önceden yazılmış, ya da hedef gösterilmiş arkasından da o kişiler hakkında bu soruşturma kapsamında adli işlem ve gözaltılar yapılmıştır. Bazen de dün ve bugün olan gelişmeler gibi şaşmıştır. Gazetelere bilgi sızdırılmış Sayın Sabih Kanadoğlu hakkında soruşturma açılacağı işte ifadesi alınacağı diye bugün de yalanlanmıştır. Ama görünen o ki görünen o ki bazı sanıklara hangi soruların sorulacağı daha soruşturmaya girmezden önce bazı hükümet yanlısı medya kuruluşlarında yer almaktadır. Gerçekten üzüntü verici korkunç bir uygulamadır. AKP yanlısı gazete ve televizyonlarda bu soruşturma nedeniyle birden bire Ergenekon uzmanları türemiştir. Neredeyse her gün, her gece yazılar yazılmakta, programlar yapılmakta ve ilgili ilgisiz, yasal ya da yasa dışı yorum ve tespitlerle; tam bir kampanya yürütülmüş, halkın kafası karıştırılmış, sanıklar aleyhine ön yargı oluşturulmuştur. Oluşturulmaya da devam edilmektedir. Bununla da yetinmemiştir bu kendinden menkul Ergenekon uzmanları gizli soruşturmadan bilgi ve belgeler açıklamışlar, yapılanları ve yapılması gerekenleri sıralamışlar ve arkasından da baktığınızda da bu açıklamalara konu insanlar, sabahın köründe evleri basılarak evlerinden alınarak gözaltına alınmışlar, çoğunlukla tutuklanmışlardır. Sanıklar ve avukatları, dosyadan hiçbir bilgi ve belge alamazken, dosyada ne yapılıp ne yapılmadığını bilemezken, nelerin doğru nelerin yanlış yapıldığını, yanlış yorumlandığı ve uygulandığını anlayamazken, haklarını savunamazken, koruyamazken hükümet yanlısı medya marifeti ile soruşturmanın yürütülmesi anlayışını anlamak, kabul etmek ve hukuka uygun bulmak mümkün değildir. Sanki biri ya da birileri savcıları yönlendiriyormuş izlenimi vermektedir. Zaten Başbakan’ın savcılık üstlendiği bir davada da başka bir şey beklenmesi mümkün değildir. Bu kadar uzun süreli gizli soruşturma, tutuklu insanlar varken dünyanın neresinde görülmüştür sayın başkanım sanki maksatlı olarak sanıklar ve avukatlarına gizlilik, hükümet yanlısı medyaya da bilgi sızdırılması yöntemi izlenmiştir. Soruşturmanın başlamasından sonra, AKP Hükümeti ve yandaşı medyada; adeta bir linç kampanyası başlatılmıştır. Gizlilik kararı nedeniyle sanıklara ve avukatlarına dosyada alınan kendi ifadeleri bile yasa dışı olarak verilmezken, arama-elkoyma tutanakları, raporları, bilgisayar ve CD kayıt örnekleri verilmezken, gerek sanık ifadeleri, gerek toplanan deliller ve aramalarda elde edilen bilgi ve belgeler neredeyse ifadenin alındığı veya işlemin yapıldığı aynı gün, olduğu gibi yayınlanmıştır. Yayınlanmaya devam edilmektedir. Yapılan bu bilgi verme ve sızdırmadan öncelikle soruşturma savcıları sorumludur. Daha sonra savcıların emrindeki kolluk görevlileri sorumludur. Ancak yapılan itiraz ve eleştirilere rağmen bu tür yayınlar engellenmemiştir. Engellenmemektedir engellenmeyeceği anlaşılmaktadır Sanki bir yandan teşvik edilmektedir. Hatta hatta soruşturulan kişilerin suçla ilgili olmayan özel hayatları, görüşmeleri sürekli medyada haber konusu yapılmıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ile makatından kanama gelen bir hastasının görüşmesi. Allah aşkına makatından kanama gelen hasta telefon ediyor dert yanıyor diyor ki hocam makatımdan kan geliyor ne yapayım. Hoca da doktoru soruyor açık renk mi geliyor koyu renk mi geliyor bu iddianame ve eklerinde böyle bir şey olabilir mi. adamın makatından kan gelmesi kimi ne ilgilendiriyor bu savcıları ne ilgilendiriyor mahkemeyi ne ilgilendiriyor. Örnek; ağabeyimin hastalandı Kemal hocayı aradım hocam şu hastaneye kaldırdık ne yapalım doktorlar şunu söylüyorlar hoca da kendine göre tavsiyede bulundu sayın başkan bu tapeler olduğu gibi iddianame eklerinde böyle bir şey olabilir mi benim telefonlarım iddianame eklerinde bu değerli savcılar benim koruma altında bir şahıs olduğumu bilmiyorlar mı telefonlarımın gizli olduğunu bilmiyorlar mı bangır bangır veriyorlar kendileri yemeklerini bile evden getiriyorlar canları çok tatlı diye şimdi Türkiye’nin her tarafından benim cep telefonlarım ev telefonlarım aranıyor. Böyle bir şey yapmaya hakları var mı. bir başka örnek Güler Kömürcü ile MHP Milletvekili Tuğrul Türkeş görüşmesi, diğer örnek Güler Kömürcü ile MHP Milletvekili T.B.M.M. Başkan vekili Meral Akşener görüşmesi, örneğin Güler Kömürcü’nün satın aldığı çizmeler ile ilgili görüşmesi, bir başka örnek suçla ilgisi olmayan bir şahsın yaptığı çapkınlıklarla ilgili görüşme adam adam telefon tapesinde diyor ben bu akşam çok güzel bir gece geçirdim hanımlarda iyiydi. Karşı tarafta diyor ki yengeye söyleyeyim mi aman diyor ocağıma incir dikilir mahvolurum. Sayın başkan bu adamın adı adresi hepsi tapelerde var bütün Türkiye öğrendi. Bunu yapmaya kimin ne hakkı var böyle bir şey olabilir mi. Hukuk devleti ve insan haklarının uygulandığı, demokrasinin olduğu her yerde; tabiidir ki ülkemizde bu yapılan işlemler suçtur. Ağır cezai yaptırımları da vardır. Tazminat davası açılması da söz konusudur ve açılacaktır. Ancak; insanların peşin olarak suçlu ilan edilip infaz edilmesinin, insanların onur ve gururları ile oynanmasının, özel hayatlarının sergilenmesinin ağır yükünü kimler çekecektir. Tabii ki önce sanıklar, aileleri, yakınları ve arkadaşları. Böyle bir hukuk anlayışı, böyle bir savcılık soruşturması olabilir mi bu kabul edilebilir mi. 3, AKP ve Başbakan Erdoğan ve Hükümeti hakkında ortaya çıkan her olumsuz gelişmede yeni bir Ergenekon dalgası ile gözaltılar yapılarak, gündem çarpıtılıp AKP ve Hükümet aleyhine olan gelişmeler gündemden çıkartılmaya çalışmıştır. Soruşturma sürecinde yaşananlar ve medyaya yansıyanlar, Türkiye gündeminde olanlara bir bakalım. AKP ve Hükümeti 2002 seçimlerini kazanmasından sonra; yavaş yavaş laiklik karşıtı eylemlere ve söylemlere başladığı, kadrolaşma işlemlerini hızlandırdığı, laiklik karşıtı ve demokrasiye aykırı olduğu yüksek yargı kararlarıyla ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla sabit olan türbanı giderek öne çıkardığı, ancak başta yüksek yargı organları olmak üzere, sivil toplum örgütlerinden, muhalefetten seslerin yükselmesi üzerine geri adım attıkları, fakat laikliğe karşı olan siyasi ve ideolojik niyetlerinden ve emelinden vazgeçmediği görülmektedir. AKP ve yöneticileri fırsat buldukça ileri adım atmış, tepki geldikçe geri adım atmış veya durmuş daha sonra tekrar ileri adım atmaya çalışmıştır. AKP nin özellikle 2007 seçimlerinden büyük bir meclis çoğunluğu sağlayarak çıktıktan sonra Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerinden olan laiklik ilkesinin içinin boşaltılarak kendi siyasi düşüncesi ile devletin her kurum ve kesiminde hayata geçirmeye hız verdikleri görülmüştür. Tramvaya benzettikleri demokrasiyi kullanarak, demokrasinin yok edilmesi girişimini sürdürdükleri görülmüştür. Anayasa değişikliği girişimlerinde bulunduğu, bazı milletvekillerinin veya belediye başkanlarının demokrasi karşıtı, demokrasi kullanılarak demokrasiyi yok etme söylemlerini gizleyemeyerek açık açık ifade etmeye başladıkları görülür. Bu gelişmeler üzerine öncelikle demokrasi ve Cumhuriyeti Anayasa ve yasaların verdiği yetkiye göre korumak ve kollamak, siyasi partilerin faaliyetlerinin demokrasiye, hukuka, Anayasa ve yasalara göre görevi olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın kapatma davasını açmadan önce; bir bir açıklaması yapmıştır. Ve AKP ve hükümetine karşı ikazda bulunmuştur. demokrasi ve hukuk kurallarına uymaya davet etmiştir. Ama ortaya çıkan tablo korkunçtur. Bunun üzerine başta Başbakan olmak üzere AKP sözcü ve yöneticilerinin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına hakaret ve aşağılamalara varan, hedef gösteren söylemlerde ve eleştirilerde bulunmuşlardır. Daha sonra Anayasa değişiklikleri ile demokrasinin olmazsa olmaz kuralı ve içeriği olan laiklik kuralının değiştirilmesi veya içinin boşaltılması girişimleri karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kapatma davasını açmıştır. Yargıtay C. Başsavcısının kapatma davası açıldığı tarihlerde açtığı tarihlerde AKP ve Hükümetine karşı yükselen sivil demokratik tepkiler sırasında ve hemen takibinde; bir bakmışsınız ki bir Ergenekon gözaltı sı olmuş ve gündem değiştirilmiş ve değiştirilmeye çalışılmıştır. Ancak AKP Hükümeti ile yöneticileri ve sözcülerinin ve Başbakan’ın Yargıtay C. Başsavcısını ve yargıyı hedef alan ağır sözler ve eleştirilerin dile getirildiği, hatta bazı AKP sözcülerinin bir cenaze töreninde Yargıtay C. Başsavcısına hitap ederek“musalla taşını gösterecek” kadar cesaretini gösterdiği görülmüştür. Bu hangi hukuk devletinde vardır. Hangi medeni devlette vardır. Hangi demokraside vardır. Kendi Yargıtay C. Başsavcısına musalla taşını gösteren bir hükümet var mı. Bu gelişen süreçte; siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, aydınların önemli bir korku ve paniğe, endişeye kapıldığı, demokratik tepkilerini göstermek üzere “Cumhuriyet Mitingleri” düzenlendiği, bu mitinglere ülkemiz tarihinde görülmemiş katılımların olduğu, Bu arada mevcut muhalefet partilerinden umudunu yitiren birçok insanın, yeni parti ve sivil oluşumlarda demokrasi çerçevesinde arayışlarda bulunduğu, toplumumuzun çeşitli çalkantı ve gerginlikler yaşadığı, AKP hakkındaki kapatma davasının sürdüğü görülmüştür. Bu süreçte Yargıtay C. Başsavcısı’nın Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davasındaki sözlü iddialarını bildirme aşamasında o gün o sabah yeni bir Ergenekon gözaltı dalgası olmuş yine AKP hükümetin muhalif insanlar toplanmış gündem çarptırılmış Yargıtay başsavcısının açıklamaları gündemden düşürülmeye çalışılmıştır ve bu da başarılı olmuştur. daha sonraki günlerde ve aylarda AKP’nin kapatma davasının karara bağlandığı, Takip eden aylarda Almanya’da AKP ile bağlantılı olduğu ileri sürülen ve bu konuda beyan ve deliller ortaya konulan Türkiye Deniz Feneri Derneği ile iç içe geçtiği Alman yetkililerince ifade edilen Alman Deniz Feneri Derneği ve yetkililerinin tutuklu davasının başladığı, Bu dava nedeni ile AKP Hükümeti ve Başbakan Erdoğan hakkında kamuoyunda giderek olumsuz tepkilerin, eleştirilerin arttığı, Almanya’da Alman Deniz Feneri davasına bakan Mahkeme tarafından yargılama bitirilerek Alman Deniz Feneri Derneği’nin yöneticilerinin mahkum edildiği ve davaya bakan hakim ve savcılar tarafından esas suçluların Türkiye’de olduğu ve AKP ile irtibatlı bulunduğunun açıklandığı, yine Bu nedenle AKP ve Hükümeti aleyhine Türk Kamuoyunda eleştiri ve tepkiler yükseldi bu husus sorgulanmaya başlandı. Nı dönemde yine bir yeni bir Ergenekon soruşturması dalgası ile göz altıların yapıldığını görüyoruz. Türk Kamuoyunun bu Deniz Feneri yolsuzluğunu arka plana iterek bu son gözaltına alınmalar ile ilgilenmeye başladığı, Deniz Feneri Derneği nedeniyle ilgilenen Türkiye Kamuoyunun gündeminin değiştiği veya değiştirildiği anlaşılmıştır. 2009 mahalli idareler seçimlerinin yapılmasından hemen önce, 2. iddianamenin düzenlenmesi gündeme gelmiş, kamuoyu yine seçim yerine bu dava üzerine yoğunlaştırılmıştır. Özellikle hükümet yanlısı medyada kişiler ve kurumların karalanması kampanyası yürütülmüş, halkın mahalli seçimlerde serbest irade kullanma hakkına müdahale edilmiş Anayasal temel kurallar bu bakımdan da ihlal edilmiştir. Ekonomik krizin teğet geçeceği başta Başbakan tarafından ve diğer parti yetkilileri tarafından ifade edilmişken, krizin ağır tablosunun ortaya çıkmaya başladığı, gündemi işsizlik ve mali kriz meşgul etmeye başladığında, bu sefer yeni bir Ergenekon dalgası gelmiş, başta Allah rahmet eylesin Prof. Dr. Türkan Saylan olmak üzere birçok üniversite üyesi, gazeteci ve toplum önderi kişinin evleri sabaha karşı basılmış, ADD şubelerinde aramalar yapılmış ve delil olarak da Mustafa Kemal Atatürk’ün NUTUK gibi eserinin alındığı toplandığı anlaşılmaz bir şekilde görülmüştür ve bu dokümanlara el konulmuştur. Doküman neyse. Yukarıda özetlenen Ergenekon soruşturma süreci ile ilgili gelişmelerin ve ortaya çıkan gündem değişikliklerin demokrasilerde ve hukuk devletinde olması beklenemez tesadüflerle doludur. Zaten Başbakanların savcılık üstlendiği, seyrinden haberdar olup takip ettiğini bildirdiği soruşturmalarda başka ne sonuçlar beklenebilir ki, Beklenebilecek tek şey, hukuk devletinin ihlali, adil yargılamanın ihlali, insan haklarının ihlali ve siyasi bir dava, siyasi bir linçtir. 4, Başta resmi bazı yayın kuruluşları olmak üzere; AKP ve hükümet yanlısı medya kuruluşlarında, sanıklar aleyhine ve soruşturma aleyhine sürekli yayınlar yapılmış, sanıkların suçluluğu yönünde kamuoyunda önyargı ve kanaat oluşturulmasına imkan sağlanmıştır. Ergenekon ismi verilen soruşturma başladığı zamandan itibaren, yapılan yayınlarla ve bu yayınlara verilen müsaadelerle; sürekli olarak Ergenekon örgütünün varlığı ve sanıkların suçluluğu üzerine görüş ve yorumlar belirtilmiştir. Adil yargılanma hakkının somut ihlalini teşkil eden bu yayınlar; sayın başkan anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı ilkesine,10. maddesindeki kanun önündeki eşitlik ilkesine, 11. maddesindeki Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine, 15. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulamayacağı bu arada kimsenin düşüncesinden dolayı suçlanamayacağı ve suçluluğu mahkemece kanıtlanıncaya kadar hiç kimsenin suçlu sayılamayacağı ilkesine 20. maddesindeki özel hayatın gizliliği ilkesine, 25. maddesindeki düşünce ve kanaat hürriyetine, 26. maddesindeki düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine, 33. maddedeki dernek kurma bu arada (örgütlenme) hakkına, 36. maddedeki toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına, 38. maddedeki suç ve cezalara ilişkin esaslara, 138. maddesindeki mahkemelerin bağımsızlığı (ve tarafsızlığı) ilkesine, ve nihayetinde AİHS. nin 6. maddesindeki adil yargılanma ilkesine aykırıdır. Bütün bu sanıklar aleyhine yapılan yayınlar ile kamuoyunda, sanıkların suçlu oldukları konusunda bir ön yargı ve şartlanma oluşmuştur. Doğaldır ki, bundan yargı makamları ve kolluk görevlileri de etkilenmiştir. Yine yapılan bu maksatlı, gerçeklere aykırı, yakıştırmalı ve yoruma dayalı, hukuka aykırı yayınlarla, kişilerin isnat edilen suçlamaları ile ilgili olmayan özel hayatları tartışmaya açılmış, her bakımdan sanıkların toplumda nefretle, husumet ile anılmasına, küçük düşürülmelerine ve özel hayatlarının paramparça edilmesine sebebiyet verilmiştir ve verilmeye de devam edecektir. Bunu önlemekle görevli başta soruşturma savcıları olmak üzere, diğer yetkili kişi ve kurumlar sessiz kalmışlar adeta bu sosyal ve siyasi linç kampanyasını uzaktan seyretmişlerdir. Bunlar da yetmiyormuş gibi, Başta Başbakan Erdoğan ve AKP sanıklar aleyhine ard arda açıklamalarını sürdürerek bu yayınlarla oluşan ön yargı ve suç işlendiği kanısını pekiştirmişlerdir ve nihayet Başbakan bu davanın savcılığını üstlendiğini açıklamış ve bu açıklamalarını da sürdürmektedir. Yapılan bu yayınlarla adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesi açıkça ihlal edilmiştir. 5, Soruşturma ve iddianame savcıları Anayasa, Budapeşte Savcılık Mesleki Etik Kuralları, AHİS. CMUK maddelerinde emredici tarafsızlık kurallarını ihlal etmişlerdir. Yukarıda işaret edilen yasal mevzuata ve CMK.nun 160/2. maddesine göre maddi gerçeğin ortaya çıkması ve sanıklar lehine olan delilleri toplamakla yükümlü, CMK. 175. maddesi gereğince sanık lehine olan delillere işaret etmek zorunda olan, bu nedenle de yasak delillere de değinmek durumunda bulunan, yine CMK, 206, 217/2, 230/1-b, 289/1-h,i maddeleri gereğince hukuka kesin aykırılıklar ve yasak deliller konusunda değerlendirme yapacak hakim ve mahkemelere bu konulardaki somut verileri ortaya koyması gereken savcılar bunları yapmamışlar yapılmadıkları görülmüştür. Hatta savcı Zekeriya Öz’ün bu davaya “baş koyduğu” yolundaki basın açıklamaları medyada yer almıştır. Bu tür tavır ve açıklamalar hukuk devletinde olmaz. Olamaz. Olmaz sayın başkan, Savcılar soruşturma ve davalara baş koymazlar. Tek görevleri hukuku, insan haklarını ve adaletin tecellisini ve tesisini sağlamaktır. Soruşturma ve yargılamaların yansız yürütülmesinden sorumludurlar. Ancak bu kurallara uymadıkları ve uymayacakları da üzülerek müşahede edilmektedir. İddianame savcıları Adalet Bakanlığı İnternet sitesinde de yayınlanan Türkiye’nin de taraf olduğu 2005 tarihli Savcıların mesleki etik kurallarına ilişkin “Budapeşte kuralları”na aykırı davranmışlardır.bize göre ihlal edilen ve uyulması gereken bu kurallar şunlardır. 1, temel görevleri bakımından Savcılar her zaman ve her koşulda; Dava açma görevi de dahil, her zaman ilgili ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak görevlerini icra ederler, Görevlerini adil, tarafsız, tutarlı ve süratli olarak icra ederler, İnsan onuru ve insan haklarına saygı duyar, bu değerleri korur ve desteklerler, 2, Genel Olarak Meslekî Hareket Tarzları bakımından ihlal ettikleri kanaatinde olduğumuz maddeler. Savcılar her zaman yüksek meslekî standartlara bağlıdırlar ve c. Her zaman dürüstlük ve özenin yüksek standartlarını uygularlar, d. Görevlerini olayların değerlendirilmesi temelinde ve hukuka uygun ve herhangi uygunsuz etkiden bağımsız olarak icra ederler, g. Görevlerini adil bir biçimde, korkusuzca, iltimas ve önyargı olmaksızın gerçekleştirirler, h. Bireysel veya belli bir kesimin çıkarlarının, kamu ve medya baskısının etkisinde kalmazlar, i. Tüm kişilerin adalet önünde eşitlik hakkına saygı duyarlar, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya diğer düşünceler, cinsiyet tercihleri, ulusal veya sosyal köken, ulusal azınlık, mülkiyet, doğum, sağlık, özürlülük veya herhangi bir diğer statü ile ilişki temelinde her hangi bir kişiye karşı ayrımcılıktan sakınırlar, j. Meslekî gizliliği korurlar, k. Görüşleri, meşru çıkarları, meslekî mevkilerinde karşılaştıkları bireylerin olası kaygı ve kişisel gizliliklerini dikkat ederler. l. Olanakları ölçüsünde, bireylerin hakları ve yasal durumları hakkında tam olarak bilgilenmelerini sağlamaya çalışırlar, n. Mümkün olan en geniş uluslararası işbirliği için ve hukuka uygun olarak yargı çevrelerindeki savcı ve kamu yetkililerine yardımcı olurlar. 3, Ceza Yargılaması Çerçevesinde Meslekî Davranış kuralları Ceza yargılaması çerçevesinde görev yaparken, savcılar her zaman; a. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması İçin Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında açıkça kabul edilen adil yargılanma hakkı ilkesini desteklemek, b. Görevlerini adil, tarafsız, objektif olarak ve hukuk kuralları çerçevesinde bağımsız olarak icra etmek, c. Ceza adaleti sistemini mümkün olduğu kadar süratli işletmek, adaletin yararına davranmak ve tutarlı olmak, d. Masumiyet karinesi ilkesine saygı duymak, e. Tüm inceleme ve soruşturmaların dava açılması ya da açılmaması kararından veya adaleti etkileyebilecek diğer kararlardan önce olmasını veya yapılmış olmasını sağlamaya çalışmak, f. Ne olursa olsun şüpheyi etkileyecek son lehte veya aleyhte şartlar da dahil, bir dava ile ilgili tüm şartları göz önünde bulundurmak, Tarafsız bir soruşturma, sorumluluğun temelsiz olduğunu gösterdiğinde, dava açmamak veya davaya devam etmemek, h. Davayı sebatla ama adil ve kanıtların gösterdiğinin ötesinde olmayacak şekilde takip etmemek, i. Kanıtların yasal olarak elde edilip edilmediğini görmek için, sunulan kanıtları incelemek, j. Bu tür yöntem uygulayan kişilerden başka herhangi bir kişiye karşı, şüpheli veya diğer bir kişinin insan haklarının ağır ihlâlini oluşturan hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olduğuna haklı olarak inanılan kanıtların kullanılmasını reddetmek, k. Bu tür yöntemleri kullanmaktan sorumlu kişilere aleyhinde gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaya çalışmak, l. Hukuk ve adil yargılanma ilkesine uygun olarak özellikle sanığa ve vekiline gerekli bilgiyi vererek silahların eşitliği ilkesini korumak, m. Mağdur ve tanıkların çıkarlarını gerektiği biçimde dikkate almak, n. Adil bir karar için mahkemeye yardım etmek, o. Tarafsız ve uygun kanıtların meslekî değerlendirmesi temelinde kararlar almak zorundadırlar. 4. bölüm savcıların özel davranış biçimleri, a. Savcılar, özel yaşamlarındaki faaliyetlerle gerçek ve makul olarak algılanan savcılık hizmetinin dürüstlüğünü, adilliğini ve tarafsızlığını tehlikeye atmamalıdırlar, b. Savcılar, her zaman hukuka saygı duymalı ve itaat etmelidirler. d. Savcılar, görevleri sırasında elde etmiş olduğu herhangi bir bilgiyi özel amaçları ve diğerlerinin çıkarlarına yardım etmek için kullanmamalıdırlar. Bunlar Türkiye’nin de taraf olduğu savcılık meslek etik kuralları sayın başkan İddianame savcılarının yukarıdaki Budapeşte kurallarına tam olarak uyduklarını özellikle bağımsız ve tarafsız olarak bu soruşturmayı yürütüp, iddianame tanzim ederek dava açtıklarını ve davada duruşma savcılığı yaptıklarını ifade etmek mümkün değildir; Yaklaşık 1,5 yıldır sürdürülen gizli soruşturma sırasında soruşturma ve iddianame savcıları hiç yasak delille karşılaşmamışlar mıdır Hiç sanıklar lehine yorumlanacak bir olay veya ifadeye rastlamamışlar mıdır? Bunlar soruşturma evraklarında ve iddianamede neden gösterilmemiştir. Bu yapılırken savcılar hangi amaç ve saikle hareket etmişlerdir. Sanıklar hakkında AKP ve Hükümet ve bunların taraftarı olduğu açıkça belli olan medya kuruluşlarında yapılan maksatlı yayın ve karalamalar karşısında kamuoyuna sanıklar lehine ne açıklamışlardır. Siz rastladınız mı sayın başkanım varsa bilginiz bize de bildirin. Öğrenelim. Sanıklar lehine sadece aleyhe delil ve ifade toplamaya çalışmamışlar mıdır, buradaki soruşturma sırasında buradaki duruşma sırasında esasında sayın mahkemenizin usul hatası yapıp sanıklar aleyhine soru sorduğunda savcıların görevi sayın başkan sayın mahkeme siz bunu soramazsınız demesi onların gerekmiyor mu. Hiç böyle bir şeye müdahaleye şahit oldunuz mu. Savcıların sanıklar aleyhine verilen mahkumiyet kararını berat olması gerekir diye temiz etme hak ve görevi yok mu. Örneğin medyaya da yansıyan bazı açıklamalarda görüldüğü üzere; sanıklar lehine ifade veren şahısların beyanlarını tutanağa geçirtmeden göndermemişler midir. Maalesef bu medyaya yansımıştır. Yani sanıkların lehine ifade verdiğini beyan eden bir şahsın beyanlarının tutanağa geçmeden gönderildiği duyulmuştur. Bu olacak şey midir. Bu kabul edilebilir mi. Sanıklar ve avukatlarına yasal olarak verilmesi zorunlu soruşturma belgelerinin, örneğin ifade tutanaklarının, örneğin teknik raporların, örneğin arama-el koyma örneklerinin, bilgisayar kayıt örneklerinin verilmesini yasalara mecburidir. Bunu engelleyen bir hüküm de yoktur. Ama demişlerdir ki soruşturma gizli vermiyoruz. Bu ne adil yargılanmasına uygundur ne silahların eşitliğine uygundur. Ne de yasalara uygundur. Bu soruşturma dosyası gizlilik kararı nedeniyle sanıklar ve avukatlarına yasalara aykırı olarak son derece gizli yürütülürken, yapılan soruşturmalardan başsavcıları Başbakan ve yandaşı medya kuruluşlarına soruşturmanın aşaması ve kapsamı, soruşturmadaki bilgi ve belgeleri, kişilerin özel hayatı ile ilgili sırları, gizliliklerini medyaya vermemişler midir. İddianame tanzim edilip, mahkemeye sunulduktan sonra; mahkemeden iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar, “haklarında dava açılan şahıslarla ilgili yapacak soruşturma işlemleri kalmamakla” sayın başkan şimdi halen sayın mahkemenizce de yanlış yürütülmüştür bu sistem halen bir çok mahkemede yanlış yürüyor. Savcı iddianamesini tanzim ettiğinde şunu söylüyor benim artık bu soruşturmayla yapacak bir işim kalmadı. Yapacak işim yok iddianamenin verilmesiyle kabulü kararı arasında bir 15 günlük süre var. Artık bundan sonra soruşturmanın gizli yapılmasının bir mantalitesi yok. Eğer devam eden bir soruşturma varsa savcı ona ilişkin bilgilerini ayırır. Bu iddianameye içene koymaz eklerine koymaz. Ona göre iddianamesini tanzim eder. İddianamenin verilmesiyle kabulü aşamasında geçen süreçte de hem sanıklar hem avukatları dosyayı incelerler iddianamenin iadesi meselesinde itiraz edecekleri meseleleri varsa usule aykırılıklar varsa ilgili mahkemeye bunu verirler takdim ederler. Ama bakıyoruz ki hem mahkemenizce de bu yanlış uygulanmıştır hem de Türkiye de maalesef böyle bir yanlış uygulamaya bir çok yerde rastlanmaktadır. Bu başlı başına bir hak ihlalidir. Bir davetiye üzerine geleceklerinden, yurt dışına kaçmayacaklarından hiçbir kuşku bulunmayan, hatta gelmeyecekleri veya kaçacakları yönünde hiçbir delil de bulunmayan sanıklara adeta yargısal linç yapılarak, gece sayılacak saatlerde onlarca polislerle evlerine baskın yapılıp, sanki kaçak avı yapılıyormuş görüntüsü verilerek, insanlar paldır küldür gözaltına alınmıştır. Örneğin Prof. DR. Kemal Alemdaroğlu’nun Almanya’da ADD yapılacak konuşma ve ödül töreni için 22 Martta gidip 23.ünde dönecekleri belli iken, telefonda bu telefon tapelerinde de varken sadece gideceği kısmı öne sürülmüş kamuoyuna böyle bilgi verilmiş kaçacaklardı bak bilgisi yansıtılmış böyle bir kanaat oluşturulmuş toplumda ve insanlar paldur küldür gözaltına alınmış ve bu şekilde hem kamuoyu hem mahkemeler yanıltılmamış mıdır. Esasında sanıkların kişisel ve varsayılan eylemleri ile ilgili terör mevzuatı uygulanamayacakken, bunların bilinmesine rağmen terör mevzuatını uygulayarak, uygulanmasına sebebiyet vererek gerek müvekkillerimin gerekse diğer sanıkların savunma haklarını kısıtlamamışlar mıdır Kemal Alemdaroğlu hakkında “yargıyı etkilemeye teşebbüs suçundan” görevsizlik kararı vermiştir. Fakat bu bilinmesine rağmen bu işlemi kendilerinin yapmasına rağmen iddianamede uzun uzun yargıyı etkileme suçuyla ilgili bölümler telefon tapeleri ekler verilmiştir. Sayın başkan iddianamede illa bir sevk maddesi göstermeye gerek yoktur. Sayın mahkemeniz iddianamede gösterilen eylemle bağlıdır. Açıkça yargılamayı etkileme suçundan sevk maddesi göstermemişlerse de sayın mahkemenize bu davayla müvekkilim hakkında yargıyı etkileme suçundan dolayı bir eylemli dava açılmıştır. Fakat bu eylemli dava hukuka aykırıdır. Nitekim görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilen İstanbul savcıları hem dinlenen tapeleri değerlendirmiş suç oluşturmadığını söylemiş hem de velev ki bunlar toplanmasına ilişkin usul kurallarında bu suç bakımından uygulanmayacağını telefon dinlemesi yapamayacağını ortaya koymuşlardır. Dava konusu örgütle hiç alakası olmayan; Taksim Toplantıları ve Talat Paşa Komitesi faaliyetlerini hiç araştırmadan, incelemeden büyük bir önyargı ve acelecilik ile hayali Ergenekon örgütünün gizli toplantı ve faaliyetleri olarak gösterip, takdim ederek bu ülkenin başta Cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları, siyasi parti genel başkanları, büyük elçileri, akademisyenleri, sanayicileri olmak üzere birçok kişiyi bu toplantılara katılan dinleyen insanları hayali Ergenekon örgütü ile suçlamak, zan altında bırakmışlardır. Gazeteci Güler Kömürcü müvekkilim Güler Kömürcü’yü Akşam Gazetesi’nde hayali Ergenekon örgütünün propagandasını yapıyor diye suçlamışlardır ancak tek bir yazıyı delil olarak göstermemişlerdir. Çünkü Güler Kömürcü onların söylediklerinin tam aksine çıkar amaçlı örgütlerle ilgili terör örgütleriyle ilgili yazdığı yazılarla kamuoyunu bilgilendirmiştir. Aman ha bunlara uymayın demokrasiye ve hukuka bağlı kalın diye. Eğer Güler Kömürcü, gazetedeki yazılarında köşesindeki yazılarında bir suç faaliyetini teşvik ediyorsa hani bunun delilleri hani bir tane yazı. Gazeteci Güler Kömürcü’nün evinde bilgisayarlarında yapılan aramalarda kendilerine göre yasa dışı hiçbir belge bulunmadığını tutaklardan bellidir. Ama bunu iddianameye koymamıştır. Yani çok mu ağır sanığın evinde suç unsuru bulunmayan bir arama yapılması bunu yazmak iddianameye bu sanık hakkı değil mi herkesin evinde iş yerinde kendilerine göre suç delili olarak buldukları şeyleri bangır bangır yazıyorlar tekrar tekrar veriyorlar. Benim müvekkilimle ilgili evlerinde yapılan aramada suç unsuruna rastlanmamıştır diye iki satır iddianameye yazabilirlerdi. Ama bundan kaçındıkları üzülerek görülmüştür. Birçok suçlama bakımından komplo teorisi bile sayılamayacak, mesnetsiz, delilsiz iddiaları, suç teşkil etmediğini etmeyeceğini bile bile sanki büyük bir olay gibi takdim etmişlerdir. Suç var gibi göstermişlerdir. Örnek, İşçi Partisi Genel merkezinde aramalarda bulunan eski Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın 2005 yılındaki Balıkesir-İzmir gezine ilişkin kayıt var. Ne zaman bulunmuş sayın başkan 2007 yılında kim göndermiş belli değil. Kime göndermiş belli değil. Ne diyorlar kara kuvvetleri komutanı yaşar Büyükanıt’a suikast girişiminde muhtemelen bulunacaklardı. Sayın başkan muhtemelen bir suçlama olabilir mi. muhtemelen olacaklardı ne, kara kuvvetleri komutanı Yaşar Büyükanıt’a suikast girişimi muhtemelen cezalandırma istemi Örneğin; Yargıtay binası ile ilgili kroki sayın başkan Yargıtay binası herkesin rahatlıkla girip çıktığı işlerini takip ettiği her ortamında dolaştığı öyle gizli saklı bir yer değil. Ama anlaşılan o ki sayın savcılar bir defa Yargıtay’a gitmemişler yada bilmezden geliyorlar. Çok orta zekalı bir insan basit tecrübeye sahip bir insan Yargıtay’ın her tarafını rahatlıkla dolaşır her duruşmaya da girer. Zaten her tarafında hakimlerin başkanların duruşma salonların isimleri var bunları çıkartır. Bu böyle büyük bir bilgi falan değildir. ama yazmışlar emniyetten uyduruk bir yazı almışlar bu çok gizli bilgi iddianamede eğer bu gizli olduğuna göre demek ki Yargıtay üyelerinden birisine suikast yapacaklar. Muhtemel böyle bir şey olabilir mi. şimdi bir başka olay başbakan’a suikast girişimi kamuoyuna da yansıdı neymiş olay, Çanakkale de vatandaşın biri internette yazıyor. Diyor ki bana tabanca bulun bana bir tabanca satın telefon ediyor sağa sola Allah aşkına bana bir tabanca bulun, neyse polisler bunu yakalıyor ne yapacaksın tabancayı, başbakanı öldürecektim. Sayın başkanım, adam Çanakkale de tabanca bulamış tabancayı bulacak Çanakkale eden kalkıp Ankara ya gidecek. Ankara da başbakanı bulacak sayın başbakana karşı suikast girişiminde bulunacak. Bu ceza hukuku bakımından hiçbir değeri olmayan bir suçlamadır. istihbarat bakımından elbette değerlendirilir. Arkası araştırılır ama böyle bir suçlama olabilir mi. PKK örgütü içerisinde MİT adına çalıştığı, hesaplarına para yatırıldığı ileri sürülen bir şahsın özel durumunu MİT’ten sormadan veya velev ki MİT hesabına haber elemanı değilse bile kendinin ve ailesi ile yakınları bakımından büyük bir tehlikeye atılmasına, bu soruşturmayla sebebiyet verilmiştir. Sayın savcıların bir hususa dikkatlerini çekerim. mit kanunun 27. maddesi mit’le ilgili bilgileri lüzumsuz yere istihsal ettiklerinde alt sınır 5 sene hapis cezasıdır sayın başkan. Eğer bunu basın yoluyla yaydıkları zaman cezası 7,5 yıl bir bölü iki artırılır. Eğer bu adam gerçekten mit görevlisi ise olabilir. Bu iddianamede niye yer veriliyor. Ne anlamı vardır. Bir sürü gizli tanık dinliyorlar iki bakımdan sakıncalıdır. Bir adam deşifre edilmiştir. Devletin alacağı bir sürü bilgi eğer mit görevlisiyse yada haber elemanıysa mitin haber kaynakları kesilmiştir. İkinci bakımdan sakıncalıdır adamın kendi ve ailesi bakımından bir yaşam tehlikesi ortaya çıkmıştır. PKK terör örgütünün bu şahsı ahdetmesi yaşatması mümkün müdür. O adamın ailesinin can varlığını can güvenliğini kim sağlayacak. Davaya konu soruşturma esnasında MİT, Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazılara verilen cevaplarda; hayali Ergenekon örgütünün dayanağı gösterilen Tuncay Güney’in 2001 yılında yakalanmasından sonra bunların arşivlerine girdiği ve kendi arşivlerinde Ergenekon terör örgütü diye bir kayıt olmadığı bildirilmiştir. Şimdi bu üç örgüt yani milli istihbarat teşkilatımız genelkurmay başkanlığı ve istihbarat teşkilat ve emniyet genel müdürlüğü sizin de çok iyi bildiğiniz gibi sayın başkan terör örgütlerinin arşivlerini tutarlar. Ve mahkemeler istediğinde özelikle emniyet genel müdürlüğü bu mevcut bilgileri gönderirler. Şimdi iddianameye bakıyorsunuz diyor ki deniliyor ki iddianamede 67. sayfada 1965 yılına kadar Türkiye’nin durumunu hayali Ergenekon örgütünün hazırlık aşamasıdır. Nerden buldunuz sayın savcılar bu bilgileri neye dayandınız. 1965 yılına kadar bu örgüt hazırlık aşamasını tamamlamışsa demek ki 1923 de Cumhuriyetle yaşıt bir örgüt kim kurmuş nerede kurmuş hangi yasal yasa dışı faaliyetleri yapmışlar bunlar var mı, yok. Ama savcılar demişler 1965 yılına kadar bu örgütün hazırlık aşamasıdır. Esasında savcılar ütü kapalı ortaya koymaya çalışılan Türkiye’nin tarihsel geçmişi ve Cumhuriyet ile hesaplaşma niyetlerini göstermiyorlar mı efendim. Böyle bir şey olabilir mi Türkiye’nin 1965 yılına kadar durumu bu örgütün hazırlık aşamasıdır. Peki peki, 177. maddede işaret ettik, kanunun emredici hükmü suç tarihi dönemi bildirilecek böyle biz neye göre savunma yapacağız sayın başkan ben şimdi dönüp 1923 den itibaren her şeyin savunmasını mı yapacağım. Böyle şey olur mu. 1965 den sonra ne yapmış bu adamlar hayali örgüt ne yapmış. Var mı yok. Yasal her türlü toplantıları, yürüyüşleri, mitingleri ve siyasi açıklamaları, siyasi oluşumları, siyasi parti kurma girişimlerini sırf hükümete ve AKP düşünce sistemine siyaseten muhalif olduklarını bilmelerine rağmen; bu şahısları ve olayları Ergenekon suç havuzunun içine atarak; insanları gözaltına aldırıp tutuklanmalarına sebebiyet vererek, Anayasal haklarını kullanmalarından dolayı, bu haklarını kullanmalarına engel olmamışlar mıdır Hürriyetlerini tahdit etmemişler midir Özgürlük ve güvenlik haklarını ihlal etmemişler midir savcılar böyle yapmakla Görevlerini kötüye kullanmamışlar mıdır. Yukarıda işaret edilen ve daha gösterilecek birçok örnekler çerçevesinde soruşturma savcılarının tarafsız soruşturma yapmadıkları, yanlı ve önyargılı hareket ettikleri, tüm dosya kapsamı, yapılan işlemler ve medyaya yansıyan olaylardan açıkça anlaşılmıştır. Bu nedenlerle sayın mahkemenizden duruşma savcılarının iddianame savcılarından olmamasına yönelik bir talepte bulunmuştuk. Sayın mahkemenizde bu bizim görevimiz değil demişti. Sayın başkan siz de çok iyi biliyorsunuz ben de tecrübeli bir başkan olarak çok iyi biliyorum ki bir telefon kadar yakındır savcıların değiştirilmesi mecbur musunuz burada bu davada savcılarla avukatların çekişmeleriyle uğraşmaya ne zorunluluğunuz var. Başka savcı gelemiyor mu açarsınız başsavcıya bir telefon sayın savcım ben yada yazı yazarsınız duruşmada zahmet çekiyorum savcılık bir bütün İstanbul devlet güvenlik mahkemesi yerine kurulan mahkemede yeterli savcı var. Gelirler. Duruşmaya da çıkarlar. İlla böyle gergin duruşmalar bir birine sataşma duruşmalar olmak zorunda mı? yani bu kahrı bu mahkeme çekmek zorunda mı? bunu yapabilirdiniz. Ama yapmadınız. Şimdi katlanıyorsunuz. Çok kolaydı hukuki zemin de uygun kaldı ki kaldı ki, yani savcıların bir bütün bir müessese olduğu düşünüldüğünde buna gerçekten bir engel yoktur. Suç şüphesi yok iken soruşturma açılmıştır. Dinleme izleme arama el koyma yakalama ve gözaltı işlemleri yapılmıştır. Hukuka aykırı olarak terör mevzuatını uygulamışlardır. Emredici yasa hükümlerine aykırı davranılmıştır. İddianame savcılarınca isnat edilen ve soruşturma konusu yapılan suç nedir ağırlıklı olarak Mevcut AKP Hükümeti’ne karşı halkı ve orduyu silahlı isyana teşvik etmek, bunu da hayali Ergenekon örgütü ile marifeti ile yapmaktır. Şimdi sayın başkan 1965 yılına kadar hazırlık aşamasını tamamlamış her nedense 1999 yılında kendisini yenilemeyi gerekli görmüş 80 yıllık bir örgütten bahsediyoruz. yani savcılar ondan bahsediyor 80 yıllık bir örgüt 80 yıllık örgütün hedefi ne 2001 yılında AKP iktidarı gelsin de biz onu bir devirelim bir darbe yapalım. Bu örgüt aptallar topluluğu mu yani böyle bir örgüt olabilir mi. 80 yıl faaliyet gösterecek bekleyecek tek hedefi AKP hükümetine darbe yapmak. Şimdi milli istihbarat teşkilatını genelkurmay başkanlığının ve istihbarat teşkilatının ve emniyet genel müdürlüğünün arşiv tuttuğunu söylemiştik. Şimdi bu üç dev kuruluş yüz binlerce çalışanı tecrübesi birikimiyle diyorlar ki bizim kayıtlarımızda böyle bir örgüt yok. Savcılar diyorlar ki biz bulduk. Şimdi bu üç devletin temel kurumlarını üç tane savcı başarısız göstermeye böyle toplumda suç işlemiş gibi göstermeye ne hakları var. Buna kim inanır yani savcıların bu iddiasına kim inanır. Devletin koca arşivinde koca devlet görevlilerinde yüz binlerce elemanı bulunan istihbarat kurumları bir şey bulamayacak üç tane savcı diyecek ki biz bulduk örgütü böyle bir şey olmaz sayın başkanım. Bunun hiçbir inandırıcılığı yoktur. Ve bunu ısrarla sürdürmenin de bir anlamı yoktur. Siz de çok iyi biliyorsunuz bu mahkemelerde görev yapan bir çok hakim savcı avukat arkadaşlarda çok iyi biliyorlar bir örgütle ilgili tape istediğiniz zaman yada bilgi istediğiniz zaman hem kuruluşunu gelişmesini kimler tarafından n şekilde değiştirildiğini hangi birimlere ayrıldığını hangi mahkemelerde ne şekilde mahkum olduklarını hangi eylemleri üstlendiklerini yazarlar. Ama bakıyorsunuz 80 yıllık örgütün hiçbir şey üstlendiği yok. Hiçbir arşiv kaydı yok ama savcılara göre böyle bir örgüt varmış. Şimdi olayların ve soruşturmanın gelişmesi aşamasına bir baktığımızda, 2001 yılında dolandırıcılık ve sahtecilik suçundan soruşturulan ve halen de yargılaması sürülen bitti kesinleşti mi bilemiyorum yurt dışına kaçan, dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarını kabul eden, düşünce sistemi anlaşılmaz fakat ruh halinin bozuk olduğu izlenimini veren, siyasi ve sosyal, kişisel tercihleri değişik, beyanları çelişkili Tuncay Güney isimli şahısta bu çok gizli ve güçlü örgütün yeniden yapılanma belgeleri bulunur neymiş onlar lobi Ergenekon vs. Soruşturmayı yürüten kolluk görevlileri bu belgeleri terör davalarına bakmakla görevli İstanbul Başsavcılığı’na gönderirler. Yapılan incelemelerde bu dokümanların ve ifadelerin dedikodudan öteye geçmediği anlaşılır ve soruşturma takipsizlik kararıyla kapatılır. Sayın başkan, bir hususa daha değinmek istiyorum usul bakımından şimdi Tuncay Güney niçin alınmış niçin alınmış Tuncay Güney hırsızlık sahtekarlık dolandırıcılık suçundan alınmış. Bu sorulan soruların soruşturmayla alakası var mı tapelerde yok. Yani kolluk görevlisi hangi suçla ilgili adamı almışsa ona ilişkin sorular sorar. Burada olduğu gibi 1960 ihtilali konusunda ne düşünüyorsun diye sorular sorulmaz. Velev ki, velev ki bu beyanları biran için doğru kabul edelim. Bu beyanların o soruşturma konusu olmadığından bu davaya esas alınmaz. Ve nitekim onunla ilgili takipsizlik kararı da verilmiştir. Netice itibariyle Tuncay Güney de hem beyanları hem de o lobi ve Ergenekon isimli dokümanlar bu davada delil olarak kabul olunamaz. Hükme esas alınamaz. Bizim kanaatimiz bu yöndedir. Diğer gerekçelerinin yanında. Şimdi Tuncay Güneyin çok kıymetli çok güvenilen savcılar öyle ifade ediyorlar döne döne ona değiniyorlar bu beyanları Ergenekon ve lobi isimli dokümanlar mite mit tarafından genelkurmay başkanlığına ve emniyet genel müdürlüğüne ulaştırılıyor. Onlarda gerek duymuyorlar bakın mit açık açık yazmış ben 2003 yılında başbakana genelkurmay başkanına durumu arz ettim. Raporumla beraber 2006’da da arz ettim. Ben de başka bir kayıt yok. Şimdi 2003 yılında başbakan bu dokümanı Ergenekon lobi ifadeler neyse alıyor genelkurmay başkanı da alıyor. Mitin elinde de var. Zaten ifadeleri alan emniyet genel müdürlüğü demek ki bütün istihbarat kurumları vs alıyor gerekli mercilere ulaşıyor. Ama ne 2003 yılında ne 2006 yılında yada bugüne kadar soruşturma başlayıncaya kadar hiç kimse kardeşim böyle bir şey var bunu araştırın demiyor. Sayın başkan çok iyi biliyorsunuz ki her hangi bir suç unsuru gördüğünde başbakan da savcılığa yazı yazar bakanlığa da yazı yazar bakanlarda yazı yazar genelkurmay başkanlığı da yazar mit bir şekilde müsteşarlığı marifetiyle gönderir. Der ki ben burada bir suç unsuru görüyorum bunu araştırın. Böyle bir şey yok bunu yapan yok. Fakat iş gelir 2007 yılına 2007 yılına gelindiğinde AKP ve başbakan Erdoğan hükümetinin laiklik karşıtı eylem ve sözlerin odak noktası olmaktan Anayasa Mahkemesine konu dava nedeniyle soruşturma açılır. Kamuoyunda siyasi partilerde üniversitelerde yüksek yargı organlarında tepkiler doğmaya başlar. Bir taraftan soruşturma yürüyor. Şimdi bir den bire bu Tuncay Güney beyefendinin artık beyefendi mi hanımefendi mi onu da bilemiyoruz. Beyanları Ergenekon lobi evrakları akla gelir. Çıkartılır tozlu raflardan bunlar hatırlanır. Bu arada Ümraniye de birkaç tane el bombası bulununca Ergenekon havuzu açılır. Ergenekon havuzu açıldı planlı. 2007 yılına kadar devletin arşivinde başbakanında emniyet genel müdüründe müsteşarlığında olan bu evraklarla hiçbir işlem yapılmazken 2007 yılında bunlar hatırlanır. Ergenekon havuzunu açtılar öyle bir senaryo çizilir ki Türkiye de yasal ve gayri yasal her türlü kurum kuruluş özel veya resmi şahıslar kim her türlü yasal veya yasa dışı faaliyetler, faili meçhul olaylar, cinayetler, saldırılar, katliamlar bu havuzun içine atılır. Çünkü bu çok gizli, çok tecrübeli, 80 yıllık örgütün aklına nedense 80 yıl sonra AKP hükümetine darbe girişiminde bulunmak istediği vehmedilir. Böylece hükümet muhalifi kim varsa içi kirletilen havuza atma imkânı da yaratılır. Sonra AKP’nin her zora girdiği dönemde gelsin Ergenekon dalgaları dalga dalga Ergenekon Yalnız bu geniş Ergenekon suç havuzu hazırlanırken, yapılan hukuki yanlışlıklar ortaya çıkmasın diye, ceza hukukunun temel ilkeleri bir tarafa konulur, suç isnadı zaman ve mekan, bağlantı, delil kavramları o kadar zorlanır ki; bazı sanıkların doğmadığı dönemler, bazı sanıkların çocuk oldukları dönemler bile suça konu yapılır. Kişiler ve olaylar arasında bağlantı kurmakta, delil bulmakta o kadar zorlanırlar ki, örneğin 1970 yılında İlhan Selçuk hakkında açılan bir davanın iddianamesine bu davanın iddianamesinde sayfalarca yer verilerek, o iddianame suç delili imiş gibi, bu 1970 tarihli iddianameye konu herkes zaten suç işlermiş gibi anlam katılarak, bakın bakın zaten o tarihte de bu suçluymuş terör suçu işliyormuş denilerek, delil yaratılmaya, 40 yıllık iddianameden bile medet ummaya, çalıştıkları ve hukuka aykırı olarak insanları karalamaya çalıştıkları da görülmektedir. Örneğin; Kemal Alemdaroğlu’nun bu suçla ilgisi olmayan, olmadığı da belli olan kişisel davaları gündeme getirilerek, “bak bak zaten bu her zaman suç işliyormuş üniversiteden de atılmış görevi de kötüye kullanıyormuş gibi bilgi kirletilmesi yapılmaya çalışıldığı kafaları bulandırmaya çalışıldığı görülmüştür. Birçok zamanaşımına uğramış suç iddialarının bile gündeme get

Yüklə 458,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin