Türk edebiyati-10 uygulama defteri



Yüklə 136,41 Kb.
tarix11.01.2018
ölçüsü136,41 Kb.
#37542

TÜRK EDEBİYATI-10 UYGULAMA DEFTERİ



KONU

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI

1-XI-XII Yüzyıllarda İslamiyet ve Türk Kültürü

2-İslami Dönemde İlk Dil ve Edebiyat Ürünleri

-Kutadgu Bilig


-Atabet'ül-Hakayık
-Divan-ı Hikmet
Divan ü Lugat'it-Türk


TÜRK EDEBİYATI

..........

Türk edebiyatına ısındırmak için zihnî ve ruhî hazırlığa ihtiyaç vardır. Bir İçere anlaşıldı ve zevkine varıldı mı, eski Türk edebi­yatı gözlerimizin önünde yeni ufuklar açar.

İslâmî devir Türk edebiyatı, bu devir Türk sanat ve medeni­yetini aydınlatan bir ışıktır da. Bu edebiyatta ele alınan başlıca konular: a) Din, daha ziyade tasavvuf, b) Savaş (Gaza), c) Aşk ve yaşama sevinci, ç) Tabiat, d) Sanat: mimarî, musikî v.s. dir.

Mevlânâ ve Yunus Emrefden itibaren, Anadolu'da Tann ve insan sevgisini işleyen çok zengin bir tasavvuf edebiyatı gelişmiştir. Atalarımız asırlarca bu sevgi ile beslenmiştir. Türkiye'de Kur'an'dan sonra en çok Mevlânâ'nın Mesnevî'si okunmuştur. Mevlânâ, eserlerini devrin kültür geleneğine uyarak Farsça yazmış olmakla beraber, aslen Türktür. Şahsiyeti, tarikati ve tesiri koca bir çınar gibi Türk topraklarında büyümüştür. Mevlânâ, dünyanın en büyük şair ve mistiklerinin yanında yer alacak bir dâhidir.

Türkiye Malazgirt savaşından sonra yapılan yüzlerce savaş sayesinde bir Türk vatanı olmuş ve korunmuştur, islâm imanı ile yoğrulan bu savaşlara "gaza", onlara katılanlara "gazi" adı verilir. Anadolu Türk edebiyatında "gaza" ve "gaziler"i tasvir eden yüzlerce eser yazılmıştır. Onlar eski Türk destanlarının de­vamıdır. "Gazavatnâme" adını alan bu eserler Anadolu Türk dev­letinin nasıl kurulduğunu anlatır.

Türk halk ve aydın edebiyatında aşk ve yaşama sevinci de geniş bir yer tutar. Sosyal tabakalan, dilleri ve üslûpları ayn ol­makla beraber, Karacaoğlan ile Nedim, bu konuda birleşirler. Di­van şiiri, baştan sona aşk ve yaşama sevincini ifade eden şiirlerle doludur.

Türklerde tabiat ve sanat zevki çok yaygındır. Bunu min­yatür ve mimarî sanat eserlerinde gördüğümüz gibi, edebiyatta da görürüz. Eski Türk edebiyatında ölüm ve fânilik duygusuna da sık sık rastlanz. Fakat bunlar Tanrı, hayat, aşk ve tabiatın güzelliğini daha derin bir şekilde hissettiren bir fon müziği vazife­sini görürler.

Eski Türk edebiyatında insanı yücelten, sevmeğe, iyilik yap­mağa, yaşamağa, düşünmeğe sevkeden konular ön planda gelir.

Biz de bugün onu incelerken, bu tarafları üzerinde durmalı; ses, kültür, hafıza ve zevkimize eski şairlerimizin güzel beyit ve mısralarını katarak, ruhumuzu zenginleştirmeliyiz.

............... Mehmet Kaplan
(Aşağıdaki soruları metne bağlı olarak cevaplayınız.)

1-İslâmî devir Türk edebiyatında işlenen başlıca konular nelerdir?
2-Yunus Emre ve Mevlânâ’nın Türk toplumu için önemi nedir? Anlatınız.

3-Eski Türk destanlarının devamı tarzında kabul edilen eserin adı nedir? Önemini açıklayınız.

4-Halk edebiyatı temsilcisi Karacaoğlan ile Nedim’i birleştiren konu nedir? Anlatınız.

XI-XII Yüzyıllarda İslamiyet ve Türk Kültürü
Türkler X. yüzyılda İslâmiyeti kabul ettikten sonra Türk dili ve edebiyatında değişiklikler görülür.

İslâmî devir Türk edebiyatının ilk ürünleri XI ve XII. yüzyıllarda ortaya çıkar. Bunlardan ilki, Karahanlı Devleti zamanında Hakaniye Türkçesi ile yazılmış olan Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig'idir. Aynı yüzyılda yazılmış bulunan Kâşgarlı Mahmut'un Divânü Lûgati't-Türk'ü de İslâmî devir Türk edebiyatının ilk ürünlerindendir. Bu eserler arasına XIII. yüzyılın başında Yüknekli Edip Ahmet'in kaleme aldığı Atabetü'l-Hakâyık'ı da katmak gerekir.

XII. yüzyılda Orta Asya'da Ahmet Yesevî ve Hakim Süleyman Ata, dinî-tasavvufî halk şiirinin ilk güzel örneklerini vermişlerdir.

İlk İslâmî eserlerin meydana getirildiği bu yüzyıllarda edebiyatın her alanında bir ikilik bulunmaktadır. Bu da, geçiş döneminin bir özelliğidir.


Genel Özellikleri

a) Türk edebiyatı bu yüzyıllarda bir geçiş dönemi yaşar. Bir yandan, eski edebiyat anlayışı sürdürülürken, öbür yandan yeni medeniyetin edebiyat anlayışına uygun eserler verilir.

b) Dilde Arapça ve Farsça kelimeler görülür.

c) Uygur alfabesi yanında, Arap alfabesi de kullanılır.

d) Şiirlerde, hem millî nazım birimi olan dörtlük, hem de yeni şiirin nazım birimi olan beyit kullanılmıştır.

e) Hece vezni ile birlikte aruz veznine yer verilmiştir.


SORULAR
1-Türkler İslamiyeti hangi devlet zamanında ve hangi savaşla birlikte kabul etmeye başlamışlardır?

2-Maveraünnehir hakkında bilgi verin?


3-İlk İslam Kültür merkezleri hangi şehirlerdir?

4- XI-XII Yüzyıllarda İslamiyet ve Türk Kültürü ile ilgili aşağıda verilen bilgileri doğru yanlış durumuna göre cevaplayın?

-Dilde sadece Arapça kelimeler görülür.( )

-Uygur alfabesi yanında, Arap alfabesi de kullanılır.( )

-Şiirlerde, hem millî nazım birimi olan dörtlük, hem de yeni şiirin nazım birimi olan dörtlük kullanılmıştır. ( )

-Hece vezni ile birlikte aruz veznine yer verilmiştir.( )
YUSUF HAS HÂCİB VE KUTADGU BİLİG
11. yüzyılın başlarında Balasagun'da doğmuş olan Yusuf Has Hâcib asil bir aileye mensuptur. Balasagun'da yazmaya başladığı Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) adlı yapıtını 1069 yılında Kaşgar'da tamamlayarak Karahanlı hakanlarından Ebû Ali Hasan ibn Süleyman Arslan Hakan'a sunmuştur.

Kutadgu Bilig, her iki Dünya'da da mutluluğa kavuşmak için gidilmesi gereken yolu göstermek maksadıyla yazılmıştır. Yusuf Has Hâcib'e göre, öteki Dünya'yı kazanmak için bu Dünya'dan el etek çekerek yalnızca ibadetle vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir insanın ne kendisine ne de toplumuna bir yararı vardır; oysa başkalarına yararlı olmayanlar ölülere benzer; bir insanın erdemi, ancak başka insanlar arasındayken belli olur. Asıl din yolu, kötüleri iyileştirmek, cefaya karşı vefa göstermek ve yanlışları bağışlamaktan geçer. İnsanlara hizmet etmek suretiyle faydalı olmak, bir kimseyi, hem bu Dünya'da hem de öteki Dünya'da mutlu kılacaktır.

Yusuf Has Hâcib bu yapıtında bilimin değerini de tartışır. Ona göre, alimlerin ilmi, halkın yolunu aydınlatır; ilim, bir meşale gibidir; geceleri yanar ve insanlığa doğru yolu gösterir. Bu nedenle alimlere hürmet göstermek ve ilimlerinden yararlanmaya çalışmak gerekir. Eğer dikkat edilirse, bir alimin ilminin diğerinin ilminden farklı olduğu görülür. Mesela hekimler hastaları tedavi ederler; astronomlar ise yılların, ayların ve günlerin hesabını tutarlar. Bu ilimlerin hepsi de halk için faydalıdır. Alimler, koyun sürüsünün önündeki koç gibidirler; başa geçip sürüyü doğru yola sürerler.

Yusuf Has Hâcib, astronomi bilimini öğrenmek isteyenlerin, önce geometri ve hesap kapısından geçmesi gerektiğini söyler. Aritmetik ve cebir, insanı kemâle ulaştırır; toplama, çıkarma, çarpma, bölme, bir sayının iki katını, yarısını ve kare kökünü alma işlemlerini bilen, yedi kat göğü avucunun içinde tutar. Her şey hesaba dayanır.

Bir siyasetnâme veya bir nasihatnâme olarak nitelendirilebilecek Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hâcib'in ve içinde yetiştiği çevrenin ilmî ve felsefî birikimi hakkında çok önemli bilgiler vermektedir. Platon'un devlet ve toplum anlayışı çok iyi bilinmekte ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Bilimin ve bilginlerin değeri anlaşılmıştır; bilim, güvenilir bir rehber olarak düşünülmektedir.


SORULAR
1-Kutadgu Bilig………………………….anlamına gelir.
2-Alegorik eserin tanımını yaparak Kutadgu Bilig’in alegorik eser olup olmadığını yazın?

3-Yusuf Has Hacip hakkında bilgi verin?

4- Kutadgu Bilig hangi nazım biçimiyle ve ölçüyle yazılmıştır.


5- Kutadgu Bilig’in nüshaları hakkında bilgi verin?


6- Kutadgu Bilig’in dil ve söyleyiş özelliklerini yazın?

7-İslâmiyet etkisinde yazılmış ilk eser sayılan Kutadgu Bilig’le ilgili verilen bilgilerin doğruluğunu değerlendiriniz. (D) (Y)

- Sanatçısı Yusuf Has Hacip’tir. ( )

- Hakaniye Lehçesiyle yazılmıştır. ( )

- İslam kültürünün izleri görülür. ( )

- Eser mesnevi biçimiyle yazılmıştır. ( )

- Tümü aruz ölçüsüyle yazılmıştır. ( )

- Didaktik bir eserdir. ( )
"Memleket tutmak için (bağımsızlık) çok asker ve ordu lazımdır; askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır." "Bu malı elde etmek için, halkın zengin olması gerektir; halkın zengin olması için de, doğru kanunlar konmalıdır."

8-Kutadgu Bilig'den alınan bu metinde bir ulusun mutlu olması için dört ilke öne sürülüyor. Bu ilkeleri sırasıyla yazınız.
9-Aşağıdaki cümlede boş bırakılan yerlere yazarın ismini ve eserinin adını yazınız.

................................., Balasagun’da dünyaya gelmiştir. Soylu bir aileye mensuptur. Memleketinde bilgisi, ahlâkı ve fazîleti ile sayılan, sevilen bir insan olmuştur. ................. .............................. isimli eserini 1070 yılında Kaşgar’da tamamlayarak Karahanlı hükümdarı Tavgac Buğra Han’a sunmuştur. İyi bir düşünür olan yazarımız, ilgili eserinde düşünce ile şiiri birleştirmiştir.



MESNEVİ NAZIM ŞEKLİ ve ÖZELLİKLERİ

"Mesnevî", edebiyat terimi olarak ilk kez İran'da kullanılmış, fakat ilk örnekleri Arap edebiyatında verilmiştir.Türk edebiyatına ise İran'dan geçmiş ve 11.-19. yy.lar arasında bu nazım şekli ile pek çok eser verilmiştir... "Mesnevî" sözcüğünün köküne inecek olursak, Arapça'dan (s,n,y kökünden) gelmiştir.

Mesnevî, kendi arasında kafiyeli beyitlerden oluşmuş bir nazım şeklidir (aa/bb/cc...). Beyit sayısı bakımından hiçbir kısıtlayıcı kurala bağlı değildir, iki ile on binlerce beyit arasında değişen bir genişliktedir. Gerek beyitler arasında kafiye bağlantısı bulunmaması gerek beyit sayısının sınırlı olmaması, şairlerin işledikleri konuyu istedikleri kadar genişletmelerine imkân sağlamış, bu yüzden de çok kullanılan bir nazım şekli olmuştur.

Yalnız, uzun olduğu için aruzun kısa kalıplarıyla yazılması genellikle tercih edilir.Hatta, aruzun fe'ûlün / fe'ûlün / fe'ûlün / fê'ûl kalıbına, Şehname vezni de diyoruz.Nedeni, İran Edebiyatında verilmiş olan bu eserin mesnevî nazım şeklinde verilmiş ilk olgun eser olmasıdır...



Mesnevî denilince akla iki isim gelir:

Birincisi, az önce dediğim Şehname'nin yaratıcısı, İran Edebiyatının ünlü isimlerinden Firdevsî; ikincisi ise Anadolu'da yuazılmış mesnevîlere örnek teşkil etmiş ve bu ürünleri etkilemiş, Mesnevî adlı eseri olan Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'dir...

Mesnevînin yazılış planına da bakacak olursak, üç bölümden ibarettir.
Bu bölümler:

-Giriş,
-Konunun işlendiği,
-Bitiş bölümüdür...


Giriş Bölümü de şu sırayla oluşmaktadır;

1. Besmele
2. Tevhîd (Tanrı'nın birliğini konu edinmiş şiir)
3. Münâcât (Tanrı'ya yakarış)
4. Na't (Hz. Peygambere'e övgü)
5. Mi'râc (Hz. Peygamber'in Mirac'a çıkması)
6. Mu'cizât (Peygamberimizin mucizeleri)
7. Medh-i Çehâr-yâr (Dört halifeye övgü)
8. Padişah için övgü
9. Devlet büyüğüne övgü
10. Sebeb-i te'lîf (Bu bölüme "sebeb-i terceme" de denilebilir.Bu bölümde eserin yazılış ya da çevriliş amacı üzerinde durulur.Bir çeşit önsöz gibi..)

Konunun işlendiği bölümde değinilecek nokta ise, konusuna göre mesnevîlerdir...


Konusuna göre mesneviler;
- Dinî mesnevîler
-Tasavvufî mesneviler
-Ahlakî mesneviler
-Ansiklopedi niteliği taşıyan ya da belli alanlarda bilgi veren mesneviler...


Bitiş bölümü de genellikle belli bir sırayı izler:

1. Tanrı'ya "hamd ü sena" ve dua;
2. Sultana övgü ve saltanatının devamı için dua;
3. Şairin eseriyle ve şairliğiyle övünmesi;
4. Tanınmış mesnevi şairleri ve eserlerini anma;
5. Şairin eserine verdiği ad;
6. Hasetçilere, acemi ve dikkatsiz müstensih (= bir eseri aslına uygun
olarak kopya eden kişi)lerle metni doğru dürüst okuyamayan okuyuculara yergi, bunların esere vereceği zarardan Tanrı'ya sığınma;
7. Mesnevinin beyit sayısı;
8. Mesnevî'nin yazılışıyla ilgili tarihler;
9. Okuyucudan hayır dua isteme;
10. Mesnevinin vezni.



SORULAR:

1-Konusuna göre mesneviler nelerdir?

2-Mesnevi denilince aklımıza hangi isimler gelir?

3-Edebiyatımızdaki ilk mesneviyi ve yazırının adını yazın?

4-İslam tasavvufu Türkler arasında ne zaman ve nasıl yayılmıştır?

 



ATEBETÜ'L HAKAYIK VE EDİP AHMET

İslami dönem Türk edebiyatında, yine Karahanlılar sahasında yetişmiş ikinci önemli yazar Edip Ahmed'dir. Edip Ahmed'dir. Yüknek şehrinde doğduğundan Edip Ahmed İbn Yükneki diye de anılmaktadır. Kendisinin doğuştan kör olduğunu, zayıf olarak
doğduğunu da eserinde "toga körmez erdi edipning
közi" diye söyler geçer. Edip Ahmet’in bu eseri yazarken Kutadgu Bilig’den etkilendiği bilinmektedir.


Atebetü'l Hakayık, hakikatlerin eşiği manasına gelmektedir. Eser, Dâd Sipehsâlâr Mehmed Beğ adlı bir Türk beyine sunulmuştur. Bütünü gazel şeklinde söylenmiş, 40 beyit ve 101 dörtlük olmak üzere 484 mısra tutarındaki eser, Türk dili, tarihi, edebiyatı araştırmalarında büyük öneme sahiptir. Eserde konu tamamiyle dini ve ahlakidir. Edip Ahmed, öğretici bir vaaz ve nasihat kitabı yazmak istemiş, eserini İslam ahlakçısı hüviyetinde yazmıştır.

Eserde, dindarlığın fâziletlerinden, ilmin mutluluğa götüren yol oluşundan, cömertliğin bütün ayıpları, kirleri yıkayan, hatta şeref, şan ve güzellik artırıcı bir tabiat olduğundan, tevazuun iyiliğinden, kibrin ve ihtirasın kötülüğünden bahsedilmiştir. Bu gibi örnekler daha da artırılabilir.
Özet:

Eser Sipehsalar Mehmet Bey adlı bir Türk Beyine sunulmuştur.

Atabet’ül Hakayık ‘’hakikatler eşeği’’ anlamına gelir.

Aruz vezniyle mesnevi tarzında yazılmıştır.

Didaktik bir eserdir.

Cömertlik,doğruluk,ilim gibi konular işlenmiştir.

Eserde 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir.

Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir.

Eserin dili biraz ağıdır.Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır.

Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.



SORULAR:

1-Edip Ahmet hakkında bilgi verin?

2-Atebetü'l Hakayık …………………………anlamına gelir.
3- Atebetü'l Hakayık………….vezni ile dörtlükler halinde yazılmıştır.
4- Atebetü'l Hakayık’ın şekil özellikleri nelerdir?
5-Yüknekli Edip Ahmet hangi eseriyle tanınmıştır? Bu eserin anlamını yazınız.


6-Yüknekli Edip Ahmet bu eserinde hangi konuları işlemiştir? Yazınız.

DİVAN-I HİKMET VE AHMED-İ YESEVİ
Hayatı

Hoca Ahmet Yesevi, Ortaasya'dan Balkanlara Türklüğümüzü Müslümanlığımızı borçlu olduğumuz büyük veli...

"Dil" imizin gelişmesini, zenginleşmesini O'na borçluyuz.

"Din"imizin sapık görüşlerden arındırılmış, doğru yorumunu O'na borçluyuz.

"Milli Kültür " ümüzün inançlarımıza sımsıkı bağlı oluşumunu O'na borçluyuz.

O'nun yaşadığı çağda Ortaasya Türk toplulukları İran üzerinden gelen dini ve kültürel bir istilanın tehdidi altında idi. Göçebe/Yerleşik, dağınık Türk topluluklarının hepsi İslamiyet'e girmiş değillerdi. İslamiyete girenler de, henüz bu yeni dinin esaslarını tam özümsememişlerdi. Hoca Ahmet Yesevi, tam bu sırada ortaya çıktı. Bilgili, görgülü bir aile ortamında dünyaya gelmişti.İyi bir eğitim görmüş; bölgenin ilim merkezi Buhara Medresesi'nde din ilimlerini ve zamanın diğer bilgilerini tahsil etmiş; devrin büyük bilgini Yusuf Hamedani'den "Tasavvuf" dersleri almıştı. Hz. Ali soyundan geliyordu.

Kazakistan'ın Sayram kasabası'nda doğdu.Doğum tarihi tam olarak bilinmiyor. Babası İbrahim Ata ( Şeyh İbrahim ), annesi İbrahim Ata'nın bağlılarından Sayram'lı Musa'nın kızı Ayşe Hatun..

İsmi Ahmet, lakabı "Yesevi".. Yesi'li Ahmet / Ahmet Yesevi.. Künyesini, doğduğu yer olan Sayram'dan değil, ilk öğrenimini yaptığı; müfekkiresinin oluştuğu, ününü ve hizmetlerini kıt'alar ötesine taşıyacak fikri yoğunluğun saf, temiz, gencecik sinesine yüklendiği "Yesi"den aldı.

İlk öğrenimini "Yesi"de yaptı.Arslan Baba'ya intisab etti.Bu ilk öğretmeninin irtihalinden sonra ünlü mutasavvıf Yusuf Hemedani'ye bağlandı.O devrin ilim merkezi Buhara'ya geldi. Buhara medresesinde İslam İlimleri tahsil etti.Bir taraftan O devrin bütün ilimlerini en üst seviyede tahsil ederken, diğer yandan ünlü Hemedani'den manevi eğitim aldı. Ahmet Yesevi şeyhinin vefatı üzerine Buharada bir süre kaldı, olgunlaşmasını burada tamamladı. Daha sonra Yesi'ye döndü.Ömrünün sonuna kadar orada kaldı.10 binlerce öğrencisini orada yetiştirdi. Sadece Maveraünnehir değil, bir eliyle uzakdoğuyu, diğer eliyle Avrupa içerilerini ve bu ikisi arasında kalan ne kadar "bölge","ülke" varsa oralar insanını Kur'an ve Sünnet temelinde tutacak "Müfredat"ını, "Program"ını orada geliştirdi, pekiştirdi.Böylece Yesi, Ahmet Yesevi'ye hem O'nu barındıran bir kutlu beşik; hem bildiklerini öğrencileri üzerinde deneyerek tecrübeye dönüştürdüğü bir labaratuvar; hemd e ilk Hoca'sından aldığı "Emanet-i Peygamberi"yi bir dönülmez iman, sarsılmaz irade ve hayat veren ideolajya olarak bilediği atölye oldu.
Fikirleri

Hikmet Metodu" Hoca Ahmet Yesevi ve takipçilerinin "İslamı Tebliğ" metodu sevdirici, bütünleştirici, okşayan-teşvik eden-ısındıran, güleryüzlü bir metod idi. O'nun İslamiyete "Hikmet" metoduyla davet ilahi emrine tam mutabık şiir, deyiş/söyleyiş ve anlatımlarına "Hikmet" adını vermesi sebepsiz değildir.Nitekim bugün Kültür Bakanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından neşredilen "Hikmet" kitaplarında yer alan şiir ve deyişlerinde Ahmet Yesevi "Kuran" ve "Sünnet"e tamamıyla sadık çağrılar, tembihler, ikazlar yapmakta; fakat bu davet ve ikazları gönüllere hitabeden bir tarzda sunmaktadır.Bu metot, Kur'anın yukarıda ifade edilen ayette özetini bulan İslami tebliğ usulünün ta kendisi olduğu gibi; İslami tebliğdeki "İnsanlara akılları ve anlayış seviyeleri"ne göre hitabedilmesi prensibinin de gereğidir.O'nun;



"Nice desem, işitici-bilen hani Habersize desem, gönlü karışır, dostlar"

deyişi, bu konudaki hassasiyetini gösterir.


Yesevi Dini Tasavvufi Türk Halk şiirinin kurucusu sayılır.
Divan-ı Hikmet

12. yüzyılda Türk tasavvufunun kurucularından Hoca Ahmet Yesevi’nin “Hikmet” adını verdiği tasavvuf şiirlerinden oluşur. Hikmetler, ilahilere de kaynaklık eden, ilk Türkçe tasavvuf şiirleridir. 12’li (bazıları 7’li) hece kalıbıyla yazılmışlardır. İlahi aşkı ve tasavvufun diğer bazı temalarını işleyen canlı ve didaktik bir üslupla yazılmış şiirlerdir. Kitap, tasavvufun olduğu kadar 12. yüzyıl Türkçesinin de temel eserlerindendir. Kitaptaki her hikmet, 5-25 arasında değişen dörtlüklerden oluşmaktadır. Halktın anlayabileceği bir dille didaktik şiirler olan hikmetlerde genellikle yarım kafiye ve redifler kullanılmıştır.



TEKKE EDEBİYATI

Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" ya da "tekke edebiyatı" denilen türü 12'nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu'nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre'dir. Anadolu'da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.

Tekke edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tekke şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.

Tekke edebiyatının belirgin özellikleri şunlardır:

1) Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.


2) Tekke Edb., Anadolu'da 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir.
3) Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
4) Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
5) Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
6) İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
7) Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edb.'na göre sadedir.
8) Yüzyıllara göre bu edebiyatın en önemli temsilcileri şunlardır:
12.yy.: Hoca Ahmet Yesevi
13.yy.:Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
14.yy.:Kaygusuz Abdal
15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
16.yy.: Pir Sultan Abdal
17.yy.: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
18.yy.: Sezai
19.yy.: Kuddusi, Turâbi
Tekke Edebiyatı Nazım Şekilleri

1)İlâhi:.

Tanrıyı övmek, ona yakarmak için söylenilen dini şarkılara ilahi denir. Tekke edebiyatında ise din ve ahlakla ilgili şiirler ilahi adıyla tanımlanır. Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmış şiirlerdir. Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11'li kalıplar tercih

edilmiştir. İlahi yazarı halk şairleri içinde ilk akla gelen Yunus Emre'dir. Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısrî, Aziz Mahmut Hüdayi, Yunus Emre'nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır. İlahi’ye Bektaşiler nefes, Mevleviler ayin, Halvetiler durak, Gülşeniler tapuğ, diğer tarikatlar cumhur veya ilahi adını verir. Dörtlüklerle yazılanlarda kafiye düzeni koşmaya, beyitlerle yazılanlarda kafiye düzeni gazele benzer. Giriş bölümüne zemin, gelişme ve sonuç bölümüne miyan denir. Bu ikisinin arasında nakarat bölümleri bulunur. Müzik parçası olarak bakıldığında zemin-nakarat-meyan-nakarat sistemindeki bir kalıba uyarlar. Toplu halde seslendirilmek için bestelenmiş ilahiler "cumhur ilahi" diye bilinir. Solo ilahilerde de koronun söylediği parçaya "cumhur" adı verilir. İlahiler okundukları yer ve zamana göre cami ilahisi, tekke ilahisi, mektep ilahisi, ramazan ve muharrem ilahisi, Mekke ilahisi, Kadir Gecesi ilahisi gibi adlarla anılır. Bektaşi ilahilerine "nefes", Alevi ilahilerine "nefes", "deme", "deyiş", Mevlevi ilahilerine "ayin", Gülşeni ilahilerine "tapuğ", Halveti ilahilerine de "durak" adı verilir.İlahiler özel bir ezgiyle okunur. Bazı ilahilerde aruz vezni kullanılmıştır. Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.
2) Nutuk:

Tekke Edebiyatı'nda tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek, onlara tarikatın derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.




3) Devriye:

Devir kavramını anlatan şiirlerdir.Devir kavramı Hz. Muhammed’in “Ben nebî iken Adem su ile çamur arasındaydı.” hadisi ile ilgilidir.Mutavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammed yeryüzüne sonradan gelmiştir.Halbuki ruh halinde olan Hz.Muhammed ezelden beri vardı.Vakti gelen ruh maddi aleme iner.Önce cemâda, sonra nebata, hayvana, insana ve en sonra da insan-ı kamile geçer.Oradan da ilk büyük ruh olan Tanrı’ya döner ve onunla birleşir.Bu inişe nüzul, tekrar Tanrı’ya dönüşe de urûc denir.Bu iniş ve çıkışı anlatan şiirlere de devriye adı verilir.


4) Şathiye:

Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. Şathiyelerde Allah'ın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır. Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal'dır.



5. Nefes

Dini temellere bağlı aşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bekteşi aşıklarınca yazılanlarına nefes denir. Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri, tarikat kurallarıyla ilgilidir. Bunun yanında Hz. Muhammed ve Hz.Ali için övgüler de söylenir.Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşmaya benzer. Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7,8,11'li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Fazla da olabilir.


SORULAR:
1-Atebetü'l Hakayık ile Divan-ı Hikmet’i karşılaştırın?

2-Hikmet ne demektir? Hakkında bilgi verin?

3-Tekke Edebiyatı nazım şekilleri nelerdir?

4-Tekke edebiyatının kurucusu…………………………………dir.
5-Divanı hikmetin yazılış gerekçesi nedir?


6-Divanı- Hikmet’teki hikmetler sonraki yüzyıllarda ortaya çıkan…………………….nazım biçiminin ilk örnekleri olarak kabul edilebilir.

XI. yüzyılın sonlarında Batı Türkistan’da doğdu. Çocuk yaşlarında anne ve basasını kaybetti ve Yesi şehrine geldi. Tasavvuf yoluna girdi ve ölünceye kadar bu yolda vasıflı insan yetiştirmek için çaba sarfetti. Kurduğu tarikatla Orta Asya’da etkin olduğu gibi Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli rolü oldu. Türk Tasavvuf Edebiyatımızın öncüsü ve kurucusu olarak kabul edilir. Hece vezni ile yazdığı didaktik bir divanı vardır.



7-Yukarıda hakkında bilgi verilen şairimiz kimdir ve eserinin adı nedir? Yazınız.

8-Ahmet Yesevî Divân-ı Hikmet adındaki eseriyle tanınmıştır. Bu eser, hikmet adı verilen şiirlerden meydana gelmektedir. Hikmet, Anadolu edebiyatında hangi şiir türünün karşılığıdır.

9-Ahmet Yesevî’nin yaşadığı şehirler bugün hangi devletin sınırları içinde yer almaktadır?

Kompozisyon

Ahmed-i Yesivi’nin Türk Kültür ve Edebiyatındaki rolünü anlatan bir kompozisyon yazın.

DÎVÂNÜ LÛGAATİ’T- TÜRK VE KAŞGARLI MAHMUT
DÎVÂNÜ LÛGAATİ’T- TÜRK
Kâşgarlı Mahmud’un bir milliyetçi şuuruyla çalışıp bir alim sıfatıyla yazdığı büyük eserin adı Dîvânü Lûgaati’t- Türk’dür.
Bu eser, Türkçe’nin ilk lûgat ve dilbilgisi kitabıdır. Ancak hazırlanışı ve içindekiler bakımından devrinin dili, edebiyatı, tarihi, coğrafyası ve sosyolojisi hakkında kıymetli bilgilerle zengin bir milli kültür hazinesidir.
Eser, Türk dilini Arap’lara öğretmek maksadıyla yazılmış ve bu sebeple Arap diliyle kaleme alınmıştır. Dîvânü Lûgaati’t- Türk, Arapça bir kitap olmakla beraber içinde o devir için çok sayıda Türkçe kelime ile Türk halk edebiyatından ve halk dilinden alınmış çok sayıda şiir örnekleri, Türkçe deyimler ve atasözleri vardır.
Kitaptaki Türkçe kelimelerin sayısı 7500 den fazladır. Bu kitapta geçen kelimelerin mühim bir kısmının Türkçe’ye Çince’den, Sanskıritçe, Farsça v.b. komşu dillerden girdiği bilinmektedir.
Mahmud’un Türk diline sonradan girdikleri için kitaba alamadığı kelimeler de herhalde İslamiyet’ten sonra Türkçe’ye Arabi’den ve Farisi’den girmiş sözlerdir. Kâşgarlı Mahmud, Arapların kolay anlayıp çabuk öğrenmeleri için Türkçe kelimeleri, Arapça’da olduğu gibi sülâsiler, rubailer, humasiler diye sınıflandırmıştır. Böylece Türkçe kelimeleri üç esas harfli kelimeler, dört esas harfli kelimeler, beş esas harfli kelimeler v.b gibi gruplara bölmüştür. Örnek olarak: kırk kelimesini krk imlasıyla yazarak bu kelimeleri, Arapça’daki gibi harekelerle seslendirmiştir.
Türkiye Türkçe’sinde emek manasındaki emkek sözünü yahut Türkçe erkek kelimesini emkk, erkk imlalarında yazarak bu kelimelerdeki k harflerinin ikişer defa tekrarlanmasını Arapça’daki muzâ’ aflar gibi göstermek için bir vesile saymıştır.
Türkçe’de genizden okunan ve böyle bir n sesi veren birleşik harfini Arapça’daki gunne’lere karşılık göstermiştir. Bunlardan ve daha birçok benzerlerinden başka Türkçe kelimeleri fa’al fi’il, fu’ul yahud ef’âl, if’âl, fa’lân, fi’lân, fu’lân ve benzer bablar ve kalıplar içinde seslendirerek bütün Türkçe sözleri, Arap’ların alışmış bulundukları bir kelime mimarisine uydurmaya çalışmıştır.
Dîvânü Lûgaati’t- Türk’de Arap harfleriyle kullanılan imlada, böylece Türkçe hecelerin yazılışı ve seslendirilişi, Arap dilindeki hareke’lere med’lerve yine Arap yazısındaki dilindeki diğer işaretlere göredir. Ancak Arap’lar için nisbi bir okuma kolaylığı sağlayan bu ses çevriminin Türk dili mûsikisi bakımından parlak sonuç verdiğini söylemeye imkan yoktur.
Dîvânü Lûgaati’t- Türk’de Türkçe kelimelerin ne manalarda ve nasıl kullanıldıklarını göstermek maksadıyla yazılmış Türkçe ibareler, cümleler ve deyimler çoktur. Kitaba alınan, küçük edebi örnekler, destanlar ve diğer şiir parçaları da esere aynı maksatla alınmıştır. Bazı kelimelerin bilhassa kavim simlerinin izahı da haklarında geniş bilgi vermek suretiyle yapılmıştır. Kitabdaki Türkçe örnekler, Gök-Türk kitabelerinden bu yana bize kadar yaşayan en eski Türk edebiyatı hatıralarıdır. Bunlar arasında türlü koşuklar, sagular ve destan parçaları vardır.
Kâşgarlıya göre en doğru Türkçe, Türkçe’den başka bir dil bilmeyen, yabancı diller tesirinde kalmamış Türk boyları arasında kullanılan Türkçe’dir.

Dîvânü Lûgaati’t- Türk’ün varlığı, 15. asır Türk alimlerinden Ayıntablı Ayni ve kardeşi Şehabeddin Ahmed ile 17.asrın büyük alimi Katip Çelebi tarafından haber verilmiştir. Bunlardan sonra hakkında başka bir kayda rastlanmayan Dîvan, nihayet Meşrutiyet inkılabından sonra İstanbul’da bulunmuştur. Ali Emiri Efendi tarafından satın alınmıştır. Kitab Kilisli Muallim Rif’at Efendi incelemiştir. Son olarak bu önemli eseri Türkçe’ye çevirmek için çalışan Türk bilginleri arasında Besim Atalay öteki tercümelerden faydalanarak da Türk Dil Kurumu yayınları arasında neşretmeye muvaffak olmuştur.


Bu arada kitabın hangi tarihte yazıldığı da araştırmaya mevzûu olmuştur. Varılan bir neticeye göre, Dîvan, hicri 466 ve miladi 1072 yılında yazılarak Bağdad’da Abbasi Halifesi Al-Muktedi Billah’a sunulmuştur.
Arap’lara Türkçe öğretmek ve Türk dili’nin Arapça ile koşu atları ile yarışacak değerde zengin ve güzel bir dil olduğunu haber vermek maksadıyla yazılmış böyle bir eserin, bir Arap halifesine ve kendi payitahtında verilmiş olması da ayrıca dikkati çeken bir hadisedir.

KÂŞGARLI MAHMUD


Kaşgar’da doğmuştur. Babasının adı, Barsganlı Hüseyin ibni Muhammed’dir. Onun Karahanlı’lar devrinde ordu kumandanlıkları yapan yüksek bir aileye hatta bizzat hükümdar ailesine mensup olduğu, mühim bir şahsiyet olduğu sanılmaktadır.
Mahmud Türk illerinin birçok yerlerini dolaşmış; çok geniş bir coğrafya üzerine yayılmış Türk kavimlerinin dillerini, tarihlerini, destan ve efsanelerini; mesel ve hikmetlerini öğrenmiş ve bu öğrendiklerini büyük bir kitapta toplamıştır. Yazdığı kitap onun kelimler, lehçeler ve Türk dili konularında derin bilgisinin olduğunu göstermektedir. Yine bu eser onun iyi bir tahsil gördüğünü, hemen bütün ömrünce Türk dili ve Türk milleti için çalıştığını göstermektedir. Kâşgarlı Mahmud’un hangi tarihte doğduğu belli değildir. Ancak hayatının mühim bir kısmını Karahanlı’lar bölgesinde geçirdiği anlaşılıyor.
İlimden, dilden, şiirden, bilhassa milli sanat ve milli şiirden çok iyi anladığı besbelli olan Mahmud’un şiir sanatında bizzat eser verip vermediği bilinemiyor.
SORULAR:

1-Kaşgarlı Mahmut Türk diliyle ilgili incelemeler yapan bir Türk bilim adamı olarak kabul edilebilir mi?


2- Dîvânü Lûgaati’t- Türk’ün ansiklopedik bir nitelik taşıdığı görüşü eserin hangi özelliklerinden yola çıkılarak ulaşılan bir kanıdır?


3-Dîvânü Lûgaati’t- Türk önemi nereden kaynaklanmaktadır?


4-Kaşgarlı Mahmut’un Türk dili ve edebiyatı için ne gibi önemi vardır? Sebepleriyle birlikte yazınız.


5-Aşağıdaki eserlerin yazarları kimlerdir? Karşılarına yazınız.

Divân-ı Hikmet:

Kudatgu Bilig:

Atabetü’l-Hakâyık:

Divânü Lügati’t-Türk:

ALİ EMÎRÎ EFENDİ’NİN KİTAP MERAKI
Mütevazı yaşantısı ve yaptıklarıyla milletimizin hafızasında derin izler bırakan Ali Emîrî Efendi, kitap merakı yüzünden hiç evlenmemiş, çoluk çocuğa karışmamıştır. Gittiği yerlerde dişinden tırnağından arttırarak alabildiği kitapları almış, alamadıklarını kaypa ederek biriktirmiştir. Milletine ve memleketine en büyük hediyesi hiç şüphesiz “Millet Kütüphanesi” ve "Divan-ı Lügât'it-Türk” tür. O eserlerinden, ilminden, şairliğinden ziyade millete bıraktığı bu değerlerle hatırlanmaktadır.

Ali Emîrî Efendi’nin bağışladığı kitaplarla İstanbul’daki Millet Kütüphanesi kurulmuştur. Kütüphaneye 4.141 yazma, 12.127 basma toplam 16.541 kitap bağışlamıştır."Divan-ı Lügât'it-Türk” adlı eseri “Macar  İlimler Akademisi” satın almak için Ali Emiri Efendi’ye on bin altın teklif eder. Onun cevabı nettir: "Ben kitaplarımı milletim için topladım. Dünyanın bütün altınlarını önüme koysalar değil böyle bir kitabımı, herhangi bir yaprağını bile satmam.”


Başka bir zaman Fransızlar kütüphanesini 30.000 İngiliz lirasına satın almak için müracaat ederler. Aslında yoksulluk içinde kıvranan Ali Emiri Efendi için iyi bir tekliftir bu. Ama onun cevabı bizim için tam bir ders niteliğindedir: "Efendiler! Ben bu kütüphaneyi devletimin bana verdiği maaşlarla yaptım. Öldüğüm zaman milletime kalması için... Bir daha böyle bir teklifle gelirseniz sizi buradan kovarım!”


Yaşlı bir kadın kendisine miras kalan kitapları ihtiyaç dolayısıyla satmak için sahaflar çarşısına gelir. Bu kitaplar arasında kimsenin dikkatini çekmeyen ve o güne kadar nüshası bulunmayan Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat'üt Türk adlı eseri Ali Emîrî Efendi’nin gözüne çarpar. Elini cebine atar, üzerindeki bütün parayı kitapçıya verir. Parası istenilenin altındadır. Kalan parayı eve gidip getireceğini söyler, bu arada da kitabı kimseye satmamasını tembihler sahafa. Ne olur he olmaz diyerek kapıyı kitapçının üzerine kilitler. Eve kadar gitmeye de tahammül edemez. Yolda bir ahbabını görür, ondan borç para alır ve kitapçıya kalan borcunu vererek eşsiz kitabın sahibi olur.
Ali Emîrî Efendi tam bir kitap aşığı idi. Kitap için yapmayacağı fedakârlık yoktu. Akla hayale gelmedik fedakârlıklarla defterdar ve muhasebeci olarak gittiği yerlerden sandık sandık yazma kitaplar getirirdi. Leskovik muhasebeciliğinden dönerken yanın tam 19 sandık dolusu kitap bulunuyordu. Yanya’da görev yaparken iki ciltlik Arapça bir kitabın birinci cildini eline geçirir. Çok önemli bir kitap da değildir. İkinci cildini araştırır ve Yemen’in başkenti Sana’da bir kişide olduğunu öğrenir. Yemen’e tayinini çıkartmak için Babıâli’ye dilekçe verir. Gerçekten de tayini Yemen’e çıkar. Amacı kitabı istinsah (kopya) etmektir. Kitabın sahibini bulur.”İki ciltlik bir kitabın bir cildi bende, bir cildi sende. Böyle olunca ikimizin de işine yaramaz. Bu kitabı bana verir misin?” der. Adam “Buyur, senin olsun.” cevabını verince kitabı satın alır. Bu arada yeni görevinden de istifa eder.
Ali Emîrî Efendi tam bir kitap kurdu ve bibliyoman (kitap hastası) idi. On beş yaşındayken babası ticarete alıştırmak için bir dükkân açar. Ali Emîrî Efendi’nin aklı fikri kitaplarda olduğu için müşteri geldiğinde :”Mal orada. Fiyatı da şudur. Alacaksanız indireyim, yoksa beni boş yere meşgul etmeyin.” diye seslenirmiş. Ali Emîrî Efendi gibi bibliyomanların kütüphanelerinde aynı yazma kitaptan iki üç nüsha bulunurmuş. Bir nüshası tezhibi için, diğer nüshası yazısı için, öbür nüshası da cildi için alınırmış.
Ali Emîrî Efendi Osmanlı hanedanına karşı son derece saygılı ve hürmetkârdır. Padişahların adlarını söylerken önüne mutlaka “Hazret” kelimesi yerleştirirdi. Bu sevgi ve saygıdan dolayı Osmanlı Sultanlarının şiirlerini “Tarih ve Edebiyat Mecmuası”nda yayınlamaya başladı. Sultan Reşad’a gelince onun hiç şiirini bulamaz. Bir mektup yazarak kendisine kadarki Sultanların şiirlerini topladığını ancak, kendisinin şiiri olmadığından isminin boş kalacağını söyler. Sultan Reşad ünlü “Çanakkale” şiirini yazarak Ali Emîrî Efendi’ye gönderir ve böylece kitap tamamlanmış olur. Neticede “Cevahirü’l-Mülûk” adlı çok güzel bir eser ortaya çıkar.
Aşağıdaki beyitte ömrü boyunca sevgi ıstırabı duyduğunu yine de yaşamaktan da son derece memnun olduğunu ifade eder:
Aşkın gamı gerçi çekilir derd değildir

Geldik bu cihan sahasına, çekmeli nâçar



1- Dîvânü Lûgaati’t- Türk’ü ilk defa kim nasıl bulmuştur?

TEST SORULARI

1-"11. yüzyıllarda Araplara Türkçe'yi öğretmek amacı ile yazılmış, Türkçe sözcüklerin Arapça karşılığı verilmiş. İçinde sav, sagu, koşuk örnekleri verilip kitabın başındaki haritada o günkü Türk boylarının yerleşim alanları gösterilmiştir."
Yukarıda sözü edilen eser ve yazıları aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Divan-ı Lugat-it Türk - Kaşgarlı Mahmut
B) Divan-ı Hikmet - Ahmet Yesevi
C) Kutadgu Bilig - Yusuf Has Hacip
D) Atabet-ül Hakayık - Edip Ahmet Yesevi
E) Muhamet-ül Lugateyn- Ali Şir Nevai
2.Aşağıdakilerin hangisi İslâmiyet etkisinde yazılmış eserlerin ilkini oluşturur?

A) Divan-ı Hikmet B) Kutadgu Bilig

C)Atabetü’l-Hakayık D) Dede Korkut Hikayeleri

E) Divan-ı Lügati’t-Türk


3. XI.yüzyılda Kaşgarlı Mahmut’un Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı eserin adı aşağıdakilerden hangisidir?

A)Kutadgu Bilig B)Divan-ı Lügat’it Türk

C)Atabet’ül Hakayık D)Divan-ı Hikmet

E)Alp-Er Tunga Sagusu


4-Mesnevilerle ilgili yargılardan hangisi doğru değildir?

A) Sınırsız uzunlukta yazılırlar.

B) Rediflerine ve giriş bölümlerine göre isimlendirilir.

C) Beş mesnevi yazanlara Hamse sahibi denir.

D) Bu türün en önemli ismi Mevlânâ’dır.

E) Bazı mesnevilerde öğüt verici yargılar vardır.



5.Aşağıdakilerden hangisi Divan-ı Lügat-it Türk'ün özel­liklerinden birisi değildir?

A) Yabancılara Türkçe öğretmek amacıyla XI. yüzyılda Kaşgarh Mahmut tarafından yazılmıştır.

B) Türk dilinin İlk sözlüğü olarak kabul edilir.

C) Mesnevi tarzında yazılmış didaktik bir eserdir.

D) Eserde sav, sagu, koşuk ve destan örnekleri vardır.

E) Tarih, coğrafya, folklor bilgi ve örneklerine yer veril­miştir.



6.Divan-ı Lügat-it Türk'ün, Türk edebiyatında önemli bir yer tutmasının asıl sebebi aşağıdakilerden hangisi­dir?

A) XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış ol­ması.

B) Araplara Türkçe'yi öğretmek ve Türkçe'nin Arapça ka­dar zengin bir dil olduğunu göstermek için yazılmış ol­ması.

C) 1072 - 1074te Bağdat'ta Halife Ebul Kasım Abdullah'a sunulmuş olması

D) Türk dilinin ilk sözlüğü olması

E) Türk milletinin sahip olduğu üstün değerleri anlatması

Şiirlerini heceyle yazdı. "Hikmet" adı verilen şiirlerinde di­ni, tasavvufi konuları İşledi. Asıl etkisi şiirleriyle birlikte yayayılan Tasavvuf düşüncesiyle oldu. Tasavvuf akımı Anadolu içlerine kadar onun etkisiyle geldi. Başta Yunus Emre olmak üzere birçok tasavvuf şairini etkiledi.

7.Parçada tanıtılan şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mevlana Ceialeddin B) Ali ŞirNevai

C) Yusuf Has Hacib D) Edip Ahmet

E) Ahmet Yesevi


8.Kutadgu Bİligi ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Islami Türk edebiyatı etkisinde yazılan ilk eserdir.

B) XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.

C) 1069- 1070'de Kaşgar'da tamamlanarak Karahanlı hü­kümdarı Tabğaç Buğra Han'a sunulmuştur.

D) Yazarın, din, devlet, siyaset ve terbiye ile ilgili görüş­lerini anlatan bir nasihat ve siyaset kitabıdır.

E) Mesnevi şeklinde yazılmış manzum bir eserdir.


9.Aşağıdaki erden hangisi İslam etkisindeki Türk edebi­yatının ilk ürünlerinden değildir?

A) Kutadgu Bilig B) Divan-ı Lügat-İt Türk

C) Atabet-ül Hakaysk D) Divan-ı Hikmet

E) Iskendername

İslam medeniyeti etkisindeki Türkçe'nin en eski eseri­dir. Karahanlılar döneminde Satuk Buğra Han'a sunul­duğu bilinen bu ilk eser "Has Hacib" lik rütbesiyle anılan Yusuf’un, aruz vezniyle, mesnevi şeklinde yazdığı, didak­tik Özellikte, ahlak, siyaset, hikmet konularını işleyen manzum bir eserdir.
10.Parçada sözü edilen eser aşağıdakilerden hangisi­dir?

A) Divan-ı Hikmet B) Divan-ı Kebir

C) Mesnevi D) Kutadgu Bilig

E) Divan-ı Lügat-it Türk






Yüklə 136,41 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin