TüRKİye cumhuriyeti halkina davaci : K. H


Savaş suçu ve insanlığa karşı suçların işlendiğine dair deliller incelendiğinde



Yüklə 283,8 Kb.
səhifə3/4
tarix22.01.2018
ölçüsü283,8 Kb.
#39874
1   2   3   4
Savaş suçu ve insanlığa karşı suçların işlendiğine dair deliller incelendiğinde;

Suriye'de yaşanan çatışmaların arka palanı açıklanırken belirtildiği üzere IŞİD, Kai-de'nin bir parçası olarak 2003 yılında oluşmuştur. Bölgede pek çok örgüt bulunmakta ve sık sık militanlar başkaca örgütlere katılmaktadır. Kaide, Nusra, ÖSO ve IŞİD militanları arasında önemli bağlantılar bulunmaktadır. Özellikle ÖSO'dan IŞİD'e birçok militanın geçtiği biliniyor. IŞİD'in binlerce kişiyi öldürdüğü ise zaten bilinen bir gerçek.

Irak'ta merkezi yönetim Kaide'ye ( IŞİD) karşı operasyonlarını yoğunlaştırırken Kaide Felluce'nin yarısı ile Ramadi'nin bir bölümünü kontrol altına aldı. 3 Ocak 2014'te IŞİD Felluce'de bağımsız bir İslam devleti ilan etti. IŞİD bu saldırılar boyunca yüzlerce kişiyi öldürdü.

28 Mayıs 2014'te IŞİD kontrolündeki köylerden kaçan ikiyüz kadar Suriyeli Türkiye sınırına gelmiş ve Türkiye'ye geçişlerine izin verilmeyen Suriyeliler köylerine dönmek zorunda kalmıştı. Canlı kalkan olmak istemeyen ve direndiği belirtilen yüze yakın sivil IŞİD tarafından öldürüldü.

29 Mayıs 2014'te Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesine komşu, Suriyeli Kürtlerin kontrolündeki Serekaniye'de köylere düzenlenen baskında dördü çocuk onbeş kişi öldürüldü. Saldırıyı bölgede şeriat devleti kurmak isteyen IŞİD'in yaptığı iddia edildi. PYD'nin lideri Salih Müslim Hürriyet gazetesine “Bu köyler Yezidi olarak bilinir. Ama boşaltılmış, sonra da Halep'ten gelen Araplar yerleşmişti. Bunları Ezidi sanmış olmalılar” dedi.

10 Haziran 2014'te IŞİD, Irak'ın ikinci büyük kenti Musul'da kontrolü tamamen ele geçirdi. IŞİD'in Musul'u işgal ettiği ilk günlerde, Irak ordusunun örgütten kaçarak kenti terk ettiği iddia edilse de, yeni bilgilerde askerlerin emir- komuta zinciri içerisinde geri çekildiği iddia edildi. Rüdaw'a konuşan Kürdistan Demokrat Partisi ( KDP ) Musul Basın Sorumlusu Said Memuzini, IŞİD'lilerin Musul'un güneyindeki Hud Köyü'nde 83 kişiyi öldürdüğünü aktardı.

16 Haziran 2014'te, IŞİD Suriye'de yüz Türkmen köyünü ele geçirdi. İşgal ettiği bir köyde teslim olan dokuz kişiden dördünü vahşice öldürdü. Sağ bir şekilde teslim olan bu kişilerin başlarını gövdelerinden ayırarak köy meydanında gezdirdi. Sadece bu da değil, IŞİD

son bir aydır vahşice öldürdükleri kişileri şehrin kalabalık bir noktasında çarmıha gerip sergiledi.

17 Haziran 2014'te, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay “ Sünni cihadilerin Tikrit'in kuzeyinde açıkça ve soğukkanlılıkla sistematik cinayetler işlediğini” söyledi.

28 Ağustos 2014'te, IŞİD, Tabka Hava Üssü'nü ele geçirmişti. Tabka, Suriye'de Rak-ka kenti yakınında ordunun kontrolündeki son askeri üs, Rakka ise IŞİD'in Suriye'de ele geçirdiği ilk büyük kentti. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nden yapılan açıklamaya göre, beş gün süren çatışmalarda 346 IŞİD militanı ve 170'den fazla asker öldü. Üsteki 1.400'e yakın askerden 1.200 kadarı kaçtı. Gerisi ise infaz edildi.

20 Ağustos 2014'te IŞİD'in ABD'li gazeteci James Foley'in başını keserek öldürdüğü bir video, “Amerika'ya mesaj” adıyla sosyal medyada paylaşıldı.

24-25 Eylül 2014 tarihlerinde, IŞİD'e bağlı “ Hilafetin Askerleri” örgütü tarafından kaçırılan Fransız vatandaşı dağcı Herve Pıerre Gourdel'in katlinin görüntüleri yayınladı.

2 Kasım 2014'te, Irak hükümeti, IŞİD'in ülkenin batısındaki Anbar vilayetinde, Sünni Elbu Nimr aşiretine mensup 322 kişiyi öldürdüğünü duyurdu.

Ekim-Kasım 2014 tarihlerinde, Gazetecilik Özgürlüğü Gözlemevi'nde (JFO) göre, IŞİD bir ay önce dokuz haberciyi kaçırdı. Altısını halen elinde tutarken üçünü serbest bıraktı. Ardından örgüt, Ekim sonu ve Kasım başında, çoğu Sama Musul TV çalışanları olarak ondört muhabir, kameraman, TV mühendis ve teknisyeni kaçırdı.

17 Aralık 2014’te Irak İnsan Hakları Bakanlığı yazılı bir açıklamayla, IŞİD’in militanlarıyla evlenmeyi ret eden en az yüzelli kadını öldürdüğünü duyurdu.

20 Aralık 2014'te Financial Times gazetesi, hem IŞİD'e, hem de Suriye rejimine muhalif olduğunu belirttiği bir kaynağa dayandırdığı haberinde, IŞİD'in Rakka'dan kaçmaya çalışan yüz yabancı IŞİD savaşçısını öldürdüğünü yazdı.

IŞİD esir aldığı Ürdünlü pilot Muaz El Kesasibe'yi bir kafes içinde yaktığı görüntü-leri yayınladı.

20 Mart 2015'te IŞİD Kürt peşmerge olduğu sanılan üç kişiyi kafalarını keserek öldürdüğü videoyu yayınladı.

24 Mayıs 2015'te, IŞİD ele geçirdiği antik kent Palmira'da dörtyüz sivili öldürdü.

22 Haziran 2015'te IŞİD militanlarınca Kobani'de en az 223 kişinin öldürüldüğü belirtildi.

23 Haziran 2015'te IŞİD tarafından yayınlanan görüntülerde üç kişinin roket atılarak, beş kişinin boğularak, yedi kişinin de vücutlarına bomba bağlanarak öldürüldüğü görülüyor.

9 Ağustos 2015'te Suriye hükümeti yetkilileri, IŞİD'in Palmira antik kentinin bakı-mından sorumlu arkeolog Halid Esad'ın başını kestiğini ve bedenini de Palmira'daki antik Roma sütunlarına astığını söyledi.

31 Ağustos 2015'te, vahşi infazlarına devam eden IŞİD'in, sosyal medya hesapların-dan paylaştığı dehşet verici son görüntülerde, Irak'ın Anbar kentinde elleri ve ayaklarından astığı dört Şii askeri, diri diri yakarak katledildiği görülüyor.

Haziran ve Eylük 2015 ayları arasında, IŞİD'in dünya genelinde binin üzerinde saldırı düzenleyerek yaklaşık üçbin kişiyi öldürdüğü belirtildi.

IŞİD militanlarının Irak ve Suriye'de ele geçirdiği bölgelerde yaşamak LGBT (lezbi-yen, gay, biseksüel, trans) bireyler için daha da zor, hatta imkansız...

Örgüt LGBT'lerin izini sürerek buluyor, çoğunu yüksek binalardan aşağıya atarak öldürüyor, ve katletme görüntülerini internetten yayınlıyor. IŞİD sadece 2015 yılında yirmialtı eşcinselin öldürülme görüntülerini paylaştı. Ancak örgütün öldürdüğü LGBT birey sayısının bundan çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.



Bir dine ve ırka mensup kişileri imha etme açısından;

IŞİD Sünni Müslümanlığı yaygınlaştırmaya çalışan, cihat çağrısı yapan bir örgüt.

Sünni Müslüman olmayan pek çok kişiyi kafir oldukları gerekçesiyle acımazsızca katlediyor. IŞİD, özellikle Suriye'de ve Irak'ta Şiilere, Ezidi Kürtlerine, Alevilere, Hıristiyanlara, Ermenilere yönelik gerçekleştirdiği katliamlarla biliniyor.

2014 yılında IŞİD Rakka'yı ele geçirmeden önce, kentte 1.500 Hıristiyan aile vardı. Geride kalanlar, sağlık ya da yaşlılık gibi nedenlerle kaçamayanlardı. IŞİD, Rakka'daki en büyük Ermeni kilisesini “şeriat” merkezi haline dönüştürmüştü. İŞİD'liler, İncil ve Hıristiyanlıkla ilgili başka kitapları yakmışlar, kaçan Hıristiyanların mülklerine el koymuşlardı.

Bu arada 21 Mart 2014'te, Kaide öncülüğündeki gruplar Türkiye sınırındaki Keseb'e saldırdı. Çoğu Ermeni olan kasaba halkının 65 Kilometre ötedeki Lazkiye'ye kaçtığı, kaçama-

yan Ermenilerin ise vahşice öldürüldüğü belirtildi.

3 Ağustos 2014'te IŞİD militanlarının Kuzey Irak'ta Sincar kenti yakınlarında bir Ezidi köyünü basarak en az seksen erkeği öldürdüğü, çok sayıda kadın ve çocuğu da kaçırdığı haber verildi. Militanlar, Koço adlı köyün sakinlerine İslamiyet'e geçmeleri için süre verdi. Ezidilerin bunu ret etmesi üzerine saldırıya geçti. Kadınları ve çocukları esir aldı.

15 Şubat 2015'te, IŞİDi Libya'da Etiyopyalı olduklarını açıkladığı bir grup Hıristiyanın katline ait olduğu iddia edilen video görüntüsünü yayınladı.

1 Nisan 2015’te IŞİD, Alevi ve İsmail nüfusa sahip Hama kentinin doğusundaki Mabu-ca köyünde korkunç bir katliama imza attı. IŞİD militanları köye girdikten sonra insanlara ateş açtı, bazı insanların kafaları kesilirken, bazıları da yakıldı.

Suriye Ermenileri üzerine çalışma yürüten, ABD Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Keith David Watenpaugh da Ekmanian, yaklaşık altıyüz ailenin kaçtığını ve çoğunun Lazkiye'ye sığındığını söylüyor. Herhangi bir can kaybı ya da yaralanma olmaksızın Lazkiye'ye ulaşan ailelerin kiliselere ve Ermeni ailelerin yanına yerleştirildiğini söyledi.

1 Temmuz 2015'te IŞİD'in Kobani'ye yaptığı son saldırıda kardeşi öle Agop Tomasyan, “Eylül'deki IŞİD saldırısından önce, Kobani'de bulunan sekiz Ermeni aile de kenti terk etmişti. Kardeşim bir hafta önce geri döndü ve çarşamba günü 14 yaşındaki oğlunun gözü önünde katledildi” dedi.

25 Aralık 2015'te, İngiltere'nin en üst düzey din adamı olan Canterbury Başpiskoposu Justin Welby, “ IŞİD'in Suriye ve Irak'ta bazı kişileri çarmıha gererek öldürdüğü, bazı kiliseleri de yaktığı biliniyor.” dedi.



Kimyasal silah kullanımı açısından;

AP, ABD'li ve Iraklı ve istihbarat yetkilerini kaynak olarak gösterdiği haberinde,

IŞİD'in kimyasal silah üretmek amacıyla askeri uzmanların da yer aldığı özel bir birim kurduğunu bildirdi.

Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop, IŞİD'in kimyasal silah üretmek yüksek eği-timli profesyoneller aldığını açıkladı.

IŞİD'in Suriye'nin kuzeyinde bir kasabaya yönelik saldırılarında kimyasal silah kullan-dığı iddia edildi. ABD tarafından Irak'ın kuzeyindeki Mahmur şehrinde yapılan bir saha testinde, IŞİD tarafından atılan havan mermilerinde hardal gazı izleri bulunmuştu. Nitekim Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün açıklaması da aynı yöndeydi. Ağustos ayında Halep'in Marea kasabasında IŞİD ve “ılımlı” bir grup arasında yaşanan çatışmalarda hardal gazı kullanıldığı belirtildi.

Suriye Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Beşar Caferi, IŞİD'in Kobane kentine dönük saldırıları sırasında militanların kimyasal silah kullandığını iddia etti.

Almanya'dan yapılan açıklamada da, Erbil yakınlarında IŞİD'in Peşmerge kuvvetlerine karşı kimyasal silah kullandığı ileri sürüldü.

ABD'li gazeteci Seymour M. Hersh, 5 Nisan 2014'te yayımladığı makalesinde Nusra'-nın 21 Ağustos 2013 tarihinde Suriye'nin başkenti Şam yakınlarında Doğu Guta bölgesinde kimyasal saldırı yaptığını iddia etti. Hersh, saldırıyı MİT'in planladığını, jandarmanın Halep'e kadar kimyasal taşıdığını ve elinde belgelerin bulunduğunu da sözlerine ekledi.



Eğitim ve ibadet yerlerine yapılan saldırılar açısından;

AFP'nin haberine göre IŞİD, Anbar ilinde 1.500 okula zarar verdi. Okulların bir kısmı-nın tamamen yok edildiği, kalanlarındaysa ağır hasar olduğu söyleniyor. Okulların IŞİD tarafından doğrudan hedef alındığı söylenirken, kimi yerlerde de okulların üs olarak kullanıldığı belirtildi.

IŞİD Irak'ın Diyale iline bağlı Mikdadiye ilçesinde bir okula saldırdı. Saldırıda bir öğretmen ve iki öğrenci hayatını kaybetti.

IŞİD, 1915 kurbanları anısına inşa edilen Suriye Der Zor'daki Ermeni kilisesini yıktı.

IŞİD, Suriye'nin Haseke bölgesinde bulunan 80 yıllık Meryem Ana Kilisesini uçurdu.

Cinsel taciz ve tecavüz suçları açısından;

IŞİD'in katliam yaptığı yerlerde erkekleri vahşice öldürürken, kadınları ve kız çocukla-rını esir olarak aldığı ve tecavüz ettiğine dair birçok delil bulunmaktadır.

Birleşmiş Milletler yetkilisi Zainab Bangura'ya göre IŞİD'in seks köleleri için hazırla-dığı “ fiyat listesi” ortaya çıktı. Listede bir yaşındaki çocuklara bile fiyat biçildiği görülüyor. 1-9 yaş arasındaki çocukların 165 Dolara satıldığını söyleyen Bangura, kimi kadınların 5-6 erkeğe satıldığını, kadınları geri almak isteyen ailelerin ise binlerce Dolar vermesi gerektiğini belirtiyor. 20 yaş üstündeki kadınların fiyatlarının daha yüksek olduğu da söylenirken, önceliğin askeri liderlerde olduğu, sonrasında zenginlere satış yapıldığı aktarılıyor.

IŞİD'in esir aldığı 9 yaşındaki bir kız çocuğu, 10 IŞİD militanının cinsel istismarına uğradı. Hamile kalan kız çocuğunun doğum sırasında hayati tehlike altında olacağı bildiriliyor.

Geçen yıl Nisan ayında Avusturya’daki evlerinden kaçıp, Suriye'ye giden ve IŞİD'e katılan Bosna asıllı Avusturya vatandaşları Samra Kesinovic (17) ve Sabina Selimoviç'in (16) ölmeden önce seks kölesi olarak kullanıldıkları öne sürüldü. IŞİD'e katıldıktan sonra örgütün “poster kızları” olarak kullanılan Kesinovic ve Selimovic, örgütün propaganda malzemesi haline gelmişti. IŞİD'in tutsaklarından biri 17 yaşındaki Samra Kesinovic'in öldürülmesinden önce örgütün seks kölesi haline getirildiğini söyledi. Tunuslu eski esir, genç kızların birlikte aynı evde kaldıklarını ve örgüte yeni katılan militanlara “ hediye” olarak sunulduklarını sözlerine ekledi.

Amerikan ABC televizyonu 2013 yılında kaçırılan Katla Müller'e tecevüz iddialarını ABD ajanları ve Müller'in ailesine dayandırdı. Haberde genç kızın ailesinin “ Bize Kayla'nın Bağdadi’nin esiri olduğu dönemde işkenceye uğradığı söylendi. Bağdadi Kayla'yı kendisine eş olarak aldığını ( tecavüz ettiğini ) söyledi.

New York Times, aylarca “seks kölesi” olarak IŞİD'in elinde tuttuğu Ezidi kadınlarla gerçekleştirdiği röportajında çarpıcı verilere ulaştı. Habere göre, IŞİD'in Irak Kürdistanı'nda bulunan Sincar Dağı'na gerçekleştirdiği operasyonunun tek amacı Ezidi kadın ve kız çocuklarını birer seks kölesi haline getirmekti.

IŞİD, “ kadın kölelerle” nasıl cinsel ilişkiye girilebileceğine sınırlamalar getiren 15 maddelik bir “ el kitabı” bile yayımladı. El kitabında hamile “ köleler” ile birlikte olunması yasaklanırken, akrabalık ilişkisi olan “kölelerden” yalnızca biriyle birlikte olunması tavsiye ediliyor.



Bombalardan zarar gören ve yağmalanan tarihi miras açısından;

IŞİD, bir Ortaçağ karanlığı olduğunu vurgulamak adına vitrin önünde pek çok tarihi eseri yok etse de, IŞİD'in en büyük ikinci gelir kaynağı tarihi eser kaçakçılığıdır. Örneğin,

25 Şubat 2015'te, IŞİD militanlarının yayınladıkları bir videoda M.Ö. VII. Yüzyıla ait heykel ve tarihi eserleri matkaplarla ve balyozlarla parçaladıkları görülüyor. Videonun başında

görünen bir kişi ise, heykelleri insanları putperestliğe teşvik ettikleri gerekçesiyle kırdıklarını söylerken “ Peygamber bize tarihi kalıntılar ve heykellerden kurtulmamız gerektiğini öğütlüyor. Peygamberin arkadaşları da fethettikleri ülkelerde bunun aynısını yapmıştır.” diyor.

Irak'ın Ninova ilindeki Nimrud, Musul'un 30 kilometre güneyinde, tarihi M.Ö. XXIII yüzyıla dayanan antik bir Asur kentiydi. Arkeolojik alan, toprak bir duvarla 3.6 kilometrelik bir bölgeyi kapsıyordu. IŞİD'in Nimrud'taki tarihi eserleri yok ettiği tahmin ediliyor ama verdiği zarar tam olarak tespit edilemedi.

IŞİD, Halep'in kuzey kırsalında yer alan ve 14 Temmuz'da ele geçirdiği Türkmen Kö-yü Toybuk'taki Hazreti Davud Türbesi'ni dozerlerle yıktı.

IŞİD Musul'da 10.000'den fazla kitabın, en az 700 nadir el yazmasının ve Osmanlı İmparatorluğu döneminin çok sayıda eserinin bulunduğu Musul Kütüphanesi’ni yaktı. 1921'de kurulan kütüphane özellikle XVIII. yüzyıldan kalan el yazmaları koleksiyonuyla ünlüydü. IŞİD kütüphanenin ardından Musul Müzesi’ni de yıktı. Müze Bağdat'taki Irak Müzesi’nin ardından ülkenin en büyük ikinci müzesi olma özelliğini taşıyordu.

IŞİD militanları, Asur Başkenti Ninova'nın M.Ö. 700 yılına tarihlenen duvarlarının büyük parçalarını ve düzlüklerini bombalı saldırıyla havaya uçurdu. Irak Arkeoloji Müzesi’ni de yağmaladı ve yıktı.

Irak hükümeti, Kuzey Irak'taki Horsabad Antik Kenti'ne IŞİD'in saldırdığı iddialarının doğru olup olmadığını araştırıyor. Musul'dan bir yetkili, Saeed Mamuzini IŞİD militanlarının Hossabad'ı yıknaya başladıklarını söyledi.

Iraklı yetkililer, örgütün tarihi Nümrud'dan sonra Musul'un güneybatısındaki antik

kent Hatra'yı buldozer ve dinamitlerle yerle bir ettiğini öne sürdü. 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine alınan bu kent M.Ö. 300 yılında kurulmuş. Kent Roma İmparatorluğu'nun hakimiyet alanı dışındaki bağımsız krallığın başkentiydi.

Irak'ın Musul kentinde Osmanlı Valisi Mustafa Paşa tarafından inşa edilen Hazreti Şit Peygamber Camisi, IŞİD tarafından havaya uçuruldu. Patlama anını sosyal paylaşım sitelerinde paylaşan görgü tanıklarına göre, cami cuma namazından sonra İŞİD militanlarınca boşaltıldı ve içine bombalar yerleştirilerek uzaktan kumandayla havaya uçuruldu.

Irak'ın Musul kentini kontrolünde bulunduran IŞİD örgütü, Hazreti Yunus'un türbesi olarak bilinen türbeyi ve camiyi havaya uçurdu. Eski bir Türk kenti olan Samarra'nın yakınlarındaki İmam Dur Türbesi, İslamiyet'in doğuşundan sonra oluşan medeniyetin oluşturduğu en önemli eserlerden birisiydi. IŞİD tarafından havaya uçuruldu.

Apamea kenti Roma devrinin zengin ticaret merkeziydi. Bölge aslında IŞİD'den önce, Suriye'deki gerici kalkışma sırasında yağmalanmaya başladı. Uydu görüntüleri tarihi alanlarda açılmış çukurların olduğunu gösteriyor.

500 silahlı adamın bastığı Mari ile 300 kişinin kazı yaptığı Dura- Europos'u da IŞİD yıktı. Fırat Nehri'nde bir Yunan yerleşimi olan bu kent sonraki yıllarda Roma İmparatorluğu'na bağlı bir karakol olarak kullanılmıştı.

Suriye'nin Irak sınırına yakın, Fırat Nehri'nin batısında bulunan eski bir Sümer kenti olan Mari'nin tarihi M.Ö. 3.000'e dayanıyor. Örgütün yol açtığı yıkımın ardından uydudan çekilen fotoğraflarda bölgede 1.200'den fazla çukur açıldığı dikkat çekiyor. Mari, tarihi kil tabletleri ile biliniyor.

UNESCO'ya göre Suriye çölünde bir vaha olarak tanımlanan Palmira antik kentinin tarihi M.Ö. XIX. yüzyıla kadar gitmektedir. Greko-Romen ve Pers kültürünün de izlerini taşıyan kent IŞİD tarafından yok edildi. Palmira'daki Baalşamin Tapınağı I. yüzyılın başlarında inşa edilmişti. “Fenike fırtına ve yağmur tanrısına” ithaf edilerek yapılan tapınak IŞİD tarafından yok edildi.

Saldırı suçu açısından;

Roma Statüsü hazırlanırken, taraf devletlerin tanımı üzerinde uzlaşamadıkları saldırı

suçu içeriğinin, mahkemenin kuruluşundan dokuz yıl sonra düzenlenecek gözden geçirme konferansı sırasında belirlenmesine karar verilmiştir. Buna göre “saldırı suçu” bir devletin siyasi veya askeri eylemlerini etkili biçimde kontrol edebilme veya yönetebilme konumunda bulunan bir kimse tarafından, karakteri, ağırlığı ve boyutu itibariyle Birleşmiş Milletler Şartı'nı açıkça ihlal eden bir saldırı fiilinin planlanması, hazırlanması, başlatılması veya icrasını ifade eder. Taraf devletler, Kampala'da aldıkları bir başka karar ile saldırı suçu konusunda Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yargılama yetkisini 2017 yılı sonrasına ötelediler.

Statü'de saldırı suçu tanımının Birleşmiş Milletler Şartı'nda yer alan ilgili maddelerle uyum içinde olması gerektiğine dikkat çekilmiştir. (Roma Statüsü m 5/2) 12.12.1974 tarihli 3314 (XXIX) sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararında, savaş ilan edilmiş olsun veya olmasın aşağıda belirtilen fiillerin saldırı teşkil edeceği ifade edilmiştir. Saldırı teşkil eden fiiler şunlardır:

1) Bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer bir devleti istila etmesi veya ona hücum etmesi veya ne kadar geçici olursa olsun, herhangi bir askeri işgal veya kuvvet yoluyla başka bir devletin ülkesinin tamamını veya bir bölümünü ilhak etmesi,

2) Bir devletin silahlı kuvvetlerinin başka bir devletin ülkesini bombardımana tutma-

sı veya bir devletin diğer bir devletin ülkesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması,

3) Bir devletin liman veya kıyılarının diğer bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından abluka altına alınması,

4)Bir devletin silahlı kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz ve hava kuvvetlerine veya deniz veya hava filolarına saldırması,

5) Bir devletin bir devlette bir anlaşma gereğince bulunan silahlı kuvvetlerini anlaş-maya aykırı şekilde kullanması veya anlaşmanın sona ermesine rağmen askerlerini geri çekmemesi,

6) Ülkesini başka bir devletin emrine vermiş olan bir devletin, ülkesinin o devlet tarafından üçüncü bir devlete karşı saldırı amacıyla kullanılmasına izin vermesi,

7) Bir devlet tarafından veya bir devlet adına, diğer bir devlete, yukarıda belirtilen fiiller derecesinde veya o ölçekte kuvvet kullanabilecek silahlı çetelerin, grupların, gayrinizami askerlerin veya paralı askerlerin gönderilmesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde karışılması.

Birleşmiş Milletler ise, bireylerin veya terör örgütlerinin değil, ancak devletlerin sorumluluğunu değerlendirmektedir. Roma Statüsü'nde bireylerin sorumluluğuna ancak bu kapsamda gidilebilecektir. Bu açıdan devletin en üst düzey yetkilerinin katılımı ile devlet çerçevesinde gerçekleştirilen resmi devlet eylemlerinin bir sonucu olan saldırıdan doğan bireysel cezai sorumluluğuna gidilebilecektir. IŞİD'in, saldırı suçunun faili olarak sorumlu tutulabilmesi bu değerlendirmeler sonucunda mümkün gözükmemektedir. Zira ne bir devlettir, ne de bir devletin üst düzey yetkilisidir.

Bu durumda IŞİD aracılığıyla başkaca devletler Irak ve Suriye'nin bütünlüğüne yöne-lik saldırı suçunu işleyebilir mi? Kuşkusuz ki, IŞİD'in bölgedeki gücü, yaptığı saldırıların boyutu ve ağırlığı göz önüne alındığında ABD, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerin IŞİD'e yardım etmemesi halinde IŞİD diye bir örgütün var olamayacağı dikkate alındığında; saldırı suçunun azmettirici olarak bu ülkelerin gösterilmesinde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.



Türkiye'de açılan davalar ve soruşturmalar;

Son birkaç yıldır ardı ardına yaşanan Reyhanlı, Suruç, Ankara ve İstanbul katliamları Türkiye'nin savaşın tam ortasında olduğunun açık göstergesidir. IŞİD'in Türkiye'de rahatlıkla örgütlenebilmesinin, Türkiye'nin IŞİD'e katılmak için güvenli geçiş güzergahı olmasının, AKP ile IŞİD ortaklığının sonucu bu katliamların yaşandığı açıktır. Bu olaylara ilişkin olarak açılan davalar ya uzunca süreden beri ilerleyememektedir ya da gizlilik kararı ile dosyanın gidişatından bilgi alınması engellenmektedir. Davaların hepsinde fail AKP'nin / Hakan Fidan'ın emriyle hareket eden IŞİD'in Türkiye'deki hücreleridir. Yargılamalar gereği açığa

çıkarma yerine hukuk yoluyla katillerin ve ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamının üzerinin kapatılmasını sağlamaktadır.

Bu davalar teker teker incelendiğinde;



Reyhanlı Davası – Er Utku Kalı Davası; 11 Mayıs 2013'te gerçekleşen ve bomba yüklü aracın havaya uçurulması sonucu resmi makamlara göre elliüç kişinin öldüğü Reyhanlı katliamının ardından hızlıca yayın yasağı getirilmişti. Türkiye tarihinin en büyük katliamlarından birini protesto ettikleri için öğrencilere ise gaz atılmıştı.

Saldırıyı kimin gerçekleştirdiği ilk başta kuşkuluydu. Saldırının ardından katliamla bağlantılı olduğu iddia edilen otuzbeş kişi yakalandı. Bunlardan yirmisi tutuklandı, ikisi için adli kontrol kararı verildi. Katliamın nasıl gerçekleştiğini ortaya çıkaracak en önemli kanıtlar ise kayıptı. İlçedeki yetmişüç mobese kamerasının tamamının patlamadan birkaç gün önce

“sistem arızası” verdiği ve kayıt yapmadığı ortaya çıktı.

Hükümet yetkilileri ise, Reyhanlı katliamını Suriye istihbarat teşkilatının gerçekleştir-diğini ifade ediyorlardı. ( Savcı Şişman hakkında daha sonrasında “paralelci” olduğu ve Reyhanlı katliamına bilerek göz yumduğu iddiasıyla aynı dosya kapsamında soruşturma açıldı)

22 Mayıs 2013'te Redhack tarafından ortaya çıkarılan jandarma yazışmalarında ise gerçek ortaya çıktı. 25 Nisan tarihinden itibaren Suriye'nin muhaliflerin kontrolündeki Rakka şehrinde Nusra üyelerince bomba yüklenmiş üç aracın bulunduğu, bu araçların Suriye yönetimi tarafından arandığı ve söz konusu araçların Türkiye'ye yönelik bir saldırıda kullanılacağı bilgisi bulunuyor. Ancak istihbarat raporlarının açık bir şekilde göstermesine rağmen AKP hükümetinin saldırıların önlenmesi amacıyla tek bir adım dahi atmadığı anlaşılıyor. İçişleri Bakanlığı'ndan hemen yalanlama gelse de, Redhack'in yayınladığı belgeleri sızdırdığı iddiası ile 24 Mayıs 2013 günü er Utku Kalı 25 yıl hapis istemiyle tutuklandı. Utku Kalı, 11 Kasım 2013 günü psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğü uzun tutukluluk günlerinden sonra serbest bırakıldı. Yargılaması tutuksuz şekilde devam etmektedir.

Reyhanlı katliamı faillerinin, saldırı öncesine ait 23 günlük görüşme kayıtlarının MİT tarafından tespit edildiği ortaya çıktı. Bu konuşmalar, bomba konulacak araçların satın alınması, zula bölümlerinin yapılması, patlayıcıların yerleştirilmesi gibi bilgiler içeriyordu. Temmuz 2013'te MİT Bölge Müdürü H.D. görevden alındı.

Reyhanlı katliamının iddianamesi ise MİT TIR'larının durdurulmasından dolayı tutuklanan ve o zaman özel yetkili savcı olan Özcan Şişman tarafından hazırlandı. Tüm bunlara rağmen 7 Kasım 2013'te kabul edilen 110 sayfalık iddianamede, savcı için fail belliydi. Saldırının Suriye gizli servisi tarafından yapıldığı ileri sürüldü iddianamede. Ne hikmetse, savcılık da, hükümet yetkilileri de aynı fikirdeydi.

İddianamede şu ifadeler yer aldı;

8 Mayıs 2013'te, Hatay polisini arayan bir kişi, Suriye istihbaratı ile bağlantılı olduğu iddia edilen ve liderliğini Mihraç Ural'ın yaptığı THKP-C Acilciler örgütünün Türkiye'ye yönelik bombalı saldırı yapacağını 155 Polis İmdat telefonu yerine, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün telefonuna iletti. İhbarcı, bombalı saldırının Ankara'da yapılacağını, patlayıcıların nereden hangi saatte sokulacağını bir gün önceden belirterek şunları söyledi:

“Bombalama olayı ile ilgili Temir Dükancı 9 Mayıs 2013'te tahminen 22.00- 24.00 saatleri arası Yayladağı sınır kapısından giriş yapacak. Temir Dükancı'yı Yusuf Nazik veya Nasır Eskiocak isimli şahıslar gelip alacak ve daha önceden bombalama eylemi için hazırlanan araçların olduğu yere götürecek. Daha önceden bombalama işinde kullanılmak üzere iki adet kapalı kasa minibüs alındı, bu araçlara Harbiye'de Mehmet Gümüşlü isimli

kaportacıda gizli bölmeler yapıldı. Araçlar şu an Harbiye'de, ancak tam yerini bilmiyorum. Bir hafta kadar önce, 25-30 kilogramlık paketler içerisinde toplam bin kilogram kadar C-3 malzemesi Samandağ Meydan Köyü yakınlarında deniz yolu ile balıkçı Cengiz diye biri aracılığıyla geçirilerek Hatay Harbiye Beldesi'ne getirildi. Bu bombalar perşembe gecesi araçlara yüklenerek Nasır Eskiocak ve Yusuf Nazik önderliğinde Ankara'ya hareket edecek. Bu işler için iki hafta kadar önce Lazkiye'de Yusuf Nazik ve Nasır Eskiocak isimli şahıslara 4-5.000.000 Suriye parası ile bomba eğitimi verildi. Lazkiye'de yüklenen bombaları bizzat gördüm. Bunu Lazkiye'de olan Acilciler lideri Mihraç Ural ve yanında kalan Hacı kod adlı biri planladı.”

İddianame, katliamın hemen sonrasında hızlıca hazırlanmıştı ve iddialar dayanaksızdı. Herkes Mihraç Ural'ı hedef tahtasına oturturken, Mihraç Ural, Acilciler örgütünün yirmi yıldır olmadığını belirterek, “ buna kargalar bile güler” dedi.

Mihraç Ural'ın eylemi planladığı, Nasır Eskiocak'ın ve Yusuf Nazik'in saldırıyı düzenlediği iddia ediliyordu ve 17 sanık hakkında 53'er kez ağırlaştırılmış ömür boyu, 3.597'şer yıla kadar hapis cezası isteniyordu iddianamede. Dava Adana'da açıldı. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada kimlik tespit yapılmadı, iddianame okunmadı. Bu arada özel yetkili mahkemeler kaldırıldı ve dosya, olayın olduğu Hatay'a gönderildi. Hatay 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise yetkisizlik kararı vererek dosyayı geri gönderdi. Ancak son olarak dosya yine Hatay 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilerek davanın burada görülmesine karar verildi. Hatay'daki mahkeme, yetkisizlik kararı vermiş olmasına rağmen ikinci duruşmayı tamamladı. İkinci duruşmada, davanın bir numaralı sanığı Nasır Eskiocak telekonferans yoluyla alınan ifadesinde “ Bu işi Yusuf Nazik ve yanında bulunan iki MİT mensubu ile konuştuk. Bana denizden uyuşturucu gelecek bunu arabalara yükleyip Reyhanlı'ya bırakacağımızı söylediler. Bu iki MİT mensubu başıma bir şey gelmeyeceği konusunda bana güvence verdi. Ben bunların patlayıcı olduğunu bilmiyordum” dedi. Açıkça MİT'in Reyhanlı katliamının bir parçası olduğu ortaya çıktı.

Üçüncü duruşma öncesi nakil talebine yanıt geldi. Dava güvenlik gerekçesiyle Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'ne alındı. Üzerinden iki yıldan uzun süre geçmesine rağmen gerçeği ortaya çıkarmak adına hiçbir ilerlemenin olmadığı Reyhanlı davasının son duruşmasında, davaya konu iddianameyi hazırlayan ve MİT TIR'larını durdurması sebebiyle cezaevinde bulunan yetkili savcı Özcan Şişman hakkında, ihmali olduğu gerekçesiyle soruşturma izni verildi. Müşteki avukatlarından Deniz Özbilgin, “Soruşturmanın Cilvegözü, Niğde gibi bağlantılı dosyalarla birlikte sorumlu, yardımcı kim varsa en ince ayrıntısına kadar genişletilmesini istiyoruz” dedi.



Yüklə 283,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin