Tasavvuf ve Târikatlar



Yüklə 93,46 Kb.
tarix18.01.2018
ölçüsü93,46 Kb.
#38840


Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz “Tasavvuf ve Târikatlar” 4. Ve 5. Bölüm Özeti







Dördüncü Bölüm: Tasavvuf Kurumları

  1. Tasavvufî eğitim kurumları: TARİKATLAR

  2. Tasavvufî sosyal kurumlar: TEKKELER

  3. Tasavvufî meslek kuruluşları: FÜRÜVVET VE AHÎLİKler

Tarikatlar:

  • Tasavvufun eğitim kurumlarıdır. Zühd ve Tasavvuf döneminden sonra 7 yy’da birtakım tarikatlar kurulmaya başlanmıştır

  • Lügatte “ gidilecek yol, izlenilecek usûl, hâl ve durum” anlamlarına gelir

  • Tarikat önceleri âhireti kazanmak için dünyadan yüz çevirmek, ruhî kuvvetleri terbiye, nefs ve tabiata âit güçleri kontrol altına alabilmek için izlenen yol anlamındaydı. Daha sonra “şeyh”in gözetiminde tekke ve zaviyelerde eğitim gören kişilerin uydukları ahlakî ve kaideler bütüne verilen isim olmuştur

  • Bu konuyla ilgili yazılan ilk eser: Ebu’n-Necib Sühreverdî “ âdâbu’l-mürîdîn”; daha sonra (yeğeni) Ebu Hafs Ömer es- Sühreverdi “Avârif” adlı eser kaleme almıştır

  • Tarikat ehli insanı dünyadan uzaklaştırmak ve nafile ibadetlere, zikre, âbidâne ve zâhidâne hayata yönlendirir

  • Tarikat, Şeriatın zahirinden, özüne yani HAKİKATE giden yoldur

Tarikatlar 3 grupta incelenir:

Siyasî olaylar, karmaşalar sonucu insanlar zâhidâne yaşama hasret kalmışlardır ve geri dönmek istemişlerdir. İşte bu dönüş sırasında, saflığını koruyan alimler etrafında toplumlar oluşmuştur



  • Tarikat tasavvufî, mezheb fıkhîdir. Tarikat=Mezhep demek değildir. Ancak her tarikat mensubu bir mezhebe bağlıdır. Sünnî tarikatlar, sünnî mezheplere bağlıdır

  • İlk tarikatlar:

  • Abdulkadir Geylanî (261)

  • Ahmed Rifâi (575)

  • Tarikatların prensipleri kitap ve sünnet (şeriatın) prensiplerine göredir

  • Mürid şeyhe itaat/bey’at eder. Onun bu bey’ati Hz Peygamber’in ashabının ona “bey’at-i rıdvan”daki bey’atından alınmadır. Bu bey’at hem bey’at-i rıdvana hem de “elest bezmi”ndeki ahitleşmeyi hatırlatmadır

  • Tarikatların neş’eti hem manevî hem de içtimaî sebeplere dayanır

Manevî:

  • İslam dininin yapısı, esasları

  • Sahabenin uygulamaları (nafileleri). Onların âbidâne ve zâhidane hayatı, teslimiyetleri

İçtimaî:

  • Tasavvuf ruha hitap etmesi ve bu şekilde ruhî bir hayat sürmesinin sonucunda halk kitlelerin bu yola ilgi duymasından meydana gelmiştir



  • Hz Peygambere kesintisiz bir silsile ile ulaşan şeyhe “manevî himmet” verilir. Onda güzel haller in’ikas eder. “mü’min, mü’minin aynasıdır” hadisine dayanarak şeyh’in etrafındakiler ondan etkilenirler

  • Tarikat topluluğu bir aile gibidir: Şeyh müridlerin babası gibidir. Müridler’de kendi aralarında İHVAN (kardeş)dir

  • Bu anlayış aslında Kur’an için de geçerlidir:

Hadis: “ Ben size babanız menzilesindeyim ve size öğretirim

Ayet:

  • Ahzab 6

وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ

“Onlar, mü’minlerin anneleridir”



  • Hucurat 1

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ

“Mü’minler kardeştir”




  1. Seyr u Sülûk Usûllerine Göre Tarikatlar



  • İnsan zübde-i alem bir varlıktır. Allah’ın cemal sıfatının tecelli etmesinden ruh, celal sıfatının tecellisi olan nefs’den meydana gelmiştir

  • Nefis ve ruh, insan vücudunun 2 sultanı gibi hükümranlık sürme arzusundadır

  • Tarikatın gayesi, nefsi ahlâk-ı zemimeden kurtarıp, ruhu “elest bezmi”nde verdiği ahde muvafık şekilde sultan etmektir

  • Tarikatların belirli usul ve esasları vardır ve bu doğrultuda ikiye ayrılırlar:



  1. Tarikatların Sosyal Fonksiyonları



  • Tarikatlar sadece ferdin iç hayatıyla değil, ferdden başlayarak içtimaî hizmetler de sunmuştur: Dinî hayatın yayılması ve yaşanmasına sebep olmuşlardır

  • İ’la-i kelimetullah, tebliğ ve islamın hayata uygulanması için 3 müessese göre almıştır:


Bazen mücahidler önceden giderek toprakları İslama açmış, dervişlerFUTUHU’L KULÛB ile halkı müslümanlaştırmıştır

Bazen de tarikatlar önden giderek gönülleri islama ısndırmıştır, sonra mücahidler gelmiştir ve o beldeleri İslama kazandırmıştır (FUTUHU’L BULDÂN)



Tarikatların içtimaî faaliyet ve hizmetleri:

  1. Futuhu’l kulub: mücahidlerin fethinden sonra halkın gönlünü islama ısındırırlar

  2. Seyyah dervişler İslamı gayri müslim ülkelerde yayar (futuhu’l buldan)

  3. İşgale karşı direniş

  4. Cihada bizatihi iştirak ederler

  5. Mücahidlerin ulaşamadığı yere İslamı götürmek. Hindistan ve Uzakdoğu gibi

  6. Arar bulucu ve birleştirici görevini üstlenmiştir



  1. Başlıca Büyük Tarikatlar:



  1. KÂDİRİYYE:

  • Abdülkadir Geylani (562) kurucusu. Soyu Hz. Ali’ye dayanır. Bağdat’da ilim tahsili görmüştür. Ebu’l Hayl Muhammed b. Müslim ed- Debbâs vasıtasıyla tasavvufa girmiştir sonra şeyhine damad oldu. Bir müddet sonra 25 yıllığına inzivaya çekildi. Ebu Said Mübarek el Muharrimî aracılığıyla şeyhlik hırkası giydirildi. Kendisi önce Şafii iken, meşrebine daha uygun olduğu için Hanbeli olmuştur (İbn Teymiyyenin bile övgüsünü almıştır şeriate bağlılığı hususunda). Kendisinin yaklaşık 50 eseri vardır. “el Gunye”, “el Fethu’r-Rabbanî” ve “Futuhu’l Gayb” en yaygın olan eserleri

  • Tarikatı Endonezya, Kuzey Afrika, Sibirya ve Afrika’ya dağılmıştır

  • Kâdirilik Anadolu’ya ilk defa Hacı Bayram Veli’nin damadı Eşrefoğlu RUMî ile gelmiştir. İstanbul Tophane kâdirîhanesinin kurucusu İsmail RumÎ

  • Diğer Tarikatlardaki gibi tarikate intisab müridin şeyhinin elini tutması ona bey’at etmesi ve şeyhin onun için tevbe istiğfar etmesiyle olur

  • Günlük evrad: salavat, hamdele, dua ve lavza-i celil

  • Riyazat önemlidir. Zikir cehridir ve ayin “devran” tarzındadır

  • Mürid 1 sene sonra yeşil çuhadan sonra 18 dilimli külah (taç) giyer



  1. YESEVİYYE:

  • Ahmed Yesevi (562) kurucusudur. En meşhur eseri “divan-ı hikmet” adlı nasihat türü Türkçe divanıdır. Kendisi hanefidir. Tarikat ile şeriatın meczedişmesinde katkıları olmuştur

  • Harezm, Maveraünnehir, Kafkasya, Anadolu ve Balkanlarda yaygındır

  • Nakşibendilikle silsile açısından ilişki vardır (Abdulhalik Gucduvanî Yusuf Hemadni’nin halifesidir)

  • Müzahede ve riyazat ağırlıklı cehrî zikir. Zikir ederken sesleri destere gibi çıkar, bu yüzden zikirlerine zikr-i erre (veya zikr-i minşari) denir. Halvetin önemli yeri vardır. Ketumluk, zeka, çeviklik ve doğru sözlülük çok önemlidir1



  1. RİFAİYYE:

  • Ahmed Rifaî (578) kurucudur. Kendisi seyyi nesebdir. Eserler: Hikem-i Rifaiyye, el Burhanü’l müeyyed, el Me-câlisü’s-seniyye ve Hâletü ehli’l hakîka maallah”.

  • Rİyazat ve halvet esastır. Ahlakın tezhibi, güzelleştirme amaçlı 40 gün süreyle yapılan 2 tür halvet vardır: a)Muharremiyye halveti, Muharrem’de 7 gün yapılır

b) Hilafet: Halvet süresi 40 gündür

  • sâlik oruç tutar, iftarla sahuru mürşidin tarifi ile yapar; sâlik ibadet, riyazet ve davranışlarıyla şeyhin gözetiminde bulunur

  • Siyah sarıkla seccade üstüne otururlar. Zikir töreninde def ve bendir çalar. “burhan” adını verdikleri ayinde şiş vurmak, ateşe girme ve cam çiğneme gibi havarık izhar eder



  1. SÜHREVERDİYYE

  • Ebu Hafs Ömer Sühreverdi (632) kurucusudur. Bazılarına göre amcası Abdülkahir Sühreverdi’dir kurucusu. Ancak bu ili görüş mezcedilebilir. Amcası temel fikirleri 1 Adabu’l miridin” adlı eserinde ortaya koydu, Ebu Hafs’da “AVARİFU’L MAARİF” adlı eserinde bu görüşleri tekamül ettirmiştir

  • Abbasi halifesi onu görevlendirmiştir. Abdulkadir Geylanin’in, İbn Arabi’nin ve İbn’ul Farid’in çağdaşıdır (görüşmüştür)

  • Bağdatta Şeyhu’l Şuyuh olmuştur. Bütün Tarikatlar ve Tekkeler ondan sorulurdu

  • Osmanlıda Avarif geleneğiyle Sühreverdilik yayılmıştır

  • Kurucusu daha hayattayken tarikatı Irak, Suriye ve İranda, vefatından sonra Türkistan, Hindistan ve Anadolu’ya yayılmıştır (Şeyh Şadi Şirazi’de onun müridleri arasında idi)

  1. ÇİŞTİYYE:

  • Muînüddin Hasan ÇİŞTÎ (633) kurucusudur. Geylani, Sühreverdi ve Becmeddin Kübra ile görüştü. Pek çok seyahatta bulunmuştur

  • Hucviri’nin türbesinde inziva’ya çekilmiştir

  • Çiştiyye Hindistan bölgesinin ilk ve en yaygın tarikatıdır. Pakistan bölgesinin İslamlaşması ve insanların manevÎ hayatlarının şekillenmesinde önemi yer almıştır

  • Temel kaynakları Sühreverdi’nin “Avarifu’l mearif” ve Hucviri’nin “Keşfü’l mahcûb”

  • Tarikatın özellikleri: cehrî ve hafî zikir, murakebe, çile ve semâ

  • Yazılı gelenekleri: Sohbetler, mektubatlar, menakıbnâmeler

  • Özel mülkiyetin Allah’dan uzaklaştırdığı için değeri yoktur. Maddiyata değer verilmez. İrşadda 3 özellik: Deniz gibi cömerdlik, güneş gibi tatlılık, toprak gibi alçak gönüllülük”

  • Çiştilerin misafirperverlikleri meşhurdur

  • Vahdet-i vucud düşüncesini benimserler

  • Hindistan ve Pakistan bölgesinde hakim

  • Nur Muhammed tarafından tekrar eski gücüne ulaşmıştır (Tarikatın Pir-i Sani’sidir)



  1. Şaziliyye:

  • Ebu’l Hasen şâzilî (593) tarafından kurulmuştur. Seyyid nedeblidir

  • Silsile itibariyle Cüneydî’dir.. ruhanî eğitime ağırlık verirler. Her daim zikri esas alırlar (zikr-i dâim-hafi zikir) tavsiye edilir;, riyazat ve halvet, âyin ve toplu zikirlere rağbet gösterilmez

  • Kendilerinin tarikatın ruhunu ve vazifelerini uygulamaları için telkinde bulunurlar (Halvet der-encümen)

  • Dünya nimetlerinden faydalanır, temiz giyinirler, iş ve meşgale arasında ibadet, dua ve zikir ederler.

  • Tarikatın esası (Haririzade Kemaleddin Efendi): “ Tedbir ve tevessüle güvenmeden takdir ve tevekküle yönelmek, çevremizde olan her iş ve oluşta Cenab-ı Hakk’ı müşahede etmek”

  • Temel esasları:

  1. Zahiren ve batınen Allah’tan korkmak

  2. Söz ve fiillerde sünnete bağlılık

  3. Saadet ve müsibet anında insanlardan bir şey beklememek

  4. Her meselede Allah’a tam teslimiyet

  5. Hem sevinç hem kederde daima Allah’a sığınmak



  • Sekrden çok sahv ve temkine itibar edilmiştir

  • İbn Haldun da şazili tarikatına mensub idi

  • Cezair, Tunus, Fas, Mısır ve diğer bazı Afrika ülkelerinde yaygın



  1. Bektaşiye:

  • Kurucusu Hacı Bektaş Veli (669). Kendisin “Makalat” adlı eseri vardır. Sunnî anlayışı olduğunu ortaya koyar

  • Yeniçeri ocağı Bektaşi idi, bu yüzden 1826’da Yeniçeri ocaklarının kapatılmasıyla Bektaşî tekkeleri de kapatılmıştır

  • Bektaşiliğin içinde Batınî-Hurafî ve Şamanî unsurlar vardır. Bir kültür mozaiğidir

  • Bektaşilikte önem verilen unsurlar: şeriat, tarikat, hakikat anlayışı ve ehli beyt sevgisi



  1. Mevleviyye:

  • Krucusu Mevlana Celaleddin Rumî (672). Babası Sultanu’l ulema olarak bilinen Bahaeddin Veled. Mevlananın ilk hocasıdır

  • Şems Tebrizi gönlündeki aşk ateşini tutuşturmuştur ve “tarik-i şuttar” yoluna gitmiştir. Kübreviyye tarikatına mensub olmuştur

  • Eserleri: “Mesnevi”, “Fihi ma-fih” ve “Divan-ı Kebir”

  • Mevlana’dan sonra gelenler ve bu yolu devam ettirenlere ÇELEBİ unvanı verilmiştir

  • Osmanlıda Mevleviyye’ye ilgi büyüktü. 3. Selim Mevlevi muhiblerinden biriydi

  • Merkezleri Konya’daki âsithanedir

  • Mevlevîhaneler tekke ve zaviyelerden daha geniş ve büyüktü. Sebebi, sema ve ayinler için büyük mekanlara ihtiyaç var. Sadece sema ve ayin değil, buralarda Musiki ve Hüsn-i Hat’ta da yer verilirdi. Sema ve çile önemlidir

  • Sema dönerek yapılan ibadet;

  • Çile: 1001 günlük bir sürede yapılır. Yapan “çilekeş”, tamamlayan “çile çıkarmış”, yarıda bırakan “çile kırgın” ve çilesini tamamlayana “DEDE” denirdi

  • Tarikatın 2 kolu vardır. Meşreb faklılığını arz eder



  1. Bedeviyye:

  • Kurucusu Ahmed Bedevî (675)

  • Bu tarikate Ahmediiye, Bedeviyye ve Sütühiyye2 adları da verilir

  • Mısır halkının dini hayatını yaşamasında büyük tesirleri vardır. Haçlı seferler sırasında yardım ettikleri için halk arasında itibarları artmıştır. Mısırda çok yaygındır (Şaziliye’den sonra)

  • Silsile itibariyle Hz. Ali’ye ulaşır. Bedevî nur-i Muhammedî’den bahseden ilk tarikat piri sayılır. Bu yüzden Alevi-meşreb özelliğe sahiptir

  • Eserin adı “Vesaya”- Kur’an ve Sünnete bağlılığı anlatır

  • Tarikatta hırka, alem ve sancak rengi kırmızıdır. Sarıkları da kırmızı olur

  • Kalbî zikir esastır, ancak zaman zaman cehrî zikir de yapılır (kuudi veya kıyamî yapılmıştır). Zikir anında heyecana kapılıp birbirlerine sarılmalarına “BEDEVÎ TOPU” denir

  • Tarikata girmek isteyene bazı sorular sorulur, telkinde bulunulur ve mürid şeyhin şu sözlerini tekrar eder: “Allah benimle beraberdir. Allah bana bakmaktadır. Allah bana şahiddir”

  • Zilhicce ayının son haftasında Mısırda onu anmak için mevlid törenleri düzenlenir



  1. Desûkiyye:

  • Kurucusu Burhaneddin İbrahim b. Ebi’l-Mecd Desûkî (676). Şafii fıkhını tahsil etmiştir

  • Önce Rıfaiyye, sonra Sühreverdiyye tarikatlarına sülük etmiş, Şaziliyye’den icazet almıştır

  • Babası vefat ettikten sonra ısrarla halvethaneden çıkarıldı ve irşada başladı. Kendisi şeriata bağlı olmakla birlikte gizemli ve bir okadar da neşeli ve şatır bir meşrebe sahipti

  • Şeyhlerinin lakabıyla “Burhaniyye” olarakta adlandırılır. Bazıları Desukiiye’yi Bedeviyye’nin bir kolu olarak da sayarlar

  • Cehrî zikir ve riyazata önem verilir. Sonraki zamanlarda sema ve kıyam zikri de önem kazanmıştır. Zikir esnasında “ YA DAİM” zikri çekilir. Libasları yeşildir

  1. NAKŞİBENDİYYE:

  • Kurucusu Muhammed Bahauddin Nakşbend Buharî (791)

  • Abdülhalık Gücdüvani de Şah-ı Nakşbend de, hafî zikri cehrî zikre tercih etmiştir

  • Nakşibendiliğin 11 esası Gücdüvani tarafından tanzim edilmiştir:



  1. Vukuf-i zamanî:

  • Her an ve her halin muhasebesi yapılır. Huzurda (BAST HALİ) geçirilen zaman için şükür, gaflette (KABZ HALİ) geçirilen zaman için tevbe edilir.

  • Nefes alırken de verirken de dikkat MUHASEBE (zaman mefhumu önemli)

  1. Vukuf-i adedî:

  • Zikir sırasında sayıya riayet etmek, aklı dağıtmamak, konsantre olmak

  • Zikir asıl önemli olan kemiyyet değil, keyfiyettir

  • Ledün ilminin ilk mertebesi

  1. Vukuf-i kalbî:

  • İki türlü olur

  1. Zikreden sırf Allah’ı bilir, kalbinde başkası olmaz

  2. Zikir sırasında kalbine yönelmesi. Yani göğsün sol tarafına yönelmek. Bunun mantığı kalbi temizlemek. Nasıl Kabe’ye doğru namaz kılınıyorsa kalbi temizlemek istemenin işareti de kalbe yönelmek oraya doğru eğilip zikri yapmak

  1. Hûş der-dem:

  • Alınan her nefeste huzuru korumak

  • Nefesleri gafletsiz almak kalbi huzurla doldurur. Bu Allah’ın HAYY isminin tecellisidir (iki nefes arasında gafletten uzak kalmak her an Allah’la olmak)

  • Nefesini koruyan kişi mazi ve istikbal telaşesinden kurtulur “İbnu’l Vakt” olarak anılır

  1. Nazar ber-kadem:

  • Bakışlarını ayak uçlarına yöneltmek, yürürken sağa sola bakamak

  • İnsanın ilgisini dağıtır, kalbi soğutur. Kalbe gelen perde çevredeki lüzumsüz şeylerden dolayı gelir.

  • Göz, kalbin casusudur;gözün gördükleri kalbi meşgul eder. Göz bir fotğraf makinesi gibidir, çektiği filimleri kalbe gönderir-arşivlenir…

  • Ayağa bakmak tevazunun işaretidir, edebdir, sünnete uymaktır

  1. Sefer der-vatan

  • Halktan Halk’a sefer. Kötü ahlaktan kurtulup melekîleşme

  • Hz. İbrahim: Saffat Suresi 99’da “Ben Rabbime gidiyorum” buyurmuştur

وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ

  • Manevî bir yolculuk. Aslımıza doğru…

  1. Halvet der-encümen:

  • Celvette halvet; kalabalık içinde ama yalnız; halkın içinde ama Hakk ile birlikte! “EL KÂRDA, GÖNÜL YÂRDA”

  • Beden halkın arasında ama kalbi Hakla birlikte (Müzemmil8)

  1. Yâd-kerd:

  • Dilim kalble beraber zikri. Murakebe mertebesinde olan tevhid zikrini dille yapar. Böylece önce dilin, sonra kalbin pası sökülür. Murakebe’den müşahede mertebesine yüseliş

  • Tevhid kelimesinin “nefy-isbat” zikrinde dil damağa yapıştırılır ve nefes tutulur, kabl ile tevhid kelimesi söylenir

  1. Bâz-geşt:

  • Zikirde kendiliğinden hatıra geleni iyi ve kötü fikri kovmak

  • Nefes tutularak “nefy-isbat” zikrinde nefes salıverildikten sonra “ilahî ente maksudî ve rızake matlubî” (Allah’ım benim muradım sensin, Senin rızandır, başka bir şey değil”)demektir

  1. Nigâh-dâşt:

  • Muhafaza demektir, kalbte Allah harici birşeyin girmesini engellemek

  • İnsandaki hayal gücünün kendi kendini görevden azletmesidir

  1. Yâd-daşt:

  • Nigah daştı derinliğine anlamak

  • Zikirde mübalağa ederek huzur haline ermek

----

  • Şah-ı Nakşibend Hanefi bir sufîdir. Tarikatin en önemli konuları: SOHBET ve RABITA.

  • Sohbet:“Bizim yolumuz sohbettir”

  • Rabıta: “Şeyhin gıyabında şeyhle beraber olmak”

  • İmam Rabbani(1034) ile birlikte tarikat Hind diyarına kadar yayıldı. İmam rabbani ile birlikte Nakşibendî olan İbn Arabî’nin vahdet-i vücud teorisi “vahdet-i şuhud” a dönüştü.

  • Nakşibendilikte tarikat ayinine “Hatm-i hâcegân” denir ve gizliliğe riayte edilir. Tarikatten olmayanlar alınmaz

  • Hafî zikir esastır. Hz. Ebu Bekir’e ulaşan SIDDIKÎ bir yoldur




  1. Halvetiyye:

  • Kurucusu Abdullah Siracüddin Ömer b. Ekmelüddin Halvetî (800). Halvetiyye Zahidiyyenin bir koludur

  • Ömer Halvetî halvete büyük önem vermiştir, hatta kırk defa erbain (halvet) çıkardığı rivayet edilir

  • Osmanlı da İstanbul, Anadolu ve Balkanların en yaygın tarikatidir!!!

  • 30’dan fazla şubesi vardır. En yaygınları (4):

  1. Ruşeniyye:

  2. Cemaliyye:

  3. Ahmediyye:

  4. Şemsiyye:




  • Halvetten başka esma-i seb’a zikri ile tevhid zikrinin önemi büyüktür. Kalb tasfiyesi için masiva’dan uzaklaşıp zikr-i celâl ile meşgul olmak.

  • Seyr-ü sülükte ilerlemek için rüya tabiri de önemli

  • Yavuz ve Kanunî gibi sultanların çevresindeki ricallerden bazıları Halvetî idi. Tekkelerin kapandığı yıllarda İstanbul’da en çok Halvetiyye tekkeleri vardı

  • Avrupa ve Amerika da da faaldir (özellikle Cerrahiliğin faaliyetleri)




  1. Bayramiyye

  • Hacı Bayram Veli (833) tarafından kuruldu

  • Halvetiyye ile Nakşibendiyye tarikatlerinin prensiplerini birleştiren bir tarikat

  • Hacı Bayram Veli çiftçilik yapardı, müridlerini çalıştırırdı. Bu açıdan “AHİLİK ve MELAMET” meşrebine yakın idi

  • Cehrî usul üzerine esma zikrini benimser (Halvetiyye gibi)

  • 3 temel esasa sahip: CEZBEİ MUHABBET ve SIRR-I İLÂHΔ

  • Hacı Bayram Veli’den sonra Akşemseddin’in eserleri yön belirleyici olmuştur

  • Bir Türk tarafından Anadolu’da kurulan ilk tarikattır!!!

  • Tacları başta 12 dilimli ve kırmızı iken, Hacı Bayram Vel, onu değiştirmiştir: 6 dilimli ve beyaz çuhaya dönüştürdü. İlk başka tacın boyu uzun iken (Mevleviyye gibi) daha sonra kısaltılmıştır. Tacın başında bir gülü andıran düğme vardır (Hamîdüddin-i Aksarayî’nin şamdaki Bayezidiyye dergahına intisabını sembolize eder)

  • Bayramiyyenin 3 kolu:


B- TEKKELER VE ZAVİYELER:

  • Bir aksiyon ve fikir hareketi olarak ortaya çıkan Tasavvuf, tarikat biçiminde teşkilatlanmıştır. İlk başta “RİBÂT”, sonra “TEKKE” ve “HANKÂH” nâmıyla kurulmaya başlamıştır

  • Ribât= hudud boylarında bulunan yarı askerî, yarı tasavvufî kale ve hisar türünde müessese. İlk defa 150 yılında Abadan’da kurulur (Hasan Basrı’nin talebesi Abdülvâhid b. Zeyd tarafından). “Nefahat” adlı eserde, ilk ribat’ın filistinde REML’de kurulduğu söylenir. İran’da Ebu İshak Kazerûnî (426) 65 kadar ribat inşa ettirmiştir. Onlara Kazerûniyye veya İshakiyye adı verilmiştir. Bunlar daha sonra cihada duydukları aşktan dolayı birtakım mücahid grublar oluşturmuştur. 10 ve 11. Yy’da ribat kelimesi yerine hankah ve tekke kelimesi kullanılmıştır

Ribat yerine başka kelimelerde kullanılır:

  1. Tekke:

  • Dayanacak yer. Zikir ve ayin yapılan yer

  1. Hankâh:

  • Farsça tekke manasına gelen “hânegah”dan Arapçaya intikal edilmiştir. Hanahın büyüğü tekke, küçüğü zâviye. Tekke ve zaviyelerin ihityaçları bağlı blundukları hankahlar tarafınca karşılanırdı. Böylece hankah postunda oturan şeyh, tarikatın en büyük uzvu sayılırdı

  1. Dergâh:

  • Farsça “kapı eşiği” demektir. Tarikat mensubu şeyhlerle dervişlerin ikametgahı olan tekkelere ıtlak olunurdu

  1. Âsitâne:

  • Farsça “eşik ve dergâh” demektir. Büyük ve merkezi tekkeler için kullanılır

  1. Zâviye:

  • Tekkenin küçüğüne denilir. Şehir ve kasabaların ücra yerlerinde olan tekkelere verilen isim. Zaviye şeyhlerine “zaviye-dâr” denirdi



  1. Tekkelerin Sosyal Hizmetleri:



  1. Mescid ve cami gibi ibadet alanları

  2. Mektep gibi ilim öğrenme fırsatı sunar. Kuşeyri Risalesi, Avarif, Mesnevi, Mektubat-ı Rabbanı, el Fütuhatü’l Mekkiye gibi eserler okutulurdu)

  3. Meşveret. Dini ve ilmi sahalarda istişare yeri

  4. Kervasaray. Seyyah, hacı ve ziyaretçilerin barınabildiği yer

  5. Darül aceze. Hastaların, sakat, düşkün ve çaresizlerin bakımı yapılır

  6. İmaret. Fakir ve yoksulların karınları doyurulur

  7. İstihbarat. Haber alıp haber verme. Halktan idare, idareden halak iletilen mesajlar…

  8. Kütüphane. Alimlerin telif ettikleri eserleri bıraktıkları yer

  9. İltica yeri. Devlet tarafından takip edilenlerin ve mazlumların kaçıp sığındığı yer

  10. Vakıflar. Tekkeler sadaka-ı cariye ve hayrı ebedîleştirme amaçlı vakıflar kurmuştur



  1. Tekkelerde Eğitim:

Fütüvvet ve Ahîlik Teşkilatı:

  • Fütüvvet kavramı Hicrî 3. Asırda Horasan ve Nişabur bölgesinde kullanılmaya başlanılmıştır

  • Başkasını kendine tercih etmek, engin bir mürüvvete sahip olma anlamlarına gelir

  • Lügatta: yiğitlik, mertlik, cesaret anlamına gelir

  • Tasavvuf’da: diğergamlık (altruismus), cömertlik ve şefkat

  • Kehf 13 ve Enbiya 60’da fitye ve feta keliemelerine değinirler

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُم بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى

Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” Kehf 13


قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ

“Bir delikanlı işittik bunları anıyor adına İbrahim deniyormuş dediler” Enbiya 60,




  • Hadis: “Ali’den başka yiğit (feta), zülfikardan başka kılıç yoktur”

  • Bir genç (Müslümanda) bulunması gereken vasıfdır. Hz. Ali bunun en iyi örneğidir.

  • Gençleri ciddi manada bir araya toplayan ve mesleğe yönlendiren hareket. Zamanla iki kola ayrılmıştır “seyfî”(Hz. Ali’ye bağlanmıştır) ve “kavlî” (Hz. Ebu Bekir’e bağlanmıştır)

  • Fütüvvet Anadolu’da “Ahîlik” olarak teşkil etmiştir. Bunun sebebi İslam iktisadî hayatının müesseseleşmiş olmasıdır (Anadolu’ya münhasırdır)

  • Arapça kardeşim anlamındaki “ahî” veya Türkçe cömert anlamında olan “akı” kelimesinden türediği söylenir

  • Sufiler hırka ve taç, fetâlar ise şalvar ve şedd (kuşak) giyinirler (nefislerine hakim olduklarına işaret eder bu giyim)

  • Fütüvvetnameleri esaslarınu, ahlakî ve sosyal prensiplerini ortaya koyar, fütüvvete kabül şartları vardı. İlk nizamnameler, yani FÜTÜVVETNAME Sülemî Ebû Abdurrahman (412)

  • Fütüvvete girmek isteyen vefalı, doğru, emin, cömert, mütevazi ve tevbekar olmalı. İçki, zina, livata, yalan, gıybet ve hileden ise uzak olmalı = “ELİNE, BELİNE VE DİLİNE SAHİP OLMALI” prensibine göre belirlenir

  • Ahî cömert olmalı, kapısı sofrası daima açık omalıdır

  • Fütüvvet teşkilatı ilk defa Abbasî halifelerinden Nasır lidinillah (Miladi 1180-1225) taradından sosyal bir düzene sokulmuştur. Devletin nizamı bozulunca fütüvvet birliklerinden yararlanmıştır. Bağdatta Şeyhlerin şeyhi olarak bilinen Şihabuddin Sühreverdi (632)’ye bir kitab yazdırmıştır “Kitabü’l fütüvve”. Bütün fütüvvet birliklerini kendisine bağladı

  • Ahilik Anadolu’da hızla yayılmıştır (Sühreverdi Nasır tarafından Konyaya gönderilmiştir…)

  • Mal ve kalite kontrolü ve fiyat tespiti Anadolu Selçıklular zamanında bu birliklere aitti

  • 14.yy’dan sonra organize esnaf birlikleri hali almıştır

  • Osmanlı devletinin kurulmasında ahîlerin büyük rolü vardır. Birçok devlet erkanı ahilikten gelmiştir. Sultan Orhan ve Sultan 1.Murad’ın ahilik görevleri ve makamları vardı

  • Daha sonra tamamen iktisadî bir kurum haline gelmiştir. Ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşuyordu. Çıraklık iyice öğrenilmeden yükselme söz konusu değildi.

  • Ahi Baba ve Ahi Şeyh en büyük şeyh anlamındaydı


Ahî birliklerin iktisadî faydaları:

  1. Yamak, çırak, kalfa ve usta münasebetleri baba-oğul münasebeti gibiydi

  2. Üreticiyle tüketici arasında düzenli ticaret

  3. Kurdukları zaviyelerde sanat, kültü, konaklama ve turizme canlılık vermişlerdir

  4. Halkın örgütlenmesini sağlamışlardır. Esnafın haklarını korumuşlardır



BEŞİNCİ BÖLÜM: TASAVVUFÎ MES’LELER

  1. Tasavvufî Düşüncenin Mes’eleleri

  • Konuları VARLIK, BİLGİ ve İNSAN




  1. Tasavvufî Düşüncede Varlık




  • Varlığın birliği esası temeldir

  • İslamdaki tevhid anlayışını tasavvuf “tevhid ve birlik” olarak hayatının her safhasına yaymak istemiştir

  • Kaygı ve düşünceleri BİR’e indirmek, daima BİR’i görmek ve BİR’i mülahaza etmek demektir. Bir ile CEM olmak

  • Vahdet-i vucüd (İbn Arabi) veya vahdet-i şuhud (İmam Rabbani):

  • Bazen kaygı ve maksadların birlemesi

  • Hakk’ın iradesiyle kulun iradesi birlemesi VAHDET-İ KUSÛD

  • Bazen varlığın birlenmesi TEVHİD-İ VÜCÜD

  • Bazen sadece biri görmek VAHDET-İ ŞUHUD

  • Cüneyd: “Tevhid, kulun Allah’ın huzurunda bir karaltı, bir gölge gibi olmasıdır…”

  • Cüneyd’e göre TEVHİD: “Kadim’i muhdesden ayırmaktır”. Yani fena fillah, her şeyde ve her yerde Allah’ı görmek

  • Vahdet-i vücudu bazı sufiler şöyle ifade ederler: “ Hiç bir şey görmedim ki onda Allah’ı görmüş olmayayım

  • Vahdet-i şuhudu bazı sufilerin öyle ifade ederler: “Hiçbir şey görmedim ki ondan önce Allah’ı görmüş olmayayım




  1. Vahdet-i Vücûd:

  • Varlık birdir, o da Hakk’ın vücudundan ibarettir

  • Diğer varlıkların vucüdu onun varlığına nisbetle yok hükmündedir. O kaim bi nefsih’dir

  • Diğer bütün varlıkların vücüdları ona bağlıdır (onun varlığına bağlıdır)

  • Nasıl eşya olmadan gölge olmazsa, O’nun varlığı olmadan eşyanın varlığı düşünülemez

  • O’nun vücudunun yanında eşyanın vücudu “keen lem yeküm كأن لم يكن “ hükmündedir

  • Hakk’ın vücud denizin dalgalarıdır

  • Bistamî: “ Allah var idi, O’ndan hiçbir varlık yoktu” – كان الله و لم يكن معه شيء

  • Vahdet-i Vucudda birlik düşüncededir. Kalbin manevî seyri sırasında meydana gelir

  • Kalb masivadan ayırlırsa Hakk’ın esma, sıfat ve zılal nurlarına ayna olur. Bu esnada şiddetli sevgi ve aşk sebebiyle, sâlik akış ve gölgeleri Hakk’ın kendisi zannederek “ENE’L HAKK” demeye başlar – kul kendi fiillerinin Allah’In fiilleri gibi algılar! Kudsi HADİS: “ Kulum bana nafilelerle yaklaşır. Ta ki Ben onu severim. Ben onu sevince de onun görmesi, işitmesi, yürümesi, tutması BEN olurum. Kul, benimle görür, Benimle işitir, Benimle yürür, Benimle tutar.” Vahdet ve fena hali insana bu hissayatı verir. Aradaki perdeyi kaldırır!!!

  • Kamil olan bu mertebeye ulaşır. Çoğu zaman sekr halinde söylenen cümleler zor anlaşılır: Bayezid Bistami: “ sübhane ma a’zame şanî” (Ben kendimi teşbih ederim, benim şanım ne yücedir), “cübbemin içinde Allah’dan başka bir şey yok”

  • Hallacı Mansur: “ ENEL HAKK” demiştir3. Bu sözyle idama mahkum bırakılmıştır

  • Gazzali İhya’da varlık hakkında: “Varlık aleminde Allah’tan ve O’nun fiillerinden başka bir şey yoktur. Bütün kainat O’nun fiilleridir” diyerek kendinden önce sufilerin vahdet ve varlık anlayışını benimsediğini göstermiştir

  • İbn Arabi: “ Varlık bir tek hakikatten ibarettir. O da Allah’ın vücududur. Varlıkta görülen çokluk, dış duyuların meydana getirdiği zahiri olgudur.”

  • İbn Arabi Allah’ın alem ve eşya hakkındaki (ezelden var olduğunu ve bizi yaratacağını da ezelden bildiğini söyler) bu bilgisine “AYAN-I SABİTE” adı verilir




  1. Âyân-ı sâbite:

  • Dış alemde var olan eşyanın Allah’ın ilmindeki hakikatleri olup hariçte mevcut değildir- Allah’ın ilminde sabit olan yoklardır

  • Hakk’ın hüviyetiyle duyular alemi arasında yer alan bir varlık alanırdır

İbn Arabi yaratıkların ve eşyanın 3 safhası: Yaratma bu üç mertebeden ibarettir:

  1. Eşyalarda farklılık olmaksızın Allah’ın ilminde küllî olarak mevcut- şuun-i sabite/taayyün-i evvel

  2. Eşya ayan-i sabite halinde, birbirinden ayrılmış ve farklılaşmış bir vaziyette Allah’ın ilminde bulunur- varlıklar müşahhas şeyler – “taayyün-i sânî”

  3. Eşyalar ayan-i hariciyye halindedir. Eşya dış alemde tecelli ve zuhur etmiştir- “taayyün-i harici”

  • Ayan-i sabite aslında gölge varlıklardır, gerçek değil,Hakkın zuhur etmiş varlığıdır

  • Varlık sonradan sudur etmiştir ancak bütünün parçası olarak değil. Varlık “akl-ı evvel” den meydana gelir. İlk akıl tekdir, yapısında “kesret” istidadı bulunur (İbn Arabi)




  1. Merâtib-i Vücud veya Hazarat-i Hams:

  • İbn Arabi’nin ayan-i sabite ahriç beşli tasnifi vardır

1.Mertebe: LÂHÛT alemi ve gayb-ı mytlak mertebesi. Bu mertebede herşey Hakk’ın zâtında yok olmuştur. Ne sıfat, ne isim vardır, Allah henüz bu dairelere inmemiştir
2.Mertebe: CEBERÛT alemi. İlk mertebede toplu olan varlık bu mertebede açılmış ve tafsil üzeredir
3.Mertebe: MELEKÛT alemi. Şehadet alemine yakındır
4.Mertebe: NÂSÛT alemi. İlk üç alem gayb, bu alem şehadet
5.Mertebe: bunların hepsini kendisinde toplayan insan İNSAN-I KAMİL. İlk dört alem Allah’ın ism-i A’zamıdır. Bunların hepsi Allah’ı gösterir ve insanda da vardır. İnsan-i kamil bütün alemlerin özetidir. İnsan 1: Allah Ademi kendi suretinde yarattı


  1. Vahdet-i Vücûda Dair Şer’i Deliller:

  • Ali İmran 6; Zümer 43; Secde 11İ Tevbe 104; Vakıa 63, 68; Feth 10; Rahman 1, 63, 29




  1. Vahdet-i Vücûd İnancının Sonucu:

  • Beşer Allah’ı sadece sıfat mertebesinde idrak edebilir

  • Kibirden kurtarır

  • Müteşabih ayetler muhkem haline gelir

  • Yaratıklara şefkatlı ve merhametli olmayı sağlar

  • Allah’ın vücud birliği için ispat aramaz

  • Bu vahdet-i vücud inancını savunanlar: Konyevî, Mevlana, Yunus Emre…




  1. Vahdet-i Vücûdun Müşkili: Panteizm

  • Panteizm veya vahdet-i mevcut, vahdet-i vücudu doğru anlamaya engeldir

  • Panteistlere göre: Allah ile alem bir şeydir. Allah, mevcut olan şeylerin tamamından ibarettir. Tabiatı, bir nevi hayal sahibi bir vahdet tasavvur ederek ona ibadet ederler (Hegel, Spinoza, Dekaret). Auguste Comet: “Allahsız kainat, ruhsuz insan, cevhersiz eşya” olarak özetler Pentaizmi

  • “Allah’dan başka mevcut yoktur= tevhid-i mahz! Masivaya isnad edilen vücudun hakiki olmayıp hayali, vücudu hakikinin Allah ait olduğunu ikrar eder;

  • “Her mevcut Allah’tır” demek, şirk-i mahz’dır, varlıkta kesret, herkes Allah demiş oluruz. Bu huludur-ittihad-i vücuddur bu

Vahdet-i Vücûd ile panteizm’in farkı:



Vahdet-i Vücud ile vahdet-i mevcut arasında fark vardır. Bunları asla birbirine karıştımamak lazım. Bu yüzden bazı sufiler vahdet-i vücud yerine vahdet-i şuhudu kullanırlar!

Elmalılı: “ Bazı cahil mülhidler, panteizm, ittihad ve hulûl nazariyesini vahdet-i vücûd ve gerçek tevhid diye ele alarak “La ilahe İlla Hu” demek “La mevcuta illa Hu” demek olduğunda ısrar ve bunu “Her mevcut O’dur” manasıyla açıklar. Herşeyin mâverâsında Allah’ı görecek yerde, herşeyi Allah olarak görmek ister”

  1. Vahdet-i Şuhud:

  • İmam Rabbani vahdet-i şühûd düşüncesini sistemleştirmiştir. İmam Rabbani İbn Arabi’nin vahdet-i Vücud teorisine karşı çıkmıştır.

  • O dönemlerde EKBER ŞAH Hindu, İslam, Hırisyanlık, Yahudilik ve Zerdüştlüğü pantaizm çerçevesinde bir araya getirmeye çalışıyordu. Vahdet-i Vücudu o yönde yorumlayanlara karşı, tevhidi savunmak için bu teoriye karşı çıkmıştır!!!

  • “İbadet, taat, riyazat sayesinde ilahî aşk ve muhabbet kulu istilâ edince, vecd ve istiğfar hali, fenâ ve cem’ duygusu ortaya çıkar. Bu hale giren sâlik Allah’dan başkasını görmez” !Masiva kaybolur sırf Tek’i görür (Vahdet-i Şühud)---- İmam Rabbani bunu güneşin ışığına bakanın yıldızlara baktığında onları görmemesine benzetir!!!

  • Hallac ve Bistamının sözlerinden bu çerçevede söylendiğini söyler. “Sen çıkınca aradan, kalır sen, Yaradan” sırrrı gerçekleşir!!! “Ene’l Hakk= Hak Hakk’tır, ben değilim” demektir der.

  • İmam Rabbaniye göre eşya Allah’ın isim ve sıfatlarını tezahürürdür!

  • HEME O’st = Her şey O’dur yerine “HEME EZ-Ost= Herşey O’ndandır” demek daha doğrudur

  • Ona göre vahdet-i vücud ilme’l yakin, vahdet-i Şühûd ise ayne’l yakîn dir



  1. Tasavvufta Bilgi (Ma’rifet)

  • Marifet konusu, varlık konusuyla ilgilidir

  • Varlık ancak marifet sayesinde bilinir

  • İnsan Allah’ı kendisindeki “NEFHA” – ruh- sayesinde bilir

  • İlahî nefha vecd ile vahdete ulaşırsa, ilahî cevher aslına kavuşur, birlik ortaya çıkar

  • Marifet= zat-ı kibriya’yı tanımaktır

  • Varlık Allah ve O’nun fiillerinden ibarettir. O’nun zaatını ancak sıfat ve fiillerinden mümkündür

  • Allah’ı aklımızla değil, Allah’ın kendisini tanıtmasıyla olur. İbadet ve taat sonucu kalbe gelen keşf, ilham ve manevî yükseliş ile olur ancak. Bu yüzden keşf ve ilham mutasavvıflar için akıl gibi veya daha üstün bilgi kaynağı sayılmaktadır

  • Gazzaliye göre yakına da ilahî keşf sayesinde ulaşılır

  • Hak Teala bu bilgiyi has kullarına vasıtasız vermektedir, LEDÜNNÎ bilgi. Peygamber bilgisiyle alimin ilhamın kaynağı aynıdır ama faklı algılanır. Veli nerden nasıl geldiğini bilmez, Peygamber bilir

  • İmam Gazzali bu konuyu en sistematik şekilde incelemiştir. İhya-u ulum’id-Dîn adlı eserinde “Kitabu Şerhi Acaibu’l-Kalb” adlı bölümünde bunu bilgi kaynağı olarak ele alır:

  • Hakikatin tecellisi kalptedir. Bilgilerin hakikatleri levh-i mahfuzun aynasından kalb aynasına yansır.Bu perde bazen kaldırılır. Bazen uykuda, bazen sekr’ de. Bu perdenin tamamen kalkması ölüm demektir. .. (perde açılır ve ilahî kaynaktan bilgi gelir, hızlı şekilde, şimşek gibi)

  • Masiv’dan kurtulana Allah yönelir ve nuruyla tecelli eder, bu yüzden ilham tahsil ile elde edilen bilgiden daha değerlidir!!! (O’nun rahmeti kalbe saçılır, parlar, nurlanır…)

  • Bunu için kendini iyi hazırlaması gerekir. Yalnız kalma, halvet, ibadet zikir… dünyadan elini ayağını çekmek

  • İbn Arabi: “Sufilerin bilgsi, peygamberlere vahiy getiren kaynakla aynıdır”



  1. Tasavvufta İnsan

  • Tasavvuf eğitimi, Seyr-ü sülük’ün konusu İNSANDIR

  • İnsan yaratılış itibariyle yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Ayrıca insanda Rabbanilik vardır “Ben Adem’i yaratılışını tamamladığımda ona ruhumdan üfürdüm”4 buyurmaktadır, “Ruh Rabbimin emrindedir” İnsan şereflidir.

  • Allah insanı “ahsen-i takvim” üzerine yaratmıştır. Ruh, ahlak ve maneviyat açısından

  • Mutasavvıflara göre İnsan “nüsha-i kübra”/ “Zübde-i Alem”- alemlerin sureti insanlarda toparlanmıştır (insan küçük almedir)

Şeyh Galip: “Hoşça bak zatına kim zübde-i âkemsin sen; Merdûm-i dîde-i ekvân âdemsin sen”

  • İnsan en mükerrem yaratıktır İsra 70: “Biz insanoğlunu en mükerrem surette yarattık” وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ




  • Filozoflara göre: “Konuşan hayvan (natık); Mutasavvıflara göre: “Hayvan-ı âşık”

  • İnsan melek ve hayvan arası varlıktır: Melekteki akıl (insana emanet verilmiştir- akıl), hayvandaki nefs ve şehvet. İnsanda bu yüzden hayra ve şerre yatkınlık vardır.



  1. İnsanın Manevî Yapısı:

  • Filozof ve Sufilere göre insanın manevi yapısı: “kalb, nefs, ruh ve akıl” dan oluşur

  1. Kalp:

  • İç ve öz anlamındadır, bir şeyin altını üstüne getirmek

  • Sol göğüste bulunan et parçası (kalb-i sanevberî)- maddi kalb, diğer anlamda: “Rabbanî ve ruhanî bir latifedir”

  • İbn Arabi: “Nefs-i nâtıka ile ruh arasında yer alan nûranî bir cevherdir. İçi ruh, bineği de nafs-i hayvanîdir”

  1. Nefs:

  • Bir şeyin varlığı, özbenliği. Kötü huyların mahalli

  • Yaptığı çirkinlikleri güzel gösterir

Naziat 40-42:” فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى “Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır”

  • Nefs kötülüğü çokca emreder

  1. Ruh:

  • Can ve hayat demektir. Rabbani ve ilahî latifedir. Allah ruh vasıtasu-ıyla tene ve bedene hayat vermekte

  • Uyku halinde ruh yükselir ve bedenden ayrılır

  • Ruh ilahÎ menşelidir: Hicr 29: فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِين

  • Ruh hakkında pek bir bilgiye sahip değiliz

  • Filozoflara göre ruh ile nefis aynı şeydir (bazılarına göre). Nefs, ruhun alt kademesidir. Ruh ile maddenin birleşmesi sonucundan okuşur nefs. Bu yüzden psikolojinin incelediği ruh değil, nefs PSİ’dir.

  • Bazı Mutasavvıflara göre ruh ile nefs ayrı şeylerdir ve birbirini esaret altına almaya çalışırlar

  1. Akıl:

  • Algılama ve idrak kabiliyeti

  • 2tür akıl vardır: a) eşyanın hakikatini bilmek için akıl, b) ilimleri kavrayan, hadisde “Allah’ın ilk yarattığı akıldır” dediği AKIL

  • Mutasavvıflar genelde akıl yerine kalp kelimesini kullanırlar

  • BİR RUHTA ŞEHVET GALİP GELİRSE NEFS

RUH YENERSE AKIL

RUH İMAN ÖZELLİĞİNE SAHİP İSE KALP” adını alır

  • Hakîm Tırmızı “Beyanü’l- fark” adlı eserinde Kur’an’daki sadrı, kalb, fuad ve lübb karamlarını açıklar:

  1. Sadır: her türlü vesvesenin ve sıkıntının yeri. Bazen daralır bazen genişler. Nefsi emarenin idare makamıdır

  2. Kalp: sadrin içidir.İman nurunun, takvanın merkezidir. Kalp kandil, tkva ve yakin nuru

  3. Fuad: Fuad kalbin ortasında. Marifet, havatır ve rüyet mahallidir

  4. Lübb: tevhid nurunun kaynağıdır



  1. İnsan-ı Kamil:

  • İnsan-ı kamil, hazarat-ı hams ve meratib-i vücûd’u kendinde bulunduruna denir

  • Hallacı Mansur’a göre “Allah âdemi kendi suretinde yarattı” hadisinden yola çıkarak Allah’ın kendi nefsinde kendisi için tecelli ettiğini söyler. Bu düşünce daha sonra İbn Arabi’nin “insan-ı kamil” düşüncesine zemin hazırlamıştır

  • İbn Arabi’ye göre alem ilk önce cilası vurulmamış bir ayna gibi ruhsuzdu. Adem bu cılasıs aynanın ve ruhsuz dünyanın cilası ve ruhu olmuştur. İnsan küçük almedir, alemin kendinde aksettirir. İnsanı kamil Allah’ın bütün sıfatlarını bilen tek varlıktır. İnsan-ı kamil Adem henüz balçık iken Peygamber olan Muhammeddir!, hakikat-i mıuhammediyye. Eğer şnsanı kamil olmasa Allah bilinemezdi

  • Aziz Nesefî ilk defa “İnsanı Kamil” adlı farsça eser kaleme almıştır. Ona göre insan-i kamil: “Şeriat, tarikat ve hakikatte tam olandır” ve der ki: “Kamil insan, iyi söz, hareket, ahlak ve bilgide tam olandır(…). Kamil insana birçok isim verilmiştir: Şeyh, Hâdî, Mehdî, ârif, imam, hal,fe ve sahib-i zaman. İnsan-i kamil cihanı gösteren aynadır!!!”

  • İnsan-ı kamil ilahÎ tecellilerin temsilcisidir. Bu yüzden Onu tanımak Allah’ı tanımak demektir: KENDİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR” denir

  • Aziz Mahmud Hüdayi: “İnsan-ı Kamil cümlenin ruhudur. Cümleyi cami olup cümlenin hakkını verendir. HALKTA HAKKI, HALKTA HALKI GÖREN ve Hakk’ın da halkın da hukukunu eda etmeye çalışandır”



  1. AMELÎ TASAVVUFUN MES’ELELERİ:

  1. Keramet, Rüya ve Ricalü’l Gayb:

  1. Keramet:



1 Müridin riyazeti için gereken hususlar:

  1. Şeyhini kendinden üstün görmelidir (usta çırak ilişkisi gibi Mürid şeyhinden bir şey öğrenme arzusu ile dolu olmalıdır yoksa verim alamaz)

  2. Mürid zeki olmalı. Şeyhin işaretlerini (rumuzlarını) anlamalı

  3. Şeyhe itaat etmeli

  4. Bütün malını ve mülkünü şeyhinin emrine vermelidir

  5. Canını bile vermeye razı gelmelidir

2 Riyazatı sırasında dama (sütüh) çıkıp gözleri kor gibi kızarıncaya kadar güneşe bakması sebebiyle verilmiştir bu isim

3 Enellah ile Enel Hak arasında fark var. Hakk Allah’In zatına değil tecellilerine verilen isimdir

4 فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ Hicr 29 ve sad 72: ““Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.”


www.ti-enterainment.com




Yüklə 93,46 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin